29 Temmuz 2009 Çarşamba

21. yüzyılın Türk köleleri

21-yzyln-trk-kleleri.jpg
Türk halkını tek kanallı yıllarında ekrana kilitleyen Kökler dizisinin baş kahramanıydı Kunta Kinte... Afrika'da kendi halinde bir avcı iken ABD'de köle yapılmış ve hayatı boyunca köleliğe karşı mücadele eden karakter olarak hatırlandı. Türkiye'de hâlâ Kunta Kinte, köle gibi çalışma ve Afrikalıları anlatmanın en genel ifadesi. Bugünlerde bu deyime uyan bir kesimden bahsediliyor: ABD'ye gez-çalış (work and travel) adlı programlarla giden Türk gençler...
ANKA'nın haberine göre Türkiye'den büyük umutlarla bu programlara dahil olan gençlerden bazıları köle gibi çalıştırıldığı için Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu'na (TADF) sığınmak zorunda kalmış. Alaska'da köle gibi çalıştırılan bir öğrencinin akıl hastanesine kaldırıldığı habere konu edilen örnekler arasında...

ALASKA'NIN KÖLELERİ

Habere göre, ABD'nin Alaska eyaletinde balıkçılık firmasında köle gibi çalıştığını söyleyen Soner Özmeşe'de yetkililere şu e-postayı yazdı: "2007'de ve bu yıl olmak üzere 2 kere bu programa dahil oldum. İlkinde Ohio'da fuar işinde çalıştım, orada eğlenceli zamanlar geçirdim, pek para kazanamadım. Bu yıl dil okuluna gidecek parayı kazanmak için Alaska'yı tercih ettim. Fakat burada yaşadıklarımız dram. Temmuzda balık sezonunun açılması ile sabah ( sabahleyin ) 5.00'te işe başlayıp akşam 16.00-17.00 gibi bırakıyoruz. Yavaş çalıştığımızı düşünen müdürlerin kötü sözleri de yorgunluğun tuzu biberi... Bizimle gelen bir Türk arkadaşımız yorgunluğa ve kötü muameleye dayanamadı, ruhsal ( tinsel, ruhi, psikolojik ) sorunları oluştu. Bir arkadaşımızın refakatinde akıl hastanesine yatırıldı. Şizofrenik paranoya teşhisi kondu. Çok zor koşullarda Türkiye'ye gönderdik. Karşılaştığımız manzara tam bir köle pazarı."

'OTUZ ÖĞRENCİYİ KURTARDIK'
TADF Başkanı Kaya Boztepe, Work and Travel mağduru öğrencileri tespit etmek için yaptıkları çağrıya sokakta kalan, işsiz ve köle gibi çalıştırılan öğrencilerden yüzlerce ihbar mektubu geldiğini söylüyor. Federasyon mahsur kalan 30 kadar öğrenciyi New York'ta çeşitli ailelerin yanına yerleştirdiğini açıkladı. "Türk öğrencilere ABD'de 21'inci yüzyılda köle muamelesi yapılıyor, Kunta Kinte gibi çalıştırılıyorlar" diyen Boztepe ABD'de yaşayan Türklere çağrıda yardım çağrısı yaptı.

ORMANLIK BİR ARAZİ ORTASINDA BIRAKILMIŞ
Bengü Durgun yurt yerine ormanlık bir arazinin ortasına bırakılan arkadaşı için TADF'ye şunları yazdı: "Bu programla gelen Aybüke ile iletişime geçtim. İstanbul Taksim'deki bir şirket aracılığıyla buraya getirilen Aybüke, Boston'da 1 saat bekletildikten sonra ki havaalanında kimse karşılamamış. Danışmanlık firması öğrenci yurduna yerleştirileceğini söylemiş, ancak ormanlık bir arazinin ortasında bir yere yerleştirmiş. Bahaneleri de 'yurtta yer yoktu' olmuş. Çalışacağı yeri bir restoran olarak ( namına ) söylemişler ancak geldiği yer kocaman bir park ve hava güzelken hizmet veren bir yermiş. Kendisinin bir ihtiyacı var mı diye sorduğumda Türkiye'ye dönüş biletimi öne aldırmak istiyorum çünkü burada olan diğer 2 Türk arkadaşım da aynı şekilde mağdur ve 'biletlerini öne aldırdılar' dedi."

2 HAFTADIR BURADAYIM VE MAĞDUR OLDUM
Mağdur öğrenci Samet Yiğit de yardım isteyenlerden... Yiğit, TADF başkanı Boztepe'ye gönderdiği mesajda şunları söylüyor: "Merhabalar. 2 haftadır Amerika'dayım. Buraya Work and Travel'la geldim ve mağdurum bana yardım edin. Şu an Washington'dayım." Mağdurların internet forumlarında da dertleştikleri gözleniyor. Eleştiriler ağırlıkla ilgisizlikle suçlanan danışmanlık şirketleri. Ancak kendisinin mutlu ( berhudar, ongun, hümayun ) olduğu ve bu eleştirilerin fazla olduğuna yönelik yorumlarına da forumlarda rastlanıyor.

'Türkiye özel sektör eliyle kalkınacak'

trkiye-zel-sektr-eliyle-kalknacak.jpg

Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün, ''Türkiye kalkınacaksa özel sektör eliyle kalkınacak, bizim yapacağımız tek bir şey var altyapıyı hazırlamak, önünü açmak, destek ve güç vermek'' dedi.

Ergün, Sakarya Ticaret ve Sanayi Odası'nı (SATSO) ziyareti sırasında yaptığı konuşmada, Türkiye'nin gelişimini özel sektörün sağlayacağını belirtti.

Özel sektörün son 10 yılda çok mesafe aldığını ifade eden ( fail ) Ergün, şunları söyledi:

''Türkiye kalkınacaksa özel sektör eliyle kalkınacaktır. Türkiye'nin gelişmesini özel sektör temin edecektir. Bizim bu gücümüz, bu potansiyelimiz var. Bunu ispat ettik. Türk özel sektörü dünyaya açıldı ve dünyayı tanıdı. Dünyada çok önemli krizler karşısında büyük bir dayanıklılık ve tecrübe elde etti. 2001 krizi yaşandı. Bugün yaşanan global mali krizin etkilerini yakından gördü ve hissetti. Önemli tecrübeler, önemli bir dayanıklılık kazanarak dünyada güçlü özel sektörlerden birisi haline geldi. Artık bir takım işleri yaparken daha cesaretli, cesur ve bilinçli olacak. Özel sektörümüze güveniyoruz. Türkiye'yi o kalkındıracak. Bizim yapacağımız tek bir şey var altyapıyı hazırlamak, önünü açmak, destek ve güç vermek.''

''Devletçi bir ekonomik politika ile Türkiye'nin kalkınmasının mümkün olmadığını'' kaydeden Ergün, ''Üretimi siz yapacaksınız, istihdamı siz yapacaksınız, ihracatı siz yapacaksınız. Biz size destek vereceğiz'' diye konuştu.

KARASU LİMANI İSTANBUL BOĞAZI'NIN YÜKÜNÜ HAFİFLETECEK 

Konuşmasında daha sonra, Karasu Limanı'nın tamamlanma noktasına ulaştığını ifade eden Ergün, Karasu Limanı ve bölgedeki endüstriyel alanların işlevsel hale getirilmesi durumunda İstanbul Boğazı'nın, Karadeniz üzerinden iç bölgelere gelen yükünün de önemli oranda hafifletilmiş olacağını belirtti. Ergün, şunları kaydetti:

''Sakarya'nın, Karadeniz kıyılarında bazı önemli gelişmeleri hep beraber yaşayabiliriz. Yeni endüstri bölgesi, daha gelişmiş bir sanayi bölgesi ve bir ( bir kez, yek, birleşik ) takım özel sektörler ile seçilmiş sektörlerin bu bölgede kümelenmesi gibi bazı çalışmalar var. Bunlarla ilgili ( alakalı, müteallik, ilişkin ) önemli alt yapı çalışmaları var. Şimdiye kadar Sakarya ve Kocaeli olarak İstanbul'un hemen yakınında olmak gibi bir ( yeksan, ancak, yek ) dezavantajı konuşuyorduk. Biz şimdi bunu avantaja dönüştürmek noktasındayız. İstanbul yüklerini taşıyamaz hale geldi. Bu yüklerin bir kısmını bir yere boşaltmak mecburiyetinde. Biz, bunların uygun olanlarını kendi şehirlerimizin yapılarına uygun olanları ve taşıyabileceklerimizi kendimiz adına bir ( ancak, müşterek, yalnız ) avantaja dönüştürerek alabiliriz. Bugün İstanbul Boğazı'nın gemi trafiği yükü çok açık bir şekilde ortada. Eğer Karasu Limanı'nı arzu ettiğimiz boyutlarda işlevsel hale getirebilirsek o bölgedeki endüstriyel alanları işlevsel hale getirebilirsek, İstanbul Boğazı'nın Karadeniz üzerinden iç bölgelere gelen yükü de önemli oranda hafiflemiş olacak. Bu Türkiye'ye yeni fırsat demektir.''

