18 Mayıs 2007 Cuma

Çankırıdan Dünyaya Yayılan Kan

Çankırı'da kurulan HEİM kan ayrım kiti imalat fabrikası sayesinde kırsal alanlardaki bir hemşire dahi kanın ayrıştırma işlemini rahatlıkla yapabilecek.


Çankırı'nın Eldivan ilçesinde kurulan HEİM kan ayrım kiti imalat fabrikası, kanı plazmalarına ve hücrelere göre ayıran bir kit geliştirdi.

Türkiye, açılışı 26 Temmuz 2005'te Çankırı'nın Eldivan İlçesi'nde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan tarafından gerçekleştirilen Heim Kan Ayrım Kiti İmalat Fabrikası'ndan bütün dünyaya kan ürünleri ayrıştırma kiti satmaya hazırlanıyor.

Bütün dünyaya satılmak üzere kan ürünleri ayrım kiti üreten Heim Medikal A.Ş.'nin Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Pekiner, "Seri üretime başlandığı andan itibaren dünya pazarına açılıyoruz" dedi.

Kanı plazmalarına ve hücrelere ayıran sistemin ilk kez Türkiye'de uygulanacağı ve üretilen kitin tüm dünyaya satılacağı tesis, 54 bin metrekarelik alana kuruldu. Toplam 5 milyon Euro'ya mal olan tesis, çalışmalarını Türk ve Alman ortaklığıyla gerçekleştiriyor.

Dünyaya adeta kan pompalayacak tesisle ilgili bilgi
veren Heim Medikal A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Çiğdem Pekiner, tesisin temelinin 2004 yılı Eylül ayında atıldığını belirterek, "Alman ortağımız Prof. Dr. Gerd Heim bize geldiğinde elinde iki muhteşem ürün vardı. Ürünleri çok beğendik. Ürünler hakkında bilgileri aldığımızda, Türkiye'de üretmemiz gerektiğine karar verdik. Bu yatırımı Türkiye'de gerçekleştirmek istedik. Ürünümüz dünyada tek ve dünya pazarına Türkiye'den verilecek.

Patent ve lisans haklarını Heim A.Ş.'ye aldık. Yüzde 50 Türk, yüzde 50 Alman ortaklığıyla Heim A.Ş. kuruldu. 3 kişiyiz; ben, Türk ortağım Ali Kemal Koç ve Alman ortağımız Prof. Dr. Gerd Heim. Şimdiye kadar yapılan çalışmaların sonucunda ilklerden birini daha gerçekleştirerek, ilk defa Almanya'dan patent ve lisans haklarını Türkiye'ye aldık. 5 milyon Euro'luk bir yatırım bu. Tesis, Çankırı Eldivan'da kuruldu. Ekip çalışması yaptık. Gecemizi gündüzümüze katarak çalıştık ve tesisimiz, 26 Temmuz'da Sayın Başbakanımız tarafından açıldı. Ülkemize, dünyaya ve insanlığa hayırlı olmasını diliyoruz" dedi.

Pekinel, tesisin 15 Eylül 2005'e doğru seri üretime geçeceğinin altını çizerek, "Üretime başlandığı andan itibaren distribütörlerimiz aracılığıyla dünya pazarına açılıyoruz. Kan ve plazmayı birbirinden ayıran tek kullanımlık ürün, kırsal kesimlerde bile rahatlıkla kullanılabilir. Tesisimizin kapasitesini artırmasıyla, maliyet 2006'nın sonuna doğru 10 milyon Euro'yu bulacak. Tesisimizde şu anda 55 kişi çalışmaya başladı. 5 yılın sonunda 4 tesis daha yapmayı düşünüyoruz. Böylelikle 500 kişiye iş imkanı sağlamayı hedefliyoruz" diye konuştu.

Heim Medikal A.Ş'nin Alman ortağı Prof. Dr. Gerd Heim ise, "7 yıllık bir araştırma sonucunda, kanın ayrıştırma sistemini tamamen yer çekimi şartları altında geliştirdik ve bunu sağlayan kiti icat ettik. Dünyanın her bir tarafında, kırsal alanlarda dahi bir hemşire bu işlemi rahatlıkla yapabilir. Sadece toplanan kanı ayrıştırmak değil, kendi kanınızı bile önceden hazırlayabiliyorsunuz.

Şu an dünya çapında bir yenilik olarak çıkardığımız bu ürünün çok büyük faydası olacak. Önümüzdeki 1.5 sene içinde, araştırmalarını yıllardır sürdürdüğümüz çok önemli bir-iki ürünümüz hakkındaki çalışmalarımız da tamamlanacak. Dünyada yaygın olan, ilacı olmayan hastalıklara karşı bir sistem geliştirdik. Bunu da dünyaya sunacağız. Dünyada bütün üniversitelerle beraber çalışıyoruz. Türkiye'den hocalarımız da var" açıklamasında bulundu.

İyi huylu tümörleri hafife almayın

Meme kanseri, kadınların en büyük kabusları arasında. Bazı durumlarda iyi huylu olan tümörlerin tehlike arz etmediği söyleniyor. Fakat, bu tutum çok yanlış...


Bazı iyi huylu lezyon ve tümörlerin de kadınlarda meme kanserine yol açma riskinin olduğu belirlendi.

ABD'de yapılan araştırmada, göğüste bazı tip iyi huylu lezyonlar ile daha sonra meme kanseri gelişimi arasında bağ tespit edildi.

Minnesota eyaletindeki Mayo Clinic'te yürütülen araştırmaya katılan kanser uzmanlarından Lynn Hartmann, ''Kadınlar biyopsi sonucunda kanserli hücre bulunmasa da doktorlarıyla kanser riski konusunda konuşmalılar'' dedi.

Sonuçları bugünkü New England Journal of Medicine'de de yayımlanan araştırmayı yapan doktorlar, yayılmayan tipte iyi huylu tümörler bulunduğunu bilmenin, kalıtsal hastalık riski de bulunmayan kadınlarda kanser gelişimi açısından hiçbir risk doğurmadığını, ancak hücreleri yayılma eğilimi gösteren atipik lezyonlara dikkat etmek gerektiğini belirttiler.

Mayo Clinic uzmanları, hücreleri yayılan atipik lezyonların meme kanserine yol açıp açmayacağını anlamak için iyi takip edilmesi gerektiğini kaydettiler.

Mantar lastik ayakkabıyı seviyor

Çukurova Üniversitesi'nden Prof. Dr. Hamdi Memişoğlu,yaz aylarında giyilen lastik tabanlı ayakkabıların havalanmayı önlediği için mantara neden olduğunu bildirdi.


Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Hamdi Memişoğlu,
yaz aylarında giyilen lastik tabanlı ayakkabıların havalanmayı önlediği için mantara neden olduğunu bildirdi.

Memişoğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, yaz mevsiminde mantar hastalığının daha sık yaşandığını, bunda, ayağın nemli kalmasına neden olan lastik tabanlı ayakkabıların önemli rolü olduğunu söyledi.

Mantar rahatsızlığının en fazla karşılaşılan deri hastalığı olduğunu anımsatan Memişoğlu, hastalığın oluşmaması için bazı önlemler alınması gerektiğini ifade etti. Memişoğlu, şunları söyledi.

''Mantar hastalığının ortaya çıkmasında ve gelişmesinde en önemli neden, lastik ve sentetik ayakkabıların tercih edilmesidir. Bu nedenle ayakkabı seçimi yapılırken, şıklıktan çok ayaklarının sağlığı düşünülerek, ayağa nefes aldıracak havalandırmalı ayakkabılar tercih
edilmeli. Aksi taktirde havasız kalan ayakta bakteriyel enfeksiyonlar ortaya çıkar.''

-''AYAKLARI ISLAK BIRAKMAYIN''

Memişoğlu, yaz aylarında deniz, havuz ya da daha sık duş alınması nedeniyle ayakların uzun süre ıslak kaldığını belirterek, şöyle konuştu:

''Ayak kuruluğuna dikkat edilmeli, uzun süre ıslak veya nemli kalmamalıdır. Banyo ve yüzmeden sonra tüm vücutla birlikte ayaklar da iyice kurulanmalıdır.

Ayrıca, ayaklarında mantar hastalığı olan hastalar, ayrı bir ayak havlusu kullanmalı ve havluyu ayakların dışında vücudunun başka bir bölgesinde kullanmamalıdır. Çünkü mantar bulaşıcı bir hastalıktır.''

-''MANTAR TEDAVİSİ AKSATILMAMALI''

Memişoğlu, mantar tedavisinin aksatılmaması gerektiğini
belirterek, tedavinin ortalama 6 hafta sürdüğünü ve hastanın bu süreç içerisinde düzenli şekilde tedavisine devam etmesi gerektiğini söyledi.

Memişoğlu, hastanın, düzenli doktora gitmemesi durumunda, mantarın çoğalacağını vurgulayarak, ''hastalık tedavi edilmezse bakteriyel
enfeksiyonlar artarak, ağrılı bir şişmeye ve ayak üzerinde kabarcıkların olmasına neden olur'' diye konuştu.

Sünnet için alınacak önlemler

Sünnet mevsimi geldi. Her tarafta sünnet olan çocukların coşkusu göze çarpıyor. Fakat sünnet edilen çocuğun sağlığı için bazı hususlara dikkat etmek gerekli...



Uzmanlar, sünnet çağına gelen çocukların, hijyenik ortamda sünnet edilmeleri gerektiği konusunda aileleri uyardı.

Korkuteli İlçesi'ndeki Özel ER-FA Polikliniği Doktoru Ertuğrul Bucaklıoğlu, hijyenik olmayan ortamlarda yapılan sünnetlerin çocukların cinsel organlarında kanser hastalığına dahi neden olabileceğine dikkat çekti. Dr. Bucaklıoğlu, "Sünnet ülkemizde rutin yapılan bir işlemdir. Batı ülkelerinde ve Hıristiyanlık aleminde ancak zorunlu durumlarda uygulanmaktadır. Sünnet derisi altında kistik oluşumlar ve iltihaplar sık görülmekte ve bu bölgede iltihapların olmasına zemin hazırlamaktadır. Bu nedenle son zamanlarda Batı'da da sünnet yaygınlaşmaktadır. Sünnetsiz erkeklerde cinsel yollarla geçen hastalıklar daha sık görülmektedir. Dünyada her 6 erkekten 1 tanesi sünnet olmaktadır ve yıl 15 milyon sünnet yapılmaktadır. Şu an Batı ülkelerinde yaygın olarak kullanılan Smart Klamp tekniği komplikasyonları ortadan kaldırmıştır. Bu aletin özel tasarımı sayesinde penis neşterden korunur, istenmeyen şartlar oluşmaz. Bu nedenle hemen hemen hiç kan akmaz, AIDS veya Hepatit B gibi bulaşıcı hastalıklar söz konusu olmaz. Sünnet işlemlerinde yaranın iyileşmesini Smart Klap sağlamaktadır. Smart Klamp sterilize edilmiştir ve 1 kez kullanılır" dedi.

2 milyon liraya sucuk olmaz

Prof. Dr. Kadir Halkman, "1 kg sucuk, köfte 2 YTL'ye mal edilemez. Vatandaşlar bunu alıp tükettiklerinde her türlü tehlikeye maruz kalabileceklerini bilmeliler.



Ankara Üniversitesi (AÜ) Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Kadir Halkman, vatandaşların tükettikleri gıdalara çok dikkat etmeleri gerektiğini belirterek, "Açıkta satılan gıdaları tüketmeyin, et ve süt ürünlerini mutlaka kapalı ambalajda alın" uyarısında bulundu.

