30 Mayıs 2007 Çarşamba

Beni sevin arkadaşlar

Benim kimseye zararım dokunmaz, hem lezzetliyimdir hem de damarlarınızı hiçbir şey yapmam (o mendebur, pislik, anti-humanist üvey kardeşim doymuş yağ oranı bir artarsa ne damar kalır içinde kan akacak, ne de kalp kalır size pompa yapacak.) Tüm bu nedenlerden ötürü beni tüketmeye devam edin. Beni yiyin, yiyin beni.

Beni bulabileceğiniz mekanlar : Keten tohumu, soya, balık(alayı),mısır özü yağı,zeytinyağı bu gibi bitkisel doğal ortamları severim. Ama hayvanların olduğu yerlerde ben olmam. Çünkü ben de insanım benim ne işim var hayvanlarla...

Mavi forum

İştahı bastıran hormon bulundu

İştahı bastıran hormon bulundu

İngİltere'de Stanford Üniversitesi bilimadamları, farelerde iştahı bastıran bir hormon buldu.

İngİltere'de Stanford Üniversitesi bilimadamları, farelerde iştahı bastıran bir hormon buldu. Sonuçları Science adlı tıp ve bilim dergisinde açıklanan araştırmada 'obestatin' adlı hormon farelerde denendi ve olumlu sonuçlara ulaşıldı. Hormonun verilmesinin ardından farelerin aldığı besin miktarının yarıya indiğini belirten İngiliz bilimadamları, ağırlıklarının da beşte bir oranında azaldığını açıkladı.

Mavi forum

Ellerinizdeki Hassasiyet Ekzama Mı?

Ellerinizdeki Hassasiyet Ekzama Mı?

Cilt Hastalıkları Uzmanı Dr.Canan Savaş, bazı kişilerin ellerinin daha hassas olduğu için kolayca kuruyup, çatlayıp, pullandığını belirterek, su, sabun, deterjan ve temizlik maddelerinin deriyi en sık tahriş eden ajanlar olduğunu söyledi. Dr. Savaş, ekzamanın, özellikle ev kadınları, ahçılar, temizlik işçileri ve elleri su ile fazla temas eden kişilerde görüldüğüne dikkat çekti.
Alerjen sonradan gelişebilir

Dr. Savaş, "Ellerde kuruluk, soyulma, parmak izlerinde silinme,çatlaklar, sızlama şeklinde ortaya çıkar. Ayrıca bazı maddeler hassas kişillerde allerji yapabilir. Allerji, tahriş olmuş deride daha kolay oluşur. Çok kaşıntılı, sulantılı, kızarık döküntüler gelişebilir. Allerjik el ekzemaları daha çok mesleğe bağlı olarak özel maddelerin teması sonucu ortaya çıkar. İnşaat işçilerinde çimentoya, kuaförlerde saç boyalarına, sağlık personelinde eldivenlerde bulunan latekse karşı alllerji gelişebilir. Kişide daha önce yıllarca böyle bir allerji olmayabilir" dedi.
Korunma ve tedavi
Ekzemanın korunma ve tedavisinde en önemli nokta tahriş edici allerjik maddelerle teması önlemek olduğunu vurgulayan Dr. Savaş, şöyle sıraladı;
* Su ve deterjan gibi maddelerden kaçınılmalı.
* Ellerin hangi sıklıkta ıslandığı çok önemlidir. Ellere sabun ve deterjan teması en fazla günde bir kaç kez olmalıdır.
* Eldiven kullanmak beklenildiği kadar yarar sağlamaz. Elleri terletir. Ciltte soyulmalar olabilir. Bazı kişiler için eldiven içindeki maddeler alllerjik olabilir.
* Pamuk astarlı eldivenler tercih edilmelidir.
* Eller terlemeden eldivenler çıkarılarak havalandırılmalıdır.
* Cildin yıkama ile kaybettiği doğal yağların yerine konması çok önemlidir. Kullanılan ticari el kremleri parfüm ve tahriş edici başka maddeler içerebilir. Yalnızca doktorun önerdiği ürünler kullanılmalıdır. Bu ürünler suyla her temas sonrası ve cilt kuru hissedildikçe ince bir tabaka halinde uygulanmalıdır.
* Aşırı sıcak ve soğuk sudan kaçınılmalı, ılık su tercih edilmelidir.
* Taze meyve ve sebzelerin öz suları da şikayetleri arttırabilir. Bunlarla doğrudan temastan kaçınılmalıdır.
*Allerjik bir maddenin temasından şüpheleniliyorsa bu madde deri testleri yapılarak saptanmaya çalışılır.
* El ekzeması tedavisinde en çok kortizonlu kremler kullanılır. Ekzemanın çeşidine göre ek tedavi ajanları mevcuttur. Tedavinin yan etkiler de göz önüne alınarak doktor kontrolünde yapılması gerekir.
* Hastalığın tekrarlamaması için hastanın korunma yöntemlerine uyması gerekir.

Mavi forum

Gençlik İksiri Kara Üzüm

Gençlik İksiri Kara Üzüm

Kara üzümün yapısında bulunan vitaminler, minareller, potasyum, magnezyum ve demirin bağışıklık sistemlerini kuvvetlendirirken cildin genç kalmasını sağladığını biliyor muydunuz?

Güzelliğinizi ve zindeliğinizi koruyun
Uzmanlar, kara üzümün yağların erimesine yardımcı olarak cildin taze ve temiz bir görünüm almasını sağladığına dikkat çekiyor. İçerdiği maddeler sayesinde güzellik iksiri olarak nitelendirilen kara üzüm aynı zamanda zayıflama rejimlerinde de rahatlıkla kullanılabiliyor. Kadınlar kara üzümü ezip yüzlerine maske yaptıklarında, bir saat sonra yüzlerinde belirgin bir gençleşme gözlenebiliyor. Şifa kaynağı kara üzümün ayrıca, öğleden sonra düşen vücut ve beyin performansını bir bardak üzüm suyu veya bir salkım üzüm ile artırılabilirsiniz.

Mavi forum

Kışa özel beslenin

Kışa özel beslenin

Mercimek, nohut gibi kurubaklagillere ağırlık verin, C vitamininden zengin beslenin, bol su içmeyi unutmayın...

Son zamanlarda sıkça duyduğumuz probiyotik ürünler, bağışıklık sisteminin uyarılması, bağırsakların enfeksiyonlara karşı korunması ve hastalıkların önlenmesinde etkilidir. Memorial Hastanesi Beslenme Diyet Bölümünden Dyt. Seçil Kenar ''Probiyotik içeren besinlerin (yoğurt v.b.) düzenli tüketilmesi vücut açısından yararlıdır''diyor.

BUNLARA DİKKAT!
Gün içerisinde tüketilen karbonhidrat, yağ, protein, mineral ve vitaminlerin dengeli ve yeterli tüketilmesi önemlidir.
Kızartmalar, kaymak, pasta, börek gibi hamur işleri, cips, krema, sakatat, salam, sucuk gibi yağ içeriği yüksek gıdaların tüketimi sınırlandırılmalı, ızgara, buğulama, haşlama gibi pişirme yöntemleri kullanılmalıdır.

KUŞBURNU ÇAYI İÇİNÇay ve kahve yerine C Vitamini içeren kuşburnu, ıhlamur, adaçayı gibi bitki çayları tüketilmelidir.
Vücuttan toksik maddelerin uzaklaştırılması için 2-2.5 litre su tüketilmelidir.
Haftada 3 gün düzenli egzersiz yapılmalıdır.
Her öğünde salata ve sebze tüketilmelidir.
C Vitamini yüksek miktarda içeren turunçgiller, yeşil biber, karnabahar, ıspanak, roka, tere gibi koyu yeşil yapraklı sebzeler ve meyveler düzenli tüketilmelidir.
Haftada 2-3 kez düzenli balık tüketilmelidir.
Yumurta,süt, yoğurt, peynir, et grubu gibi yüksek protein içeren gıdaların düzenli tüketimine özen gösterilmelidir.
Haftada 2 kez mercimek, barbunya, nohut gibi kurubaklagiller tüketilmelidir

Mavi forum

Kilo nasil verebilirim?

Kankalar benim bir sorunum var, buaralar kilo almisim ve bu kilolarimin almamin sebebi ishtam acilmasi buaralar?Sizce en iyi yon nedir kilo vermek icin?Ayrica Diyetle kilo vermek iyiymi?

Mavi forum

Dişlerinizi beyazlatmak isterken dikkat

Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Diş Hastalıkları ve Tedavisi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Türkün, diş renginden memnun olmayan insanlara estetik amaçla yapılan diş beyazlatma uygulamasının hatalı yapılması sonucu dişetlerinde çekilme ve alt çene dişlerinde sıcak soğuk hassasiyeti gibi yan etkilerin meydana gelebileceğini söyledi.

Piyasada rastgele diş beyazlatma ürünlerinin satıldığını ve diş beyazlatmanın hekim tarafından yapılması gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Türkün, "Bu basit bir uygulama değildir. Piyasada beyazlatma ürünlerinin kontrolsüzce satılması yanlıştır. Dişini beyazlatmak isteyen kişi mutlaka bir diş hekimine başvurmalıdır. Aksi takdirde dişteki mine dokusunun erimesi gibi büyük risklerle karşılaşılabilir" diye konuştu.

Diş beyazlatma uygulaması yapılacak hastanın ağzının sağlıklı olması gerektiğini belirten Prof. Dr. Türkün, dişeti çekilmesi ve çürüğü olan ağızlara bu uygulamanın ancak ağızdaki kusurlar tedavi edildikten sonra yapılabileceğini kaydetti. Diş beyazlatma tedavisinde sigara, çay, kahve, kırmızı şarap gibi içeceklerin alınmaması gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Türkün, "Bu uygulamanın sigara içen ve daha sonrada bırakmayacak insanlara yapılması anlamsızdır. Hele tedavi süreci boyunca hasta kesinlikle sigara içmemelidir. Sigara renklenmeye yol açar ve ağız mukozasındaki zararlı etkileri arttıracağı için kansorejen riski taşır. Ayrıca uygulamadan sonra sigarayı bırakmayan kimselerde diş en fazla 3 yıl sonra eski rengine geri döner. Bu uygulama ayrıca 14 yaşın altındaki çocuklara, hamilelere, süt verenlere ve peroksit maddelere karşı alerjisi olanlara da yapılmaz" şeklinde konuştu.

Mavi forum

İlk Yardim İÇİn Ecza Dolabi


Dikkat: Evlerdeki ecza dolapları, eskimiş veya yarım bırakılmış ilaçların rastgele doldurulduğu bir kutu olmamalıdır. Anne için doktor tarafından verilen bir ilaç, aynı maksatla babaya veya çocuklara verilemez. Kime, nasıl bir ilaç verileceğine ancak doktor karar verebilir. Prospektüsü kaybolmuş, kullanma tarihi geçmiş, herhangi bir sebeple yarım bırakılmış ilaçları asla ecza dolabına koymayınız. Hele sağa sola hiç koymayınız. Bir işinize yaramayacağına göre çöpe atıp evden uzaklaştırınız.