''ORGANİZE SANAYİ BÖLGESİ ÇÖPLÜĞÜ VAR'' 

Organize Sanayi Bölgeleri'ni (OSB) de yeni dönemde biraz daha farklı ele aldıklarını bildiren Ergün, karışık organize sanayi bölgelerinden, iktisat organize sanayi bölgelerine doğru yöneldiklerini belirtti.

Anadolu'nun birçok yerinde atıl, bir çivi bile çakılmamış OSB çöplüklerinin bulunduğunu ifade eden Ergün, sözlerini şöyle tamamladı:

''Şu anda Anadolu'nun birçok yerinde atıl, hiç çivi çakılmamış, bir tane bile atölye kurulmamış, bir ya da iki tane kurulup kalmış, ciddi manada organize sanayi bölgesi çöplüğü var. Buna daha fazla yönelemeyiz. İş görecek organize ( düzenleme, düzenli, birleştirme ) sanayi bölgelerine ihtiyacımız var. Anadolu'da bazı sanayi bölgelerinde tapuları vermişler, satmışlar. Adamlar yok ortada. Satın alanlar arsa yatırımı için almışlar. Sanayi yatırımı için değil. Yoklar ortada. Şimdi satmıyorlar. 'Biraz daha bekleyelim belki değerlenir' diyorlar. Biz, buraya sanayi kurulsun diye yaptık. Adam fabrika yapacak. Arsa satmıyorlar. Ya da çok yüksek meblağlar isteniyor. Bunları yeniden revize etmemiz gerekiyor.''

AA

Irak Haziran'da petrol ihracatı 57 milyon varil

irak-haziranda-petrol-ihracat-57-milyon-varil.jpg

Irak'ın Haziran ayında 57 milyon 700 bin varil petrol ihraç ettiği bildirildi.

Irak Petrol Bakanlığı sözcüsü Asım Cihad yaptığı açıklamada, Irak'ın geçen ay 57 milyon 700 bin varil petrol ihraç ettiğini ve bu ihracattan 3 milyar 714 bin dolar gelir elde edildiğini belirtti.

Petrol yataklarında petrol çıkarma işlemlerindeki olumlu gelişmeler üzerine geçen Mayıs ayına oranla Haziran ayında yapılan petrol ihracatında ciddi artış olduğunu dile getiren Cihad, geçen ay Basra üzerinden 41 milyon 900 bin varil ve Kerkük-Yumurtalık boru hattı üzerinden 15 milyon 800 bin varil petrol ihraç ettiklerini ve bir varil petrolü ortalama 64 Dolar 37 Cent'ten sattıklarını kaydetti.

Petrol Bakanının petrol çıkarma ve ihraç etmeden sorumlu yardımcısı Kerim Laib, geçen ay günde ortalama 1 milyon 925 bin varil petrol ihraç ettiklerini, Mayıs ayında bu rakamın 1 milyon 906 bin varil olduğunu söyledi. Laib, bu artışın sebebini yeni petrol kuyularının açılmasına ve mevcut kuyuların bakımdan geçirilmesine bağladı.

AA

Dolar 1.45'e doğru geriliyor

dolar-145e-doru-geriliyor.jpg

Son günlerde gelişmekte olan ( kâin, hasıl, vaki ) ülke para ( nakit, tıkır, kredi ) birimlerinde devam eden yüksek hacimli fon girişleri nedeniyle ( hasebiyle, sebebiyle, haysiyetiyle ) dolar/TL'de düşüş sürüyor. 
Bankalararası piyasada dolar güne 1,48'in altında başladı. Kotasyonlar 1,4770 liraya kadar geriledi.
Önemli para birimleri, dünyanın en büyük ekonomisinin durumunun önemli bir ( müşterek, aynı, tek ) göstergesi olan ve hafta içinde açıklanacak ABD GSYH rakamları öncesinde piyasaların beklemeye geçmesi ve yatırımcı güvenini tartmak için borsalardaki hareketi izlemesinin etkisiyle yatay seyretti. Petrol, ekonomik toparlanmanın bu yılın devamında global ( küresel, toptan ) ekonomide toparlanma görüleceği yönündeki beklentilerin petrol talebindeki durgunluğu dengelemesiyle varil başına 69 dolar seviyesine doğru yükseldi.
Altın fiyatları, doların zayıf seyrinin ardından yatırımcıların dolar karşısında alternatif yatırım olarak kabul edilen altına talebinin devam etmesinin etkisiyle 955 dolara yükseldi.

 

Satılık bekarete 3 milyon dolarlık teklif!

satlk-bekarete-3-milyon-dolarlk-teklif.jpgİspanya'da Ekvador asıllı 28 yaşındaki Evelyn Duenas, Alzheimer hastası olan annesinin tedavi masraflarını karşılayabilmek için bekaretini satılığa çıkardı. 3 milyon dolarlık teklifi geri çevirdi...

Yavru köpeklerin ve ikinci el iPhone'ların satıldığı bir ( ancak, müşterek, yalnız ) internet ( genel ağ ) sitesinde bekaretini satışa çıkaran Duenas, açılış filatını 15 bin Euro olarak belirledi.

Duenas, "Bu büyük bir fedakarlık, ama bunu annem için yapıyorum. Bunun bütün sorunları çözmeyeceğini biliyorum, ama mali açıdan biraz ( berenarı, bir zaman, beş on ) güvence sağlayacaktır. İnsanların ne düşündüğü umrumda değil" diye konuştu.

Temizlikçi olarak ( namına ) çalışan Duenas, tedaviyi karşılayacak kadar para elde etmeyi umuyor.

Duenas'ın bazı katı şartları da var. Adayların sağlıklı olduklarını gösteren doktor raporuna sahip olmaları, prezervatif kullanmaları gerekiyor ve sadece bir gece birlikte olacaklar.

'Öpme ve okşamaya' izin vermeyen Duenas, kendi seçtiği bir otelde, güvendiği bir arkadaşının refakatinde belirlenen adayla buluşmayı şart koşuyor.

Genç kızın 3.2 milyon dolarlık teklif geldiği, ancak Duenas'ın bu kişi uzun bir ( yeksan, aynı, benzer ) ilişki istediği için reddettiği de belirtiliyor.

Öte yandan Ekvador hükümetinin, açık artırmaya engel olmak için harekete geçtiği de öne sürüldü.

Gazeteport

Bisikletli iki kadın turist kayboldu

bisikletli-iki-kadn-turist-kayboldu.jpgTekirdağ’dan Çanakkale’ye gitmek ( çalışmak, geçmek, düşmek ) üzere bisikletleriyle yola çıkan 2 Alman kadın turistten haber alınamadığı bildirildi.

Alınan bilgiye göre, dün akşam saatlerinde Tekirdağ’dan Çanakkale’ye doğru yola çıkan, 30 yaşlarındaki bisikletli 2 Alman kadın turistten haber ( sav, yüklem, bilgi ) alamadıklarını belirten ( tamlayan ) arkadaşları, durumu polise bildirdi.

Bunun üzerine harekete geçen Çanakkale Emniyet Müdürlüğü ekipleri, ismi açıklanmayan iki turistin bulunması için çalışma başlattı.

Şırnak'ta 2 DTP'linin sır ölümü

rnakta-2-dtplinin-sr-lm.jpgKürt sorununa çözüm arayışları tartışılıp, faili meçhul cinayetlerle ilgili davalar açılırken Şırnak’tan ürkütücü bir haber geldi. Hayvan ticaretiyle uğraşan iki DTP’li Beytüşşebap’ta öldürülmüş olarak bulundu. DTP korucuları sorumlu tuttu, Şırnak Valiliği ise ‘Celep kavgası olabilir’ açıklaması yaptı.

Şırnak’ın Uludere İlçesi’nin Andaç Köyü’nde yaşayan ve canlı hayvan ticareti yapan Necman Ölmez ile Ferhat Ediş, Beytüşşebap’ın Beşağaç Köyü yakınlarında göğüslerine birer kurşun sıkılmış, başları taşla ezilerek öldürülmüş halde bulundu.

