24 Temmuz 2009 Cuma

Sarıgül Hareketi başarılı olabilir mi?

sargl-hareketi-baarl-olabilir-mi.jpgBu soruya cevap aramadan önce “Türkiye’de hangi alanda siyasi  boşluk var” veya “Türkiye’de hangi siyasi tez, oluşan ortamda başarılı olabilir” sorularına “farklı” açılardan bakmamız gerekli...
Türkiye’yi birlikte analiz edelim...
“Din motifleri” güçlü bir parti, bir “ekonomi kriz” sonrası iktidar olmuş ve sonrasında dünya genelindeki “ekonomik genleşmenin” Türkiye’de yarattığı “dinamikler” eşliğinde “ikinci seçimi de” oylarını arttırarak kazanmış...
Ekonomi “genleşmiş” ve “bu “değişim” içeride “ekonomik bir mucize daha doğrusu iktidarda olan siyasi partinin yarattığı” bir “kazanım” olarak algılanmış...Burada bir not düşelim; iktidar partisi de “bu gelişmeleri” iyi pazarladığı gibi “bütçe disiplini” başta olmak üzere “birçok tedbir” almayı becerebilmiş...
Ekonomik “mucize” haricinde, iktidar partisi “yerleşik düzene karşı” daha önce yapılmayan şekilde “sert çıkışlar” eşliğinde “adımlar” atmış ve o güne kadar “ezildik, dışlandık” denilen kesimler de “kendilerinin ilk defa ifade edildiğini” düşünmeye başlamışlar..
Sonuçta iki seçim kazanan “ve Cumhurbaşkanı ve TBMM Başkanı dahil” birçok makama “kendi özünden” isimleri getirebilen bir yapı ortaya çıkmış...Ekonomik “bozulma” ilk sonuçlarını vermiş ve yukarıda anlattığımız sistem “güç kaybederken” iktidar partisi “yerel seçimlerde”  % 47’lerden % 39’lara gerileyerek”; ilk iki genel iki seçim oy oranı arasında “bir yere oturmuş” !
Bugün % 40 civarında % -+ 5 oynayan bir oy oranı olan bir “siyasi parti” var !
İşin “A” tarafını analiz ettik...Gelelim “B” tarafına yani “Muhalefet” dinamiklerine...

% 20 (+- 5)civarında “bir oy oranına” ulaşmış ve “Cumhuriyet değerlerine” iktidar partisine göre “daha çok sahip çıkar” görünen bir “anamuhalefet” partisi yani CHP ve “daha milliyetçi” bir çizgiye oturup % 15 (+-5) oy oranında yoluna devam eden ama “özellikle radikal çözüm dayatmaları, AB yolu ve Kıbrıs” konuları ile yükselme şansı olan bir “muhalefet” partisi yani MHP var !
CHP, algılamada “Cumhuriyet değerlerine” daha sadık görünürken, “yerleşik düzen” ile “sırtsırta” bir hava vermesi veya böyle düşünülmesi “CHP’nin kendini ezilmiş hissedenler arasında oylarının” artmasını engelliyor ! Sol bir parti olmasına rağmen “dar gelirli vatandaşlar” arasında “seçmen sayısı” oldukça az !
Bu noktada soralım; bu tablo içinde sizce “klasik sol” çizgiden kopmuş ama “yaptığı icraatlar” ile “sol iş yapmaz” algılaması haricinde “kalan” bir Sarıgül ne yapabilir ? Veya aynı soruyu daha değişik bir formül içinde soralım; Türkiye’de bu tablo eşliğinde analiz edersek, nasıl bir “siyasi partiye” ihtiyaç var veya VAR MI ?
Değerli “haberturk.com” okuyucular; Türkiye’de “yeni bir parti” şahıslardan değil, “tezlerden” doğacak !
Şahısların “bu tablo” içinde “diğerlerini” iterek kendine yer açması kolay değil !
Yeni dinamik “algılamların” değiştiği bir ortamda “yeni tezlerin” ortaya çıkması ve şahısların “bu TEZLER ile ÖZDEŞLEŞTİRİLMESİ” ile oluşacak ! 
Bunu biraz daha açayım...
Cumhuriyet değerlerine “önem” veren, dini değerlere de saygılı bir hayat isteyen bir vatandaşın “varolan” partiler haricinde “tercih yapması” için yeni “bir tezin” onu “başka bir noktadan” yakalaması gerekli !
Veya ekonomi alanında “Varolan partileri yabancılara aşırı taviz verir” bulan ve “alternatifleri TBMM çatısı altında” görmeyen milyonların “yeni bir tez” eşliğinde “oylarını” değiştirmeleri beklenmeli...
Aynı “denklem” AB için de geçerli ! AKP’nin, CHP’nin ve MHP’nin “AB bakışlarını” yanlış bulan “milyonlarca Türk vatandaşı” açıkça “hayır” diyebilecek, “başka alternatifler” sunabilecek partilere sıcak bakabilirler...
Uzun lafın kısası; eldeki “pasta”, eldeki “siyasi-ekonomik-sosyolojik” denklemler ışığında Türkiye’ye “bakınca”; Türkiye’de “oy dağılımını” radikal şekilde “değiştirecemeyecek”, yeni “tezler” eşliğinde bu zorlamayı başlatamayacak hiçbir “hareket”, bana göre “başarılı” olamaz !
Son söz : Türkiye’de “iktidar olacak” yeni partiler, kişiler üzerinde değil, yeni TEZLER üzerinde yükselecek...


ybulut@htgazete.com.tr

Ölümünden sonra 9 milyon sattı

lmnden-sonra-9-milyon-satt.jpg

Pop'un Kralı Michael Jackson, 25 Haziran'da hayatını kaybetmesine rağmen, dünya müzik listelerini yine alt-üst ediyor. Ölümünün ardından albüm satışlarında patlama yaşanan Michael Jackson'un 9 milyon albümünün satıldığı bildirildi.

Nielsen Soundscan isimli bir araştırma şirketinin yaptığı incelemeye göre Jackson'un ölümünün ardından dünya genelinde 9 milyon albümü satıldı. Bunlardan 2.3 milyon kopyanın ABD'de satıldığı belirtilirken, bu durum müzik listelerini de alt-üst etti. Fransa, Avustralya, Almanya ve İngiltere'deki müzik listelerinde 1 numaraya yükselen Jackson'un hiç yayınlanmamış bazı parçalarının satışa çıkarılacağı yönünde spekülasyonlar yapılmaya başlandı. Ancak bu spekülasyonlara son noktayı Jackson'un eski patronu Sony Müzik'ten Tony Mottola koydu ve ünlü sanatçının altın çağı olarak bilinen 1980'lerdeki tüm eserlerine yer vermek için çalışmaların sürdüğünü kaydetti.

Öte yandan Michael Jackson son olarak Will.I.Am ve Akon ile birlikte bir projede yer almış ve Queen'in solisti Freddie Mercury ile seslendirdiği bazı kayıtlar hiç yayınlanmamıştı.

İHA


''Hayalet Sevgililerim''

hayalet-sevgililerim.jpg

Matthew McConaughey ve Jennifer Garner'ın başrollerini paylaştığı ''Hayalet Sevgililerim'' adlı film, 24 Temmuz Cuma günü gösterime girecek.

Yönetmenliğini Mark Waters'ın yaptığı romantik komedi türündeki filmin diğer oyuncuları arasında Michael Douglas, Emma Stone ve Breckin Meyer, Robert Forster, Lacey Chabert ve Anne Archer yer alıyor.

Filmin konusu şöyle:

''Ünlülerin fotoğrafçısı Connor Meat (Matthew McConaughey), özgürlüğü, eğlenceyi ve kadınları seven,hiç bir şekilde bağlanmamayı ilke edinmiş müzmin bir bekardır.

Kardeşi Paul ise daha romantik biridir. Evlenmek üzere olan Paul'un büyük bir hata yaptığını düşünen Connor onu vazgeçirmek ister. Davetliler arasında Connor'ın cazibesinden etkilenmeyen tek kadın olan çocukluk arkadaşı Jenny (Jennifer Garner) de vardır.

Connor, düğünü mahvedecek gibi görünürken merhum amcası Wayne'den (Michael Douglas) bir uyarı alır. Connor'ın yaşam tarzında örnek aldığı Wayne amca, yeğenine vermek istediği acil mesajı Connor'ın geçmişte, şimdi ve gelecekte terk ettiği sevgililerinin hayaletleri aracılığıyla iletir.

Hayalet sevgililer Connor'ı başarısız ilişkilerle dolu bir hayat boyunca aydınlatıcı ve komik bir yolculuğa çıkarır.''


Kronik baş ağrılarına son

kronik-ba-arlarna-son.jpg

Ergenlik çağında kronik baş ağrısı çeken birçok çocuk için yeni bir umut doğdu. Yeni yapılan bir araştırmaya göre, bu çocukların yaklaşık yüzde 88'inin ağrısı 20'li yaşlara gelmeden iyileşiyor.

Nöroloji dergisinde yayınlanan çalışmaya göre, geriye kalan yüzde 12'lik dilimdeki çocukların ağrısı ise yetişkinliklerinde de devam ediyor. Yetişkinlerin yüzde 4 'ünde ve ortaokul çağındaki çocukların yüzde 1 ile 2'sinde kronik baş ağrısı görüldüğü belirtilen araştırmada, ağrının kronik olması için, 3 aydan daha uzun bir süre her ay 15 günden daha fazla başağrısı görülmesi gerekiyor. Genellikle, bu baş ağrıları günde 4 saatten daha uzun sürüyor ve hayatı hatırı sayılır derecede etkiliyor.

Yaşları 12-14 arasında değişen Tayvanlı 122 gencin katıldığı yeni bir araştırma, katılımcıların tümünde günlük kronik başağrıları olduğunu gösterdi. Ağrının üçte ikisini gerilim tipi baş ağrıları oluştururken, kalan üçte birlik kısım ise kronik migrenden kaynaklanıyor.

8 yıllık takipte, katılımcıların 103'ü araştırmayı tamamladı. Bunlardan 26'sı erkekti, çalışmanın sonunda yaş ortalaması 21,6'ya ulaştı. 8 yıl süren çalışmanın sonunda, katılımcıların, sadece yüzde 12'sinin kronik başağrısı devam ediyordu. Bu kişilerin de yüzde 83'ünün sorunu migrendi.

Araştırmacılar, katılımcıların çoğunda başağrısının durmasının kesin nedeninin, gözleme dayalı bu çalışmada anlaşılmadığını belirterek, çocuklarda görülen günlük kronik baş ağrısının ergenlik çağının doğası olduğuna inandıklarını kaydettiler.

Eğer çocuğunuzda da günlük baş ağrıları varsa, bunun için bir günlük tutmasını ve nelerin bu ağrıyı tetiklediğine dikkat ederek bunları deftere kaydetmesini isteyebilirsiniz. Böylece doktora da yardımcı olursunuz. Reçetesiz ilaç kullanımında dikkatli olunmasını gerektiğini söyleyen uzmanlar, bu ilaçların bazen ağrıyı bazen azaltabileceğini fakat uzun süreli kullanımda geri tepen baş ağrısına neden olabileceğini ifade ettiler. İlaçlar işe yaramadığında ise, masaj, akupunktur ya da biofeedback (Kişiye kalp hızı, kan basıncı, deri sıcaklığı ve kas gerginliği gibi otonom reaksiyonları nasıl kontrol edeceğini öğreten davranış eğitimi programı) gibi alternatif tedaviler yardımcı olabilir.

Zaman


Her derde deva!

her-derde-deva.jpg

Hava sıcaklığının yüksekliğine bağlı insan vücudunun sıvıya olan ihtiyacın artması nedeniyle bol bol limonata içilmesi öneriliyor.

Anadolu Üniversitesi Turizm ve Otel İşletmeciliği Yüksekokulu bünyesindeki Türk Mutfağı Araştırma ve Uygulama Birimi Müdürü Doç. Dr. Dündar Denizer, AA muhabirine, yaz günlerinde sıcaklıkların giderek yükseldiği, buna bağlı olarak da insan vücudunun sıvıya olan ihtiyacının arttığını söyledi.

En sağlıklı içecek su olmasına rağmen insanların bazen gazlı içecekler, meyve suları, çay veya ayran da içmek istediğine işaret eden Denizer, ''Çeşit sayısının giderek artması ve hazırlanması için zamana gerek olmaması, yaz sıcaklarında hazır içeceklere olan talebi giderek artırdı. Oysa hazırlanması biraz zaman alsa da çok değerli ve kaliteli bir içecek olan limonata, sağlık için çok önemli olan C vitamini açısından da oldukça zengindir'' diye konuştu.

-HER DERDE DEVA-

Dündar Denizer, limonun Türkiye'de çok sevildiğini ve yaygın şekilde kullanıldığını anlatarak, şöyle devam etti:

''Özellikle çorbalarda, yemeklerde ve salatalarda lezzeti artırmak için kullanılan limon suyu, aynı zamanda vücut direncini kazanmak için kullanılan önemli bir C vitamini kaynağıdır. Bazı kaynaklar, limonun flavoroid bileşimlerini içerdiğini ifade etmektedir. Bunlar, antioksidan ve anti-kanser donanımlarına sahiptir. 100 mililitre limon suyu yaklaşık olarak 50 miligram C vitamini içermektedir. Limonata, içiminin kolaylığıyla, limon suyunun tüm faydalarından yaranlanmamızı ve serinlememize olanak sağlar.''

İştah açıcı, sindirimi kolaylaştırıcı, idrar sökücü özelliği bulunan limonun, damar sertliği ve tıkanıklığını önlemeye de yardımcı olduğunu belirten Denizer, limonatanın, sağlığa yararlı etkilerinin azalmaması için içine fazla şeker atılmaması tavsiyesinde bulundu.

-İYİ LİMONATA NASIL YAPILIR?''

Denizer, 8 kişilik limonata tarifi ise şöyle yaptı:

''4 adet limon, her bardak için bir yemek kaşığı toz şeker, 2 litre ılık su ve süslemek için nane yaprakları gerekiyor.