ECZA DOLABINDA NELER BULUNMALI?

Bir kaza sırasında, doktor yetişinceye kadar, kazanın meydana getirdiği zararı en aza indirmek veya gecikme sonucu vuku bulması mümkün tehlikeleri bertaraf etmek için yapabileceğimiz ilk müdahaleler gerçekten çok önemlidir. Bu müdahalelerin neler olabileceği, kazanın cinsi ve şekline göre, ayrı ayrı yeri geldikçe anlaşılır bir dille izah edilmiştir.
Şimdi, ilk yardım sırasında kullanmak üzere dolabımızda bulunması gereken ilaç ve malzemeyi sıralayalım:

* Amonyak (100 cc. lik bir şişede)
* Hind yağı (mushil olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* Karbonat veya karbonatlı su (antiseptik madde olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* İpeka şurubu (kusturucu olarak, 200 cc. lik bir şişede)
* Tentürdiyot (dezenfektan olarak % 2 lik eriyiği, 100 cc. lik bir şişede)
* Lastik torba (yarayı soğuk veya sıcak tutmak için)
* El feneri (göze, kulağa veya nefes yoluna kaçmış cisimleri görebilmek için)
* Dereceli kap (dezenfektan eriyikleri oranına göre hazırlayabilmek için kullanılan cc. ölçekli cam kap)
* Çeşitli yara ve yanık merhemleri
* Damlalık
* Vücut ateşini ölçmek için derece
* Aspirin (bir kutu)
* Diş ağrısını dindirici ilaç
* Ateş düşürücü şurup veya fitiller
* Makas (gaz bezi ve sargı bezi kesmek için)
* Değişik büyüklükte üç adet pens (büyük cımbız)
* Bir kutu çengelli iğne
* Değişik ebatlarda hazır gaz ve sargı bezleri
* Değişik ebatlarda flasterler (yara bantları)

NOT: Şişeler içinde sakladığınız sıvı ilaçları ve dezenfektan maddeleri mutlaka şişe üzerine yapıştırdığınız etiketlerle belli ediniz. Yani her şişenin üzerine bir etiket yapıştırıp etikete şişedeki maddenin adını yazınız.


Mavi forum

Dişini gıcırdatanlara ilk soru: Stresli günler mi geçiriyorsun

Dişini gıcırdatanlara ilk soru: Stresli günler mi geçiriyorsun

Dr. Engin Cebecioğlu, geceleri diş gıcırdatma yani bruksizmin oluş nedenleriyle ilgili şunları söylüyor: 'Bruksizm (diş gıcırdatma) genellikle uyku esnasında oluşan güçlü çene hareketlerinin neden olduğu çeneleri sıkma, dişleri gıcırdatma olayıdır. Bazı araştırmacılar buruksizmin dişler arasındaki kapanış ilişkisinin bozulmasından kaynaklandığını, bazıları santral sinir sistemindeki bir hastalığın neden olduğunu ileri sürüyor. Ancak herkes stresin bruksizmin nedenleri arasında en önemli faktör olduğu konusunda hemfikir. Yani 'ne kadar stres o kadar bruksizm' diyebiliriz. Cebecioğlu bruksizmin diş ve ağızda yaptığı hasarları ise şöyle sıraladı:

DİŞTE HASAR OLUR

Dişlerin çiğneyici yüzünde oluşan aşınma, dişlerde kırılma, aşırı hassasiyet, diş etinin geriye çekilmesi, dişlerde sallanma, kas ağrısı, baş ağrısı, çene ekleminde (TMJ) ağrı. Bu belirtiler hemen çıkmaz. Tedavide amaç dişlerde çene ekleminde oluşabilecek kalıcı zararları önlemek ve ağrıyı ortadan kaldırmaktır.

Mavi forum

'Vejetaryenlik' hakkında HERŞEY

'Vejetaryenlik' hakkında...

Vejetaryenliğin sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olduğuna dair ilk bilgiler İlkçağ'daki bilginlere kadar uzanıyor. Tarihteki ilk hekim olan Hipokrat, etin sindiriminin zor olduğunu düşünenlerdendi.

Kırmızı etin hiç tüketilmediği, balık, kümes hayvanları, süt, süt ürünleri ve yumurtanın ise tercihe bağlı olarak tüketildiği beslenme tarzına vejetaryen beslenme; bu şekilde beslenenlere ise 'vejetaryen' deniliyor. Vejetaryen kelimesinin kökeni sanıldığı gibi İngilizce'de sebze anlamına gelen 'vegetable' sözcüğünden değil, Latince'de canlı ve hayat dolu anlamına gelen 'vegetus'tan geliyor.
Vejetaryenliğin sağlıklı bir beslenme alışkanlığı olduğuna dair ilk bilgiler İlkçağ?daki bilginlere kadar uzanıyor. Tarihteki ilk hekim olan Hipokrat, etin sindiriminin zor olduğunu düşünenlerdendi. Sağlığı mutluluğun bir parçası olarak tanımlayan eski Yunanlı düşünürlerden Pisagor ve Platon, sağlıklı yaşamak için tamamen bitkilerden oluşan vejetaryen bir diyet önermişlerdir. Daha sonraki yıllarda vejetaryenlerin kalp ve kanser gibi hastalıklara hayvansal gıdaları yiyen kişilerden daha seyrek yakalandıkları ve daha uzun yaşadıkları bilimsel olarak kanıtlandı.
Dini, ekonomik, etik, sağlık ve ekolojik gibi nedenleri olan vejetaryen beslenme günümüzde giderek artıyor. Geçici bir moda olmaktan öte, yüzyılımızın ideal bir beslenme biçimi olarak görülüyor. Pek çok gelişmiş ülkede vejetaryenlik artık bir yaşam biçimi. Özellikle kırmızı etten kapıldığı tahmin edilen deli dana hastalığı, hızlı büyümeleri için tavuklara verilen hormon ve doğa kirliliği nedeniyle balıklarda rastlanan zehir gibi iddiaların doğru çıkmasıyla vejetaryenlerin sayısı çığ gibi büyüyor. İstatistiklere göre İngiltere'de deli dana hastalığı nedeniyle haftada yaklaşık 2 bin kişinin vejetaryenler kervanına katıldığı tahmin ediliyor. 2047 yılında tüm Britanya Ada'sı sakinlerinin vejetaryen olacağı öngörülüyor. İngiltere, vejetaryen kişi sayısı bakımından Almanya'dan sonra gelen ikinci ülke.



HANGİ HASTALIKLARDAN KORUYOR?

Vejetaryen beslenme kendi içinde değişik tercihlerin bulunduğu bir beslenme biçimi. Kimi gruplar beyaz et ve balık tüketirken bazı gruplar ise eti kesinlikle tüketmeyip yalnızca sebze veya süt, süt ürünleri ve yumurta tüketebiliyor. Beslenme uzmanları vejetaryenliğin yararları olduğu gibi bazı zararlarının da olduğunu belirtiyorlar. Protein değeri yüksek olan eti tüketmeyip bunun eksikliğini başka protein içeren besinlerle kapatmamak bir süre sonra vücutta hasara neden olabiliyor.
Sebze ve meyvelerin aksine çok hızlı bozulma ve çürüme sürecine girebilen etin sindirimi de sebzeye oranla daha yavaş gerçekleşiyor; bazen 5 gün sürebiliyor. Eti için beslenen hayvanların çabuk büyümeleri ve hastalık kapmamaları için verilen hormonlar, aşılar ve antibiyotikler ile doğal ortamın dışında yetiştirilmesi gibi durumlar etin besleyici değerini düşürmekle birlikte bir süre sonra zararlı olmaya başlayabiliyor. Ancak kaliteli bir protein kaynağı olan etin insan yaşamındaki yeri de tartışılmaz bir gerçek. Doktorlara göre fazla kırmızı et tüketimi birtakım hastalıkların oluşmasında en büyük etken. İşte bunlardan bazıları:


Kanser

Yapılan araştırmalarda, et yemeyen toplumlarda kolon ve göğüs kanseri vakalarına pek rastlanmadığı saptanmış. Ancak bu kişilerin gelişmiş ülkelere göç edip beslenme alışkanlıklarını değiştirdikleri zaman kansere yakalanma oranının yükseldiği tespit edilmiş.

Kalp hastalıkları

Ette bulunan doymuş yağ ve kolesterol vücutta çözülemiyor ve damarların iç duvarlarında birikebiliyor. Yapılan araştırmalarda bu durumun yüksek tansiyon ve kalp krizi gibi rahatsızlıklara neden olduğu tahmin ediliyor.


Böbrek hastalıkları

Uzmanlara göre etle birlikte vücuda üre ve ürik asit gibi nitrojen bileşikler geçebiliyor. Böbrekler yıpranıp, bu ağır yükü taşıyamıyor. Eklemlerde biriken ürik asidin, gut, arterit ve romatizma gibi hastalıklara neden olduğu düşünülüyor.


Kabızlık

Et, lif açısından fakir olduğu için kabızlığa yol açabiliyor.


Osteoporoz ve diş çürükleri

Yapılan araştırmalarda et yiyenlerde vejetaryenlere oranla daha çok diş çürükleri görüldüğü saptanmış. Ayrıca etteki yüksek proteinin kalsiyum kaybına yol açtığı tespit edilmiş.



VEJETARYENLER NASIL BESLENMELİ?

Amerikan Diyet Birliği'ne göre et dışında diğer hayvansal ürünlerle desteklenmiş ve iyi planlanmış bir vejetaryen diyet, en sağlıklı beslenme modellerinden biri. Karşılaşılan en büyük sorun, proteinin hangi besinden alınması gerektiği. Etin dışındaki tüm süt ve sütlü ürünlerde, yumurta, baklagil, tahıl ve sebzelerde bolca protein bulunuyor. Sadece meyvelerin protein oranı düşük. Sorun proteinin kalitesinde. Vücudun yapı taşı olan proteinler, 22 adet amino asitten oluşuyor. Bunlardan 14'ü vücut tarafından üretilirken, 8 tanesi gıda yoluyla alınıyor. Bu maddeler, et dışında, süt ve sütlü ürünler, yumurta ve soya fasulyesinde bulunuyor. Bu nedenle lacto ovo ve lacto vejetaryenler için sorun yok. Ancak hiçbir hayvansal ürünü tüketmeyen veganlar, et yerine soya fasulyesini sofralarından eksik etmemelidirler. Günde kilo başına 1 gr protein almaları gerekiyor.
Vejetaryenler dengeli beslenmedikleri takdirde demir eksikliği riski söz konusu olabiliyor. En kaliteli demir ette bulunuyor. Bu nedenle sebze ve tahıllardan alınan demirin vücut tarafından özümsenmesi hayvansal ürünlere oranla daha zordur. Ancak C vitaminli besinlerle birlikte tüketildiğinde demir daha güçlü bir şekilde emiliyor. Bu nedenle vejetaryenlerin iyi bir demir kaynağı olan baklagil, yeşil yapraklı sebzeler, kuru meyveler, pekmez, yumurta, kuruyemişler ve soya ürünlerini tüketmeleri gerekiyor. Ancak yemeklerle birlikte tüketilen çay ya da kahve, demir ve çinko alımını azaltıyor. Çay-kahve gibi içeceklerin yemekten 1 saat önce ya da 2 saat sonra içilmesinde yarar var.
Hiçbir hayvansal besini yemeyen veganların demir, çinko ve kalsiyum gibi önemli mineraller için bol yeşil sebze, kuruyemiş, tohum, baklagil, tüm tahıllar ve soyalı ürünleri tüketmeleri gerekiyor. Veganların karşılaştıkları en büyük problem, B2 ve B12 vitaminleri eksikliğidir. Doktor kontrolünde B2, B12, demir ve çinkoyu tablet halinde almalarında yarar var. Bunun yanı sıra B vitaminleri ile güçlendirilmiş kahvaltılık tahıl, soya ve buğday gibi besinleri bol bol tüketmelidirler.




