24 Mayıs 2007 Perşembe

Dikkat! Öpücük hastalığına yakalanabilirsiniz

Geçen hafta gazetelerde yer alan bir habere göre şarkıcı Esra Balamir, bir buçuk aydır öpüşme ile bulaşan bir hastalık ile boğuşuyor ve şiddetli boğaz ve kulak ağrıları çekiyormuş. Balamir, günlerce yemek yiyemediğini ve yüksek ateş nöbetleri geçirdiğini, hasta olduğundan bu yana kimseyle öpüşmediğini söylemiş. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, öpücük hastalığını kankanet okurları için yazdı.

ÖPÜCÜK HASTALIĞI

Son günlerin popüler hastalığı, ne kanser, ne tüberküloz, ne hepatit, ne selülit... Bu, Esra Balamir'i de yataklara düşüren öpücük hastalığı.

Öpücük hastalığı, tıp literatüründe enfeksiyöz mononükleoz ismiyle bilinir ve etkeni de Epstein-Barr virüsüdür. Belki siz bu hastalığın adını ilk defa duyuyor olabilirsiniz, ama bu çok sık rastlanan ve dünyanın tüm ülkelerinde insanların %90-95'inin geçirdikleri bir enfeksiyondur. Hastalık insandan insana öpüşme ile bulaştığı için halk arasında daha çok Öpücük Hastalığı adı ile tanınır.

BELİRTİLER YAŞA GÖRE DEĞİŞİYOR

Öpücük hastalığı, ağız ve boğaz salgınlarında bulunan virüslerin öpüşme ile geçmesinden başka, kan ve bazı kan ürünlerinin nakli ile de bulaşabilmektedir. Hastalığın kuluçka süresi erişkinlerde 30-50, çocuklarda ise 10-14 gün kadardır. Buna göre Esra Balamir, eğer kendisine kan verilmemiş ise, hastalanmasına neden olan virüsü en az bir ay önce öpüştüğü kişiden almış olmalıdır.

Öpücük hastalığı, özellikle çocuk ve gençlerde ortaya çıkar. Hastalığın ağırlığı ve belirtilerin şiddeti hastanın yaşına bağlıdır. Hasta ne kadar küçük ise, hastalığın belirti vermeden sessiz geçirilme ihtimali o kadar fazladır, yaş ilerledikçe daha ağır belirtiler görülmeye başlar. Hastalığı çok ağır geçirmesinden ve bir buçuk aydan beri de hâlâ düzelememiş olmasından, bize kızmasın ama Esra Hanım'ın çok da genç olmadığını söyleyebiliriz.

ATEŞ, BOĞAZ AĞRISI VE LENF BEZLERİNDE BÜYÜME

Öpücük hastalığının en önemli belirtileri yüksek ateş, boğaz ağrısı ve lenf bezlerindeki büyümedir. Ateş, genellikle 38-39 derece arasında, 2 hafta kadar devam eder. En çok boyundaki lenf bezlerinde büyüme olur. Bunlar, mercimek-leblebi iriliğinde, üzerine basmakla ağrıyan bezelerdir. Hastaların boğazları kızarmış, ödemli ve ağrılıdır, yemek yemede güçlük çekebilirler. Bazı hastalarda Esra Hanım' da da olduğu gibi kulak ağrısı, bazılarında ise menenjittekine benzeyen ense ağrıları olabilmektedir.

Birçok hastada karaciğer ve özellikle de dalak büyümesi vardır. Gövde ile kol ve bacakların üst kısımlarında çeşitli döküntü ve kabarıklar, yüz ve dudaklarda ödem görülebilir.

TANI NASIL KONUR

Tipik belirtileri ve muayene bulguları olan hastalarda tanı kolaydır. Kanda lökositler artmıştır ve bunların çoğu da bir çeşit özel lenfositlerdir. Kesin tanı için kanda virüse karşı oluşmuş olan antikorların ölçülmesi gerekir.

TEDAVİ

Hastalığın özel bir ilacı yoktur ve hastaların çoğu 2-3 haftada kendiliğinden iyileşirler. Şikayetlerin yoğun olduğu dönemlerde yatak istirahatı gerekir. Hastalara belirtileri gidermeye yönelik ilaçlar, mesela ateş düşürücü, ağrı kesiciler verilebilir. Özel durumlarda kortizon tedavisi de yapılabilir.

Bazı kişilerde çok uzun süre devam eden kronik yorgunluk sendromu gelişebilir. Ölümcül komplikasyonlar da görülebilir, ancak bunlar son derecede nadirdir. Hastalığı geçirenlerde ömür boyu devam eden bir bağışıklık oluşur.

Rahim hastalıkları

Rahim hastalıkları

Rahim hastalıkları deyince akla dört hastalık geliyor. Rahim sarkması (uterus prolapsus'u), miyomlar, endometriozis (çikolata kistleri), rahim (endometrium) kanseri.

RAHİM SARKMASI

Rahim aşağıya, vajinaya doğru sarkıp, dıştan görünecek kadar aşağıya gelebilir.

Nasıl oluşur?

Rahmi yerinde tutan kas ve bağların zayıflaması ve gerilmesi nedeniyle oluşur. Çocuk doğurma ve yaşlanma bu zayıflığın nedeni olabilir. Fazla kilolu kişiler, kronik öksürüğü olanlar ve ağır yük kaldıranlarda daha şiddetli görülebilir.

Belirtiler nelerdir?

Hafif sarkmada herhangi bir belirti olmayabilir. Orta derecede, karnın aşağı kısımlarında ağırlık ve bir top üzerine oturuyormuş gibi hissedebilirsiniz. Sırtın ve karnın alt kısımlarında ağrı ve rahatsızlık yakınması olabilir. Uzun süre ayakta kaldığınızda yakınmalarınız artabilir. Cinsel ilişki sırasında ağrınız olabilir. Ciddi sarkmada rahim dışarıdan görülür ve vajinada büyük bir kitle varmış hissi yaratır. Sarkma yüzünden bazı kadınlar öksürürken, hapşırırken ve gülerken idrar kaçırabilir, tuvalete çıkarken güçlük çekebilirler.

Tedavisi nedir?

Rahim sarkması tedavisinin bir yolu, rahmi yerinde tutabilmek için pesser adı verilen lastik bir yapıyı vajinaya yerleştirmektir. Çeşitli su ve hava içeren tipleri vardır. Diğer bir yol ameliyatla rahimi çıkarmak veya abdominal yoldan bağları kuvvetlendirmektir.

Rahim sarkması riskini azaltmak için çeşitli şeyler yapabilirsiniz:



Fazla kilolarınızdan kurtulun.


Bağırsakların düzenli işleyişi için lifli gıdalar alın.


Kegel adı verilen pelvik kasları güçlendiren egzersizleri düzenli yapın.


Karın içi basıncı artıracak dar korseler ve giysiler giymeyin.


Ağır kaldırmaktan kaçının.

Rahim sarmasını önlemek için ne yapılabilir?

Doğum sonrası pelvik kasları güçlendiren Kegel egzersizlerini yapmak ve ağır kaldırmaktan kaçınmak bu problemle karşılaşmayı engelleyebilir.

MİYOMLAR

Rahmin kas ve bağ dokusundan kaynaklanan iyi huylu tümörleridir. Nadiren bazılarının içerisinde kanser dokusu oluşabilir. Miyomlar çok küçük olabildiği gibi portakal büyüklüğüne de ulaşabilirler. Büyümeleriyle birlikte rahmin şeklini bozabilir, mesane ve rektuma baskı yaparak sık idrara çıkma, kabızlık ve ağrıya neden olabilirler.

Nasıl oluşurlar?

Oluşum nedenleri kesin bilinmemekle birlikte, östrojen oluşumlarında etkilidir. Gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı ve menopoz tedavisi gibi östrojen düzeyi artışlarında büyümeleri hızlanır.20 yaşın altında çok nadir görülürler, çocuk doğurma yaşında olan kadınlarda sıktır, menopozla birlikte küçülürler. Miyom oluşumunu önleyecek herhangi bir koruyucu yöntem yoktur.

Belirtiler nelerdir?


Adet kanaması miktarında artış


Sırt ağrısı


Kabızlık


Pelvik ağrı ve basınç hissi


İnfertilite (Kısırlık)


Gebeliğin düşükle sonuçlanması

Tedavisi nedir?

Çoğu miyomların tedavisine gerek yoktur.

Şu durumlarda tedavi gereklidir:


Adet kanaması miktarı fazla ve adetler ağrılı ise


Miyom hızla büyüyorsa

ENDOMETRİOZİS

Rahimin içini döşeyen kısma endometrium adı verilir. Bazılarında endometrium, rahim harici yerlerde bulunabilir ve bu durum endometriozis adını alır.

Nasıl oluşur?

Bazı kadınlarda neden endometriozis geliştiği bilinmemektedir. Bu konuda birçok teori vardır. Bir teoriye göre, bazı kadınlarda adet kanı tüplerden geri akarak yumurtalıklar ve karına ulaşır ve endometrial dokular bu yapılar üzerine yerleşir.

Belirtiler şunlardır:


Anormal veya fazla adet görme


Adet öncesi ağrı


Cinsel ilişki sırasında ağrı


Adetler sırasında, ağrılı bağırsak hareketleri, ishal


Adet sırasında idrar yaparken ağrı


Gebe kalamama Nasıl tedavi edilir?

Endometriozisin kesin tedavisi yoktur. Tedavi, şikayetlerin şiddetine, lokalizasyonuna, sizin yaşınıza ve çocuk isteyip istememenize bağlıdır.

RAHİM (ENDOMETRIUM) KANSERİ

Endometrium kanseri, 50 - 65 yaş arası kadınlarda görülen bir kanser türüdür. Vücutta östrojen üretiminin arttığı durumlar. En sık görülen belirti, anormal vajinal kanamadır ve yüzde 90 ilk belirtidir. Daha genç kadınlarda adet kanamasının şiddetinin artması, adetler arasında kanama veya ilişki sonrasında kanama şeklinde olabilir.

Nasıl tedavi edilir?

Erken tanı ve tedavi, diğer organlara yayılmayı önlemek açısından çok önemlidir. Erken tanıda ameliyat tam tedavi sağlar. İleri evrelerde cerrahi tedavinin yanında radyoterapi ve kemoterapi gerekebilir. Erken tanı ve tedaviyle hastaların yüzde 80'i beş yıldan fazla yaşar.

Risk nasıl azaltılabilir?