Prof. Dr. Kadir Halkman, özellikle yaz aylarında ishal vakalarının arttığına dikkat çekerek, içilen suların kontrolünün çok önemli olduğunu, belediyelerin içme sularını sıkı denetlemesi gerektiğini vurguladı.

İshal veya çeşitli hastalıklardan korunmak için açıkta satılan gıdaların tüketilmemesi gerektiğini ifade eden Halkman, şu uyarılarda bulundu:

"Çok iyi bilmediğiniz bir kebapçıda getirilen garnitürü, salatayı kesinlikle yemeyin. Açıkta satılan süt ve süt ürünlerini almayın. Uzun ömürlü sütlerde katkı maddesi yok. Güvenle kullanabilirsiniz. Basit bir teknolojiyle ürünün ömrü uzatılıyor. Et ve süt ürünlerini mutlaka kapalı ambalajda alın. Az pişmiş et yemek çok tehlikelidir. Etlerin pişirme süresi yeterli olmalıdır. Az pişirilirse içinde mikrop kalabilir, çok pişirilirse tadı bozulabilir. Pazarda çok düşük fiyata 'süt parasını kurtarmayan fiyata' peynir satılıyor. Mutlaka bir hilesi vardır. Bu ürünleri tüketmeyin."

"2 MİLYON LİRAYA SUCUK, KÖFTE OLMAZ"

"2 milyon liraya 1 kilogram sucuk veya köfte satıldığını" kaydeden Halkman, "Böyle bir şey mümkün değil. Her türlü iç organ, yağ, ne olduğu bilinmeyen bir sürü şey kullanılabilir. Vatandaşlar 1 kilogram sucuğun, köftenin 2 milyon liraya mal edilmeyeceğini, bunu alıp tükettiklerinde her türlü tehlikeye maruz kalabileceklerini bilmeliler. Gıda oynamaya gelmez. Güvenilir markaların ürünleri tüketilmeli. Onlar bize daha ucuza gelir" diye konuştu.

Halkman, bu arada, vatandaşların, evlerindeki küflü ekmekleri genellikle sokak sütçüsüne verdiğini, küflenme sonucu oluşan aflatoksin maddesinin küflenmiş ekmekten süt hayvanına, buradan da süte yansıdığını anlattı. Toksinin sütten tekrar insanlara geçtiğini ifade eden Halkman, "açıkta satılan süt ve süt ürünlerini almayın"

Aman bebeğiniz ishal olmasın!

Yapıları gereği çok narin olan bebeklerin ishal olma riski yüksek. Bebekler, ishale fazla dayanamıyorlar. Uzmanlar, anne ve babaları şu konularda uyarıyor:


Eskişehir İl Sağlık Müdürü Dr. Seraceddin Çom, dünyada her yıl 5-6 milyon çocuğun ishalden hayatını kaybettiğini, Türkiye'de ise 0-1 yaş grubu çocuk ölümlerinin yüzde 24'ünü ishal vakalarının teşkil ettiğini söyledi.

Çom, çocuklarda ishalin en çok 0-1 yaş grubu için tehlike oluşturduğunu, 1-5 yaş grubu çocukların da ishal sebebiyle ölüm riskiyle karşı karşıya olduğunu ifade etti. İshalden ölümlerin azalması için beslenme, temizlik ve eğitimin önem taşıdığını kaydeden Dr. Seraceddin Çom, "Anne sütü ile beslenme, ishali önleyen en iyi ve en etkili korunma yöntemidir. Günde 3 defadan fazla sulu dışkılama ishal olarak kabul edilir. Dışkı kıvamı normal ise, sık dışkılama ishal sayılmaz. Özellikle küçük bebeklerde beslenme şekline göre sayı değişebilir. Yeni doğanda günde 3-5 kez, geçiş kakası döneminde (3-15 günler arası) günde 8-10 kez normal kıvamda dışkılama olabilir. Daha sonra ilk yaş sonuna kadar günde 2-3 kez, anne sütü ile beslenenlerde günde 7 kez normal dışkılama olabilir. Yeni doğan ve süt çocuklarında ileri yaşlara göre ishal daha kolay gelişir ve daha ağır seyreder. Çünkü ilk aylardaki çocuklar, besin bileşimindeki değişimlere kolay uyum sağlayamazlar. Ayrıca, ishal yapabilen bağırsak patojenlerine karşı henüz bağışıklık kazanmamışlardır. Bu yaşlarda kusma da sık görülür ve ishal ile birlikte su ve tuz kaybı sonucu çocuğun durumunun ağırlaşmasına ve hatta ölümlere sebebiyet verir" diye konuştu.

"ANNE SÜTÜNÜN ÖNEMİ"

Çom, ilk 6 ayda çocuğun anne sütü ile beslenmemesinin risk faktörlerinin başında geldiğini vurgulayarak, şunları söyledi:

"Diğer risk faktörleri arasında, biberon ve emziğe mikropların çabuk bulaşması, besinlerin uygun şekilde hazırlanıp saklanmaması, kirli sular, bağışıklık sisteminin zayıf olması, müzmin hastalık ve benzerleri geliyor. İshal vakaları, yaz aylarında yiyeceklerin daha çabuk bozulması, tatil yerlerinde hijyenik kuralların tam uygulanamaması ve beslenme alışkanlıklarının değişmesi yüzünden daha sık görülüyor. Bağırsak enfeksiyonları, virüsler, bakteriler, parazitler ve diğer mikroplar, gıda zehirlenmesi, diş çıkarma, bazı gıdalara karşı hassasiyet (alerji), gereğinden fazla meyve ve meyve suyu (özellikle elma ve üzüm), tüketimi ve diğer ishal yapıcı gıdalar, antibiyotik tedavisi, alt, üst solunum yolu enfeksiyonları, doğuştan metabolik hastalıklar ishalin sebepleri arasındadır. Enfeksiyon, en sık olarak dışkının ağız ve el teması yoluyla geçer. Aynı zamanda uzun süre bekletilmiş besinler, uygun şekilde hazırlanmamış konserveler ve iyi pişirilmemiş besinler, kaynağı belli olmayan içme suları da mikropları barındırarak ishale neden olur. İshalin süresi, genellikle bir kaç saatten bir kaç güne kadar değişebilir. Daha uzun sürebilmekle birlikte, iki haftadan daha uzun süren ishaller, doktor takibi gerektirir."

"İSHAL ÇOCUĞA DAHA ÇOK SIVI VERİLMELİ"

Doktor Çom, ishal olan çocuğa her zamankinden daha çok sıvı verilmesi gerektiğinin altını çizerek, "Küçük çocuklarda ishal özellikle kusma varlığında büyük su kayıplarına yol açtığından, 5-7 gün içinde düzelebilecek olan bağırsak enfeksiyonu yeterli su verilmediği takdirde öldürücü olabilmektedir. İshali başlayınca emzirilmesi ve beslenmesi kesilen, sıvı verilmeyen çocuklar, günde 8 ya da daha fazla sulu ishal yapan çocuklar, günde ikiden fazla kusması olan çocuklar ve 12 aydan küçük bebekler, susuzluk açısından risk altında olan çocuklardır. İshalli bebekte hem sıvı ihtiyacının, hem de kalori alımının sağlanması önemlidir. Sıvı ihtiyacını en iyi şekilde karşılamak amacı ile sağlık ocaklarında ücretsiz dağıtılan ORS, kaynatılmış ve soğutulmuş suya karıştırıldıktan sonra yavaş yavaş kaşıkla içirilir. Yağsız çorba, pirinç suyu ile ve seyreltilmiş sütle hazırlanmış muhallebi, ayran, elma suyu gibi sıvılar, susuzluğu önlemek ve kalori ihtiyacını karşılamak için verilebilir. Altı aylıktan küçük ve henüz ek gıda başlanmamış bebeklerde emzirme sıklaştırılır. Bebek aldığı takdirde aralıklı kaynatılmış ılık su verilebilir. Her ishalli dışkıdan sonra 2 yaşın altındakilere yarım ya da bir çay bardağı, 2 yaşından büyüklere yarım ya da bir su bardağı sıvı, daha fazla içmek isteyen çocuklara alabildiği kadar verilmelidir. Kusması olan çocuklarda aynı miktarda sıvı iki veya üç dakikada bir, bir kaşık ya da bir yudum şeklinde verilmelidir. Kısa zamanda çok miktarda sıvı verilmesi ya da beslemeye zorlama kusmayı artırmaktadır" diye tavsiyelerde bulundu.

İl Sağlık Müdürü Seraceddin Çom, ishal olan bebeğe doktor onayı olmadan kesinlikle antibiyotik ya da diğer ilaçların verilmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Havuzlar, göz sağlığını tehdit ediyor

Yaz sıcakları, herkesi kavuruyor. Serinlemek isteyenler çareyi havuzlarda arıyor. Fakat havuzlar, bazı hastalıklara yol açabiliyor. Özellikle 'göz' sağlığını tehdit ediyor.


Sıcak yaz günlerinde serinlemek isteyenler havuzlara koşuyor. Ancak temizlik koşullarına dikkat edilmediği takdirde, havuzlar göz sağlığı için tehlike oluşturuyor.

Yaz aylarında yapılan hafta sonu faaliyetlerinin arasında havuza gitmek de geliyor. Yazın sıcağını üzerinden atmak isteyenler kendilerini havuzlara atıyor. Ancak bazı noktalara dikkat edilmediğinde hafta sonu keyfi tatsız sonuçlar doğurabiliyor. Havuzların yarattığı en önemli tehlike gözlerde oluşan enfeksiyonlar. Elbette yüzmek gibi son derece sağlıklı ve faydalı bir spor ile hastalığı bir arada düşünmek hoş değil. Ancak özellikle havuzlardan bakteri kapıp, enfeksiyona yakalananların sayısı küçümsenmeyecek kadar çok.

AcıbademGöz Sağlığı Merkezi Göz Hastalıkları Uzmanı Dr. Mahmure Borlu, havuzlarda temizlik koşullarına çok dikkat edilmesi gerektiğini belirterek bir noktanın altını önemle çiziyor: "Havuzun klor miktarı çok önemlidir. Klor aşırı miktarda olursa gözde irritasyon yaratarak kızarma, yanma gibi belirtilere yol açar. Bir havuza temiz diyebilmek için klor kullanmanın yeterli olmadığını unutmamak gerekir. Sadece klor kullanarak temizliği sağlanan havuzlarda yüzenlerin başlarını suya sokmamalarını öneriyorum".

Bakteriler tehlike yaratıyor.

Havuzlarda yüzenleri bekleyen tehlikelerden biri de bakteriler. Bakteriler gözlerde konjuktivite neden oluyor. Konjuktivit, gözün iltihaplanması anl****** geliyor. Gözlerde kızarma, yanma gibi belirtilere yol açıyor. Bu hastalığın tedavisi zor değil. Kısa süreli damla kullanımı ile tedavi ediliyor. Ancak havuzdaki asıl tehlike sadece havuzlarda var olan özel bir bakteri türü. Havuzda üreyen bu bakteri gözlerde salgın şeklinde görülen "havuz konjuktiviti" ne sebep oluyor. Dr. Borlu bu konjuktivit türünde gözün dış zarında zedelenme yaptığını belirterek şunları söylüyor: "Salgınlara yol açar. Tedavide antibiyotikli damlalar kullanılsa da kesin yanıt vermez. Kendi tablosunu tamamlar. Bu sebeple tedavide daha çok gözü rahatlatmayı amaçlarız".

Lensle havuza girmek doğru değil !