Limon kabuklarını rendeleyin ve şekerle en az otuz dakika ovun. Limonların suyunu sıkın ve ovulmuş limon kabuklarını, üzerine ilave edin. Daha sonra 2 litre ılık suyu boşaltın ve şekerler eriyinceye kadar karıştırın. Buzdolabında birkaç saat bekletin. Özellikle bir gece beklerse daha lezzetli olur.

Servis yapmadan önce de iyice karıştırın. Boş bir kaba süzün ve bardağa aktarın. Nane yaprakları ve varsa yeşil elma dilimleriyle süsledikten sonra servis edin.''


Fethiye 4'üncü kez yandı

fethiye-4nc-kez-yand.jpgErdoğan CANKUŞ / FETHİYE (AHT)

Ören köyünün Belen Mahallesi televizyon yansıtıcıları mevkiinde bugün saat 14.05'te başlayan orman yangınında 5 hektarlık alan kül oldu. Yangının söndürme çalışmalarına Muğla'da konuşlu iki uçak, 4 helikopter, bir keşif helikopteri, 25 arazöz, 2 dozer ve 200'e yakın orman yangın söndürme işçisi katıldı. Yangın 2 saatte kontrol altına alınabilirken, yangın söndürme çalışmalarını Fethiye Kaymakamı Mehmet Ali Karatekeli, Muğla Orman Bölge Müdürü İbrahim Aydın, Kemer Orman İşletme Müdürü Yavuz Kavak, Fethiye Orman İşletme Müdürü Reşat Tunç da izlediler.

Yerleşim yerlerine çok yakın bir alanda çıkan orman yangınının söndürülmesinde yangın mahalline yakın helikopterlerin su alabileceği kanalların bulunması yangının kısa sürede kontrolünde etkili oldu. Yangın söndürülüp soğutma çalışmaları başlatılırken; Muğla Orman Bölge Müdürü İbrahim Aydın, yanan alanda 1982 yılında da yangın çıktığını, bu yerin ağaçlandırıldığını belirtip, "Nem oranının 20'nin altına düşmesi hava sıcaklığının yüksek olması, yangın riskini arttırıyor. Yangına erken müdahale ile 5 hektarda kontrol altına aldık. 2 uçak, 4 helikopter, 1 keşif helikopteri, 25 arazöz, 2 dozer, 10 yer ekibi ile 200'e yakın kişi yangının söndürülmesine çalıştı. Soğutma çalışmaları başladı. Burada devletin yangın söndürme gücü görülmüştür. Muğla valimiz Dr. Ahmet Altıparmak, ormanlara giriş çıkışları yasakladı. Ekiplerimiz devriye geziyor. Herkesin bu sıcak havalarda yangın ihtimaline karşı dikkatli olması ve sigara izmariti atmaması gerekmektedir" dedi. Öte yandan Fethiye Kaymakamı Mehmet Ali Karatekeli, aynı köyde yani Ören Köyü'nde art arda 4 gün boyunca birer yangın çıkması üzerine köy halkı ile bir toplantı yapıp uyarılarda bulundu.

Türkiye gerçeği bu fotoğrafta

trkiye-gerei-bu-fotorafta.jpg

Meselenin insani ve toplumsal boyutunu anlamak istiyorsanız o fotoğrafa
değil, bu fotoğrafa iyi bakın:

trkiye-gerei-bu-fotorafta.jpg


ÖSS sınavında üstün bir başarı gösteren Konya Selçuk Anadolu İmam Hatip Lisesi Türkiye 9'uncusu ve Türkiye 22'ncisi çıkardı. Okul öğrencilerinden Şerife Ümmihani Horasan ÖSS S-1 de 394,804 puan alarak Türkiye 9'uncusu Konya 1'incisi olurken, Süheyla Kıvrak isimli öğrenci de ÖSS Sözel-1 dalında 390 puanla Türkiye 22'ncisi oldu.

2009 ÖSS'de İlk 1000'de 13 öğrencisi olan, İlk 20.000'de 127 öğrencisi bulunan Selçuklu Anadolu imam Hatip Lisesi, başarıları ile göz dolduruyor. Okuldan ÖSS'ye giren 230 öğrenciden 229'u başarılı olmuş. Okulun ÖSS'deki başarı ortalaması yüzde 99,6.

Selçuklu Anadolu imam Hatip Lisesi'ne 2005 yılında yüksek bir puanla yerleşen Şerife Ümmühani Horasan esnaf bir babanın 5 çocuğundan birisi. 120 sorudan saedece 6 soru yapamayan Şerife, katsayı olmasaydı Tıp okumak istiyordu. Okulunda almış olduğu eğitim ve disiplinli çalışmanın kendisini bu noktaya getirdiğini şu anda Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ne gitmek istediğini belirten Horosan, Konya'nın en başarılı öğrencisi olmanın gururunu yaşıyor.Katsayı engeli olmasaydı belki daha farklı alanları düşünebileceğini fakat aynı neti yapan ve normal lisede okuyan bir öğrenciden yaklaşık 45-50 puan eksik puan almasının başka bir bölümü düşünmesini bile engellediğini ifade eden Şerife Ümmihani Horasan, imam Hatip Lisesini tercih ettiği için hiç pişman olmadığını kaydetti. Horasan, bu sene SBS'ye girip 8. sınıftan mezun olan kardeşlerine de bu okulu hiç çekinmeden tavsiye ettiğini ifade etti. Türkiye 9'uncusu öğrencinin yetkililerden tek dileği ise katsayı probleminin bir an önce çözülerek kendilerinden sonraki nesillerin mağdur edilmemesi.

"KATSAYI SORUNU BİR AN ÖNCE ÇÖZÜLSÜN"

Türkiye 22'incisi olan Süheyla Kıvrak ise mutluluğunu Vakit ile paylaştı. Liselere Giriş Sınavı'nda (LGS) Konya'da kazanamayacağı Anadolu Lisesi olmamasına rağmen Selçuklu Anadolu imam Hatip Lisesi'ni tercih ettiğini belirten Süheyla Kıvrak, "Bu tercihimde en önemli faktör, imam Hatip Lisesinin inandığım değerlere sahip çıkması, benimsemesi ve kıyafet yönüyle rahat okuma imkânı sunmasıydı" dedi. Kıvrak, katsayı adaletsizliğine de dikkat çekerek, "Halen uygulanmakta olan katsayı adaletsizliği yüzünden; toplumdaki çözülme ve bozulmanın derinine inip tamir edebilmek için hedeflediğim bölümleri özgürce seçememek, gele-   mm ceğimi dolayısıyla ülkemin geleceğini etkileyecek olan bu karar aşamasında
memek bizim için çok acı ve incitici bir durumdur. Bu sorunun en kısa zamanda çözülmesini ümit ediyor ve yetkililerin bu konuda atmaya çalıştıkları adımlarda kararlı olmalarını bekliyorum" dedi.

"MÜSLÜMANCA YASAYABİLECEĞİM BİR ÜLKE ÖZLEMİ İÇİNDEYİM"

İdeali olan bölümde herhangi bir üniversiteye girecek olsa bile; tercih ettiği kıyafet
nedeniyle üniversiteye kabul edilmeyeceğini bildiğini belirten Kıvrak "Okuyabilmiş olsam görev yapma konusunda yine aynı sorunla karşılaşacağım. Müslümanca, rahatça yaşayabileceğim bir ülke özlemi içindeyim! Artık pansuman nitelikli çözümler üretmek yerine insan hak ve özgürlüklerinin uygulandığı, özgür ve adaletli bir ülkede yaşamak ve gasp edilen haklarımın iadesini istiyorum" şeklinde konuştu. Süheyla Kıvrak sözlerini şöyle sürdürdü: Kendi ülkemde, ülkem ve milletim için s hizmet etmeye bu kadar istekliyken her yönüyle önümüze set çekilmesi, çok yönlü insan yetiştiren İmam Hatiplerin tek yöne kanali-ze edilmesi, tek tipleştirilmesi bu ülkeye yapılabilecek en büyük ihanettir, imam Hatip Liseleri bilgili, görgülü, milli-manevi değerlerine sahip çıkan, toplumsal çökmenin sancısını derinden hisseden ve çözüm yolları araştıran olgun, çalışkan ve nitelikli gençler yetiştirmektedir. Milli Eğitim Bakanımızdan, Başbakanımıza, Cumhurbaşkanımıza varıncaya kadar tüm yetkililerin bir an önce harekete geçmesini duyarlı her vatandaş gibi ben de önemle rica ediyorum. Zira, gelecek; neslini eğitip kaliteli hale getirenlerin olacaktır, İmam Hatip neslinden bu ülkeye zarar gelmeyeceği herkes tarafından bilinmeli ve bu nesle sahip çıkılmalıdır!

Vakit

Jackson'ın hiç yayınlanmamış şarkısı

jacksonn-hi-yaynlanmam-arks.jpgLos Angeles'ta yaklaşık 3 hafta önce ölen pop müzik sanatçısı Michael Jackson'ın daha önce hiç yayımlanmamış bir şarkısı internete sızdı.

"A Place With No Home" adlı şarkının 25 saniyelik kısmını yayımlayan TMZ.com adlı internet sitesi, şarkının ne zaman kaydedildiğinin bilinmediğini belirtti.

Şarkı sözlerinin ve melodisinin, America adlı grubun "A Horse With No Name" adlı şarkısıyla benzerlik taşıdığı, nitekim Michael Jackson'ın, 1971 yılında bir numara olan bu şarkının üzerinde çalışmak için gruptan daha önce izin aldığı belirtildi.

VİDEO İÇİN TIKLAYIN


Grubun menajeri Jim Morey, TKZ.com'a yaptığı açıklamada, grup üyelerinin bundan gururlandığını ve şarkının, Michael Jackson'ın tüm hayranlarına ulaşmasını umduklarını söyledi.

HABER: AA
GÖRÜNTÜ: Medyafaresi

Rock'n Coke coşkusu başladı

rockn-coke-cokusu-balad.jpgCoca-Cola tarafından Pozitif Productions organizasyonuyla İstanbul'da düzenlenen ve Linkin Park, The Prodigy, Kaiser Chiefs ve Nine Inch Nails gibi müzik dünyasının devlerini ağırlayacak olan Rock'n Coke festivali dün başladı. Festivalde dün gece Aylin Aslım, Howling Bells, Emre Aydın, Juliette Lewis, Janelle Monae ve Duman sahne aldı. Alternatif Coca-Cola Zero sahnesinde de çeşitli gruplar ve "DJ''ler performanslarını sergiledi. Festival, "Hayata Artı'' gençlik programına ev sahipliği yapıyor.

Eile herbei Ali!

eile-herbei-ali.jpgAlmanya'da okullardaki Alevilik derslerinin Almanca verilmesine kimi Alevilerden itiraz geldi. Alevi deyişlerinin Almanca'ya tercümesi durumunda anlamını yitirebileceğini hatta komik hale gelebileceğini iddia edenlerden Celal Aydemir, "Gülbenk'i (Alevi cemlerinde toplu halde okunan dua) Almanca'ya nasıl tercüme edeceksin? Edersin ama kendine güldürürsün. Yetiş ya Ali'yi 'Eile Herbei' diye söyleyebilir misiniz? semahları Almanca'ya tercüme ettiğinizde sadece şiirsel bir özellik taşır ya da komik şeyler ortaya çıkar. 'Turnalar Semahı'nı Almanca'ya tercüme edip çocuklarımıza inanç olarak öğretebilir misiniz? Çocuk 'turna'yı karga gibi, serçe gibi bir kuş olarak kafasında canlandırıyor. Bunu ancak kendi mormlarımız içerisinde okuyup anlayabiliriz" diyor. İtirazlara karşın, Alevilik derslerinin içeriğini hazırlayan Avrupa Alevi Bektaşi Federasyonu Başkanı Turgut Öker, Alman Anayasası'na göre, Almanca dışında bir dilde eğitim vermenin mümkün olmadığını belirterek, dersi alan Elevi öğrencilerin Türkçe'yi ve Almanca'yı da iyi bilmelerinden dolayı aradaki anlam kaymalarını anlayabilecek ve bunu kafalarında düzeltebilecek düzeyde olduklarını belirtti. Almanya'da 2002 yılında balayan Alevilik dersleri, bu yıldan itibaren ülkenin üçte ikisinde isteğe bağlı olarak okutulacak.

Ali Kemal ERDEM / AHT

Almanya'da ilk defa 2002 yılında kimi eyaletlerin eğitim müfretadına giren Alevilik dersleri, hızla yaygınlaştı. Geçtiğimiz yıl üç eyalet daha talep gelmesi halinde okullarında Alevilik dersleri verilmesini kabul etti. Böylece, önümüzdeki Ağustos ayında başlayacak yeni eğitim döneminde Almanya'nın neredeyse üçte ikisinde "Alevilik" ders konusu olarak işlenebilecek.

Derslerin içeriği Avrupa Alevi Birlikleri Federasyonu'nun (AABD) eğitim komisyonunca hazırlandı ve gelişmelerde federasyonun büyük rolü oldu. Ancak derslerin içeriğine Almanya'daki kimi Aleviler itiraz etti. Cem Vakfı'nın yayın organı niteliğindeki "Habercem" sitesinin Almanya temsilcisi Fazilet Yoleri'nin "Almanya'daki Alevilik Dersleri" başlıklı yazı dizisinde de bu tartışmalar yer aldı. Almanya'daki bazı kanaat önderleri, AABF'nin hazırladığı ders müfredatını yetersiz bulup hazırlanırken görüşlerinin alınmamasından yakındı. En dikkat çekici itirazlar ise, derslerde İslam kelimesinin kullanılmamasına ve derslerin Almanca verilmesine yönelik olanlar.