Bu kanser için risk taşıyorsanız genel sağlık durumunuza dikkat etmenin yanında düzenli aralıklarla jinekolojik muayeneye gitmelisiniz. Hastalığın tedavisinde erken tanı çok önemlidir.

Bunamanın tedavisi var

Bunamanın tedavisi var

Bazı hastalıklar yaşlanmayla birlikte ortaya çıkıyor. Amnezi, Demans ve Alzheimer konusunda yapılacak en önemli şey ise bu hastalıkların erken teşhisi ve önlem alınması. Anadolu Sağlık Merkezi Konsültan hekimlerinden Nörolog Dr. Lütfü Hanoğlu Alzheimer hastalığıyla ilgili bilgi verdi:

'Unutkanlık, yaşlı insanlarda oldukça sık rastlanılan bir yakınmayı oluşturuyor. İleri yaşla birlikte unutkanlık ve diğer zihinsel yeteneklerin bozulması hep yaşlanmanın doğal sonucu gibi görülüyor. Ancak biraz önce bahsedilenlerle çelişkiliymiş gibi görünse de bunama bir hastalık olarak nitelendiriliyor ve yaşlanmanın doğal sonucu oluşmuyor. Bunama ile ilgili diğer bir yanlış inanış da tedavisinin olmadığı yönünde. Bu iki yanlış inanç, yani bunamanın yaşlılığın doğal bir sonucu olduğu ve tedavisinin mümkün olmadığı fikirleri nedeniyle giderek unutkan olan, eşyalarını kaybeden, koyduğu yeri unutan, tanıdık yerlerde yolunu kaybetmeye başlayan, ocağı açık unutan, tanıdık insanların ya da nesnelerin ismini bir türlü çıkartamayan, iş yerinde olmadık hatalar yapmaya başlayan yaşlı insanlar birer kader mahkumu haline gelebiliyor. Bunun sonucunda giderek çevresinden ve ailesinden uzaklaştırılabiliyor. Doğru teşhis, atılacak en önemli adımı oluşturuyor. Bunun ilk şartı ise konunun uzmanı bir hekime başvurmak. İnsanın ortalama yaşam süresi yüzyılımızın başından bu yana özellikle aşılama, sanitasyon ve antibiyotiklerin bulunmasıyla geliştirilmesi sonucu hızla artıyor. 1800'lü yıllarda ortalama yaşam süresi 30 - 40 yıl iken 20. yy başında 50'ye, 1978'de 74'e ve günümüz içinde ortalama 77.8'e ulaştı. İnsanın büyük başarılarından biri gibi görünen bu durum, sonuç olarak insan yaşlı nüfusunun oranının giderek artmasına yol açtı. 1980 yılında 60 yaşında dünyada yaklaşık 376 milyon insanın yaşadığı ve bu sayının 2020 yılında 976 milyona ulaşacağı hesaplandı. Dünya nüfusundaki bu yaşlanma da beraberinde demans, Parkinsonizm, inme gibi ileri yaş hastalıklarının frekansının artışını da getiriyor. Yaşa bağlı spesifik Alzheimer hastalığı (AH) görülme oranında artış, değişik ülkeler için benzerdir. 85 yaşının üstündeki nüfusun yaklaşık yarısı Alzheimer hastalığı riskiyle karşı karşıya kalıyor. Yaşlı ileri nüfus arttıkça, toplumda Alzheimer hastalığına yakalanan insan sayısı da artıyor. Türkiye'de yaklaşık 200 bin Alzheimer hastası olduğu tahmin ediliyor. ABD'de bu sayı 4 milyona ulaşıyor.

BUNAMA BELİRTİLERİ

Tanı nasıl konuyor: Demansın olup olmadığı ve varsa nedeninin saptanması hastalıkla ilgili yakınmalar ortaya çıktığında mutlaka yapılması gereken işlemleri oluşturuyor. İlk basamağı hastanın demans tanısı açısından değerlendirilmesi oluşturuyor. 2. basamakta demans tanısı alan hastanın etiyolojik ayırıcı tanısının yapılması gerekiyor. Genel olarak demans olarak adlandırılan tablonun kavramsal içeriğini; bellekle birlikte diğer kognitif işlevlerde ortaya çıkan kayıp ve kognitif kayba eşlik eden değişik düzeylerde işlevsel kayıp oluşturuyor. Demans, yani bunama durumunun tespitinde en önemli tanı aracı nöropsikometrik testler. Özellikle karışık ve tartışmalı unutkanlık yakınmalarında, erken dönemde, depresyon ile karışan durumlarda gerçek bir bunama tablosunun varlığının saptanması bu inceleme ile sağlanabiliyor. Ayırıcı tanı nasıl yapılıyor? Demans tanısı için spesifik bir laboratuvar testi bulunmuyor. Tanı tümüyle klinik kriterlere dayanılarak konuyor. Demans tablolarının büyük bölümünü bugün için tedavi şansı olmayan dejeneratif demanslar oluşturuyor. Ancak demans tablolarının bir bölümü ise 'semptomatik' ya da 'geri dönüşlü'dür. Bir hastanın 'Demans' tanısı altında değerlendirilmesinden sonraki basamak, saptanan demansiyel tablonun sebebinin ayırt edilmesi olmalı. Anafikir, 'Bazı vakalarda demans geri dönebilen bir durumdur ve bu olgular geri dönüşsüz olan pek çok hastayı gereksiz ve pahalı bir biçimde aşırı araştırmadan tanınabilmelidir.' Anahtar yaklaşım, aslında genel nörolojik yaklaşımla aynı. Demanslı hastaya yaklaşımda ilk basamağı demans tablosunun varlığının kesinleştirilmesi oluşturuyor. Ardından dikkatli bir şekilde hastalığa ait bilgileri alabilmek demans tablosunun başlangıc zamanı, klinik seyri, süresi, eşlik eden nörolojik tablonun belirlenmesi, ayırıcı tanı için önem taşıyor. Yine hastanın kullandığı ilaç tedavilerinin dikkatlice gözden geçirilmesi, doz aşımlarına bağlı tabloların anlaşılabilmesi için temel önem taşıyor. Bunun ardından hastanın ayrıntılı ve özenli fizik ile nörolojik muayenesi gerekiyor. Bu bilgi edinme ve muayenenin ortaya koyduğu bulgulara göre hasta 'geri dönüşlü' demanslar açısından şüpheler taşıyor ise uygun tipteki laboratuvar araştırmalarının yapılması gerekiyor. Ayırıcı tanıda bölgesel özelliklerin önemi olabiliyor. Bizim toplumumuz için, tüberküloz, sifiliz, bruselloz gibi hastalıklar hala oldukça önemli demans nedenleri olabiliyor.

ALZHEİMER HASTALIĞI

Demansların yarıdan fazlasına Alzheimer hastalığı yol açıyor. Hastalığın ilerlemesi 5 ila 20 yıl sürebiliyor. Hastalığın en ileri evresinde Alzheimer hastası 24 saat bakıma ihtiyacı oluyor. Beslenme, temizlik, tuvalet ihtiyacı ancak bir bakıcı tarafından sağlanabiliyor.

Belirtileri: Hastalık sıklıkla bellek kaybı ile başlıyor. Özellikle yakın geçmişte yaşanan olaylar kolay unutuluyor. Örneğin hastalar sohbet sırasında aynı şeyleri tekrar tekrar anlatmaya başlıyor. Erken dönemde Alzheimer hastası yeni bilgiyi öğrenemiyor. Hastalık ilerledikçe Alzheimer hastasının kafası iyice karışıyor ve etrafa ilgisi, çevresinden haberdarlığı azalıyor. Bazı hastalar konuşurken kelime bulmakta zorlanıyor. Nesneleri ve yüzleri tanımakta güçlük çekiyor. Yargı ve akıl yürütme de önemli ölçüde bozulabiliyor. Zamanla hasta en basit işleri bile yapamaz hale geliyor. Sık rastlanan bir belirti de kişilik ve davranışlarda değişiklik olması. Hastalarda kolay sinirlenme, depresyon ve aşırı kuşkuculuk görülebiliyor. Hastalar bazen aşırı sakin ya da saldırgan olabiliyor. Bu bulgulara hastaların kendilerine bakabilme, kendi başlarına yaşayabilme yeterliliklerinde azalma eşlik ediyor ve ileri dönemlerde 24 saat bakım gerekli hale geliyor.

Nasıl tedavi ediliyor?

Alzheİmer hastalığının henüz kesin bir tedavisi yok, ancak bazı belirtilerle baş etmeyi kolaylaştıran tedaviler söz konusu. Hastalığın ilerlemesini durdurmayı ve süreci geriye çevirmeyi başaracak pek çok ilaç üzerinde tüm dünyada yoğun bir çaba sarf ediliyor. Hastadaki bellek bozukluğunu bir süre için durağan bir seyir göstermesini sağlayan, hatta bazı hastalarda geçici de olsa kısmen iyileşme sağlayan ilaçlar mevcut. Ancak hastalığı tümüyle durduran ya da unutkanlığı geri dönüşsüz bir biçimde düzelten bir tedavi bulunmuyor. Bu nedenle hastanya uygun bir biçimde bakılması büyük önem taşıyor. Hastanın bakımını üstlenenlerin işlerini güçleştiren depresyon, aşırı sinirlilik, kaygı ve hezeyanların tedavisinde kullanılan birçok ilaç mevcut. Davranışsal ve fiziksel sorunlar için strateji geliştirilmesi hasta ve yakınlarının yaşam kalitesini artırabiliyor. Hastanın görme ve işitme problemlerinin de çözülmesi şart. Hastaya bakım sorumluluğunu üstlenen hasta yakınlarının da en az hastalar kadar desteğe ihtiyacı var. Ortaya çıkan günlük sorunlarla baş etmede uzmanlardan yardım almak en iyisi...

Yaşlanmanın 20 belirtisi

Yaşlanmanın 20 belirtisi

Ne zaman yaşlanmaya başlıyoruz sorusunun yanıtını vermek pek kolay değil. Ama bu soruya yanıt ararken ‘Yaşlanmayı durduramazsınız, fakat kolaylaştırabilirsiniz’ cümlesini rehber almanızda yarar var. Yaşlanmak, ‘nasıl yaşadığınız’la


SIK SIK tekrarladık, ama fazlasının zararı olmasa gerek: Yaşlanmak doğal, içten gelen, durdurulması mümkün olmayan bir süreçtir. Önemli olan onu nasıl karşıladığınız ve ömrünüzün geri kalan kısmını nasıl yaşadığınız, kısacası nasıl yaşlandığınızdır. Yıllar bir yağmur gibi üstünüze yağacak ve siz mutlaka ıslanacaksınız. Önemli olan keyifle ıslanmak, ıslanırken üşütmemek ve sonrasında zatürree olmamaktır. ‘Yağmur’un ne zaman başladığını daha erken anlamak ve şemsiyenizi mümkün olduğu kadar doğru zamanda açmak istiyorsanız, işe yaşlılık işaretlerini öğrenmekle başlamalısınız. İşte size artık yaşlandığınızı, en azından kapınızın çalındığını düşündüren ilk işaretler:

Eskisinden daha sık doktora gidiyor, yılda iki üç kez check-up yaptırıyorsanız.