Lens kullanan kişiler havuza ya da denize lensleriyle girmeyi tercih ediyorlar. Oysa lensle havuza girmek iki açıdan risk taşıyor. Birincisi havuz suyu gözden lensi çekip alabiliyor. İkincisi ise göz bir bakteri kaparsa lenslerde bu bakteri daha kolayca üreyebiliyor. Dr. Borlu lensler bakterileri daha kolay barındırabileceği için, lens kullananlara havuza lensle girmemelerini öneriyor.

Temizlik kurallarına uymayan havuzların, kirli olarak adlandırılan denizlerden daha tehlikeli olduğunun altını çizen Dr. Borlu havuza girmek isteyenlere şu önerilerde bulunuyor:

-Temiz olduğundan emin olduğunuz havuzları tercih ediniz.

-Enfeksiyonlara yakalanmamak için yüzme sırasında deniz gözlüğü kullanınız.

-Kontakt lens kullanıyorsanız yüzme sırasında kesinlikle lenslerinizi çıkarınız

Migrenlilere dondurma uyarısı

Yaz aylarının vazgeçilmez yiyeceği olan dondurma migrenlilere karşı tehlikeli olabiliyor. Sağlık uzmanları migrenlilerin dondurmaya yerken dikkatli olmasını istedi.



Migren şikayeti olanların, yaz aylarında dondurma tüketirken dikkatli olmaları gerektiği bildirildi.

Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Tıp Fakültesi Nöroloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Hamit Macit Selekler, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''ağrıya duyarlı bazı kişilerde, katı veya sıvı soğuk materyalin damak ya da boğaza teması sonucu ağrı oluştuğunu'' belirterek, yaz aylarında özellikle dondurmanın bu tür ağrılara yol
açtığını söyledi.

Ağrının oluşması için yutulan maddenin çok soğuk ve bu maddenin tüm damak ve boğazda donma etkisi yaratacak kadar bol olması gerektiğini ifade eden Selekler, soğuk maddenin art arda sık yudumlarla alınması halinde ağrı olasılığının daha da artığını belirtti.

Bu ağrının, Uluslararası Başağrısı Derneği'nce 'Dondurma Başağrısı' olarak tanımlandığını anlatan Selekler, şunları kaydetti:

''Sıcakta yenilen dondurma, çocuklar dahil her üç kişiden birinde başağrısına yol açıyor. Ağrı, değişkenlik göstermekle beraber, migrenlilerde ilk 5-10 saniyede başlıyor. Sıklıkla şakak ve başın tepesinde oluşuyor ve birkaç dakika içinde de sonlanıyor. Bu ağrı
herhangi bir hastalığın habercisi değildir. Migrenli beynin, dış uyaranlara karşı daha hassas olduğu kabul edilir ve ağrının bu bağlamda oluştuğu düşünülebilir. Yaygın rastlanan ağrı türü olmasına karşın bu şikayetle başvuran hasta sayısı son derece az.

Gerçekten de, bu ağrı için doktora başvurmak çok gerekli değil. Bu tip ağrıdan korunmanın basit yolları var. Bu başağrısından korunmak için soğuk madde ağızda ısıtıldıktan sonra yutulmalı ve sık yudumlar
halinde yenilmemelidir.''

Tuzlu ayran tansiyona iyi değil!

Tuzlu ayran tansiyona iyi değil!

Tansiyonunuz düşer düşmez hemen tuzlu ayrana saldırmayın. İzzet Baysal Üniversitesi öğretim üyesi Hüseyih Arınç'a göre tuzlu ayran içmek sağlığa zararlı.


Abant İzzet Baysal Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Arınç, tansiyon düşmelerinde, tuzlu ayran içilmesinin doğru birşey olmadığını söyledi.

Sıcakların vücutta su ve tuz kaybına neden olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Arınç, "Aşırı sıcakların vücutta yarattığı su ve tuz kaybının neden olduğu tansiyon düşüklüğünün çaresi, tuzlu ayran içmek değildir. Vücuda fazla tuz girişi bu kez de tansiyonu yükselterek kalbin yükünün armasına neden olur. Tansiyon da kalbin önündeki en büyük engeldir'' dedi.
Sıcak havalarda özellikle kalp hastalarının sıvı alımlarına çok dikkat etmeleri gerektiğini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Arınç, "Sıcak havalar, aşırı terleme, tansiyonu düşürme veya güneş çarpması yoluyla kalbe kötü etki yapabilir. Bu nedenle de kalp hastalarımıza aşırı sıcaklarda dışarıya çıkmamalarını öneriyoruz'' diye konuştu.

Tansiyon düşmesinin kalp hastalarında kalbin beslenmesinin bozulmasına neden olduğunu belirten Yrd. Doç. Dr. Arınç, sıcaklarda su ve tuz alımına dikkat edilmesi gerektiğini söyledi. Yrd. Doç. Dr. Arınç, "Kalp hastalarımıza tuzlu yesinler demiyoruz ancak, su alımlarına ve özellikle de sebze meyve yemeye özen göstermelerini istiyoruz. Günlük su alımı da terleme miktarına göre olmalıdır. Bunun için de su ve sulu gıdalar tüketilmeli. Karpuz gibi bol su içeren meyveler tüketilmesine özen gösterilmelidir. Tansiyon düşmelerinde tuzlu ayran içilmesi de çok doğru birşey değil. Tansiyonumuz düştü diye çok tuzlu ayran içecek olursak vücuda fazla tuz girer. Bu tuz girişi bu kez de tansiyonu yükselterek kalbin yükünün armasına neden olur. Tansiyon da kalbin önündeki en büyük engeldir'' dedi.

Üzüm kalp dostu meyve

Sıcak havada bol bol üzüm tüketin. Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İzzet Tandoğan, sıcağa bağlı aşırı sıvı kaybının, kanın pıhtılaşma meylini artırdığını, kalp yetmezliği olanlarda sıvı ve elektrolit, özellikle potasyum kaybının kalpte ritim bozukluklarına neden olabildiğini hatırlattı. Bu riskleri azaltmak için sigara, stres, alkol ve oksijensiz ortamlardan uzak durmak gerektiğini vurgulayan Tandoğan, sebze ve meyve, özellikle üzüm tüketilmesini önerdi.

Tandoğan, "Üzüm şeker hastalığı olanlar dışında herkese, özellikle kalp hastalarına önerilebilecek bir meyve. Bilinen 20 antioksidanı içeren üzüm, potasyum, magnezyum, kalsiyum, silisyum, iyot, çinko, kükürt ve manganez mineralleri açısından zengin. Üzüm suyunun antioksidan etkinlikleriyle kötü kolesterolle kalp damarlarının tıkanma meylini azalttığı saptanmıştır" diye konuştu.

Çocuklarda göz hastalıkları

Çocuklarda göz hastalıkları

Göz, insanın en önemli ve hassas organlarından biridir. Dünya üzerinde olup bitenlerin yüzde 80'i bu önemli organ tarafından algılanır.
Göz problemlerinin çocukluk yaşlarından itibaren erken tanısı büyük önem taşıyor. Bundan dolayı göz sağlığı küçük yaşlardan itibaren ihmale gelmeyen bir konu. Göz tembelliği, şaşılık, miyop, hipermetrop ve astigmat çocuklarda sıklıkla rastlanılan sorunlar.

Gözkapağı düşüklüğü

Üst göz kapağının anormal derecede düşük olmasıdır. Doğumsal Ptosis rahatsızlığı üst kapağı kaldıran kastaki gelişim bozukluğu sonucu ortaya çıkar. Tek veya iki taraflı olabilir. Çift taraflı ağır vakalarda çocuk daha iyi görebilmek için çeneyi yukarı kaldırabilir. Kapak düşüklüğü ile beraber gözlük takmayı gerektirebilecek astigmat vb. kırılma kusurları olabilir. Göz tembelliği gelişebileceğinden gecikmeden göz doktoru tarafından muayene ve gerekli görülen zamanda operasyonla düzeltilmesi gereklidir.

Göz tembelliği

Göz tembelliği, bir gözün diğerinden az görmesidir. Göz tembelliği ancak küçük yaşlarda tespit edilirse tedavi edilebileceğinden, ebeveynlerin bu konuda son derece hassasiyet göstererek, erken yaşlarda çocukların göz muayenesi olmalarını sağlamaları gerekir. Gözde oluşum mekanizması, kullanılmayan sinirin atıl duruma geçmesi şeklindedir. Göz tembelliğine sebep olan durumların bir an önce ortadan kaldırılması ve görme sinirinin uyarılmaya başlanması gerekir.

Göz tembelliğinin sık görülme nedenleri şunlardır:

1. Şaşılık: İki göz ayrı ayrı yönlere bakıyorsa beyne iki ayrı görüntü gider ve çift görme meydana gelir. Çocuklarda bir şekilde bu durum engellenerek beyin, gözlerden birinden gelen görüntüyü baskılar ve tek gözle görme sağlanır. Bu arada görüntüsü baskılanan gözde tembellik gelişmeye başlar.
2. Kırılma kusurları: Mevcut olan yüksek kırılma kusuru nedeni ile bir göz diğerinden çok bulanık görüyorsa, bu göz tembel hale gelir. Görünüşte göze çarpan herhangi bir problem olmadığı için tespit edilmesi zordur.
3. Diğer göz hastalıkları: Bu grupta görme eksenini kapatan hastalıklar sayılabilir. Bunlar, kornea, iris, lens ve vitreus gibi gözün kırıcı ortamlarının kesiflik veya anormal pozisyonda olmaları ile ilgili hastalıklardır. Göz tembelliğinin tedavisi ilk 6 yaş içinde yapılmalıdır, 10 yaşından sonraki tedaviler yararlı değildir. Tedaviye ne kadar erken başlanırsa alınacak sonuç da o denli başarılı olacaktır.

Şaşılık

İki gözün görme eksenlerinin parelelliğinin bozulmasıdır. Şaşılık, doğuştan olabileceği gibi, doğum sırasında baş ve boyunda oluşan hasarlar, ateşli hastalıklar ya da gözlük takmayı gerektiren kırılma kusurlarından da kaynaklanabilir. Şaşılık, sürekli veya bazen görülebildiği gibi kayan gözün konumuna göre, yatay ve dikey olabilir. İçe, dışa, yukarıya ve oblik yönlerde görülebilen kayma gizli veya belirgin şekilde gözlenebilir.
Şaşılığı sadece estetik bir kusur olarak görmek yanlıştır. Tedavisi yanı sıra nedenleri de araştırılmalıdır. Göz tümörü, beyin kanaması gibi ciddi ihtimalleri göz ardı etmemek gerekir. Şaşı çocuklar yaşı küçük veya düzelir demeden bir an önce göz doktoruna gösterilmelidir. Çünkü şaşılık tedavisinde amaç estetik düzeltmeden ziyade iki gözle fonksiyonel görmeyi sağlamaktır. Bunun yolu, göz doktorunun yakın takibinde erkenden tedaviye başlamaktır. Aksi takdirde gelişebilecek göz tembelliği çocuğun ileride meslek sahibi olmasını, hatta sürücü ehliyeti almasını engelleyecektir.

Çocukluk kataraktları

Çocuklarda erişkinlere nazaran daha az görülür. Yetişkin bir insan görmesindeki azlığı fark ederek göz doktoruna gider. Bebekler ve çocuklarda aynı durum söz konusu değildir. Bazen ebeveyn çocuğunun gözbebeğinde beyaz bir leke fark eder. Bazen nistagmus denilen düzensiz göz hareketleri ortaya çıkar. Çocuğun anneyi gördüğünde ilgisiz kalması ve ışığı fark etmemesi görmenin çok az olduğunun belirtisidir. Süt çocuğunda yoğun bir katarakt varsa 1-2 ay içinde düzensiz göz hareketleri oluşur. Ebeveynin bu konuda dikkatli davranıp çocuğunun iyi görmediğini fark ederek doktora başvurması gerekir. Katarakt görme derecesini yüzde 20 ile yüzde 40 seviyesine düşürünceye kadar ebeveyn tarafından hissedilmeyebilir. Bazen de gelişme geriliği nedeni ile başka bir doktor tarafından teşhis konulmak istendiğinde ortaya çıkabilir.