"GÜLBENK'İ ALMANCA SÖYLERSEN KENDİNE GÜLDÜRÜRSÜN"

"Alevilik Dersleri 1" ve "Alevilik Dersleri 2" kitaplarının yazarlarından, eğitimci
Celal Aydemir, derslerin Almanca verilmesine karşı olanlardan:

"Gülbenk'i (Alevi cemlerinde toplu halde okunan dua) Almanca'ya nasıl tercüme edeceksin? Edersin ama kendine güldürürsün? Semahları Almanca'ya tercüme ettiğinizde sadece şiirsel bir özellik taşır ya da komik şeyler ortaya çıkar. Örneğin bizde 'Turnalar Semahı' vardır. Bu semahı siz Almancaya tercüme edip çocuklarımıza inanç olarak öğretebilir misiniz? Çocuk, ?turna'yı karga gibi, serçe gibi bir kuş olarak kafasında canlandırıyor. Bunu ancak kendi normlarımız içerisinde okuyup anlayabiliriz. Yahudiliğe inanan bir kimse ne Almanca, ne Fransızca, ne de İngilizce ibadet ediyor. İbadetler İbranice yapılıyor."

Dr. Özgür Savaşçı ise Alevi inancının birtakım temel kavramlarının Almanca'ya
çevrilmesinde bir dizi güçlük ortaya çıkabileceğini belirterek, "Bunlar konunun
uzmanları tarafından oluşturulacak bir komisyonda tartışılır, Almanca çeviriler
üzerinde bir uzlaşıya varılır, orijinalleri (Türkçeleri) ayraç içinde belirtilir.
Bunlar teknik sorunlardır, çözülmesi olanaksız değildir" dedi.

"ALMANCA ANAYASAL ZORUNLULUK"

AABF Başkanı Turgut Öker ise itirazları, "Bekara karı boşamak kolay" deyişiyle
yanıtlarken "Alman Anayasası'na göre Almanca dışında bir dilde eğitim vermek mümkün değil. Önemli olan Almanya'nın Alevilik dersleri verilmesini kabul etmesi. Böylece Alevilik tanınmış oldu. Sonuçta Alevilik dersleri Türkçe verilecek diye Almanya'nın Anayasası'nı değiştirmesini isteyemeyiz. Bu eleştiriler biraz da kıskançlıkla yapılıyor. Yoksa derslerin Türkçe olmasını biz de isterdik" dedi.

"BAZI ÇOCUKLARIN ANA DİLİ KÜRTÇE"

Öker, Almanca Alevilik dersleri sırasında tercümeden kaynaklı karışıklıklar
yaşanacağına inanmıyor: "Bu dersi alan Alevi çocukları kendi dillerine de hâkim. Evlerinde, Alevi kültür merkezinde ve televizyonlarda Türkçeyi en iyi şekilde öğreniyorlar. Aradaki anlam kaymalarını anlayabilecek ve bunu kafalarında düzeltebilecek düzeydeler. Ayrıca bazı Alevi çocuklarının ana dili de Kürtçe. Sonuçta illaki dersi Türkçe vereceğim diye onlara Türkçeyi dayatmanın da bir anlamı yok."

"TARİKATLARLA ANILMAK İSTEMEDİĞİMİZDEN İSLÂMI KULLANMADIK"

Öker, derslerde İslam kelimesi kullanılmamasını da "bilinçli bir tercih" olarak
açıklıyor: "Kendimizi Almanya'da İslâmi bir kimlik olarak tanımlamıyoruz. Avrupa'da Müslümanlık, Hıristiyanlık Yahudilik nasıl tek başına inanışlar olarak kabul ediliyorsa Aleviliğin de tek başına muhatap kabul edilmesini istiyoruz. Almanya'da dini derslerin içeriği cemaatlere bırakılıyor. 'Kendimizi İslami kimlik olarak kabul ediyoruz' deseydik, Almanya'da İslami kimliğiyle kabul edilen 17 kuruluş var. Bunlar Fethullahçılar, Süleymancılar gibi tarikatların elinde. O zaman hazırlanacak Alevilik dersi için bunlardan da görüş istenebilirdi. Onlarla yan yana anılmamak, böyle bir durumun önüne geçmek için böyle bir nitelemeye gitmedik" diyor.

GÜLBENK'İN SÖZLERİ

Gülbenk duasının Türkçe sözleri şöyle: "Bismi Şah... Allah Allah... Hayır
hizmetleriniz kabul ola. Muratlarınız hasıl ola... İsteğinizi, dilediğinizi Allah,
Muhammet, Ali vere... Döndüğünüz semahlardan hayır göresiniz. Ebu Zer Gaffari'nin, Hz. Fatma'nın sevgi ve hizmeti üzerinize ola. Ya Ali Kırklar Semahı'nı deftere kaydede, gerçeğe hü..."

SAĞLIK BAKANLIĞI İNCELEME BAŞLATTI

salik-bakanlii-nceleme-balatti.jpgSağlık Bakanlığı, Şanlıurfa'da yaşanan bebek ölümleriyle ilgili olarak inceleme başlattı.

DTP'li Binici'den ilginç açıklamalar

dtpli-biniciden-ilgin-aklamalar.jpgDemokratik Toplum Partisi (DTP) Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 9 DTP'li milletvekili hakkında hazırlanan fezlekenin gündeme gelmesiyle Ergenekon yanlılarının siyasetin demokratik kanallarını tıkamak için yarış içerisine girdiğini söyledi.

DTP Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici, partisinin 2. Olağan İl Kongresi öncesinde Şehitlik Çamlık Aile Lokantası'nın bahçesinde partililerle bir araya geldi. Binici, burada gazetecilerin DTP'li 9 milletvekili hakkında çıkarılan fezlekeyle ilgili sorularını cevapladı.

İbrahim Binici, fezlekelerin Kürt sorunu konusunda mücadele azimlerini kıramayacağını vurgulayarak, yalnızca Türkiye'nin demokrasisi adına üzüldüğünü ifade etti. Fezlekenin gündeme gelmesiyle Ergenekon yanlılarının siyasetin demokratik kanallarını tıkamak için yarış içerisine girdiğini ifade eden Binici şunları söyledi: "Doğrusu ben demokrasi adına üzülüyorum. Kendi şahsımızla ve partimizle ilgili herhangi bir kaybımız yok. Çünkü biz burada farklı siyaset yürütüyoruz. Biz misyon partisiyiz, biz Kürt sorunun demokratik zeminde çözülmesi noktasında mücadele veriyoruz. Ama ne yazık ki Ergenekon yanlıları zaman zaman siyasetimizin demokratik kanallarını tıkatmak uğruna adeta yarış içerisindeler. Bu bizim mücadelemize engel değil. Geçmişte de bir dizi fezlekeler hazırlanmıştı. Fezlekeler bizim mücadele azmimizi kıramaz, kıramayacaktır. Çünkü biz milyonlarca insanın oylarıyla oraya gitmişiz. Ama ne yazık ki Türkiye'de Türkiye'nin değerlerini çarçur eden; ismi yolsuzluğa, hırsızlığa, ihale fesatlığına, her türlü şeye karışanların binlerce fezlekesi, soruşturması varken nedense DTP'nin demokratik mücadelesini engellemek için savcılık fezleke düzenledi. Bu demokrasi adına bir ayıptır. Bu hatadan derhal hukukun geri dönmesi lazım. Hukukun gerçekten demokratik çerçevede işlem görmesini bekliyoruz. Bu mücadeleyle demokrasinin önünü açacağımıza inanıyoruz."

Fezlekeler sürecinde sonra ki DTP'nin yol haritasını anlatan Binici, Kürt sorununun demokratik bir zeminde çözülmesine yönelik milletvekilleriyle birlikte yerelde çalışmalarını sürdüreceklerini dile getirdi. DTP'li Binici, Kürt sorunu konusunda Cumhurbaşkanı Abdullah'ın Gül'ün yaklaşımını çok olumlu bulduğunu ifade ederek şöyle devam etti: "Meclis tatile girdikten bu yana mevcut diğer parlamentoda bulunan, gerek grubu olan veya olmayan milletvekilleri ve partiler bir dizi tatile başladı. Ama biz yol haritamızı çizdik. Türkiye'de gerçekten Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün dile getirdiği gibi Kürt sorunu öncelikli sorun, bu sorunun demokratik bir zeminde çözülmesine inandığımız için halkımızla beraber yerellerde çalışmalarımızı yürütüyoruz. Biz çok farklı bir şey beklemiyoruz. Demokrasinin yolunu açmak için, Türkiye'yi demokratikleştirmek için, demokratik cumhuriyeti inşa etmek için kendi halkımızla beraberiz. Halkımızın önümüze koyduğu görev ve sorumlulukları eksiksiz yerine getirmeye devam ediyoruz."

Cihan

"Oğulcan kötü bir örnek"

oulcan-kt-bir-rnek.jpg

Bodrum'da tatil yapan Demet Akalın, kardeşi Emirçağ Akalın'la girdiği bir iddiayı kaybettiği için oldukça dertli. Kardeşinin üniversite sınavını kazanması nedeniyle iddiayı kaybeden ve lüks bir araba borçlanan Akalın 'Mega Magazin' programında Seda Sayan'a çok kızdığını söyledi. Kardeşinin, Seda Sayan'ın 400 bin TL'lik araba aldığı 19 yaşındaki oğluna özendiğini belirten Akalın isyan etti. Yeni arabasıyla gecelerde boy gösterirken görüntülenen Oğulcan Engin'in kötü örnek oluşturduğunu belirten Akalın, şöyle konuştu: "Oğulcan kötü bir örnek. Ben Seda Sayan kadar zengin değilim."


Şeker hastalarına 'bal' uyarısı

eker-hastalarna-bal-uyars.jpg

Beslenme Uzmanı Doç. Dr. Ekrem Algün, kestane balının şeker hastalarına iyi geldiğine dair halk arasında yaygın bir inanış bulunduğunu ancak bunu doğrulayacak bilimsel bir verinin bulunmadığını söyledi.

Trabzon Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Algün, halk arasında kestane balının kan şekerini yükseltmediği ve şeker hastalığına iyi geldiği yönündeki inanışın son derecede yanlış olduğunu belirtti. Balın şifa kaynağı deyip fazla tüketilmesinin hastayı şeker komasına sokabileceğine dikkat çeken Algün, "Halk arasındaki yaygın inanışlardan çoğu son derecede yanlış temellere dayanıyor. Mesela şeker katkısız yapılan balların, hele acımsı tada sahip olan kestane balının kan şekerini yükseltmediği yönündeki inanış son derecede yanlış. Şöyle ki arılar çiçeklerin usarelerini toplayarak onları bal haline getiriyor. Hiç şeker katkısız, gerçek kara kovanlarda oluşan balın bile kan şekerini yükseltici etkisi vardır ve bu etki şekerle yapılan reçellerden çok da farklı değildir. Hele bir de şifadır deyip fazla miktarlarda bal tüketilince hasta şeker komasına girebiliyor. Kısacası, kestane balının şeker hastalarına iyi geldiğine dair elimizde bilimsel bir veri yok" dedi.

ŞEKER HASTALARI DİYETİSYENLERDEN YARDIM ALMALI

Şeker hastalarının tıbbi beslenme tedavilerini (diyet) uygularken özellikle meyveler konusunda mutlaka diyetisyenlerden yardım almaları gerektiğine işaret eden Doç. Dr. Algün, "Ekşi elma, karayemiş (taflan), greyfurt gibi meyvelerin kan şekeri üzerine olumlu bir etkisi yok. Diğer tür meyvelerin etkisi ne ise bunlar da kan şekeri üzerinde aynı etkilere sahip. O nedenle hastalarımız bu tür meyveleri de aynen diğer meyvelerde olduğu gibi doktor ve diyetisyenine danışarak kontrollü bir şekilde tüketmeliler" diye konuştu.

İHA


Cem'i ararken kaçak rakı buldular

cemi-ararken-kaak-rak-buldular.jpgİstanbul'da başı kesilerek öldürülen lise öğrencisi Münevver Karabulut'un katil zanlısı olarak aranan Cem Garipoğlu ile ilgili bir ihbar Çorlu polisini alarma geçirdi. Tespit edilen 3 evde yapılan aramada Cem Garipoğlu'nun izine rastlanmadı, ancak bin 500 adet bandrolsüz içki ele geçirildi.

Göksel GÜRSOY / ÇORLU (AHT)

Münevver Karabulut cinayetinin zanlısı olan Cem Garipoğlu'nun, Çorlu'da kendilerine ait bir evde saklandığı ihbarı geldi. İstanbul Emniyet Müdürlüğü'ne yapılan ihbarda adresleri tespit edilen 3 eve Çorlu Emniyet Müdürlüğü Asayiş Büro Amirliği Ekipleri baskın düzenledi.

Cumhuriyet Başsavcılığı'ndan alınan arama izni ile Lüleburgaz'daki Burgaz rakı şirketinin müdürlerinin oturduğu Esenkent Mahallesi Emlak konutlarındaki dairelere eş zamanlı baskın düzenledi. Baskında Cem Garipoğlu'nun izine rastlanmazken baskın yapılan evlerin birinden bin 500 adet bandrolsüz içki çıktı. Evde bandrolsüz içki bulunması üzerine olaya Çorlu Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Grup Amirliği ekipleri el koydu. Bandrolsüz içkiler Gümrük Müdürlüğü'ne teslim edildi. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

Başkent'te elektrik kesintisi

bakentte-elektrik-kesintisi.jpgTrafoda bakım çalışmaları nedeniyle 23 Temmuz 2009 tarihinde Ankara'nın bazı yerlerine elektrik verilemeyecek.

Başkent Elektrik Dağıtım A.Ş'den yapılan yazılı açıklamaya göre, trafodaki bakım çalışması nedeniyle Sincan ilçesine bağlı Fatih Mahallesi Sertap, Serdil ve Sevgi sokakların bir kısmı, 23 Temmuz Perşembe günü 10.00-15.00 saatleri arasında elektrik alamayacak.

AA

Zayıflamak için hareket edin!

zayflamak-iin-hareket-edin.jpgBeslenme ve diyet uzmanları, yaz diyetleriyle zayıflamanın daha kolay olduğunu ancak spor veya en azından fiziksel aktivite olmadan yapılacak diyetten başarı beklemenin hayal olacağını belirtiyor.

Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akman, AA muhabirine yaptığı açıklamada, ''yaz diyeti'' yazılarak internette arama yapıldığı zaman yaklaşık 2,5 milyon sonuç elde edildiğini, bu durumun bilgi kirliliğine yol açtığını söyledi.