VEJETARYENLİK ÇEŞİTLERİ

Lacto ovo vejetaryen


Hiç hayvan eti yemezler, ancak yumurta ve süt ürünlerini tüketirler.
Lacto vejetaryen

Hayvan eti ve yumurta yemezler ancak süt ve süt ürünlerini tüketirler.


Veganlar

Katı vejetaryenler olarak nitelenen bu grup, hayvansal olan hiçbir ürünü yemez; et çeşitleri, süt, sütlü ürünler, yumurta, bal ve jelatin gibi. Veganlar deri, yün ve ipek gibi hayvansal ürünleri de kullanmazlar. Bu kişiler, insanların kendi zevk veya gereksinimleri için hayvanların kullanılması fikrine karşıdırlar.
Bu üç ana grubun dışında ovo vejetaryen (süt tüketmeyip, yumurta yiyen), pesketaryen (hayvan eti olarak sadece balık yiyen) ve semi vejetaryen (sadece beyaz et tüketen) gibi değişik vejetaryen beslenme alışkanlığı edinen gruplar yer alıyor.

Mavi forum

Mucize bitki soya !!!

Mucize bitki soya

Doğu Asya ovalarından tüm dünyaya yayılan mucizevi bitki soya, içerdiği yüksek kaliteli protein ile çocuklar ve yetişkinler için sağlık dağıtıyor. Hayvansal gıdalara oranla daha az yağ içerdiğinden kalbi koruyor, kolesterol düşüşünde önemli bir rol oynuyor.

Son yıllarda sağlık açısından önemi daha iyi ortaya çıkan mucizevi bitki soya fasulyesi, Asya halkının beslenme alışkanlığında vazgeçilmez bir besin olarak yer alıyor. Yaklaşık 5 bin yıl önce Doğu Asya ovalarında keşfedilen soya, bugün sadece vejetaryen beslenme düzeninde değil, dünya mutfaklarında da önemli bir yere sahip. Büyüklük ve şekline göre uzun, yuvarlak, oval olan soya fasulyesi, hafif esmer ya da sarı renklidir. Mayıs ortasında ekilen soya eylül ya da ekim aylarında toplanır.
Soya fasulyesini bu derece önemli kılan, zengin bir protein kaynağı olması, insan vücudunun ihtiyaç duyduğu amino asitler açısından mükemmel bir denge oluşturması. Soya proteini hem çocuklar hem de yetişkinler için önemli bir kaynak. Aynı zamanda inek sütüne karşı alerjisi olanlar için de vazgeçilmez bir protein kaynağı. Kolayca sindirilebilen, kolesterol içermeyen soya ürünleri bu özellikleri nedeniyle diyet yapanlara da öneriliyor. İçerdiği B1 vitamini oranının ete nazaran daha yüksek olması; kalsiyum, demir, çinko, fosfor, magnezyum içermesi gibi nedenlerle uzmanlar sağlıklı bir yaşam ve dengeli beslenme için soya ürünlerinin kullanılmasını öneriyor.

Sağlık için soya

Düşük yağlı ve soya bazlı beslenen Japonlarda kalp hastalıklarının çok az görülmesi, kalp hastalıkları ve soya ilişkisini gündeme getirdi. Soya çeşitlerinin kan lipid seviyeleri üzerindeki etkisi de araştırıldığında soyanın kolesterol seviyesinin düşüşünde önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı. Menopoz konusunda yapılan araştırmalar da, soyanın kemiklerin güçlenmesinde etkili olabileceğini gösteriyor. Erkekler açısından da umut veren gelişmeler oldu; soyanın yapısında bulunan 'genistein' adlı bileşenin, prostat tümör hücrelerinin büyümesini önlediği keşfedildi.

Soya ürünleri

Soya fasulyesinden doğal olarak yararlanıldığı gibi soya filizi, soya sütü, soya eti, soya yağı, soya unu ve tofu olarak da tüketiliyor. Bunların dışında tempeh, miso, soya kepeği ve soya sosu dünya mutfaklarında kullanılan diğer soya ürünleri.
Soya fasulyesinin kavrulup öğütülmesiyle elde edilen soya unu, yüksek nitelikli protein açısından zengin olmakla birlikte; mükemmel bir demir, kalsiyum ve B vitaminleri kaynağı. Nişastası az olduğundan mayalı ürünlerde toplam unun yüzde 20'si oranında un kullanılmalı. Pişirme ve kızartma sırasında hamurun su tutma özelliğini de artırdığından, elde edilen ürünler daha nemli oluyor. İçeriğindeki yağ, lif ve şeker; ortaya çıkan ürünün iç kısmına yumuşaklık veriyor. Yapısındaki çözünür protein, bol yağda kızartılan ürünlerin yağ çekme oranını azaltıyor. Keklerde soya unu kullanıldığında yumurta ve süt miktarını azaltmak gerekir. Soya unu muhallebi, pasta, kek ve erişte yapımında kullanılabilir.
Çin ve Japonya'da taze olarak tüketilen soya sütü yüzlerce yıldan beri uygulanan basit bir teknikle elde ediliyor. Islatılıp pişirilen soya fasulyelerinin öğütülüp bastırılarak sütünün çıkarılması yoluyla günlük olarak hazırlanıyor. Siz de aynı yöntemle soya sütü elde edebilirsiniz ve içecek olarak tüketebileceğiniz gibi milk shake, dondurma ve kremalı çorbalarda kullanabilirsiniz.
Ülkemizde de yaygın olarak kullanılan soya filizi genellikle çiğ olarak tüketiliyor. Soya filizi alırken fasulyesi kopmamış olanları seçin ve kısa sürede tüketin. Son yıllarda özellikle vejetaryenlerin tercih ettiği soya eti, soya ya da tofudan elde edilir. Büyük aktarlarda bulabileceğiniz soya etini, kırmızı ve beyaz ete alternatif olarak tüketebilirsiniz.
İdeal bir bitkisel yağ olan soya yağı, hafif tatlı ve kokusuz bir yağdır. Duman verme ısısı (230 derece) yüksek olduğundan yüksek ısılarda kızartma yapmak için uygundur.
Soya loru olarak da bilinen 'tofu', nagari adlı bir maddenin soyayla karıştırılmasıyla elde edilir. Tofu, donmuş yağ açısından fakir olup kolesterol içermez. Genel olarak ne kadar yumuşaksa, yağ oranı da o denli düşüktür. Sodyum kısıtlaması olan diyetler için iyi bir alternatiftir. Vakumlu paketlerde aldığınız tofuyu yemeden önce bir müddet suda bekletin ve 1 hafta içinde tüketin. Diğer soya ürünlerinden tempeh, haşlanmış soya fasulyesi ile pirinç ya da darının karıştırılmasıyla hazırlanır. 24 saat bekletilen karışım aslında geleneksel bir Endonezya yemeğidir. Miso; soya fasulyesi, pirinç ya da arpa, tuz ve bir çeşit bakteri kültüründen oluşur. Miso çorbası Japonya'da özellikle kahvaltı ve öğle yemeklerinde içilir.
Son yıllarda çok fazla tükettiğimiz soya sosu ise mayalanma işlemi sonucu elde edilir. Mayalanma 'köji' adı verilen bir bakteri ile başlar. Soya sosundan özellikle tavuk ve kırmızı et yemeklerinde yararlanacağınız gibi bazı sosların yapımında da kullanabilirsiniz. Patates yemekleri ve türlü gibi çeşitlere de farklı bir lezzet katar.

100 gr üründe ortalama protein miktarı (gr)

100 gr üründe ortalama protein miktarı (gr)
Patates 2
Süt 5
Pirinç 8
Ekmek 10
Unlu mamuller 12
Yumurta 12
Et 18
Balık 25
Peynir 25
Soya unu 50

Yarım fincan pişirilmiş
soya fasulyesinin içeriği
Kalori 149
Protein (gr) 14.3
Toplam yağ (gr) 7.7
Doymuş yağ (gr) 1.1
Doymamış yağ (gr) 6.6
Karbonhidrat (gr) 8.5
Ham fiber (gr) 1.8
Kalsiyum (gr) 88.0
Demir (mg) 4.4
Çinko (mg) 1.0
Thiamine (mg) 0.1
Riboflavin (mg) 0.3
Niasin (mg) 0.3
Vitamin B (mg) 0.2
Folacin (mg) 46.2

Mavi forum

Yumurta yağları eritiyor

KAHVALTIDA YUMURTA YE YAĞLARINDAN KURTUL

Yumurta yağları eritiyor
ABD'DE yapılan bir araştırmayı aktaran Prof. Dr. Hikmet Boyacıoğlu, kahvaltıda yumurta tüketmenin, vücut yağlarının yakılmasında önemli rol oynadığını açıkladı.



Boyacıoğlu, "Yağsız kas kitlesinin korunmasına yardımcı olan 'lösin' amino asidinin zengin bir kaynağı olan yumurta, vücut yağının yakılmasını sağlar" dedi.


MİLLİYET

Mavi forum

5 kadından birinin derdi migren

5 kadından birinin derdi migren

Türkiye'de migren, kadınlarda yüzde 20, erkeklerde ise yüzde 6-8 oranında görülüyor. Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Saygı, toplumda başı ağrımayan insan yüzdesinin çok az olduğunu, herkesin, hayatının bir döneminde farklı nedenlerle baş ağrısını yaşadığını söyledi.

KADINLARDA SIK GÖRÜLÜYOR
Genellikle kadın erişkinlerde görülen migrenin çok yaygın bir rahatsızlık olduğunu söyleyen Saygı, migrenin kadınlarda yüzde 20, erkeklerde yüzde 6-8 oranında görüldüğünü bildirdi. Prof. Dr. Saygı, hastalığın, çocukluk çağında kız erkek farkı göstermediğini, ancak adölesan döneminde hormonların da katkısıyla kadınlarda daha sık görüldüğünü anlattı. Çocukların migren ağrısını ifade edemediğini, 'başım ağrıyor' diyen çocuğun rahatsızlığının sinüzite atfedildiğini belirten Prof. Dr. Saygı, migrenlilerin çoğunun sorununun çocuklukta başladığını vurguladı.