Gözyaşı yolları tıkanıklığı

Gözyaşı yollarının alt ucu doğumda açılmamış olsa bile, ilk birkaç hafta içinde kendiliğinden açılacağı için klinik bir sorun oluşturmaz. Ancak bu açılma gerçekleşmezse gözyaşı akması şeklinde bir durum ortaya çıkar. Bu durum devamlı veya aralıklıdır. Gözün iç alt kısmındaki gözyaşı kesesine hafifçe baskı yapılırsa gözyaşı yollarından iltihabi materyal gelebilir. Gözde sulanmaya yol açan doğumsal göz tansiyonu yüksekliği ile karıştırılmamalıdır.
Tedavisinde gözyaşı yollarına masaj ve antibiyotikli damlalar kullanılır. yüzde 95 başarı elde edilir. Çocuk 12-18 aylık olduktan sonra hâlâ şikâyet varsa, genel anestezi altında gözyaşı yolları özel bir sonda yardımıyla açılmaya çalışılır. Yine de başarı elde edilmezse özel tüpler yerleştirilir ya da balon uygulaması yapılabilir. Bunlara rağmen cevap yoksa en son tedavi şekli 3-4 yaşlarında yapılacak bir cerrahi girişimdir.

Kırılma kusurları

Çocuk yaş grubunda çok sıklıkta karşılaşılır. Çocuk bulanık görmeden, okumada zorluktan bahsedebilir. Bazen ebeveyn çocuğun televizyonu yakından izlediğini fark eder. Bazen de çocuğun okuldaki başarısı düşüktür. Göz yorgunluğu çabuk ortaya çıkabilir. Okurken ya da yazarken harfler tersine kullanılabilir. Çocukluk çağında gözün kırılma kusuru hızlı değişime uğrayabileceğinden sık kontrol gerekebilir. Örneğin; katarakt ameliyatı geçiren, mercek takılmamış çocuğun her ay muayenesi uygundur. Çocukluk çağı muayenelerinde göz kaslarının geçici olarak gevşetildiği sıkloplejik muayene (damlalı muayene) şarttır. Kırılmaya dayanıklı materyalden yapılmış, hafif gözlük camları tercih edilir.
Çok ufak numaralı miyoplar sadece tahtaya bakarken, sinema ve TV izlerken gözlüklerini takabilirler. Bebeklik çağında miyopi nadirdir. Genellikle okul çağında ortaya çıkar. Tek belirti uzağı görememe olabileceği gibi sıklıkla hiçbir belirti vermeyebilir. Okul taramalarında tesadüfen anlaşılabilir. Miyopi, çocuğun büyümesi duruncaya kadar (18-22 yaş) tedricen artar.

Retinoblastom

Çocukluk çağının en yaygın kötü huylu tümörüdür. Çok nadir görülür. 20 bin canlı doğumdan birinde ortaya çıkar. Her iki cinste rastlanabilir. Vakaların çoğunluğu üç yaşından önce belirgin hale geçer. Tümör irsî/kalıtsal olabilir veya olmayabilir. Vakaların yüzde 60'ı irsî değildir. Hastalık çeşitli belirtiler ile ortaya çıkar. En sık görülen belirti gözbebeğinin beyaz görünümlü oluşudur (lökokori). Daha az sıklıkla şaşılık şeklinde karşımıza çıkabilir. Bu nedenle şaşılık şikâyeti olan çocukların vakit geçirmeden göz hastalıkları uzmanına muayene ettirilmesi gerekmektedir. İhmal edilmiş vakalarda göz etrafı dokularında şişme, gözün öne fırlaması şeklinde de belirtiler izlenebilir. Hastaların yetkin merkezlerde tedavisi gereklidir.

Doğumsal glokom (göz tansiyonu)

10 bin doğumdan birinde görülür. Hastaların % 65'ini erkek çocuklar oluşturur. Bu hastaların ailelerinde aynı hastalık olabilir veya olmayabilir. Vakaların % 75'inde iki göz birden tutulur.
Korneal buğulanma (saydam tabakada bulanıklık) ilk fark edilen bulgudur. Beraberinde gözyaşı artışı, ışığa hassasiyet ve göz kapaklarında spazm bulunabilir. Göz tansiyonunun yükselmesi sonucu göz küresi büyür. Tek taraflı olduğunda daha çabuk fark edilir. İki taraflı olduğunda ve başlangıç dönemlerinde zor fark edilir. Erken tanı çok önemlidir. Hastalığın tedavisi cerrahidir. gvUzun süreli takipleri gereklidir.


Gözlük bir kusur mu?

Toplumumuzda gözlük takmak bir kusur gibi algılanır. Çocuklara bunun ayıp bir şey olmadığı bilincini verebilirsek gözlerini daha rahat kullanarak hayatta daha başarılı olurlar. Tembel diye nitelediğimiz çocuğumuz belki de gözlerindeki bozukluktan ötürü ders çalışma konsantrasyonu azalıyor, 15 dakikada sıkılıyor, başarısız duruma düşüyor olabilir. Ebeveynler okul öncesinde veya okula başladığı zaman çocuğun gözünde bir anormal görünüm dikkatlerini çekmese de göz doktoruna çocuklarını getirmeleri gerekir.

Çocuklarda göz muayenesi ne zaman yapılmalı?

Doğumundan 6 ay sonra her bebek göz kontrolünden geçirilmelidir. Bununla beraber çocukların görme yeteneği her yaşta kontrol edilmeli. Fakat kontrol her yaşta yapılamıyorsa, tüm çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa da mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmiş olması gerekir.

Hormonlu yiyecekleri nasıl anlarız?

Hormonlu yiyecekleri nasıl anlarız?

Uzmanlarca, "Manavda ve pazarda bolca satılan ve tüketilen meyve sebzelerin fazla hormon taşıyıp taşımadığını öğrenmek için iyi bir gözlemci olmak ve şekillerine bakmak gerekiyor" deniliyor. Çeşitli kaynaklardan derlenen bilgilere göre, üretimde büyümeyi artırıcı hormonların gerek hayvansal ürünlerde, gerekse bahçe ürünlerinde kullanımı gittikçe yaygınlaşıyor. Başlangıçta sadece seralarda 10 derece sıcaklık altındaki ürünlerde döllenmeyi sağlamak için kullanılan ilaçların, hızlı büyümeyi sağlayıcı etkisi çiftçiler tarafından keşfedilince, kullanımı özellikle bahçe bitkilerinde her devrede artış gösterdi. Meyvelerin döllenmesini sağlamak için çok düşük dozlarda kullanılan hormonal içerikli ilaçlar insan sağlığını fazla etkilemezken, büyümeyi hızlandırarak verimi ve kazancı artırmak için bilinçsizce kullanılan ilaçlar, insan sağlığı açısından önemli bir risk oluşturuyor. Manavda ve pazarda bolca satılan ve tüketilen meyve sebzelerin fazla hormon taşıyıp taşımadığını öğrenmek için iyi bir gözlemci olmak ve şekillerine bakmak gerekiyor.

Nelere dikkat etmeli?

Sağlıklı meyve ve sebze tüketmek için alışveriş yaparken ürünlerde şu özelliklere dikkat etmek gerekiyor: "Domates: Domates kesildiğinde içi fazlaca boşsa, meyvenin ucunda sivri memeler ve anormal bir şekle sahipse hormonlu olduğundan şüphelenebilirsiniz. Ayrıca hormonlu domateslerde dik kesildiğinde ortasında beyaz ve sert bir tabaka görülür. Salatalık: Şekilsiz, bir ucu kalın, bir ucu ince veya yan yana yapışık meyvelere dikkat edin. İçleri adeta sünger gibi, çekirdek evi de kof bir yapıya sahiptir. Yenildiği zaman tat vermez. Biber: Aşırı büyük ve etli bir görünüme sahiptir. Çekirdek evi boş, etli kısımda domatesteki gibi beyaz ve sert bir doku hakimdir. Patlıcan: Şekli bozuktur. Kenarında meme gibi şişlikler görülür. Yan yana yapışıktır. Etli kısmı sünger gibi kof olur. Patates: Şekilsiz ve yumruları birbirine yapışıktır. Patateste aşırı gübre ve hormon kullanılırsa içinde kararmalar görülür. Çilek: Aşırı büyük, çift yapışık ve içleri boştur. Karpuz: Hormonlu karpuzların çekirdek evleri boştur. Yendiği zaman aşırı nişasta kokusu verir."

Kayisinin Faydalari

- Beynin düzenli çalışmasını sağlar, stres azaltır
- Karaciğerin tahrip olan kısmının tamirini yapar
- Kemiklerin çok daha düzgün ve sağlam olmasında önemli rol oynar
- Kan yapımını artırarak, kansızlığa engel olur
- Mide ve on iki parmak bağırsağı ülserinin meydana gelmesine engel olur, meydana gelmiş ülserlerin iyileşmesinde rol oynar
- Böbreklerde taş teşekkülünü azaltır
- Üreme sistemi üzerinde önemli rolü bulunup, cinsel gücü artırmaktadır
- Kansere karşı koruyucu bir etkiye sahiptir
- Dişlerin daha sağlam ve kuvvetli olmasında önemli rol oynar
- Kalp kaslarını kuvvetlendirir ve daha düzenli çalışmasını sağlar Klinik ölümündeki reanimasyon çalışmalarında kalbin cevap vermesinde etkili olur
- Kayısının potasyumca zengin, sodyumca fakir ve A vitaminin öz maddesi karotence zengin olması insan beslenmesinde çok önemli boyutlar kazandırmaktadır.

KAYISININ ÇEKİRDEĞİ DE İLAÇ

Yerli kayısı çeşitlerinin çekirdeklerinin içi tatlı olurken, yabancı ve zerdali formundaki kayısıların çekirdeklerinin içi ise çoğunlukla acı oluyor. Kayısı çekirdeklerinin tatlı olanları çerez olarak tüketilmekte iken, acı olanlar kozmetik ve ilaç sanayinde hammadde olarak kullanılıyor. Ayrıca kayısı çekirdeğinin tohum ve kabuğundan badem yağı, yemeklik yağ, aroma esansı gibi maddeler elde ediliyor.

Kayısı çekirdeği kabuk ve içten meydana geliyor. Meyve ağırlığının yüzde 12'sini oluşturan çekirdek içi bileşiminde Glikozit, Amigdalin, Nişasta, Yağ ve benzeri maddeler bulunuyor. Çekirdek içi (tohum) alındıktan sonra, geriye kalan kabuk yakacak olarak kullanılıyor. Her derde deva olan kayısının acı çekirdeğinin ilaç özelliği var. Avrupa'nın bazı ülkelerinde özellikle İngiltere'de doktorlar şeker hastalarının reçetelerine acı kayısı çekirdeğini bir ilaç gibi yazıyorlar.


scardsdale kankam için

Şişmanlık, vücutta insüline karşı direnci artırıyor

Samsun Gazi Devlet Hastanesi Dahiliye Uzmanı Dr. İnci Etikan, kilolu diyabet (şeker) hastalarında tedavide kullanılan insülinin etkisinin azaldığını belirterek, vücutta insüline karşı direnci artıran en önemli nedenin şişmanlık olduğunu söyledi.