Şişmanlığın zararları konusunda toplumun bilinçlenmeye başlamasıyla pek çok kişinin de estetik bir vücuda sahip olabilmek için diyet yapmaya başladığını ifade eden Akman, ''Fakat insanımız fiziksel aktivite yapmaya üşeniyor. Çünkü 50 metre mesafeye bile arabayla gidiyoruz, merdivenle çıkmak yerine ikinci kat için bile asansöre biniyoruz'' dedi.



-''HAREKET YOKSA BAŞARI DA YOK''-



Polikliniğe başvurarak diyete başlayan kişilere günde yarım saat yürümelerini tavsiye ettiklerini söyleyen Yrd. Doç. Dr. Akman, şunları kaydetti:

''Yaz diyetleriyle zayıflamak daha kolaydır ancak spor veya en azından fiziksel aktivite olmadan yapılacak diyetten başarı beklemek hayal olur. Hayatlarına diyetle birlikte fiziksel aktiviteleri de taşıyan kişiler, ayda sağlıklı şekilde 4 kilo veriyor. Pek çok kişi, internet veya kadın dergilerinden okuduğu bilgilerle yaz diyeti yapmaya çalışıyor. Uzman gözetiminde olmadan yapılan diyetin zaten başarı şansı son derece zayıftır. Çünkü kişinin kilosu, yemekten hoşlandığı şeyler, temel beslenme alışkanlıkları, boy uzunluğu, cinsiyeti ve metabolizmasının nasıl çalıştığıyla ilgili bilgi edinmeden kişiye diyet programı uygulanması bırakın yarar sağlamayı bazı sağlık sorunlarına bile neden olabilir.''

Akman, büyük oranda su ve lif içeren karpuzun yazın uygulanacak zayıflama diyetlerinde en çok kullanılması gereken besin maddesi olduğunu, karpuzu yaz diyetleri için hastalarına belli miktarlarda önerdiklerini ifade etti.



-''İDEALİ HAFTADA 1, AYDA 4 KİLO VERMEK''-



Özellikle kitle iletişim araçlarıyla insanlara sunulan diyetlerin hızlı kilo vermeyi vadettiğini belirten Akman, ''Hızlı kilo vermek sağlıklı değildir. Aldığınız enerji miktarı harcadığınız enerjinin altındaysa zaten kilo verirsiniz. Ev ortamında ideal olan haftada 1, ayda 4 kilo vermektir'' dedi.

AA

Sevişti, kaçtı

seviti-kat.jpg

BİR papazın kızı ile imamın oğlunun aşkını anlatan Mıhlıçay Aşkları adlı film, gösterime girmeden olay oldu.

GAZETE HABERTÜRK-HT MAGAZİN-ZAFER AKBAŞ'IN ÖZEL HABERİ

Başrollerini Hande Alparslan, Caner Özçavuş, Devrim Saltoğlu ve Selen Görgüzel’in paylaştığı filmdeki cesur sevişme sahneleri, gündeme bomba gibi düştü. Saltoğlu ile Görgüzel’in oynadığı ateşli sevişme sahnesinin arkasından ise bambaşka bir öykü ortaya çıktı. Filmin yapımcısı ve yönetmeni Zafer Ünlü, Devrim Saltoğlu’nun bu sahnelerden sonra ortadan kaybolduğunu söyledi.

BEŞ BİN LİRAYA ANLAŞMIŞTIK

EYLÜL'DE vizyona girecek olan filmin çekimlerini Saltoğlu’na ulaşamadıkları için tamamlayamadıklarını belirten Zafer Ünlü şöyle konuştu: “Devrim Saltoğlu filmin sevişme sahnelerinde oynadı. Dış mekân sahnelerini
yağmur yağdığı için çekemedik. Havalar güzelleşince Devrim Saltoğlu’nu aradık. ‘Paramı vermediler’ diye haber gönderdi. 5 bin TL’ye anlaşmıştık. Parasını menajerine teslim ettim. Kendisine sesleniyorum,
gel şu filmin final sahnelerinde oyna.”


"Hande'nin parasını çatır çatır yiyeceğim"

handenin-parasnatr-atr-yiyeceim.jpgİSTANBUL Kumburgaz Arena’da önceki gece bir konser veren Demet Akalın, kendisine ‘Bakkal şarkıcısı’ diyen Hande Yener’e açtığı davadan kazandığı 10 bin TL için “Parayı hiçbir yere bağışlamayacağım. Çatır çatır yiyeceğim” diye konuştu.

GAZETE HABERTÜRK / İsmail BAYRAK

İbrahim Tatlıses’in 6 şarkısını yorumlayan Akalın, “İbrahim Tatlıses’le barışmadık,
barışmayı da düşünmüyorum. ” derken Hande Yener’le barışabileceğini ima etti. Bir ayrılıp bir barıştığı sevgilisi Emir Tamer’le de tekrar bir araya gelen Akalın, “Şu an huzurlu ve mutluyuz. Zaten birbirimize çok âşık olduğumuz için kopamıyoruz” diye konuştu.

Cumhuriyetin en büyük tezi çöküyor mu?

cumhuriyetin-en-byk-tezi-kyor-mu.jpgCumhuriyet felsefesi Türkiye’de maalesef çoğunlukla kılık-kıyafet fetişizmi ya da paranoyası üzerinden tartışılıyor. Halbuki bir felsefe olarak Cumhuriyet; esas itibarıyla sosyal ve ekonomik ayırım gözetmeksizin tüm ulusun çocuklarının en iyi koşullarda, en nitelikli biçimde ve hayata eşit koşullarda başlamasını temin edecek donanımla yetiştirilmesini mümkün kılacak eğitim projesiyle tartışılmalıdır.

ÖSS sonuçlarında son yıllarda ‘klasik liseler’ denilen devlet okulları parası olan ailelerin çocuklarının eğitim aldığı özel okulların açık ara gerisinde kalıyor. Bu açıdan bakıldığında sınav sonuçları, Cumhuriyet’in eğitim projesini de aşacak şekilde eşit yurttaşlık projesinin başarısızlığı anlamına mı geliyor? Cumhuriyet'in en büyük tezi çöküyor mu?

GÜLİN YILDIRIMKAYA


Devlet memuru zihniyetli hocalar Cumhuriyet’in eğitim tezini çökertti


Metin Bostancıoğlu Milli Eğitim eski Bakanı:

"Sabah okula gidip akşam dönen, mesai bitince öğrenci ile ilişkisini kesen
devlet memuru zihniyetindeki öğretmenlerle olmuyor. Öğretmenlerin iyi eğitilmesi ile başlamak lazım önce"


Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerinde Atatürk’ün de söylediği ve bizzat okuma-yazma seferberliği başlatmasından da anlaşılacağı gibi eğitim ve kültür vardır. Türkiye, UNESCO ve Avrupa’nın Pisa projesine katılmıyor, bilgi vermiyordu. Ben bakanlık yaptığım dönemde katıldık ve çocuklarımızın bilgisi dünya çocuklarınınki ile kıyaslandı. Çıkan sonuçlar o dönem de çok üzücüydü. İlköğretimde bölgesel farklılıklar ve hatta il ile ilçe okulları arasında kalite farklılıkları var. Devlet okullarında eğitim kalitesi düşüyor çünkü maalesef devlet memuru zihniyetindeki sabah okula gidip akşam dönen, mesai bitince öğrenci ile ilişkisini kesen devlet memuru zihniyetindeki öğretmenlerle olmuyor. Cumhuriyetin tezi çöküyor ve bunu çökerten özel sektör ile devlet memuru zihniyeti arasındaki bu farktır. Öğretmenlerin iyi eğitilmesi ile başlamak lazım önce. Köy Enstitülerinde öğretmen olma ideali ile yetişen gençlerimiz vardı, şimdi öğretmen yetiştirmede o kadar başarılı değiliz.

Fırsat eşitliği yok, eğitim dershanelere terk edilmiş durumda
Derya Sazak Milliyet Gazetesi yazarı


2009 ÖSS sonuçlarını dünkü köşesinde değerlendiren Sazak şöyle yazdı: 30 bin öğrencinin sıfır puan aldığı, fen bilimlerinde Türkiye ortalamasının 4’te kaldığı, İstanbul, Ankara, İzmir gibi gelişmiş kentlerde ancak “dershaneye giden ve özel ders alan öğrencilerin” başarılı olabildiği eğitimdeki çöküşü yansıtıyor. Türkiye artan nüfusuna koşut, eğitimin kalitesini de yükseltmek zorunda. Bütçeden en büyük pay eğitim ve savunmaya gidiyor. Ancak, eğitimde fırsat eşitliği sağlanamıyor, bölgelerarası dengesizlik giderilemiyor. lise eğitimi giderek dershanelere terk edilmiş durumda. Özel dershaneye giden öğrenci oranı yüzde 90’a dayanmış! Öğrencilerin yüzde 20’si de özel ders alıyormuş. Bu sistemde yoksul kentler ve çocuklar zaten sıfır çekmeye adaylar!

Akdeniz Üni. Öğretim Üyesi Prof. Mümtaz Soysal:
Devlet açılmakta olan bu farka izin vermemeli


Eğitim sistemimizde iki büyük sorun ortaya çıkmıştır. Biri, daha büyük
halk kitlelerinin eğitim sistemi içine girmesi. Eğitim alanına daha fazla kaynağın aktarılması gerekir, başka yerlerden kesilerek. İkincisi, bir dengesizlik ortaya çıkmıştır. Bu da büyük ölçüde bir sosyal politika konusudur, doğrudan doğruya siyaseti ilgilendirir. Özel okullar-devlet okulları, özel liseler-devlet liseleri gibi ayrımlar ortaya çıkmıştır. Devletin okullarında imkanlar yeterli olmayınca insanlar daha iyi olduğu söylenen özel okullara çocuklarını göndermekte ve bunun içinde daha çok para aktarmaktadırlar. Türk ana-babası çocuğunun daha iyi eğitim görmesi için gıdasından, eğlencesinden, kıyafetinden keserek en büyük çabayı
göstermektedir. Özel okulların daha kaliteli öğrenciler yetiştirdiği konuşuluyor ve bunu sınavlarda da görüyoruz. Devlet açılmakta olan bu farka müsaade etmemelidir.

Doç. Dr. Ferhat Kentel İstanbul Bilgi Üniversitesi Sosyoloji Böl. Öğr. Üyesi
Kapitalizm ekonomik yapıyla beraber eğitimi de devletten kopardı


Bir şeyler çöküyor ama sadece Türkiye’de değil. Aynı mantıkla eğitim veren tüm ülkelerde, örneğin Fransa’da da benzer sorunlar var. Gençleri belli ideolojilerle aynı kalıba sokmaya çalışan eğitim sistemleri artık cevap vermiyor. Sosyal devlet, 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan toplumun eğitim hakkı gibi adalet içeren ilkeler yıprandıkça, kapitalizm yerleştikçe okullar da açıkta kaldı. Ekonomik yapı devletten koparken eğitimde de kopma oldu. Parası varsa iyi eğitim alabiliyor insanlar. Bu durum sınıfsal ayrımcılığı da körükler hale geldi. Devlet silaha para harcayacağına eğitime para harcamalı, ideolojik kapalılığı aşıp özgür ve demokrat bakışla eğitim sistemini yeniden düzenlemeli.

Eğitim sisteminde eşitsizlik yok, fark öğrenciden kaynaklanıyor


Mehmet SAĞLAM Ak Parti Milletvekili TBMM Milli Eğitim Komisyonu Başkanı
"Eşitlik, ekonomik takviye ve burslarla zaten yaratılmaktadır. Geçen sene de ÖSS’de Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri birinciydi. Cumhuriyetin eğitim sistemi, bir başarı öyküsüdür"


Tüm dünyada anaokulundan üniversiteye kadar çeşitli kademelerde devlet
okulu ve özel okul ayrımı vardır. Elbette ki aralarında fark olacaktır. Bu
farkı mümkün olduğu kadar eğitim sistemi gidermelidir. ÖSS sonuçlarından,
"Özel okullar devlet okullarından daha iyi eğitim veriyor, eğitimde
eşitsizlik yaratılıyor" sonucuna varmak yanlış olur. Devlet okullarının da
kendi aralarında dereceleri vardır. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, bu iki
kurum arasındaki fark devam edecektir, tüm dünyada böyle. Çünkü esas fark
öğrenciden kaynaklanır. Aynı okulda bile öğrenciler arasında fark vardır.
Öğrenciler eğitim hakkından eşit yararlanırlar ama çalışanlar daha fazla
yararlanır. Eğer bir öğrenci, ailenin ekonomik imkanları müsait olduğu için
özel okulda okuyorsa, iyi eğitim almak isteyen ve çalışan öğrencilerin de
devlet okullarında burs ve buna benzer imkanlarla desteklenmesi gerekir.
Eşitlik, ekonomik takviye ve burslarla zaten yaratılmaktadır. Geçen sene de ÖSS'de Anadolu Liseleri ve Fen Liseleri birinciydi. Cumhuriyetin eğitim sistemi, bir başarı hikayesidir.



Hadise'ye ahlaksız teklif!

hadiseye-ahlaksz-teklif.jpgHadise'nin, 10 Temmuz'da Azerbaycan'ın başkenti Bakü'deki Yeşil Tiyatro'da verdiği konser öncesinde büyük bir skandal yaşandığı ortaya çıktı .

Hadise ve ekibi Bakü'deki otellerine vardıklarında Azerbaycanlı bir bakanın oğlu Hadise'ye "Buraya konsere değil benimle baş başa yemek yemeye geldin. Seni bekliyorum" diye haber gönderdi. Hadise bunun üzerine çıldırdı ve kendisini otel odasına kilitledi. Posta gazetesinin haberine göre, Bakanın küstah oğlu "Yemeğe ekibi de gelsin ama Hadise benim yanımda oturacak" diye yine haber gönderdi.     

