27 Mayıs 2007 Pazar

Kan bankaları ne kadar güvenilir?

Kan bankaları ne kadar güvenilir?

Kan nakli, ameliyatta, kazada hayat kurtarıyor. Ancak, nakledilen kan güvenli değilse AIDS ve Hepatit B gibi birçok hastalığa yakalanma riski de artıyor.

Uzmanlar, Türkiye’de kanda çıkabilecek sorunların Avrupa’ya oranla 10 kat fazla olduğuna dikkat çekiyor. Bilim adamlarına göre bu nedenle Türkiye’de kan bankacılığı alanında yaşanan sorunların acil olarak çözülmesi gerekiyor.

Kan nakli, doğumda, kazada ve hastalıkta gerekli olup da elde edilemediği taktirde başka alternatifi olmayan bir tedavi seçeneği.
Ancak, bilim adamlarına göre Türkiye’de kan bankalarından elde edilen kan istenilen güvenilirlik düzeyinde değil. Hemaferezis Derneği Başkanı ve Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Bilim Dalı öğretim üyesi Prof Dr. Önder Arslan, “Kanı alan, kullanan kişiler şunu bilsinler ki, kanda çıkabilecek sorunlar Batılı toplumlardan 10 kat daha fazla. Türkiye’deki kan bankalarının yüzde 99’unun Avrupa Birliği’ne standartların uymadığını rahatlıkla söyleyebilirim” diye konuşuyor.

Güvenli olmayan kanlardan AIDS ve Hepatit B’nin yanısıra bakteriyel enfeksiyonlar da bulaşabiliyor. Dr. Önder Arslan, bu konuda şunları söylüyor:
”Viral enfeksiyonlar en çok korktuklarımız. Ancak toplumun bilmediği viral enfeksiyonlardan daha çok bakteriyel kontaminasyonlara neden olabiliyor kan. Bakteriyel bulaş nedeniyle hastaları kaybedebiliyoruz.”

Sayılari 350’ye yaklaşan kan bankalarının önünde iki sorun var. Birincisi çağdaş yasal düzenlemeler hala yapılmış değil. İkincisi de yetişmiş personel açığı kapatılamıyor. Prof. Dr. Önder Arslan, kan bankacılığının güvenilir hale getirilmesi için alınması gereken önlemleri şöyle sıralıyor:
“1983 yılında çıkarılmış bir kanunla bu işi şu anda devam ettirmeye çalışıyoruz. AB’ye uyum için yasaların bu anlamda düzenlenmesi gerekiyor. Ayrıca kan transfüzyon tıbbının bir dilim dalı, bir anabilim dalı haline gelmesi gerekiyor. Eleman acığımızı bu şekilde kapatabilir. Sağlık Bakanlığı’nın bu konuya kaynak aktarması ve yasal düzenlemeleri en kısa sürede yapması son derece önem taşıyor.

Obezite fakir hastalığı çıktı!

Obezite fakir hastalığı çıktı!

ABD’de merkezi Santa Monica kentinde bulunan Rand Corp. araştırma kuruluşuna göre, obezitenin kaynağı fast food değil, meyve-sebzenin pahalı olması. Şimdiye kadar çocukların arasında obezitenin yayılmasının nedeni olarak fast food lokantaların okullara yakın olması gösteriliyordu. Taze meyve ve sebzenin daha pahalı olması, obezitenin hızla yayılmasına neden oluyor. Araştırmacı Roland Sturm, “Fakir insanlar sağlıklı gıdalara ulaşmakta güçlük çekiyorlar” dedi.

Alzheimer'a 10 yıl erken teşhis ve tedavi olanağı

Alzheimer’a 10 yıl erken teşhis ve tedavi olanağı

New York Üniversitesi’nden bilim adamları, yeni bir test ile Alzheimer hastalığını ilk semptomlarından 10 yıl önce tespit edebildiklerini açıkladı. Yeni buluş dünyadaki milyonlarca potansiyel Alzheimer hastasının tedavisi açısından önem taşıyor.

