17 Mayıs 2007 Perşembe

Şizofreni yanlış biliniyor

Şizofreni Hastaları ve Yakınları Dayanışma Derneği Yöneticisi Nilüfer Girgin, şizofreninin, toplumda tam olarak tanınmadığını hatta yanlış tanındığını söyledi.

Girgin, şizofreninin basit tanımıyla, insanın düşünce, duygu ve davranışlarında kendilerinin ve çevresindekilerin yaşantısını önemli ölçüde etkileyen, bir takım değişikliklere sebep olan bir beyin hastalığı olduğunu belirtti.

Ankara'da 1988 yılında kurulan derneğin öncelikli amacının, şizofreniyi yaşayanlar arasındaki dayanışmayı geliştirmek olduğunu ifade eden Girgin, ''Şizofreni, toplumda tam olarak tanınmamakta hatta yanlış tanınmaktadır. Bu nedenle, toplum tarafından şizofren kişiler damgalanmaktadır'' dedi.

Girgin, bu damgalanmanın ortadan kalkması için en önemli yollardan birinin de sanat olduğunu vurgulayarak, ''Damgalanmaya karşı verilen mücadelede, sanatın ve sanatçının insanlık ve psikiyatri tarihinde önemli işlevi vardır. Sanatsal üretimin iyileştirici gücü, hastalığın tedavisine ilaçlar ve terapi dışında yeni bir boyut katmaktadır'' diye konuştu.

''TOPLUM ŞİZOFRENİ HAKKINDA BİLGİLENDİRİLMELİ''

Girgin, dernekte ücretsiz yağlıboya, karakalem, resim ve desen çalışmaları, şiir ve müzik dinletileri, bilgisayar ve İngilizce kursları verdiklerini belirterek, şöyle devam etti: ''8 ilde dernek var. Bu sayının artmasını istiyoruz. Hastalığı bilmeyenler özellikle eğitilmeli. Böylece damgalama olayından kurtuluruz. Hastalar doktor, tedavi ve sosyal desteği birlikte yürüttükleri takdirde normal şekilde hayatlarını sürdürebilirler.

Ankara merkezde 250 üyemiz bulunuyor. Hastalığı gözönüne aldığımızda küçük bir rakam, ancak bu sayı hızla artıyor. Bu durum bizi hiç sevindirmiyor. Toplum bu hastalık hakkında çok iyi bilinçlendirilmeli.''

Girgin, Türkiye'de binlerce şizofreni hastasının sadece bir evin ya da odanın içinde hayatını sürdürdüğüne dikkat çekerek, ''Bunlar bizim derneğimize bir şekilde gelseler ya da getirilseler, inanıyorum ki tamamını olmasa bile yarısını tedaviye ikna eder ve yeniden yaşamın içine çekebiliriz. Böyle çok sayıda hastamız oldu. Şimdi hepsi normal hayatlarını sürdürüyorlar'' dedi.

Derneğin iki yayın organının da bulunduğunu ifade eden Girgin, ''Derneğimizde, her türlü sosyal aktiviteyi sürdürmeye çalışıyoruz. Şizofreni yazıları ve hastaların kendi çabalarıyla hazırladıkları Bilinçaltından Notlar adlı dergilerimiz yayınlanmaktadır'' diye konuştu

Kebap yaz aylarýnda tehlikeli

Kebabýn yaz aylarýnda yoðun olarak tüketilmesinin, saðlýk açýsýndan riskli. Çukurova Üniversitesi Gýda Mühendisliði Bölümü Öðretim Üyesi Prof. Dr. Cahide Yaðmur uyardý.

Çukurova Üniversitesi Gýda Mühendisliði Bölümü Öðretim Üyesi Prof. Dr. Cahide Yaðmur, AA muhabirine yaptýðý açýklamada, piknik alanlarý ve balkonlarda yaz mevsiminde sýkça yenen kebabýn, bir dizi saðlýk sorununu beraberinde getirebileceðini söyledi.

Yaz aylarýnda vücuttan terle birlikte su ve mineral kaybýnýn arttýðýna iþaret eden Prof. Dr. Yaðmur, bu aylarda vücudun enerji ihtiyacýnýn da kýþ aylarýna göre düþtüðünü bildirdi.

Prof. Dr. Yaðmur, kebabýn, içerdiði protein ve yað nedeniyle sindirimi zor olan bir yiyecek olduðuna iþaret ederek, ''Yaz aylarýndasindirimi zor olan ve su ihtiyacýný arttýran, enerji deðeri yüksek yiyeceklerden biri olan kebaptan mümkün olduðu kadar uzak durulmasý gerekir'' dedi.

Prof. Dr. Yaðmur, sýk tüketimi alýþkanlýk haline getirildiðinde, kalp damar hastalýklarý, yüksek tansiyon, kanser, obezite hastalýklarýna yakalanma riskini artýran kebabýn, yazýn hazýrlanýp, bekletilirken uygun koþullara dikkat edilmemesi ve iyi piþirilmemesi durumunda mikroorganizmalarýn kolaylýkla üreyebileceði bir yapýya sahip olduðunu, sonuçta besin zehirlenmelerine yol açabileceðini ifade etti.

Belli alýþkanlýklarý deðiþtirmenin zor olduðunu, ancak saðlýða zararlý alýþkanlýklardan vazgeçilmesi gerektiðini belirten Prof. Dr. Yaðmur, þunlarý söyledi:

''Kebap yemeyin demek mümkün deðil. Fakat mümkün olduðunca seyrek ve az miktarda tüketilmeli ve kebabýn hazýrlanma aþamasýnda kuyruk yaðý koymamalý ve kebap yaðsýz siyah etten yapýlmalýdýr. Piþirilme aþamasýnda ise kebap ateþe çok yakýn piþirildiði için içindeki yaðlarýn ve proteinlerin yapýsý deðiþerek saðlýðý tehdit eder duruma gelir. Kömür dumanýndaki kimyasallar ise kebabýn içine girer. Bu nedenle kebap, dumansýz ateþte piþirilmeli ve ateþle et arasýnda en az 15 santimetrelik mesafe býrakýlmalýdýr.

Kebapla birlikte gazlý içecekler yerine ayran içilmeli, yanýnda C ve A vitamini içeren yeþil sebze salatalarý ve kavun, karpuz gibi meyveler tercih edilmelidir. Ayrýca artan su ihtiyacýný gidermek için kebapla birlikte su içmek de ihmal edilmemelidir.''

Prof. Dr. Yaðmur, genellikle hafta sonlarý akþam geç saatlerde yükselen mangal dumanlarýnýn ise saðlýk riskini daha da artýrdýðýna iþaret ederek, ''Uyurken metabolizma daha yavaþ çalýþtýðýndan, yatmadan önce alýnan besinlerin sindirimi zorlaþýr. Bu nedenle kebap, özellikle akþam öðünlerinde tüketilmemelidir'' dedi.

Kalp =?ISO-8859-1?Q?hastalar=FDna bal=FDk?= tavsiyesi

Kütahya Hastanesi doktorlarýndan Enis Koçak, kalp hastalarýnýn içerdiði koruyucu yað asidi sebebiyle balýðýn sofralarýndan eksik edilmemesi gerektiðini söyledi.

Kalp ve Damar Hastalýklarý Mütehassýsý Dr. Enis Koçak, balýkta herkes için yararlý B, A ve D vitaminlerinden bol miktarda bulunduðunu bildirdi. Ýhtiva ettiði koruyucu yað asidiyle balýðýn kalp hastalarý için önemli bir gýda olduðunu belirten Koçak, "Balýkta doymamýþ yað asitleri fazla.

Ýçerdiði koruyucu yað asidiyle balýk, kalp hastalarýnýn tercih etmesi gereken bir gýda. Bu özelliði ile tam bir kalp dostu. Balýk üstelik kolesterol açýsýndan da fakir bir et. Bu açýdan kýrmýzý ve beyaz etten daha saðlýklý olan balýk düzenli olarak tüketilmeli" dedi.

Balýktan istenen faydanýn saðlanabilmesi için piþirilmesine de dikkat etmek gerektiðini vurgulayan Enis Koçak, "Balýðý ýzgarada ya da fýrýnda piþirmek daha saðlýklý. Yaðda kýzartýldýðý zaman kolesterol ve yað miktarý artýyor. Avantajýný kaybediyor" þeklinde konuþtu.

Nöbetli meslekler sigara içtiriyor

Pro. Dr. Mahmut Þahin ekonomik özgürlüðüne kavuþan bayanlarýn sigaraya baþladýðýný, nöbetli mesleklerde çalýþanlarýn ise daha çok sigara içtiðini bildirdi.

Samsun Ondokuz Mayýs Üniversitesi (OMÜ) Týp Fakültesi Kardiyoloji Ana Bilim Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr. Mahmut Þahin, ekonomik özgürlüðüne kavuþan bayanlarýn sigaraya baþladýðýný, nöbetli mesleklerde çalýþanlarýn ise daha çok sigara içtiðini bildirdi.

Türkiye genelinde erkeklerde sigara içme oranýnýn 15 yýlda yüzde 55'ten 46'ya düþtüðünü, kadýnlarda ise yüzde 11'den 17'ye çýktýðýný dile getiren Prof. Dr. Mahmut Þahin, "Erkeklerin sigaradan kurtulmasýnda kampanyalarýn, ekonominin ve hastalýklarýn etkisi var. Kötü haber ise kadýnlarda sigara içme oranýnýn artmýþ olmasý.

Özellikle, lise ve üniversite çaðýndaki genç bayanlarda, ekonomik özgürlüðünü elde etmiþ kadýnlarda ve polislik, hemþirelik gibi nöbetli mesleklerde çalýþan kadýnlarda sigara içme oraný yüksek. Çünkü nöbetli mesleklerde çalýþanlarda geceden gündüze, gündüzden geceye dönüþlerde stres oluþuyor. Teselli olarak kiþi sigaraya sarýlýyor. Çevre etkisi de söz konusu" dedi.

Sigara içen bayanlarýn büyük çoðunluðunun bir meslek sahibi veya bir yerde çalýþan bayanlar olduðunu vurgulayan Þahin, "Kendisi kazanýyor, sigara da içiyor. Ev kadýnlarý, yani iþi ev olanlarda sigara içme oraný çok düþük. Yüzde 1 bile deðil. Ev kadýnlarý sigaraya raðbet etmiyor" diye konuþtu.

Erkeklerde eskiden sigara içmenin bir erkeklik sembolü gibi algýlandýðýný belirten Þahin, "Yaþlý erkek grubunda hiç sigara içmeyen oraný çok az. Ama yeni nesilde, eskiyle kýyasladýðýmýzda sigaraya baþlama oraný daha düþük. Þimdiki nesil sigarayý erkeklik sembolü olarak görmüyor. Bu sevindirici bir olay" þeklinde konuþtu

Kan uyuþmazlýðýný yabana atmayýn

Kan uyuþmazlýðý, çoðu kiþi tarafýndan yabana atýlýyor. Oysa, kan uyuþmazlýðý büyük sorunlar doðurabiliyor. Uzmanlar, kan uyuþmazlýðýnýn ölüme götüreceðini söyledi.

Diyarbakýr Dicle Üniversitesi (DÜ) Týp Fakültesi Kadýn Hastalýklarý Bölümü Öðretim Üyesi Doç. Dr. Ahmet Yalýnkaya, "Kan uyuþmazlýðý varsa ailelerin dikkatli olmasý lazým" dedi. Doç. Dr. Yalýnkaya, kan uyuþmazlýðýnýn babanýn kanýnýn pozitif, annenin negatif iken bebeðinkinin de pozitif çýkmasý halinde baþ göstereceðini açýklayarak, "Ýlk hamilelikte bebekten anneye geçen kan, annede karþý antikor oluþturuyor ve sonraki hamileliklerde anne karnýndaki bebeklerin kanýný parçalýyor. Bebekte kansýzlýk, akabinde kalp yetmezliði ve vücutta þiþmeler görülüyor, bebeði ölüme kadar götürüyor" diye konuþtu.

Dicle Üniversitesi'nde ultrason yoluyla yapýlan operasyonla, anne karnýndaki bebeðin kaný deðiþtiriliyor. Doç. Dr. Ahmet Yalýnkaya, kan uyuþmazlýðý sorununun erkeðin kan grubunun pozitif, kadýnýn kan grubunun ise negatif olduðu durumlarda, doðacak bebeðin kan grubunun da babanýn kan grubuyla ayný olmasý durumunda yaþandýðýný söyledi. Kan uyuþmazlýðýnda ilk hamilelikte bebekten anneye geçen kanýn, annede karþý antikor oluþturduðunu, antikorlarýn bir sonraki gebelikte bebeðe geçerek, bebeðin kanýný parçaladýðýný belirten Doç. Dr. Yalýnkaya, daha sonra anne karnýndaki bebekte kansýzlýk meydana geldiðini, böyle durumlarda bebekte önce kalp yetmezliðinin baþ gösterdiðini ve ardýndan vücudun þiþmeye baþladýðýný, bunun sonucunda da çoðunlukla bebeklerin ölü doðduðunu kaydetti. Kan uyuþmazlýðý nedeniyle bebek ölümlerinin önlenmesi için, ilk gebelikte annenin anti-D aþýsýný yaptýrmasý gerektiðini ifade eden Doç. Dr. Yalýnkaya, açýklamasýný þöyle sürdürdü:

"Eðer anneye aþý yapýlmamýþsa, sonraki gebeliklerde sorun çýkar. Böyle durumlarda anne karnýnda bebeðe kan vererek, bebekte þiþme ve kalp yetmezliði oluþmasýný engelleyebiliyoruz. Bebeðe 2 hafta aralýklarla kan vererek, bebeði yaþatmaya çalýþýyoruz. Kan uyuþmazlýðý var ise, ailelerin bu konuda dikkatli olmasý lazým. Anne karnýndaki bebekte þiþme ve kalp yetmezliði meydana gelmeden doktora baþvurulmasý gerekiyor. Ne kadar erken müdahale olursa, bebeði yaþatma þansý da daha fazla olur."

Doç. Dr. Yalýnkaya, bölgede sosyo-ekonomik düzeyin düþük olmasý nedeniyle birçok insanýn, kan grubu ve uyuþmazlýk durumunda ne yapacaðýný bilmediðini vurgulayarak, ''Bu yüzden hastalar bize çok geç geliyor. Böyle durumlarda bebeði kurtarma þansý azalýyor'' diye konuþtu.

Tiroit Bezinin =?ISO-8859-1?Q?A=FE=FDr=FD =C7al=FD=FEmas=FD?= (Hipertiroidizm) (Graves Hastalýðý)

Hipertiroidizm, tiroit bezinden aþýrý tiroit hormonu (T4 ve T3) salgýlanmasýyla oluþan bir hastalýktýr. Bu hastalýða tirotoksikoz ismi de verilir.

Hipertiroidiye neden olan hastalýklar þunlardýr:

1. Graves hastalýðý,

2. Toksik nodüler guatr (Tiroid bezindeki sýcak bir nodülden aþýrý hormon salgýlanmasý)

3. Tiroid bezinin iltihaplarý (tiroiditler),

4. Aþýrý iyod alýnmasý (nodülü olan hastalarýn iyodlu tuz veya iyodlu öksürük þurubu içmeleri ile)

5. Aþýrý tiroid hormonu almakla (Tiroit hormon ilaçlarýnýn aþýrý alýnmasý)

Graves hastalýðý tiroid bezinin nedeni bilinmeyen otoimmün bir hastalýðýdýr. Bu hastalýkta vücut tiroit bezine karþý TSH reseptör antikoru üretir ve bu antikorlar tiroit bezini uyararak aþýrý hormon üretmesine neden olurlar. Bu antikorlarýn nasýl oluþtuðu henüz bilinmemektedir. Bu hastalarda guatr ve gözlerde öne doðru çýkma-fýrlama (oftalmopati) oluþur. Hipertiroidili hastalarýn çoðunda (%70-80) Graves hastalýðý vardýr.

Sýcak nodüller de hipertiroidi yaparlar. Hipertiroidili hastalarýn % 5'inde sýcak nodül vardýr.

Tiroit bezinin iltihaplarý (tiroiditleri) sýrasýnda da hastalýðýn ilk aþamasýnda hipertiroidi geliþebilir. Tiroit bezi iltihaplarýnda boyunda aðrý oluþur. Bazý hastalarda ateþ vardýr.

Hipertiroidisi olan bir hastada aþaðýdaki þikayetler ve bulgular geliþir :

1. Kilo kaybý

2. Kaslarda zayýflýk

3. Ellerde titreme

4. Uyumada zorluk

5. Çarpýntý

6. Saçlarda incelme ve dökülme

7. Ciltte incelme ve nemlilik ve aþýrý terleme

8. Baðýrsak hareketlerinde artma ve bazen ishal

9. Sinirlilik

10. Gözlerde ileri doðru fýrlama

11. Adetlerde bozulma

12. Tiroit bezinde büyüme (guatr) oluþmasý

13. Sýcaða tahammül edememe

14. Erkeklerde memelerde büyüme

15. Kemik erimesi (Osteoporoz)

TANI

Hipertiroidi tanýsý için kanda tiroid hormonlarýna (T4 ve T3) ve TSH düzeyine bakýlýr. Kanda T4 ve T3 düzeyleri yüksek, TSH düþük bulunursa hipertiroidi teþhisi konur.

HÝPERTÝROÝDÝ HÝÇ TEDAVÝ EDÝLMEZSE NE OLUR?

Hipertiroidi tedavi edilmezse hastada kilo kaybý devam eder; kalpte ritm bozukluðu, kalp yetmezliði ve bir iltihap veya enfeksiyon sýrasýnda tiroit krizi, þok ve ölüm oluþur. Bu nedenle hipertiroidi mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalýktýr.