İddiaya göre, Ölmez ile Ediş, Andaç Köyü’nde dün sabah saatlerinde bir kişi ile cep telefonuyla hayvan alımı için görüştü. Görüşmenin ardından Ölmez ile Ediş, hayvan ( efsanevi ) almak için 40 kilometre uzaklıktaki Beşağaç Köyü’ne gideceklerini söyleyerek köylerinden ayrıldı.

Ölmez ile Ediş’ten bir daha haber anımazken, Beşağaç Köyü’ne önceki akşam saatlerinde otomobiliyle giden bir kişi, dereye devrilen bir ( eş, benzer, birleşik ) aracı görünce kaza olduğunu köylülere haber verdi. Köylülerin çevrede yaptığı aramada, devrilen araca 500 metre uzaklıktaki piknik alanında, üzerleri çalılarla kapatılmış 2 kişinin cesediyle karşılaştı. Köylülerden bazıları, daha önce hayvan alışverişi için gelrdikleri için Ölmez ve Ediş’in cesetlerini teşhis etti ve Andaç Köyü’ndeki yakınlarına haber verildi.

Sevahir Bayındır: Provokasyon

Beytüşşebap İlçe Jandarma Komutanlığı’ndan gelin ekipler, cesetlerin çevresinde güvenlik önlemi alarak kimseyi yaklaştırmadı. Olay yerine gelen savcının ilk incelemesinden Necman Ölmez ile Ferhat Ediş’in göğüslerine birer kurşun sıkıldığı ve başları taşla ezilerek öldürüldüğü saptandı. Cesetler otopsi yapılmak üzere Şırnak Devlet Hastanesi’ne gönderildi.

DTP Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır, olay yerine gelerek ilgililerden bilgi aldı. Öldürülen Ölmez ile Ediş’in DTP üyesi olduğunu söyleyen Bayındır, cinayetlerin provokasyon olduğunu söyledi.

Valilik: Celep cinayeti

Şırnak Valiliği’nden yapılan açıklamada ise “Olayın hayvan alım satımı ve buna bağlı maddi menfaat temini amacıyla işlenmiş olabileceği değerlendirilmekte olup, savcılığı tarafından detaylı soruşturma devam etmektedir” denildi.

‘Derin devlet işbaşında’

DTP lideri Ahmet Türk, 2 partilinin öldürülmesinin provokasyon olduğunu söyledi: “Derin devlet yine iş başında. Süreci baltalamaya yönelik bu cinayet, derin ( koyu, yoğun, dip ) devletin devrede olduğunu gösteriyor. Barış sürecinin yoğunlaştığı bugünlerde bunu istemeyenlerin, engellemeye yönelik eylem ve hareketler içerisinde olacağını söylüyordum. Amacımız, bütün bu provokasyonlara rağmen barıştan yana ısrarcı olmaktır.” Aynı bölgede 2 yıl önce 12 kişinin öldürüldüğünü hatırlatan DTP’li Cizre Belediye Başkanı Aydın Budak, öldürülenlerden Necman Ölmez’in kardeşi ve yeğeninin PKK’da olduğunu belirterek şu iddialarda bulundu: “Son zamanlarda bu bölgede dehşet veren insanın içini ürperten dedikodular dolaşıyor. Çeşitli bölgelerden getirlidikleri belirtilen karma bir korucu timi oluşturulduğu ve köylü halkın tehdit edildiği söyleniyor. Bu karma korucu timine de ’Hançer Timi’ adını koymuşlar” dedi.

Çapkın'dan Cem G. açıklaması

apkndan-cem-g-aklamas.jpgYeni İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem G.'nin büyük ihtimalle Türkiye'de olmadığını belirtti. "Savcı gitmemiş" diyen Adli Tıp Başkanı'na da tepki gösterdi.

Kısa süre önce atanan yeni İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, hunharca ( hunharcasına ) öldürülen Münevver Karabulut'un katil zanlısı Cem G'nin büyük ihtimalle yurtdışında olduğunu söyledi ve ekledi: "En kısa sürede katili yakalayacağız." İstanbul'un yeni ( acar, bakir, dünkü ) emniyet müdürü Çapkın, Münevver Karabulut cinayetinin izini süren CHP'nin İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Malik Özdemir'le son durumu değerlendirdi ve gündemdeki sorulara ilişkin açıklamalar yaptı. İstanbul polisine sahip çıkan Çapkın, acılı ailenin "Devlet katilin yerini biliyor" değerlendirmesine itiraz etti ve Cem G. için "Büyük bir ihtimalle yurtdışında olabilir. Yurt içinde olsa şu veya bu gerekçeyle polis daha rahat bulur" dedi. Malik Ecder Özdemir'in verdiği bilgiye göre, Çapkın ile yaptıkları telefon görüşmesi şöyle gerçekleşti:

'KOMİSYONA DESTEK VERİRİZ'

Özdemir: Meclis, İnsan Hakları alt komisyon kurulmasını talep ( istek, dilek, istem ) edeceğim. Toplumu derinden yaralayan 100 günü aşkın süredir bir türlü aydınlatılamamış cinayette kusur kabahat kimdeyse ortaya çıkarılması isteyeceğim.

Çapkın: Memnun oluruz. Elimizden gelen bilgi belge ne varsa göndeririz. Birlikte çalışmaya bilgi ( veri, olgun, haber ) vermeye hazırız.

Özdemir: Cinayeti işleyen Cem G. yurtdışında mı?

Çapkın: Muhtemelen öyle. Zira yurt içinde olsa polis daha rahat bulur. Günde yüzlerce ihbar geliyor. Bunları doğru ya da yanlış demeden hepsini değerlendirmeye alıyoruz. Birinci gündemimiz en önemli dosyamız şu anda. En kısa sürede katili yakalayacağız. Gün verme şansımız yok, tarih veremiyorum ama en kısa zamanda cinayeti aydınlatacağız.

'Savcı olay yerinde raporunu tutmuş'

CHP İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Malik Ecder Özdemir'in, Adli Tıp başkanı'nın savcıya yönelik suçlamalarını hatırlatması üzerine İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın, "Savcı görevini yapmış, raporunu yazmış" dedi. İşte Çapkın'ın cevabı:

Özdemir: İstanbul polisinin ihmali konuşuluyor. Adli Tıp Başkanı olay yeri incelemeye ve savcıya yönelik suçlamalarda bulundu. Savcının olay yerine gelmediğini söylüyor...

Çapkın: Kesinlikle polisin ihmali söz konusu değil. Polis 30 yıl önceki koşullarla çalışmıyor artık. Bu olay da ilk değil. Teşkilat ve olay yerinde inceleme tam teşekküllü işini bilen, ekipler bunlar. Bu olayla ilgili Adli Tıp Kurumu Başkanı'nın açıklamasını açıkçası yadırgadım. Savcının orada olmayışı iddiası doğru değil. Savcı olay yerindeydi inceleme yapmış raporunu yazmış. Arkadaşlarımla da konuştum. Savcı olay yerinde raporunu tutmuş. Bunda kuşku yok.

Türkler işini kaybetse de umutlu

trkler-iini-kaybetse-de-umutlu.jpg
AB'nin küresel krizle ilgili Eurobarometre kamuoyu araştırmasına göre krizin başlangıcından itibaren Türkiye'de çalışanların yüzde 12'si işini kaybetse de ( bile, dahi ) halkın çoğunluğu iyimserliğini koruyor.

27 AB üyesiyle aday ülkeler Türkiye, Hırvatistan ve Makedonya'da gerçekleştirilen araştırmada, küresel krizde işini kaybedenlerin oranı AB ortalamasında yüzde 9 çıkarken Letonya'da yüzde 21'i, Litvanya'da yüzde 18'i, İspanya'da yüzde 17'yi, Portekiz ve İrlanda'da yüzde 16'yı, Macaristan ve Estonya'da yüzde 15'i buldu.

Eurobarometre'ye göre krizde işini kaybedenlerin oranı Çek Cumhuriyeti'nde yüzde 11, Hırvatistan ve Makedonya'da yüzde 10, Polonya, Rommanya ve İngiltere'de yüzde 9, Almanya, Fransa, Danimarka, Bulgaristan, Kıbrıs Rum kesimi, Avusturya, Slovenya ve İsveç'de yüzde 7, İtalya'da yüzde 6, Malta ve Hollanda'da yüzde 5, Lüksemburg ve Yunanistan'da yüzde 4 oldu.

Araştırmaya katılan Türklerin yüzde 44'ü de kriz ( buhran, bunalım, çöküntü ) nedeniyle ailelerinden, akrabalardan ya da yakın arkadaşlarından birinin işini kaybettiğini belirtti. Eurobarometre'de aynı soruya "evet" cevabı verenlerin AB ortalaması ise yüzde 36 olarak verildi.