HASTA YAKININA DESTEK

64 ila 79 yaş grubu arasında, hafıza kaybı yaşamayan insanlar üzerinde gerçekleştirilen testlerde, deneklerin beyin hücrelerinin fonksiyonları ve frekansları inceleniyor. “Elektro-Ensopalografî’ adı verilen bir sistemle yüzde 90 oranında doğru sonuç alındığını söyleyen bilim adamları, erken teşhisin önemine dikkat çekiyor. Erken teşhisle, hastalığın seyrinin yavaşlatılması ve bu süreçte potansiyel hastayla yakınlarının duruma psikolojik yönden alıştırılması amaçlanıyor.

Ancak yeni testin olumlu yönlerinin yanısıra, “İnsanların kesin bir tedavisi olmayan hastalığı taşıdığını on yıl öncesinden bilmek istemeyebileceğini” belirten bilim adamları, ‘teste karşı çıkarak kötü sonu açıklamayalım’ diyor.

Bunamanın ilacı spor

Lancet Neurology adlı tıp dergisinde yayınlanan araştırmaya göre, 40’lı ve 50’li yaşlarda düzenli yürüyüş yapmak bunama riskini ortalama yüzde 50 civarında düşürüyor. Üstelik genetik olarak Alzheimer hastalığına yatkın olan kişilerde, düzenli egzersizin risk azaltma etkisi artarak yüzde 60’lara kadar çıkıyor.

Ramazan'da ağız kokusunu giderin

Ramazan'da ağız kokusunu giderin

Oruç nedeniyle yemek yenilmemesi sonucu ağzın içini temizleyen tükrük bezlerinin az salgılanması, ağız kokusunun şiddetini artırıyor. Prof. Dr. Tamer Akaoğlu, 'Yeme içme ne kadar az olursa ağızdaki salya oranı o kadar düşer. Vücut, tükrük bezi salgılamaz. Ağız, temizlenemediği için sürekli kirli kalır. Bu da, zaten var olan ağız kokusunun şiddetini artırır. Daha çok açken ortaya çıkıyor gibi görünen ağız kokusunun asıl nedeni budur' diyor. Akaoğlu, ağız kokusunun önlenebilmesi için tükrük bezlerinin yaptığı işi kişinin kendisinin yapması gerektiğini belirterek, 'Diş ve diş etleri gün içinde düzenli fırçalanırsa, koku önlenir. Macunun kaçması sonucu orucunun bozulacağından endişelenenler dişini süpürge gibi fırçayla temizleyebilir' dedi.

İlaç kullanan doktoruna danışsın

İlaç kullanan doktoruna danışsın

Uzmanlar Ramazan'da oruç ibadetini yerine getirmek için ilaç dozlarının aksatılmasının tehlikeli sonuçlar doğurabileceğini belirtiyor. Fas, Kuveyt ve İran'da yapılan bir dizi araştırmada, ileri düzeyde kalp ve mide rahatsızlığı gibi düzenli dozda ilaç tedavisi görmesi gereken hastaların, Ramazan ayı boyunca eksik doz almalarının hayatlarını tehlikeye soktuğunu ortaya koydu.

Mantar gitti, sedef geldi

Mantar gitti, sedef geldi

Havaların soğumasıyla, terlemeyle görülebilen mantar yerini sedef hastalığına bıraktı

Yaz aylarında terleme ile birlikte her yaştan insanda görülebilen mantar hastalığı, havaların soğuması ile birlikte yerini sedef hastalığına bıraktı. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ekrem Aktaş güneş ışığının görülmemesi, sıkıntı, stres, boğaz ve bademcik enfeksiyonunun hastalığı artırdığına dikkat çekti.

BELİRTİLERİ NEDİR?