TEDAVÝ

Hipertiroidi tedavisinde 3 yöntem vardýr :

1. Ýlaç tedavisi

2. Radyoaktif iyod tedavisi

3. Cerrahi (ameliyat)

ÝLAÇ TEDAVÝSÝ:

Hipertiroidisi olan bütün hastalara kanda yüksek olan tiroit hormonlarýný normal düzeye getirmek için önce ilaç tedavisine baþlanýr. Ýlaç olarak kimyasal ismi propiltiourasil olan ilaç (Propycil tablet ) veya kimyasal ismi metimazol olan ilaç (Thyromazol tablet) ve beraberinde nabýz sayýsýný azaltacak ilaçlar baþlanýr. Ýlacýn dozunu doktorunuz hastalýðýn þiddetine göre ayarlar. Ýlaç tedavisine baþladýktan 6-8 hafta sonra tekrar kontrole çaðrýlýrsýnýz ve hormonlarýnýzýn durumuna göre ilaç dozunun ayarlanmasý yapýlýr. Bu þekilde 1,5-2 ayda bir kontroller yapýlarak en az 9 ay â€" 1 yýl ilaç tedavisine devam edilir ve doktorunuzun kararýna göre ilaç kesilebilir. Doktorun haberi olmadan ilaç kesilirse hastalýk tekrar alevlenir veya nüks eder. Böylece o zamana kadar yapýlan tedavi de boþa gitmiþ olur. Bu nedenle ilaç tedavisi doktorunuza danýþýlmadan kesilmemelidir.

Ýlaç tedavisi sýrasýnda ateþiniz çýkar ve boðazda aðrý olursa hemen doktorunuza baþvurmanýz gerekir. Bu durum kanda beyaz hücrelerin (Lökosit) çok azalmasýndan dolayý olmuþ olabilir. Çok nadir olan bu durum oluþursa ilaçlar kesilerek radyoaktif iyod tedavisi yapýlýr.

Tedavi sýrasýnda karaciðer enzimlerinde hafif yükselmeler olabilir. Ancak bu durum hipertiroidinin etkisiyle de olabilir. Bu nedenle SGOT (AST) ve SGPT (ALT) enzim düzeyleri sýk aralarla takip edilmeli ve tedaviyle birlikte enzim düzeyleri gittikçe artýyorsa ilaçlar kesilerek radyoaktif iyod tedavisi verilmelidir.

Ýlaçlar doktorunuz tarafýndan kesildikten sonra hastalýk ilk 6 ayda % 30-50 nüks ettiðinden ilaç kesildikten sonra da tekrar kontrole gelmek gerekir.

Sýcak nodül varsa ilaçlarla hormonlar normal düzeye getirildikten sonra radyoaktif iyod tedavisi veya ameliyat yapýlýr.

Ýlaç tedavisiyle hastalýðý düzelen hastalarda ilaç kesildikten sonra hastalýk tekrar alevlenirse veya nüks ederse kesin tedavi dediðimiz radyoaktif iyod tedavisi veya cerrahi tedavi yapýlabilir.

Hipertiroidili hastalarýn dikkat etmeleri gereken bir husus ÝYOTLU TUZ YEMEMELERÝDÝR. Piyasada bazý firmalarýnýn ürettikleri, kendiliðinden tuzluklu, ÝYOTSUZ TUZLAR satýlmaktadýr. Hipertiroidisi olan hastalarýn iyotsuz tuz yemeleri gerekir. Ailedeki diðer kiþilerin iyot almalarýný saðlamak için yemekler tuzsuz yapýlmalý hasta iyotsuz tuz kullanmalý, ailedeki diðer kiþiler ise iyotlu tuz kullanmalýdýrlar.

Sigara içenlerde hastalýk zor iyileþtiðinden ve göz hastalýðý ortaya çýktýðýndan SÝGARA ÝÇÝLMEMELÝDÝR.

NÜKS, YANÝ HASTALIÐIN ALEVLENMESÝ ÞU HASTALARDA DAHA SIK GÖRÜLÜR:

1- Guatrýn büyük olmasý

2- Genç yaþtaki hastalarda

3- Hastalýðý baþlangýçta þiddetli olanlarda

4- Baþlangýçta oftalmopati (gözde dýþarý fýrlama) olanlarda

5- Sigara içenlerde

6- Ýyotlu tuz kullananlarda veya iyotlu öksürük þurubu içenlerde

7- TPO antikorlarý yüksek olanlarda

8- Hormonlarý normale getirebilmek için yüksek doz antitiroid ilaçlara ihtiyaç olan hastalarda

9- TSH düzeylerindeki düþüklüðün düzelmediði hastalarda

Radyoaktif Ýyod Tedavisi

Ýlaç tedavisiyle hormonlarýn normal düzeye geldiði hastalarda ilaçlar azaltýlarak kesilir. Ýlaçlar kesildikten sonra hastalýk tekrar nüks ederse (alevlenirse) bu defa kesin tedavi denilen radyoaktif iyod tedavisi veya ameliyat yapýlýr.

Radyoaktif iyod tedavisi ayrýca sýcak nodülü olan ve hormonlarý yüksek olan hastalarda da tercih edilen bir tedavi seçeneðidir. Bu hastalarda önce ilaçlarla hormonlar normale getirilir ve sonra radyoaktif iyod tedavisi yapýlýr.

Radyoaktif iyod Nükleer Týp uzmanlarý tarafýndan endokrinoloji uzmanýnýn kontrolünde verilir. Radyoaktif iyod verilmeden 3 gün önce ilaçlar (Propycil veya Thyromazol) kesilir ve radyoaktif iyod aldýktan 3-4 gün sonra tekrar baþlanýr. Radyoaktif iyodun kanser yapýcý veya üreme sistemine zararlý bir etkisi yoktur. Ancak kadýnlarýn 6 ay sonra gebe kalmalarýna izin verilir. Radyoaktif iyod alan hastalarýn % 80-90'nýnda ilk yýl içinde kalýcý hipotiroidi (tiroid bezi yetmezliði) geliþir ve ömür boyu Levotiron veya Tefor gibi tiroid hormon ilacý almalarý zorunluluðu vardýr. Bunu hastalarýn baþtan bilmeleri ve kabul etmeleri gerekir.

Radyoaktif Ýyod Tedavisi Alan Hastalara Öðütler:

1- Hastanýn kullandýðý çatal, kaþýk ve býçak baþkasý tarafýndan kullanýlmaz. Bulaþýklar bulaþýk makinesinde yýkanmalýdýr.

2- Yeni doðan çocuklar (8 yaþ altý çocuklar) ve gebe kadýnlarla yakýn temas yasaklanýr. Ancak ayný odada oturabilirler.

3- Hastanýn bebeði varsa emzirmesi yasaklanýr.

4- Tuvalet sonrasý tuvalet 2 kez yýkanmalý ve eller iyice yýkanmalýdýr.

5- Boðazda veya boyunda aðrý olursa aspirin veya diðer benzer ilaçlar faydalý olabilirse de doktorunuza danýþmadan almayýnýz.

6- Sinirlilik, ellerde titreme veya çarpýntý olursa (radyasyon tiroiditi) doktora baþvurmalýdýr.

Cerrahi (Ameliyat) Tedavisi:

Hipertiroidisi olan hastalardan guatrý büyük olanlarda tavsiye edilir. Tiroit bezinin bir kýsmý veya tam****** yakýný ameliyatla alýnýr. Ameliyat öncesi ilaç tedavisiyle hormonlarýn normal düzeye gelmesi saðlanmalýdýr.

Ameliyat ayrýca sýcak nodülü olan, ancak nodül çapý büyük olan hastalarda tercih edilen bir tedavi seçeneðidir

40 =?ISO-8859-1?Q?ya=FE =FCst=FC?= erkeklere uyarýlar

Saðlýk Bakanlýðý, 40 yaþ üstü erkekleri "karþý karþýya olduklarý saðlýk riskleri" konusunda uyardý. Risklerin baþýnda koroner kalp hastalýklarý geliyor.

Hastalýða yakalanma riskini artýran nedenler ise yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanýmý, þiþmanlýk, hareketsiz yaþam, diyabet ve bilinçsiz beslenme.

Saðlýk Bakanlýðý, Türkiye'de 40 yaþ üstü erkeklerin karþýlaþtýklarý saðlýk risklerinin baþýnda koroner kalp hastalýklarýnýn geldiðini bildirdi. Saðlýk Bakanlýðý Temel Saðlýk Hizmetleri Genel Müdürlüðü'nden yapýlan yazýlý açýklamada, Türkiye'de 40 yaþ üstü erkeklerin yaþam sürelerinin kadýnlara oranla daha kýsa olduðu belirtilerek, bu erkeklerin karþýlaþtýklarý saðlýk risklerinin baþýnda koroner kalp hastalýklarýnýn yer aldýðý kaydedildi.

Açýklamada, Türkiye'de koroner kalp hastalýklarýndan ölüm oranýnýn tüm ölümler içinde yüzde 43 oranýyla ilk sýrada yer aldýðýna dikkat çekilerek, bu ölümlerin önemli bir bölümünün 41-58 yaþ grubundaki erkeklerde gerçekleþtiði bildirildi. Koroner kalp hastalýklarýnýn erkeklerde kadýnlara oranla daha erken yaþlarda görüldüðüne iþaret edilen açýklamada, yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanýmý, þiþmanlýk, hareketsiz yaþam tarzý, diyabet ve bilinçsiz beslenmenin özellikle erkeklerde kalp-damar hastalýklarýna yakalanma riskini artýran faktörlerin baþýnda geldiði vurgulandý.

"ERKEKLERÝN YÜZDE 93'Ü SÝGARA KULLANIYOR"

Temel Saðlýk Hizmetleri Genel Müdürlüðü açýklamasýnda, Türkiye'de 40 yaþ üstü erkeklerin yüzde 93'ünün sigara içtiðine dikkat çekerek, bu yaþ grubunda bulunan erkeklere yönelik þu uyarýlarda bulundu:

"Yeterli ve dengeli beslenin. Yeterli ve dengeli beslenme dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle saðlanýr. Bu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoðurt, etgrubunda yer alan et, tavuk, yumurta, peynir ve kuru baklagiller, sebze ve meyve grubu ile tahýl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mýsýr ve tarhanadýr."

Bu besinlerin önerilen tüketim miktarlarýnýn kiþiye özgü deðiþtiði vurgulanan açýklamada, bireyin yaþý, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumunun bu oranlarý etkilediði belirtildi. Açýklamada, alkol ve sigaradan uzak durulmasý istenilerek, sigaranýn öldürücü zararlarý nedeniyle çok önemli bir halk saðlýðý sorunu olduðu vurgulandý.

Alkol tüketiminin ise sindirim enzimlerini bozduðunu, karaciðer ve beyin üzerinde olumsuz etki yaptýðýna dikkat çekilen açýklamada, "Sigara akciðer, aðýz boþluðu, yemek borusu, boyun, pankreas, mesane, böbrek, mide ve kan kanserine, alkol kullanýmý ise karaciðer ve yemek borusu kanserine yol açar" uyarýsýnda bulunuldu.

Yaðlar konusunda ölçülü olunmasý ve doymamýþ yaðlarýn tercih edilmesi gerektiði belirtilen açýklamada, þöyle denildi:

"Tereyaðý, diðer hayvansal yaðlar ve margarinlerin çoðu doymuþ yaðlardýr ve kolesterol düzeyini artýrýrlar. Ayçiçeði, soya, mýsýrözü gibi bitkisel yaðlarýn çoðu ise doymamýþ yaðlardýr ve kolesterol içermezler. Bu nedenle yemeklerin doymamýþ yaðlarla birlikte zeytinyaðý ile piþirilmesi ve tüketimi, saðlýk açýsýndan daha yararlýdýr."

"VÜCUT AÐIRLIÐINIZI DENGELÝ TUTUN"

Temel Saðlýk Hizmetleri Genel Müdürlüðü açýklamasýnda, 40 yaþ üstü erkeklere günlük protein ihtiyacýnýn hayvansal ve bitkisel gýdalardan dengeli olarak alýnmasý, posalý yiyeceklerin sýkça tüketilmesi, þekerli içecek ve tatlý tüketiminin azaltýlmasý, tuz tüketimine dikkat edilmesi, vücut aðýrlýðýnýn dengeli tutulmasý ve fiziksel aktivitelerin artýrýlmasý önerildi. Açýklamada, þu uyarýlarda bulunuldu:

"Günlük protein ihtiyacýnýzý hayvansal ve bitkisel kaynaklý gýdalardan dengeli olarak alýn. Besinler yoluyla alýnan kolesterole dikkat edin. Kolesterol miktarý kýrmýzý et, sakatat gibi hayvansal gýdalarda yüksektir. Besinler tüketilirken kolesterol içerikleri göz önünde bulundurulmalýdýr. Posalý besinleri sýkça tüketin, posanýn kan kolesterolünü düþürücü etkisi vardýr. Sebze ve meyveler posa, vitamin ve mineral içeriði zengin olan besinlerdir. Bunun yanýnda kuru baklagiller, yulaf, mercimek, mýsýr, buðday ve ekmek gibi posa yönünden zengin besinler beslenmede yer almalýdýr.

"ÞEKER VE TUZ KULLANIMINA DÝKKAT"

Þekerli içecekleri ve tatlý tüketiminizi azaltýn, þeker içeriði azolan besinlerin tercih edin. Þekerle saf karbonhidrattýr ve yoðun enerji kaynaðýdýr. Bu besinlerin fazla miktarda tüketimi, vücut aðýrlýðýnýn artýrýlmasýna ve besleyici deðeri yüksek olan besinlerin tüketiminin de azalmasýna neden olur. Tuz tüketimine dikkat edin. Tuz tüketimi ile yüksek tansiyon arasýnda yakýn bir iliþki vardýr. Ayrýca fazla tuz tüketimi idrarla kalsiyum atýlmasýný artýrarak kemiklerde kalsiyum kaybýna neden olur.

Tuz tüketimini azaltmak için lezzetine bakmadan yemeklere tuz eklemeyin. Tuz içeriði düþük besinler tüketin. Sebze ve meyve tüketimini artýrýn. Vücut aðýrlýðýnýzý dengede tutun, fiziksel aktivitenizi artýrýn, vücut aðýrlýðýnýn normalden az ya da çok olmasý çeþitli saðlýk sorunlarýna zemin hazýrlar. Bu nedenle kilonuzu normal sýnýrlar içindetutmak için yeterli ve dengeli beslenmeye özen gösterin. Hareketli bir yaþam sürmeye çalýþýn, kýsa mesafeleri yürüyün. Çok gerekmedikçe asansör ve yürüyen merdivenleri kullanmamaya özen gösterin. Her gün en az 30-35 dakika yürüyüþ yapýn."

Günde ne kadar fýndýk yemeli?

Fýndýk enerji deðerinin fýndýk bileþimine göre deðiþmekle birlikte 100 gram fýndýðýn ortalama 634 kalorilik enerji veriyor. KTÜ'den fýndýk konusunda öneriler var.

Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Ordu Ziraat Fakültesi Gýda Mühendisliði Bölümü Öðretim Üyesi Dr.

Atilla Þimþek, fýndýðýn enerji deðerinin fýndýk bileþimine göre deðiþmekle birlikte 100 gram fýndýðýn ortalama 634 kalorilik enerji verdiðini belirtti.

Þimþek, AA muhabirine yaptýðý açýklamada, fýndýðýn enerji deðerinin fýndýk bileþimine göre deðiþtiðini ifade ederek, ''Bununla birlikte 100 gram fýndýk ortalama 634 kalorilik enerji vermektedir. Bu enerji deðerinin, kcal/100g olmak üzere bal (330) ve pekmez (220) gibi yüksek enerjili ürünler yanýnda kabuklu, taze ve kurutulmuþ meyvelerin enerji deðerleri ile karþýlaþtýrýldýðýnda çok yüksek deðer olduðu görülmektedir'' dedi.

ABD'de halk saðlýðý üzerine yapýlan çalýþmalar sonucunda, kiþi baþýna günde 4 kere kabuklu meyve tüketenlerde kroner kap rahatsýzlýklarýnýn yüzde 50 oranýnda azaldýðýnýn görüldüðünü ifade eden Þimþek, þöyle devam etti:

''Fýndýk diyeti uygulanan þeker hastalarýnda fýndýktaki oleik asitnedeniyle kan þekeri ve kan basýncýnda düþüþler görülmüþtür. Ayrýca kandaki trigliserit ve LDL kolesterolü seviyesinin düþtüðü, HDL kolesterolün arttýðý dolayýsýyla da toplam kolesterolün düþtüðü tespit edilmiþtir. Amerikan Kalp Cemiyeti'ne göre günlük enerji ihtiyacýnýn yüzde 30'nun yað kaynaklý ve monoansatüre yaðlarýn da toplam enerjininyüzde 10-15'ni saðlamasý, ayrýca besin uzmanlarýna göre, dengeli diyetlerde enerjinin yüzde 10-15'nin proteinlerden saðlanmasý önerilmektedir.''

-''GÜNDE 7-8 ADET FINDIK YETERLÝ''-

Yapýlan araþtýrmalarda 100 gram fýndýktaki proteinden saðlanan enerjinin toplam enerjinin yüzde 11.7'si olduðunun tespit edildiðini kaydeden Þimþek, þunlarý vurguladý:

''Görüldüðü üzere gerek yaðdan gerek proteinden saðlanmasý gereken enerji ihtiyacý, 73-100 gram fýndýkla rahatça saðlanabilmektedir. Ayrýca 100 gram fýndýk, ergin bir insanýn (2800kcal/gün), enerji ihtiyacýnýn yüzde 23'nü, aðýr iþlerde çalýþan bir iþçinin (3500 kal/gün) enerji ihtiyacýnýn yüzde 18'ni karþýlayabilir. Ýnsan vücudu günlük 1 gram çoklu doymamýþ yað asidine ihtiyaç duyar. Ortalama yüzde 61 yað ve bu yaðýn yüzde 14,9'u linoleik asit olan 1,4 gram aðýrlýðýndaki 7-8 adet fýndýk, günlük esansiyel yað asidi ihtiyacýný karþýlamada yeterlidir.''