Mavi forum

Her derde deva kızılcık meyvesi


Kızılcık, sonbaharın habercisi olan bir meyvedir. Eylül ve ekim aylarında meyvelerini verir, havalar iyice soğuduğunda ise sessizce yapraklarını dökerek tohuma çekilir. Karadeniz'de ve İstanbul'un Karadeniz'e yakın yamaçlarında kızılcık bol miktarda yetişir. Ağustos sonunda açan çiçekleri sarı, meyvesi ise koyu kırmızı renktedir. Tadı ekşi ve mayhoştur. Yararları saymakla bitmez! Meyvesi, yaprağı, ağacının kökü, gövdesi, kabuğu tümüyle şifalıdır. Bu köşeye neden konu olduğunu soracak olursanız, kızılcık en önde gelen anti- aging gıdalardan biri olduğu için, dikkatinizi çekmek istedim.

* Antioksidan etkisi: Kızılcıkta bol miktarda flavanoid (izoflavon), karotinoid ve müthiş bir antioksidan olan melatonin bulunur.
* Flavonoidler (İzoflavonlar): Tüm narenciyelerde, üzüm çekirdeğinde, kırmızı şarapta, yeşil çayda, elmada, soya fasulyesinde ve soğanda bulunan övmekle bitiremediğimiz en önemli madde flavonoid'dir. Şu an bilinen 4000 çeşit flavonoid var. Bunlar vücut direncini artırır, hastalıklardan korunmamızı ve onlarla baş etmemizi sağlarlar. Vücudumuzdaki iltihaplanmayı önleyen, alerjileri azaltan, kan damarlarını güçlendiren muhteşem antioksidanlardır. Ateşli hastalıklarda ve menapozdaki ateş basmalarında çok rahatlatırlar.
* Karotinoidler: Kırmızı, turuncu, sarı meyvelerin ve koyu yeşil sebzelerin yararları ve canlı renkleri karotinoidlerden gelir. Bildiğimiz en ünlü karotinoid domatesteki likopendir. Günümüzde keşfedilmiş olan 600 çeşit karotinoid var. Bunların hepsi antioksidan etkileriyle tanınırlar. Bağışıklık sistemini güçlendirirler, hastalıklarla savaşırlar, retinayı koruyarak görüşümüzün berrak olmasını sağlarlar. Kalp hastalıklarını, prostat ve akciğer kanserlerini önlerler.

* Kızılcık zengin bir melatonin kaynağıdır: Beynimizde bulunan epifiz bezi, hava karardıktan sonra melatonin adı verilen bir hormon salgılar. Yaşam ritmimizi ve uykumuzu bu hormona borçluyuz. Uyku beyni dinlendirir, güçlendirir, hücre yenilenmesini sağlar, bağışıklık sistemini, oksidasyonu onarır ve tüm yaşam kalitesini yükseltir. Öte yandan önemli hormonların salgılanmasına yardımcı olur. Bir çok bilim adamı melatonini en önemli anti-oksidan olarak tanımlarlar. Melatonin takviyesi günümüzdeki temel anti aging tedavilerinden birisi olmuştur. Bu hormonun doktor kontrolünde kullanımı, bağışıklık sistemini ve yaşam kalitesini etkili bir şekilde yükseltir. Melatonin ilaçlarının birçoğu kızılcıktan yapılır. Uyku sorunlarınız varsa, gece yatmadan önce bir bardak kızılcık suyu içmenizi tavsiye ederim.

* İbni Sina'nın yara ve yanık ilacı: Kızılcık kanın pıhtılaşmasını artırır. Çiğden hazırlanmış kızılcık suyu veya kaynatarak yapılan kızılcık şerbeti, kan pıhtılaşmasını düzenler. Özellikle şeker hastaları için yararlıdır. Ünlü hekim İbni Sina, yaraları yıkamak için kızılcık suyu; yarayanık merhemi yapmak için ağacın kökünü kullanırmış.

* Ateş düşürücü ve ishale karşı: Kızılcık kabuğu ateş düşürücü ve güçlü bir ishal kesicidir. 1 yemek kaşığı dolusu taze veya kuru kızılcık ile 1 fincan soğuk suyu 5 dakika kaynatın. 15 dakika demledikten sonra süzgeçten geçirin ve sonra ishale karşı ilaç olarak kullanın. 60 gr kızılcık ağacı kabuğunu 1 litre su ile kaynatarak, ateşli hastalıkların tedavisinde kullanabilirsiniz. Eskiler bu karışımı özellikle sıtmaya karşı hazırlarlarmış.

* İdrar yolu enfeksiyonları ve böbrek taşlarına karşı doğal destek: Özellikle bayanlar sık sık sistit ve idrar yolu enfeksiyonu geçirirler. Kızılcık bu sorunların tedavisine yardımcı olur. İdrar enfeksiyonlarının çoğuna e-coli adı verilen bir bakteri neden olur. Kızılcıkta bulunan benzoik asit bakterilerin çoğalmasını engeller ve vücudumuzdan atılmasını kolaylaştırır. Kızılcık suyu, şerbeti veya kompostosu idrarımızdaki asit miktarını arttırır. Böylece böbrek taşlarının (özellikle kalsiyum taşları) tedavisinde kullanılır. Bu arada idrardaki ağır kokuları da giderir.

* Gece işemeleri: Gece işeme sorunu olan çocuklara kızılcık yapraklarından bir ilaç hazırlayabilirsiniz. 30 gr. kızılcık yaprağını, 1 litre su ile kaynatıp, 1/3 kadarını buharlaşıncaya kadar ateşte tutun. Süzgeçten geçirip, soğuyunca cam bir şişeye doldurun. Geceleri yatmadan önce çocuğunuza bu çaydan bir fincan içirin.


Mavi forum

İşte dişin en büyük düşmanı

İşte dişin en büyük düşmanı

Sağlık uzmanları dişleri fırçalamayı ihmal edenler için, bayramda dişlere en fazla zarar veren yiyeceğin, lokum gibi dişlerin aralarında kalan tatlılar olduğunu söyledi.

Konya Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi (ADSM) Başhekimi Muammer Gözlü, dişleri fırçalamayı ihmal edenler için, bayramda dişlere en fazla zarar veren yiyeceğin, lokum gibi dişlerin aralarında kalan tatlılar olduğunu söyledi.

Gözlü, oruç tutan kişilerin ramazan ayından sonra bayramda şekere aşırı şekilde yüklenme eğiliminde olduğunu, bu durumun ise adeta vücudun kapısı durumunda olan dişler için bazı olumsuzları beraberinde getirdiğini belirtti.

Bayramda şekerli yiyecek tüketimde aşırıya kaçılmamasının sadece dişler için değil, vücudun diğer organları için de doğru bir davranış olacağını ifade eden Gözlü, şunları kaydetti:

''Dişlerini düzenli olarak fırçalayan, diş hekimlerinin önerdiği şekilde bakımlarını yapan kişilerin dişleri, yoğun şeker tüketimi bile olsa bu durumdan etkilenmez. Asıl sorun, dişlerin fırçalanmaması ve bakımlarının ihmal edilmesidir. Bir sütlü tatlı ile baklava ya da lokumun dişlere vereceği zarar aynı değildir. Dişleri fırçalamayı ihmal edenler için bayramda dişlere en fazla zarar veren yiyecek, lokum gibi dişlerin aralarında kalan tatlılardır. Dişlerin arasında kalan tatlı parçacıkları, bakteriler tarafından parçalanarak belli bir süreç içinde diş çürüklerine neden olur.'' Gözlü, bayramda yenilen tatlının, fark edilmeyen ya da önemsenmeyen çürüklerin ani bir ağrıyla ortaya çıkmasına neden olabildiğini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Yoğun şekerin dişlere vereceği olumsuzlukların kesin çözümü ise diş ipi kullanmaktır. Yani mekanik olarak dişlerin aralarını en güzel şekilde temizlemeliyiz. Bunun için, ince kıllara sahip ara yüz fırçası kullanmak da çok yararlı olacaktır.''

Mavi forum

Ucuz kolonyalara dikkat

Ucuz kolonyalara dikkat

Özellikle bayram ziyaretlerinde kullanılan kolonyanın ucuz ve kalitesiz olanlarının egzama hastalıklarına neden olabileceği belirtildi.

Erciyes Üniversitesi Dermotoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Aktaş, bayram ziyaretlerinde sıkça kullanılan kolonyanın ucuz ve kalitesiz olanlarının egzamaya yol açtığını söyledi.

Prof. Dr. Aktaş, bugünlerde sokaklarda satılan ve ne olduğu belirsiz ucuz kolonyalarda insan sağlığı için zararlı etkiler oluşturabileceğini ifade ederek, "Aşırı kolonya kullanımının egzamaya yani derinin kasılması, vücutta kuruluğa, çatlama, kepeklenme, parmaklarda iltihaplanma ve özellikle ellerde bazı şekil bozukluklarına yol açabiliyor. Bayramlarda ülkemizde kolonya tüketimi artıyor. Bununla birlikte kolonya ikramı bayram ziyaretlerinde her ne kadar gelenekte olsa bazen sağlımıza zarar da verebiliyor" dedi.

Metil alkolle üretilen ve sokaklarda satılan kolonyaların körlük ve sinir hastalıklarına yol açabileceğine dikkat çeken Aktaş, bu konuya yalnız bayramlarda değil, günlük hayatta da dikkat edilmesi gerektiğini kaydetti.

Mavi forum

Sebzeler çiğ yenildiklerinde daha yararlı


Sebzelerin vitamin deposu olduğu ve taze, çiğ ya da az pişmiş yenildiklerinde gerçek yararı sağladıkları kaydedildi. Sebzelerin gücünü araştıran Reçete Dergisi, hangi vitamin ihtiyacı için hangi sebzelerin yenilmesi gerektiğini yeniden hatırlatttı.

Yapılan araştırmaya göre; sebzelerin isimleri ve yararları şöyle:

Bezelye: Bezelyenin kansızlığı gideren özelliği var. Kan kanserine karşı koruyucu. Ayrıca kabızlığı da gideriyor.

sivri biber: Bol beta karoten, C, P ve K vitaminleri içeriyor. Bunlar da iştah açıyor, sindirimi güçlendiriyor. K vitamini kanın pahtılaşma özelliğini arttırıyor.
Brokoli: Değerli bir besin. Bol beta karoten içeriyor. Beta karotenin yemek borusu, mide, bağırsak kanserleri tehlikesini azalttığı belirtiliyor. Brokoli ayrıca B1 ve C vitamini deposu. Kalsiyum, kükürt, potasyum, selenyum da içeriyor.