Arkadaşlarınızın giyimi, ekonomik geliri ve sosyal konumundan çok kolesterol, şeker, ürik asid seviyelerini ve kalp sorunlarını merak ediyorsanız.

Kanser, şeker hastalığı, hipertansiyon, romatizma, kolesterol haberlerine siyaset, ekonomi ve spor haberlerinden daha çok ilgi duyuyorsanız.

Faydalı ve zararlı kolesterolünüz, trigliserit ya da şekerinizin kan değerlerini ezbere biliyorsanız.

Arkadaş toplantılarında, yemeklerde, kokteylerde, yiyecek, içeceklerden ve seyahatlerden çok son yaptırdığınız kan analizlerinin sonuçlarından bahsediyorsanız.

‘Önemli olan bedensel değil, ruhsal yaşlanmadır, benim ruhum genç’ cümlesini çok sık tekrarlıyorsanız.

En önemli sanatın ‘yaşlanma sanatı’ olduğunu düşünüyorsanız.

Marquez’in ‘Benim Hüzünlü ******larım’ eserini müthiş bir zevkle okuyor veya ‘Ferrari’sini Satan Bilge’yi önünüze gelene öneriyorsanız.

DEEP PURPLE VE TANGO

‘Pink Floyd’ ve ‘Deep Purple’ dinlemekten sıkılıyor, klasik müzik ve tangolara takılıyorsanız.

Eski aşklarınız ve gönül maceralarınızdan daha çok söz ediyor ve herkesin hálá büyük bir merakla sizi izlediğini zannediyorsanız.

Kendinizi güçlü biri gibi konumluyor, ama yine de gücünüzü sık sık kontrol etme ihtiyacı duyuyorsanız.

Otomobil alırken üstü açık spor modellere ve özellikle kırmızı renklilere ilgi duyuyorsanız.

Eskisinden daha kolay üzülüyor, çabucak kırılıp kolayca ağlıyorsanız.

TV’de akşam haberlerini izlerken bile uyuklamaya başlıyor ve sadece uykudan önce değil sabah uyandığınızda da yorgunluk hissediyorsanız.

Güçlü, etkileyici ve cazip biri olduğunuzdan artık hiç kuşku duymuyorsanız.

Saatinize daha sık bakıyor ama takvimlerden pek hoşlanmıyorsanız.

‘Ben’, ‘benim’, ‘bana’ yerine ‘biz’, ‘bizim’, ‘bize’ sözcüklerini tercih ediyorsanız.

Sadece evlenme yıldönümünüz veya eşinizin doğum gününü değil, kendi doğum gününüzü de unutuyorsanız.

YALNIZLIK KORKUSU

Çaresizlik ve umutsuzluktan, dostsuz ve akrabasız kalmaktan korkuyor, yalnızlık duygusunu temel sorunsalınız gibi algılıyorsanız.

Amca, dayı, dede veya hala, teyze, nine sözcüklerinden hoşlanmaya başladıysanız.

Unutmayın!

‘Yaş, yaşta değil baştadır. İnsan asla yaşlı gibi davranmayı ve yaşlanmayı düşünmemelidir. Kaç yaşında olursak olalım dans edelim, şarkı söyleyelim ve sevgilimizle el ele gezelim. Büyüyelim ama yaşlanmayalım’ diyen sevgili Duygu Asena haklıdır.

Yaşlanalım ama sağlıklı ve dinç yaşlanalım ve yaşlanmaktan asla korkmayalım.

Ne kadar yaşadığınız ya da yaşayacağınız önemli değil. Önemli olan, hayatı nasıl karşıladığınız ve ömrünüzün geri kalan kısmını nasıl yaşadığınız, kısacası nasıl yaşlandığınızdır.

BİR BİLGİ

Kaliteli hayat, brokoli çorbası içmek değildir

Eğer birbirine çok yakışan kelimelerden güzel bir kolye yapmayı düşünürseniz ‘hayat’ ve ‘kalite’ kelimelerini bu kolyede yan yana koymayı sakın unutmayın. Zamanı daha mutlu ve keyifli kılan, yiyecekleri lezzetli, suyu doyumsuz, havayı solunabilir yapan şey ‘hayat’tır. Huzuru, keyfi, neşeyi, sevgiyi vazgeçilmez kılan şeyse hayatın ‘kalite’sidir. Kaliteli bir hayatınız derken ‘Hayatı daha kaliteli yaşamak’ fikrini anlatmaya gayret ediyoruz. Kaliteli hayatın zor olduğunu savunanlar, eleştirilerini böyle bir yaşamın onları lezzetten ve keyiften uzak tutmasına dayandırırlar. Yanlıştır! Kaliteli hayat brokoli çorbası içip brüksel lahanası yemek, sabahın soğuğunda koşuya çıkıp akşamın erken saatlerinde yatağa girmekse ‘Biz onu almayalım’ derler! Haklılar! Çünkü hayatın içinde haz yoksa, aşk, coşku, neşe, hasret ve heyecan yoksa kısacası tat yoksa o aslında yaşanmamış, en azından eksik yaşanmış bir hayattır.

Yanlışı düzeltelim: ‘Kaliteli hayat’ aslında çok daha farklı bir şeydir. Kaliteli hayat sadece sağlıklı olup sağlıklı kalmayı, erken uyuyup erken uyanmayı, güne bir bardak ılık suyla başlayıp geceyi bir fincan papatya çayıyla sonlandırmayı, fırsat buldukça yürüyüp merdiven çıkmayı ya da antioksidanlardan zengin, yağlardan fakir bir yaşamı ifade etmiyor. Kaliteli hayat, hayata çok daha farklı, büyük, rengarenk ve kıpır kıpır bir pencereden bakmanızı gerektiriyor!

Kaliteli hayatın içerisinde fiziksel, sosyal ihtiyaçlarınızın tümü vardır. Eğer yiyecek, içecek ya da barınmanıza, kişisel korunmanız veya sağlığınıza ilişkin kuşkularınız varsa siz de kaliteli bir hayatın arayışı içindesinizdir demektir.

Benzer bir şekilde kaliteli hayat dostluğu, arkadaşlığı, komşuluğu, sevgiyi, aşkı, özlemi ve ayrıca mutlaka bir topluluğa ya da bir toprak parçasına ait olmayı yani sosyal ihtiyaçlarınızın tümünü önemsemeyi gerektirir.

Kaliteli hayatın en güzel açıklamalarını içeren bu yaklaşımlar benim değil, Abraham Maslow’undur.

Bu düşünceleri onaylamamak, hele hele onlara itiraz etmekse pek kolay olmasa gerek!

Kaliteli hayata direnmeyin, yaşam kalitenizi arttırmaya özen gösterin.

Tansiyonun ilacı 'yıka, sil, süpür...'

Tansiyonun ilacı 'yıka, sil, süpür...'

Tansiyonun ilacının evde elimizin altında olduğu ortaya çıktı. Çoğu zaman ağırlığından şikayet ettiğimiz ev işlerinin, yüksek tansiyona karşı en etkili ilaç olduğu ortaya çıktı. Bakın 4 saatlik ev işi nelere kadir:


Evi temizlerken, hipertansiyon riskinizi de silip süpürdüğünüzü biliyor muydunuz? Medicine&Science dergisinin sağlık ve egzersiz arasındaki ilişkinin işlendiği sayısında yayımlanan bir araştırmada, kan basıncını düşürmek için cimnastik salonları dışında ev işlerine yönelmek gibi bir seçenek olduğu da ortaya çıktı.

Araştırmada özellikle ev ve bahçe işlerinin ya da otomobil yıkamanın hipertansiyona iyi geldiği görüldü. Yaşları 42 ile 63 arası olan deneklerden evlerinde 12 saat boyunca yaptıkları işler aracılığıyla günde 150 kalori yakmaları istendi.

Denekler bu arada kan basınçlarını, hareketliliklerini ve aktivite şiddetini ölçen aletler taktı. Sonuçta hipertansiyon ya da hipertansiyon başlangıcı olan hastaların kan basınçlarında, yaptıkları aktivite sonucu belirgin düşüş olduğu görüldü.

14'ten 13'e düştü

Araştırmacılar toplam dört saatlik günlük ev işi yapmanın, kan basıncını ortalama 6-8 saat boyunca dengelediğini söylüyor. Sistolik kan basıncı ölçümlerinde hipertansiyon hastalarının kan basıncı 14 ve üzeri çıkıyor. Günlük ev işlerini yapan kişilerin tansiyonu ölçüldüğünde elde edilen değerler, yaklaşık sekiz saat boyunca 13'e geriledi.
Uzmanlar tansiyon değerlerindeki bu iyileşmeyi ev işlerine bağladı. Indiana Üniversitesi'nden araştırmaya katılan uzmanlar, "Fiziksel hareketlilik, kan basıncını kontrol etmede ana unsurlardan biri olarak ele alınmalı" dedi.

Yaşamak için yiyenlere duyurulur..

Adam, "Kimyasal ürünler" yazan markete girmiş:

- Eeeee, yüz gram cıva verir misin?
- Abicim cıva kalmadı ama istersen sana bir kilo midye dolması vereyim, içinde istemediğin kadar var!

- Alfatoksin var mı?
- Yok kardeşim! Yerfıstığı al, incir al, fındık al, antepfıstığı al...
Hepsinin içinde "alfatoksin" bulunur.

- Kanserojen etkili "methamidophos" satıyor musunuz?
Methamidophos pahalıya gelir, çarlistonbiber alın zaten promosyon olarak veriyoruz sayın abicim!

- Karbonmonoksit, karbondioksit, kükürtmonoksit ve kükürtdioksit gibi zehirli gazlar alacaktım?
- Kes bir döner! Abicim döneri tüp gaz alevine yapıştırarak pişiriyoruz, içinde istediklerinizin hepsi var!