Gazi Devlet Hastanesi tarafından her hafta düzenli olarak konferans salonunda verilen diyabet eğitiminde diyabet tedavisi, yapılması gerekenler ve önlemlerle ilgili hastalara bilgi veren Dr. İnci Etikan, polikliniğe başvurarak tedavi olmak isteyen hastaların büyük çoğunluğunu eğitime aldıklarını kaydetti. Eğitim alan hastaların planlı ve düzgün tedavi sürecinin ardından büyük ölçüde iyileştiklerini belirten, Dr. Etikan, "Diyabet damar tıkayan bir hastalıktır. Sinir hücrelerinin liflerini de bozmaktadır. Kroner kalp ve beyin damarlarını etkilemekte, göz, böbrek hastalıklarına neden olmaktadır. Hastaların yüzde 90'ı tip 2 diyabet dediğimiz statüdedir. Bu diyabette insülin direnci oluşmakta, kanda bulunan şeker hücrelerin içine girememektedir. İnsülin direncini artıran en nemli neden ise şişmanlıktır. Zayıflamak tedavinin bir parçası olacaktır. Ayrıca, sigara, hipertansiyon, hiperroidi gibi pek çok neden de söz konusudur" dedi. Diyabette erken tanının önemine değinen Dr. Etikan, "Diyabet açlık kan şekeri, yemekten sonra 2 saat sonraki tokluk kan şekeri, 3 ayda bir yapılması gereken ortalama son 3 ayın kan şekeri göstergesi olan HBA1C testi, idrarda mikroalbuminüri aranması, zararlı kolesterol (LDL), faydalı kolesterol (HDL) tansiyon takipleriyle olmalıdır. Diyabetli hasta hiç şikayeti olmasa bile senede bir göz dibi muayenesi yaptırmalıdır. Ailesinde diyabet olanlar, hipertansiyon hastaları, hiperlemi ve obezite hastaları mutlaka her yıl gizli şeker testi yaptırmalıdır. Açlık kan şekeri yükselmeye başladıktan sonra konulan tanıların pek çoğunda maalesef kalp damarları tıkalı tespit edilmektedir. Şeker hastaları lifli besin tüketmeli, midelerinin hemen boşalmaması için yemek yerken su içmemelidir. Suyu yemekten sonra veya önce içmelidirler" Dr. Etikan, düzenli bir tedavi sürecinin ardından diyabet tedavisinde başarının elde edilmemesinin mümkün olmadığını da sözlerine ekledi.

Dar alanda ve yüksek tempoda spor yapmayın

Genelde halı saha müsabakalarının dar olması nedeniyle, gereğinden fazla enerji harcamanın kalp krizi riskini arttırdığı ve gerekli sağlık kontrolünden geçilmediği takdirde ölümlerle sonuçlandığı bildirildi.

Erciyes Üniversitesi Yılmaz ve Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Namık Kemal Karayol, yaptığı açıklamada, dar alanda ve yüksek tempoda spor yapmanın, kalbi zorladığını ve bu nedenle kalp krizi riskinin artığını bildirdi. Doç. Dr. Karayol, "Halı saha müsabakalarında spor yapmaya çalışanların, genelde spor konusunda fazla bilgisi olmuyor. Müsabakaya başlamadan önce, antrenman yapmaları gerektiğini bilmiyorlar. Isınmadan birden bire yüksek tempoda enerji harcamaları, kalbi çok ciddi derecede yoruyor ve kalp krizi riskini arttırıyor. Bu nedenle, kesinlikle halı saha gibi dar alanda maç yapmadan önce ısınmaları gerekir" dedi.
Sigara ve alkol alışkanlıkları olan insanların, bu gibi durumlar öncesi uzun süre ısınmaları gerektiğine dikkat çeken Erciyes Üniversitesi Yılmaz ve Mehmet Öztaşkın Kalp Hastanesi Ana Bilim Dalı Başkanı Doç. Dr. Namık Kemal Karayol, "Spor yapılırken bazı insanların göğsü ağrır. Bu gibi durumlarda onlar, hiç umursamadan eğlencelerine devam ederler. Artık kalp krizi riski, 20 yaşlara kadar düştü. Fazla enerji sarf edilmesi ile birlikte gelen göğüs ağrıları mutlaka dikkate alınmalıdır" diye konuştu.

Öte yandan, kalp hastalığı olan kişilerin halı saha gibi dar alanlarda maç yapmalarından uzak durmaları gerektiğini belirten Karayol, bunun yerine yürüyüş gibi sporların yapılması gerektiğinin altını çizdi.

Spor yaparken giyilen hava geçirmeyen yağmurluk tarzı giysiler zararlı

On Dokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Halk Sağlığı Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Funda Elmacıoğlu, spor yaparken giyilen hava geçirmeyen yağmurluk tarzı giysilerin, zararlı olduğunu söyledi.

Samsun'un alt kademe belediyelerinden İlkadım Belediyesi Spor Kulübü tarafından düzenlenen etkinlikte, İlkadım Stadyumu'nda spor yapan bayanlara beslenme ve sağlık dersi veren Elmacıoğlu, spor yaparken dikkat edilmesi gereken hususlar, beslenmenin doğru biçimde gerçekleştirilmesi, yetersiz ve yanlış beslenmenin ortaya çıkardığı sorunları anlattı.
Toplumda en çok rastlanan hastalıkların diyabet, obezite, kalp yetmezliği, çocuklarda şişmanlık sorunları olduğunu belirten Elmacıoğlu, "Dengeli beslenmek işin püf noktası. Mesela halk arasında günde iki litre su içilmesi zorunlu gibi bir anlayış var. Oysa karpuz yediyseniz o gün daha az su içersiniz. Çünkü vücut su ihtiyacını buna göre ayarlıyor. Bunun yanında bazen çok zararlı meşrubatlar içiyoruz. Bu nedenle dengeyi korumayı bilmek lazım. Özelikle yaz sporu yaparken giyilen hava geçirmeyen yağmurluk tarzı giysiler çok zararlı. Vücudun havayla birebir temas etmesi gerekiyor. Bu nedenle ince giysiler tercih edilmelidir. Günde en az 25 dakika direk güneş altında kalınmalıdır. Vücut direk güneş enerjisini almalıdır" dedi.

Sabah sporunun aç karına, güneş enerjisiyle birlikte başlanması gerektiğini vurgulayan Elmacıoğlu, "Yürüyüş yapan sağlık bulur. Yürüyüş her derde devadır. Tansiyonu düşürür. İyi huylu kolesterolü çıkarır. Şeker hastalığının ortaya çıkmasını engeller. Kadınlar yaşlanmaktan korunmuş olur. İskelet yapısı bozulmaz" diye konuştu.

Elmacıoğlu, bilinçli bir yaşam tarzının, sağlıklı yaşamı peşinden getireceğini de sözlerine ekledi.

Asrın tehdidi UYUŞTURUCU

Asrın tehdidi UYUŞTURUCU

İSTANBUL- Bütün dünyayı hızla saran ve özellikle gençleri hedef alan uyuşturucu, AIDS ve kanserden bile daha hızlı yayılıyor. Yaz mevsiminin de gelmesiyle sezonu açan disco ve clupler gençler için büyük tehdit oluşturuyor. Çılgın partilerin yapıldığı bu tarz eğlence mekanları, uyuşturucu kullanımının en yoğun olduğu yerler. Son bir yılın araştırmaları uyuşturucu kullanma yaşının hızla düştüğünü ve son yılların en çok tercih edilen maddesinin ecstasy olduğunu gösteriyor.

Neden başlıyorlar?

Uzmanlara göre, gençler çevrelerinde gördükleri esrar-ecstasy gibi uyuşturucuları merak ederek, zehire müptela oluyor. Araştırmalarda, gençlerin uyuşturucuyla ilk tanışmasında, arkadaş çevresinin en önemli etken olduğunu ortaya koydu. Genelde ilk etapta esrarla başlayan kişi zamanla tatmin olmayarak ecstasy, kokain gibi daha ağır uyuşturucuları tercih ediyor. Zaman geçtikçe kişinin çevresi de değişmeye başlıyor ve arkadaş ortamı sadece uyuşturucu kullanan insanlarla doluyor. Uzmanlara göre bilgisizlik, özenti, merak, tehlike tutkusu, cinsel bozukluklar, kendini aşma, ispatlama gayreti uyuşturucuya başlama sebepleri arasında dikkat edilmesi gereken hususlar olarak belirtiliyor. Ayrıca Genetik yapının maddeye yatkınlığı, gençlerdeki manevi boşluk, inanç zaafı, bozuk aile ve hasta toplumdan kaynaklanan güvensizlik duygusu gibi etkenler de uyuşturucuya zemin hazırlıyor.

Ailelerin görevleri

Çocuklar ve gençler aileden ve okuldan, zamanla arkadaş çevresinden etkilendiğini kaydeden uzmanlar, arkadaş çevresinde kabul edilmek isteyen gençlerin çevresinin baskısına dayanamayıp aşağılık duygusuna kapılarak uyuşturucu kullandığına dikkat çekiyor. Sanıldığının aksine, uyuşturucu ile ilk temas, sokak başında bilinmeyen satıcı vasıtası ile değil bilakis arkadaş çevresiyle oluyor.
Uzmanlar uyuşturuculardan korunmada en büyük vazifenin aileye düştüğünü vurgulayarak, "En başta anne ve baba, çocuklara örnek olmalıdır. Çocuklar, hertürlü sıkıntılarını ve problemlerini öncelikle anne ve babalarına açabilmelidirler. Problemlerin ilk defa aile büyüklerince değerlendirilmeleri şarttır. Gençler ise gerçek sevgiyi ve mutluluğu kendi ailelerinde aramalıdırlar. Kötü arkadaş gruplarından uzak durmalıdırlar" diye uyarıyor.

Vücudumuzu tepeden tırnağa zehirliyor!..

>Beyin ve merkezî sinir sisteminde:
Sigaradan itibaren bütün uyuşturucular en büyük zararı ve tahribatı beyin ile merkezi sinir sistemi üzerinde yapıyor. Bu sebeple beynin mazrufu olan aklı ve iradeyi işlemez hale getiriyor. Kişiyi dengeden, normal hayat ve davranışlardan uzaklaştırıyor. Beyin ve akıl sağlığının en büyük düşmanı uyuşturuculardır. Bağımlılarda beliren ilk olgu; akıl ve sinir hastalıkları ve arızalarıdır. Delilik, erken bunama, şuur kaybı, uykusuzluk, felçler, hezeyan (sayıklama, saçmalama, akıl dışı davranışlar) halüsinasyon (vehim, hayal görme, işitme vs.), zeka ve hafıza kayıpları. En kısa ifade ile; akıl hastalıkları, zihni ve ruhi karmaşa ve kaoslar ortaya çıkıyor
>Karaciğer ve böbreklerde:
Bu zehirlerin organizmadan atılmasında en ağır görev bu organlara düşmekte olup, karaciğer ve böbreklerde büyük arıza ve tıkanmalara, karaciğerde yetersizlik, yağlanma, sertleşme (siroz) görülüyor. Böbreklerde büyük tahribat, albümin, kan ve idrar çoğalması, tıkanmalar, ağır böbrek hastalıklarına sebep oluyor.
>Sindirim sisteminde:
Bulantı, kusma, karın ağrıları, kabızlık, ishal, mide ve bağırsak spazmları, kanama ve yaraları, gastrit, ülser vs gibi bozukluklara yol açıyor.
>Gözlerde:
Işık ve mesafede uyumsuzluk, şaşılık gece körlüğü, göz bebeği büyümesi, küçülmesi, göz adele felci bilinen sonuçları oluşturuyor.
>Solunum sisteminde:
Nefes darlığı, öksürük, boğulma hissi, bu yolla kalp sıkışmaları, solunum felçleri ve ölümler bilinen olaylardır.
>Kanda:
Kan, vücudun "hayat sıvısı" olup, uyuşturuculardan büyük zararlar görür. Kansızlık, kan zehirlenmeleri, kan hücrelerinde şekil ve miktar değişiklikleri, kanın korkulu arızası olan pıhtılaşma ve kangrenler başlıca arızalardır.
>Zehirlenme:
Uyuşturucuların başta gelen olumsuzluğu zehirlenmeler ve bu yolla gelen ölümlerdir.