Araştırmada "krizden ve istihdam piyasasına muhtemel etkilerinden ne kadar endişelisiniz" sorusuna "çok endişeliyim" cevabını verenlerin oranı Türkiye'de yüzde 34'te kalırken, İspanya'da yüzde 65'e, Litvanya'da yüzde 63'e, Makedonya'da yüzde 47'ye, Letonya'da yüzde 46'ya, Slovakya'da yüzde 45'e, İtalya ve Yunanistan'da yüzde 40'ara, Avusturya'da yüzde 38'e, Estonya'da yüzde 36'ya, Bulgaristan ve Romanya'da yüzde 35'e ulaştı. Eurobarometre araştırmasının bu ilginç sonucu "Türklerin işini kaybetse de umudunu kaybetmediğini" gösterdi.

Eurobarometre'de Türklerin geleceğe umutlu baktığını gösteren bir diğer sonuç ise küresel krizle ilgili beklentilerde ortaya çıktı. "Bazı uzmanlar küresel krizin istihdam piyasasına en olumsuz etkilerinin geride kaldığını ve bundan sonra kademeli iyileşme görüleceğini söylerken bazıları en kötünün hala önümüzde olduğunu belirtiyor. Hangi görüşe katılıyorsunuz" sorusunda iyimser yaklaşıma en yüksek destek yüzde 45'le İsveç'ten gelirken, yüzde 39'la Türkler ikinci sırayı aldı. İyimser görüşe en az destek verenler ise yüzde 13'le Hırvatlar ve Letonyalılar, yüzde 16'yla Bulgarlar, yüzde 18'le Litvanyalılar ve yüzde 19'la Rumenler oldu.

Almanya'daki mevsim değişimi esnafı vurdu

almanyadaki-mevsim-deiimi-esnaf-vurdu.jpg

Almanya'da küresel krizle başlayan ekonomik durgunluk ve iklim değişikliğiyle izin mevsiminin de başlaması, Hamburg kentindeki Türk esnafları büyük ölçüde olumsuz yönde etkiledi.

''Maru GmbH Toptan Gıda ve İçecek'' adlı şirketin sahibi olan ( vaki, kâin, hasıl ) Yılmaz Ulusal, 4 yıldan bu yana toptancılıkla uğraştığını belirterek, ''Çoğunlukla büyük Alman firmalarına toptan mal ( emtia, orospu, finans ) veriyoruz. Ekonomik krizin varlığını ilk olarak 1 Ocak 2009 tarihinde hissetmeye başladım. Ondan önceki zamana kadar krizi sadece duyuyordum ve bana hikaye gibi geliyordu. Ancak, krizin derin olduğunu bu tarihten sonra anladım. Alman firmalar siparişlerini durdurmaya başladılar. Alman ekonomisinde yeni bir değişim gerekiyor'' şeklinde konuştu.

Orient Bistro-Cafe sahibi Mehmet Taş da yaklaşık 30 yıldan bu yana ticaret ile uğraştığını ifade ederek, şu görüşlerini dile getirdi:

''Lokantam 1980'li yıllarda çok iyi işliyordu. Şu an hala baklava ve Maraş dondurması yapan tek yer benim iş yerim. Tatil sezonu, ekonomik kriz, havaların hep soğuk olması bizleri olumsuz etkiledi. Ekonomik krizden en çok etkilenen Türk esnafı oldu. Ürünlerin alış fiyatları arttı. Bu artış elbette bizim satış fiyatlarımızı da etkiledi.''.

Algan Kuaför adlı salonun sahibi olan kuaför Bedia Algan ise ekonomik krizin kuaförleri de olumsuz yönde etkilediğini belirterek, ''Devamlı müşterilerim var. Buna rağmen eskisi kadar kazanç yapamıyoruz. Dükkan fiyatlarının ve işçi giderlerinin yükselmesi bizleri olumsuz etkiledi. Çoğu kuaför dükkanları son yıllarda kapanmaya başladı. Avro geldikten sonra hayatımız bundan olumsuz etkilendi. Eskiden 50 marka alış veriş çantalarımızı doldururduk, şimdi bunu yapamıyoruz'' şeklinde konuştu.

Alara adlı restoranda garsonluk yapan Engin Karalı da, ''Ekonomik kriz, sürekli yağan yağmurlar ve tatil sezonu işlerimizi olumsuz etkiledi. Havalar sıcak olunca müşteriler dışarda saatlerce oturmaktalar. Kriz etkisini en çok yazın hissettiriyor'' şeklinde görüş belirtti.

''Don & durma Cafe''nin sahibi Murat Zerik, 4 ay önce dondurma dükkanı açtığını ifade ederek, ''Dondurmaları kendim yapıyorum. Havaların soğuk geçmesi elbette işlerimizi olumsuz ( aksi, zararlı, negatif ) etkiliyor. Bir an önce havaların iyi olmasını diliyorum. Kriz herkesi çok etkiledi'' dedi.

Taksi şoförlüğü yapan Yalçın Kazanç, 6 yıl boyunca taksici olarak kendi iş yerine ( alegori, adına, namına ) sahip olduğunu ancak ekonomik kriz nedeniyle 1 yıldan bu yana sadece taksici olarak çalıştığını belirterek, ''Hamburg'da hava alanına giden yeni bir metro yapıldı. Ekonomik krize bir de bu eklenince işlerimizi olumsuz etkilemeye başladı. Eskiden müşterilerden daha çok bahşiş alırdık. İşlerimiz yaz sezonunda zaten çok kötü. Enflasyon çok yükseldi. Benzin fiyatlarını kazancımız kurtarmıyor. Kuyruklarda yaz ve kış saatlerce beklemek zorundayız'' diye konuştu.

Bonito Cafe'nin sahibi Mustafa Özgüden ise, ''Ben şikayet etmek istemiyorum, 21 yıldan bu yana ticaret ile uğraşıyorum. Herkeste yeteri kadar para olduğuna inanıyorum. Disiplinli çalışıldığı sürece ekonomik krizin üstesinden gelinebilinir. Ekonomik kriz beni fazla etkilemedi'' şeklinde görüş belirtti.

AA

Porsche'un borcu 14 milyar dolar

porscheun-borcu-14-milyar-dolar.jpg

Volkswagen tarafından satın alınan şirketin toplam borcunun 10 milyar Euro değil, 14 milyar ( bilyon ) Euro olduğu bildirildi. Diğer bir Alman otomotiv devi Volkswagen (WV) ile birleşme kararı alan Porsche'nin mali ( akçeli, parasal, finansal ) durumunun şimdiye dek kamuoyuna yansıyandan daha kötü olduğu belirtildi.
Haftalık haber dergileri Der Spiegel ve Focus'un aktardığı bilgilere göre, şirketin toplam borcu 10 milyar Euro değil, 14 milyar Euro. Dergiler haberlerini Porsche ile iş yapan banka çevrelerine dayandırdılar. Ancak Porsche firması, söz konusu iki derginin iddialarının doğru olmadığını öne sürdü.
Alman lüks otomobil üreticisi Porsche, küresel ekonomik kriz sonrası yaşadığı finansal sıkıntılar nedeniyle Volkswagen'le birleşme kararı almıştı. Önümüzdeki günlerde VW'nin finans uzmanları Porsche'yi mercek altına alacaklar. Eylül ayında da Avrupa Birliği bu satın almayı inceleyecek.

PORSCHE, VOLKSWAGEN'İ SATIN ALMAK İSTEMİŞTİ
2006 yılında Porsche, kendisinden 20 kat büyük Volkswagen şirketini satın almaya kalkıştı. İlk etapta VW hisselerinin yüzde 27'sini aldı. Bu yılbaşında ise, VW'nin yüzde 51 hissesine sahip oldu.
Ancak Porsche'nin bu riskli girişimi küresel kriz nedeniyle akim kaldı. Porsche, VW'yi banka kredisiyle satın almaya kalkıştı. Ancak banka kredisi zora girince, satın alma girişimi de başarısız oldu. Bu girişim Porsche'nin Volkswagen tarafından satın alınmasıyla sonuçlandı.
Dahası Porsche'nin 17 yıllık patronu Wendelin Wiedeking'i koltuğundan etti. Wiedeking, geçen hafta 50 milyon Euro'luk tazminat ödenerek şirketten çıkarıldı. Wiedeking'in yerine Michael Macht getirildi.
Geçen hafta varılan anlaşmaya göre, Volkswagen, Porsche'yi iki aşamada satın alacak. Anlaşmanın detayları ve yeni ortaklık yapısı ise, 13 Ağustos'taki Denetleme Kurulu toplantısında netleşecek.