Sedef hastalığında, deri bölgesi kızarır. Üzerinde kalın gümüş renkli kabuklanmalar oluşur. Saçlı deri, diz, dirsek ve sırtın alt kısmı sıklıkla tutulan bölgelerdir. Sedef hastalığı aynı ailenin birden fazla bireyinde görülebilmesine rağmen bulaşıcı değildir. Ancak genetik olabilir. En sık görülen formda başlangıçta küçük kırmızı bir kabarıklık vardır. Giderek genişleme ve kabuklanmalar ortaya çıkar. Dizler, dirsekler, kasık bölgesi ve genital bölge, kollar, bacaklar, avuç ve ayak tabanları, saçlı deri, vücuttaki kıvrım bölgeleri sedef hastalığının en çok görüldüğü bölgelerdir.

Gribi tedavi eden kağıt mendil çıktı

Gribi tedavi eden kağıt mendil çıktı

Amerİkan mendil markası Kleenex, gribe çare olacak bir mendil ürettiklerini iddia ediyor. Firma yetkilileri, mendilin kullanıldıktan birkaç dakika sonra, grip ve nezle virüslerinin yüzde 99,9’unu öldürdüğünü söylüyor. Önce ABD’de, arkasından da İngiltere’de piyasaya sürülen üç katlı mendilin ortasındaki katta, virüs öldürücü kimyasallar bulunuyor. Ancak bilim çevreleri gribe yol açan yaklaşık 100 çeşit virüs olduğunu, bunların da sadece mendille engellenmesinin imkansız olacağını belirtiyorlar

İdeal kilonuzu hesaplatın

Bakın bakalım ideal kilonuz neymiş?
http://www.angelfire.com/vt/aslan/boykilo.htm

İstanbul'da 28 başhekim istifa etti

İstanbul'da 28 başhekim istifa etti

Başhekimlere "özel muayenehane yasağı" getiren kanunun ardından İstanbul’da çeşitli hastane, dispanser ve bazı merkezlerde görevli olan 28 başhekim istifa etti.

İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, görevlerinden ayrılan başhekimlerin yerine atamaların yapıldığını bildirdi.

Konuya ilişkin açıklama yapan İl Sağlık Müdürü Mehmet Bakar, İstanbul’da hastane, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlama Merkezi ile Verem Savaş Dispanserleri başhekimlik görevinden ayrılanların yerine atamaların yapıldığını bildirdi.

Açıklamaya göre, Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Prof.Dr. Mazhar Osman Uzman Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Lepra Hastanesi, Süleymaniye Doğum ve Kadın Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dr. Lütfi Kırdar Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Zeynep Kamil Kadın ve Çocuk Hastalıkları Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Avcılar, Bağcılar, Başrampaşa, Esenler, Küçükçekmece, Şişli, Ümraniye, Üsküdar, Zeytinburnu, Çatalca, Büyükçekmec’deki Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Merkezi ve Zeytinburnu, Taksim, Şişli, Ümraniye, Küçükçekmece, Gaziosmanpaşa, Çatalca, Maltepe’de bulunan Verem Savaş Dispanseri başhekimleri görevlerinden ayrıldı

1897 yılından bugüne ASPİRİN

Eğer bir yıl içinde satılan tabletlerini yan yana dizerseniz Dünya'dan Ay'a gidiş-dönüş mesafesini kaplıyor.

Sadece ABD'liler bir yılda 80 milyar kutusunu yutuyor.

Hakkında bugüne kadar 25 bini aşkın bilimsel tebliğ var. Kalp, bunama, dişeti hastalıkları, katarakt, baş ağrısı, soğuk algınlığının yanı sıra erkeklerde felç geçirmeyi yüzde 30 azalttığı yönünde yapılan araştırmalar bulunuyor.

Her gün bir tane tüketildiğinde kalp krizi riskini azalttığı belirtiliyor.

Bu maddenin adı Asetil Salisilik Asit, yani ASA. Yani Aspirin. Yani, dünyanın en çok tanınan ve üzerinde en fazla araştırma yapılan ilacı. Pek çok kişinin deyişiyle '100 yıllık mucize'.