20 kiraz bir asprine değer

Yaz meyvelerinden 20 kiraz aspirin niyetine yenilirken, çilek sigara dumanının etkilerini azaltıyor. İşte uzmanların hastalığa göre meyve ve sebze tavsiyeleri:

Sebze ve meyvelerin insan hayatında ilaç kadar önemli olduğunu belirten Doğal Tıp Derneği Başkanı Dr. Ender Saraç, günde yarım kilo sebze ve meyve tüketilmesini tavsiye ediyor.

Çilek: Sigara dumanının etkilerini azaltır. Sigara içilen bir odadayken gün boyunca ağza iki çilek atılması tavsiye edilir.

İncir: Bağırsakları çalıştırır, enerji verir. Cinsel güce yardımcıdır.

Elma: Böbreklerin temizlenmesine, sindirim rahatsızlıklarının kontrol edilmesine yardım eder.

Kayısı: Kan yapıcıdır. Güzel bir cilt ve saça olumlu etkisi vardır. Kanserin önlenmesinde yardım eden iyi bir karotenoid kaynağıdır.

Muz: Kalbe ve kas sistemine yararlıdır. Yorgunluğa ve ishale birebirdir.

Vişne: Mineral ve vitamin deposudur. Koyu renkli vişneler, açık renklilere oranla daha fazla mineral içerir

Üzüm: Böbreklerin çalışmasını uyarıp kalp atışını düzenler. Karaciğeri temizler. Siyah üzüm kabukları ve çekirdekleriyle yenirse hücre yenileyicidir.

Kavun: Endişe ve uykusuzluğa iyi gelir. Bağırsak ve cilt kanserine karşı Amerikan Kanser Topluluğu'nca tavsiye edilmiştir.

Karpuz: Kabuğundaki çinko iktidarsızlığa iyi gelir. Böbreği temizler.

Kiraz: Kolesterolü düşürür, özellikle sapları idrar söktürücüdür. 20 tanesinin Asprin etkisi yaptığı belirtiliyor.

Grip: Bir bardak kızılcık suyu ya da elma + kızılcık, elma + üzüm + ananas suyu.

İktidarsızlık: Lahana, brokoli, kıvırcık yapraklı lahana suyu.

Sigara dumanı: Kereviz ya da çilek suyu.

Ezilme, çürüme: Portakal suyundaki bioflavonoid kan damarını ve kılcal damarları güçlendirir. Ezik ve çürükler daha çabuk iyileşir.

Yaz aylarında çocuk nasıl beslenir?

Anadolu Sağlık Merkezi'nden Diyetisyen Cemal Aytaç Ak, yaz aylarında çocukların beslenmesi ile ilgili bilgi ve sağlıklı beslenmeleri için örnek öğün verdi.

Yaz aylarında çocuk beslenmesi

Okul öncesi çağ, çocuklarda bütün hayatları boyunca beslenme alışkanlıkları açısından oldukça şekillendirici bir dönem. Kahvaltının her mevsim olduğu gibi yaz aylarında da günün en önemli öğünü olduğunu unutmayın.

Okul öncesi çoçuklarda yaz aylarında düzenli üç öğün yemek tüketilmesi oldukça önemli. Geç uyanarak geç kahvaltı etmesi nedeniyle öğünün ikiye indirilmesi doğru bir yaklaşım değil. Öğün aralarında ise şekerleme, pasta, bisküvi yerine meyve, taze sıkılmış meyve suyu, ayran özellikle yaz aylarında tercih edilmesi gereken önemli yiyecekler.

Okul öncesi çağ, çocuklarda bütün hayatları boyunca beslenme alışkanlıkları açısından oldukça şekillendirici bir dönem. Ailelerin sıklıkla yaptığı yanlış çocuğu ne kadar çok beslerlerse, kendilerini o kadar mükemmel, sorumluluklarını yerine getirmiş , iyi anne baba hissetmeleridir ki bu hiç de doğru değil. Büyüme gelişmesi normal bir çocuğu fazla yemesi için zorlamak, başka çocukların yedikleri ile kıyaslamak, çocuğun beslenme alışkanlıklarını ileriki hayatında sağlığına zarar verecek şekilde değiştirebilir. Unutulmamalıdır ki, beslenme konusunda büyüklerin davranışları bu yaşlarda taklit eden çocuk için en önemli faktördür.

Yaz aylarında sıcaklık artışları besin ihtiyaçlarında da bazı değişiklilere neden olur. Sıvı ihtiyacı için suyun yanı sıra ayran ve sıvı oranı yüksek karpuz, kavun, üzüm gibi meyvelerin öncelikle tercih edilmesi önerilir. Ayrıca sıcaklık artışları metabolizmada bir miktar yavaşlamaya neden olur. Bu nedenle yaz aylarında kış aylarına nazaran daha az enerji almak gerekir.

Anne babalar özellikle tatil beldelerinde açık büfe seçimler yapılırken çocuklarının kesinlikle kendi besinlerini seçmelerine izin vermeliler, bu onlara özgürlük duygusu verir. Yediklerini kontrol etme güdüsünü kazandırır. Yetişkin obezitesinde temel problem beslenme biçimini bireyin kontrol edememesidir.

Yaz aylarında çocuklar için örnek öğün;

Sabah:
Süt
Yumurta veya beyaz peynir
Zeytin
Ekmek
Domates +salatalık
Meyve

Öğle:
Et yemeği veya kurubaklagil yemeği
Sebze yemeği
Yoğurt
Ekmek

Akşam:
Et yemeği veya kurubaklagil yemeği
Pilav veya makarna
Meyve veya salata
Ekmek

Aralar:
Süt veya Yoğurt
Meyve

EN ÖNEMLİ ÖĞÜN KAHVALTI

24 saatlik periyod içinde en uzun aradan sonra yenilen öğün olan kahvaltı, her mevsim olduğu gibi yaz aylarında da günün en önemli öğünü. Akşam yemeği ile sabah arasında geçen yaklaşık 12 saatlik sürede vücuttaki besinlerin tümü sindirilmekte; böylece sabah kahvaltısında tüketilen yiyecekler vücutta daha verimli kullanılarak gün için gereken enerji ve besin ögeleri gereksiniminin bir bölümünü karşılamakta.

Okul öncesi çocukların zihinsel ve fiziksel gelişimlerinin yanısıra oyun çağında olduklarından fiziksel aktiviteleri için gerekli enerji ihtiyaçlarının büyük bölümü kahvaltı öğününde karşılanır. Bu çağdaki çocukların ihtiyacı olan besin ögeleri de öğünlerinde dengeli olarak dağılım göstermelidir.

Yaz aylarında çocukların kahvaltıları;

Karbonhidrattan zengin olmalı. Karbonhidratlar kas ve beyin için temel enerji kaynağıdır. (Ekmek, meyve, meyve suyu, tahıl gevrekleri karbonhidrattan zengindir.)

Demir içeriği yüksek olmalı. Demir kansızlık olarak bilinen anemiyi önlemek için gereklidir. (Yumurta veya zenginleştirilmiş tahıl gevrekleri, pekmez tüketilebilir.)

Kemik gelişimi için kalsiyumdan zengin olmalı. (Süt, peynir, pekmez iyi kalsiyum kaynağıdır.)

İleride oluşabilecek kalp-damar hastalıkları ve obezite riskini azaltmak için yağ ve kolesterolden düşük olmalı. (Et ürünleri (sucuk, salam, sosis) yerine peynir tercih edilebilir.)

Posa açısından zengin bir kahvaltı kabızlığı engellemek için büyük önem taşır. (Meyve, sebze, kepekli tahıllar tercih edilebir.) Yaz aylarında çocuklarda ishal sık görülen bir hastalıktır. Eğer çocuğunuz ishal olursa posa içeriği yüksek besinleri kesmeniz gerekir.

Sıvı içeriği yüksek olmalı. (Sıcak, nemli havalarda vücut terleyerek sıvı kaybını arttırır. Serinletici içecekler ve su içeriği yüksek meyveler vücudun serinlemesine yardımcı olur.)

Mutlaka sebze, meyve veya taze sıkılmış meyve suyu yer almalı. (Özellikle C vitamini ihtiyacını karşılamak için.)

Çeşitli yiyeceklerden oluşmalı. Örneğin;

1 bardak süt, 1 yumurta veya peynir, zeytin, ekmek, meyve veya domates ;
1 bardak taze sıkılmış meyve suyu ile peynirli tost ;
1 bardak süt, tahıl gevreği, meyve.

Öğle ve akşam yemekleri

Çocuğunuzun öğle ve akşam yemekleri de kahvaltıları gibi enerji ve besin ögeleri açısından yeterli ve dengeli olmalı. Yaz aylarında artan sıvı ve mineral ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte, aynı öğünde dört temel besin grubundan yiyecekler bulunmalı.

Çocuğunuzun besinsel ihtiyaçlarını karşılamak için ihtiyacı olan yiyecekleri değişik şekillerde sunabilir veya yemek istemediği yiyecekleri benzer nitelikte olan başka yiyeceklerle değiştirebilirsiniz. Örneğin çocuğunuz ıspanak yemek istemiyorsa, ıspanaklı börek yapabilirsiniz veya süt içmek istemeyen çocuğunuza yoğurt veya dondurma yedirebilirsiniz.

Yaz aylarında sıkça yapılan kızartmalar yüksek yağ içerdiği ve kansere neden olduğu için tercih edilmemesi gerekir. Besinleri ızgara, haşlama, fırında veya kendi suyuyla pişirmek sağlıklı seçimlerdir. Çocukların mide kapasiteleri yetişkinlerinkinden küçük olduğu için fazla yemesi için çocuğunuzu zorlamamalı, yemeklerini küçük porsiyonlar halinde sunmalısınız.

Öğle yemeğinde 1 porsiyon etli sebze yemeği (4-5 yemek kaşığı), yarım kase yoğurt, 1-2 dilim ekmek veya börek, meyve veya taze sıkılmış meyve suyundan oluşan bir öğün sağlıklı bir seçimdir.

Akşam yemeğinde 2-3 köfte kadar et/ tavuk/ balık (ızgara, haşlama veya fırında), pilav veya makarna (4-5 yemek kaşığı), salata, 1 su bardağı ayran, meyve veya sütlü tatlıdan oluşan bir öğünle çocuğunuzun besin gereksinimlerini karşılayabilirsiniz.

Ara öğün alışkanlığı kazandırın

Çocukların beslenme alışkanlıkları okul öncesi dönemde oluşur. Bu nedenle çocuğunuzun ara öğün alışkanlığını kazanması gereken enerji ve besin ögelerini karşılamak için büyük önem taşır. Yaz aylarında çocuğunuzun ara öğünlerinde yüksek miktarda sıvı alması, vücudundan kaybettiği miktarı geri kazanması için gerekli. Bu nedenle, yemek aralarında taze sıkılmış meyve suları, süt, ayran, dondurma, meyve tüketmesine ve bol miktarda su içmesine özen gösterin.