- Demir sülfat gübresi ve kanserojen 'oksidation fetroamin' alacaktım?
- Tabii verelim! Tart oğlum oradan amcana bir kilo siyah zeytin!

- Pestisit bulunur mu?
- Bulunmaz efendim, boşuna aramayın! Gidin manavdan, salatalık, kiraz, kavun, domates, biber, çilek, elma, greyfurt alın...


- Hidrokarbon var mı?
- Bak güzel kardeşim zeytinyağı verelim, bir güzel süz, içinde bol bol var!

- Asesülfam, aspartam, antioksidan, olestra, nitrit ve nitrat alacaktım?
- Kardeşim bunca şeyi ayrı ayrı alacağına hazır gıda, dondurma, çikolata, gofret, dondurulmuş gıda, konserve balık alsana...


- Hidrol ve parafin alacaktım?
- Hemen efendim, size halis bal ve parafin için yanında üzüm veriyorum...

Kapı kapı kan aramaya son

Kızılay ile hastaneler arasında kurulacak bilgisayar ağı sayesinde vatandaşlar, hastane hastane dolaşarak kan arama derdinden kurtulacak. Hastaneler ihtiyaç duyulan kanı, Kızılay Kan Merkezleri’nden temin edecek. Sistem, 2006 Temmuz’unda hayata geçecek.

ANKARA - Kızılay Genel Başkanı Tekin Küçükali, “Kan ihtiyacından hasta yakınının haberi bile olmayacak, bir donör bulup da hastaneye ‘kana kan’ götüreyim diye bir uğraş içine girmeyecek” dedi.


Türkiye Kızılay Derneği Genel Başkanı Küçükali, Kızılay’ın son dönemdeki faaliyetleri hakkında bilgi verdi. Bölgesel Kan Merkezleri Projesi’nde gelinen aşamayı anlatan Küçükali, Türkiye’nin kan ihtiyacına kesin çözüm bulmayı amaçladıklarını bildirdi. Bu proje kapsamında sağlıklı kişilerden alınan kanların işleneceğini, hastalara tam kan verilmesinden vazgeçileceğini belirten Küçükali, kanı eritrosit, trombosit ve plazmagibi üç ürüne ayıracaklarını, bunun da kandan birkaç hastanın yararlanmasına olanak sağlayacağını kaydetti.

Küçükali, Türkiye’nin 81 ilinde kan merkezi ve bankaları oluşturacaklarını, kurulacak bilgisayar ağı sayesinde tüm hastanelerin kan ihtiyacının tespit edilerek 1 hafta önceden hastanelere teslim edileceğini söyledi. Bu konuda Sağlık Bakanlığı ile bir protokol imzalayacaklarını kaydeden Küçükali, protokol üzerinde çalışmaların sürdürüldüğünü belirtti.

“Artık, hastasının kan ihtiyacından hasta yakınının haberi bile olmayacak” diyen Küçükali, bu proje ile hasta yakınlarının kapı kapı dolaşarak kan aramasına son verileceğini bildirdi. Küçükali, şunları kaydetti:
“Artık hasta sahibi, kan nerede var, nasıl bulacağım, bir donör bulup da hastaneye ‘kana-kan’ götüreyim diye bir uğraş içine girmeyecek. Vatandaş, kendi sosyal güvencesi altında, kanla ilgili birçaba harcamadan, bir ödeme yapmadan hastasını ameliyat ettirip kana ulaşacak. Gelecek yıl Temmuz ayının sonunda Türkiye’de bu sistemi kurmayı hedefliyoruz.”


“İLK 5’E GİRDİ”
Kızılay’ın diğer çalışmaları hakkında da bilgiler veren Küçüali, Küçükali, Türk Kızılayı’nın tarihi boyunca büyük felaketlerde halkın yardımına koştuğunu, yaralarını sardığını ancak Marmara depreminin büyük yıkıcı gücü karşısında Türk Kızılayı’nın organizasyon yapısının da ayakta kalamadığını söyledi.

Depremden sonra ortaya konan stratejik plan çerçevesinde “yenidenyapılanma” hamlesi başlatıldığını anlatan Küçükali, Kızılay’ın bugün afete müdahale kapasitesiyle dünyada ilk 5’e giren yardım kuruluşu haline dönüştüğünü vurguladı.


5 YILLIK STRATEJİK PLAN
Kızılay’ın bir ilki gerçekleştirerek çalışmalarını stratejik plan çerçevesine oturttuğunu, yapılan değerlendirmeler ışığında 2005-2009 stratejik planının hazırlandığını ifade eden Küçükali, afet yönetim, kan, sağlık ve uluslararası insani yardım hizmetlerini geliştirmeyi ana hedef olarak belirlediklerini belirtti.

Afetle mücadele konularına öncelik verdiklerini, Bölge Afet Müdahale ve Lojistik Merkezleri Projesi’nin hayata geçirildiğini anlatan Küçükali, Bölge Afet Müdahale ve Lojistik Merkezleri Projesi ile merkezi anlayışla yürütülen afet müdahale tarzından vazgeçildiğini, afet stoklarının 8 bölge afet müdahale ve lojistik merkezine dağıtıldığını söyledi. Küçükali, şu anda bu depolarda 250 bin kişiyi barındıracak malzemenin stoklandığını bildirdi.

Kızılay’a yapılan bağışlara da değinen Küçükali, bağışta bulunan vatandaşların bu paraların nerelere harcandığını bilmesinin en doğal hakkı olduğunu söyledi. Küçükali, bundan sonra gelir ve giderlerin tamamen şeffaf olacağını ve bunların internet üzerinden duyurulacağınıbildirdi.

Hayvandan insana organ nakli yakın

Bilimadamları, hayvandan insana organ naklinin çok yakında gerçek olabileceğini öne sürdüler.

DUBLİN - Londra’daki Imperial College’dan doktor Anthony Warrens, İrlanda’nın başkenti Dublin’deki bir konferansta yaptığı konuşmada, “Vücudun organı kabul etmemesi gibi olası bağışıklık sorunlarının büyük kısmının çok yakında çözülebileceğini ve bunun da bir türden diğerine organ nakli sürecinin çok yakında gerçekleşebileceği anlamına geleceğini” ifade etti.

Warrens, her bağışlanan organa 5 kişinin ihtiyaç duyduğunun altınıçizerek, farklı türler arasında organ naklinin en iyi çözüm olacağınındüşünüldüğünü kaydetti.

Domuzlar, insanlarla yaklaşık aynı büyüklükte organlara ve benzer fizyolojiye sahip oldukları için organ naklinde muhtemel kaynak görülüyor. Bilimadamları, bunun için, insanlarda bağışıklık sistemine uygunluk gösterebilecek domuzları genetik yolla üretmeye çalışıyor.

Bilimadamları ayrıca, domuzlarda bulunan bazı virüslerin insanlarageçip geçmeyeceğini ya da bu virüslerin mutasyona uğrayıp yeni hastalıklara yol açıp açmayacağını bilmiyorlar.

“Bunun, hayvandan insana organ naklinde başlıca endişe olduğunu”da bildiren Warrens, ancak bu sorunun üstesinden gelinmesi için hayvandan insana organ nakli gibi iyi bir nedenleri bulunduğunu ifade etti. Warrens, bir bilimadamının, bu konuda klinik deneylere başlama noktasına geldiğini de belirtti.

Ancak birçok bilimadamı, bu tür tehlikelerin üstesinden gelene kadar hayvandan insana organ naklinde moratoryum ilan edilmesi çağrısında bulunuyor.

İnsülin iğnesine son!!

Diyabet ya da halk arasındaki ismiyle şeker hastalığı, dünyada milyonlarca kişinin sorunu. Ancak bu hastalıktan muzdarip olanlar, bundan böyle vücutlarının ihtiyaç duyduğu insülini iğne olmak yerine nefes yoluyla içlerine çekebilecekler.

LONDRA - Uzun dönemdeki etkileri ya da sigara kullananları nasıl etkileyeceği belli değil ama ABD Gıda ve İlaç Dairesi, ilk solunum yoluyla insülin alma önerilerini kabul etmesi yönünde hükümete tavsiyede bulundu.


Sadece ABD’de yaklaşık 18 milyon diyabet hastası var, bunların bazıları hasta olduklarının dahi farkında değil. En yaygın olan tip iki diyabetin aşırı şişmanlık gibi sonuçları olduğu da düşünülüyor. Bu tip diyabet rahatsızlığı çekenlerde vücut, ihtiyaç duyduğu insülini salgılayamıyor. Hap yoluyla tedavi olsa da pek çok hasta enjeksiyon yöntemini tercih ediyor.

Exubera adı verilen yeni ilaç II. Tip Diyabet hastaları için. Ancak, daha az görülen I. Tip, yani gençlikte görülen diyabetten rahatsız olanlara tavsiye edilmiyor. Bu uygulamadan yararlanabilecek diyabet hastaları, insülin iğneleri kullanmaktan kurtulacakları fikrinin kendilerini heyecanlandırdığını söylüyorlar. Nefes yoluyla gerekli insülini almak aynı zamanda iğneden korktuğu için insülin kullanmayı reddeden kişilere de yardımcı olacak.

Ancak federal sağlık denetimcileri, Exubera’nın sigara içen ya da akciğer rahatsızlığı olanlara nasıl etki edeceğini tartışıyor. İlacın sınırlanması yönünde bir tavsiyede bulunulmadı, ancak sigara içenlerin kan şekeri seviyelerinde ani düşüşler olabilir, çünkü sigara içmeyenlere nazaran daha fazla insülini içlerine çekiyor olacaklar.

Exubera’nın kaygıya yol açtığı diğer bir neden de uzun dönemdeki etkileri. İlaç üreticileri, çalışmaları 2019’a dek sürdürme kararında.

Kimlerin Vitamine İhtiyacı Var?

Kimlerin Vitamine İhtiyacı Var?

Vitaminler vücut hücrelerindeki kimyasal işlevlerin aksamadan gerçekleşebilmesi için vazgeçilmez olan ve alınması şart organik bileşiklerdir. Organizmanın kendisi tarafından üretilmediği için besinlerle ya da provitamin olarak alınması zorunludur.