Domates: Kanserden koruyucu bir sebze olarak biliniyor. C ve E vitaminleri içeriyor. Zengin bir potasyum kaynağı. Çok az miktarda tuz içerdiği için uzmanlar, yüksek kan basıncını düşürmeye yardımcı olduğunu ve vücudun su tutmasını engellediğini ifade ediyor.

Enginar: Karaciğer ve kalbin en iyi dostu. Enginar kanı temizliyor, yorgunluğu gideriyor, vücuda dinçlik veriyor. Havuç: Kan yapıcı, kuvvetlendirici, ishal kesici, kabızlık giderici, karaciğeri güçlendirici bir sebze. Havuçtaki beta karoten gözleri ve bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor.

Ispanak: Demir yönünden zengin, diğer yapraklı sebzelere göre daha çok protein içeriyor. Salata olarak da yenilen çiğ ıspanak, harika bir lif kaynağı. Ispanak suyu, bol C vitamini ile soğuk algınlıklarına karşı dayanıklılık veriyor ve hemoroid rahatsızlığına iyi geliyor. Özel enzimi ile kabızlığı giderip bağırsak zehirlenmesini önlüyor.

Karnabahar: Fosfat ve potasyum içeriyor ve içeriğinde, kadınları göğüs kanserine karşı koruyan maddeler bulunuyor. Vitamin ve mineraller açısından da zengin olan karnabahar zihinsel fonksiyonları da güçlendiriyor.

Kereviz: Kereviz, iç salgı ve özellikle böbrek üstü bezlerini çalıştırıyor. Sinir yorgunluğunu önlüyor. Böbrek taşlarının düşürülmesine yardımcı oluyor. Zayıflamak isteyenlere de öneriliyor.

Lahana: Bol miktarda B, C ve E vitamini ve potasyum içeren lahananın, şeker ve romatizme hastaları için de çok faydalı olduğu biliniyor. Kansızlığı gideriyor, kansere karşı da etkili.

Maydanoz: Maydanoz, dünyadaki en besleyici yiyeceklerden biri ve demir deposu. Kalsiyum, potasyum, kükürt ve A vitamininden faydalanılması için taze yenmesi öneriliyor. Bir tutam maydanoz günlük C vitamininin çoğunu karşılıyor. Böbrekleri, karaciğeri ve idrar yollarını temizlemeye yardım ediyor. Kan şekerini normal seviyede tutuyor ve kansere karşı da koruyucu.

Marul: Bol miktarda çeşitli mineralleri içeren marul, sinirleri yatıştırıp, iyi uyku veriyor. Yemekten önce salata şeklinde yenen marul, şeker hastalarının kandaki şeker seviyesini düşürüyor. Kadınlarda adet dönemlerinin, zamanında ve ağrısız olmasını sağlıyor. Marul suyu yüze sürüldüğünde ergenlik sivilcelerini gideriyor.
Sarımsak: Sarımsak şifa amaçlı olarak en çok kullanılan sebzelerden biri. Tansiyonu düşürüyor. Kan pıhtılaşmasını azaltıyor. Kötü kolesterolü düşürüyor. Bazı mide kanserlerini önlüyor. Bağışıklık sistemini güçlendiriyor.

Salatalık: Kanı temizliyor. Karaciğer ve böbrekleri çalıştırarak vücuttaki ödemi çözüyor. İçerdiği bol kükürtle kanı temizliyor.


Mavi forum

Loş ışık zarar verir mi?

Loş ışık zarar verir mi?

Gözlerİnİzle ilgili bazı iddialar konusunda uzmanlar 'Gözlük kullanmanın gözleri tembelleştirdiği iddia edilir. Gözlük camları, gözlerin iç yapısını değiştirmez. Gözlük kullanıyorsunuz diye gözleriniz zayıflamaz. Loş ışıkta okumanın gözlere zarar verdiği iddia edilir. Aslında loş ışıkta ya da yarı karanlıkta okumaya çalışmak insanı huzursuz eder, bazen başağrısından yakınırsınız. Fakat endişelenmeyin, göz sağlığınız bu durumdan etkilenmez

Mavi forum

Alternatif tedaviler bütün ağrılara deva mı?

Ülkemizde ağrı tedavisinde; akupunkturdan bitkisel ilaçlara, hipnozdan bioffeedback'e kadar kullanılan çeşitli yöntemler var. Ancak bu yöntemlerin hiçbiri için 'her derde deva' olduğunu söylemek doğru değil

Akupunktur hangi tip ağrılarda tedavi yöntemi olarak kullanılabilir?
Her tip ağrıda kullanılabileceği ileri sürülse de, bu düşünce yanlıştır. Çinli hekimler ameliyatta da kullanmaktadır. Ancak batıda bu konuda yeterli başarı sağlanamamıştır. Özellikle migren tipi baş ağrılarında, akut ve kronik gerilime bağlı bel ağrılarında, çeşitli adale ağrılarında iyi sonuç verebilir. Akupunkturun ağrı kontrolünde bir yeri vardır. Ancak bu yer, ileri sürüldüğü gibi yüzde yüz başarıya ulaşılan bir yer değildir. Ancak hasta iyi seçildiği ve tedavi doğru uygulandığı taktirde, geçici sürelerle etkili olabilecek bir yöntemdir.

Akupunktur her ağrıda uygulanabilir mi?
Bu konuda çeşitli dernekler ve hekimler açıklamalar yapar. Bu durum haksız kazanç kaynaklarının doğmasına da yol açar. Akupunktur bir tedavi yöntemidir ama her tedavi biçimi gibi sınırları vardır. Her hastalığa karşı bir panzehir değildir. Böyle gösterilirse bilim dışına çıkılmış olur. Her tedavi yönteminde yüzde 50'lere varan psikolojik destek vardır. Bu nedenle, birçok hastalık hekimin iyi niyeti, iyi bakım ve destekle çözümlenebilmektedir. Akupunktur yalnızca psikolojik etkiye sahip bir yöntem değildir. Bu şekilde değerlendirilmesi yanlıştır. Ancak akupunkturun yalnızca psikolojik etkisinden yararlanmak da, son derece hatalı ve kısa vadeli bir yaklaşım biçimidir.

Hipnozla ağrı tedavisi yapılır mı?
Hipnoz ağrı kontrolünde kullanılabilir. Hipnoz ile ağrı ortadan kaldırılamaz. Hastanın ağrı algılamasında değişiklik meydana gelir. Yani, hasta ağrıyı hisseder ama canı yanmaz. Hipnoz hem ağrı kontrolü, hem de hastanın kendi kendine ağrısını kontrol edebilmesi için kullanılabilir. Hipnoz yalnız psikolojik kökenli ağrılarda değil, kanser ağrılarında bile kullanılabilir. Doğum ağrıları için de kullanılabilmektedir. Hipnoz bilimsel sınırlar içinde kullanıldığı taktirde tıpta yeri vardır. Ne yazık ki, spekülatif amaçlar için de uygulanabilmektedir.

Ağrı kontrolü için bitkilerden yararlanılabilir mi?
Gerçekte tıpta kullanılan bütün ilaçlar bir zamanlar bitkilerden elde edilen ürünlerin doğal ya da sentetik türevleridir. Bu anlamda, bitkiler tıpta kullanılabilir. Ancak bir bitki özünün ilaç olarak kabul edilebilmesi için çok uzun bir süreç ve deneyler gereklidir. Önce hayvan deneyleri ile bunların uzun süreli sonuçları göz önünde bulundurulup, daha sonra gönüllü insanlar üzerinde yapılan çalışmaların ardından, bitkiler ilaç haline gelebilmektedir. Batı ülkelerinde bir bitkinin ilaç haline gelebilmesi ve tıbbın hizmetine verilebilmesi için yaklaşık 7-8 yıllık bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu da bitkilerin gelişigüzel kullanılamayacağını ve ciddi çalışmaların önemini ortaya koymaktadır. Ülkemizde ne yazık ki çok ciddi hastalıklarda bile, gerekli bilimsel süreçlerden geçirilmemiş birçok bitki kullanılmaktadır. Böyle girişimlerin zararlı sonuçlarının hemen ortaya çıkmayabileceği, zararlı etkilerin ortaya çıkmasının yıllar alabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.

İnsan, ağrısını kendi kendine kontrol altına alabilir mi?
İnsan, ağrısını kendi kendine önemli ölçüde kontrol altına alabilir. Özellikle doğu kültürlerinde ateş üzerinde yürüyen, vücudun çeşitli bölgelerine şişler sokan insanlar vardır. Son yıllarda tıpta önemli ilerlemelerden birisi; vücudun ağrılı uyaranı kendi kendine kontrol edebilmesi için bir sistemin varlığının saptanmasıdır. Bu sistem, çeşitli hormonlar ve kimyasal maddelerin salgılanması ile harekete geçmektedir. Vücut daha önce de belirtildiği gibi, morfine benzer maddeler salgılamaktadır. Bu maddelerin normal düzeyin üstüne çıkması, ağrının azalmasını sağlar.

Biofeedback ve gevşeme eğitimi nedir?
Bu yöntem hastanın ağrısını kendi kendine kontrol altına alabilmesi için geliştirilen, elektronik cihazların kullanılması ile uygulanan bir yöntemdir. Bel ağrıları ve gerilim tipi baş ağrılarında kullanılabilir. Hasta kaslarını gerdiği zaman ses ve ışık artar, gevşettiği zaman hem ses ve ışık azalmakta, hem de hasta hangi pozisyonda ağrısının azaldığını öğrenmektedir. Daha sonra gevşeme eğitimi eklenerek, hastanın evde ağrısını kontrol altına alması öğretilir.

Yoga, meditasyon gibi yöntemler ağrıyı kesebilir mi?
Bunlar insanın kendi kendine hakimiyetini sağlamaya yönelik tekniklerdir. İnsan vücudunun belirli bölümlerini eğitmek anlamında da alınabilir. Bu yöntemlerle beyin üzerinde hakimiyet kurulmaya çalışılır. Yoga ve meditasyon gibi yöntemler ağrı kontrolünde kullanılabilir.

Mavi forum

Meyvelerİn GÜcÜ

MEYVELERİN GÜCÜ

MEYVELERİ NE ZAMAN YEMELİYİZ?
Yemeklerden önce meyve yemek sağlığa yararlı olarak kabul edilir. Çünkü meyvelerdeki yararlı maddeleri vücudun aç karnına, tok karnına olduğundan daha iyi sindirdiği bilinmektedir.

Bir görüşe göre meyveler hemen yemek üzerine yenmemelidir. Meyve tüketiminde en uygun zaman meyvelerin yemekten iki saat önce veya iki saat sonra tüketilmesidir. Çünkü, meyvelerdeki şeker, yemekten önce veya ayrı olarak daha kolay sindirilir.

Meyvelerden sonra salata tipi şeylerle öğüne başlamak yararlı olur. Daha sonra tahıl ürünleri ve sebzelere yer vermek besinlerin vücuda sağlayacağı yararlar açısından doğru olur.

Armut: Kalp - damar sağlığı, alçak kan basıncı ve fiziksel performansa iyi gelen vitaminleri barındırır.