Kilo almadan sigarayı bırakmak mümkün

kilo-almadan-sigaray-brakmak-mmkn.jpgBu hafta başlayan sigara yasağından sonra sigarayı bırakmak belki daha kolay olacaktır. Sigarayı bırakırken insanları en çok tedirgin eden konu ise kilo artışıdır. Sigarayı bırakanlar neden kilo alırlar? Çünkü sigara içen kişide ağız ve burundaki tat ve koku alma hücreleri daha iyi çalışmaya başladıkları için yemeklerin lezzeti daha da artmaktadır. Bunun yanında sigara aynı zamanda bir el alışkanlığı olduğu için onun yerini dolduracak atıştırmalar başlar. Dikkatli ve düzenli yemek yendiği sürece kilo artışını önleyebilirsiniz.

Sigarayı bırakırken nelere dikkat etmeliyiz ?


Sık ve düzenli öğün yapın, öğünleri atlamadığınız zaman ve öğün sayınızı 5-6 öğüne çıkardığınız zaman hem metabolizmanız daha hızlı çalışır hem de gün içinde sizi oyalayacak atıştırmalar yapmış olursunuz. Ama bu atıştırmalara dikkat edin

Az kalorili ve sağlıklı atıştırmalıklar, yemeğin üstüne içeceğiniz sigaranın yerini meyveyle tamamlayabilirsiniz. Bunun yanı sıra gün içinde de öğün aralarında meyve yiyebilirsiniz.

Fındık, fıstık, badem gibi yağlı ve kalorisi yüksek kuruyemişlere dikkat edin, bunların yerine daha düşük kalorili leblebiyi tercih edin.
Havuç, salatalık gibi çiğ sebzeleri ince ince dilimleyip limonlu suyla birlikte gece otururken atıştırabilirsiniz. Unutmayın sehpanızın üzerinde çikolata veya cips paketi bulunursa çikolata veya cips yersiniz ama havuç olursa havuç yersiniz. ‘Gözden uzak olan gönülden de ırak olurmuş’ sözü tam da unutmak istediğiniz yiyecekler için !

Düşük kalorili kraker, galeta, bisküvi veya müsli barlar karbonhidrat miktarı yüksek sizi daha iyi tok tutacak ve ara öğün olarak atıştırabileceğiniz yiyeceklerdir. Tabi bunların de miktarını abartmamaya çalışın.

İştahı baskılamak için çeşitli baharatlar kullanın, fesleğen, nane, kişniş, kekik, tarçın, zencefil, dereotu, maydanoz gibi hoş kokulu baharat ve otlar tokluk hissinizi arttırır hem de yemeğe lezzet verirler. Yemeklerinizde farklı baharatlar deneyin.

SİGARAYI BIRAKTIKTAN SONRA HAYATINIZDA NELER DEĞİŞECEK?


20 dakika sonra
Kan basıncınız düzelir
Kalp atışınız normale döner

8 saat sonra
Kanınızdaki nikotin ve karbonmonoksit düzeyi yarıya düşer
Kanınızdaki oksijen seviyesi normale döner

24 saat sonra
Karbonmonoksit vücudunuzdan tamamen atılır
Kalp krizi riskiniz azalmaya başlar

48 saat sonra
Vücudunuzdaki nikotin tamamen temizlenir
Koku ve tat alma duyularınızda artış başlar

72 saat sonra
Nefes almanız kolaylaşır
Enerji seviyeniz yükselir

2-10 hafta sonra
Kan dolaşımınız daha sağlıklı gerçekleşmeye başlar
Akciğer fonksiyonunuz % 30 oranında artar
Yürüme ve koşmanız kolaylaşır

5-10 ay sonra
Öksürük ve göğüsteki hırıltınız azalır
Nefes alma sorunlarınız ortadan kalkar
Akciğerlerinizin enfeksiyona karşı direnci artar

1 yıl sonra
Kalp hastalığı riskiniz, sigara içen birinin riskine göre yarıya düşer

5 yıl sonra
Ağız ve gırtlak kanserinden ölme riskiniz azalır

10 yıl sonra
Akciğer kanserine yakalanma riskiniz, sigara içen birinin riskine göre yarıya düşer
Kalp hastalığı riskiniz hiç sigara içmemiş birinin taşıdığı riskle aynı seviyeye düşer

20 yıl sonra
Hayat çok daha güzel ve sağlıklıdır…

RADİKAL

On Numara çekildi

on-numara-ekildi.jpgMilli Piyango Genel Müdürlüğünce düzenlenen ''On Numara'' oyununun bu haftaki çekilişi yapıldı.

363. haftanın kazandıran numaraları; 11, 12, 16, 20, 22, 23, 25, 28, 30, 34, 35, 37, 39, 45, 48, 49, 54, 60, 66, 69, 72 ve 80 olarak belirlendi.

Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğünce düzenlenen ''On Numara'' oyununun bu haftaki çekilişinde 10 bilen 1 kişi, 179 bin 530 TL 80 Kr ikramiye kazandı.

Milli Piyango İdaresi Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamaya göre, 363. hafta çekilişinde 9 bilen 104 kişi, bin 151 TL 5'er Kr, 8 bilen bin 853 kişi, 65'er TL, 7 bilen 18 bin 251 kişi, 9 TL 25'er Kr, 6 bilen 108 bin 958 kişi, 1 TL 70'er Kr, hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyen 149 bin 92 kişi 1 TL 50'şer Kr ikramiye alacak.

Büyük ikramiye kazanan talihlinin, kuponunu Sakarya-Adapazarı'ndaki bayiden yatırdığı bildirildi.

Bu haftaki çekilişte toplam 997 bin 373 TL 35 Kr ikramiye dağıtıldı.

Hasılattan Türkiye'nin tanıtımı, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu, Olimpiyat Oyunları, Savunma Sanayi ve Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu'na 598 bin 423 TL 97 Kr, KDV olarak 397 bin 677 TL 43 Kr, Şans Oyunları Vergisi olarak da 221 bin 638 TL 51 Kr aktarılacak.

AA

Dumansız hayata merhaba

dumansz-hayata-merhaba.jpgTürkiye genelinde kahvehaneler, barlar, kafeler, restoranlar ve eğlence mekanları dahil, halkın ortak kullandığı tüm kapalı alanları kapsayan genişletilmiş sigara yasağı gece 24.00'ten sonra yürürlüğe girdi. Kapalı mekânlarda tütün ve tütün mamulleri kullanılması durumunda kişilere 2009 yılı için idari para cezası olarak 69 TL uygulanacak.

Sigara yasağı, Türkiye genelinde uygulanmaya başladı. Bu gece 24.00'ten itibaren kapalı alanlarda sigara içme yasağı yürürlüğe girdi.

Yasakla birlikte; kahvehane, kafeterya, birahane, nargile içilen mekânlar, dernek ve vakıflara ait lokaller gibi eğlence hizmeti verilen işletmeler ve lokantalar dâhil kamu ve özel hukuk kişilerine ait tüm binaların kapalı alanlarında; taksi hizmeti verenler dâhil olmak üzere karayolu, demiryolu, denizyolu ve havayolu toplu taşıma araçlarında; özel eğitim ve öğretim kurumları dâhil olmak üzere ilk ve orta öğrenim kurumları ile okul öncesi eğitim kurumlarının, dershanelerin, kültür ve sosyal hizmet binalarının kapalı alanları ile birlikte açık alanlarında; apartmanların merdivenleri veya asansörü gibi kapalı ortak kullanım alanlarında tütün ve tütün ürünleri tüketilemeyecek.

Tütün ürünü tüketilebilecek yerler ise şöyle sıralanıyor:

- Kahvehane, kafeterya, birahane, nargile içilen mekânlar, dernek ve vakıflara ait lokaller gibi eğlence hizmeti verilen işletmeler ve lokantalar dâhil kamu ve özel hukuk kişilerine ait tüm binaların açık alanları.
- İkamete mahsus evler.
- Yaşlı bakım evlerinin, ruh ve sinir hastalarının yatarak tedavi gördüğü birimlerin, ceza infaz kurumlarının, şehirlerarası veya uluslararası güzergahlarda yolcu taşıyan denizyolu araçlarının güvertelerinin yüzde 10'u. (Bu alanlara 18 yaşından küçükler giremeyecek)
- Açık havada yapılan her türlü spor, kültür, sanat ve eğlence faaliyetlerinin yapıldığı tesislerde toplam seyir alanının yüzde 50'si.
- Otelcilik hizmeti verilen işletmelerin tütün ürünleri tüketen müşterilerin konaklamasına tahsis edilmiş odalar.

UYGULANACAK CEZALAR

Kapalı mekânlarda tütün ve tütün mamulleri kullanılması durumunda kişilere 2009 yılı için idari para cezası olarak 69 TL uygulanacak.

Yasakların uygulanması ve tedbirlerin alınması ile ilgili yükümlülüklerini yerine getirmeyen işletme sorumluları, işletme izni veren kurum tarafından yazılı olarak uyarılacak.

Uyarıya rağmen verilen sürede yükümlülüklerini yerine getirmeyenler, belediye sınırları içinde belediye encümeni, belediye sınırları dışında mahalli mülki amir tarafından 560 TL'den 5 bin 600 TL'ye kadar idarî para cezası ile cezalandırılacak.

İki rahimli, 2 vajinalı kadın

ki-rahimli-2-vajinal-kadn.jpgDoğuştan iki rahmi, iki rahim boynu ve iki vajinası bulunan İngiliz Lindsay Hasaj, mucize sonucu bir kız çocuğu dünyaya getirdi. 27 yaşındaki Lindsay Hasaj’daki gibi bütün cinsel organların çift olmasının milyonda bir görülen bir durum olduğu belirtildi. Sezaryenle dünyaya gelen minik Mirela Elizabeth’in sağlıklı bir bebek
olduğu açıklandı. Anne lindsay Hasaj, dış gebelik şüphesiyle gittiği doktor kontrolünde iki rahminin olduğunu öğrenince şaşkına döndüğünü, ancak zor geçen hamileliğin ardından bebeğini kucağına aldığı için çok mutlu olduğunu söyledi.

Doktorlar da ikinci rahmin bebeğin hareketlerini kısıtladığını, bu yüzden anne adayının iki haftada bir ultrasondan geçirildiğini bildirdi. Tony ve Lindsay Hasaj çiftinin bebeği için “milyonda bir’lik annenin mucize bebeği” yorumu yapıldı.

Bir doğumdan başarıyla çıkan Lindsay Hasaj, daha sonra tekrar çocuk düşünebileceklerini de belirtti.

GAZETE HABERTURK / DIŞ HABERLER SERVİSİ

Kamusal alana da bekleriz Ayşe Hanım...

kamusal-alana-da-bekleriz-aye-hanm.jpg

NİHAT Odabaşı'dan almış talkını... Odabaşı demiş ki, soyunmak bir şey mi, sen asıl örtün de gör memleketteki zulmü. Ayşe Arman'ın aklına yatmış, hatta bir ampul yanmış kafasının üstünde... Evet, evet, bunu yapmalıyım olmuş... "O herkesin diline düşmüş, milleti de birbirine düşürmüş 'bez parçasını' kafama bağlayıp, şehr-i İstanbul'da bir o semte, bir bu semte gidecektim" diyor...
Yazı boyunca başörtülü halini defaatle sıkıldım, büzüldüm, ışığım söndü, ay çok yorucu gibi ifadelerle tarif ediyor. Bunlar Ayşe Arman'dan bekleyebileceğimiz şeyler. Ayşe, her fırsatta bakılmaktan ne kadar mutlu olduğunu söyleyen bir kadın. Giyimiyle, dekoltesiyle, saçıyla başıyla, neşesiyle yarattığı bir ambians üzerinden güzel olabilen bir kadının tesettüre girmesi bu ambiansı doğal olarak bozar, o kadının bu duruma sinir olması da doğaldır. Bu işe ne kadar bozulduğunu açık açık söylemesi, Ayşe'nin açık sözlülüğüne ve sevimliliğine puan bile kazandırabilir. Pekâlâ, "Aaa bana hâlâ bakıyorlar, demek ki hâlâ güzelim, demek ki başörtüsünün hiçbir etkisi yok, demek ki kadınlar kendisini kandırıyor, çözdüm ben bu işi, yaşasın!" da yapabilirdi, bu da beklenirdi.
Fakat açık sözlülüğün de bir sınırı var, kaldı ki bu açık sözlülük dediğimiz şey kötü niyeti de örtebilecek genişlikte bir yorgan değil, Ayşe öyle sanıyor, ama değil. Tesettürlü olma durumunu kâh "zavallı gibi görünmekle" kâh "komiklik ve saçmalıkla" ilintilendirmenin açık sözlülük ile ilgisi yok, sorumsuzlukla ilgisi var. Ben de kalkıp "Kırk yaşına basmadan çıplak fotoğraf çektirmeliyim" türü bir dürtüyü "zavallıca" ve saçma bulabilirim, buluyorum da nitekim, ama bunu bu şekilde ifade etmekten çekinmiş, nezaketsizlik olacağını düşünmüştüm şimdiye kadar. Ahan da şimdi ifade ettim. İyi mi oldu?