Vitaminler temel olarak yağda çözülenler ve suda çözülenler olarak iki gruba ayrılırlar.A, D, E ve K vitamini gibi yağda çözülen vitaminler vücutta depolanabiliyorken, B1, B2, B6, C gibi vitaminlerde ise vücut kendisine gerekli olduğu kadarını alır, fazla olanı dışarı atar. Bu yüzden özellikle yağda çözülen vitaminleri alırken oldukça dikkatli olunmalıdır. Ancak günlük hayatta kullandığımız multivitaminler, suda çözülenlerle, yağda çözülenlerin kombinesi niteliğini taşıyor. Alınması gereken günlük doz kişinin, boy- kilo oranı ve harcadığı kaloriye göre değişir. Normal olarak hergün bir doz alınması yeterlidir. Bazı durumlarda ise vitamine gereksinim artabilir. Gebeler, sporcular, menopoz dönemindeki ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlar, zayıflama rejimi uygulayanlar, özellikle çok sigara içenler, alkol kullananlar ve yoğun stres altında çalışanların daha fazla vitamin takviyesine ihtiyacı vardır.

Kimlere hangi vitamin gerekli?

Yoğun bir iş temposu içindeyseniz, stresli ve yorgunluk vücuttan daha fazla vitamin alınmasına neden olur. Enerjinin ve sinirsel fonksiyonların devamı için B ve C vitaminleri ile kalsiyum, magnezyum minerallere gerksinim artar.

Alkol kullanıyorsanız…

Alkol bazı vitaminlerin kullanımını ve emilimini engeller. Bu yüzden B1, B6, C vitaminlerine ihtiyaç artar.

Rejim yapıyor ya da düzensiz besleniyorsanız…

Perhiz ya da düzensiz beslenme, aldığınız besin çeşitlerinin azalmasına ve
dolayısıyla vitamin eksikliğine neden olur. Bu sebeple mutlaka A, B, E, C vitaminleri takviyesi almalısınız.

Hamileyseniz ya da bebeğinizi emziriyorsanız…

Sorunsuz bir hamilelik geçirmeniz ve bebeğinizin sağlığı için bu dönemlerde A, C, E, B6, B12 vitaminleri takviyesi almalısınız.

Menopoz dönemindeyseniz…

Bu dönemde değişen hormonal denge nedeniyle, vücudunuzun kalsiyum ihtiyacı artar. Vücudunuzun kalsiyumdan yararlanabilmesi için mutlaka yanında D vitamini de almalısınız.

Doğum kontrol hapı kullanıyorsanız…

Östrojen vücudunuzun hormonal dengesini bozar ve bazı vitaminlerin tükenmesine neden olur. Doğum kontrol hapı kullandığınız dönemde B6 vitamini almanız gerekir.

Büyüme ve gelişme çağındaysanız…

Gelişme çağı, besin gereksiniminin son derece arttığı bir dönemdir. Yoğun enerji harcanması ve vücut gelişiminin hızlanması nedeniyle vitamin ihtiyacı artar. Bu çağdaki en gerekli vitaminler B ve C vitaminleridir.

60 yaşın üzerindeyseniz…

Bu dönemde bağırsakların emme işlevinin azalması ve sağlıklı besin hazırlama konusundaki ilgisizlik, vitamin eksikliğine neden olabilir. Sizin için gerekli vitamin ve mineraller E, C, B, demir ve kalsiyumdur.

Spor yapıyorsanız…

Egzersiz sırasında ve sonrasında vücudunuzun enerji gerksinimi artar. Bu yüzden sizler için gerekli olan vitaminler C, E ve B vitaminleridir.

Vitaminin fazlası zarar

Doktorlarımız her ilaçta olduğu gibi vitaminin de fazlasının zararlı olduğu görüşünde. Aslında düzenli ve normal ölçülerde alındığında metabolizma için faydalı olan bu bileşikleri, bilinçsizce kullanım sonucu bizler zararlı hale getiriyoruz.

A vitamini fazlası: Bebeklerde kafa içi basıncında artışa neden olduğu için kafada yalancı tümör oluşabilir. Baş ağrısı, ciltte döküntüler, halsizlik, kemiklerde ve eklemlerde ağrı ve göz içi kanamaları görülebilir.

B1 vitamini fazlası: Damarlarda genişleme, hipertansiyon yapma durumu, bilinç kaybı, boyun kaslarında gerginlik meydana gelebilir.

B7 vitamini fazlası: Damar genişlemesi ve sıcak basmaları meydana gelebilir.

K vitamini fazlası: Karaciğer bozukluğuna sebep verebilir.

D vitamini fazlası: Kemiklerde aşırı kalsiyum birikmesi sonucu bebeklerde fiziksel ve mental gerilik, anne karnındaki bebekte kemik bozukluğu olabilir. Bazı anneler çocuklarının boylarının uzamaları için fazla miktarda D vitamini verme ihtiyacı duyarlar. Halbu ki D vitamini fazlası kemiklerin gelişiminin olması gerekenden daha önce durdurur. Böylece çocukların boyları kısalabilir.

Ancak vitaminlerin sadece fazlası zararlıdır, ölçülü olarak alınan vitaminler her zaman yarar sağlamıştır.

Aşırı spor ve diyet kısırlık nedeni (bayanlar okuyun)

Aşırı spor ve diyet kısırlık nedeni

Kadınların uyguladıkları ağır diyet ve spor programlarının kısırlığa yol açabileceği belirtildi.


Kadınların son yıllarda uyguladıkları ağır diyet ve sporla bünyelerindeki yağ oranını tükenmeye yakın hale getirdikleri için hamile kalmakta zorlandıklarını belirten uzmanlar, kısırlığın gelecek yıllarda 2 katına çıkacağının tahmin edildiğini kaydediyor.

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Yaralı, aşırı zayıflığın da aşırı şişmanlıkta olduğu gibi kısırlığa yol açabileceğini belirterek, kadınları, spor ve diyet yaparken aşırıya kaçmamaları konusunda uyardı.

Türkiye'de gebe kalmadan önce kadınların muayeneden geçme alışkanlığı olmadığını kaydeden Yaralı, gebe kalmanın planlanması gerektiğini vurguladı. Planlama sayesinde Hepatit B aşılarının tamamlanabileceğini, vücudun ihtiyaç duyduğu folik asit gibi vitamin takviyesinin yapılacağını, şeker hastalığının kontrol edilebileceğini bildiren Yaralı, bu sayede gebeliğin sağlıklı olacağını kaydetti.

Kadınların, son yıllarda uyguladığı ağır diyet ve spor programlarının bünyelerindeki yağ oranını tükenmeye yakın hale getirdiğini söyleyen Yaralı, bunun hormonları olumsuz yönde etkilediğini ve adet düzensizliklerine yol açtığını söyledi.

Yaralı, "Kadınlar spor yapalım derken haftada 40 kilometre koşarak, vücutlarındaki yağ oranını düşürüyor, daha sonra hamile kalmakta zorlanıyorlar" diye konuştu. Yaralı, kısırlığın gelecek yıllarda 2 katına çıkacağının tahmin edildiğini ifade etti.

Kısırlık için bir diğer olumsuz faktörün ise şişmanlık olduğunu söyleyen Yaralı, obezitenin ve aşırı yağlanmanın da kadın bünyesinde tahribata yol açtığını dile getirdi.

Yaralı, "hamilelikte az kilo alma modasının sakıncalı" olduğunu da vurgula*****, hamilelikte en az 8, en fazla 20 kilo alınmasının ideal olduğunu kaydetti.

Hakkâri'de yine doktor yok

Hakkâri'de yine doktor yok

Kime sorsanız herkes vatansever. Ama iş icraata gelince durum farklı. Hakkâri'ye 45 günlüğüne geçici olarak 10 doktor atandı. Atanan doktorlardan sadece biri işbaşı yaptı.


Irak sınırındaki Çukurca ilçesi bir yıldır doktor bekliyor. 14 bin nüfuslu ilçenin tek sağlık ocağı var. Ocaktaki hastalara bir yıldır hemşireler hizmet veriyor.
Sağlık Bakanlığı'nca Hakkâri 112 Acil Servis'e 45 günlüğüne geçici olarak atanan 10 doktordan ise sadece Ankara'dan Dr. Mustafa Osmanoğlu geldi. Çukurca'ya denetlemeye giden Osmanoğlu, sağlık ocağının bahçesine toplanan hastaları muayene etti. 20 gündür Hakkâri'de görev yaptığını belirten Osmanoğlu, "Hakkâri ve ilçelerinde büyük sağlık sorunları yaşanıyor. Çukurca'da doktor olmadığını görünce, bir günlüğüne de olsa oraya gittim" dedi.

Başkan: Kimse çare olmadı

Çukurca Belediye Başkanı AKP'li Yaşar Turan, ilçeye doktor gelmesi için Başbakan başta olmak üzere girişimlerde bulunduğunu, ancak sonuç alamadığını söyledi. Turan şöyle konuştu: "Çukurca sağlık alanında en sıkıntılı bölge. Bu konuda askerin büyük desteği var. Doktor olmadığı için hastalara askeri doktorlar müdahale ediyor, ancak onlar da reçete yazamadığı için ilaç konusunda sıkıntı yaşanıyor. Halk perişan. Yetkililerden bir an önce buraya en az iki uzman, üç pratisyen doktorun gönderilmesini istiyoruz."
Acil hastaların Çukurca'dan Hakkâri'ye ulaştırılmasında da büyük güçlük yaşanıyor. 70 km.'lik Çukurca-Hakkâri karayolu, çalışmalar nedeniyle sık sık trafiğe kapatılıyor. Hastalar da uzun araç kuyruklarında beklemek zorunda kalıyor.

Sicaklarda Kalbe Dİkkat!

Sağlık Bakanlığı, kalp damar hastalıklarından ölümlerin Türkiye'deki ölümler arasında ilk sırada yer aldığını belirterek, vatandaşları özellikle yaz aylarında daha dikkatli olmaları yönünde uyardı.

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nce yapılan açıklamada, erken ölümlere yol açan ve kişilerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kronik hastalıklardan korunmanın, alınacak ''koruyucu önlemler'' ile mümkün olduğu kaydedildi.

Dünyada her yıl yaklaşık 17 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan kalp damar hastalıklarının Türkiye'de de en önemli halk sağlığı sorunu olduğu belirtilen açıklamada, şöyle denildi:

''Türkiye'de yaklaşık 2 milyon koroner kalp hastası bulunuyor. Bu hastaların yılda 130 bini hayatını kaybediyor.

Özellikle sıcak yaz aylarında hayvansal kaynaklı gıdaların yoğun olarak tüketimi, yemeklerin aşırı yağlı pişirilmesi, meyve ve sebze tüketiminin yeterli düzeyde olmaması ve fiziksel aktivitelerin yetersizliği, yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık ve diyabet, kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlerin başında yer alıyor.''