Güneş ışığı prostat kanserine karşı

ABD'dedeki kanser merkezinde yapılan kapsamlı araştırmalarda, güneş ışığından yeterince faydalanan erkeklerde prostat kanseri riskinin yarı yarıya azaldığı saptandı.

Kuzey California, Keck Tıp Okulu ve Güney California Üniversitesi kanser merkezlerinde yapılan araştırmalarda, güneş ışınlarının D vitamininin aktif formunu üreterek prostat kanseri riskini % 50 önleyebildiği tespit edildi.

Bazı özel genlere sahip erkeklerde ise güneş ışınlarının prostat kanseri riskini % 65 oranında azaltabildiği saptandı.

Aynı zamanda D vitamininin, prostat kanserinin yayılmasını önleyebildiği de belirtiliyor. Araştırmacılar, sadece güneş ışınlarının D vitamini kaynağı olmadığına işaret ederek, 'prostat kanseri riskini azaltırken deri kanseri riskinin artırılmaması gerektiğine işaret etti.

Çalışmanın sonraki aşamalarında D vitamini tabletlerinin prostat üzerindeki etkisi araştırılacak. Aynı sonuç elde edildiği taktirde, erkekler prostat kanseri riskine karşı güneş ışınlarına eşit dozda D vitamini tabletleri kullanabilecekler.

Daha önceki araştırmalarda, prostatın D vitaminini kullanarak prostat hücrelerinin normal çoğalmasını sağladığı belirlenmişti.

Stresin ilacı kahkaha

Hintli Doktor Madan Kataria'nın 1995 yılında keşfedip uygulamaya koyduğu Gülme Yogası (Laughteryoga), Antalya'da tatilcilerin streslerini almaya başladı.

Stresten ortaya çıkan ve aralarında şeker, yüksek tansiyon, kanser, mide ve başağrısı gibi birçok hastalığın tedavisinde yardımcı olduğuna inanılan gülme yogasını Antalya'da ilk kez uygulamaya koyaN Gülme Yogası Hocası Gökhan Yalça, ücretsiz uyguladığı seansta, katılanlara keyfli dakikalar yaşattı.

Atatürk Kültür parkı'nda sabah saat 07 30'dae ısınma hareketleriyle başlayan aktivite, Gökhan Yalça'nın eline megafonu alıp kahkaha atmaya başlamasıyla biranda yön değşitirdi. Seansa katılan yaklaşık 30 kişiye önce insanların neden gülmesi gerektiğini anlatan Yalça, kahkaha'nın birçok hastalığın tedavisinde en önemli yardımcı unsurlardan biri olduğunu, sabah zorla da olsa gülüp kahkaha atabilenlerin gün içinde stersten kaynaklanan rahatsızlarla daha az mücadele ettiğinin ıspatlandığını söyledi. Özellikle zamansız ve sebephsiz ortaya çıkan başağrılarında gülmenin en iyi tedavi yöntemli olduğunu söyleyen Yalça, konuşmasının ardından seansa bayladı.

Aralarında kadın ve cçocukların da bulunduğu tatilcileri yaptığı espriler ile güldürmeye çalışan Yalça, bunda da başarılı oldu. İnsanları birbirine yaklaştırıp tokalaştıran, alkışlatıp kahkaha attıran Yalça, yaklaşık 2 saatlik seansın ardından ise, atılan kahkahaları, dünyanın farklı üylkelerinde sıkıntı çeken insanlara farklı bir şekilde ulaştırdı. Seansa katılanların el ele tutuşup halka oluşturduğu son seansta, gözlerini kapatıp, farklı ülkelerde acı ve sıkıntı çeken insanları düşünen Antalyalılar, onların da kahkaha atabilmeleri için dilekte bulundular.

Obezite ilaçları öldürüyor mu?

Obezite ilaçları öldürüyor mu?

Obezite tedavisinde kullanılan ''Reductil'' adlı ilacın ölüme neden olduğu iddialarına ithalatçı firma Abbott Laboratuvarları tarafından bir açıklama geldi.

Maslak'ta Mövenpick Hotel'de yapılan toplantıda konuşan ilaç
firması Genel Müdürü Cihangir Koşu, obezite tedavisinde ve doktor
kontrolünde kullanılan ilaçlarının dünyanın hiçbir yerinde
yasaklanmadığını belirtti.
Koşu, ilacı, bugüne kadar satıldığı 75 ülkede 17 milyon hastanın
kullandığını ve prospektüsünde doktor kontrolünde kullanılması
gerektiğinin belirtildiğini vurguladı.
İstanbul Üniversitesi (İÜ) Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Endokrinoloji,
Metabolizma ve Diyabet Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan İlkova da, obezitenin dünyada sağlığı tehdit eden bir hastalık olarak kabul edildiğini ve tedavisinin gerekli olduğunu söyledi.


Mevcut kilosunun yüzde 5-10'unu veren bir hastanın bile sağlığında
düzelmeler olduğunu anlatan Prof. Dr. İlkova, ''Obezite eğer kronik
bir hastalıksa, bunun medikal olarak tedavi edilmesi gerekiyor'' diye
konuştu.
Amerikan Hastanesi Endokrinoloji Uzmanı Doç. Dr. Adnan Gökçel de,
ilacın doktor kontrolünde kullanılması gerektiğini belirterek, şunları
söyledi:
''Her ilacın yan etkileri de bulunur. Önemli olan olumlu ve
olumsuz yönlerinin çok iyi bilinmesi ve ona göre dikkatli
kullanılması. Zayıflama ilaçlarının da en önemli yan etkileri şudur;
hipertansiyon ve çarpıntı yapabilirler. Biz hastayı, bu durumda ilacı
kesmeleri konusunda uyarıyoruz. Çıkan haberlerde bahsedilen 31 vakanın bir kısmını biliyoruz. Fakat bu 31 vakanın hiçbirinde bu ilaç ölüm
nedeni olarak tespit edilememiştir.''

Bebeklerın Gelişim süreci

İKİ HAFTALIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Bebek kolları ve bacakları hafif bükülmüş olarak yatar.
Bu dönemde emme, yakalama, arama gibi yeni doğan dönemine ait refleksler (otomatik hareketler) bebeğin tek hareketleri olabilir.
Zaman zaman bakışınızı yakalayıp size bakabilir. Bu durumda ona bakarak, gülümseyerek, başınızı sallayarak yanıt vermeye çalışın.
Bulanık görür. 20-25 cm mesafeyi seçebildiği için onu tutanı çok rahat görebilir.
Henüz başını kaldıramaz, yatarken dönemez ve oturamaz.
Sakin olduğu kısa dönemler olacaktır; bu dönemlerde ona şarkı söyleyin, konuşun, evde gezinin.

BİR AYLIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Görebilir, duyabilir, tat alabilir, acıyı hisseder!
Başını tutabilir, karın üstü yattığında başını sağa-sola çevirebilir.
Emerek kendini sakinleştirebilir.
Agu- ıkınma sesi- kumru sesi-mırıldanma gibi sesler çıkarmayı dener.
Kısa süreli izleyebilir, yakın tutunca dikkatle bakabilir.
Sizi tanıdığını belli edebilir. Sesinizi duyunca sakinleşebilir.
El ve ayaklarının farkına varmaya başlar.

İKİ- ÜÇ AYLIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Başını daha uzun süre dik tutabilir, göğsünden destek alıp kalkmaya çalışabilir.
Ellerini bacaklarını sallamaya, basmaya çalışabilir.
Parmaklarını açabilir, ellerini birleştirip ağzına götürebilir ama henüz elini bütün olarak kullanır.
Gülmeye başlar, tanır. Tek heceli sesler çıkarmaya, cıvıldamalara başlar.
90-180 derece izleyebilir.

DÖRT AYLIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Etrafıyla ilgilenmeye başlar, yatmak değil oturmak ya da dolaştırılmak ister. Biraz destekle 1-2 dakika oturabilir.
Karnının üstüne yattığında elleriyle itip minik push-up'lar yapar, hatta bir tarafa dönebilir.
Uzanıp cisimleri iki eliyle kavrar, biraz inceleyip sonra ağzına götürür. Salyası bollaşır.
Kendi kendine oynayabilir.
Tek heceler 4-5 aylarda çıkmaya başlayabilir, ancak anlamlı değildir.
Çığlık atmayı dener.
Bebeğinizin kişiliği belirginleşmeye başlar. Size tüm yüzü ve vücuduyla yanıt vermesi yakındır.

ALTI AYLIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Artık herşeyi görüp izleyebilir.
Destekle oturabilir. Eğer ek gıdalara geçtiyseniz kaşıkla beslenmeyi bebek otururken yapmalısınız.
Her iki yöne de dönebilir. Yüzükoyun yatarken poposunu havaya kaldırmaya bile çalışabilir.
Bebek 3 boyutu kavrayabilir ve büyüklük ve şekillerine göre cisimleri gruplandırabilir.
Aynada, arkasında sizi görürse, arkasına bakıp sizi arayabilir.
Bir eliyle kavradığı cismi diğer eline geçirebilir, iki saplı bir bardaktan yardımınızla su içebilir.
Cisimleri birbirine vurur, ellerini birleştirir, oyuncağını tek eliyle tutabilir.
Sesli güler, çığlıklar atar.
Bebeğiniz artık eğlenmeye başlar. Sizinle saklambaç oynayabilir.
Yabancıları ayırmaya başlayabilir.
Emme, baloncuklar çıkarma, yalama; konuşma öncesi hareketlerdir.

DOKUZ AYLIK BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Bebekler ayağa kalkmak için kendilerini çekmeye başlarlar.
Ses çıkarmak için bir şeyleri birbirine vurmaya bayılırlar. 'Baba', 'mama' gibi sesler çıkarmaya başlarlar.
Bebeğiniz bu dönemde eşyaları, kaplara koyup çıkarabilir.
Bazı 9 aylıklar, destekle birkaç adım bile atabilir. Bebeğiniz ayrıca, dizlerini kırarak eğilmeyi ve ayakta durduktan sonra tekrar oturabilmeyi öğrenir.
Bu yaştaki bir bebek, hareket etmenin verdiği özgürlük duygusu ile emekleyerek veya iki ayak üzerinde, hareket etmek, ulaşmaması gereken şeyleri almak ister.
Bu yaşta, belki de merdivenleri emekleyerek çıkabilir ve eşyalara tutunarak hareket edebilir.
9-10 aylık olunca bebekler bir şekilde oda içinde sürünerek, emekleyerek, eşyalara tutunup sıralayarak dolaşmaya başlarlar.
Bir oyuncağını uzaklaştırırsanız, gittikçe daha çok kendine güvenen bebeğiniz buna karşı çıkacaktır. Aslında artık kendi istek ve ihtiyaçlarını belirtmeyi öğrenmeye başlıyor.
Problem çözme yeteneği gelişir ve şimdi şeffaf bir kabın içinde gördüğü oyuncağı almak için direkt uğraşmak yerine kapağını açmayı dener.

Dil gelişimi:
Kelimeleri kullanmasa da, onları anlar. ?ba?, ?ma? gibi heceleri tekrarlayarak gerçek kelimeleri taklit etmeye uğraşır. (Sakın çok heyecanlanmayın, henüz konuşamıyor, ancak heceleri tekrarlıyor.)
Kelimelerinizden çok, tonlamanızdan anlam çıkarır.
Onunla ne kadar çok konuşursanız-yemek hazırlarken, araba kullanırken, üzerini giydirirken- o kadar çabuk iletişim yeteneklerini geliştirir.
Bir çalışmada, çocukların bir gün içinde ne kadar çok kelime duyarsa, o kadar zeki olduklarını gösterilmiş. (Tabiki televizyondan veya arka plandaki sohbetlerden duyulan kelimeler değil; bebeğinizin anlamasına yardım etmek için konuşmalar interaktif olmalı.)