EMPATİ KURMAK DEĞİL, KÖPRÜLERİ YIKMAK

Arman'ın yazı dizisi "mahalle baskısının ölçümü" gibi güya sosyolojik bir sondaj yapılıyormuş havalarına büründürülmüş ki, bu tutum "Ayşecik tesettürde" macerasının tadını feci şekilde kaçırıyor. "Nişantaşılılardan bir tepki bekliyoruz, 'Hooop!' filan desinler ya da kötü bakışlar fırlatsınlar... Hiçbir şey olmuyor... Bir bakış fırlatıp hayatlarına devam ediyorlar. Laf yok, hakaret yok. Mahalle baskısı yok" gibi genellemelere varıyor.
Adeta bu ülkede başörtülüler hiçbir sıkıntı yaşamıyor, bir elleri yağda bir elleri balda demeye getiriyor. Hemcinslerini yalan söylemekle itham etmiş oluyor.
İşin kötüsü, daha baştan bozuk bir niyetle çıkıyor yola. Başörtüsünü "milleti birbirine düşürmüş" bir bez parçası olarak nitelendiriyor ve öyle düşüyor yola.
Bir milletin % 99'u Müslüman ise, bu millet nasıl olur da başörtüsü yüzünden birbirine düşer oysa? Anketlerin ortaya koyduğu şekilde bu milletin kadınları % 60'ı aşan oranlarda başını örtüyorsa, başörtüsü bu millet nezdinde bir konu demektir sosyolojik açıdan. Üzerinde böylesine büyük mutabakat olan bir konuda millet birbirine düşmez zaten.
Sorun milleti temsil etmekle görevli birimlerin, kurumların ve onların yandaşlarının milletle cedelleşmesindeki ısrardan doğmaktadır.
Milletin başörtüsünün serbest olmasıyla ilgili bir derdi yok. YÖK'ün ve "laiklik" ilkesinin en katı yorumunu benimsemiş sivil / askeri bürokrasinin ve sırtını onlara dayamış bir azınlığın derdi bu. Kamusal alanı her tür etnik renkten, her tür dinsel edimden arınmış renksiz, kokusuz bir yer I olarak tasavvur edenlerin başörtüsüyle bir derdi var. Onların yüksek sınıflara mensup yandaşlarının böyle bir derdi var. "Yurdumuzu Batılılara kötü gösteriyorlar" derdi. Ya da, "Aman türbanlı komşu istemem yanımda yöremde" gibi dertler.
Ama Ayşe'nin beklentisi herhalde arkasına bürokrasinin gücünü de almış olan bu varsıl, Batıcı, imtiyazlı mahallelerin başörtülülere sokağı da yasaklaması yönündevmiş ki o kılıkta Nişantaşı sokaklarında dolaşabiliyor olmasını bile yadırgamış hatun kişi. Pes... Pahalı içeceklerin servis edildiği, para kazanmak için açılmış "ticari işletmelere" girip kovulmayı beklemiş. Pes... İzninle, müsaadenle, elini vicdanına koymuş halinle, o kadar da olmasın be Ayşe... Çıtayı amma yukarı koymuşsun. Öyle ki garsonların sempatik davranmasını bile bu ülkede başörtülülere bir baskı uygulanmadığının delili yapıp çıkmışsın. Pes...

Yüz binlerce kadının binlerce gündür yaşadıkları sıkıntıyı tek bir güne sığdırıp böyle genellemelere varmak, kimse kusura bakmasın şaklabanlıktan başka bir şey değil.
Ayşe eğer sahiden empati kurmakla filan ilgileniyorsa, Reina önlerinde pazarlık yapmak gibi beyhude işlerle uğraşmayı bırakmalı, gerekirse birkaç ayı bu işe ayırmalı ve olayı yerinde tespit etmek üzere "kamusal alan"a sızmalı...
Sıkıyorsa bir üniversiteye girmeye çalışmalıydı Ayşe Arman, sıkıyorsa, bir iş başvurusunda bulunmalıydı. Üniversitelerin sosyal tesislerinde bir kola içmeye kalkışmalıydı, orduevlerine girmeyi denemeliydi. Bir yemin törenine girmeye yeltenmeli, bir mezuniyet törenine katılmalıydı:
Dahası, madem bu iş bu kadar sıkıntılı, kadınlar hangi inançla, hangi bilgiyle bu sıkıntıyı göze alıyorlar diyerek o anlayışın içinde derinleşmeyi denemeliydi. "Erkekler örttürüyor işte" deyip çıkmak kolay bir yol, ama bunun adına "empati kurmak" denmez, buna kolaya kaçan işgüzarlık denir. Gazetecilik refleksini tatmin etme adına lafügüzaf üretmek denir. İncittiğin binlerce kadın da cabası.

 


Jennifer Lopez'i mi taklit ediyor?

jennifer-lopezi-mi-taklit-ediyor.jpg

NTV'de Yekta Kopan ve Burcu Esmersoy'un sundukları 'Yaz Gecesi Şovu' programına konuk olan Ziynet Sali, sadece iyi müzik yapmak ve yıllar sonra da gönüllerde iyi bir yorumcu olarak kalmak hedefinde olduğunu söyledi.

Bakış açısının ve vizyonunun çok geniş olduğunu ve farklı tarzlar denemeyi de çok istediğini ifade eden Sali, ünlü Latin şarkıcı Jennifer Lopez'i taklit ettiğiyle ilgili görüşleri de değerlendirdi.

Televizyon gazetesinin haberine göre, Sali, "Zaten taklitle bir yerlere gelinemeyeceğini çok iyi bilenlerden ve ayağı yere basanlardanım. Benim tipim, tarzım ve rengim bu. Ben bir Akdeniz kadınıyım" diyerek Latin olmayı sevdiğini söyledi.

Fotoğraflarında Jennifer Lopez'e benzetilmesiyle ilgili olarak da kendisini makyajlı ya da makyajsız gören insanların Lopez'e benzettiğini ancak taklit etmek veya ona benzemek için özel bir çaba harcamadığını belirtti.

Kendisine yakışan bir tip olduğunu ve onun üzerine gittiğini ifade eden Sali, "Herkes takı seviyor. Ben de küpe seviyorum, ben de bilezik seviyorum. Ben yaptığım zaman Jennifer Lopez oluyor" diyerek bu yakıştırmaların da Lopez'e olan benzerliğinden kaynaklandığını söyledi.

Amerika'da olsaydı, benzerliğinin taklit olarak algılanmayacağını vurgulayan Ziynet Sali, "Maalesef böyel bir algı var ama kesinlikle taklit yok" dedi.

Single için çekilen fotoğraflarda sırf Lopez'e benzetilmemek için makyaj değiştirdiklerini, biraz tavır değiştirip daha pop bir kadın koymaya çalışmalarına karşın her zaman o Latin havanın kendisinden çıktığını ifade etti.


Seksi değilim

seksi-deilim.jpg

Şarkıcı-manken Esra Balamir seksi olmadığını söyledi.

Esra Balamir, “Sempatiğim ama seksi değilim. Seksi yürümeyi bile bilmem” dedi.      


Bana göre 'şüpheli' bir ölüm daha!

bana-gre-pheli-bir-lm-daha.jpg


MUHSİN Yazıcıoğlu'nun helikopter kazasıyla ilgili düşüncelerimi sizlere aktarmış ve özellikle aklıma yatmayan noktaların altını çizmiştim...
Aynı "seriye", yine bir türlü "rasyonelleştiremediğim" başka bir olayla devam etmek istiyorum...
Bildiğiniz gibi, Türkiye'nin parçacık fiziğinde uzman 6 "ismi" ısparta'ya giderken düşen bir uçakta hayatlarını kaybettiler...
Bu ekibin başında Prof. Dr. Engin Arık vardı...
Arık, CERN'deki "parçacık deneylerine", geleceğin enerji kaynağı olarak kabul edilen toryum konusundaki bilgilerinden ve araştırmalarından dolayı çağrılmıştı. Tekrar ediyorum; Arık "parçacık fiziği" haricinde Türkiye'nin "en önemli rezervlerinden" olan toryum konusunda dünya "sınıflamasına" girmiş Türkiye'deki en önemli isimdi.
Arık'ı tanıyanlar bilirler, çalışma arkadaşlarına ve yakınlarına her zaman şunu söylerdi: "Yeraltı ve yerüstü kaynakları" ile stratejik konumu gereği Türkiye'yi asla bu coğrafyada rahat bırakmayacaklar.
Daha da önemlisi, burası "can alıcı", lütfen dikkat edin; toryumla ilgili geliştirdiği projeyle Türkiye'nin büyük bir avantaj sağlayacağını ve "toryum" rezervlerimizin "iç-dış" borçlanma dahil, birçok sorunumuza çare olacağını düşünüyordu.
İşte size "Türkiye adına önemli olabilecek", bana göre "çok şüpheli detaylar" içeren ikinci bir "kayıp"! Türkiye adına kayıp, bu ülke adına kayıp!
Bu yazıyı okuyup, "Bir bilim insanı ile bir parti liderinin ölümü nasıl aynı kaba konur" diyenlere de bir cümlem var: Bir bilim insanı "ülkesine katacakları" için yok edilirken, bir lider "etkisi altındakileri" başka yönlere doğru yönlendirmek, Türkiye'yi karıştırmak için "tahrik" etmek-kullanmak adına yok edilebilir.
Ben üstünde çok düşündüm, umarım devletimiz de "aynı refleksi" gösteriyordur.

Bunları atlayarak küresel 'kapışmayı' anlayamayız!

TÜRKİYE'de tartışma bitmiyor... Böyle bir coğrafya üstünde bitmesi de mümkün değil.
"Yeni dünya düzenini, Amerika'nın İran operasyonunu, Ortadoğu denklemini" tartışıp duruyoruz... Tartışıyoruz ama "bazı detaylara" dikkat ediyor muyuz?
Humeyni'nin, ilk yıllarında Fars kültürünü Batılılaşma sürecinden arındıracak inancıyla bazı Musevi gruplar tarafından bile sempatiyle karşılandığını... Hatta desteklendiğini...
Fransa'nın 1970'lerin başından itibaren, Amerika'nın da onayıyla, Irak'ta Osirak nükleer reaktörünü inşa ettiğini ve bunun Irak'ın nükleer bomba yapımında çok önemli bir adım olduğunu!..
İsrail-Amerika-Fransa arasında "Reaktör bitsin, çalışmadan vurursunuz" anlaşmasının yapıldığını ve reaktörün çalışmaya başlamadan İsrail uçakları tarafından vurulduğunu... Yine aynı Fransa'nın 1960'larda Amerika'nın isteğiyle İsrail'e atom bombası yapımında teknoloji sattığını...
Fransa'nın Irak'a Mirage uçaklarını sattığını ve Irak-İran savaşı sırasında Irak'ı, her türlü füzeyi vererek desteklediğini...
Vatikan destekli Batı hükümetleri ile İsrail arasında, aslında dışarıdan bakınca ciddi bir çekişme olduğunu...
İsrail'in bölgedeki varlığının, Araplara karşı kullanılarak, onların petrolü kontrol etme politikasının İngiltere, ABD ve Fransa tarafından uygulandığını... Ama son on yılda İsrail'in bu politikayı daha net fark edip taktik değiştirdiğini...
İsrail'i destekler görünen Amerika'nın aslında İsrail'in varlığı sayesinde Arapları kontrol ettiğini ama İsrail'in artık bu politikaya alet olmak istemediğini...
Daha onlarca "madde" yazabilirim ama bence yeter!
Bu detayları ve özellikle "geçmişte kimin kim" olduğunu bilmeden, "bugünleri" anlamak sizce mümkün mü?

 


Yiğit Bulut yazdı..

yiit-bulut-yazd.jpg

BU tezin bir bölümünü daha önce yazdım ama eldeki son veriler ile daha açık ve net yazacağım...
İlk bakışta "inanması zor" ama tarihi gerçeklere bakınca kolayca görülebilecek bir detay!
Küçük bir "bilgi" tarihi sorgulamayı değiştirebilir...
Peki bu "bilgi" neye yarar? Sonuçta tarihsel gerçekler ve özellikle yaşananlar "her taraf" için geri döndürülebilir mi?
Çok işe yarar! "Geçmişte yaşanan olaylar veya karşılıklı olarak kasıtlı" yaratıldığı düşünülen "etkenler" ile bugün ortaya çıkan "düşmanlıklar" engellenebilir...
Taraflar, "taraf" olmaktan kurtulma yolunda konuya daha analitik bakabilirler...
Sevgili dostlar, benim bu başlığı atmamdaki "amacım da" tam olarak bu! Orta Asya'da "yeni bir dünya düzeni" ortaya çıkarken, geçmişten gelen "düşmanlıkları" kimle olursa olsun "gerçekler" eşliğinde sorgulayarak eritmek... Bir yazı ile "ne olur" diyebilirsiniz, koca dağlar "kıvılcımlar" ile yanar. Önemli olan doğru ve dürüst bir şekilde sorgulamak...
Gelelim tarihsel detaylara ve "Ermeni yer değiştirmesi" dahil birçok önemli "kararı veren" Osmanlı bürokrasinin 1854'ten sonra "değişen" durumuna...
Bu noktada birçok "detaycı" tarih yazımında görülen fakat Aydoğan Vatandaş'ın "Barnabas'ın Sırrı" romanında çok güzel özetlediği bilgi "yumağını" size alıntılar ile aktarmak istiyorum; " ... Baron Rudolf Von Sobbettondort hem Türk hem de Alman vatandaşıydı. Osmanlı, son zamanlarda Alman nüfuzu altındaydı ve bunun oluşmasında gizli bir örgütün çok büyük etkisi oldu. O dönemde özgürlükçü fikirleri destekleyen Bektaşi tarikatının da içine sızdılar. 1826'dan beri gizliliğe itildiği için masonlarla da oldukça yakındılar. Baron, hem Bektaşi, hem masondu. Son dönemde hem Osmanlı hem de Alman aristokrasisini esir alan gizli bir örgütün varlığı kesindir. Almanya'da Thule olarak bilinen bu örgütün Türkiye'deki adı Ergenekon'du. Almanya'da Alman milliyetçiliğini yönlendiren örgüt, Türkiye'de de Türk milliyetçiliğini denedi. Almanya'nın pagan kökenlerine inmesini düşünen örgüt, Türkiye'de de şamanizmi canlandırmaya çalıştı. Her iki örgüt de 'komünizme' karşıydı. Halkın desteğini alamayacak sahte komünist partiler kurmak esastı..."
Sevgili dostlar, o döneme ait önemli bilgiler bunlarla da bitmiyor...
Daha fazlasını istiyoruz derseniz, onları da buldum çıkardım...
İşte Ermeni Araştırmaları Enstitüsü'nün belgesinden alıntılar:
"...1915 yılı başlangıcından itibaren Alman Büyük Karargâhında yapılan değerlendirmeler, üst komuta kademesi tüm savaş boyunca Almanlara teslim edilen Osmanlı ordusu ve en önemlisi bir Alman tarafından yönetilen Osmanlı Genelkurmay Başkanlığı gibi etkenler sonucunda Osmanlı Ordusu kendi ülkesini korumaktan çok, Alman ütopyasına hizmet eder hale gelmişti... Bu süreç 'Ermenilerin geçici bir süre zorunlu göç ettirilmesiyle' sonuçlanan 1915 Geçici Yasası'nın çıkarılmasına kadar net olarak devam etti... Bu dönemde Osmanlı Genelkurmay Başkanı ve ikinci başkanı dahil olmak üzere komuta kademesinin büyük bir bölümü Alman generallerden oluşuyordu... Dönemin en güçlü ismi şüphesiz Enver Paşa'ydı..."
Sevgili dostlar, daha da bitmedi... Şimdi daha da "korkunç" bir gerçeğe hazır olun!
Berlin'de 15 Mart 1921 tarihinde Talat Paşa'yı şehit eden Ermeni teröristi, Alman Mahkemesinde yargılandıktan sonra haklı görülüp beraat etti! Şaka değil! Yargılama yapıldı ve Alman mahkemesi "beraat" kararı verdi! Ne kadar güzel "Osmanlıyı yer değiştirmeye alet et, sonra da Osmanlı Paşası'nı vuranı" haklı bul!
1854 "Kırım Savaşı borçlanması" sonrası başlayan dönemde; "Osmanlı yavaş yavaş Alman kontrolü" altına girdi! Bugün Almanya'da "demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne" inanan her birey o dönemi "asla onaylamıyor"! Bir "emperyalist" bilek güreşiydi, birçok aydınlatılması gereken olay oldu! Önemli olan "bundan sonra Türkiye üzerinde aynı oyunlara yeltenilmesin"!