Türkiye'de koroner kalp hastalıklarından ölüm oranının tüm ölümler içinde yüzde 43'le ilk sırada yer aldığı kaydedilen açıklamada, bu ölümlerin önemli bir bölümünün ''41-58 yaş grubu''nda gerçekleştiği belirtildi.

SİGARA VE DUMANINDAN UZAK DURUN
Kalp damar hastalıklarının yol açtığı ölümlerin önemli bir bölümünün ''sigaraya bağlı'' nedenlerden gerçekleştiğine işaret edilen açıklamada, sigara dumanının içerdiği karbonmonoksitin kan dolaşımına girerek pıhtılaşmaya yol açığı ve atardamarların iç duvarlarına zarar vererek kalp krizlerine neden olduğu anlatıldı.

Açıklamada, sigaranın birçok hastalığa olduğu gibi kalp-damar hastalıklarına da zemin hazırladığı, ölümlere yol açtığı belirtilerek, koroner kalp hastalıklarından ve bu hastalıkların yol açtığı ölümlerden korunmak için atılacak ilk adımın sigara ve dumanından uzak durmak olduğu ifade edildi.

-KALP DAMAR SAĞLIĞI NASIL KORUNMALI?
Açıklamada, kalp damar sağlığını korumak için yapılması gerekenler şöyle sıralandı:

''Sigara sıcakların etkisiyle bunalan vücudunuza iki kat olumsuz etki yapar. Kalp-damar hastalıklarının oluşumunu önlemek için özellikle yaz aylarında sigaradan hem aktif hem pasif içici olarak uzak durun. Beslenmede doymuş yağ oranını azaltarak, tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri içeren yağların oranını artırın. Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin. Posa içeren yiyecekler ile meyve sebze tüketimini artırın. şeker ve tuzu alt düzeyde tüketin.

Vücut ağırlığınızı kontrol altında tutarak, doğru besinlerle beslenmeye özen gösterin. Stresi azaltın. Alkol ve oksijensiz ortamlardan uzak durun. Spor yapın veya haftada üç dört kez yarım saat yürüyüş yapın.''

'Tek gözünde kayma olan bebekleri doktora götürün

'Tek gözünde kayma olan bebekleri doktora götürün

Gözlerimiz, mükemmel bir biçimde hareket etmelerini sağlayacak kaslarla donatılmıştır. Bu kasların görevlerini tam olarak yapmaması şaşılığa neden oluyor. Şaşılığı çocuk yaşlardan itibaren takip ve teşhis etmenin mümkün olduğunu belirten uzmanlar; tedavide ise sadece gözlük kullanımından botoksa dek birçok yöntem bulunduğunu ifade ediyor

Şaşılık hakkındaki tüm sorularınızın cevaplarını Dünya Göz Hastanesi'nden aldığımız bilgilerde bulabileceksiniz:

* Şaşılık nedir?
Şaşılık gözlerin paralelliğinin bozulması durumudur. Organlarımız içinde hareket yönünden en mükemmel özeliklerle donatılmış olanı gözlerdir. Her bir gözde bulunan 6 adet kas, gözleri uyum içinde hareket ettirerek devamlı birlikte odaklanmayı sağlarlar. Bu kasların bir veya birkaçının görevini iyi yapamaması durumunda şaşılık meydana gelir. Bebeklerde ilk 3 ayda ara sıra olan göz kaymaları normaldir. Çünkü bu döneme kadar bebekler gözlerini paralel tutan her iki gözüyle algılama yeteneğini geliştirmemişlerdir. Daha sonra olan kaymalar mutlaka göz hekimince değerlendirilmelidir.

* Şaşılığa neler sebep olur?
Şaşılığın oluşmasında tek bir neden yoktur. Hamileliğin nasıl geçtiği, doğumun problemli olup olmadığı, çocuğun gelişimi, geçirdiği hastalıklar şaşılık için risk faktörü oluşturabilir. Şaşılık için genetik yatkınlık söz konusudur. Yani ailede gözünde kayma olan varsa, ortaya çıkma şansı daha fazladır. Çocukluk döneminde, yani 2 yaşından sonra görülen şaşılıklarda, neden genellikle kırma kusurudur. Yatkınlığı olan bir çocukta gözdeki kayma ateşli bir hastalık veya bir travma (düşme, ameliyatlar, kazalar) sonrası başlayabilir. Göz kaslarımızın hareketini yöneten merkez beyindedir; bu nedenle sinirlerde oluşan felçler de gözde kaymalara neden olur. Geçirilen kazalar, kafa travması, ateşli hastalıklar ve ileri yaşta hipertansiyon ve şeker hastalığı gibi bazı durumlarda, göze gelen sinirlerde felçler oluşabilir. Bu şekilde oluşan şaşılıklarda, tedavi felcin kalıcı olup olmamasına bağlı olarak değişebilir. Çocuklarda göz tembelliği, büyük yaş grubunda çift görmeye neden olabileceği için mutlaka tedavisi gereklidir.

GİZLİ ŞAŞILIK
* Şaşılık belirtileri neler?
Gözde paralelliğin kaybolması, yaşarma, ağrı, baş ağrısı, çift görme, üç boyutlu görüntünün kaybolması, bulanık görme, baş veya yüzün bir yana dönük olması ilk belirtilerdir. Bebeklik ve çocukluk döneminde olan kaymaların bir kısmı yalancı kaymalardır. Yalancı kayma, göz kapaklarının ve burun kökünün genişliği ile ortaya çıkan yanıltıcı bir görünümdür. Bu durumun tam olarak aydınlatılabilmesi için mutlaka bir göz muayenesi yapılmalıdır. Devamlı olarak hep aynı gözün kayması, görmenin o gözde daha az olduğunun belirtisidir ve önemlidir. Bu nedenle tek gözünde kayma olan bebek ve çocuklar hemen göz muayenesine götürülmelidir.

* Gizli şaşılık var mı?
Gizli şaşılık gözlerden biri kapatılınca ortaya çıkan şaşılıktır. Toplumda gizli kayma oldukça sık olarak görülür. Her iki göz açıkken birleştirici bir mekanizma ile beyin gözlerin paralel durmasını sağlar. Ancak gözlerden biri kapatıldığında bu mekanizma bozulur ve kapatılan gözde kayma oluşur. Hasta genellikle kaymanın farkında değildir ve gözlerde yorgunluk hissi, kızarıklık, ağrı, kuruluk hissi ve baş ağrısı gibi şikayetlerle başvurur. Eğer hastada bir görme kusuru da var ise, bu şikayetler daha erken ortaya çıkar. Özellikle yakın okuma sonrasında hasta baş ağrısından şikayetçi olur. Gizli şaşılık uygun gözlükler ve ortoptik egzersizlerle tedavi edilebilir.

* Şaşılık nasıl teşhis edilir?
Şaşılık birçok nedenden kaynaklandığı için, tedavi de kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Bir kısım şaşılıkta, gözlükle tedavi oldukça başarılıdır. Çocuk gözlüğünü taktığında şaşılığı düzelir. Yaş ilerledikçe kaymayı kontrol edebilme özelliği kazanabilir ve gözlüğü çıkardığında da artık gözü kaymaz. Bazen gözlük tedavisinin yanı sıra hasta ortoptik tedavi ve egzersiz programlarına alınabilir. Gözlükle ve egzersiz programlarıyla düzelmeyen şaşılıklarda, doğumsal şaşılıklarda, baş pozisyonunun olduğu hastalarda tedavi cerrahi girişimdir. Operasyon tercihen genel anestezi altında yapılır. Ameliyat sonrası göz kapatılmayabilir. Hastanın hastaneden çıkış zamanı anestezi durumuna bağlıdır. Ameliyat sonrası ağrılı değildir, hastada batma hissi olabilir. Hasta verilen damlaları kullanır ve gözlüğünü takabilir. Ameliyattan 1 hafta sonra, çocuklar okullarına, erişkin hastalar da işlerine dönebilirler. Gözlerdeki kızarıklık yaklaşık 2-3 hafta sürer, damla kullanımıyla tedrici olarak azalır.

* Şaşılık tedavisi nasıl yapılır?
Gözlük: Bazı tip şaşılıklar kırma kusuruna bağlı olarak oluşur. Hasta gözlük kullanmaya başlayınca şaşılık düzelir. Bu tip şaşılıklarda gözlük yeterli olmaktadır.
Kapama: Bu tedavi yöntemleri hastanın gözünde tembellik de var ise yapılabilir.
Ortoptik: Ortoptik tedavi, ayrıca her iki gözle görme yeteneğini ve derinlik hissini kazandırmak amacı ile de uygulanabilir. Bu iki fonksiyon gözlerin paralel durmasını sağladığı gibi, günlük hayatımızda da oldukça önemlidir. Araba kullanırken, basketbol , tenis gibi mesafe ve zaman ayarlaması gereken sporlarla uğraşırken daha rahat ve başarılı olmamızı sağlar.
Cerrahi: Doğuştan olan kaymalar genellikle gözlük gerektirmeyen, erken dönemde (6 ay - 1 yaş) ameliyat edilmesi gerekli kaymalardır. Kaymaların büyük çoğunluğu ise 23 yaş civarında ortaya çıkar ve genellikle gözlükle tam olarak düzelebilir. Gözlük takıldığı halde düzelmeyen kaymalara ise cerrahi tedavi gerekir.
Botoks: Bazı şaşılıklarda botulinum toksin (BOTOKS) de tedavide uygulanabilir. Felce bağlı oluşan şaşılıklarda, ameliyat olmuş tam düzelme sağlanamamış hastalarda, gözünde guatra bağlı kayma olmuş hastalarda BOTOKS etkilidir ve tedavi edici olarak kullanılabilir. Felçlere bağlı olarak ani oluşan kaymalarda genellikle çift görme de vardır ve hasta için oldukça zor bir durumdur. Bu tarz şaşılıklarda genel eğilim 6-8 ay beklemektir, ancak bekleme döneminde çift görmenin azalması amacıyla botoks uygulaması yapılabilir. Şaşılığın ortaya çıkmasından hemen sonra tedaviye başlanması ile tam düzelme mümkündür.

BEBEKLERDE BEKLEMEYİN
* Şaşılık ameliyatı nasıl yapılıyor?
Şaşılık ameliyatları çoğunlukla genel anestezi altında gerçekleştirilir. Ameliyatların temel prensibi göz küresine yapışık kasların kuvvetinin azaltılması ya da arttırılması veya yerlerinin değiştirilmesi esasına dayanır. Şaşılıkta erken tanı ve tedavi ile göz tembelliği önlenebilir, 3 boyutlu görme sağlanabilir. Bu nedenle şaşılık şüphesi olan her çocuğun belirli bir yaşa gelmesi beklenmeden şaşılık uzmanı göz hekimine götürülmesi gerekir.