Hâlâ vücuttaki yeni etkileri keşfedilmeye devam eden Aspirin, bu yıl da bir bilim adamına ödül getirdi. Üretici Bayer'in 10 yıldır düzenli olarak verdiği 'Aspirin Ödülü'nün son sahibi, ilacın iltihaplanmayı nasıl giderdiğini fareler üzerindeki deneylerle gösteren Dr. Derek R. Gilroy.

Akyuvar rehberi

Dr. Gilroy'un yaptığı araştırmaya göre Aspirin, vücuttaki iltihaplanmayı damarlara etki ederek gideriyor. Çünkü Aspirin, vücudun nitrik oksit salgılanmasını sağlıyor. İltihaplanma durumunda vücut hemen alarma geçiyor ve sorunun meydana geldiği bölgeye akyuvar (lökosit) gönderiyor.

Ancak akyuvarlar 'görev bölgeleri'ne giderken yollarını şaşırıp damarlara yapışıyor. Nitrik oksit akyuvarların damarlara yapışmasını engelliyor. Aspirin ise vücudun nitrik oksit salgılamasını sağlıyor.

36 yaşındaki Dr. Gilroy, faralere verilen ASA'nın ardından damarlarda akyuvarların nasıl hızla hareket ettiğini mikroskoptan elde edilen görüntülerle ortaya koydu. "Nitrik oksit damarlar üzerinde etkili.

Lökositlerin damar sisteminden ayrılmasını sağlıyor. Nitrik oksiti artırırsak bunu etkin yapabiliriz dedik. Aspirin verince akyuvar sayısının arttığını gördük. Bu, Aspirin'e has bir etki" diyen Gillroy, 10 bin avroluk ödülün sahibi oldu.

Eski Mısır'da da kullanıldı

100 yılı aşkın süredir pek çok rahatsızlıkta kullanılan Aspirin'in geçmişi aslında çok daha eskilere dayanıyor. Asprinin esas hammadesi olan söğüt yaprağı binlerce yıl boyunca ağrı giderici olarak kullanılmış. Eski Mısır yazılı belgelerinde adı geçen söğüt ağacından, tıbbın babası Hipokrat'ın da ağrı kesici olarak yararlandığı biliniyor.

Ancak söğüdün, bugün hepimizin kullandığı bir ilaca dönüşme serüveninde en büyük pay sahibi olan kişi Alman kimyager Felix Hoffman. 'Aspirin'in babası' olarak da adlandırılan Hoffman, laboratuvar ortamında ASA üretmeyi 10 Ağustos 1897'de başardı. Ve o günden beri de hem Bayer firmasının hem de dünyanın en tanınan ilacı oldu Aspirin. Çok basit bir içeriği olan ilacın her yıl kullanım alanı genişliyor.


Soğuk algınlığıyla üç yıl

Aspirinin C vitamini desteğiyle soğuk algınlığı tedavisinde de kullanıldığını belirten Cardiff Üniversitesi Biyolojik Bilimler Fakültesi Soğuk Algınlığı Merkezi yöneticisi profesör Ronald Eccless, "200'ü aşkın virüs soğuk algınlığına neden oluyor. Kişinin yılda 2-5 kere yakalandığı soğuk algınlığı, burunda başlıyor.

75 yıl yaşarsak 200 kez soğuk algınlığı geçiriyoruz. Bu, ömrümüzün üç yılı demek! 1918'deki İspanya gribi salgınında Aspirin çok etkili olmuştu. Soğuk algınlığında Aspirin hâlâ çok etkili" dedi.

Obezİte Hakkinda Bazi GerÇekler

- Son 20 yılda hamburgerler iki kat daha büyüdü.
- Çift kişilik yatakların standart ebatı daha da genişledi.
- Yemek tabakları %125 büyüdü.
- Çinde yetişkinlerin %20'si, Hindistan'da %55'i, Rusya'da %31'i obez...
- Japonya'da çocuklarda görülen obezite 1988'den bu yana 3 kat arttı.
- Açık büfede, evde yiyeceğinizin 3 katını yersiniz.
- Her yıl 300.000 Amerikalı kiloya bağlı problemlerle ölüyor.
- Amerikalı çocuklar TV'de 10.000 çeşit yiyecek görüyor.