Fýndýða ait bilgi ve bulgular deðerlendirildiðinde, akla günümüzde sýkça tartýþýlan, ne kadar fýndýk tüketmeliyiz? sorusunun geldiðini kaydeden Þimþek, þunlarý belirtti:

''Aslýnda, sorunu cevabý fýndýk tüketiminin alt ve üst sýnýrlarýný belirleyen fýndýðýn enerji deðerinde ve önemli bileþenlerinden esansiyel yað asitlerin miktarýnda yatmaktadýr. Dolayýsýyla enerji ihtiyacý yüksek gurupta yer alan emzikli anneler, sporcular, yetiþkinler ve çocuklar için ortalama 73 gram fýndýðýn doðrudan veya farklý besin maddeleri ile birlikte tüketimi faydalý iken diðer yandan kilo problemi ve orta yaþ grubu üzerinde olan tüketiciler için ise günde 7-8 adet fýndýk, esansiyel yað asitlerin vücuda almasý ve dolayýsýyla saðlýklý ve dengeli beslenme için yeterli olmaktadýr.''

Enfeksiyona yýlda 10 milyon kayýp

Aids, tüberküloz, sýtma, kýzamýk, dizanteri, çocuk ishali, viral hepatit B gibi enfeksiyonlu hastalýklar, yýlda 10 milyondan fazla insanýn ölümüne neden oluyor.

Ölenlerin yarýsýndan fazlasýný çocuklarýn oluþturduðunu belirten immünologlar, Aids'ýn her altý saniyede bir bulaþma ve her on saniyede bir cana mal olmayý sürdürdüðünü ve geliþmekte olan ülkelerde gerekli önlemler alýnmazsa iki yýl içinde 5 ila 6 milyon insanýn öleceðini ifade ediyorlar.

Fransýz immünologlar, enfeksiyonlu hastalýklardan ölenlerde ilk sýrayý çocuklarýn aldýðýný belirterek, kýzamýk, bakterili dizanteri, bronþiolite baðlý solunum yollarý enfeksiyonlarý, tetanoz gibi hastalýklarýn en çok çocuk ölümlerine yol açan hastalýklar olduðunu kaydediyorlar.

ÖLENLERÝN YARISINDAN FAZLASI ÇOCUK

Aids, verem ve sýtma da eklendiðinde enfeksiyonlu hastalýklardan ölenlerin yarýsýndan fazlasýný çocuklarýn oluþturduðunu belirten immünologlar, Aids'ýn her altý saniyede bir bulaþma ve her on saniyede bir cana mal olmayý sürdürdüðünü ve geliþmekte olan ülkelerde gerekli önlemler alýnmazsa iki yýl içinde 5 ila 6 milyon insanýn öleceðini ifade ediyorlar.

SITMA'DAN AFRÝKA'DA 1 MÝLYON KÝÞÝ ÖLDÜ

Dünya Aids, Verem ve Sýtma ile Mücadele Vakfý Yürütme Kurulu Baþkaný Richard Feachem, veremin BCG aþýsýna karþýn her yýl 1,7 milyon insaný öldüðüne iþaret ederek, sýtmanýn da özellikle Afrika'da çoðu çocuk yýlda bir milyondan fazla kiþinin ölümüne neden olduðunu belirtiyor.
Etkin aþýsý bulunmasýna karþýn karaciðer kanserinin uzun dönemde sorumlusu hepatit B yýlda yarým milyondan fazla, aþýsý bulunmasý beklenen rahim kanserinin de yýlda 288 bin kadýnýn ölümünün sorumlusu olduðu belirtiliyor.
Kolera yýlda 120 bin, bakterili dizanteri yýlda 605 bin, çocuklarda ishal 600 bin, menenjit ve otit gibi enfeksiyonlu hastalýklar da 450 bin kiþinin ölümüne yol açýyor.

KIZAMIK HÂLÂ TÜRKÝYE'NÝN SORUNU

Etkin aþýsýna karþýn kýzamýk yýlda 777 bin çocuðun ölümünün sorumlusu olarak gösteriliyor. Kýzamýk Avrupa'da can almaya devam ederken, difteri de hortlamýþ görünüyor.
Kongo'da tek bir salgýnda 1400 çocuðu öldüren kýzamýk, son yýllarda Türkiye'de 44176, Ýtalya'da 29533 ve Ukrayna'da 24968 vakanýn görülmesine neden oluyor. Avrupa'da 7 bin kiþinin ölümüne neden olan hastalýk etkili aþý kampanyasý sayesinde Finlandiya'da yok olmuþ bulunuyor.
Özellikle Doðu Avrupa'da hortlayan ve yaþlý kýtada 1990'dan bu yana görülmeye baþlanan difterinin de yayýlmasý hekimleri endiþelendiriyor.

Alkol baðýmlýlýðý

Alkol baðýmlýlýðý

Tarihçe

* 8 bin yýl önce Mezopotamyalýlarýn arpayý ekmek yapmak için ilk ýslah etmesiyle bira yapýmý baþladý.

* 6 bin yýl önce Sümerler, Godin Tepelerinde (Batý Ýran ve Anadolu) bira ve þarap içiyorlardý.

* Paleolitik çaðda fermente edilmiþ meyve, tahýl ve baldan alkol yapýlýyordu.

* Metanol, Yunanca Methy ve Sanskritçe Madhu kelimelerinden gelir ve bal, sarhoþ eden madde anl****** gelir.

* Alkol kelimesi Arapçadan gelmektedir.

* Distilasyon, ÝS 8. yy'da Arabistan'da baþlamýþtýr.

Alkolizmin Kliniði

* Alkolizm, davranýþsal bir bozukluktur.

* Tekrarlayýcý olarak fazla miktarlarda alýnan alkole baðlý problemler geliþmesi anl****** gelir.

* Alkolik, kötü sonuçlar doðurmasýna raðmen, kompulsif bir biçimde alkol içmeye devam eder.

* Alkolizmde, alkol alýmýnýn sýnýrlanmasý ile ilgili kontrol kaybolmuþtur

Ýnsanlar neden içiyorlar?

- Zevk almak

- Duygudurumu düzeltmek

- Stresle baþa çýkmak

- Alkol içme arzusu (craving, aþ erme)

Alkoliðin hayatý

* Ýçenlerle arkadaþlýk eder, evlenir

* Ýçmek için her zaman neden vardýr: mutluluk, neþesizlik, gerginlik vs

* Ýçme fýrsatlarý sonsuzdur: maç, av, parti, tatil, doðum günü vs

* Alkolizm ilerledikçe problemler artar, yalnýz içmeye baþlar, gizlice içer, þiþeleri saklar, durumun ciddiyetini saklamaya çalýþýr

* Suçluluk duygusu geliþir, suçluluk ve piþmanlýk duygularýný bastýrmak için daha çok içmeye ve sabahlarý kalkýnca içmeye baþlar.

Alkolizmde kýsýr döngü

Suçluluk ve anksiyete nedeniyle daha çok alkol alýr, alkol aldýkça anksiyete ve depresyon derinleþir ve þu belirtiler ortaya çýkar: Uyku kalitesinde bozulma, gece uyanmalar, depresif duygudurumu, huzursuzluk ve sýkýntý hisleri, panik nöbetleri, göðüs aðrýsý, çarpýntý, nefes almada zorluk …...

Alkolizmde fiziksel bulgular

- Arkus senilis: gözün kornea tabakasýnda yað halkasý

- Acne rosecea : kýrmýzý burun

- Palmar eritem: avuç içinde kýrmýzýlýk

- Asteriksis: Elde flapping tremor (büyük amplitüdlü titreme)

- Sigara yanýklarý: parmak, göðüs vs'de

- Morarýklýklar (düþme ve çarpmalara baðlý)

- Hepatomegali (karaciðer büyümesi), karýn aðrýsý

- Spider anjioma

- Periferik nöropati (el ve ayaklarda his kusurlarý, uyuþma vs)

- Kan tetkiklerinde anormallikler: GGT, MCV, AST, ALT, ürik asit, trigliseritler, üre yükselir

Doðal gidiþ, cinsiyet farký

Erkeklerde daha erken baþlar (20 civarý), sinsi gidiþlidir, 30 yaþýndan önce problemleri farketmek zordur. 45 yaþýndan sonra baþlama nadirdir.

Kadýnlarda baþlangýç daha geç olur, depresyon daha sýktýr.

Alkolizm tipleri

Gamma tipi alkolizm: Çok aþýrý miktarda alkolün aralýksýz biçimde alýndýðý epizotlarýn yaþandýðý, ama aralarda alkol alýnmayan dönemlerin olduðu alkolizm tipi. Örneðin kiþi günler boyunca sýzýncaya kadar alkol alýp ayýlýr ayýlmaz içmeye devam eder. Saðlýk durumu nedeniyle içemez hale gelince birkaç gün hasta yatar, daha sonra 1-2 hafta alkol almaz ve sonra herþey yeniden baþlar. Bu kiþilerde temel problem alkol alýmý ile ilgili kontrol kaybýdýr, yasal ve sosyal problemler ön plandadýr. Bunun tersine "Fransýz tipi alkolizm"de kiþi sürekli olarak fazla ama aþýrý olmayan miktarlarda alkol alýr, alkol kullanýmý bir hayat tarzý haline gelmiþtir. Herhangi bir nedenle alkol içmeyi durdururlarsa alkol yoksunluðuna girebilirler. Uzun vadede saðlýk problemleri ortaya çýkar.

Tip A-B ya da 1-2: Erken yaþlarda baþlayan, ailede alkolizm öyküsünün varolduðu, antisosyal kiþilik bozukluðu ile birlikte sýk görülen kötü gidiþli alkolizm ve daha geç yaþta baþlayan, aile öyküsünün olmadýðý, daha çok depresyonun eþlik ettiði, daha iyi gidiþli alkolizm tipi.

Komplikasyonlar (alkolizmin sonuçlarý)

Sosyal:

Boþanma, terkedilme

Ýþ sorunlarý, devamsýzlýk

Ev-iþ-trafik kazalarý

Adli problemler

Týbbi: 1.Akut sorunlar 2.Kronik sorunlar 3.Yoksunluk belirtileri

Karaciðer harabiyeti, kardiyomiyopati (kalp büyümesi), anemi (kansýzlýk), yüksek tansiyon, trombositopeni (pýhtýlaþma saðlayan hücrelerde azalma), miyopati (kas yýkýmý), kanser, teratojenite (anne karnýndaki bebekte anormallikler), pankreatit (pankreas iltahabý), pnömoni (zatüre), merkezi sinir sistemi bozukluklarý (retrobulbar nörit,Wernike-Korskof Sendromu ve bunamasý, serebeller atrofi)

Alkol Yoksunluðu belirtileri

Otonomik hiperaktivite (terleme, nabýz 100'ün üstünde)
titreme
uykusuzluk
bulantý ve kusma
geçici halusinasyon ve ilüzyonlar: alkolü býraktýktan sonra 1-2 gün içinde görülür.
psikomotor ajitasyon
anksiyete
grand mal konvülzyonlar (epileptik nöbetler): alkolü býraktýktan sonra 2 gün içinde görülür.

Deliryum tremens: Uzun süre fazla miktarda alkol alan kiþilerde alkolü kestikten 2-3 gün sonra ortaya çýkabilen, ölüm riski taþýyan bir tablodur.

Bilinç ve konsantrasyon bozukluðu, görsel halusinasyonlar (gerçekte var olmayan þeylerin görülmesi), bulunduðu zamaný ve yeri karýþtýrma ile kendini belli eder, hýzlý baþlayýp dalgalý bir seyir gösterir.

En sýk eþlik eden psikiyatrik bozukluklar:

- Majör Depresyon: Alkol baðýmlýlarýnýn %30-50'sinde görülür

- Anksiyete bozukluklarý: %30 sýklýktadýr. Erkeklerde sosyal fobi, Kadýnlarda agorofobi sýktýr.

- Ýki uçlu duygudurum bozukluðu (manik depresif b)

- Diðer madde baðýmlýlýklarý: baþta sigara olmak üzere esrar vs.

- Kiþilik Bozukluklarý: antisosyal ve sýnýrda kiþilik bozukluklarý.

Alkolizm tedavisi

* Alkolikler tedavi için baþvurduklarýnda genellikle 'dibe vurmuþlardýr' yani saðlýk, aile, meslek, sosyal yaþam vb yönlerden büyük kayýplara uðramýþ ve çaresiz duruma düþmüþlerdir. Bu hale düþmeden pek çok alkolik bu zevki terketmeye yanaþmaz, ya da buna karar verse de kolayca vaz geçer. Önemli olan bu denli kayba uðramadan bu kýsýr döngüyü durdurmaktýr. Bu nedenle kiþinin alkolik olduðu yani alkol karþýsýnda zayýf, hatta alkolün esiri olduðunu farkedip kabullenmesi düzelmenin baþlangýç noktasýný oluþturur. Erken dönemdeki alkoliklerin bu gerçeði farketmeleri için "motive edici görüþmeler" yapýlýr.

* Alkolizm tedavisi yoksunluk belirtileri kalktýktan sonra baþlar

* Hedef ayýklýktýr (sobriety): Eþlik eden psikiyatrik bozukluklarýn ayýrýcý tanýsý ve tedavisi için de bu önemlidir.

* Ekip tedavisi gerekir

* Tedavi hastanýn ihtiyaçlarýna göre seçilmelidir.

* Tedaviden sonra uzun süreli izlem gereklidir. Kiþi uzun süre hastanede kalsa bile daha sonra izlenmezse alkole dönmesi kolaydýr. Düzenli aralýklarla görüþmelere ya da kendine yardým gruplarýna katýlmalýdýr.

* Nüksler (tekrarlamalar) ilk 6 ayda en sýktýr.

Ýlaç tedavileri

* Disulfiram (Antabus)

* Antidipsojenikler:

Naltraxone, Acomprasate

* Seratonerjik antidpresanlar

* Lityum

Psikoterapi

* Sýcak ama biraz otoriter bir yaklaþým gereklidir.

* Adsýz Alkolikler gibi kendine yardým gruplarý tedaviye entegre edilmelidir.

* Davranýþçý-kognitif tedaviler iyi sonuç verir.

* Eðitimsel faaliyetler tedavinin önemli bir parçasýdýr.

* Psikoterapilerde iç görü üzerinde yoðunlaþýlmamalýdýr. Psikanaliz gibi bu türdeki terapiler alkol kullanýmýný daha da arttýrabilir.

* Hastanýn içinde bulunduðu aile ele alýnmalýdýr, çünkü alkolizm bir "Aile Hastalýðý"dýr

=?ISO-8859-1?Q?B=F6brek ta=FE hastal=FD=F0=FD?=

Böbrek taþ hastalýðý

Böbrek ve idrar yollarý taþlarý

Böbrek ve idrar yollarý taþlarýnýn %35 i kalsiyum oksalat taþlarý, %30-35 karýþýk kalsiyum oksalat ve fosfat, %15-20 magnezyum amonyum fosfat, %5-10 ürik asit taþlarýdýr. Kalsiyum fosfat %5, sistin taþlarý ise %2 oranýnda görülür. Yani taþlarýn %70 i kalsiyum oksalat içerir.

Taþ oluþumunda genetik, çevresel ve beslenme faktörleri söz konusudur. Genetik olarak; sistinüri, renal tübüler asidoz, azalmýþ böbrek aldolaz aktivitesi ve anormal pürin metabolizmasý gibi faktörler etkendir. Çevresel etkenler; aþýrý sýcaklýk ve nemde aþýrý sývý kaybý. Beslenme faktörleri ; aþýrý çið yeþil sebzelerin tüketimi kalsiyum oksalat taþlarýna, aþýrý protein ve hayvansal yað tüketimi ise ürik asit taþlarýna neden olabilir.

Kalsiyum taþlarýnýn oluþumunda barsaktan aþýrý kalsiyum emilimi önemli rol oynar. Böylece idrarda fazla kalsiyum çýkar ve kalsiyum içeren taþlar oluþur. Kalsiyum taþlarý oluþumunda diðer önemli bir etken de renal hiperkalsiüri denilen bir durumdur. Burada böbreklerden kalsiyum emilimi bozulur ve idrarla kalsiyum kaybý olur.Böylece kalsiyum taþlarý oluþabilir. Bu hastalarda paratiroid hormon ve D vitamini artar. Bu durum kan tahlili ile belirlenebilir.

Ürik asit taþlarýnýn oluþumunda ise asidik idrar, az miktarda idrar ve idrarda ürik asit artýþý gibi etkenler rol oynar. Gut hastalýðý, uzun süreli ishaller, kanda ürik asit yüksekliði ve aþýrý protein alýmý ürik asit taþlarýna neden olabilirler.

Bu durumun aksi olarak asit olmayan (alkali ) idrar ise struvit veya infeksiyon ( triple fosfat ) taþlarýna neden olabilir.

Taþ hastalýðý; aðrý, kanlý idrar, bulantý-kusma ve ateþ-titreme ile kendini gösterir. Böbrek taþlarýnda aðrý genellikle böðürdedir ve bu bölge hassastýr. Üst idrar yolu taþlarýnda ise aðrý böðürden kasýða ve ayný tarafta yumurtalýklara veya kadýnlarda genital organa yayýlýr. Mesane ( idrar torbasý ) taþlarýnda ise aðrý penise vurur ve þiddetli idrar þikayetleri görülür. Ateþ-titreme enfeksiyona iþarettir. Ýdrar kültürü alýnmalý, antibiyotik tedavisi baþlanmalýdýr.

Taný Ultrasonografi ve radyografik olarak konulur. Ýntravenöz ürografi üriner sistemde týkanma olup olmadýðý, fonksiyon kaybý veya gecikmesi olup olmadýðý hakkýnda fikir verir. Taþ, böbrekler ve idrar yollarý hakkýnda bilgi verir ve yapýlacak giriþimin þeklini planlamada yardýmcý olur. Bilgisayarlý tomografi taþ hastalýðýnda nadiren gerekir.