PORSCHE'NİN ESKİ PATRONU, YENİ PATRONA DANIŞMANLIK YAPACAK
Porsche yönetimi tarafından görevine son verilen Wiedeking ise, bugün BildamSonntag gazetesine yaptığı açıklamada, 17 yıllık bilançodan memnun olduğunu söyledi. Wiedeking'e Porsche'de bir çalışma bürosu tahsis edildiği ve ihtiyaç duyulduğu takdirde yeni patron Michael Macht'a danışmanlık yapacağı kaydedildi.

CİHAN

Dünya bu kitabı bekliyor

dnya-bu-kitab-bekliyor.jpgBeş yıldır hiçbir şey bu kadar beklenmemiş, hiçbir kitabın pazarlaması bu kadar yapılmamıştı. ABD’de 6.5 milyon kişi, daha yayınlanmayan kitabı şimdiden sipariş etti. Dan Brown’un son eseri Kayıp Sembol, ABD’de 15 Eylül’de raflara çıkacak ama kitabın şifreleri tartışılmaya başlandı bile. Türk okurlar ise Kayıp Sembol’e ancak aralık ayında kavuşacak.

ELİF KEY / GAZETE HABERTÜRK - HT PAZAR

Bu dünyada, bir İstanbul Büyükşehir Belediyesi bir de Amerikalı Dan Brown bu kadar çok çalışıyor herhalde... Da Vinci Şifresi kitabıyla dünyanın en ( arz, genişlik, işaret ) çok okunan yazarlarından biri haline gelen Dan Brown’un uzun süredir üzerinde çalıştığı The Lost Symbol yani Kayıp Sembol, 15 Eylül’de (İngilizcesini okuyabilecekler için) raflarda olacak. Brown’un 2003’te yazdığı ve arkasına büyük medya gazını da aldığı Da Vinci Şifresi, 51 dile çevrilerek 80 milyon satmış ve üç yıl boyunca da ( dahi, bile ) çok satanlar listesinden inmemişti. Da Vinci Şifresi’nin devamı niteliğindeki Kayıp Sembol, yıllardır yazılıyor olmasınarağmen sadece 12 saatlik birsüreyi kapsayacak.

SİPARİŞ REKORU KIRDI

İsmi önce Süleyman’ın Anahtarı olarak açıklanan ama sonra Kayıp Sembol diye
değiştirilen kitap, aylardır, Dan Brown okuyan okumayan herkesin dikkatini çekmeyi başardı! Çünkü işin arkasında yazar ve aynı zamanda büyük pazarlama üstadı Dan Brownile ekibi var. İlk başta, kitabın piyasaya çıkacağı günle ilgili
teoriler ortaya atılmaya başlandı. İddialara göre, Brown kitapta Hür
Masonlar’ın Washington’daki etkinliklerini anlatacaktı ve yeni kitabı için spesifik, özel bir yayın tarihi düşünüyordu. Bu tarih hakkında iki teori vardı: Ya ABD’nin Bağımsızlık Günü 4 Temmuz ya da Amerikalı Masonlar için yine özel bir gün olan 18 Eylül. Ama ikisi de olmadı ve kitabın piyasaya çıkacağı tarih 15 Eylül olarak açıklandı. Bu arada, gelen dedikodulara göre Dan Brown, kitabın yazımında ciddi
sıkıntılar yaşadı. Da Vinci’nin Şifresi’nin başarısını yakalayamama korkusu sebebiyle büyük baskı yaşayan Brown’un, kitabın çıkış tarihini sürekli olarak ertelettiği haberleri daha önce çıkmıştı. Kayıp Sembol, bu kadar tantana ve sır perdesi sebebiyle internetten önsipariş rekorları kırarak çok satanlar listelerinde tırmanmaya başladı bile. Yayınevi Random House, ilk baskı için rekor kırarak 6.5 milyon kitap sipariş etti.

TÜYAP’A YETİŞMİYOR

Kitabın konusuyla ilgili de çok çeşitli bilgiler geliyor. Edebiyat dünyasının Jack
Bauer’i Dan Brown’un yarattığı Harvard’lı gösterge bilimci Robert Langdon, bu
kitapta nelerle başedecek kimse bilmiyor. Brown da kitabı daha çok ama daha çok satsın diye, reklamvari laflar ediyor: “Beş yıllık araştırmamı 12 saatlik bir zaman dilimine dokumak benim için oldukça ilginç bir deneyim oldu.Langdon’un yaşamı çok hızlı...”  Enteresan olan, bugüne kadar Türkiye’den bir kitaba
verilen en yüksek parayı ödeyerek kitabın telif haklarına sahip ( ehil, mevla, malik ) olan Altın Kitaplar’ın dahi konudan haberinin olmaması. Hatta Dan Brown’un ajansıyla ABD’ye görüşmeye giden editör ve telif hakları direktörü Oya Alpar’a bile kitap hakkında bilgi verilmemiş. Alpar’ın, kitabın ABD ile aynı anda Türk okurlara ulaştırılması çabası da sonuç vermedi. Ve bir kötü haber daha: Kayıp Sembol, büyük ihtimalle TÜYAP Kitap Fuarı’na da yetişmeyecek ve ancak aralık ayında Türk okurların eline ulaşacak.

ABD’NİN ŞİFRESİNİ Mİ ÇÖZECEK?

Kitabın konusuyla ilgili öne sürülen teorilerden biri, kahramanımız Langdon’un bu
kez Masonlar ve ABD’li üst düzey politikacıların gizli  dünyasına yolculuk yapacak
olması... Güya Dan Brown da son yıllarda birçok kez Washington’da bulunan Mason tapınaklarında araştırma yaparken görülmüş. Biriddiaya göre de kitap, ABD’nin kurucu atalarının hikayesini anlatacak ve Amerikan kültüründe yer alan Yahudi simgeleri de romanda önemli bir yer kaplayacak. Kayıp  Sembol’e dair en popüler iddia ( sav, argüman ) ise, Washington’daki CIA karargahının bahçesindeki ‘Kryptos’ isimli heykelle ilgili olduğu yönünde. Heykeli yapan Amerikalı sanatçı James Sandborn bu iddiayı gayet kibar bir dille reddetse de, anıttaki şifreli metnin bu kitapla çözülmesini bekleyen okuyucular var. Benden size tavsiye; anıtın sahibi iddialarıreddediyor, siz de boşuna uğraşmayın!

KİLİSENİN TEPESİNİ ATTIRIYOR...

Brown, Da Vinci Şifresi kitabıyla Katolik Kilisesi’nin büyük tepkisini çekmişti. Çünkü kitapta, Maria Magdelena’nın Hz. İsa’nın eşi olduğunu, İsa’nın soyunun
günümüze kadar devam ettiğini, Kutsal Kâse simgesinin bu sırra işaret ettiğini ve Katolik Kilisesi’nin bu gerçeği yüzyıllardır gizlediğini iddia ( argüman, sav ) etmişti. Okuduğum en
güzel teori ise eksisozluk’ten geldi: “Bu adam var ya... Çocuk kitabı yazsa bir sonraki kitabının adı “Cin Ali ve Berber Fil’in Gizemi” olurdu.

Büyük yazarları korkuttu

Ünlü yazarlar, Kayıp Sembol ile aynı anda raflara çıkmamak için yayın tarihlerini erteliyor. Stephen King, John Grisham gibi yazarlar beklemeyi tercih eden isimler...

Da Vinci Şifresi’nin Çözümü

Dan Vinci’nin Şifresi’ni okuyup da şifrelerin arasında kaybolanlar için Da Vinci Şifresi’nin Çözümü adlı kitap basıldı. Dan Brown’ın çoksatan kitapları filme de çekildi.

Yayıncısı krizde mi?

Dan Brown’un kitaplarını basan Doubleday Publisher, global krizin ardından
çalışanlarının yüzde 10’unu işten çıkartmış ve dikkatleri üzerine çekmişti.

Meteoroloji'den iki farklı uyarı

meteorolojiden-iki-farkl-uyar.jpgYapılan son ( akıbet, sınır, geri ) değerlendirmelere göre; Ülkemizin kuzey kesimlerinde sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde görülecek olan yağışların; Karadeniz'in kıyı kesimlerinde (Zonguldak, Bartın, Akçakoca, İnebolu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin ve Hopa ) kuvvetli olması bekleniyor..

HAVA SICAKLIĞI :Kuzey kesimlerde 4 ila 6 derece azalacak, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacak.

RÜZGAR :Genellikle kuzey ve kuzeydoğu, öğle saatlerinden sonra Akdeniz kıyı kesimlerinde güney ve güneybatı yönlerden hafif ara sıra orta ( ılımlı, vasat, tutarlı ) kuvvette, batı kesimler ile yağış alan yerlerde yağış anında kuvvetli ( etkili, donanımlı, zorlu ) olarak esecek.