Uzun süre kapalı ayakkabı giymeyin

Uzun süre kapalı ayakkabı giymeyin

KIŞ aylarında kapalı ayakkabılar içinde uzun süre havasız kalan ayaklar mantara neden olabiliyor. Ayakların havasız kalması sonucu terlemeye bağlı olarak oluşan mantar hastalığı da ilerde mikrobik rahatsızlıklara yol açabiliyor. Bu yüzden kalın çoraplar ve botlar giyiyorsanız, ayaklarınız gün içinde uzun süre kapalı kalıyorsa akşamları mutlaka ayaklarınızı yıkayın ve eve geldiğinizde hemen havalandırın, bir süre çorap giymeyin.

Nobel almak icin 'kobay' bile oldu

Nobel almak icin ‘kobay’ bile oldu

2005 Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan Avustralyalı Profesör Barry Marshall, ülsere stresin yol açmadığı teorisini kanıtlamak için kendisini kobay yaptı. Teorisini kanıtlamak için 14 gün boyunca bir bakteri kokteyli içtiğini açıklayan Marshall, bakteriyi içtikten sonra midesinin bulandığını, kustuğunu ve karnının ağrıdığını anlattı. Marshall, ancak bu belirtilerden antibiyotik ve asit salgılanmasını engelleyen ilaçlarla kendini tedavi ederek kurtulduğunu belirtti. Bu deneyi 1980’li yıllarda yapan Marshall, ülsere ve gastrite bakterinin neden olduğunu kanıtlamak için kendini kobay yapmaktan başka seçeneği olmadığını ifade etti.

Şeker hastalığı için korkutan rapor

Şeker hastalığı için korkutan rapor

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 10 yıl içinde kalp hastalığı, kanser ya da şeker hastalığı gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan 388 milyon kişinin öleceğini tahmin etti.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 10 yıl içinde kalp hastalığı, kanser ya da şeker hastalığı gibi bulaşıcı olmayan hastalıklardan 388 milyon kişinin öleceğini tahmin etti.Kronik hastalıklardan ölümleri 10 yılda yüzde 2 oranında azaltmanın
amaçlandığının altını çizen DSÖ'ye göre, 28 milyonu düşük ve orta
gelirli ülkelerde olmak üzere 36 milyon insanın hayatı basit ve ucuz
müdahalelerle kurtarılabilir.

''Küresel Hastalıkları Önleme'' başlıklı 182 sayfalık raporun
yazarlarından Robert Beaglehole, ''Bu önlenebilir bir salgın. Ne
yapacağımızı, nasıl yapacağımızı biliyoruz, önlemler çok ucuz'' dedi.
DSÖ, kalp hastalıkları, inme ve şeker hastalığı gibi vakaların
yüzde 80'inin, bu hastalıkların, sağlıksız beslenme, hareketsizlik ve
sigara gibi önemli sebeplerinin yok edilmesi halinde önlenebileceğine
dikkati çekti.

Bu hastalıkların farklı ülkelerde ekonomik sonuçlarının
analizlerinin verildiği raporda, kalp hastalığı, inme ve şeker
hastalığının, 10 yılda Çin'de 558 milyar dolar, Rusya'da 303 milyar
dolar ve Hindistan'da 236 milyar dolar ekonomik kayba yol açacağı
kaydedildi. 2005 yılında 58 milyon ölümün yaklaşık 36 milyonunun
kronik hastalıklar sonucu olacağı belirtildi.

Birçok gelişmiş ülkenin yaptığı gibi, bazı ülkelerin bu tür
hastalıklarla etkin biçimde mücadele ederek ekonomik anlamda faydasını
göreceğine dikkat çekilen raporda, Çin'in, bu hastalıklarla daha etkin
biçimde mücadele ederek ve daha fazla önlemler alarak 36 milyar dolar
civarında maddi tasarrufta bulunabileceği vurgulandı.