TAÞ HASTALIKLARINDA TEDAVÝ

6 mm çapýndan küçük taþlar genellikle kendiliðinden düþerler. Daha büyük taþlara ise yerine ve büyüklüðüne göre tedavi açýk veya kapalý cerrahi, taþ kýrma veya ilaç tedavisi olabilir.

CERRAHÝ TEDAVÝ

Baþlýca açýk cerrahi metodlarý;
pyelolitotomi (böbrek taþlarýnýn pelvis renalisten alýnmasý),
nefrolitotomi (böbrek taþlarýnýn böbrek parankimi açýlarak çýkartýlmasý),
üreterolitotomi (üreterden taþ alýnmasý),
sistolitotomi (mesaneden taþ çýkartýlmasý) .
perkütan nefrolitotomi ( böðür bölgesinden yaklaþýk 1 cm lik bir kesi ile girilen bir alet ile böbrek taþý çýkarýlýr)
üreterorenoskopik litotripsi ( idrar yolundan sokulan endoskopik cihaz ile taþ kýrýlýr veya basket ile alýnýr)

TAÞ KIRMA ( ESWL )

Þok dalgalarý; su ve yumuþak doku içinden minimal enerji kaybýyla ve çok az hasar yaparak geçerler, hedeflenen materyal üstünde mekanik etki yaparlar. Taþýn önce genleþip sonra küçük parçalara ayrýlmasýna yol açar. ESWL pek çok hasta tarafýndan iyi tolere edilmesine karþýn bazý yan etkilere yol açabilir. Bunlar arasýnda böbrekte kanama ve pýhtý oluþumu, pankreas enfeksiyonu, hipertansiyonun þiddetlenmesi, kalpte ritm bozukluklarý, bilirübinde artma vs. görülebilir. Özellikle çocuklarda akciðer kanamalarýna yol açabilir, mide ve duodenum ve kolon yaralanmasýna neden olabilir. 2 cm. çap büyüklüðüne kadar olan taþlar ESWL ile tedavi edilir . ESWL ile taþkýrma uygulamasý ortalama 30-45 dakika sürüp genellikle 1000-2000 þok uygulanýr. . Taþ büyüdükçe tatbik edilen þok dalgasý sayýsý da artar. Taþ boyutu arttýkca ESWL nin baþarýsý düþer. Taþlar tam kýrýlamaz veya taþ caddesi denilen ( kýrýlan parçalar üst üste dizilirler) týkanmaya yol açan bir durum görülür.

ÝLAÇ TEDAVÝSÝ

Hastada mevcut bozukluða göre bir kýsým taþ hastalýklarýnda uygulanabilir medikal tedaviler vardýr.
Hiperürikozüri olan hastalarda allopürinol 300-600 mg/gün kullanýlabilir. Sistin taþlarýnda idrar pH sýný 7.8 in üstünde tutmaya gayret edilmelidir. 12 gr/gün sodyumbikarbonat idrar alkalinizasyonu için yeterlidir, ayrýca günde 3-4 lt. sývý almalarý önerilir. Ýnfeksiyon taþlarýnda, uygun antibiyotik tedavi yapýlýr. Hiperparatiroidizm sözkonusu ise paratiroidlerin cerrahi eksplorasyonu gibi nedene yönelik tedavi uygulanabilir. Kalsiyum taþlarýnýn medikal tedavisinde; düþük kalsiyum, düþük oksalat içeren diyet, bol sývý alýnmasý yanýnda tiazid grubu diüretikler önerilir. Ýdrarda sitrat eksikliði sözkonusu ise sitrat oral yolla yerine konulabilir.

Böbrek nakli

Böbrek nakli

Genel Bilgiler
Böbrek nakli ( transplantasyon ), son dönem böbrek yetersizliðinin en baþarýlý tedavi þeklidir. Böbrek nakli için gereken böbrek 2 kaynaktan saðlanabilir.

Canlý vericiden
Kadavradan.


Gerek canlý vericiden, gerekse kadavradan yapýlan baþarýlý böbrek transplantasyonlarýnda diyaliz tedavilerinde olduðu gibi böbrek fonksiyonlarýndan bazýlarý deðil, tamamý yerine getirilir. Buna ek olarak, hem tüm böbrek fonksiyonlarý yerine getirildiðinden, hem de hastalar için sürekli diyaliz iþlemlerinin oluþturduðu fiziksel ve psikolojik zorluklar ortadan kalktýðýndan dolayý yaþam kalitesi daha iyidir. Ýnsan dýþýnda bir canlýdan transplantasyon þu anda mümkün olmamakla birlikte çalýþmalar ümit vericidir, iyimser bir tahminle 2020 li yýllarda mümkün olabilir. Türk Nefroloji Derneðinin verilerine göre Türkiye'de bugüne kadar yaklaþýk 4000 böbrek nakli yapýlmýþtýr. 1998 yýlýnda 382 böbrek nakli yapýlmýþtýr ve ne yazýk ki bunlarýn yaklaþýk 1/3'ü kadavra kaynaklýdýr. Kadavra kaynaklý böbrek nakli oraný Batý ülkelerinde yaklaþýk % 80'dir. Bunun nedeni ülkemizde organ baðýþlarýnýn henüz istenilen seviyeye ulaþamamasýdýr.

Uygun böbrek seçimi:
Böbrek transplantasyonu yapýlabilmesi için alýcý ile verici arasýnda ABO kan grubu sisteminde uyum olmalýdýr; uyum kurallarý kan naklindeki gibidir ( O grubu genel verici, AB grubu genel alýcý ); yani O kan grubu herkese böbrek verebilir, AB kan grubu herkesten böbrek alabilir. Rh sisteminin ise bir önemi yoktur; yani Rh negatif bir kiþi Rh pozitif bir kiþiden böbrek alabilir.
Alýcý ile verici arasýnda uyum aranan ikinci sistem, doku grubu olarak bilinen HLA sistemidir. HLA sistemi 6. kromozomun kýsa kolu üzerinde yerleþmiþ doku uygunluk antijenlerini içerir. HLA bölgesindeki antijenler 1. sýnýf ( A,B,C ) ve 2. sýnýf ( D,DR,DP,DQ ) olmak üzere ikiye ayrýlýr. Böbrek transplantasyonunda önemli olan A, B ve DR antijenleridir ve her insanda ikiþer tane bulunur. Böbrek transplantasyonunda en iyi sonuç doku uygunluk antijenlerinde tam uyum olduðu durumlarda alýnmaktadýr; vericide alýcýda olmayan DR, B, A antijenleri arttýkça alýcýnýn böbreði reddetme olasýlýðý artmaktadýr.

Bazý durumlarda böbrek transplantasyonu yapýlmasý sakýncalýdýr.
Böbrek transplantasyonun sakýncalý olduðu durumlar:
Ýleri veya tedavi edilmemiþ kanser,
Aktif bulaþýcý hastalýk varlýðý,
Ýleri karaciðer hastalýklarý,
Ciddi kalp hastalýklarý,
Ýdrarýn akýmýna engel bir hastalýðýn varlýðý,
Aktif mide ülseri,
Tedaviye uyumsuzluk,
Tedavi edilemeyen aðýr akýl hastalýðý.
Böbrek Nakli
Gerekli hazýrlýklardan sonra vericiden alýnan böbrek koruyucu sývýdaki iþlemi takiben alýcýnýn sað veya sol kasýðýna ( iliak fossa ) yerleþtirilir. Günümüzde böbrek nakli cerrahisinde büyük ilerlemeler saðlanmýþ ve iþlem, sýradan bir ameliyat haline gelmiþtir. Türkiye'de bugüne kadar yaklaþýk 4000 böbrek nakli ameliyatý gerçekleþtirilmiþtir.
Böbrek naklinden sonra hastanýn yeni takýlan böbreði reddetmemesi için baðýþýklýk sistemini baskýlayýcý ilaçlar kullanýlýr. Baðýþýklýk sistemini baskýlayýcý ilaçlar modern týbbýn en popüler konularýndan birisidir. Günümüzdeki ilaçlar hastalarýn önemli bir kýsmýnda baþarýlý böbrek nakline olanak vermektedir. Geliþtirilecek yeni ilaçlarla hayvanlardan organ nakli mümkün olabilir veya genetik bilimindeki geliþmeler yapay organ üretmeye yol açabilir.
Canlý Vericiler
Canlý vericilerin yakýn akraba olmasý tercih edilir. Yakýn akrabalarda (kardeþ, anne, baba, çocuk) uyumlu böbrek olma olasýlýðý daha fazladýr. Akraba olmayan kiþilerde uyumlu böbrek olma olasýlýðý çok düþüktür. 18 yaþýndan küçükler böbrek vericisi olarak kullanýlamazlar. Bir insanýn böbrek vericisi olmasý için gönüllü olmasý lazýmdýr, hiç kimseden zorla organý alýnamaz. Uygun verici olduðu saptanan kiþi çok ayrýntýlý bir inceleme döneminden geçer ve böbrek vermesinin kendisinde bir sorun oluþturup oluþturmayacaðý araþtýrýlýr. Zaten bir insaný iyileþtireyim derken diðerini hasta etmenin bir mantýðý da yoktur.

Canlý vericide ameliyattan sonra olabilecek sorunlar
Vericide oluþabilecek sorunlar anestezi ve ameliyatla ilgili erken dönemde ortaya çýkan sorunlardýr. Ancak týptaki geliþmeler bu sorunlarý büyük oranda azaltmýþtýr. Uzun dönemde ise tek böbrekli olmanýn önemli bir zararý yoktur. Toplumda yaklaþýk 1000 kiþinin bir tanesinde tek böbrek olduðu unutulmamalýdýr. Bu nedenlerle insanýn bir yakýnýna böbrek vermekten kaçýnmamasý gerekir.

Kadavra Vericiler
Beyin ölümü gerçekleþmiþ hastalar böbrek, kalp, karaciðer gibi organlarýný baðýþlayarak baþka hastalara hayat verebilirler. Ülkemizde organ baðýþlarý henüz istenilen seviyeye ulaþamamýþtýr. Beyin ölümü gerçekleþmiþ hastalarda adýndan da anlaþýlabileceði gibi beyin fonksiyonlarý tamamen ve geri dönmeyecek biçimde kaybolmuþtur. Yani bu kiþilerin bilinci yerinde deðildir ve ancak solunum makinesi desteði ile yaþamlarýnýn sürmesi mümkündür. Kiþilerin ben gerçekten ölmeden organlarýmý alýrlar korkusu yersizdir çünkü beyin ölümüne karar verecek ekip ile organ naklini yapacak ekip ayrý doktorlardan oluþur

Organ ticareti: Kesinlikle yasaktýr ve ahlak dýþýdýr.

Organ ve Doku Alýnmasý, Saklanmasý ve Nakli Hakkýnda Kanun (Resmi Gazete, 3 Haziran 1979, Sayý 16655).
Madde 3- Bir bedel veya baþkaca çýkar karþýlýðý, organ ve doku alýnmasý ve satýlmasý yasaktýr.


Canlý Vericiler ile Ýlgili Maddeler
Madde 5- Onsekiz yaþýný doldurmamýþ ve mümeyyiz olmayan kiþilerden organ ve doku alýnmasý yasaktýr.
Madde 6- Onsekiz yaþýný doldurmuþ ve mümeyyiz olan bir kiþiden organ ve doku alýnabilmesi için vericinin en az iki tanýk huzurunda açýk, bilinçli ve tesirden uzak olarak önceden verilmiþ yazýlý ve imzalý veya en az iki tanýk önünde sözlü olarak beyan edip imzaladýðý tutanaðýn bir hekim tarafýndan onaylanmasý zorunludur.
Madde 8- Vericinin yaþamýný mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokularýn alýnmasý, yasaktýr.

Kadavradan Nakil ile Ýlgili Maddeler
Madde 11- Bu kanunun uygulanmasý ile ilgili olarak týbbi ölüm hali, bilimin ülkede ulaþtýðý düzeydeki kurallarý ve yöntemleri uygulanmak suretiyle, biri kardiolog, biri nörolog, biri nöroþirürjiyen ve biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanýndan oluþan 4 kiþilik hekimler kurulunca oy birliði ile saptanýr.
Madde 12- Alýcýnýn müdavim hekimi ile organ ve doku alýnmasý, saklanmasý, aþýlanmasý ve naklini gerçekleþtirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almalarý yasaktýr.
Madde 13- 11 inci maddeye göre ölüm halini saptayan hekimlerin ölüm tarihini, saatini ve ölüm halinin nasýl saptandýðýný gösteren ve imzalarýný taþýyan bir tutanak düzenleyip, organ ve dokunun alýndýðý saðlýk kurumuna vermek zorundadýrlar. Bu tutanak ve ekleri ilgili saðlýk kurumunda on yýl süre ile saklanýr

Çay ve kahveye konan =?ISO-8859-1?Q?=FEeker i=FEtah=FD azalt=FDyor?=

Çay ve kahveye konan þekerin þiþmanlama riskini belirgin bir þekilde azaltabildiði öne sürüldü.

Danimarka'nýn baþkenti Kopenhag'daki Bispebjerg Hastanesi'nde 5200 kiþi üzerinde yapýlan araþtýrmada, çay veya kahvesini þekerli içenlerin, daha az obez ya da daha formda insanlar olduðu belirlendi.
Sonucu Jyllands-Posten gazetesinde yayýnlanan araþtýrmanýn baþkaný Prof. Finn Gyntelberg, eðer günde tüketilen ortalama 5-6 fincan çay ya da kahveye her seferinde 2 kesme þeker atýlýrsa, kilo alma riskinin, bu içecekleri þekersiz tüketenlere göre yüzde 40 oranýnda daha az olduðunu söyledi.

Yaptýklarý araþtýrmanýn geniþletilmesi, kahve ve çay ile þeker arasýndaki iliþkinin iþtahý azaltan hormonlarý harekete geçirip geçirmediðinin anlaþýlmasý gerektiðini belirten Danimarkalý doktor, kahve veya çaya konan þekerin büyük olasýlýkla baðýrsaklardaki metabolizmayý hýzlandýrdýðýný ve iþtahý azalttýðýný kaydetti.

70'li yýllardan bu yana 5200 kiþi üzerinde obezite ile alkol, sigara, fiziksel aktivite ve kahve arasýndaki iliþkiyi deðerlendirmek için yapýlan araþtýrmada, en ilginç sonucun kahve ile ilgili olduðu, diðerlerinde böyle bir veri bulunmadýðý tespit edildi.

Doktorlar, eðer teorileri doðrulanýrsa, zayýflamak için gün içinde kesme þeker yenebileceðini ifade ettiler.

=?ISO-8859-1?Q?B=F6brek Yetmezli=F0i?=

Böbrek Yetmezliði

Genel Bilgiler
Böbrek karnýn arka bölgesinde bulunan 100-150 gram aðýrlýðýnda bir organdýr. Normal kiþilerde sað ve solda olmak üzere iki adet böbrek bulunur. Toplumda yaklaþýk 1000 kiþinin bir tanesinde tek böbrek vardýr. Tek böbrekli olmanýn önemli bir sakýncasý yoktur.

Böbreklerin iþlevi
Böbreðin baþlýca iþlevleri vücut su, tuz, kalsiyum dengesinin saðlanmasý, idrar aracýlýðý ile zararlý maddelerin ve ilaçlarýn vücuttan atýlmasý ve hormon, þeker metabolizmasýna olan katkýlarýdýr. Böbrek yetmezliðinde böbreðin bu iþlevlerinde bozulma olur. Böbrek yetmezliði ani (akut) veya sinsi (kronik) seyirli olmak üzere iki þekilde geliþebilir.

Akut böbrek yetmezliðinin nedenleri
Çok sayýda neden vardýr;
1. Aðýr kanama, kusma, ishal, yanýk sonucu kan basýncýnda düþme
2. Gebelik: Kanamalar, gebelik zehirlenmesi, saðlýksýz koþullarda yapýlan düþükler
3. Kalp yetmezliði
4. Böbrek hastalýklarý: Nefrit, böbrek damarýnýn týkanmasý
5. Ýdrar yollarýnda týkanýklýk: Kanser, prostat büyümesi, taþa baðlý týkanma
6. Ameliyatlardan, özellikle büyük ameliyatlardan sonra
7. Ýlaçlar: Ýlaçlara baðlý akut böbrek yetmezliði sýk karþýlaþýlan bir sorundur, bu nedenle ilaçlar kesinlikle doktor denetiminde kullanýlmalýdýr.
8. Depreme baðlý kas zedelenmeleri

Kronik böbrek yetmezliðinin nedenleri
Türk Nefroloji Derneðinin verilerine göre;
1. Nefrit: Böbrek iltihabýdýr.
2. Þeker hastalýðý
3. Hipertansiyon
4. Taþ, týkanma, tümör gibi idrar yolu hastalýklarý
5. Böbrek kistleri
6. Diðer nedenler
Belirti ve bulgular
Gece idrara kalkma, halsizlik, nefes darlýðý, çarpýntý, idrar miktarýnda azalma, hipertansiyon, el, ayaklar ve göz etrafýnda þiþmedir. Böbrek yetmezliðinin erken dönemlerinde belirtiler çok silik olabilir, tek belirti sýk gece idrara kalkma olabilir. Gece idrara kalkma akþam çok sývý (çay, su, karpuz...) alanlarda veya prostat hastalýðý olanlarda da görülebilir. Gece idrara kalkan bir hastada baþka bir neden yoksa bunun nedeni böbrek yetmezliði olabilir. Bu nedenle sýk sýk gece idrara kalkanlarýn mutlaka böbrek yetmezliði yönünden araþtýrýlmalarý gereklidir. Bu amaçla kan ve idrar incelemeleri yapýlmalýdýr.

Taný
Böbrek yetmezliðinin tanýsý kanda üre veya kreatinin isimli maddelerin ölçülmesi ile mümkündür. Ýdrar incelemesi, radyolojik yöntemler, kanýn biyokimyasal incelemesi ve diðer laboratuvar incelemeleri böbrek yetmezliðinin nedenini anlamaya yöneliktir.