Sonuç: Bu detayları çok önemli bir amaç uğrunda yazdım! Türkler ile Ermenilerin "arasını", yaşananları daha derinden sorguladığımızda, yüzyıla yakın bir süre sonra düzeltebilecek çok önemli bir tez ortaya çıkıyor "Ermeni yer değiştirmesi Almanların aldığı bir karar" ve uygulayan da Alman generali olan Osmanlı Genelkurmay Başkanı ve ona bağlı diğer "Alman generalleri"!
Son söz: Ben elimden geleni yaptım ve "hiç konuşulmayan" Ermeni Araştırmaları Enstitüsü belgelerinden "konu hakkındaki" bir bölümü dahi yazıma ekledim... Şimdi sıra tarihçilerde! Türkiye'de bugün yaşanan "bilek güreşini" anlamamıza en büyük yardımı yapacak "o dönem analizini" yapmalılar! Hiç konuşulmayanları konuşalım, göreceksiniz "bugün aslında" o günlerden "farklı" değil!

Kuzey Irak Türkiye'ye katılsın "tesadüfen mi" söylendi!

BU cümleyi geçen hafta çok duyduk, çok tartıştık ! Sizce tamamen "tesadüf olarak" ortaya atılmış bir "söylem miydi"! Buna inanıyorsanız; çok ama çok iyi niyetlisiniz...
Bu cümle "tamamını" yarın yazacağım, "belli bir süredir" konuşulan "Büyük Asya Konfederasyonu" tezinin sadece küçük bir parçası...
Ne dersiniz; hangi ülkeler olabilir bu "konfederasyonda"!
Biraz ipucu vereyim; bu yapının "4 denize" veya "3 deniz ve bir deniz gibi göle" kıyısı var! Dört taraftan denizlere "çıkışı" var! Madem okyanus ötesinde tartışıyorlar, bizler de bilelim neymiş bu model! Yarın detayları ile burada!

ybulut@htgazete.com.tr


Hadise'nin pişman olduğu tek konu...

hadisenin-piman-olduu-tek-konu.jpgKanaltürk'teki 'Laf Aramızda' programına konuk olan Hadise, Bilal Özcan'ın büyük beklentiye karşılık "Ne oldu da birince olamadın?" şeklindeki sorusu üzerine "Neler olmadı ki? Aslında doğru soru bu" diyerek o süreçte yaşadıklarını anlattı.

Yarışmaya katıldığı için hiç pişman olmadığını ve 'Hadise pişman, Hadise üzgün' şeklindeki haberlerin de doğru olmadığını belirten Hadise, "Hiç ne üzüldüm ne de pişman oldum. Hatta 4. olduğumuz tam netleşince ben o an, TRT'den Hasan Bey'e, yanımda oturuyordu, ona sarılıp ağladım. Sadece ona sarılıp ağladım...Çok tuhaf. Çünkü ilk Eurovision görüşmemizi Hasan Bey ile yapmıştım" diye konuştu.
Hadise'nin Eurovision kostümü
Foto galeri için tıklayın

GÜZEL DE OKUDUM, DETONE DE OLMADIM, HİÇ BİR YERİM DE AÇILMADI!

4.lük açıklandığı anda "Elimden geleni yaptım ve istediğim oldu" diyerek ağlamaya başladığını anlatan Hadise, "Stres ağlamasaydı. Orada boşaldım ve bitti. Gözlerim kurudu, hatta elbisemi ellerimle tutarak koşarak çıktım dışarı" dedi.

İçinden "Oh bitti, istediğim oldu, güzel de okudum, detone de olmadım, dansımı da unutmadım, hiç bir yerim de açılmadı, yaptım ettim" diyerek mutlu bir şekilde oradan ayrıldığını belirtti.

Hadise, "Keşke orada bir kamera olsaydı da sizler beni baştan sona kadar sürekli izleyebilseydiniz. O kadar heyecanlı bir an ki" diyerek puanların açıklandığı an çok büyük heyecan yaşadığını ve o an birinci olmak için herşeyi yapabilecek gibi hissettiğini belirtti.

SORUNLAR OLDU, AYRILDIK

Hadise, Eurovision şarkı yarışması sonrasında neden menajeri ile yollarını ayırdığı konusunda da açıklama yaptı.

Bugüne kadar kimseyle ilgili negatif bir açıklama yapmadığına dikkat çeken Hadise, "Çünkü o ben değilim. Benim herkese saygım var, herkesin de emeği var bu işte. Neden ayrıldık? Ben hep şöyle derim. Bir evlilik neden bozulur? Sorunlar olur ayrılırsınız. Bizlerde de öyle oldu" dedi.
Kendisi bir Hadise
Foto galeri için tıklayın


EUROVİSİON ÖNCESİ YORULDUĞUM DOĞRU DEĞİL

Yarışma öncesi çok fazla konsere çıktığı ve yorulduğu haberlerini de eleştiren Hadise, "Konser konusunda haklı değil basın. Herkes çok yazdı bunu... Doğru değil. Biz sadece Şubat ayında promosyon için bir kaç konser yaptık. Hatta 3 tanesi iptal edildi, organizasyonlardan dolayı. Toplam 6 konser yaptık biz" diye konuştu.

CEBİMİ DOLDURMAK İSTESEYDİM....

Kendisine o dönemde çok fazla teklif geldiğini ve yazıldığı gibi cebini doldurmak isteseydi inanılmaz paralar kazanacağını belirten Hadise, "Bunu çok net söylüyorum utanmadan sıkılmadan. Çünkü çok teklif geldi bize. Ben işimi bir senede, Hadise ismini, benim bu müziğe olan sevgimi ve saygımı bir senede bitirmek istemiyorum çok para kazanıp ve insanların gözünden düşerek" ifadesini kullandı.

KEŞKE HERŞEY DAHA İYİ ORGANİZE EDİLSEYDİ!

Moskova'da yarışma öncesi hastalanan Hadise, o süreçte bile 'Keşke katılmasaydım' gibi bir düşüncenin aklından hiç geçmediğini belirtti.

Ancak bazı sorunlar karşısında 'keşke' dediğini de saklamayan Hadise, "Şunları dedim mesela; keşke herşey daha güzel organize edilseydi. Ben bu kadar yorulmasaydım. Kendime zaman ayırsaydım" diye konuştu.

HASTAYKEN SAHNEYE ÇIKTIĞIM DOĞRU

Hadise, 40 derece ateşi olduğu halde, Eurovision döneminde promosyon amaçlı sahneye çıktığı şeklindeki haberler için de "Promosyon adına yapılan bir şey değildi... Ben o gece Münih'te hakikaten ateşle sahneye çıktım... Ben öyle bir insanım, o kadar insan bekliyor" diyerek doktor çağrıldığını ve serum verildikten sonra sahneye çıkabildiğini söyledi.

Daha sonrasında İstanbul'a döndüğünü anlatan Hadise, o süreçte "Beni 1,5 hafta rahat bırakın" demesi gerektiğini ama ilgiden dolayı bunu yapamadığını belirterek kendisine hiç zaman ayıramadığını, tam olarak dinlenemediği için de hastalığının durup durup nüksettiğini ve bu yüzden de kendisine çok kızdığını söyledi.

TEK PİŞMAN OLDUĞUM KONU ODUR
Hadise Kimdir? tıklayın


Hadise, "Biraz daha elimi masaya vurabilirdim. 'Bir dakika, çıkacak olan benim sahneye, durun, hastayım. Bir 7 gün bana müsade edin bana' deseydim keşke diyorum. Tek pişman olduğum şey budur. O da kendimle alakalı" açıklamasını yaptı.

TRT GENEL MÜDÜRÜNÜN SÖZLERİNE NE DEDİ?

Bilal Özcan, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin'in "Bakın şimdi Eurovision bitti. Hadise hiç yokmuş gibi" şeklindeki sözlerini hatırlattı. Hadise, bunu ilk kez duyduğunu ifade etti.

Hadise, Özcan'ın "Eurovision bitti. Gerçekten yok mu Hadise?" şeklindeki sorusuna verdiği cevapla bir anlamda İbrahim Şahin'i de yanıtlamış oldu. Hadise, şöyle konuştu:

"Bence değil. Biz öyle bir çizdik ki stratejimizi, ben Eurovision dönemi zaten. Çünkü herkes sordu bize 'Siz de Eurovision'dan sonra kaybolacak mısınız?' diye... Olabilir, böyle şeyleri bilemeyiz ama biz önceden stratejimizi çizdik. Ben sadece Eurovision için çalışsaydım bu son 8-9 ay, Eurovision'dan sonra bir müddet kaybolmak zorunda kalırdım. Ama biz o dönem, bir İngilizce albüm hazırladık. O albüm, şu anda Belçika'da çıktı ve yakında bir 20 ülkede daha çıkacak ve çok başarılı gidiyor ve aynı anda Türkiye'de bir albüm hazırladık."

BENİ DESTEKLEYENLER İÇİN YAPTIM

Türkiye'den daha çok Türkçe parça yapması konusunda inanılmaz bir istek aldıklarını ifade eden Hadise, insanların kendisine olan desteği karşısında böyle bir şey yapma gereği duyduğunu sözlerine ekledi.

BUNLARI DUYMAK HOŞ DEĞİL AMA...

İbrahim Şahin'in bir süre önce yaptığı "Sözleşmeye göre kıyafeti konusunda bize danışması gerekiyordu. Bize sorsaydı, daha sağlıklı bir yol bulabilirdik. Kıyafeti oryantal dansözün kıyafeti gibiydi....Bizi bu kadar üzmemeliydi. Sözleşmeye sadık kalsaydı, şimdi TRT'de program yapmasını isterdik" şeklindeki açıklamasına ise Hadise şöyle yanıt verdi:

"Böyle şeyleri duymak hoş değil ama çok saygı duyuyorum. İbrahim Şahin de çok destekledi beni Eurovision döneminde."

BEN Mİ GİDİP GÖSTERECEKTİM?

Hadise, Şahin'in bu açıklaması karşısında kendisini savunurken bir başka noktaya da dikkat çekerek "Hadise'nin neden bir ekibi vardı o dönem? Bu sorunları çözmek için. Yani, ben gidip İbrahim Şahin'e, 'İbrahim Bey bakın, kıyafetimiz budur'! Bu benim görevim değil" diyerek kendi işinin sahnede olduğuna vurgu yaptı.

TRT'YE O ELBİSENİN ÇİZİMİ GİTMİŞTİ

Hadise, "Gerekeni yaptığımızı düşünüyorum" diyerek stilistinin Eurovision'da giydiği o kıyafeti çizdiğini ve TRT'nin önceden bütün kıyafetleri görmek istemesi üzerine de o çizimin de TRT'ye yollandığını anlattı ve "Ama yani bu konuları tekrar konuşmak, bilmiyorum... Saygı duyuyorum, başka bir şey diyemem. Onlar büyüğüm, bir bildikleri vardır, saygı duyuyorum" diyerek polemiğe girmekten kaçındı.

(Televizyon Gazetesi)

Julio Iglesias Kuruçeşme Arena'da

julio-iglesias-kurueme-arenada.jpg

''Kadife sesli'' şarkıcı Julio Iglesias, 22 Temmuzda İstanbul'da sevenlerinin karşısına çıkacak.

Sattığı 250 milyondan fazla albüm ile dünyanın en önemli yıldızlarından biri olarak anılan Iglesias, çok özel ve farklı bir şov için bir kez daha İstanbul'a gelecek.

2008'de İstanbul, Bursa, Ankara ve İzmir'de konser veren Iglesias, bugüne kadar yapılanlarından çok daha farklı bir konseptte olacağı bildirilen konseriyle, 22 Temmuz çarşamba günü Kuruçeşme Arena'da Türk hayranlarıyla buluşacak.


Boşanmak istedi, bıçaklandı!

boanmak-istedi-bakland.jpgBursa'nın Karacabey ilçesinde bir kişi, eşini sokak ortasında bıçakladı. Ağır yaralanan 63 yaşındaki kadın, hastanede yaşamını yitirdi.

Alınan bilgiye göre, ilçeye bağlı Mecidiye Mahallesi 111'nci Sokak'ta meydana gelen olayda, inşaat işçisi olduğu öğrenilen Nesim Yıldız (65) karısı Yosma Yıldız'ı (63)'ı göğsünden, karnından ve boynundan bıçakla yaraladı.

112 Acil Servis ambulansıyla Karacabey Devlet Hastanesi'ne kaldırılan Yosma Yıldız, yapılan müdahaleye rağmen kurtarılamadı.

Olayın ardından gözaltına alınan Nesim Yıldız'ın polise verdiği ilk ifadede, eşini boşanmak istediği için bıçakladığını söylediği öğrenildi.