Brokoli: Mide ve yemek borusu kanseri tehlikesini azaltır.

Çilek: Sigara dumanının etkilerini azaltır. Sigara içilen bir odadayken gün boyunca ağza iki çilek atılması önerilir.

Elma: Böbeklerin temizlenmesine, sindirim rahatsızlıklarının kontrol edilmesine yardım eder.

Greyfurt: Sindirimi uyarır. Diş etlerinin kanamasını azaltır, soğuk algınlığına iyi gelir. Lifleriyle yenirse, kolesterolü düşürür.

Havuç: Enerji verir. Karaciğerin safra salgılamasına ve kolesterolü dengelemesine yardım eder.

Ispanak: Karaciğeri, lenf bezlerini ve kan dolaşımını uyarır.

İncir: Bağırsakları çalıştırır, enerji verir. Cinsel güce yardımcıdır.

Karpuz: Kabuğundaki çinko iktidarsızlığa iyi gelir. Böbreği temizler.

Kiraz: Kolesterolü düşürür, özellikle sapları idrar söktürücüdür.

Kayısı: Kan yapıcıdır. Güzel bir cilt ve saça olumlu etkisi vardır. Kanserin önlenmesinde yardım eden iyi bir karotenoid kaynağıdır.

Kavun: Endişe ve uykusuzluğa iyi gelir. Bağırsak ve cilt kanserine karşı Amerikan Kanser Topluluğu'nca tavsiye edilmiştir.

Lahana: Yaşlanmayı önleyici mineral olarak kabul edilen selenyum sağlıklı bir cilt verir, erkeğin cinsel gücünü artırır.

Mandalina: Enfeksiyonlarla savaşmayı kolaylaştırır.

Muz: Kalbe ve kas sistemine yararlıdır. Yorgunluğa ve ishale birebirdir.

Portakal: Soğuk algınlığı, grip, incinme, kalp hastalığı ve felçten korunmaya yardım eder.

Sivribiber: Şişkinliği azaltmada faydalıdır. Saçlara, tırnaklara ve cilde çok iyi gelir.

Salatalık: Kasları gençleştirir. Deri hücrelerine elastikiyet verir.

Sarmısak: Tansiyonu düşürür, kan pıhtılaşmasını azaltır. Bazı mide kanserlerini önlediği ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği kanıtlanmıştır.

Üzüm: Böbreklerin çalışmasını uyarıp kalp atışını düzenler. Karaciğeri temizler. Siyah üzüm kabukları ve çekirdekleriyle yenirse hücre yenileyicidir.

Vişne: Mineral ve vitamin deposudur. Koyu renkli vişneler, açık renklilere oranla daha fazla mineral içerir.

Mavi forum

Bİtkİsel ReÇeteler

TÜKETİRKEN DİKKAT ETMENİZ GEREKENLER
Besin değerinin kaybolmaması için sebzeler az suyla, buharlı tencere veya toprak güveç kaplarında zeytinyağıyla pişirilmelidir. Havucu rendelemek B ve C vitaminlerinin kaybolmasına yol açar. Ayrıca sebze ve meyveleri vitaminlerinin kaybolmamısı için kalın doğramak gerekir. Meyveler tok karnına değil, aç karnına ya da yemekten 2 - 3 saat sonra tüketilmelidir.

MEYVELERİN KURUTULMASI
Meyveler diğer bitkisel ürünlerden farklı olarak olgunlaşmadan önce toplanıp kurutulur. Böylelikle dayanıklı olmaları sağlanır.

Ağrıyan kemikler: Havuç, lahana ve maydanoz karışımının suyu.

Baş ağrısı: Elmayla birlikte karıştırılan kereviz suyu.

Boğaz ağrıları: Turp + limon.

Ezilme, çürüme: Portakal suyundaki bioflavonoid kan damarını ve kılcal damarları güçlendirir. Ezik ve çürükler daha çabuk iyileşir.

Grip: Bir bardak kızılcık suyu ya da elma + kızılcık, elma + üzüm + ananas suyu.

Hemoroid: İçinde özellikle patates bulunan içecekler öneriliyor. Patates + havuç + elma + maydanoz suyu ya da patates + elma + armut suyu.

Kabızlık: Patates + havuç + elma + maydanoz suyu iyi bir tercihtir. En çok işe yarayan meyve suyu ise elma + armuttur.

İktidarsızlık: Lahana, brokoli, kıvırcık yapraklı lahana suyu.

Mide asidi: Havuç + salatalık + pancar suyu ya da havuç + lahana + kereviz suyu mideyi yatıştırmaya yardım eder.

Mide ülseri: Lahana ya da patates suyu.

Sakinleştirici: Havuç ve lahana suyunu karıştırın.

Sindirimi kolaylaştırıcı: Karnabahar, havuç ve maydanoz suyu.

Yorgunluk: Tek başına havuç ya da elma, kereviz ve maydanozdan herhangi biriyle birlikte sıkılmış meyve suyu.

Sigara dumanı: Kereviz ya da çilek suyu.

Uykusuzluk: Havuç ve kereviz sapının suyunu karıştırın.

Mavi forum

Aromaterapİ

Aromaterapi, bitkisel yağların tedavi amaçlı olarak kullanıldığı yönteme verilen ad. Binlerce yıllık geçmişi olan aromaterapinin ilk olarak Mısırlılar tarafından mumya yapımında kullanıldığı biliniyor.

Organizmada dengeyi amaçlayan aromaterapi, vücut ve zihni uyarmak yoluyla kendi kendini desteklemesi ve iyileştirmesi esesına dayanıyor. Bu yönteme göre; her hastanın kendine özgü bir hastalık seyri ve kişiye özel bir aromaterapik uygulaması bulunuyor. Konunun uzmanı biri tarafından uygulandığında destekleyici tedavi şekli olan aromaterapi, bazı bitki türlerinin yağlarının oldukça zehirli olduğu gerçeği göz önüne alındığında, bilinçsizce yapılması istenmeyen sonuçlara yol açabilecek bir yöntem.

Aromaterapik yağların kalp çarpıntısına yol açabileceği, tansiyonu yükseltip azaltabileceği, düşüklere sebebiyet verebileceği düşünüldüğünde, bir uzman denetiminde uygulanmasının önemi ortaya çıkıyor.


NASIL UYGULANIR?
Aromaterapi, uygulamayı yapacak uzmanın sıkıntılarınızın tespit edilmesi ve size gereken terapinin en etkin şekilde verilmesi amacına yönelik sorularıyla başlar. Kullanılacak bitkisel öz yağlar da yapılan bu konsültasyon sonucunda belirlenir. Her btikisel öz yağın belirli özel bir işlevi vardır. Kimi öz yağlar rahatlatırken, kimileri de toksin atmak suretiyle kişiyi canlandırır. Aromaterapi, masajın rahatlatıcı etkisi ile öz yağların iyileştirici özelliklerini birleştirir. Bitkisel öz yağlar, yüzü ve saçı da içeren tüm vücuda değişik masaj teknikleriyle uygulanır.

Mavi forum

Diyet yapmadan 30 kilo vermenin 30 yolu

Ev işleri yapın. Süpürmek, ütü yapmak, bulaşık yapmak gibi..

Özel yiyecekler yemeden, spor salonuna gitmeden ya da çok büyük çabalar sarf etmeden kilo vermek mümkün mü? Amerika'da çıkan, Diana Ironz imzasını taşıyan "Kolay güzellik sırları" adlı kitaba göre bu mümkün. İşte kilo vermenin basit fakat etkili 30 yolu:

1- Yemekten önce su içmeyi alışkanlık haline getirin: Bu size doygunluk hissi verir ve daha fazla yemek yemeğinizi engeller.

2- Porsiyonlarınızı yavaş yavaş küçültün.

3- Kendinize çok sevdiğiniz bir kıyafet alın ve onun içine girmeyi hedefleyin.

4- Japonya'daki Kyoto Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre yemeklerde kullanılan zencefil, arnavutbiberi ve biber yağların yüzde 25 daha hızlı yakılmasını sağlıyor.

5- Düzenli uyuyun. Amerika'daki Chicago Üniversitesi tarafından yapılan araştırmaya göre düzenli uyku uyuyan kadınların metabolizması yüzde 40 daha hızlı çalışıyor.

6- Alışverişe mümkün olduğunca yürüyerek gidin.

7- İçki içmeyi bırakın.

8- Karanlıkta oturmayın. Çünkü bilimadamlarına göre karanlık ortamlar insanları daha çok yemek yemeye teşvik ediyor.

9- Kahvaltıyı atlamayın. Böylelikle öğlen daha az acıkmış olursunuz.

10- Canınız tatlı istediğinizde daha az kalorili olanları tercih edin.

11- Mutsuz olduğunuz zaman sevdiğiniz bir şarkıyı dinleyin. Bu sizin yemeye yönelmenizi engeller.

12- Oturacak bir yer bulana kadar yemek yemeyin.

13- Yeşil çay için.

14- Yemek yerken televizyon izlemeyin ya da bilgisayar başında yemek yemeyin. Sadece yemeğe konsantre olun. Aksi takdirde ne yediğinizi ve doyduğunuzu anlamanız daha zor olur.

15- Günün 20 dakikasını mutlaka dışarıda geçirin.

16- Dışarıda salata yemeyeözen gösterin. Ancak sossuz!

17- Dişlerinizi fırçalayın. Çünkü dişinizi fırçaladıktan sonra hemen yemek yediğinizde aynı tadı vermez. Bu yöntem daha az yemenize yardımcı olur.

18- Porsiyonlarınızı mutlaka not edin. Ve hepsinin kalorisini hesaplayın.

19- Yemekle ilgili bir kötü alışkanlığınızı bırakın. Örneğin yatakta yemek ya da sürekli fast-food yemek gibi...

20- Bir anda zayıflamaya çalışıp kendinize zarar vermeyin.

21- Kırmızı ışıkta beklerken ya da inanılmaz bir trafik olduğunda diğer araçlardaki insanlarla kavga etmek yerine arabanın içinde dans edin. Nasıl mı? Belinizi çevirerek ya da karnınızı içine çekip bırakarak...

22- İpinizi büyüdünüz diye attıysanız hemen yeni bir tane daha edinin. Çünkü uzmanlara göre basit gibi görünen ip atlamak tüm vücudun çalışmasını sağlıyor.

23- Asansör değil merdivenleri kullanın.

24- Spor salonuna gidecek vaktiniz yoksa eşyaları evin içine dağıtın sonra onları yeniden toplayın. 10 dakika içinde 150 kalori verebilirsiniz.

25- Ev işleri yapın. Süpürmek, ütü yapmak, bulaşık yapmak gibi.

26- Egzersiz videoları alıp, evde çalışın.

27- Bahçeyle ilgilenin. Bir saat bahçe işleriyle uğraşarak 500 kalori yakabilirsiniz.

28- Merdivenleri ikişer ikişer çıkın. Bu kaslarınızın daha çok çalışmasını sağlar.