Tedavi
Akut ve kronik böbrek yetmezliklerinde tedavi farklýdýr. Böbrek yetmezliði tedavisi hastanýn özelliðine ve böbrek yetmezliðine yol açan hastalýða göre deðiþir. Tedavi kesinlikle bir doktor denetiminde olmalýdýr. Tedavide en önemli nokta eðer var ise kan basýncý düþüklüðü veya yüksekliðinin kontrol altýna alýnmasýdýr. Beslenme, sývý ve tuz dengesinin saðlanmasý ve ilaçlar diðer tedavi yöntemleridir.
Akut böbrek yetmezliði olan hastalarýn böbrekleri iyi ve yeterli tedavi ile genellikle düzelir. Böbrek yetmezliði ilerler ve kalýcý hale gelirse baþka tedavi yöntemleri gerekir:
1. Diyaliz
2. Böbrek nakli

Mutsuzluk =?ISO-8859-1?Q?'al=FD=FEveri=FE hastas=FD' yap=FDyor?=

Psikiyatri Uzmaný Dr. Ýbrahim Bilgen, çeþitli nedenlerle ortaya çýkan mutsuzluk, yalnýzlýk, öfke, engellenme ve sinirlilik gibi olumsuz duygularýn insanlarda alýþveriþ hastalýðýna yol açtýðýný söyledi.

Bazý kiþilerin alýþveriþ yaparak kendilerini mutlu, güçlü, üstün, yeterli ve rahatlamýþ hissettiklerini belirten Dr. Bilgen, "Alýþveriþ hastalýðý (zorlantýlý satýn alma), kiþinin satýn alma dürtüsünü hissetmesi ve bu dürtüsünü kontrol edememe sonucu ortaya çýkýp, kiþiyi maddi açýdan zor duruma sokan bir rahatsýzlýktýr. Günümüz tüketim toplumunda kiþileri yoðun mali sýkýntýya sürükleyen, ardýndan evlilik ve aile yaþamýnda önemli sorunlara yola açan bu bozukluk gün geçtikçe daha da artmaktadýr'' dedi.

Dr. Ýbrahim Bilgen, alýþveriþ hastalarýndaki satýn alma eyleminin, düþük olan kendilik saygýsýný arttýrýp, kiþiyi aþan stres, engellenme ve depresyon ile baþ etmede rol oynadýðýný belirtti.

Çocuklarýyla saðlýklý ve doyurucu iliþki kuramayan sosyo- ekonomik düzeyi yüksek anne- babalarýn da bu eksikliði, onlara bir þeyler satýn alarak tamamlamaya çalýþtýklarýný söyleyen Dr. Bilgen, bunun da çocuklarda gelecekte alýþveriþ hastalýðýnýn ortaya çýkmasýna neden olduðunu vurguladý.

Kadýnlarda daha sýk görülen alýþveriþ hastalýðýnýn ortalama baþlama yaþýnýn 17- 30 olduðunu ifade eden Dr. Bilgen, þunlarý söyledi:
"Alýþveriþ hastalýðý nedeniyle tedaviye gelen hastalarýn büyük bir çoðunluðu, alýþveriþ öncesi büyük bir arzu, hoþnutluk ve mutluluk ile kontrol edilemez bir istek hali yaþadýklarýný, ancak, sonrasýnda da gerginlik ve yoðun bir suçluluk hissi duyduklarýný belirtiyorlar.'' Bu kiþiler bir maðazaya girdiklerinde ne alacaklarýný bilemediklerini ya da farkýnda olmadýklarýný ifade eden Dr. Bilgen, "Alýþveriþ olayý kiþiliklere göre farklýlýk gösterse de kadýnlarýn tercih ettikleri genelde elbise, kozmetik eþya ve mücevher olurken, erkekler ise elektronik eþya, büyük ev aletleri almaktadýrlar. Cinsiyetler arasýndaki bu fark, erkeklerin daha çok baðýmsýzlýk ve hareketliliðini yansýtan araçlarý alma eðiliminde olduklarýný, kadýnlarýn ise görünüþ ve duygusal yönlerini ön planda tutan simgesel ve kendilerini tanýmlayan eþyalarý tercih ettiklerini göstermektedir'' dedi.

Dr. Bilgen alýþveriþ hastalýðýnýn giderilmesi için psikyatrist yardýmý istenebileceði gibi grup terapileri ile bu alýþkanlýklara son verilebileceðini söyledi.

Diyabet tedavisinin geleceði

Ýnsüline baðlý diyabet hastalarýnýn en büyük hayallerinden biri enjeksiyonlardan kurtulmak.

Aslýnda 80 yýl önce diyabet ölüme yol açan bir hastalýktý. Ýnsülinin keþfiyle bu sorun sona erdi. Halen týp dünyasýnýn en büyük hedefi, bir yandan diyabeti tamamen tedavi etmek, diðer yandan kompikasyonlarýn geliþimini engellemek.

Tip 1 ve 2 diyabet tedavisinde þu anda týp dünyasý nerede?

Bugün tip 1 diyabeti olan hastanýn ömür boyu insulin kullanmayacaðýna, yakýn bir gelecekte tamamen insülinsiz bir yaþama geçeceðine inanýyoruz. Ancak o güne gelinceye kadar bize düþen görev, çok iyi þeker kontolü saðlayarak diyabete baðlý organlarda geliþebilecek hasarlarýn oluþumunu engellemektir.

Özetle bir yandan kan þekerini çok iyi dengede tutan tedavi yöntemleriyle komplikasyonlarýn geliþimini engellerken, diðer yandan hastalýðý tamamen ortadan kaldýracak giriþimler sürüyor.

Diyabet önlenebilir mi?

'Tip 1 diyabeti önleyebilir miyiz?' sorusunun cevabýna henüz olumlu yanýt alýnamadý. Þu ana kadar yapýlan tüm çalýþmalar olumsuzlukla sonuçlandý. Yani tip 1 diyabet önlenebilen bir hastalýk deðil. Halbuki tip 2 diyabet önlenebilir, geciktirilebilir bir hastalýktýr. Eðer bugün yaþadýðýmýz düzensiz, fazla kalorijenik yemek yeme ve egzersiz yapmama tarzýmýz devam ederse yakýn bir gelecekte tip 2 diyabet patlamasý olacak. Ýlaçla tedavi tabii ki deðerlidir. Ancak henüz o basamaða gelmeden koruyucu hekimliðin bize sunacaðý faydalar çok daha önemlidir.

Hastalýðý kronik olmaktan çýkarýp, tamamen tedavi etme yönünde geliþmeler var mý?

Þu anda tip 1 diyabetiklerde yapýlmaya çalýþýlan þey, hastalýðý tamamen ortadan kaldýrmak. Bunun için suni pankreas ve pankreas adacýk nakilleri, kök hücre çalýþmalarý ve genetik çalýþmalar sayýlabilir. Tip 2 diyabeti ise tamamen ortadan kaldýrmak þimdilik hayal. Bunun için yapýlmasý gereken en etkili yöntem çok basit: Yaþam koþullarýný düzenlemek.

Pankreas veya pankreas adacýklarý nakli, bir dönem týp dünyasýný heyecanlandýrdý.

Her þeyden önce diyabetik her bireye kolayca pankreas ve adacýk nakli yapýlabilir gibi yanlýþ bir düþünce var. Nakil yapýlacak pankreas veya adacýk nereden bulunacak? Nakledildiði vücutta yabancý olarak kabul edilen pankreasa karþý, vücudun göstereceði tepkiyi bastýrmak için vereceðimiz ilaçlarýn yaptýðý böbrek yetersizliðinden tutun da baþka bir dokuda tümör geliþme olasýlýðýna kadar oldukça ciddi sonuçlarý da söz konusu...

Sadece insülin yapmamak için bu riskleri göze almak kabul edilebilecek bir þey deðil.

Pankreas adacýk nakli, insülin tedavisiyle kontrol altýna alýnamayan kýsýtlý sayýda hastaya uygulanýyor.

Türkiye'de yapýlýyor mu?

Ülkemizde Akdeniz Üniversitesi ve Ege Üniversitesinde pankreas nakli artýk yapýlýyor. Akdeniz Üniversitesi'nde nakil sayýsý 10'a yaklaþtý. Pankreas adacýk nakli çalýþmalarý ise deneysel düzeyde ve hayvan çalýþmalarýnda Istanbul Týp Fakültesi Diyabet Grubu tarafýndan, Deneysel Týp Araþtýrma Enstitüsü'nde sürdürülüyor.

Bir çok hastalýk için ýþýk veren kök hücre nakli ve gen çalýþmalarý diyabet için ne öngörüyor?

Kök hücreden pankreas adacýðý üretme çalýþmalarýnýn olumlu sonuçlar verdiðini biliyoruz. Ýleride umut veren sonuçlar çýkacaðýný düþünüyorum. Gen çalýþmalarý ise henüz deneme döneminde.

=?ISO-8859-1?Q?A=FEk asl=FDnda?= bir ruh hastalýðý

Aþýk olduðunu söyleyenlerin kanýndaki serotonin oraný çok yüksek. Aþýk olmayanlarda ise bu oran düþük.

Aþk duygusunun biyokimyasýný yakalama çabasýnda yoðun araþtýrmalar yapan, Ýtalya'nýn Pisa Üniversitesi Psikiyatri Fakültesi öðretim üyesi Prof. Dr. Donatella Marazziti, insanlarýn aþk diye yorumladýðý duygunun aslýnda biyokimyadan baþka bir þey olmadýðýný öne sürdü.

Aþk duygusunun biyokimyasýný yakalama çabasýnda yoðun araþtýrmalar yapan Prof. Marazziti, 'aþýk olmanýn bir nevi ruh hastalýðý olduðunu' ve baþka ruh hastalýklarýna benzer etkiler gösterdiðini belirterek aþk duygusunu 'Mikroparanoya' diye adlandýrdý.

Aþýk olan ve olmayan gençlerin vücudundaki mutluluk hormonu olarak bilinen 'serotonin' oranýný ölçerek tezlerini destekleyen psikiyatri uzmaný, þunlarý söyledi:

'Aþk denilen ruh hali, bilimsel açýdan vücut biyokimyasýnýn etkisinden baþka bir þey deðil. Ýnsanlarda hastalýk etkisi gösterir. Aþýk olduðunu söyleyenlerin kanýndaki serotonin oraný çok yüksek. Aþýk olmayanlarda ise bu oran düþük. Benim ve ekibimin araþtýrmalarýnda ortaya çýkan en ilginç sonuç ise asabi ve hafif paranoya insanlarda serotonin oranýnýn aþýk insanlarýndakiyle hemen hemen ayný oranda olmasý.'

arkadaslar lütfen bak1n

arkadaslar1m dikkat edin sak1n d1sar1ya 12 civarlar1nda c1kmay1n ve döner bal1k gibi seyler al1rken dikkat edin 1mikrop saatte 1000lerce mikrop olabilir

=?ISO-8859-1?Q?=DDyi arkada=FE =F6mr=FC uzat=FDyor?=

Ýyi bir arkadaþ çevresi olan yaþlýlar, daha fazla yaþýyor.


Yapýlan araþtýrmalara göre, yakýn aile baðlarýndan ziyade iyi bir arkadaþ çevresi olan yaþlýlar daha uzun ömürlü oluyor.


Avustralya'da 1992'de yapýlan araþtýrmada 70 ve üstü yaþ grubundakilere saðlýk, ekonomi ve sosyal geçmiþ alanlarýnda sorular yönetildi.


10 yýl sonra yapýlan deðerlendirme sonuçlarýna göre, söz konusu yaþ grubundakilerden arkadaþ çevresi iyi olanlarýn diðerlerine nazaran daha çok yaþadýklarý saptandý.


Ýyi arkadaþlýk baðý kuran yaþlýlarýn ayný dönemde çocuklarý ve akrabalarýyla yakýn bað kuranlara göre, ölme riskinde yüzde 22'lik bir azalma görüldü.


Arkadaþ çevresinin, yaþlýlarý iyi beslenmeye ve spor yapmaya teþvik ettiði diðer yandan da sigara, alkol gibi zararlý alýþkanlýklarý terk etmede olumlu etkisinin olduðu belirlendi.


Psikolojik etki, yüksek moral, öz saygý ve zorluklarla baþa çýkma isteði gibi konularda da iyi arkadaþ çevresinin büyük etkileri var.

Ananas kansere karþý etkili

Ananastan elde edilen 'bromelain' enzimindeki CCZ molekülünün insanlarda baðýþýklýk sistemini kanser hücrelerini yok etmek için harekete geçirdiði, CCS molekülünün de kanser türlerinin yüzde 30'unda iþlevi bozulan bir proteini bloke ettiði tespit edildi.

Avustralyalý bilimadamlarý, ananastan elde edilen bir enzimdeki iki molekülün kansere karþý etkili olduðunu ortaya çýkardýlar.

Queensland Týbbi Araþtýrmalar Enstitüsü'nde yapýlan araþtýrmanýn öncüsü Tracey Mynott, elde edilen bulgularýn ýþýðýnda yeni kanser ilaçlarýnýn geliþtirilebileceðini kaydetti.

Araþtýrmalarda, ananastan elde edilen "bromelain" enzimindeki CCZ molekülünün insanlarda baðýþýklýk sistemini kanser hücrelerini yok etmek için harekete geçirdiði, CCS molekülünün de kanser türlerinin yüzde 30'unda iþlevi bozulan bir proteini bloke ettiði tespit edildi.

Bromelain enzimindeki bu iki molekülün meme, akciðer, baðýrsak, yumurtalýk ve cilt kanseri türlerinde tümör hücrelerinin büyümesini engelleyebileceðini söyleyen Mynott, bu moleküller sayesinde uzun vadede yeni jenerasyon kanser ilaçlarýnýn geliþtirilebileceðini belirtti.

=?ISO-8859-1?Q?=DDyot yetersizli=F0i bir=E7ok hastal=FD=F0a?= yol açýyor

Ýyot yetersizliði birçok hastalýða yol açýyor

Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Saðlýk Teknik Yüksekokulu Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öðretim Üyesi Prof. Dr. Gülden Pekcan, ''Ýyot kullanýmý yetersizliði, çok önemli bir halk saðlýðý sorunudur'' dedi.
Prof. Dr. Pekcan, çocuklarýn büyümesi ve geliþiminde önemli yeri bulunan iyotun az miktarda kullanýldýðýnda bile ihtiyacý karþýladýðýný, yetersiz kullanýmýnýn ise birçok hastalýða yol açtýðýný bildirdi.
Eskiden sadece guatra neden olduðu düþünülen iyot yetersizliðinin zeka geriliðine de yol açtýðýnýn anlaþýldýðýný ifade eden Pekcan, ''Ýyot kullanýmý yetersizliði, çok önemli bir halk saðlýðý sorunudur. Dünyada üzerinde en çok durulan 3 durum vardýr. Bunlar, anemiye neden olan demir eksikliði, A vitamini yetersizliði ve iyot kullanýmý yetersizliðidir. Çözümü en kolay olan sorun da iyot yetersizliðidir'' diye konuþtu.
Saðlýk Bakanlýðý Ana Çocuk Saðlýðý ve Aile Planlamasý Genel Müdür Yardýmcýsý Dr. Mehmet Boyraz ise, halk saðlýðýný korumanýn devletin en önemli görevlerinden olduðunu kaydetti.
Ýyot kullanýmýný saðlamanýn koruyucu bir saðlýk hizmeti olduðunu ifade eden Boyraz, ''Ýyot kullanýmý yetersizliði, dünya nüfusunun yüzde 25'ini olumsuz etkilemektedir. Guatrýn önlenmesi için en iyi yöntem iyot kullanýmýdýr. Bakanlýðýmýz, iyot kullanýmýný yaygýnlaþtýrmak için UNICEF'le iþbirliði yapmaktadýr. Program kapsamýnda sofra tuzunun iyotlanmasý kararlaþtýrýlmýþtýr'' diye konuþtu.

Türkiye'de gereksiz =?ISO-8859-1?Q?ila=E7 kullan=FDm=FD =F6nlenemiyor?=

Saðlýk Bakanlýðý tüm uyarýlara raðmen Türkiye'de gereksiz ilaç kullanýmýný önleyemiyor.