Zengin ülkelerin, kronik hastalıkların temel sebeplerini önlemeye
yoğunlaşarak ölüm oranlarını önemli ölçüde azaltabildiğinin
kanıtlandığı anlatılan raporda, Kanada, Avustralya, İngiltere ve
ABD'de 30 yıl içinde kalp hastalıklarından kaynaklı ölüm oranının
yüzde 70 azaldığına işaret edildi.

Raporda, Polanya'nın, 1990'lı yıllarda meyve ve sebze tüketimini
yaygınlaştırarak ve özellikle yağ gibi günlük ürünlere sübvansiyonu
kaldırarak genç insanlar arasındaki ölüm oranını yüzde 10 oranında
azalttığı da ifade edildi.

Beaglehole, düşük gelirli ülkelerin, gelişmiş ülkeler örneğinde
olduğu gibi yağlı besinlerin, şeker ve tuzun azaltılması için
düzenlenen geniş çaplı kampanyalarla başarılı olabileceğini de
belirtti.

Kalp sorunlarına mikroçiple tespit

Kalp sorunlarına mikroçiple tespit

Finli bilimadamlarının kalp sorunlarını tespit eden mikroçip geliştirdiği bildirildi. Aletin ilk protipinin yıl sonunda inekler üzerinde denenmesi planlanıyor.

Tampere Teknoloji Üniversitesi'nden Araştırma Grubu Başkanı Prof. Jukka Lekkala, sağlık ölçümlerinde kullanılmak üzere yıllardır üzerinde çalıştıkları aletin ilk prototipini yıl sonunda inekler üzerinde denemeyi planladıklarını söyledi.

Deri altına yerleştirilecek mikroçipin doktorları herhangi bir sağlık problemi konusunda da uyarabileceğini belirten Lekkala, aletin insanlarda kullanılmaya başlamasının zaman alabileceğini vurguladı.

Ellerinde halen bir çift prototip olduğunu söyleyen Lekkala, yıl sonuna kadar ineklere yerleştirecekleri mikroçiplere uygun kaplama maddesi bulma sorununun devam ettiğini ifade etti.

Mikroçiplerin elektrokardiogram sinyallerini, kalp atışını ya da diğer sağlık göstergelerini ölçebildiği ve verileri geçebildiği ayrıca, acil tedavi gerektiğinde alarm gönderebildiği bildirildi

Günde 6 gram tuz felç riskini azaltıyor

Günde 6 gram tuz felç riskini azaltıyor

Yetişkin bir insan aldığı gıdalardan günde ortalama 9.5 gram tuz tüketiyor. Uzmanlar günlük tuz tüketiminin 6 grama düşürülmesi halinde felç riskinin yüzde 13 azaldığını açıkladı.

İngiliz Tıp Araştırmaları Konseyi (MRC), uzun ve sağlıklı bir yaşam için tuzun tüketilmesinin gerekli olduğunu ancak aşırı tüketimin felce ve kalp krizine neden olabileceğini belirtti. Konsey yaptığı araştırmada bir yetişkinin günde ortalama 9.5 gram tuz tükettiğini ancak sağlıklı bir yaşam için bu miktarın günde 6 gram olması gerektiğini öne sürdü. MRC'ye göre bu rakam 6 grama indirildiğinde felç geçirme olasılığı yüzde 13, kalp hastalıklarına yakalanma olasılığı da yüzde 10 azalıyor. Uzmanlar evde ya da restoranda yemeğin tadına bakmadan tuzluğa sarılmanın tuz tüketimini artırdığına dikkati çekiyor. "Neden 6 gram" adlı araştırmada, günlük tuz tüketiminin yüzde 75'i yediğimiz hazır gıdalardan geliyor.