BİR YAŞINDA BEBEĞİNİZ NELER YAPABİLİR?
Kendi başına ilk adımlarını bu yaşta atabilir. (Aslında bunu, bundan sonraki birkaç hafta veya ay yapamayabilir, yani eğer bu ay yürüyemezse üzülmeyin).
Çoğu çocuk bu ilk adımları parmak ucunda, ayakları dışa dönük olarak yapar.
Kaşık kullanarak, her ne kadar ağzını ıskalasa da kendini beslemeye başlayabilir.
'Mama' ve 'baba' dışında birkaç kelime daha bilebilir.
Uyduruk bir dille konuşabilir.
Her şeyi itmenin, fırlatmanın ve yere çarpmanın çok eğlenceli olduğunu düşünür.
Oyuncağını size verir, geri alır.
Blokları bir kaba doldurur, boşaltır. Bu kaplar ve tavalar için de geçerlidir.
Küçük olanları, büyük olanların içine koyar, ayrıca onları birbirine çarparak korkunç gürültüler çıkarır.

ONBEŞİNCİ AYDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Artık yürüyor hatta koşmaya çalışıyor olabilir. Eğilip yerden bir cismi rahatça alır.
Parmağıyla işaret eder, vücut kısımlarını bilebilir. Çizgi çizebilir.
Üst üste 2 küp koyabilir.
Çocuğunuz yeni şeyleri kurcalamaktan, araştırmaktan zevk alır.
Yeri süpürmek, silmek, çamaşır yıkamak gibi aktiviteleri taklit edecektir.
En az 1 anlamlı kelime söyler.

ONSEKİZ AYLIK ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Koşabilir, topa vurabilir.
İki basamaklı bir komutu yerine getirebilir. Hafızası gelişmeye başlar.
Vücut kısımlarını bilir.
5-10 kelimesi olabilir.
İsteklerini belirtebilir.
3-4 küple kule yapabilir. Anahtarları, düğmeleri çevirebilir.
Saçını tutmak, sallanmak, parmak emmek gibi kendini rahatlatıcı bazı alışkanlıkları oluşabilir.

İKİ YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
İki yaşında fiziksel gelişim
Sürekli hareket halindedir.
Kolay yorulur Koşar ve tırmanır.
Tek başına merdiven iner ve çıkar.
Ayak ucuna basarak yürümeyi becerebilir.
3-5 küpü üst üste koyar.
Rastgele çizgiler çizerken artık kontrollü yazmaya başlar.
Büyük butonları açıp kapatabilir
Tuvalet ihtiyacında daha bağımsızdır. (Hala biraz yardıma ihtiyacı olabilir.)
Gece uykuya yatırmak zorlaşabilir.

İki yaşında sosyal gelişim:
Oldukça gerçekçi taklitler yapar.
Kardeşleriyle daha fazla ilgilenir.
Cinsiyetini bilir.
Hayali bir oyun arkadaşı yaratabilir.
Diğer çocuklarla birlikte olmak ister ama onlarla oyun oynamaz.
Paylaşmayı sevmez.
Her şeyi 'benim' diye sahiplenir.
Diğer çocukları tırmalayabilir, ısırabilir, vurabilir veya itebilir.

İki yaşında duygusal gelişim:
Kolay sinirlenir ve çok sabırsızdır.
Bağırıp çağırır, yumruklar atar.
Kendi istediklerini yapmak ister.
Günlük düzen bozulunca sinirlenir.

İki yaşında zihinsel gelişim:
Konuşmaya ilgisi artmıştır.
Çocuk dili kullanır.
3-5 kelimeli cümleler kurar.
Konuşabildiğinden daha fazla sayıda kelimenin anlamını bilir.
Kendi işini kendi yapar.
İkna etmek giderek zorlaşır.
Alternatifler arasında seçim yapamaz.

ÜÇ YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Üç yaşında fiziksel gelişim
Kendi kendine yardımsız yemek yer.
Zıplar, koşar, parmak ucuna basarak yürür.
Üç tekerlekli bisiklet sürer.
Merdiven inip çıkar.
Kendi soyunabilir, ancak giyinmek için yardıma ihtiyacı vardır.
Büyük butonları açıp kapayabilir.
Pastel boyaları daha iyi kullanır.
Süt dişleri düşebilir.

Üç yaşında sosyal gelişim:
Anne, babasını idolleştirir.
Telefona cevap verir.
Büyüklerden onay almak ister.
Sınırlamaları sürekli test eder.
Sıklıkla yalnız oynamayı tercih eder.
Hayali bir oyun arkadaşı olabilir.
Diğer çocuklarla oyunlar kurar.
Oyunda sırasını bilir.

Üç yaşında duygusal gelişim:
Daha sakin ve uyumludur.
Bazen ağlama ve tutturmaları olabilir.
Yabancı olduğu nesne ve faaliyetlerden korkabilir.
Bazen bebek gibi davranabilir.
Rüyaları hakkında konuşmaya başlayabilir.

Üç yaşında zihinsel gelişim:
Yaşını, adını, soyadını, oturduğu semti bilir.
Yaklaşık 1.000 kelime bilir.
Bazı gramer prensiplerini kavrar.
Bazı hikayeleri tekrar tekrar dinlemekten hoşlanır, öğrenebilir.
Temel renkleri tanıyabilir.
Bazı çok basit sorumluluk üstlenebilir.
Merak edip sorular sorar.
Dikkat süresi birkaç dakikadan uzun değildir.

DÖRT YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Dört yaşında fiziksel gelişim:
Sıçrama,koşma,tırmanma yeteneği artar.
Kolay yorulur.
Sakardır.
Bağırmaktan hoşlanır, beklenmedik seslerden korkar.
Kendi kendine tuvalet ihtiyacını karşılar.
Kendi giyinir,soyunur,fermuarını çeker.
Bildiği nesnelerin resmini çizer.

Dört yaşında sosyal gelişim:
20 dakika süreyle televizyon seyreder.
Son karar için ailesine danışır.
Sınırlamaları test eder.
Tepkinizi gözlemek için argo sözler kullanır.
Grup aktivitelerine hazırdır.
Farklı cinsiyet rollerini bilir.
Yetişkinlerin aktivitelerini taklit eder.

Dört yaşında duygusal gelişim:
Zaman zaman bebek gibi davranır.
Yeni korkular gösterebilir.
Şakacı olma eğilimindedir.

Dört yaşında zihinsel gelişim:
Yaklaşık 1.500-2.000kelime bilir;4-5 kelimeli cümleler kurar.
Eğlenceli, abartılı hikayelerden hoşlanır.
Ona kadar sayabilir; bazı şekilleri tanır.
Bazı zaman kavramlarını anlamaya başlar. (dün,bugün,yarın)
Sürekli 'neden' diye sorar.
Yardımsız oyuncaklarını toplar.
Basit işlerde yardım etmeyi sever.
Doğru ve yanlış arasındaki farkı anlamaya başlar.
Hayal ile gerçek hayatı ayırma yeteneği gelişir.

BEŞ YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
5 yaşında Fiziksel gelişim:
Süt dişleri düşmeye başlayabilir.
Sağ veya sol el tercihi belirginleşir.
Ayrıntılı yapıları kurar.
Kolay yorulur.
Kendi başına banyo yapar, yemek yer, giyinir, tuvalete gider.
Semistructured oyunlara katılmaya başlar.
Hareketli oyunlardan hoşlanır.
Sesli ritim çalgılardan hoşlanır.
Doğum ve üreme hakkında sorular sorar.

Beş yaşında duygusal gelişim:
Duygularını kelimelerle ifade etmeye başlar.
Kolayca utanır and cannot yet laugh at self.
Ölüm hakkında duygular ortaya çıkar.
Aşırı yaramazlıklar yapar.
Bağımsızlıktan hoşlanır.
Ağır başlı ve güvenilirdir.

Beş yaşında sosyal gelişim:
Kurallara daha fazla uyumludur.
Bazen ispiyon (tattle), kötü söz (name-call), vurma, itme gibi davranışlar gösterebilir.
Farklı cinsiyet rollerini bilir.
Basit grup ödevlerine uyum gösterir.
Büyükleri sevindirmekten hoşlanır.
Takes turns during playing and speaking.
Diğer çocuklarla daha rahattır.
Aile aktivitelerine çok ilgilidir.

Beş yaşında zihinsel gelişim:
Harf ve kelime farkını anlamaya başlar.
Oyunları daha fazla süreyle devam ettirir.
Has developed an overall image of self.
Gerçekleri ister.
Temel renkleri bilir.
Sağ ve sol kavramını anlar.
2.000-2.500 kelime bilir.
Kolay ev işlerine yardım edebilir.
Adres ve telefon numarası öğrenebilir.
10'a kadar sayabilir.
Karşıtlık kavramını anlamaya başlar.
6-8 kelimeli cümleler kurabilir.
Paraları ayırt eder.
Sabah, öğleden sonra, akşam, dün, bugün, yarın gibi kavramları anlar.
Gerçek hayat ile hayal ürünü arasındaki farkı daha iyi ayırt eder.
Tek düşüncenin kendisininki olduğuna inanır.

ALTI YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Altı yaşında fiziksel gelişim:
Oyunlarda aktif rol almayı sever.
Bazı motor kabiliyetleri gelişmektedir.
Banyo yapmak istemeyebilir.
Mum boyayla iyi boyar ancak yazı yazma ve kesmede zorlanabilir.

Altı yaşında duygusal gelişim:
Ruh hali oynaktır.
Eleştirilmekten hoşlanmaz.
Yanlış yapmaktan çekinir.

Altı yaşında sosyal gelişim:
Oyun oynarken kurallar koyar.
Arkadaşlarını değerlendirebilir.
Yaşıtlarıyla ortak oyunlar kurar.
Özgürlüğüne düşkündür.

Altı yaşında zihinsel gelişim:
Basit ev işlerini yüklenebilir.
100'e kadar sayabilir.
Şekil, zaman, renk, sayı gibi kavramları daha iyi anlar.
Kaza ve maksatlı davranışları artık algılayabilir.
Dikkat süresi 15 dakikayı geçmez.
Fikir farklılıklarının olabileceğini anlar.

SEKİZ YAŞINDA ÇOCUĞUNUZ NELER YAPABİLİR?
Sekiz yaşında fiziksel gelişim:
Yazı ve çizgisi ince motor yeteneğinin artmasıyla hızla ilerleyecektir.
Dış görünümü ve davranışları konusunda rahattır.
Kilosu ve boyuyla ilgilenir.
Sonsuz enerjisi vardır.

Sekiz yaşında sosyal gelişim :
Tartışır, bazen üstünlük taslar.
Aynı zamanda sevgi dolu ve tepkilidir.
Başkalarının fikirlerine yorumlar getirir.
Arkadaşları arasında gruplaşmalar başlar.
Sır saklar.
Karşı cinse biraz hırçındır.

Sekiz yaşında zihinsel gelişim :
İdealistir.
Çeşitli projeler geliştirir; koleksiyon yapar.
Verilen işi bitirmekten gurur duyar.

Sekiz yaşında ruhsal gelişim :
Hemen utanır.
Korku, kızgınlık, üzüntü gibi duyguların paylaşıldığını hisseder.
Umudu kolay kırılır.
KAYNAK: Amerikan Hastanesi