29- Arabanızı evinizden ve işyerinizden uzağa park edin. Bol bol yürüyün.

30- Yemekten sonra sakız çiğneyin. Çünkü yemek sonrası çiğnenen sakızların salgıladığı asit yemeklerin hazmını kolaylaştırır. Ancak yemek sırasında asitli şeyler içmekten uzak durun. Çünkü midenizin tembelleşmesine neden olur.

Mavi forum

Aİds'e Her Dakİka 1 Kurban...

BM Çocuk Fonu (UNICEF) Başkanı Ann Veneman, dünyada her dakikada bir çocuğun AIDS yüzünden hayatını kaybettiğini bildirdi.

New York'ta basın toplantısı düzenleyen Veneman, AIDS'ten en çok etkilenen ülkelerin bir kısmında ortalama ömrün 60'lardan 30'lara düştüğünü, bu ülkelerde 18 yaşına gelmenin artık orta yaş dönemine girmek anlamına geldiğini söyledi.



Dünyada 15 milyon çocuğun AIDS yüzünden ebeveynlerinden en az birini ya da her ikisini kaybettiğini tahmin ettiklerini ifade eden Veneman, yardıma ihtiyaç duyan bu çocuklar ve ebeveynlerinin ancak çok küçük bir kısmının bu yardımı alabildiklerini kaydetti.

UNICEF'in AIDS'le ilgili yeni girişimini tanıtan HIV/AIDS Bölümü Şefi Peter McDermott ise girişimin, AIDS'in anneden çocuğa geçmesini önlemeyi, pediatrik tedavi sağlamayı ve virüsten etkilenen öksüz çocuklara yardım etmeyi amaçladığını ifade etti.

Girişimin, acil yardıma ihtiyaç duymalarına rağmen, kadınlara verilen yüzde 10'luk hizmet oranını 2010 yılında yüzde 80'e çıkarmayı hedeflediğini kaydeden McDermott, doğuştan HIV virüsü taşıyan bebeklerdeki ölüm oranını ise yarı yarıya azaltmayı amaçladıklarını belirtti.

Her yıl 600 bin bebeğin HIV virüsüyle doğduğu ve bu bebeklerden 500 bininin 1 yaşına gelmeden hayatını kaybettiği bildiriliyor. McDermott, yılda 10 dolara mal olan basit Co-trimoxazole yöntemiyle bu bebeklerin yüzde 15'inin bir yaşından önce ölmesinin önüne geçilebileceğine işaret etti.

Önleyici tedbirler geliştirecek girişim aracılığıyla 4 ila 15 yaşındaki çocuklar arasında virüs kapma oranının yüzde 25'e düşürülmesinin ümit edildiği, girişimin 5 yıl içinde bu konuda yardıma ihtiyaç duyan çocukların yüzde 80'ine ulaşmayı amaçladığı da ifade edildi.

(AA)


Mavi forum

Koku almayanın anıları silinir

Koku almayanın anıları silinir

Her türlü koku, özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivleniyor. İlk defa duyumsadığınız ve hafızanızda bilgileri bulunmayan bir koku da diğer kokulara benzetilerek yorumlanır Kokular, kendileriyle bağlantılı olarak geçmişte yaşanan bazı olayları da akla getiriyor. Koku, bir insanda güzel hisler uyandırırken bir başkasında hoşa gitmeyen duygular oluşturabilir

İnternational Hospital Kulak Burun Boğaz Uzmanı Doçent Doktor Erhun Şerbetçi, kokuyla ilgili merak ettiğiniz soruları yanıtladı.

Koku ile hafıza birbirine bağlantılı mıdır?
Koku alma duyusu ile hafıza birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Çevremizdeki kokuları yabancılık çekmeden tanımamızın nedeni bir koku hafızasına sahip olmamızdır. Her türlü koku, özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivlenir. Bir kokuyla karşılaştığımız anda, bu arşive başvurularak koku tahlil edilir. İlk defa duyumsadığımız, hafızamızda bilgileri bulunmayan bir koku da diğer kokulara benzetilerek yorumlanır. Böyle bir belleğimiz olmasaydı, bir kokuyu tanımlamak imkansız hale gelecekti. Koku ile hafızanın ilişkisi bu kadarla da sınırlı kalmaz. Çünkü kokular, kendileriyle bağlantılı olarak geçmişte yaşanan bazı olayları da aklımıza getirirler. Yolda yürürken rastladığımız tanıdık bir parfüm kokusu, bize o parfümü kullanan arkadaşımızı hatırlatır. Bir yemek kokusu, seneler öncesine ait eski bir olayı zihnimizde canlandırabilir. Aynı koku bir insanda güzel hisler uyandırırken, bir başkasında hoşa gitmeyen duygular oluşturabilir.

ANILARI CANLANDIRIR
Beynimizdeki koku bilgi bankası nerede?
Kokulara ilişkin bilgilerin beyindeki 'hipokampus' ve 'amigdala' bölgelerinde toplandığı düşünülmektedir. Bu konuda yapılan araştırmaların ortaya koyduğu; koku belleğini görsel ve işitsel hafızadan ayıran önemli bir nokta vardır. Bir kokuyu algılamanızla birlikte birçok anınızın da canlanması işte bu nedenledir. Bu koku bir çiçekten, bir baharattan hatta bir insandan kaynaklanıyor olabilir. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, her insanın kokusu, parmak izi gibi, tamamıyla kendine özgüdür. Sadece tek yumurta ikizleri bu duruma bir istisnadır.) Özel eğitimli köpekler suçluyu ararken, onun ten kokusunun izini sürerler; kişiye özel koku nedeniyle de suçluyu diğerlerinden ayırt edebilirler.

Koku almayanın hafızası silinir mi?
Bazı araştırmaların, koku alamayan insanların anılarının da silindiğini ortaya koymuştur. Her zaman farkında olunmasa bile, kokular insan hayatında önemli rol oynar. Bu duyunun yaşamsal önemi yoktur, ancak yaşam kalitesi yönünden büyük önem taşımaktadır. Tat ve koku alma duyuları birbirleriyle etkileşim içinde olduklarından, koku alma yetisini kaybeden biri, artık yemek yemekten zevk almaz. Koku almamaya neden olan durumlar erken tedavi edildiğinde, bu duyu geri dönebiliyor.

SİGARA İÇİMİNE DİKKAT!
Koku duyusu ile ilgili sorunlara çok ender mi rastlanır?
Hayır, aksine koku duyusu ile ilgili sorunlar sık görülür. Ancak çoğu hasta tam bir koku kaybı ile karşılaştığında bu duyusunun değerini anlar ve doktora başvurmaz.

Sigara içimi koku duyusunu etkiliyor mu?
Koku duyusunu olumsuz etkileyen sebepler arasında sigara içimi başta geliyor. Kokunun azalması günlük içilen sigara miktarı ile orantılı. Bu durum sigara bırakıldığında düzeliyor.

KİLİT-ANAHTAR İLİŞKİSİ
Burun tıkanıklığı koku alma duyusunu nasıl etkiliyor?
Burun tıkanıklığı içinde koku moleküllerinin bulunduğu hava geçişini engellediği için koku alma yeteneği de bozuluyor. Havanın sadece burundan geçmesi de yeterli değil, burun boşluğu tavanındaki ince mesafelerde bulunan koku bölgesinden de geçmesi gerekiyor. Bu da neden burnu çok tıkalı olmayanların koku kaybı olabileceğini açıklıyor. Yani sadece koku bölgesinin kapalı olduğu durumlarda da koku kaybı olabiliyor. Koku alma bir kilit anahtar ilişkisine benzetilebilir. Burundaki koku bölgesi alıcıları kilittir ve sadece kendisine uyan şekilde bir koku molekülü tarafından açılabilir.


Mavi forum

Check-up olun sürpriz yaşamayın



Check-up, gizli kalmış ve ileride ciddi boyutlara ulaşabilecek hastalıkları gün ışığına çıkararak, erken teşhiste önemli bir rol oynuyor. Ancak check-up kişinin cinsiyeti, yaşı ve sahip olduğu genetik faktörlere bağlı olarak sağlığı hakkında yeterli bilgi verebilecek kapsamda olmalı

Anadolu Sağlık Merkezi uzmanlarından Prof. Dr. Ayşen Yücel ve Dr. Sadi Vural, check-up hakkında merak edilen soruları yanıtlayıp, konuyla ilgili bilgiler verdi.

YILDA BİR KEZ CHECK-UP
Check-up yabancı bir kelime. Tam olarak tıp dilinde karşılığı nedir, sağlıklı insanların mı yaptırması gerekir? Sizce işe yarıyor?
Check-up ya da Türkçe karşılığı ile 'dönemsel sağlık taraması'; hiçbir şikayeti olmayan kişilerde, gizli biçimde varolabilecek bazı hastalıkları erken safhada saptamak amacıyla yapılan muayene ve tetkiklerdir. Check-up, herhangi bir şikayet olmaksızın belirli aralıklarla yapılabilir. Checkup sonucunda, kişide gizli kalmış ve ileride hastalığa yol açacak problemler saptanırsa, önleyici tedbirler alınabilir. Böylece hastalıkların ortaya çıkması önlenebilir veya erken teşhis ile hastalığın ilerlemesi engellenebilir.

İnsanlar, check-up'ta bir dizi hiç bilmedikleri testle karşılaşıyorlar. Bu testlerin hepsinin yapılması şart mı?
Check-up kişinin cinsiyetine, yaşına ve sahip olduğu genetik faktörlere bağlı olarak sağlığı hakkında tüm sistemlerle ilgili yeterli bilgi verebilecek kapsamda olmalı. Belirli şartlarda bazı tetkikler ön plana geçmeli. Bu kapsamın belirlenmesinde; kişinin ayırabileceği zaman ve ekonomik şartları göz önünde bulundurulmalı. Tıbbın ilerlemesiyle, bugün pek çok hastalık için etkin koruyucu önlemlerin ve tedavilerin varolduğu kanıtlanmıştır. Bunlar arasında; şeker, kolesterol, kroner kalp hastalığı, akciğer hastalıkları, alkol veya hepatit virüsüne bağlı karaciğer hastalıkları, meme, rahim ve rahim ağzı, kalın bağırsak, mesane ve prostat gibi sık görülen bazı kanserler, kansızlık türleri ve kemik erimesi sayılabilir. Ailede bu tür rahatsızlıkları olanlarda check-up'ın önemi daha da artmaktadır. Bu nedenle, yılda bir kez yaptıracağınız check-up ile sağlığınızdan emin olabilir, sürpriz gelişmeler yaşamazsınız.

ÖNCELİKLİ TETKİKLER
Basit check-up incelemelerinin içinde hangi tetkikler bulunmalı?
İyi bir dahiliye muayenesi, check-up'ın olmazsa olmazlarındandır. Ancak en basit bir check-up'ta bile EKG, akciğer röntgeni (iki yönlü), kan sayımı, açlık kan şekeri kreatinin gibi incelemeler yapılması gereklidir. Total kolestrol, iyi kolesterol, kötü kolesterol, trigliserit, tam idrar ve sedimantasyon incelemelerini de öneriyoruz.