* Gözü kayan bir bebek kaç yaşına geldiğinde doktora götürülür?
Bebekte şaşılık görüldüyse hiç beklemeden hemen doktora başvurulmalıdır. Göz kayması hipermetropi gibi görme bozukluğuna bağlı olabildiği gibi, bebeklerde doğumsal katarakt ve göz içi tümörleriyle de alakalı olabilir.

Lp Krİzİ Aninda Neler Yapmali!!!!!!!!














Araç tutmasına karşı ne yapabilir?

Araç tutmasına karşı ne yapabilir?

Araç tutması bazı kişilere yolculukları zehir eder. Peki araç tutmasına karşılık yapılabilecekler neler? İşte size öneriler.

1. Her zaman vücudunuzun hareketinin iç kulağınız ve gözleriniz tarafından aynı şekilde algılanabileceği bir yerde oturun. Örnek olarak arabanın ön tarafında oturup uzak manzaralara bakabilirsiniz veya geminin güvertesine çıkıp ufku izleyebilirsiniz ya da uçakta cam kenarında oturup dışarıyı seyredebilirsiniz. Uçak yolculuklarında hareketin en az olduğu kanat üstüne denk gelen koltukları tercih edin.

2. Eğer araba sizi tutuyorsa kitap okumayın ya da zıt yöndeki koltuklara oturmayın.

3. Araç tutması olan bir başka yolcuyla konuşmayın veya onu izlemeyin.

4. Yolculuktan hemen önce ya da yolculuk sırasında keskin kokulardan, baharatlı veya yağlı yiyeceklerden uzak durun. Araştırmalar halk arasında yaygın olarak kullanılan formüllerin etkinliğini bilimsel olarak kanıtlayamamıştır.

5. Doktorunuz tarafından tavsiye edilen ilaçlardan birini yolculuğunuzdan önce alın.

Bu ilaçlardan bazıları reçetesiz olarak da satın alınabilir. Sakinleştirici veya sinir sistemi deprasanları için doktorunuzun reçetesi gerekir. Bazıları hap veya fitil şeklindedir, bazıları ise (scopolamine) kulak arkasına yapıştırılabilen bantlar şeklindedir.

Şunu hatırlayın: Baş dönmesi ve araç tutması olaylarının büyük çoğunluğu hafiftir ve kişi bunu kendi kendine tedavi edebilir. Ancak, ağır veya giderek daha da ağırlaşan vakalar kulak, burun, boğaz, denge ve sinir sistemi konusunda uzman bir doktor tarafından takip edilmelidir.

Kalıtsal (Genetik) Hastalıkları biliyor musunuz?

Kalıtsal (Genetik) Hastalıkları biliyor musunuz?

Genetik hastalıklar, aile bireylerinin birbirlerini genlerle aktardıkları hastalıklardır. Gen bilimindeki gelişmeler sayesinde genetik hastalıkları daha rahat tespit edilmekte ve gerektiğinde genlerden bu hastalıklar ayıklanmaktadır.

Tek Gen Hastalıkları

Tek bir gende meydana gelen bozukluk sonucu (mutasyon) ortaya çikan tedavisi hemen hemen imkansız kalıtsal hastalıklar grubudur. Günümüzde toplumda sık görülen Akdeniz Anemisi, hemofili gibi kan hastalıklarının; Kistik Fibrozis, fenilketonüri gibi metabolik hastalıkların; Duchenne Müsküler Distrofi gibi kas hastalıklarının; Ailevi Akdeniz Ateşi (FMF), doğumsal işitme kaybı gibi spesifik hastalıkların taşiyıcı taramaları ve doğumöncesi tanıları yapılabilmektedir..

Kromozomal Hastalıklar

Kromozomlardaki sayısal (Down Sendromu, Trizomi 18 ve Trizomi 13 ) ve yapısal (delesyonlar ya da duplikasyonlar) değişiklikler sonucu ortaya çikan genetik hastalıklardır. Genellikle sporadik olarak görülürler. Pek küçük bir bölümü ailevi özellik gösterir. Herhangi bir yapısal kromozom anomalisini dengeli olarak taşiyan kişinin çocuklarinda kromozomal düzensizliğe bağlı ağır sendromlar görülebilir. Bu ailelere genetik danışma verilmesi, uygun genetik analizlerin yapılması sağlıklı çocuk sahibi olabilmelerini sağlar.

Multifaktöryel Hastalıklar

Bir çok küçük etkili genin çevreyle etkileşmeleri sonucu yaşamın herhangi bir döneminde ortaya çikan hastalıklardır. Bu gruptaki hastalıklar toplumda yaygın.olarak görülür. Bu hastalıklar arasında yarık damak ve dudak gibi doğuştan olan ya da diabet ve şizofreni gibi sonradan ortaya çikan hastalıklar yer alır.

Edinsel Somatik Genetik Hastalıklar

Somatik hücrelerde yaşamın ileri dönemlerinde gerçekleşen mutasyonlar sonucu ortaya çikan ve kalıtsal olmayan hastalıklar yer alırlar. Bu hastalıkların en yaygın olanı kalıtsal olmayan kanserlerdir.

Hastalar doktorlardan neden korkar?

Hastalar doktorlardan neden korkar?

Bu konuda bilimsel bir araştırma yapıldı mı bilmem ama, denize mayoyla gireninden donla girenine, okuma-yazma bilmeyeninden Oxford mezununa, insanların birçoğunda bir doktor korkusu vardır. Kimi başından geçen bir hastalık nedeniyle, kimi canı yanacağı için, kimi bir doktor veya tıbbi bir işlemden zarar gördüğü için, kimi parası olmadığından, kimi çocukken korkutulduğu için... doktordan korkar. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta doktor korkusunu Mynet okurları için yazdı.

DOKTOR KORKUSU

Sayıları az da olsa gerçekten doktorun kendisinden korkan hem çocuk hem erişkin hastalar vardır. Çocuklara hak vermemek ne mümkün, çünkü o aşılar, o iğneler, o zehir gibi şuruplar... hep o beyaz gömlekli-gözlüklü adam yüzündendir. O küçük bebeklerin bile ilk defa götürüldükleri bir doktor muayenehanesinde daha doktoru görmeden, hemen kapıdan girerken dahi durumu anlayıp yaygarayı bastıklarını anne babaların çoğu iyi bilir.

Çocukların korkusuna eyvallah, ama ya o koskoca, sakallı, kıllı, bıyıklı, tabancalı adamların iğneyi görünce bayılmalarına ne demeli acaba?

HASTALIK KORKUSU

Bazı kişilerin korkusu esasında doktordan değil, hastalıktandır. "Ama ya doktor bende ciddi bir hastalık bulursa" endişesi bu kişileri doktora gitmekten alıkoyar. Bunlar, şikayetleri dayanılmaz duruma gelinceye kadar da doktora gitmezler. Hatta bunlar doktor muayenehanelerinin önünden, yakınından bile geçmek istemezler, görünmez bir gücün onları içeriye çekmesinden veya bir an yanılıp da muayenehaneye girmekten bile ürkerler.

İNCELEME KORKUSU

Kimi de, doktordan ve hastalıktan değil, doktorun isteyeceği incelemelerden, bunların kendilerine zarar vermesinden, canlarının yanmasından ve bazıları da bunların fiyatlarından korkar.

Gerçekten de son yıllarda doktorların hastalarından tomografi, emar, anjiyografi, sintigrafi... gibi tanı yöntemlerini daha çok istedikleri bir gerçektir. Bağ-Kur, Emekli sandığı ve eski SSK' lılar, bu incelemeleri yaptırmak için birtakım bürokratik işlemleri tamamlamak zorundadırlar ki, bu bile bazıları için başlı başına korkutucu bir uğraş olabilir. Kayıt işlemleri, uzman doktor istek yazısı, vezneye para yatırma, başhekim onayı, inceleme için gerekli ilaç, enjektör, sonda... gibi maddelerin temini, kim bilir kaç tane imza, damga, kuyruklar ve nihayet de randevu sırası alma işlemi...

Diyelim ki, bu aşamaları başarıyla geçtiniz, randevu gününüzde tomografi çektirmeye gittiniz. Tomografi, 'emar' gibi incelemeler için belirli bir süre, tek başınıza kapalı bir mekanda kalmanız icap edecektir. Kapalı alan korkusu olanlar, bu röntgenleri standart laboratuarlarda katiyen çektiremezler. Bu hastaların, bu incelemeleri açık ortamda yapan bir laboratuar bulmak için işlemlere sil baştan tekrar başlamaları gerekir.

Herhangi bir sosyal güvenceleri olmayan hastalar ise, bu incelemelerin fiyatlarından korkarlar ki, bu da gerçekten haklı bir korkudur. Sakın, benden duyduğunuzu söylemeyin, ama sizden istenen fiyatları asla hemen kabul etmeyin, yapabildiğiniz kadar pazarlık yapmaktan kaçınmayın.

SAĞLAM GİTTİK, HASTA OLDUK

Bazen, çok önemsiz bir şikayetleri için 'laf olsun' diye doktora giden hastaların başına olmadık aksilikler gelip gerçekten hasta veya 'hazakatzede' de olabilirler. Bunun en iyi bilinen örneği de ünlü hiciv şairimiz Neyzen Tevfik' in başına gelenlerdir.

Bir hazakatzedeyim, midemi tıp tepti benim
Kırk katır tepse yıkılmazdı bu muhkem bedenim

Kapladı her yanımı sancı, elem, ağrı, bere
Bir mezar oldu vücut, sanki etibba haşere

Hastane sanarak çok yere girdim çıktım
İbret aldım oralardan da canımdan bıktım.

Gençler için açıklayalım. Hazakatzede, Osmanlıca' da hekim hatasının kurbanı olan kimse için alay yollu söylenen bir kelimedir, 'doktor kurbanı' anlamını taşır. Etibba doktorlar, muhkem ise sağlam anlamındadır.

Temel Reis bizi kandırmış!

Temel Reis bizi kandırmış!

Besinler hakkında her bildiğinizi doğru kabul etmeyin. Örnek mi? Ispanak. Yıllarca, Temel Reis bize bu besinin demir açısından zengin olduğunu söyledi. Ama iş öyle göründüğü gibi değil. İşte beslenmenin altın kuralı...