OECD ülkeleri içinde saðlýða en az payý ayýran ülke konumunda olan Türkiye, ilaca ayýrdýðý büyük payla bu alanda rekora koþuyor. Ekonomik Ýþbirliði ve Kalkýnma Örgütü (OECD) ülkelerinde saðlýk harcamalarýnýn yüzde 10-20'si ilaç harcamasý iken, Türkiye'de bu oran yüzde 33.5'e ulaþtý. Yapýlan Ulusal Saðlýk Hesaplarý Araþtýrmasý'na göre, kiþi baþý saðlýk harcamasý 194 dolar olan Türkiye'de ilaç harcamasý 65 dolarý buldu. Söz konusu araþtýrmada toplam ilaç harcamasýnýn, toplam saðlýk harcamasý içindeki payýnýn yüzde 33.5'e ulaþtýðý belirlendi. Eczaneler üzerinden yapýlan ilaç harcamalarý yüzde 33.5 olan toplam ilaç harcamalarýnýn yüzde 24,8'ini, hastanelerdeki ilaç harcamalarý ise yüzde 8.7'sini oluþturuyor. Türkiye ile OECD karþýlaþtýrýldýðýnda ilaç israfý açýkça gözler önüne geriliyor. OECD ülkelerinde saðlýk harcamalarýnýn yüzde 10-20'si ilaç harcamasý iken, Türkiye'de bu oran yüzde 33.5'e ulaþtý. Türkiye'de ilaç kullaným oranlarý incelendiðinde antibiyotik grubunun yüzde 19.8 ile birinci sýrada yer aldýðý görülüyor. Antibiyotikleri yüzde 14.4 ile aðrý kesiciler, yüzde 8.9 ile de romatizma ilaçlarý izliyor. Saðlýk Bakanlýðý'nca yapýlan bir araþtýrmada en fazla reçete edilen ilaç grubunun sistemik antibiyotikler olduðu tespit edildi. Dünyada ise tedavi gruplarýna göre tüketimde kalp ve damar hastalýklarý ilaçlarý yüzde 19.5 ile birinci sýrada yer alýyor. Türkiye'de 1999'dan bu yana antibiyotiklerin pazar paylarý düþüyor, buna karþýlýk romatizma, sinir sistemi, kalp ve damar hastalýklarý ilaçlarýnýn paylarý artýyor. Ýlaçlarýn ruhsatlandýrýlmasý, üretimi, satýþý, araþtýrma geliþtirme faaliyetleri, fikri mülkiyet haklarýyla ilgili yaþanan sorunlarýn yanýnda artan ilaç harcamalarýnýn devlet bütçesine ve sosyal güvenlik kurumlarýna getirdiði yük, güncel sorunlar arasýnda ön plana çýkýyor. Öte yandan Hýfzýssýhha Mektebi tarafýndan araþtýrmada, ortalama reçete baþý maliyet Bayburt'ta 23.78 dolar, Bolu'da ise 33 dolar, Karaman'da 34 dolar, Ankara'nýn Çubuk ilçesinde ise 36 dolar olduðu tespit edildi. Dünya Saðlýk Örgütü (WHO) 1985 Nairobi toplantýsýnda akýlcý ilaç kullanýmýný, "Kiþilerin klinik bulgularýna ve bireysel özelliklerine göre uygun ilacý, uygun süre ve dozajda, en düþük fiyata ve kolayca saðlayabilmeleri" olarak tanýmladý. Ýlaçlarýn bilimsel anlamda doðru ve uygun kullanýlmasý için öncelikli olarak hastalýðýn tam teþhisinin yapýlmasý gerektiðini düþünen Saðlýk Bakanlýðý, doktorlara, "Daha etkili, daha çabuk sonuç veren, yan etkisi az olan ve daha ucuz olan ilacý yazýn" talimatý verdi. Diðer taraftan uzmanlar, taný ve tedavi rehberlerinin referans olarak kullanýlmasý, kullanýmýnýn doktorlar arasýnda yaygýnlaþmasý ve konulan tanýlara, rehberlere uygun olarak ilaçlarýn reçete edilmeye baþlanmasý ile toplam ilaç maliyetlerinde önemli düþüþler saðlanabileceðini, doktorlarýn tanýlara uygun olmayan ilaç yazma oranlarýnýn düþeceðini savunuyor.

Türkiye’nin kalp =?ISO-8859-1?Q?sa=F0l=FD=F0=FD endi=FEe?= verici

Kalp damar saðlýðýný korumak için sigarayý azaltýlmalý, daha az hayvansal yað, et ve tuz, daha çok sebze meyve içeren bir beslenme alýþkanlýðý kazanýlmalý. Sývý yað özellikle zeytinyaðý tüketilmeli. Her yaþta fizik aktivitenin artýrýlmasý desteklenmeli...

Hacettepe Üniversitesi Týp Fakültesi öðretim üyesi ve Türk Kardiyoloji Derneði Baþkan Yardýmcýsý Prof. Dr. Lale Tokgözoðlu, kalp damar hastalýklarý konusunda sigara içiminin Türkiye'deki en yaygýn risk faktörü olduðunu belirterek, "Günde 4 sigara içmenin, hatta pasif olarak içmenin bile kalp damar hastalýðý riskini artýrdýðý kanýtlanmýþtýr" dedi.

Saðlýk Bakanlýðý'nýn yayýn organý Diyalog'un bu ayki sayýsýnda, Prof. Dr. Lale Tokgözoðlu'nun "kalp damar saðlýðý"na iliþkin yazýsýna da yer verildi. Buna göre, Tokgözoðlu, "çaðýn salgýný" olarak nitelendirilebilecek kalp ve damar hastalýklarýnýn tüm dünyada olduðu gibi Türkiye'de önemli bir saðlýk sorunu ve eriþkinlerde en sýk görülen ölüm nedeni olduðunu kaydetti.

Türkiye'deki ölümlerin yaklaþýk yarýsýnýn kalp ve damar hastalýklarýna baðlý olduðunu belirten Tokgözoðlu, "Ülkemizde kanserden ölen her 1 kiþiye karþýlýk 4 kiþi kalp damar hastalýklarýndan yaþamýný yitirmektedir. Trafik kazalarýnda ölen her 1kiþiye karþýlýk ise 30 kiþi kalp damar hastalýklarýndan vefat etmektedir" dedi. Tokgözoðlu, Türkiye'nin diðer Avrupa ülkeleri ile kýyaslandýðýnda koroner kalp hastalýðýna baðlý ölümlerde kadýnlarda ilk sýralarda, erkeklerde ise ilk beþte yer aldýðýný, bunun endiþe verici olduðunu belirtti.

RÝSK FAKTÖRLERÝ
Kalp damar hastalýklarýnýn en sýk görülen türünün aterosklerotik koroner kalp hastalýðý olduðunu ifade eden Tokgözoðlu, bunun ateroskleroza (damar sertliði) baðlý olarak kalbi besleyen damarlarýn daralmasý sonucu oluþtuðunu anlattý. Aterosklerotik kalp damar hastalýklarýnýn kesinlikle yaþlanmanýn kaçýnýlmaz sonucu olmadýðýný vurgulayan Tokgözoðlu, þunlarý kaydetti:
"Risk faktörlerinin birçoðu yaþam tarzýyla ilgilidir ve önlenebilir niteliktedir. Genetik eðilim ise henüz deðiþtirilememektedir. Ailede birinci derece erkek akrabalarda 55, kadýn akrabalarda 65 yaþýndan önce koroner kalp hastalýðýnýn bulunmasý kiþide koroner kalp hastalýðý geliþmesi için önemli bir risk faktörüdür. Ancak, en az genetik nedenler kadar önemli bir baþka etmen çevresel risk faktörleridir. En önemli çevresel risk faktörleri sigara, kan basýncý-yani tansiyon- yüksekliði, þeker hastalýðý ve kan yaðlarýnýn uygun düzeyde olmamasý (kolesterol düzeylerinin yüksek olmasý, iyi kolesterol olarak adlandýrýlan HDL'nin düþük olmasý.) Özellikle bel çevresinde yoðunlaþan þiþmanlýk, kalp damar hastalýðý riskini artýrýr. Son zamanlarda psikososyal stresin de kalp damar hastalýklarý için bir risk oluþturabileceði düþünülmeye ve yeni çalýþmalarda kanýtlanmaya baþlanmýþtýr."

Tokgözoðlu, bu risk faktörlerinin birden fazlasýnýn bulunmasýnýn kiþinin riskini toplayarak deðil, katlayarak artýrdýðýna dikkate çekti. Çocuklarda daha çok doðumsal kalp hastalýðý ve romatizmal kalp hastalýðý görüldüðünü ifade eden Tokgözoðlu, "Aterosklerotik kalp damar hastalýðýnýn temelleri çocukluk yaþlarýnda atýlýr. Doðru ve dengeli beslenme alýþkanlýklarý ilköðretim çaðlarýnda aileleri, öðretmenleri tarafýndan çocuklara verilmeli ve düzenli egzersiz alýþkanlýklarý yerleþtirilmelidir" dedi.

Sigara içiminin Türkiye'deki en yaygýn risk faktörü olduðunu vurgulayan Tokgözoðlu, "günde 4 sigara içmenin, hatta pasif olarak, yani bulunulan ortamda baþkasýnýn sigara içmesinin bile kalp damar hastalýðý riskini artýrdýðýnýn kanýtlandýðýný" bildirdi.

KAN YAÐLARI, ÞEKER HASTALIÐI, ÞÝÞMANLIK
Çevresel risk faktörlerinden kan yaðlarý, þeker hastalýðý ve þiþmanlýk konularýna deðinen Tokgözoðlu, bu konuda þunlarý ifade etti:
"Kiþinin kandaki yað deðerlerini kalýtsal özelliklerin yaný sýra beslenme ve egzersiz alýþkanlýklarý belirler. Hayvansal yaðlar kolesterol düzeylerini artýrýr. Zeytinyaðýnýn iseHDL (iyi kolesterol) düzeyini artýrýcý özelliði vardýr. Sigara HDL düzeylerini düþürür. Düzenli egzersiz LDL'yi (kötü kolesterol) düþürürken HDL'yi artýrýr. Þeker hastalýðý damar sertliðine baðlý kalp hastalýðý riskini 1.6 kat artýrmaktadýr. Þeker hastalýðý olan kiþilerin kalp damar hastalýðýndan korunmak için hekim kontrolünde þeker kontrolü, kan basýncý ve diðer risk faktörlerinin modifikasyonunu agresif olarak yaptýrmalarý gerekir. Þiþmanlýk özellikle karýn bölgesinde yoðunlaþýrsa kalp hastalýðý riskini daha fazla artýrmaktadýr. Karýn çevresinin erkeklerde 102 cm, kadýnlarda 88 cm üzerinde olmasý halinde kalp damar hastalýðý riski artmaktadýr."

KALP DAMAR SAÐLIÐI NASIL KORUNMALIDIR?
Kalp damar saðlýðýnýn korunmasý için yapýlmasý gerekenleri de anlatan Tokgözoðlu, bunlarý þöyle özetledi:
"Sigara kullanýmý yoðun halk eðitimi ve caydýrýcý politikalarla azaltýlmalýdýr. Çocukluk yaþlarýndan itibaren saðlýklý bir diyetin uygulanmasý, daha az hayvansal yað, et ve tuz; daha fazla sebze meyve içeren bir beslenme alýþkanlýðýnýn kazanýlmasý gerekmektedir. Batý tipi diyet, 'fast food' ve iþlenmiþ gýdalar mümkün olduðu kadar az tüketilmelidir. Her yaþta fizik aktivitenin artýrýlmasý desteklenmelidir. Halkýn eðitimi ile kiþilerin kendi kan yaðlarý ve kan basýncý (tansiyon) deðerlerini bilmeleri ve belirli aralýklarla kontrol ettirmeleri saðlanmalýdýr."

SAÐLIKLI BESLENME
Kalp damar saðlýðýnýn korunmasýnda saðlýklý beslenmenin önemini vurgulayan Tokgözoðlu, "Kalp damar hastalýðýndan korunmak için saðlýklý beslenme çocukluk yaþlarýndan itibaren uygulanmaya baþlamalýdýr. Bunun nedeni hem hastalýðýn erken yaþlarda baþlamasý hemde diyet alýþkanlýklarýnýn erken yaþlarda edinilmesidir" dedi.

Þiþmanlýðý önleyen ve vücudun gereksinimi kadar kalori içeren bir diyet uygulanmasý gerektiðini de kaydeden Tokgözoðlu, þunlarý kaydetti:
"Yaþlanmayla vücudun metabolizma hýzý düþeceðinden daha az kaloriye gereksinim duyulur. Diyet, doymuþ yani hayvansal yaðlardan fakir olmalý, meyve ve lifli gýdalardan zengin olmalýdýr. Margarinlerde bulunan transçoklu doymamýþ yað asitleri de zararlýdýr. Mümkün olduðu kadar sývý yað ve özellikle zeytinyaðý tüketilmelidir. Haftada iki kez balýk yemenin kalp damar saðlýðýný koruduðu gösterilmiþtir. Aþýrý tuz tüketimi saðlýklý kiþilerde bile sýnýrlanmalýdýr. Þekerden kaçýnarak daha kompleks karbonhidratlar tüketilmelidir. Trigliserid düzeyleri yüksek kiþilerin hiç alkol kullanmamasý gerekir. Yüksek olmayanlarýn da alkol tüketimi kýsýtlanmalý, alkolün bir kalori kaynaðý ve kan basýncýný yükseltici etken olduðu göz ardý edilmemelidir."

Fiziksel olarak aktif kiþilerde kalp hastalýðý riskinin yüzde 50, inme riskinin yüzde 25 azaldýðýný belirten Tokgözoðlu, saðlýklý kiþilerin haftanýn en az 3-4 günü tempolu egzersiz yapmalarýnýn önerildiðini ifade etti. Tokgözoðlu, bu konuda þu tavsiyelerde bulundu:
"Yürüyüþ, koþma, bisiklet, yüzme, dans etme gibi tempolu hareketler ara vermeden yapýlmalýdýr. Egzersiz açken veya yemekten iki saat sonra, yavaþ baþlayýp yavaþ sonlandýrýlarak yapýlmalý, aþýrý sýcak ve nemli havalarla aþýrý soðukta yapýlmamalýdýr. Orta yaþ üzerinde tempolu egzersiz progr****** baþlamadan hekim kontrolünden geçilmelidir. Kalp damar hastalýðý olan kiþilerde genelde hareket yararlý olmakla birlikte riskli ve sakýncalý da olabileceðinden hekim önerisi olmadan egzersiz baþlanmamalý ve temposu belirlenmemelidir."

=?ISO-8859-1?Q?=E7i=E7ek hastal=FD=F0=FD?= smallpox

çiçek hastalýðý smallpox

Çiçek hastalýðý uygulanan aþýlama programlarý sayesinde 1977 yýlýnda tüm dünyadan kaldýrýlmýþtýr. Çiçek hastalýðý, Variola virüsü tarafýndan meydana getirilmektedir.

Hastalýðýn kuluçka süresi, virüs alýndýktan sonra ortalama olarak 12 gündür, ancak bu süre 7-17 gün arasýnda deðiþebilir.

Hastalýðýn baþlangýcýnda görülen þikayetler ve bulgular yüksek ateþ, halsizlik, baþ ve sýrt aðrýsýdýr. Hastalarda tipik olarak kýrmýzý döküntüler görülür: Döküntüler en çok yüz, kollar ve bacaklarda ortaya çýkar. Döküntüler düz (kabarýk olmayan) ve kýrmýzý lekeler þeklinde baþlar ve genelde tüm hepsi ayný zamanda baþlar. Ýkinci haftada bu düz-kýrmýzý lekelerin içi püy (cerahat) ile dolmaya ve kabuk baðlamaya baþlar. Üç dört haftanýn sonunda da döküntüler kabuk baðlar, ayrýlýr ve düþmeye baþlar. Hastalarýn çoðunda tamamen iyileþme görülmesine raðmen, %30 kadar hastalýk ölümle sonuçlanabilir.

Hastalýðýn kiþiden kiþiye geçiþi, hastalýklý kiþiden çýkan virüs içeren tükrük parçacýklarý ile olur. Çiçek hastalýðý olan kiþilerde bulaþtýrýcýlýk hastalýðýn ilk haftasýnda en yüksek düzeydedir: çünkü bu ilk hafta içerisinde tükrükte çok miktarda virüs bulunmaktadýr. Ancak bulaþýcýlýk döküntüler tamamen dökülüp ortadan kalkana kadar da devam edebilir.

Çiçek hatalýðýna karþý uygulanan rutin aþýlama programlarý 1972 yýlýnda sona erdi. 1972 yýlýndan önce veya 1972 yýlýnda çiçek aþýsý yapýlmýþ olan kiþilerin, þu an bu hastalýða karþý dayanýklýlýklarý (baðýþýk olup olmadýklarý) tam olarak bilinmemektedir yani belirsizdir. Dolayýsý ile þu an herkesin çiçek hastalýðýna karþý duyarlý olduðu kabul edilmektedir.

Çiçek hastalýðýna karþý toplumun aþýlanmasý þu an için önerilmediðinden, çiçek aþýsý üretimi yapýlmamaktadýr.

Çiçek virüsüne maruz kalan kiþilerde; eðer aþýlama 4 (dört) gün içerisinde yapýlýrsa hastalýðýn þiddeti azalabilir veya hastalýk hiç görülmeyebilir. Çiçek aþýsý, vaccinia adý verilen ve variola dan farklý canlý virüs içeren bir aþýdýr. AÞI VARÝOLA (ÇÝÇEK) VÝRÜSÜ ÝÇERMEMEKTEDÝR.

Çiçek hastalýðýnýn tedavisi bulunmamaktadýr, ancak þu an için aþý üretimi faaliyetleri ve tedavi edici ajanlarýn geliþtirilmesine yönelik çalýþmalar bulunmaktadýr.

Çiçek hastalýðýna yakalanan kiþilere destekleyici tedaviler önerilmelidir (serum takýlmasý, ateþ düþürücü ve aðrý kesici ilaç verilmesi gibi). Çiçek hastalýðýnýn üzerine bakteriyel bir enfeksiyon geliþmememesi için antibiyotik kullanýlabilir.

Siðiller (Verruka)

siðil siðillerin tedavisi

Týp dilinde Verruka olarak adlandýrýlan siðiller, iyi huylu, kendiliðinden gerileyebilen deri ve mukoza lezyonlarýdýr. Etkeni Human Papilloma Virus (HPV) adý verilen bir virüs türüdür.


Siðiller en çok 10-20 yaþlar arasýnda görülür. Bu yaþlar arasýndaki bireylerin yaklaþýk %10'unda siðile rastlanmaktadýr. Siðilllerin bulaþýcý özelliði kanýtlanmýþtýr. Bulaþmada travmanýnda rolü vardýr. Siðil genellikle basýnca uðrayan veya kaþýnan yerlerde ortaya çýkar. Virusler saðlam deriden kolaylýkla geçemezler.

Siðiller biçimlerine göre beþe ayrýlýr:
1. Verruca vulgaris
2. Verruca plantaris
3. Verruca planus
4. Verruca filiformis
5. Verruca anogenitalis

Verruca vulgaris: Tip 2 ve 4 HPV ile enfekte olma sonucu geliþir. Deri renginde, hafifçe kýrmýzý veya pigmente olabilir. Yüzeyi kabadýr ve hafifçe kabuklanma gösterir. En çok çocuklarda rastlanýr, çok sayýda olur. Eriþkinlerde genellikle en fazla 3-4 tanedir. Herhangi bir yere yerleþebilirse de, en çok el ve parmaklarda lokalize olur. Aþýrý manikür ve týrnak yeme sonucu yineleyen travmalar siðil geliþimini kolaylaþtýrýr.