UYARILAR

KUVVETLİ YAĞIŞ UYARISI: Ülkemizin kuzey kesimlerinde sağanak ve gökgürültülü sağanak şeklinde görülecek olan yağışların; Karadeniz'in kıyı kesimlerinde (Zonguldak, Bartın, Akçakoca, İnebolu, Sinop, Samsun, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize, Artvin, Hopa ) kuvvetli olması kuvvetli ( güre, güçlü, demir ) olması beklendiğinden, yaşanabilecek olumsuz şartlara karşı (Yerel dolu yağışı, kuvvetli ( donanımlı, şiddetli, güre ) rüzgar, yıldırım, ani sel, su ( sutaş, kez, deniz ) baskını ve heyelan vb.) ilgililerin ve vatandaşların dikkatli ve tedbirli olmaları gerekmektedir.

YÜKSEK SICAKLIK UYARISI: Hava sıcaklığının Güney Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde Temmuz ayı ortalama değerlerinin 3 ila 5 derece ( basamak, not, mesabe ) üzerinde seyredeceği tahmin edildiğinden, yaşanabilecek olumsuz şartlara karşı tedbirli olunması gerekmektedir.

TSK'da rütbe devrimi

tskda-rtbe-devrimi.jpgASTSUBAYLARA yeni ( gıcır, acar, henüz ) rütbe isimleri geliyor. Astsubayların rütbe isimlerinin
sonunda yer alan “çavuş” ibarelerinin erbaş, zabıta ve itfaiyecilerde de bulunmasından kaynaklanan rahatsızlık “Öztürkçe” rütbe isimleri uy gu la ma ya
konarak giderilecek. “Çavuş” yerine “erbey”, “kıdemli çavuş” yerine “üstbey”
denmesi planlanıyor. Astsubaylar rütbelerinin kol yerine omuzataşınmasını da
istedi.

Murat GÜRGEN - GAZETE HABERTÜRK / ANKARA


HEM ÖZLÜK HAKKI, HEM İMAJ

Bir yandan özlük haklarının iyileştirilmesini bekleyen astsubaylar, diğer yandan rütbe isim ve işaretlerinin de değiştirilmesini istediler. Astsubaylar, rütbe isim ve simgelerinin vatani görevlerini yapan erlerden çok farklı olmamasından şikâyet ediyor. Bu kapsamda kol ( dizi, karakol, branş ) yerine subaylar gibi omuzda apolet ( omuzluk ) olarak taşınacak rütbe modelleri de hazırlandı.

“EĞİTİM FARKI KAPANDI”


TEMAD Genel Başkanı Mustafa Erol astsubayların subaylar ( zabitan ) gibi üst düzey
eğitim aldıklarını, kendi imkânlarıyla üniversite okuyan ve yüksek lisans yapan
astsubay sayısında da önemli artış olduğunu anlattı. “Subaylar ile astsubaylar
arasındaki eğitim farkı artık kapandı” diyen Erol, “Sayın Genelkurmay Başkanı
astsubay ve emekli astsubayların durumlarını düzeltme sözü vermişti.
Beklentilerimizin bir an önce karşılanmasını umuyoruz” dedi.

İŞTE YENİ RÜTBELER VE ANLAMLARI:


KANUNDA “Astsubay, subaya yardımcı olarak görevlendirilen askeri şahıstır” deniliyor. Bu çerçevede her rütbenin başında “astsubay” sıfatı olmayacak. Astsubayların önerileri doğrultusunda yeni rütbe isimlerinin şu şekilde düzenlenmesi düşünülüyor:

Astsubay Çavuş-Erbey: Teğmen Yardımcısı
Astsubay Kıdemli Çavuş-Üstbey: Üsteğmen Yardımcısı
Astsubay Üstçavuş-Orbey: Yüzbaşı Yardımcısı
Astsubay Kıdemli Üstçavuş-Akbey: Binbaşı Yardımcısı
Astsubay Başçavuş-Sanbey: Yarbay Yardımcısı
Astsubay Kıdemli Başçavuş-Serbey: Albay Yardımcıs

Meksika kan gölü

meksika-kan-gl.jpgMeksika'nın kuzeyinde, uyuşturucu kartellerinin karıştığı şiddet olaylarında son ( nihai, münteha, hudut ) 24 saatte 20 kişi öldürüldü.

Polis yetkilileri, ülkenin en tehlikeli kenti olarak görülen Ciudad Juarez'in farklı bölgelerinde 9 erkeğin ve 1 kadının cesedi bulundu.

Polise göre, Chihuahua eyaletinde de kimliği belirlenemeyen kişilerin bir araca ateş açması sonucu araçtaki 3 yetişkin öldü, 7 yaşındaki bir kız çocuğu yaralandı. Aynı eyaletteki dağlık bölgede de ( bile, dahi ) 3 kişinin cesedi bulundu.

Meksika polisi ülkenin kuzeyindeki diğer bölgelerde de 4 kişinin cesedinin bulunduğunu bildirdi.

Meksika'da uyuşturucu kartelleri ABD'ye kaçırılan uyuşturucunun denetimini ele geçirmek için uzun süredir savaşıyor. Ülke genelinde bu çetelerin geçen yıl karıştığı şiddet olaylarında 5 bin 300 kişi hayatını kaybetti. Sadece Ciudad Juarez kentinde geçen yıl bin 600 kişi öldürüldü.

Çetelerin savaşında Meksika genelinde bu yıl öldürülenlerin sayısı 2 bin 500'ü geçti.

AA

Kürt denkleminde 'yeni oyun'

krt-denkleminde-yeni-oyun.jpg

CİDDİ bir açılım mı bekliyorsunuz? Çok ama çok yanılıyorsunuz.
Neden mi?
Arz edeyim... 28 yaşında bir "Kürt kökenli vatandaşımız" ile sohbet ediyoruz...
Soruyor: "Yiğit Bey, yıllarca silahlar arasında sıkıştık kaldık. Öyle bir kutuplaşma oluştu ki; bölge insanı olarak yapabileceklerimizi asla bağımsız olarak tartışamadık. Şimdi de aynı sorun var. Silahlar arasındaki tercih değişiyor, yani sizin her zaman kullandığınız terimler diyalektik şekil değiştiriyor. Biz, neden yıllarca silahlı bir kavgayı sürdüren Apo-DTP ve diğer uzantılarla düşünmek zorundayız? Apo'suz-DTP'siz bir açılım olamaz mı? Bu taraflar olmadan biz sivil toplumu oluşturamaz mıyız?
Yiğit Bey, size çok samimi bir itirafta, daha doğrusu tespitte bulunacağım: ROJ TV'de dağa çıkan ve hayatını kaybeden gençlerimiz hakkında haberler çıkıyor; hepsi okumuş, Kürt aydını olabilecek insanlar. Ama ne oluyor; bu insanlar 'Apo ve uzantıları' tarafından bir mıknatıs gibi 'var olan' diyalektik içinde adeta yok ediliyorlar. Kürt kökenli Türk vatandaşları adına, bölge adına, Kürt kültürü adına birçok adımlar atabilecek, yeni açılımlar yapabilecek kapasite bence bilerek yok ediliyor. Bu kardeşler, 'Apo ve uzantıları tarafından' kandırılıp bu 'tuzak içine' düşmeseler, refah, huzur, kalkınma odaklı çok net fikirler ortaya koyabilirler. Apo'suz-silahsız en önemlisi 'feodalite dışı bir Kürt kökenli Türk vatandaşı profili' yaratabilirler. Ama ne oluyor; asla kazanmaları teknik olarak mümkün olmayan bir savaşta heba ediliyorlar. PKK'nın amacı, TSK'ya asla üstünlük sağlamak veya bir sonuca varmak olamaz. Amaç, 'silahlı çatışmanın' kendisi. Bu çatışma 'kaliteli' insan kaynaklarımızı yok etme amaçlı!
Yiğit Bey, bakın, feodalite vardı, hâlâ var ve hiçbirimiz 'gerçekleri' sorgulayamıyoruz. Şimdi feodaliteden daha 'köklü ve halk aleyhine' başka bir yapıya geçiliyor. Apo 'liderleştiriliyor' ve DTP de buna 'isteyerek' destek veriyor. Ben buna 'feodaliteden Führerleşmeye' geçiş diyorum. Bu açılım da bunu destekleme ve 'düşünen Kürt aydınlarını, insanlarını' feodal dinamiklerden alıp Apo'nun eline vererek kontrol etme amacını taşıyor. Yeni bir oyun var burada. Bunu Türkiye'de herkes anlamalı.
Bakın çok dikkat edin; Ertuğrul Özkök, Apo'yu siyasallaştırmak' için TÜSİAD'la görüşmesine kadar giden bir yazı yazdı. Bu, anlattığım 'oyunda' atılan ilk adımdı. Yine dikkat edin, Türkiye'de 'etkin bazı patronlar' Kuzey Irak'ta petrol çıkarmaya başladı. Oyun çok belli; Kürt kökenli insanlarımızın 'altındaki toprakların' içini boşaltmak ve bölgeden yeni 'petrol boru hatları' geçirmek. Borunun geçmesi için ne lazım? Barış lazım! Çok açık; Apo ve DTP tarafından desteklenen ve aslında 'Kürtlerin haklarını' barış görüntüsü altında 'sömürecek' yeni bir 'oyun' sahneye konuyor. Apo'nun 'insanları yıllarca silahlar arasında bırakıp' etkisizleştirdiği, düşünmelerini birileri adına engellediği yapı, barış adı altında aynı yapının 'büyüyerek' geliştiği bir modele dönüşüyor.
Yiğit Bey, Türk halkına, hangi kökenden olursa olsun; bu ülkeyi seven herkese sesleniyorum: Apo 'kaynaklı', DTP ve basının bir bölümü destekli 'bu açılım', yeni bir oyundur. Bu, Türkiye'ye huzur getirmez. Birileri 'petrol çıkarır, boru hatları döşer' ama orta ve uzun vadede 'feodal dinamiklerden, Führer modeline' teslim ( doğrulama ) edilen 'düşünen ve anlayan Kürt kökenli vatandaşlarımız', asla ama asla ( katiyen ) tatmin olmazlar.
Yiğit Bey, sizden rica ediyorum; bu satılan herkesin okumasını sağlayın! Açılımın 'yeni bir oyun' olduğunu lütfen işleyin. Ezilen, değerli yeraltı kaynakları üstünde doğmuş olmanın acısını yıllarca çeken ve bu ülkeye uugmuş ünitemin cn_t»ıııı
yıllarca çeken ve bu ülkeye bağlı olan Kürtleri uyandırın. Bu yeni oyuna 'Dur' deyin..."