Besinler hakkında her bildiğinizi doğru kabul etmeyin. Örnek mi? Ispanak. Yıllarca, Temel Reis bize bu besinin demir açısından zengin olduğunu söyledi... Zengin sayılır ama içindeki bir madde demirin emilmesini zorlaştırıyor... Ayrıca kayısıdaki demir oranı ıspanaktan katbekat fazla...

Beslenmenin altın kuralları

Besinler hakkındaki hatalı bilgiler, yeni araştırmalar ışığında gözden geçiriliyor.

Besinler hakkında yanlış bilgilerin yaygın olduğuna dikkat çeken İngiliz Daily Mail gazetesi, başta dünyaca ünlü çizgi karakter Temel Reis'in elinden düşürmediği ıspanak olmak üzere pek çok gıda hakkında hatalı bilgiler edinildiğini belirtti. Efsane denizci Temel Reis'in Kaba Sakal'ı alt etmek için mideye indirdiği ıspanak sayesinde 1930'larda ABD'deki ıspanak tüketimi yüzde 33 oranında artmıştı.

Kayısı Daha İyi

Ancak ıspanaktaki oksalat, demirin emilmesini zorlaştırıyor. Buna karşın kayısı ıspanaktan çok daha fazla demir içeriyor. Sağlıklı ve uzun bir yaşam için besinlerin faydaları hakkında uzun bir liste yayımlayan gazete doğru beslenmek için unutulmaması gereken altın bilgileri sıraladı.

SARS'ın esas kaynağı yarasa

SARS’ın esas kaynağı yarasa

Çin’den dünyaya yayılan SARS hastalığının kaynağının yarasalar olabileceği ileri sürüldü. Çinli bilim adamları Hong Kong’daki yarasalarda SARS virüsüne benzer bir virüs buldu. Çin’de 2002’de ortaya çıkan ve havayolu şirketleriyle dünyaya yayılan hastalığın insanlara misk kedisinden geçtiği düşünülüyordu. Ancak uzmanlar, bu virüsü yarasaların kedilere bulaştırdığını öne sürdü.

Saç yolma rahatsızlığı

Saç yolma rahatsızlığı

Göze çarpar derecede saç kaybıyla sonlanacak şekilde kişinin kendi saçlarını tekrar tekrar yolmasına trikotillomani denir. Bu terim 1889'da Fransız bir dermatoloji doktoru tarafından "karşı konulamayan saç yolma dürtüsü"nü belirtmek için kullanılmıştır


Eğer kişi saç yolma dürtüsünü ertelemeye yada durdurmaya çalışırsa gittikçe artan oranda gerginlik hisseder. Saçlarını yolduğunda ise bir haz, rahatlama ve doyum duygusu yaşar. Herhangi bir cilt hastalığına bağlı olmayan bu durum, ilerledikçe kişinin yaşamını olumsuz etkileleyen bir hal alır.

100 kişiden 4’ü bu durumda

Başlangıçta çok nadir görüldüğü düşünülen "saç yolma"nın, aslında yaklaşık her yüz kişiden dördünde olduğu fark edilmiştir.
Bazen erken yaşlarda başlar, kadın ve erkeklerde aynı oranda görülür ve iyileşme oranı daha fazladır. Bazen de geç yaşlarda başlar, kadınlarda daha sıktır ve süreğen bir durum halini alabilir. Dürtü, kontrol bozukluğu olarak adlandırılamakla beraber, bir çeşit takıntı olduğu ve obsesif kompülsif bozuklukla benzerlikler gösterdiği bilinmektedir. Bazen kıl yolma sadece saçla kalmaz. Buna başta kirpikler olmak üzere kaşlar da eklenebilir.

İç dünya bedene yansır

Psikolojik problemlerin insanlara ve hayatlarına etkisi farklı şekillerde olmaktadır. Kimisi kişinin iç dünyasını büyük ölçüde etkilerken, kimisi ise diğer insanlarla ilişkilerinde iş veya ders başarısında etkili olmaktadır. Bazı psikolojik problemler ise kişinin bedeninde etkilerini göstermektedir.

Yara yolma, tırnak yeme, parmak emme

Bu davranış bir zaman sonra alışkanlık şekline gelmekte, kişi problemden rahatsızlık duydukça kısırdöngü içine girmekte ve problem gittikçe daha da artmaktadır.

Ciltte çıkan yaraları yolma; bir nevi tırnak yeme, parmak emme ve saç yolma problemlerine benzemektedir. Bununla beraber yara yolma yüzde olduğu takdirde kişinin çevreden gizlemesi mümkün olmayan bir problem olduğundan kaygıyı artırmaktadır.

Kişilik özellikleri, çevre kadar etkilidir

Hastalığın ortaya çıkmasında ve devamında çevresel şartlar ve kişilik özellikleri birlikte etkili olmaktadır. Kişinin güven duygusu, mükemmeliyetçi olup olmaması, streslerle başa çıkma becerileri de etkili olabilmektedir. Depresyon, kişiler arası duyarlılığın fazla olması, takıntılar, saplantılı davranış ve kaygı bozukluğu gibi altta yatan nedenler, beden kimyasının bozulmasına sebebiyet vererek bu tür problemlere yol açabilmektedir.

Mükemmeliyetçi aileler dikkat!

Stresli durumlarda saç, kaş ve kirpik yolmalar artmaktadır. Ailelerin birinci çocuklarında daha sık görülmesi, kıskançlığın hastalığın başlamasında etkili olduğunu düşündürmektedir.

Yine ailesel bazı özelliklerden söz edilebilir. Aşırı mükemmeliyetçi, eleştirici ebeveynlerden birine karşın, edilgen, duygularını belli etmeyen diğer ebeveyn bu hastaların ailelerinde ki sık rastlanan bulgulardandır. Bunun yanı sıra diğer ruhsal bozukluklar da birlikte görülebilir. Depresyonu göz ardı etmemek gerekir. Sıkıntı, stres oluşturacak her türlü durum saçlarınızı yolmanıza neden olabilir.

Tedavi için neler yapılabilir?

Kişinin çevresindekiler tarafından anlaşılması, sorumluluklarının paylaşılması bu tür rahatsızlıkların ortaya çıkmasını önlemekte yada iyileşmesini kolaylaştırmaktadır.

Birkaç günlük tatil, yakın akraba ya da arkadaş ziyaretleri, spor, sağlıklı beslenme, kişinin gevşeyip rahatlamasıyla problemin hafiflemesini sağlar. Kişinin sevdiği meşguliyetlerle uğraşması, iç enerjisini uygun şekilde kanalize etmesi de yararlı olmaktadır.

Bu tür problemlerin tedavisi çok yönlü bir yaklaşım gerektirmektedir. Tedavide ilaç tedavisi yararlı olmakla beraber psikoterapiler esastır. Psikoterapiler kişinin konuşup rahatlaması kadar benlik düzenlemesinde ve alışkanlığını bırakması için profesyonel destek görmesini amaçlamaktadır.

Azmin elinden ne kurtulur?

Yara yolma davranışı içsel nedenlerle yanlış bir davranışın öğrenilmesi demektir. Bu davranışın tam tersini yani yara yolmamayı öğrenmek sabır gerektirir ve zaman alır. Fakat azimle öğrenilemeyecek hiçbir şey yoktur. Azim ve kararlılıkla bu yanlış davranışın bırakılması da profesyonel yardımla mümkündür. Yakınların bu davranışı bırakması için kişiyi zorlaması ve kınaması problemin daha çok artmasına neden olabilir.

Kendi haline bırakılmamalı

Hastanın antidepresanlarla tedaviyi veya psikoterapileri kabul etmemesi de problemin gittikçe artmasına sebep olmakta ve tedaviyi zorlaştırmaktadır. Elbette her şey kişinin beyninde bitmekte ve kişi pozitif enerjisini kullandığı takdirde hiçbir destek almadan da bir davranış bozukluğunu bırakabilmektedir. Bu, enfeksiyon gibi bir hastalığın bazen kendiliğinden geçmesine benzer. Fakat kendiliğinden geçmesi beklenerek tıbbi tedavi geciktirilirse hastalık hasar bırakabilmektedir. Bu sebeple başa çıkılamayan bir davranış için çevrenin zorlamaması ve kişinin kendisini suçlamaması iyileşme için ilk adımdır.
Ailenin sıcak, sevecen ve anlayışlı yaklaşımı ise; hastanın tedaviyi kabul etmesini kolaylaştırır ve tedavi esnasında iyileşmeyi hızlandırır. Tedavi esnasında cilt hastalıkları uzmanının tavsiyelerini almak, ilerlemiş vakalarda ise yara izlerinin tamamen geçmesi için estetik uzmanına danışmak da gerekebilir. Kişi kendisi yeterli derecede istekli olduğu ve kendisini bırakmadığı takdirde tedavinin süresi kısa olur.

Dünya 'kuş gribi' tehdidinde

Dünya Sağlık Örgütü’nden “kuş gribi” alarmı... Örgüt, “kuş gribi virüsü küresel bir salgına neden olursa 1 ila 7 milyon insan ölebilir” uyarısında bulundu.


Bundan 2 yıl önce Çin’de başlayan ve daha sonra çok sayıda ülkeye yayılan SARS salgınının ardından dünya şimdi de “kuş gribi” tehlikesiyle karşı karşıya...

Virüsün henüz insandan insana bulaşmadığı tahmin ediliyor. Ancak mutasyon geçirerek insanlar arasında da salgına yol açabileceği belirtiliyor.


“1 İLA 7 MİLYON İNSAN ÖLEBİLİR”
Sri Lanka’da düzenlenen bir zirvede konuşan Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri, “artık kuş gribi virüsü bir salgına neden olur mu diye değil, bu salgın ne zaman başlar diye sormamız lazım” diyor:
“Elimizdeki veriler küresel anlamda nüfusun yüzde 25’ine virüsün bulaşabileceğine ve belki de 1 ila 7 milyon insanın ölebileceğine işaret ediyor”


GÖÇMEN KUŞLARIN VİRÜSÜ YAYMASINDAN KAYGI DUYULUYOR
Dünya Sağlık Örgütü, kış yaklaşırken göçmen kuşların virüsü dünyaya yayma riskinden endişe ediyor. Dünyada olası bir kuş gribi salgınına hazır tek ülkeninse Tayland olduğu bildirildi.

Kuş gribi salgını son iki yılda yüzbinlerce kümes hayvanın itlaf edilmesine ve 63 kişinin ölümüne neden oldu.