Verruka plantaris: Bu tip genellikle ayak tabanýnýn basýnca uðrayan yerlerinde lokalize olur. Coðu kez bir ayakta yerleþmiþ ve çok sayýdadýr. En çok banyo zemini ve malzemeleri ile spor malzemelerinden bulaþýr. Üzerine basýlmasý aðrýya sebep olur. Bu grubun nasýrlardan ayrýlmasý zor olabilir. Ancak yüzeyi bir bistüri ile kazýnýrsa, siðillerde kann veya noktalar halinde kann pigmentinden oluþan siyah noktalar yada noktalar halinde kanamalar görülür. Nasirlarda buna rastlanmaz. Siðiller yandan basmakla, nasýrlar üzerine basmakla aðrýlýdýr.


Verruka planus: Bu tip siðiller 1-3 mm çapýnda , deriden hafifçe kabarýk, üzeri düz, normal deri renginde veya gri renktedir. En çok yüz, el sýrtlarý ve alt bacakta lokalize olur.

Verruka filiformis: Genellikle erkeklerde görülür. Bir sap ve bunun ucunda iplik gibi uzantilar vardir. Yüz, saçli deri, göz kapaklarý, burun delikleri, gibi bölgeler özellikle tutulur.

Verruka anogenitalis (Condylomata accuminata): Bu tip, 'veneryal' (cinsel yolla bulaþan ) bir hastalýk olarak kabul edilir. Tek bir cinsel temas ile infeksiyonun bulaþma þansý %50'dir. Pembe bir lezyon olarak baþlar, geliþtikçe büyür ve karnýbahar manzarasýný alýr. Geliþmiþ lezyon, pembe ile koyu kahverengi arasýnda herhangi bir renkte olabilir. Lezyonlarýn yüzeylerindeki yarýklarda cerahatin birikmesi sonucu, kötü bir koku ortaya çýkar. Herhangi bir basýnca uðramayanlar, karnýbahar görünümünü alýr. Kývrým yerlerinde lokalize olup iki taraftan basýnca uðrayanlar, bu basinç sonucu horoz ibiðine benzer bir biçim alýr.

Tedavi çeþitlerinin bolluðu, siðiller için ideal bir tedavi yönteminin bulunmadýðýný gösterir. Spontan olarak iyileþen olgular da vardýr.

Her 8 saniyede bir kiþi sigaradan ölüyor

Türkiye Toraks Derneði Baþkaný Haluk Türktaþ, Türkiye'de 17 milyona yakýn tütün kullanýcýsý bulunduðunu ve her 8 saniyede bir kiþinin sigaradan kaynaklanan hastalýklardan dolayý öldüðünü vurguladý.
Antalya
AA

Türkiye'de sigara kullanýmýnýn erkeklerde yüzde 56, kadýnlarda da yüzde 30 oranýnda olduðunu anlatan Haluk Türktaþ, Türkiye'de sigara içme yaþýnýn 14-15'e kadar düþtüðünü belirtti.

Toraks Derneði'nin 8. Yýllýk Kongresi, Antalya'nýn Kemer Ýlçesi'nebaðlý Beldibi Beldesi'nde baþladý. Toraks Derneði Baþkaný, Gazi Üniversitesi Týp Fakültesi Göðüs Hastalýklarý Anabilim Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr. Haluk Türktaþ, 522'si göðüs hastalýklarý uzmaný olmak üzere, bin 700'ü aþkýn bilim adamýnýn katýldýðý kongrenin açýlýþýndan önce düzenlenen basýn toplantýsýnda, sigara kullanýmýna baðlý hastalýklarýn giderek arttýðýný söyledi. Tütün kullanýmýnýn, baþta kanser olmak üzere kronik bronþit ve amfizem gibi hastalýklarýn baþlýca etkeni olduðunu kaydeden Türktaþ, kalp krizlerinde de sigara kullanýmýnýn en önemli risk faktörünü oluþturduðuna dikkati çekti. Sigara kullanýmýndan dolayý yýlda 100 bini aþkýn kiþinin hayatýný kaybettiðini anlatan Türktaþ, þu bilgileriverdi:
"Türkiye'de 17 milyon civarýnda tütün kullanýcýsý var. Bunlardan her yýl 100 bini tütün kullanýmýna baðlý hastalýklardan ötürü hayatýný kaybediyor. Yani demek oluyor ki, her 8 saniyede bir kiþi, sigaradan kaynaklanan hastalýklardan dolayý ölüyor. Gerekli önlemler alýnmazsa, gelecekte Türkiye'de sigaraya baðlý hastalýklardan ölenlerin sayýsý intihar, cinayet, trafik kazasý ve AIDS'ten ölenlerin toplam sayýsýný da aþacaktýr. Sigara endüstrisinin merkezi konumundaki ABD'de kamuya açýk kapalý ortamlarda sigara içmek mümkün deðil. Sokaklarda bile sigara içilemiyor. Sigara endüstrisi Batý'daki açýðýný az geliþmekte olan ülkelerde 12-13 yaþýndaki çocuklara sigara satarak kapatmaya çalýþýyor. Sigara endüstrisinin hedefinde artýk çocuklar var. Çoluk çocuða sigara satarak, kaybettikleri kazanç kapýsýný Türkiye gibi geliþmekte olan ülkelerde açmaya çalýþýyorlar."

SÝGARAYA BAÐLI ÖLÜM SALGINLARI
Türkiye'de sigara kullanýmýnýn erkeklerde yüzde 56, kadýnlarda da yüzde 30 oranýnda olduðunu anlatan Türktaþ, Türkiye'de sigara içme yaþýnýn 14-15'e kadar düþtüðünü belirtti.
Türktaþ, "Tütün endüstrisinin hedefi insanlarýn daha küçük yaþlarda sigaraya baþlamasýný saðlamak. Tütün kullanýmýna baðlý hastalýklar giderek artýyor. Gelecekte sigaraya baðlý ölüm salgýnlarý olacaktýr. Bizden geçti ama çocuklarýmýza yazýk olacak. Tütün kullanýmýnýn sýnýrlandýrýlmasý için hükümetin çalýþmalarýný destekliyoruz" diye konuþtu.

SÝGARA CEZALISINA VERGÝ KAÇAÐI MUAMELESÝ
Toraks Derneði Basýn Sözcüsü Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Göðüs Hastalýklarý Anabilim Dalý Öðretim Üyesi Doç. Dr. OðuzKýlýnç da, Türkiye'de toplu bulunulan alanlarda sigara kullanýmýný yasaklayan 4207 sayýlý yasanýn yalnýzca Trabzon'da uygulanabildiðinden yakýndý. Trabzon Valiliði'nin kararlý tutumunun diðer illere de örnek olmasý gerektiðini belirten Doç. Dr. Kýlýnç, þunlarý söyledi:
"Sigara içilmesi yasak olan yerlerde sigara içmek isteyenlere yalnýzca Trabzon'da para cezasý uygulanabiliyor. Sanýrým þu sýralarda para cezasý 500 milyon lira civarýnda. Aslýnda idare amirinin kapalý alanlarda sigara içenlere ceza kesmemesi, görevi ihmal suçu iþlemiþ olmasý demektir. Nüfus bilgileriyle kesilecek bu cezanýn ödenmemesi halinde sigara kullanýcýsý, ayný vergi borcu gibi yurtdýþýna çýkýþlarda engellemeyle karþýlaþabilir. Aslýnda tütün kullanýmýný engellemeye yönelik bu yasa çok güçlü ama idarecilerimiz bu iþin ciddiyetinin farkýnda deðil."

MESLEK HASTALIÐI SAYISI
Kongre Baþkaný Dokuz Eylül Üniversitesi Týp Fakültesi Göðüs Hastalýklarý Anabilim Dalý Öðretim Üyesi Prof. Dr. Arif Çýmrýn da, Türkiye'de resmi kayýtlara giren meslek hastalýðý sayýsýnýn bin civarýnda olduðunu vurgulayarak, bu rakamýn AB koþullarýna göre en az 24 bin olmasý gerektiðine iþaret etti.
Prof. Dr. Çýmrýn, "Hastalýklarýn bir çoðu meslek hastalýðý olarak ihbar edilip kayýtlara girmiyor. Çünkü mesleki akciðer hastalýðý çok ciddi bir sorun. Bu hastalýk iþverenin tazminat ödemesini gerektirir. Bu yüzden resmi kayýtlara rakamlar doðru yansýmýyor. Örneðin Ýzmir'de kuaförlerdeki meslek hastalýðý sayýsý, Türkiye'deki tüm meslek hastalýðý sayýsýnýn iki katý" dedi.
Güneydoðu Anadolu'da tezeðin kontrolsüz kullanýldýðýný belirten Prof. Dr. Çýmrýn, buna özellikle kadýnlarýn maruz kaldýðýný ve ciddi akciðer hastalýðýna yakalandýðýný kaydetti. Çýmrýn, Güneydoðu'da asbest benzeri toz solunumlarýnýn da akciðer hastalýklarý için potansiyel etkisi olduðuna dikkati çekti.

Diyet yaparken nelere dikkat etmeli

Kilo fazlasý olanlar genelde aç kalarak, öðün atlayarak, hiçbir þey yemeyerek zayýflamaya çalýþýr. Oysa ki sýk sýk, azar azar yemek metabolizmayý hýzlandýrýr ve yavaþ yemeyi saðlar.
11 Mayýs 2005 â€" Uzman diyetisyen M. Turgay Köse, þok diyetler konusunda uyararak, saðlýklý bir diyetin nasýl olmasý gerektiði konusunda bilgiler verdi.

Dünya Saðlýk Örgütü'nün 2000 yýlý saðlýk raporunda þiþmanlýk, "vücutta fazla miktarda yað birikmesi sonucu ortaya çýkan ve mutlaka tedavi edilmesi gereken bir saðlýk sorunu" olarak tanýmlanýyor. Aþýrý besin alýmý, yetersiz fiziksel aktivite, kalýtým, nöroendokrin etmenler, psikolojik sorunlar, cinsiyet, eðitim düzeyi, evlilik, doðum sayýsý, sigarayý býrakma, alkol kullanýmý gibi faktörlere baðlý olarak geliþen þiþmanlýk tek baþýna olduðu gibi komplikasyonlarý ile de yaþam süresini kýsaltan ve yaþam kalitesini düþüren ciddi bir hastalýk.
Komplikasyonlarý arasýnda ilk akla gelenler: Kalp-damar hastalýklarý, hipertansiyon, þeker hastalýðý, bazý kanser türleri, solunum rahatsýzlýklarý, karaciðer yaðlanmasý, safra kesesi hastalýklarý, eklem hastalýklarý, adet düzensizlikleri, kýsýrlýk... þeklinde sýralanabilir.

Çaðýmýzýn bu önemli saðlýk sorununu çözmek için ne yapmalýyýz?
Her gün gazete, dergi, televizyon, internet gibi kitle iletiþim araçlarýnda onlarca "þok diyetler" ile karþýlaþýyoruz. Genel ilkeleri benzer olmakla birlikte diyet mutlaka "kiþiye özel" olarak hazýrlanýr. Çünkü herkesin metabolizmasý farklýlýklar gösterir, týpký parmak izi gibi. Öte yandan kilo fazlasý olanlar genelde aç kalarak, öðün atlayarak, hiçbir þey yemeyerek sonuç almaya çalýþýr. Böylesi bir davranýþ, vücudu açlýktan ölme paniðine sürükler ve "kýtlýk" moduna geçen metabolizma yavaþlar, yað yakmak yerine tüketilen her besini yað þeklinde depolama yoluna gider. Buna karþýlýk sýk sýk, azar azar beslenmek metabolizmayý hýzlandýrdýðý gibi, yavaþ yemeyi de saðlar. Aç kalmak ve öðün atlamak, bir sonraki öðünde hem hýzlý hem de fazla yemek yenilmesine neden olur. Bu nedenle baþta kahvaltý olmak üzere asla öðün atlamamalý, 2.5 - 3 saatlik aralýklarla beslenmeye özen gösterme önerilir.

* Þeker ihtiyacý:
Katý margarin, tereyaðý, kaymak, krema, mayonez, cipsler, soslar, kuruyemiþler gibi enerji deðeri yüksek, öte yandan hiçbir besleyici deðeri olmayan yaðlý yiyeceklerden, kýzartma ve kavurma iþlemlerinden olabildiðince kaçýnmakta da yarar var.
Þeker ve þeker içeren besinler (bal, reçel, pekmez, hazýr meyve sularý, gazlý içecekler, tatlýlar vs) kana tamamen ve hýzla karýþýrlar. Pankreastan salýnan insülin hormonu ile kan þekeri düþer ve tekrar tatlý yeme isteði doðar. Dolayýsýyla þeker ve þeker içeren besinler kan þekerinde ani dalgalanmalara yol açarlar. Halbuki þeker tadýndan vazgeçemeyenler için üretilen, þeker yerine kullanýlabilen, ayný tadý verebilen, saðlýk açýsýndan sakýncasý bulunmayan, düþük kalorili veya kalori içermeyen yapay tatlandýrýcýlar ile kan þekerindeki dalgalanmalarý ve tatlý isteðini ortadan kaldýrmak mümkün olabilir.

* Su:
Suyun; alýnan besinlerin sindiriminden, metabolik atýklarýn dýþarý atýlmasýna kadar her aþamada çok önemli görevleri var. Bu nedenle günlük sývý tüketimi arttýrýlmak önemli. Katkýsýz, en iyi çözücü su olduðu için günde 8-10 bardak su içilmesi gerekir. Her ne kadar þekersiz tüketilmesi önerilse de çay, kahve, bitki ve meyve çaylarýna þeker yerine yapay tatlandýrýcýlardan da katýlabilirsiniz. Gazlý içeceklerde de light olanlarý tercih etmeniz daha uygun düþer. Þeker yerine tatlandýrýcý kullanýmý ile düþük kalori içeren farklý lezzetler yakalamanýz mümkün.

* Posalý yani lifli besinler:
Ayrýca posalý yani lifli besinlerin tüketimi arttýrýlmak gerekir. Posalý besinler kan þekerini, kan basýncýný (tansiyonu) ve kan kolesterolünü istenilen seviyede tutmaya yardýmcý olur. Midede, su ile birlikte hacimleri 20 katý kadar þiþer; tokluk ve doygunluk hissi saðlar. Ayrýca dýþkýlama sayýsýný ve sýklýðýný arttýrýr. Kabýzlýk þikayeti varsa ortadan kaldýrýr, böylelikle kilo vermeye de yardýmcý olurlar. Kalýn baðýrsak kanserinden koruyucu etkileri de bulunur. Bu yüzden haftada 2-3 kere kurubaklagil yenmesi tavsiye edilir. Ayrýca buðday ekmeði yerine kepek, çavdar, yulaf ekmeðini; pirinç yerine de bulguru tercih etmekte yarar vardýr. Hatta pirinç, makarna, eriþte ve unun da kepekli olanlarýný kullanmak daha saðlýklý olacaktýr. Sebze ve meyveler de posa içerir. Ancak posalarý kabuk ve kabuða yakýn yerlerde bulunduðu için, soyulmadan yenilebilenleri iyi bir þekilde yýkadýktan sonra kabuklarý ile tüketmek her zaman için daha yararlý olur.

* Spor:
Diyete ilave olarak mutlaka spor da yapýlmasý gerekir. Dünya Saðlýk Örgütü en çok tempolu yürümeyi önerir. Bunun dýþýnda; çok hafif tempoda koþma, bisiklete binme, yüzme, tenis, aerobik ve jimnastik tarzý kalbi çalýþtýran sporlar yapýlmasý da uygun görülür. Sporu asla ödev olarak görmeyin. Sporda amaç; metabolizma hýzýný düþürmemek, kilo verirken bir noktada aðýrlýðýn sabit kalmasýný önlemek, verilen kilolarýn kalýcý olmasýný saðlamak ve en önemlisi saðlýklý yaþama adým atmaktýr. Sonuçta "1 saat" dediðimiz günün sadece % 4'üdür. Kendinize egzersiz için zaman ayýrýn ve mutlaka bu hakký kullanýn.

Dünyanýn en =?ISO-8859-1?Q?faydal=FD i=E7ece=F0i: S=FCt?=

Bir "yaþam mucizesi" diye nitelenebilecek kadar büyük besin deðerine sahip olan sütün, insan yaþamýndaki yeri insanlýk tarihi kadar eski.

Süt içerdiði bol miktarda kalsiyum ve vitaminlerle birçok hastalýðý önler, hatta tedavi eder. Bu yüzden uzmanlar, saðlýk açýsýndan mutlaka süt tüketimine önem verilmesi gerektiðinin altýný çiziyorlar.

Süt binlerce yýldýr insan vücudunun en fazla ihtiyaç duyduðu içecek olmayý sürdürüyor.


Bebeklik ve çocukluk döneminde süt tüketimi


Dünyanýn en yararlý içeceði süt, insanlarýn doðumlarýndan itibaren aldýklarý ilk besin. Ýlk günlerinde annelerinin sütüyle beslenen bebeklere, daha sonralarý hem anne sütü hem de hayvan sütleri verilir. Süt, bebeklerin narin vücutlarýný saðlamlaþtýrýr, güçlendirir.
Çocukluk döneminin ilk birkaç yýlý, bir çocuðun gelecekteki saðlýklýlýðý üzerinde hayati bir önem taþýr. Gýdalar ve gýdalarýn önemli besin öðeleri, kuvvetli kemik ve diþ, sýký kas ve saðlýklý doku oluþturmaya yardým eden maddelerdir.
Süt, memeden kesilen çocuðun gýdasýnýn önemli bir parçasý olmaya devam eder. Ýki yaþýn altýndaki çocuklara tam yaðlý süt verilmesi gerekir. Çünkü sütteki yaðýn saðlayacaðý enerji ve vitamin A'ya ihtiyaçlarý vardýr. 2 yaþýndan sonra daha çeþitli gýdalarla beslenmeye baþladýklarýndan diyetlerine yavaþ yavaþ yarým yaðlý süt girebilir.
Ergenlik çaðýnda besinlere ihtiyaç oldukça yüksektir. 12-15 yaþlarý arasýnda erkek çocuklarý daha hýzlý büyür ve yýlda 10 cm'ye kadar uzayabilir. Büyüme hýzý kýzlarda biraz daha azdýr.