Sevgili dostlar, yukarıdaki satırlara tamamen katılıyorum. Kürt kökenli bir Türk vatandaşı "bu dengeler" içinde kalmak ve düşünmek zorunda değil. Arkadaşım haklı; oyun değişiyor ve "savaşı kimler başlattı" ve "insanları kimler yok ettiyse", kurallar yine onlar tarafından değiştiriliyor. İşin içinde bu sefer "sermaye de" var ve o toprakların altındaki "kaynaklan" paylaşmak adına yeni bir tezgâh planlanıyor! Bu bir "açılım" değil. Siyasi partilerin oyları "katlanabilir", birileri oralardaki kaynakları yeni borular içinden ceplerine akıtabilir ama "acı çeken, insan gibi yaşamak isteyen, feodaliteden kurtulup sivil toplumlarını" yeşertmek isteyen vatandaşlarımız "bu açılımdan" bir şey kazanmaz. Benden uyarması! Apo'suz-DTP'siz-feodalitesiz bir "açılım" istiyorum ve destekliyorum.

Kürt denkleminde yeni oyun - 2

Sevgili dostlarım, dün konuya başlamış ve "yeni oyun" olarak gördüğüm "açılımı" tarif ederek, "bu konuya gerçekten çözüm bulabilecek Kürt sivil toplumunun" oluşturulmasında kalmıştım...
Konu hakkında sizlerden "yüzlerce" katkı geldi. Ortak fikir "yazıda işlediğini" tez ile bire bir örtüşüyor; "Apo-DTP-Sermaye" denklemi dışında yeni "sivil merkez ve dinamikler" oluşmalı!
Özellikle bir babadan gelen mesaj çok acı... Adını istemediği için yazmayacağım...
Mesajın bazı bölümlerini anlamakta zorlandım, Türkçe ifade etmede zorlukları vardı, kendisine yazdım ve sonunda anlaştık. Bakın ne diyor, ortak düzeltmelerimizle aynen aktarıyorum: "Yiğit kardeş, gerçek bir Kürt aydın sınıfı oluşturabilecek gençlerin, Apo tarafından yaratılan savaşta yok edildiğini ve feodalitenin bu sayede yıllardır devam ettiğini yazmışsın! Bizim köyde ne kadar bizden ileri düşünen genç varsa, özellikle büyük şehirlerde okuyup dönenlerin birçoğu bu savaşta eridi gitti... Düşünmeye fırsat bulamadılar... Ellerine kalem almakla, silaha sarılmak arasında seçim yapma ( masnu, yapmacık, ika ) şansını onlara kurulan düzen vermedi... Şartlandılar,
şartladılar ve ne olduğumuzu, ne olabileceğimiz ve neler yapabileceklerini düşünmeden başkasının oyununda kırıldılar... İnanır mısın Yiğit kardeş, bu çarka kapılan gençlerimizin neredeyse tamamı 'Neden biz Türkiye Cumhuriyeti
Devletinin doğrudan vatandaşı olamıyoruz, arada feodalite var, arada örgüt var, arada DTP var' diye sorarlardı... Düşünenler gitti, dü-şünmeyip 'var olan yapıya' karşı çaresiz olanlar, burada dizimizin dibinde. Ben de bir babayım ve oğlum; düşünsün, baskıdan, Apo'dan, örgütten ayrı dünyayı algılasın istiyorum... Buna hakkımız yok mu!"
Sevgili dostlar, Apo destekli "çıkışlara" açılım diyenler ve burada oynanan yeni oyunu göremeyenler, dünden başlayarak bu iki ( dü ) "yazıyı" lütfen okusunlar... Açılım yapacaksak; ilk önce bölge insanımızı "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı" olmanın "gereklerine" kavuşturarak işe başlayacağız ve "yerleşik düzen" harici özgür düşünebilen "Kürt Sivil toplumunu" yaratmak için "feodalite" ile savaşacağız... Bir devletin görevi "vatandaşlarını" her şeyden önce "ruhen ve fikren" özgür kılmaktır... Yaratılan dinamikler arasında "sıkışıp kalmasına" barış süreci demek değil!