KADINLAR İÇİN ÇOK ÖNEMLİ
40 yaş üstü kadın check-up'ını kimler yaptırmalı?
Ailesinde şeker, hipertansiyon, şişmanlık, jinekolojik hastalıklar, meme kanseri gibi kalıtımsal veya kronik hastalıklar bulunanlar ve rutin jinekolojik testlerini yaptırmayanlar.

40 yaş altı erkek check-up'ını kimler yaptırmalı?
Kendine vakit ayıramayanlar, ailesinde şeker, hipertansiyon, şişmanlık gibi kalıtımsal veya kronik hastalıklar bulunanlar.

Daha detaylı check-up programları kimlere yapılır ve neleri içerir?
Yoğun çalışanlar, ailesinde şeker, hipertansiyon, şişmanlık, prostat gibi kalıtımsal veya kronik hastalıklar bulunanlar ve sigara içenler.


Mavi forum

El ağrısı deyip geçmeyin

El ağrısı deyip geçmeyin

Eller, vücudumuzun en değerli organlarından. El sorunları, geç tanı ya da uygun olmayan tedaviler nedeniyle kişilerin yaşam kalitesini etkileyen çok ciddi sorunlara neden oluyor. Acıbadem Hastanesi El Cerrahisi Uzmanı Dr. Ufuk Nalbantoğlu, ellerle ilgili sorunların özellikle klavye kullanımı gibi elleriyle çalışanlar ve hamilelerde daha çok görüldüğünü belirtiyor.

'El sorunlarının başında tıp dilinde 'Karpal Tünel Sendromu' olarak bilinen sinir başı sendromu geliyor. Kadınlarda erkeklere oranla daha fazla görülen bu hastalık baş parmak ve yanındaki üç parmağın duyusunu veren, başparmak fonksiyonlarını sağlayan 'median' siniri etkileyen bir sorun'

Dr. Nalbantoğlu hastalığı şöyle anlatıyor: 'Median sinirinin el bileğinde, parmakları hareket ettiren tendonlar ile birlikte içinden geçtiği 'Karpal Tünel'de baskıya uğraması sonucu bu hastalık gelişir.' Parmaklarda uyuşma, güç kaybı ve ön koldan omuza kadar yayılan ağrılar ile kendini gösteren bu hastalıkta genellikle geceleri uykudan uyandıran uyuşma ve ağrılar görülüyor. Önceleri hafif şiddette olan ve çok sık görülmeyen bu belirtiler, el ve bilek dinlendirildiğinde ortadan kaybolabiliyor. Ancak sinirin üzerindeki baskı arttıkça kişi bu belirtileri daha sık ve daha şiddetli hissedebiliyor.'

KALICI OLABİLİR

Gerekli önlem alınmadığında ise geri dönülmez sorunların ortaya çıkabileceğini söyleyen Dr. Nalbantoğlu 'Bu dönemde gerekli önlemler alınmazsa sinirde kalıcı hasar meydana gelir. Sonrasında el fonksiyonları ile duyusunun yeniden tam onarılması mümkün olmaz. Tedavi olarak başlangıçta tıbbi tedavi ve gece atelleri kullanılır. Yeterli iyileşme sağlanmayan durumlarda cerrahi yöntemler uygulanır. Cerrahi anlamda karpal tünel gevşetilmesi yapılarak sinir üzerindeki baskının ortadan kaldırılması sağlanır' diyor.

Karpal Tünel Sendromu el bileklerindeki tendonların şişmesi ve sık sık tekrarlanan hareketler sonucu bilek sinirine baskı yapması ile ortaya çıkan tıbbi bir durum olarak nitelendiriliyor. Karpal Tünel Sendromu'nun yanında el ağrısına neden olan diğer faktörler şöyle sıralanıyor: tendinitler, ganglion kistler (el ve bilekteki kistler) tendon iltihabı, sinir sıkışmaları, enfeksiyon ve artrit.

ILIK KOMPRES TEDAVİSİ

Klavye kullananları, örgü örenleri, bahçe işi ile uğraşanları ve hamileleri en çok tehdit eden el sorunu ise tendinitler. Dr. Nalbantoğlu baş parmak dahil her parmakta görülebilen bu problemi şöyle anlatıyor: 'Parmakları hareket ettiren kirişlerin yüzeyleri çok düzgün kılıflarla çevrilidir. Bu kirişler çeşitli tünellerden geçerler. Tetik parmak probleminde kılıfların girişi daralır, kirişler kalınlaşır ve kendilerini saran kılıflara sığmazlar. Özellikle hamilelik sonrasında görülür. Avuç içinde hassasiyet, parmak büküldüğünde takılma ve kilitlenme tendinitlerin başlıca belirtileri olarak kabul ediliyor.' Dr. Nalbantoğlu, uzun süreli takılmalarda parmak hareketlerinde kısıtlılık ve hareket kaybı görüldüğünü belirtiyor. Tedavide öncelikle ılık kompres ve ağrı kesiciler kullanılıyor. Ödem oluştuğunda enjeksiyon yapılıyor. Dr. Nalbantoğlu bu tedavilerin yeterli olmadığı durumlarda cerrahi müdahale yapıldığını söylüyor. Ancak bu operasyon korkulacak bir ameliyat değil. Operasyon sonrası hasta aynı gün elini kullanabiliyor. Sadece gerekli görülen hastalara fizik tedavi uygulanıyor.

Elde kist de oluşuyor

El bileğini fazla kullanan kişilerde görülen bir diğer sorun ise ganglion kistler. El ve bilekte, kiriş kılıflarının neden olduğu, eklem sıvısıyla dolu kistik oluşumlara sık olarak rastlanıyor. El ve bileğin hemen her bölgesinde görülen bu kistlerin aniden ya da yıllar içinde oluşabileceğini söyleyen Dr. Nalbantoğlu şunları söylüyor: 'Nadiren ağrılı olan bu kitleler kötü huylu değildir. Çoğunlukla hiçbir neden olmaksızın gelişirler. Şikayetlerin derecesine göre tıbbi ya da cerrahi tedavi uygulanır.'

Tenis, golf gibi sporlarla uğraşanların yanı sıra, endüstriyel alanda çalışanlarda da bu tip iltihaplanmalar sıkça görülüyor.

Dr. Ufuk Nalbantoğlu 'Dirseğin iç ve dış kenarında bulunan kemik çıkıntılarına yapışan kasların yapışma inflamasyonlarıdır' diyerek hastalığı tanımlıyor ve ekliyor: 'Hastalık teşhis edildiğinde öncelikle streching tavsiye ediliyor. Bileklik ve ilaç kullanımının yanı sıra fizik tedavi de uygulanıyor.'

Nasıl önlem alınır?

Burkulma, zorlanma, tendon iltihabı ve karpal tünel sendromu varsa aslında kendi başınıza alabileceğiniz basit önlemler var. Öncelikle sürekli tekrarlamaya dayanan hareketlerden kaçınmanız gerekiyor. Klavye kullanırken kol ve bileklerinizi uygun şekilde destekleyin ve arada mola vermeye dikkat edin. Ayrıca uzmanlar çalışma öncesi ve sonrasında ısınma ve soğumayı da dikkate alarak egzersiz yapmanızı tavsiye ediyorlar.

Elde oluşan sorunlar


Karpal Tünel Sendromu


Gangilon Kistler


Tendinitler


Tenisçi-Golfçü Dirseği

Belirtileri


Gece uyuşmaları, parmaklarda uyuşma, güç kaybı ve ön koldan omuza kadar yayılan ağrılar.


El ve bilekte kist.


Avuç içinde hassasiyet, parmak büküldüğünde takılma ve kilitlenme


El ve bilekte ağrı

Tedavisi

Tıbbi tedavi ve gece atelleri kullanılır. Yeterli iyileşme sağlanmayan durumlarda cerrahi yöntemler uygulanır.

Tıbbi ya da cerrahi tedavi (artroskopik cerrahi)

Ilık kompres ve ağrı kesiciler kullanılıyor. Ödem oluştuğunda enjeksiyon yapılıyor. Yeterli olmazsa cerrahi müdahale uygulanır.

Streching, bileklik ve ilaç kullanımı, fizik tedavi; rahatlamayan durumlarda cerrahi tedavi

Mavi forum

Kİmler ŞİŞman Sinifina Gİrİyor?

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, şişmanlığı saptamak için çeşitli yöntemler kullanıldığı belirtilerek, en çok kullanılan yöntemin, beden kitle indeksine (BKİ) göre yapılan değerlendirme olduğu kaydedildi. Beden kitle indeksi hesaplaması ile ilgili bilgilerin de yer aldığı açıklamada, "Örneğin; 1.70 m boyunda ve 75 kilogram ağırlığında olan bir kişinin BKİ hesaplanırken; kişinin boyu olan 1.70, kendisiyle çarpılır. Yapılacak işlem; '1.70x1.70'dir. Çıkan bu sonuç bir yere yazılır ve kişinin ağırlığı, çıkan bu sonuca bölünür. Bu işlem sonucu elde edilen rakam kişinin beden kitle indeksidir. Örnekteki kişi için, '1.70x1.70', 2.89 olarak belirlenir. Kişinin kilosu olan 75 rakamı, 2.89'a bölündüğünde ise 26 rakamına ulaşılır. Bu örnekteki kişinin BKİ 26'dır. Beden kitle indeksi; 18.5.'ın altı zayıf, 18.5-25 arası normal, 25-30 arası hafif şişman ve 30'un üzeri ise şişman olarak kabul edilmektedir. Her ne kadar yaş ilerledikçe BKİ değeri kısmen artsa da bu değer 29'un üzerine çıkmamalıdır" denildi.

Mavi forum

Ramazan sonrası tansiyona dikkat

Ramazan sonrası tansiyona dikkat

Beslenme uzmanları, Ramazan'ın ardından yağ oranı ve kalorisi yüksek gıdaların fazla tüketilmesinin, mide ve bağırsak sistemi rahatsızlıklarına ve tansiyon yükselmesine yol açabileceği konusunda uyardı. Memorial Hastanesi beslenme ve diyet uzmanı Seçil Kenar, günlük öğün sayısının bir anda ikinin üzerine çıkmasının, metabolizmanın 1 ay boyunca alıştığı düzeni bozduğunu söyledi. Sağlığı korumak için, öğün düzeni 3 ana, 3 ara olacak şekilde ayarlanıp ara öğünlerde meyve, süt, yoğurt gibi besinlerin tüketilmeli. Öğle ve akşam yemekleri de küçük porsiyonlarda, yağ miktarları düşük, kan şekerini hızla yükseltmeyecek besinlerden oluşması gerekiyor. Çay ve kahve yerine yeşil çay, rezene, adaçayı, ıhlamur, ayran, komposto gibi içecekler tercih edilmeli.

Mavi forum