Gençlerde süt tüketimi


Gençler için saðlýklý bir beslenme düzeni, mümkün olduðunca besleyici deðeri yüksek olan çeþitli gýdalarý içermelidir. Kemiklerin büyüme ve geliþmesine baðlý olarak ergenlik çaðýnda kalsiyum ihtiyacý artar.

Günde 500 ml. süt veya eþdeðer miktarda peynir-yoðurt, gençlerin kalsiyum ihtiyacýný karþýlar. Küçük bir kâse yoðurt veya küçük bir parça peynir, bir bardak sütün yerine geçebilir.

Süt ayný zamanda, enerji, protein ve çeþitli vitaminleri de saðlar ve yemek arasý içecek olarak diþleri de korur.


Yaþlýlýk döneminde süt tüketimi


Süt ve süt ürünlerini uyumluluðu, çeþitliliði ve besleyici olmasý bu ürünü yaþlýlar içinde deðerli kýlar.

Yaþlý kimselerin besin ihtiyaçlarý genellikle daha genç yetiþkinlerin ihtiyaçlarý ile benzer ve vitamin D dýþýnda 65 yaþýn üzerindeki kiþiler için spesifik bir tavsiye yoktur. Enerji alýmý azaldýðýnda, diðer besinlerin alýmý da düþer ve yetersiz beslenme riski artar. Çeþitli besinleri baz alan dengeli bir diyet önem taþýr.
Süt ve süt ürünleri gýdalara ilgisini kaybeden kiþiler için özellikle önemlidir. Süt çeþitli gýdalarda çeþitli piþirme þekilleri ile kullanýlabilir. Soslarda, puddinglerde, kahvaltýlarda veya soðuk ve sýcak içeceklerde kullanýlabilir. Süt ve peynir besleyiciliði arttýrmak için diðer gýdalara eklenebilir (çorbalar, püreler gibi).


Yararlarý



Kemik erimesini önler.
Mikrobik enfeksiyonlara karþý etkilidir.;
Ýshali tedavi eder
Mide rahatsýzlýklarýný giderir.
Sindirim sistemini düzene sokar.
Ülseri önler.
Beyine enerji verir.
Diþ çürüklerini önler.
Kronik bronþiti önler.
Tansiyonu düþürür.
Yaðsýz süt, kolestrolü düþürür.
Kanserin önlenmesine yardýmcý olur.

Depresyonu yenmek =?ISO-8859-1?Q?i=E7in ko=FEun?=

Fransýz klinik psikiyatri profesörü Schreiber, depresyonu yenmek için anti - depresan ilaçlar yerine koþmayý tavsiye etti...

Depresyonu ilaç almadan yenmek mümkün olabilecek. Fransýz klinik psikiyatri profesörü David Servan -Schreiber'e göre bu 'koþmak'la mümkün. Depresyona giren birçok insaný inceleyen Sýnýr Tanýmayan Doktorlar üyesi Servan - Schreiber, stresle ilgili birçok rahatsýzlýðýn ilaç veya terapi gerektirmeden tedavi edilebileceðini belirterek, "Yalnýzca koþmak gibi fiziksel aktiviteler bile depresif yapýyý ortadan kaldýrýr" dedi.

Meditasyon daha iyi

"Depresyon, karanlýk ve kötümser düþüncelerle baðlantýlýdýr" diyen Servan - Schreiber, anti - depresan ilaçlar kullanmak yerine nefes alma egzersizleri, meditasyon ve akupunkturun da çok ileri olmayan depresyona karþý iyi geleceðini söyledi. Fransýz Le Monde gazetesi tarafýndan "yeni týbbýn gurusu" ilan edilen Servan - Schreiber, doðal yöntemlerle tedaviyi seçmeyi tavsiye etti.

Strese =?ISO-8859-1?Q?kar=FE=FD g=FCnde?= bir elma

Günde bir elma, çok sayýda hastalýða karþý vücudu koruyor.

New York'taki Cornell Üniversitesi'nden bir ekibinin gerçekleþtirdiði araþtýrmanýn sonucuna göre, hücrelerin zarar görmesine karþý direnci artýran güçlü bir antioksidan madde bulunan elma, güneþ ýþýðý, kimyasal reaksiyonlar ve günlük yaþamýn sebep olduðu stresten kaynaklanan zararlara karþý güçlü bir koruma saðlýyor.

Bol miktarda meyve ve sebze tüketiminin Alzheimer ve benzeri beyin hastalýklarýnýn geliþme riskini azalttýðýný belirten araþtýrmacýlar, Journal of Agricultural and Food Chemistry isimli derginin 1 Aralýk tarihli sayýsýnda yayýmlanmak üzere kaleme aldýklarý makalede, meyve ve sebzelerde bulunan C vitaminin de güçlü bir antioksidan olduðunu ifade ediyorlar.

Buna raðmen, farelerin beyni üzerinde yapýlan bir araþtýrmanýn elmada bulunan quercetin isimli antioksidan maddenin C vitamine göre beyin hücrelerinin muhtemel hasarlara karþý direncini çok daha iyi koruduðunu ortaya koyduðu kaydedildi.

Diðer meyve ve sebzelerle mukayese edildiðinde en yüksek quercetin oranýna sahip olan meyvenin elma olduðu ve elmanýn Alzeheimer hastalýðýyla mücadelede en faydalý yiyecek olduðuna dikkat çekildi.

Cornell Üniversitesi Gýda, Bilim ve Teknoloji Bölümü Baþkaný Prof. C.Y. Lee, ''Herkes, özellikle taze olmak üzere, daha fazla elma yemeli,'' derken quercetin maddesinin en fazla elma kabuðunda bulunduðunu ifade etti.

Elmanýn kendisinin elma suyu tüketimine nazaran çok daha faydalý olduðunu kaydeden Lee, genelde kýrmýzý elmalarýn yeþil ya da sarý elmalara göre çok daha fazla antioksidan madde ihtiva ettiðini söyledi.

Soðan, kýzýlcýk ve böðürtlen gibi meyve ve sebzelerde de bol miktarda quercetin maddesinin bulunduðu ifade ediliyor.

=?ISO-8859-1?Q?Sa=F0l=FDkl=FD g=FCne=FElenme i=E7in =F6neriler?=

Yaz aylarýnda en az SPF (güneþ koruma faktörü) 15 kullanýlmasý önerilir. Hatta Tip I ve II için, 30 ve üzeri güneþ korumalý ürünlerin kullanýlmasý gerekir.
Brozlaþma tüm dünyada ve toplumumuzda saðlýklý bir görünüm ile iliþkilendirilse de dermatologlar için bronzluðun anlamý deri hasarý! Bronzlaþma derinin kendini koruma yöntemi, yani deri ne kadar bronz ise o kadar hasar almýþ demek.

Güneþin yaþamýmýz için yararlý etkileri olduðunu tartýþamayýz. Yeryüzüne ulaþan güneþ ýþýnlarýnýn en önemli faydalarýný D vitamini sentezi, çeþitli zararlý mikroorganizmalarýn yok edilmesi, psikolojimiz üzerine olan pozitif etkileri olarak sayabiliriz. Dermatologlar uzun yýllardýr hastalarýna güneþten kaçýnmalarýný ya da sýnýrlý temasta bulunmalarýný öneriyor. Çünkü solar radyasyon deri kanserlerinin, eksojen deri yaþlanmasýnýn ve düzensiz pigmentasyonun baþlýcanedeni. Dermatologlarýn toplumu eðitme çabalarýna karþý deri kanseri çok hýzlý artýþ gösteriyor. Brozlaþma tüm dünyada ve toplumumuzda saðlýklý bir görünüm ile iliþkilendirilse de dermatologlar için bronzluðun anlamý deri hasarý! Güneþe maruz kaldýðýmýzda deri kendini korumak için melenositlerini ve melanosit içindeki pigment hücrelerini büyüterek kendini korumaya çalýþýr. Sonuç olarak bronzlaþma derinin kendini koruma yöntemidir. Deri ne kadar bronz ise o kadar hasar almýþ demektir.

Hangi güneþ ýþýnlarý bize zarar verir? Güneþ ýþýnlarýnýn özellikleri nelerdir?
Güneþ ýþýnlarýnýn önemli bir kýsmý atmosferde ozon tabakasý tarafýndan emilir. Ozon tabakasý tarafýndan emilen güneþ ýþýnlarý yeryüzüne ulaþamaz. Yeryüzüne ulaþan güneþ ýþýnlarý görünen ve görünmeyen ýþýnlar olarak ikiye ayrýlýr. Görünmeyen ýþýn spekturumu UV spekturumu olarak bilinir. Yeryüzüne ulaþan solar radyasyonun % 5'ni UV ýþýnlarý oluþturur.
UV spektrumu da UVA ve UVB spekturumlarýný kapsar.

UV spekturumunun % 95-98'ini UVA (320-400nm) ve %2-5'ini UVB (280-320nm) oluþturmaktadýr. Hem UVA hem de UVB güneþ yanýklarý, bronzlaþma ve deride güneþ hasarý oluþturur. UVA yeryüzüne ulaþan güneþ ýþýnlarýnýn içinde 1000 kat daha fazla bulunur. UVA buluttan, camdan geçebilir deri içinde daha derinlere doðru emilerek pigment artýþlarýna ve bronzlaþmaya ve kronik güneþ hasarlarýna neden olur. UVB kronik zararlar oluþturabilmekle beraber daha çok güneþin akut etkilerinden sorumlu tutulur. Sonuç olarak güvenli güneþ ýþýðý yoktur.

Güneþin zararlý etkileri rüzgar, su, kum, kar yansýmalarý ile artar. Son 20 yýlda ozon tabakasýnýn kloroflorokarbon bileþikleri ile incelmesi dünya yüzeyine ulaþan UV miktarýný arttýrdý.

Güneþ ýþýnlarýnýn derideki etkileri nelerdir?
Deriye ulaþan güneþ ýþýnlarýnýn bir kýsmý yansýr bir kýsmý da deri tarafýndan emilir ve depolanýr. Depolanan güneþ ýþýnlarý akut ve kronik zararlar oluþturur.

Akut etkiler, güneþ yanýklarý ve güneþ allerjileridir. Güneþ allerjileri güneþe maruz kaldýktan birkaç saat ile birkaç gün içinde ortaya çýkan kýzarýklýk, ödem, aðrý, içi su toplayan kabarcýklar ve soyulma ile karakterizedir. Þiddetli güneþ yanýklarýnýn olduðu bölgelerde yaþamýn ileri dönemlerinde özellikle melanom türü cilt kanserlerinin oluþma riski yüksektir.

Kronik etkiler, deride lekeler, çillenme, deride kalýnlaþma ve kabalaþma, erken yaþlanma, ince damarlarýn oluþmasý, deri esnekliðinin kaybolmasý ve deri kanserleridir. Güneþin deri üzerindeki kronik etkilerini fotoyaþlanma ve deri kanserleri olarakta özetleyebiliriz.

Deri kanserlerinin tam oluþma mekanizmasý bilinmemekle beraber tüm deri kanserlerinin güneþ ile iliþkili olduðu bir gerçektir. UVA ve UVB hücre içinde serbest oksijen radikalleri üreterek DNA hasarýna neden olur. Özellikle açýk tenli insanlarda güneþ hasarýnýn oraný çok yüksektir. ABD'de beyaz ýrkta siyak ýrk'a göre cilt kanserleri 15 kat daha fazla görülüyor. Cilt kanserlerinin % 80'ni kronik olarak güneþe maruz kalan lokalizasyonlarda görülür.
ABD'her yýl bir milyon yeni melanom dýþý deri kanseri tanýsý konuluyor.

Güneþ ýþýnlarýnýn deride oluþturduðu etkiler deri tiplerine göre farlýlýk gösterir mi?
UV ýþýnlarýnýn deride oluþturduðu etkiler deri tiplerine göre deðiþiklik gösterir. Oluþan etkiler derinin melanin miktarý ve güneþe maruz kaldýktan sonra melanin üretebilme kapasitesine göre farklýlýklar gösterir.Hem akut etkiler hemde kronik etkiler açýk tenli cilltlerde daha fazla olur. Standart olarak beþ tip deri vardýr.
Tip I deri: Kolay yanar, asla bronzlaþmaz.
Tip II deri: Genellikle yanar, seyrek olarak bronzlaþýr.
Tip III deri: Hafif yanar, genellikle bronzlaþýr.
Tip IV deri: Çok nadiren yanar, her zaman iyi bronzlaþýr.
TiP VI deri: Asla yanmaz güneþe duyarsýzdýr, siyah ýrk.

Güneþ ýþýnlarýnýn zararlý etkilerinden nasýl korunmalýyýz?
Güneþin akut ve kronik zararlý etkilerine maruz kalmamak için yaþamýn her döneminde güneþten korunmak için bunun bir yaþam biçimi olarak benimsenmesi gerekir. Çocuklarýn, yaþlýlarýn ve açýk tenlilerin güneþten korunmak konusunda özellikle duyarlý olmasý gerekir. Yaþam boyu aldýðýmýz güneþ miktarýnýn % 80'nini yaþamýmýzýn ilk 18 yýlýnda alýr. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde oluþan akut, ciddi güneþ yanýklarýnýn yaþamýnýzýn ileri dönemlerinde oluþacak cilt kanserleri için önemli bir risk faktörü oluþturduðu unutulmayýn. Güneþten korunma yöntemlerinin hiç biri % 100 koruyucu deðildir. O yüzden koruyucu önlemlerin hepsi beraber uygulayýn.

Uygun giysiler kullanýn: Geniþ kenarlý þapka, gözlük, sýký dokunmuþ, açýk renkli giysiler
11-15 gibi güneþ ýþýnlarýnýn yeryüzüne dik geldiði saatlerde güneþ ýþýnlarýna maruz kalmayýn
Yaz aylarýnda herkes, özellikle açýk tenli kiþiler gün örtüsü denilen güneþ koruyucu ürünleri kullanmalý.

Güneþ koruyucu kremlerin özelikleri nelerdir? Bu ürünleri nasýl seçmeliyiz?
Güneþ koruycular UV ýþýnlarýný absobe etme, yansýtma ve daðýtma yolu ile deriye ulaþmasýný engelleyen ilaçlardýr. Güneþ koruyucu kremlerin etkinliðini güneþ koruma faktörü (SPF) numaralarý belirler. Güneþ koruma faktörü; güneþ koruyucu kullanýlmýþ bölgede kýzarýklýk oluþma zamanýnýn koruyucu kullanýlmamýþ bölgede kýzarýklýk oluþma zamanýna oraný ile belirlenir. Güneþ koruma faktörü ne kadar yüksek ise etkinlik o kadar artar. Yaz aylarýnda en az SPF 15 kullanýlmasý önerilir. Hatta Tip I ve II için, 30 ve üzeri güneþ korumalý ürünler kullanmak gerekir.

Güneþ koruyucular etki mekanizmalarýna göre 3 grupta incelenir.
1- Kimyasal koruyucular: UV ýþýnlarýný absorbe eder ve deriye giriþini engellerler (PABA, PABA esterleri, sinnematlar, salisilatlar, benzofenon)
2- Fiziksel koruyucular: UV ýþýnlarýný yansýtma ve daðýtma mekanizmasý ile etki ederler. (çinko oksit, titanyom dioxside, kaolin) Opak oduklarý için kozmetik kullanýmlarý zordur.
3- Kombine koruyucular: Kimyasal ve fiziksel koruyucularýn kombine edilmesi ile oluþurlar.
Güneþ koruyucular tüm yaþ gruplarýnda güvenle kullanýlan ürünlerdir. 6 aydan küçük bebekler için titanyum dioxside içeren güneþ koruyucular daha az tahriþ yaptýklarý için tercih edilmelidir.

Ýyi bir güneþ koruyucu hangi özellikleri taþýmalýdýr?
Kokusuz ve renksiz olmalý
Suya ve terlemeye dayanýklý olmalý
Tahriþ edici özellikleri olmamalý
UVA ve UVB ye karþý koruyucu olmalý
Güneþ koruyucular güneþe çýkmadan 30 dk önce sürülmeli ,su,terleme ile etkinliðinin azalacaðýný düþünerek 4 saat ara ile yenilenmeli.

Güneþ koruyucularýn yan etkileri var mý?
Güneþ koruyucularýn yan etkileri nadir olmakla beraber irritan kontakt dermatit, kontakt allerji, fototoksisite, fotoallerjik reaksiyonlar görülebilir.

Güneþ koruyucular deri kanserini arttýrýr mý?
Son yýlarda güneþ koruyucularýn deri kanserlerini arttýrtýðýna dair bir takým fikirler tartýþýlýyor. Bunun, güneþ koruyucularýn kullanýlmasýndan çok, bu ürünleri kullananlara güneþ altýnda kalmayý cesaretlendirmesine baðlý olduðu düþünülüyor.

Solaryum zararlý mý?
Solaryumlar suni UVA lambalarý içerir. Suni UV lambalarý da güneþ ýþýnlarýna göre 26 kat daha fazla zararlý ýþýnlar içerir. Solaryum kronik güneþ etkileri olan fotoyaþlanma ve deri kanseri oluþumuna neden olur.

Otobronzlar zararlý mý?
Otobronzlar, dihidroksiaseton içeren kozmetik ürünleridir. Derideki bazý proteinlerle birleþerek deriye bronz görüntüsü verirler. Bu ürünlerin güneþten koruma özellikleri yoktur. Ayrýca mutlaka beraberinde ilave güneþ koruyucular kullanýlmasý gerekir.