Yerleşikler-Tırmalayanlar denklemi...
Sizlerden sürekli aynı soru geliyor; "yerleşikler" kimler?
Adları üstünde; yerleşmişler ve "onlar kıpırdamadığı" için diğerlerine yer kalmıyor... Hatta öyle bir yerleşmişler ki; son iki seçime kadar "halkın oyu ne olursa olsun"; sonuçta hükümeti onlar kuruyor! Yılda 50 milyar dolara yakın "Hazine faizini" cebe indiriyorlar, yasalar onlar için çıkıyor, fikir dünyamız onların istediği gibi şekilleniyor...
Bir de "tırmalayanlar" var! Onlar da "çalışıp, çabalayıp" bordrolarından kesilen "vergilerin" diğerlerine "faiz" olarak akmasını seyrediyorlar... Bir yere gelmek için kendilerini parçalıyorlar... Başlarını sokacak bir ev, sağ dikiz aynası bile "opsiyonel" satılan bir yerli araba . almak için terliyorlar... Bu sarmal böyle uzayıp, gidiyor...
5000 gerçek-tüzel-yerli-yabacının "hayatı" 72 milyonun "hayali" olup akıp gidiyor... Bir de utanmadan renkli dergiler çıkıyor; bu 5000 kişi için. Kim, nerede, nasıl, ne yaptı? Başbakanlar "bu kişileri-n" otellerinde, yatlarında tatil yapıyorlar... Bütün bu saydıklarım ilk defa Erdoğan döneminde yerinden oynadı! iyiye doğru, kötüye doğru ama oynadı! işin üzücü yanı oyuna hızlı giren Erdoğan "şimdilerde-" durma hatta çevresiyle birlikte ( yan yana, beraberinde, baş başa ) "5001 ...5002" sinyalleri veriyor... Umarım yanılıyorumdur! Biz onu Rubicon'un diğer tarafında bekliyoruz...
Sevgili dostlar, sorunuza cevap verdikten sonra "yazdığım kitaba da" aldığım geçmişte kaleme aldığım yazımın bir bölümünü sizlere aktarmak istiyorum... Konu "Roma-Kartaca" ama detaylar bence bugün hâlâ geçerli...
Bakın "bizde de elitler ve tır-malıyanlar" nasıl oluştu?
"... Roma 'halkın içinden gelenler' tarafından yönetilen bir yapı. Araya 'elitler' karışıp 'kendilerini farklı' görene kadar. Roma tam bir Cumhuriyet, 'elitler' kendilerine taviz vermeyen 'Sezar'ı' bıçaklayıp, halkın adına 'yönetilen' senato taşına yatırana kadar... Karta-ca ise 'elitlere' göre 'düşük tabakalardan' oluşan bir yapı. Hatta 'bar-
bar'! Romalı 'elitler' Kartacalılar-dan hiç ama hiç hoşlanmıyor! Sınıf atlamış Romalılar ise nerelerden Roma'ya geldiklerini unutup 'Kar-tacalıları' küçük görüyorlar! Aslında bilmiyorlar ki; onları orada tutan 'Romalı ve Kartacalı' halkların dinamiği... Roma, 'elitlerin'etkisinde kalıp Kartaca'yı unutmaya başlıyor... Aslında 'unutmuyor'; özleri aynı, kurucuları, sahipleri aynı 'kökten' ama 'elit rüzgârlar' kendi çıkarları için 'Sezar'ı taşın üstüne cansız yığdıktan sonra' basıyorlar ayrımın 'gazına'! Ayrışıyorlar da ayrışıyorlar! Bir gün geliyor, Roma halkı, Kartacalılarla kardeş olduğunu anlamaya başlıyor. Ezilenler 'birleşip' yeni bir Sezar çıkarıyorlar! Çıkarıyorlar ama 'özün birliğinden rahatsız olan sınıf atlamışlar' asla ( katiyen ) rahat durmuyorlar... Saldırıyorlar Sezar'a! Kendi amaçlarına 'halkın olan' kurumları da alet ediyorlar! Eleştiriye asla tahammül edemiyorlar, alıyorlar 'kendilerine dil uzatan her kelleyi-'! Bulutları bile oynatmayı deniyorlar yerinden! Ve işin en ilginç tarafı her yaptıklarını bir 'Sezar' adına yaptıklarını iddia ediyorlar! Hep bir 'Sezar' yaratıyorlar kendilerine... Her zaman 'sahnede' kalıyorlar ama üstünde 'oynadıkları' sahneleri yani halkın 'zeminlerini' yıpratıyorlar... Romalılar ile Karta-calıları sürekli 'bölüyorlar'! Bölüyorlar daha küçük bölüyorlar... Varlıklarını 'bölünmeye' borçlu olduklarını asla unutmuyorlar... Roma ve Kartaca halkları aslında 'bi-r'! Aralarında sadece bir 'su' var! Su hayat verir! Sonunda ne oluyor; Roma da, Kartaca da yıkılıp gidiyor! Bulgaristan'dan gelenler'geldikleri' topraklara dönüp 'rahat etmeye' devam ederlerken, nasıl 'ay-rıştırıldıklarını' anlamayanlar 'düşüyorlar' göç yollarına... Olan onlara ve zamanında 'Dur' diyemeyen 'Sezarlara' oluyor..."
Burada "anlayana" çok söz var... Sezar "olacağım, halkı kurtaracağım" diyerek sonra "duraklayanlar" ve sınıf atlayıp "nereden geldiğini" unutanlar çok iyi okusunlar... Dediğim gibi biz onları Rubicon'un diğer tarafında bekliyoruz...


3G öncesi klonlu telefon telaşı

3g-ncesi-klonlu-telefon-tela.jpg

Cep telefonu üzerinden görüntülü konuşma 30 Temmuz'da başlıyor. Teknolojinin nimetlerinden yararlanmak ( faydalanmak, istismar etmek, istifade etmek ) için 3G uyumlu telefon alışverişine çıkan vatandaşları 'klonlu cep' telaşı sardı. 'Telefonunuz klonlanmıştır. 23 Temmuz 2009'da kullanıma kapatılacaktır.' mesajı alan aboneler soluğu bayide alıyor. Uzmanlar vatandaşların mağduriyet yaşamaması için 392 ile 1.800 lira arasında değişen 3G uyumlu cepleri alırken mutlaka fatura istemelerini istiyor.

Kaçak cep operasyonu klonlu telefonu azaltsa bile tamamen ( top, baştan sona, ağız ağıza ) bitiremedi. Yurtdışından getirilen telefonlar sisteme kaydedilmek için Mobil Cihaz Kayıt Sistemi'ndeki cihazların kimlik numarası kopyalanıyor. Elektronik kimlik numarası kaçak yollarla Türkiye'ye getirilen telefona aktarılan cihazlar kopyalı mal ( orospu, esrar, varlık ) sınıfına giriyor. Abonenin haberi olmadan telefonu üzerinde yapılan bu işlem vatandaşı çileden çıkarıyor. Telefonuna gelen mesajla cihazının kopyalandığını öğrenen Ahmet Kar'da bunlardan biri. Faturalı telefonuna 'Telefonunuz klonlanmıştır. 23 Temmuz 2009'da kullanıma kapatılacaktır.' mesajı alan Kar, söz konusu karmaşanın kendisinden kaynaklanmadığını belirtiyor. Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu'na (BTK) kayıtlı cep telefonunun başkaları tarafından kopyalandığını kaydeden Kar, "Bunu düzeltmesi gereken ben değil ilgili kurumlardır. Faturalı telefonumun IMEI numarasını kim kopyaladıysa onu bulup ceza vermeleri gerekir." dedi.

KAYITSIZ GETİRİLEN 3G'LER KLONLANABİLİR
Mobil İletişim Sistemleri ve Araçları İşadamları Derneği Başkanı Murat Dursun klonlamanın kayıtlı düzene geçildikten sonra cep telefonu sektöründeki en önemli problem olduğunu söyledi. Dursun'un verdiği bilgiye göre klonlama şöyle oluyor: Kaçak getirilen cep telefonlarının sistem içinde tanınması ve kullanılması için tanımlı olan cihazın IMEI numarası kaçak getirilen cep telefonuna kopyalanıyor. Ardından asıl cihaz ve kopyalanan cihaz kullanımda oluyor. Her iki telefona da BTK aracılığıyla operatörler mesaj ( düşünce, ileti ) gönderiyor. Faturalı olan telefon açık kalmaya devam ederken, faturasız cep kapatılıyor.
"Tüm tedbirlere rağmen klonlama devam ediyor." diyen Dursun, 3G arifesinde önemli bir uyarıda bulunuyor. Yüksek modellerin farklı yollardan kayıtsız şekilde Türkiye'ye getirilebileceğini aktaran Dursun, "Bunların IMEI numaraları klonlanabilir. Önceden olduğu gibi önümüzdeki süreçte de devam edecektir. Kurumlara büyük görev düşüyor. Bu denetimlerin etkin şekilde yapılması gerekiyor." diye konuştu.
BTK yetkilileri, pahalı telefonların kopyalanmasına karşı vatandaşlara şu uyarıyı yaptı: "Alırken faturasız telefon almayın. Eşleştirirken faturası isteniyor. Faturası yoksa kaçak muamelesi görür. Ve kapatılır."

CİHAN

İşte dünyanın en küçük cep telefonu

te-dnyann-en-kk-cep-telefonu.jpg

Modu adlı firma tarafından üretilen, 7.2 x 3.76 x 0.78 cm boyutlarında olan ve sadece 40 gram ağırlığındaki telefonun, Guinness rekorlar kitabına, "dünyanın en küçük ve hafif telefonu" olarak geçtiği bildirildi.

FOTOĞRAFLAR İÇİN TIKLAYIN

Telefon 2 GB'lık hafızaya sahip ve 130 dolar fiyatla piyasaya sürüldü. İsrailli telekomünikasyon şirketlerinden Cellcom, yılın sonuna doğru, piyasaya tam açılmadan önce, sınırlı sayıda telefonu müşterilerine sunacağını duyurdu.

Telefonun İsrail'den sonra ( bilahare, ileri, ahir ) güneydoğu Asya ülkeleri piyasalarına verilmesi bekleniyor. Ancak Amerikan piyasası ile Avrupa ülkelerindeki satışıyla ilgili henüz tarih belirlenmediği kaydedildi.

Modu yetkilileri, amaçlarının taşıması ve kullanımı kolay, sadece konuşma ve mesaj ( ileti, düşünce ) gönderme gibi temel fonksiyonlara sahip ( malik, ehil, mevla ) bir ( birleşik, aynı, sadece ) cihaz üretmek olduğunu belirtti.

Modu sözcüsü Oded Todoros, "İnsanların ihtiyaç duymadıklarını söylediği fonksiyonlardan yüzde 80'ini eledik" diye ( niteleyerek, sanarak, diyerek ) konuştu. Müzik dinleme, resim ( levha, fotoğraf, tören ) çekme gibi ( üzere, kabil, kabilinden ) fonksiyonlar, istendiği takdirde, telefona sonradan monte edilebilecek aparatlarla sağlanabilecek.