Olayla ilgili soruşturmanın sürdüğü bildirildi.

AA

İstiklal Caddesi'nde cinayet

stiklal-caddesinde-cinayet.jpgAlınan bilgiye göre, Gregor Kerkeling (52), kız arkadaşı olduğu belirtilen Hatice Işık ile İstiklal Caddesi'nde gezerken, kendisinden para isteyen İbrahim A. (26) tarafından bıçaklandı. Kerkeling, kaldırıldığı Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

DEHŞET GÜVENLİK KAMERALARINDA

''Daha önce hastanede psikolojik tedavi gördüğü ve akli dengesi yerinde olmadığı'' belirtilen İbrahim A. olaydan kısa bir süre sonra yakalanarak gözaltına alındı.

Alınan bilgiye göre, Osmanbey'deki Ramada Otel'de kalan Alman turist Gregor Kerkeling (52) ile sevgilisi Hatice Işık (35) İstiklal Caddesi'nde gezintiye çıktı. İddiaya göre, caddede ilerleyen çiftin yanına yaklaşan İbrahim A. isimli şahıs çiftten para istedi. Akli dengesi bozuk olduğu belirtilen zanlı aldığı olumsuz yanıt üzerine çılgına döndü. Çevredeki güvenlik kameraları tarafından da saniye saniye kaydedilen olayda, bir anda cebinden bıçağını çıkartan zanlı Gregor Kerkeling'e bıçaklamaya başladı. Alman turist aldığı bıçak darbeleri ile yere yığılırken, zanlı bıçaklamaya devam etti. Yerde yatan turistle bir süre boğuşan İbrahim A., çevredeki vatandaşların koşuşturduğunu görünce turisti bırakıp kaçtı. Çevredeki vatandaşların da yardımı Taksim İlk Yardım Hastanesi'ne kaldırılan Alman turist, yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Gregor Kerkeling'in öldüğünü öğrenen Türk sevgilisi hastane önünde gözyaşlarına boğuldu.

Kene bir can daha aldı

kene-bir-can-daha-ald.jpgBurdur'da 10 gün önce kenenin ısırdığı 70 yaşındaki çiftçi, tedavi gördüğü Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde öldü.

Alınan bilgiye göre, 70 yaşındaki çiftçi Mecit Yığın, 10 gün önce kalp rahatsızlığı şikayetiyle Burdur Devlet Hastanesi'ne gitti. Burada bir süre tedavi gören Yığın, kendisinde Kırım Kongo Karamalı Ateşi (KKKA) şüphesi ortaya çıkınca, geçen cumartesi günü Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesine sevk edildi. Hastanenin acil servisinde tedavisine başlanan Mecit Yığın'dan kan örnekleri alınarak, Ankara Refik Saydam Hıfzısıhha Enstitüsü'ne gönderildi. Kan örneklerinin hastalık açısından pozitif çıkması üzerine ayrı odaya alındı. Hasta, tedavisi sürerken bugün hayatını kaybetti.

Hastane yönetimi, ölen hastanın kan örneklerinin pozitif gelmesi üzerine, hastayla temas halindeki tüm personelin kan örneklerini alırken, bulunduğu oda ve hastanedeki temas ettiği tüm yerler dezenfekte edildi.

Hastane yönetimi, Mecit Yığın'ın Kırım Kongo Kanamalı Ateşi'nden (KKKA) ölmesi üzerine, Sağlık Bakanlığı yetkililerini bilgilendirdi.

Pamukkale Üniversitesi Hastanesi Başhekimi Operatör Dr. Tahir Demirkan, hastanın KKKA'dan öldüğünün belirlendiğini ifade ederek, ''Tarlada yatarken Mecit Yığın'ın boyun bölgesinde kene ısırığı oluşmuş. Ancak hasta, önce Burdur'a kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi için gitmiş. Orada, KKKA şüphesi oluşunca, bize gönderdiler. Kan örneklerini alıp laboratuvara gönderdik. Sonuçlar pozitif geldi. Biz de gerekli tedbirlerimizi aldık. Ancak, hasta bugün hayatını kaybetti'' dedi.

Mecit Yığın'ın, Sağlık Bakanlığı ekiplerinin işlemlerinin ardından yarın memleketi Burdur'da toprağa verileceği bildirildi.

AA

Tünel çıkışında feci kaza

tnel-knda-feci-kaza.jpg

Edinilen bilgiye göre, sürücüsü henüz belirlenemeyen ve İstanbul yönüne gitmekte olan 34 YG 042 plakalı otomobil, asfaltlama çalışmaları nedeniyle ulaşımın tek şeritten sağlandığı Bolu Dağı tünel çıkışı 1. viyadükte karşı yönden gelen 50 ER 590 plakalı tır ile çarpıştı.

AA muhabirinin edindiği bilgiye göre, Binali Recber idaresindeki 34 YG 042 plakalı otomobil, asfaltlama çalışmaları nedeniyle ulaşımın tek şeritten sağlandığı Bolu Dağı tünel çıkışı 1. viyadükte karşı yönden gelen 50 ER 590 plakalı tır ile çarpıştı. 

Kazada, otomobil sürücüsü Binali Recber ile Mehmet Recber'in kimliği belirlendi. Diğer 3 kişinin ise üzerlerinde belge bulunmaması nedeniyle kimlikleri saptanamadı.

Tır sürücüsü Bayram Altun ve yine kazaya karıştığı ifade edilen 41 EF 474 plakalı kamyon sürücüsü Mustafa Çubuk'un göz altına alındığı bildirildi.

AA


Öğrencilerden harç zammına protesto

rencilerden-har-zammna-protesto.jpgTünel'de toplanan ''Genç-Sen'' üyeleri, ellerindeki pankartlarla sloganlar eşliğinde Galatasaray Meydanı'na kadar yürüdü.

Burada grup adına yapılan açıklamada, ailelerin çocuklarını güçlükle okutmaya çalıştıkları ve öğrencilerin zor koşullarda eğitimlerini sürdürdükleri ifade edilerek, üniversite harçları için öngörülen zam protesto edildi.

Gruptakiler, açıklamanın ardından dağıldı.

Protesto gösterisi nedeniyle polis bölgede güvenlik önlemi aldı.

AA

Su içerken ölçülü olun!

su-ierken-ll-olun.jpgYaz aylarında suyun az tüketiminin yanı sıra fazla tüketiminin de sakıncalı olabileceği belirtildi. İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, suyun insan yaşamı için vazgeçilmez bir unsur olduğunu, insanların yemek yemeden haftalarca canlılığını sürdürebildiğini, ancak susuz sadece birkaç gün yaşayabildiğini söyledi.

İnsanların ter, idrar ve solunum yolu ile su kaybettiğini ifade eden Dr. Murat Akbaş, Online Sağlık'a yaptığı açıklamada, normal bir bireyin su gereksiniminin, metabolizma hızı, ortam ısısı gibi pek çok faktöre bağlı olarak değişkenlik gösterdiğini belirtti.

Normal koşullarda insanların gereksinim duyduğu su miktarının günde 1,5-2,5 litre arasında değiştiğini açıklayan Akbaş, yaz aylarında sıcak ortamlarda, ishal, aşırı terleme ve çeşitli hastalık durumlarında su ihtiyacının artacağına işaret etti. Vücudun normal sıvı dengesinin sağlanabilmesi için kayıp kadar sıvı alınması zorunlu olduğunu ve böbreklerin vücut sıvı ve elektrolit dengesini sağlamasının hayati öneme sahip olduğunu dile getiren Dr. Murat Akbaş, şöyle konuştu:

"Fizyolojik oranlarda gereken su miktarının alınamaması durumlarında, vücutta sıvı açığı gelişecektir. Biz buna tıpta 'dehidratasyon' diyoruz. Dehidratasyona bağlı olarak kan basıncında düşme, kalp atımlarında artış gibi tablolarla karşılaşabiliriz. Bu tablonun ilerlemesi ile beraber, hipertansiyon, şok ve böbrek yetmezliği gibi süreçler gelişebilir."
Son yıllarda cilt güzelliği, diyet, toksitlerin atılması ve kanın temizlenmesi gibi gerekçelerle insanların günlük 4-5 litre sıvı tüketilmeye teşvik edildiğini ifade eden Akbaş, şunları söyledi:

"Böbreklerin belirli bir oranda su atma kapasitesi vardır. Böbreklerin su atma kapasitesinin üzerinde su alındığında, atılamayan su, kanda birikerek, kandaki elektrolitlerin, kan hücrelerinde değişikliklere neden olarak, kan sodyum düzeyinde düşmeye neden olur. Bunu da tıpta 'hiponatremi' olarak tanımlıyoruz. Kan sodyum düzeyindeki düşmeye bağlı gelişen beyin ödemi, bulantı, kusma, halsizlik, bilinç değişiklikleri, koma ve hatta ölüme neden olabilir."

İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Murat Akbaş, özellikle böbrek yetmezliği çeken hastalarının kamuoyunun yönlendirmeleri ile, "Üremiz düşsün, kanımız temizlensin" diyerek 3 litre, 5 litre su içtiklerini, bunun sonucunda da zehirlenme olaylarının yaşandığına dikkati çekerek, böbrek yetmezliği çeken hastaların aşırı su içiminden kaçınmalarını istedi.
ABD'de yapılan ve en çok suyu içenin ödülü kazandığı bir yarışmada, yarışmacılardan birinin hiponatremi sonucu hayatını kaybettiğini aktaran Akbaş, yine ABD'de bakıcısı tarafından su içmekle cezalandırılan 3 yaşındaki bir çocuğun da hiponatremi nedeniyle öldüğünü kaydetti.

İHA

Diş çürüklerini ihmal etmeyin

di-rklerini-ihmal-etmeyin.jpgDiş çürüğünün insanlarda kalp krizine bile yol açabileceği bildirildi.

Almanya'da yayımlanan Bild am Sonntag gazetesinde yer alan haberde, ''Kötü bir diş, birçok rahatsızlığın kaynağı olabilir. Kalbi, kasları ve bağışıklık sistemini zayıflatabilir'' denildi.

Hamburg kentindeki bir klinikte diş uzmanı olan Dr. Jürgen Reitz, Almanya'daki yetişkinlerin yüzde 45 ila 60'ında diş eti iltihabı bulunduğunu belirterek, bakterilerin çene kemiğine ve diş köklerine saldırdıklarını, bunun sonucunda dişlerin döküldüğünü, bağışıklık sisteminin de böylece zayıfladığını ifade etti.

Reitz, ''Bakteriler kan dolaşımıyla vücudun her bir yanına ulaşır. Zatürreye ve kalp krizine de neden olabilirler. Hamile kadınlarda erken doğumlar gerçekleşebilir. Şeker hastalarında da kan şekeri değerleri bozulabilir'' dedi.

Stresten kaynaklanan diş gıcırdatmalarının da ense, sırt ve baş ağrılarına yol açabileceği uyarısında bulunan Reitz, bu nedenle spor ve çeşitli gevşeme yöntemleriyle stresin atılması tavsiyesinde bulundu.

AA

Filmi 6.5 dakikada yükleyeceğiz

filmi-65-dakikada-ykleyeceiz.jpg

Türkiye, cep telefonundan hızlı ve zengin içerikli veri akışına imkan
sağlayacak Üçüncü Nesil Mobil İletişim’le (3G) 10 gün sonra tanışacak. 3G ile şu anki internet bağlantı hızının 10 katı hızda erişim mümkün olacak. Bilgisayardan bir film EDGE hızında 7,5 saatte indirilebilirken, 3G’de bu işlem, 7.2 megabyte hızla 6,5 dakikada mümkün olabilecek. Bilgi Teknolojileri Kurmu’nun verilerine göre Türkiye’de 3 milyon 3G uyumlu cep telefonu bulunuyor. Geçen yıl aralıkta ihalesi yapılan ve teknik adı ‘’IMT- 2000/UMTS’’ olan 3G hizmet ve alt yapılarına ilişkin A tipi lisansı alan Turkcell, B tipi lisansı alan Vodafone ve C tipi lisansı alan Avea, hazırlıklarını tamamladı. Operatörler, sözleşme gereği 30 Temmuz’dan önce hizmet veremiyor. Türkiye’deki GSM operatörleri, 3G test çalışmalarında, dünya çapında erişilen hızlara ulaşmayı başardı. Türkiye’de sektörünün ilk uygulamasını oluşturan 1G sistemleri üzerinden sadece ses hizmetleri sunulabilirken, 2G sayısal sistemlerinde daha kaliteli ses hizmetlerinin yanı sıra SMS gibi basit veri hizmetleri de verilmeye başlandı. Türkiye, 2.5G olarak adlandırılan geçiş döneminde ise internete erişim imkanına kavuştu. 3G, daha kaliteli ses hizmetinin yanında daha hızlı ve zengin içerikli veri iletişimine imkan sağlıyor. 3G, ulaşacağı 14 Mbps veri ileti hızlarıyla görüntülü telefon hizmetleri, e-posta alıp gönderme, etkileşimli oyunlar, canlı radyo TV yayınları gibi pek çok hizmeti sağlayabilecek.

3G NASIL KULLANILACAK?

 -3G’nin internet kullanımı henüz açıklanmadı.Ancak mobil kullanım sayesinde ilgi çekmesi düşünülüyor. Kapsama alanının olduğu her yerden internete bağlanma imkanı sunacak. Bunun da internet kullanım oranını artırması bekleniyor.-Görüntülü konuşma için operatörlerin ekstra ücret alması beklenmiyor.

 

Deniz Biliroğlu - Gazete Habertürk

-Mobil hızlı internet bağlantısının en kolay yolu olan 3G hizmetinden faydalanmak için operatöre başvurmak ve cep telefonu ya da bilgisayarın 3G’ye uyumlu olması gerekiyor.

-3G’nin hayatımıza katacağı en renkli faaliyet ise görüntülü konuşma. Telefonun kamerası sayesinde konuştuğunuz kişiyi görerek iletişim kurmayı sağlıyor. Ancak bunun için her iki abonenin telefonunun da 3G uyumlu olması gerekiyor.

-Çok uzun süreli olmasa da televizyon izleme imkanı sunuyor.