Kalori Cetveli! Herkese Lazım



//Şifalı Bitkiler//

ADAÇAYI (Salvia officinalis)

Ballıbabagillerden olan Adaçayı, Dişotu ve Meryemiye diye de tanınır. Akdeniz kıyılarının kır bitkisidir. Ülkemizde kışın sert geçmediği yörelerde, bahçelerde de tohumlardan üretilir. Hafif kireçli, kolay su geçiren, kuru toprakları sever. Tohumları Nisan ve Eylülde ekilir. Şifası kenarları tırtıllı, buruşuk görülen, açık yeşil yapraklarındadır. Taen , uçucu yağ, acı madde ve B vitamini içermektedir. İki çeşit adaçayı vardır.

1)Bahçe Adaçayı (Salvia officinalis): Gerçek Adaçayıdır, şifalılık bakımından daha etkilidir. 30-70 cm boyunda menekşe renkli çiçekleri halka dizilişlidir. Karşılıklı olan beyaz keçeli yaprakları gümüş gibi parıldar ve acımtırak ıtırlı bir koku yayar. Bahçe Adaçayı güneşli yerde yetiştirilmelidir. Don olayına karşı duyarlı olduğu için kış boyunca çam dalları ile örtülmelidir.

2)Çayır Adaçayı (Salvia pratensis):Çayırlarda, bayırlarda ve meralarda yetişir.Çevresine ıtırlı hoş bir koku yayan koyu mavi menekşe renkli çiçeklerinin pırıltısı uzaktan seçilebilir.
Yapraklar, çiçeklenme başlamadan Mayıs ve Haziran'da toplanmalıdır. Bitki kuru ve güneşli günlerde, eterli yağlar oluşturduktan sonra, yapraklar öğle güneşinde toplanır ve gölge yerde kurutulur, yıl boyu kullanılır.

*Adaçayı, tüm bedeni güçlendirir , kalp krizi tehlikesini azaltır ve kötürümlüklerde oldukça faydalıdır. Adaçayı sirkesiyle de, yatalak hastalara uzunca bir süre masaj yapılırsa rahatlatıcı ve canlandırıcı etkisinden faydalanılır.

*Gece terlemelerinde lavanta ile kullanılır. (günde iki fincan) Mikroplu hastalıkların neden olduğu gece terlemelerini keser.

*Kramp, omurilik rahatsızlıkları, beze hastalıkları ve organ titrekliklerinde başarı ile kullanılır. (günde iki fincan çay)

*Kan temizleyici etkisi vardır. Karaciğer hastalıklarında faydalıdır , vücuttaki toksinleri atar, safrayı söker. Mide ve bağırsak gazlarını, bulantıyı giderir. Mide sularının düzenli çalışmasını sağlar. Hazmı kolaylaştırır , iştah açıcıdır, ülsere ve ishale iyi gelir.İdrarı artırır. (günde en fazla 3 kahve fincanı ) Kansızlığın iyileşme döneminde içilir.

*Böbrek ve mesane taşlarını daha rahat düşürmek için 80 gr olan yarım avuç Adaçayı 1litre suda haşlanır. Şeker ve küçük bir parça limonla çay gibi içilir.

*Adaçayı Papatya ile içilirse daha etkili olur. (bir-iki bardak ,bal ilave edilir)

*Grip ve soğuk algınlığında ve bunlardan ileri gelen adale ağrılarında kullanılır .Antiseptiktir , ateşi düşürür ve vücudu dinlendirir. Bademcik iltihabı , boğaz hastalıklarında adaçayı özellikle önerilir. -Bir bardak sütün içine bir tatlı kaşığı adaçayı ufalanıp ilave edilir , beş dakika kaynatılıp demlenir.Bir tatlı kaşığı bal ilavesi ile sıcak içilir, gece içilirse rahat uyumayı sağlar,Terletir, ateşi düşürür, boğmacada en iyi formüldür.

-Bademcik iltihapları için çiçeklerinden elde edilen mayi ile gargara daha etkili olur.

-15gr Adaçayı 1lt suda kaynatılarak sıcak olarak bol bol içilir.

-Adaçayı kaynatılarak içine biraz sirke ve bal eklenip gargara yapılır. Bu formül dişeti kanamalarında da daha etkilidir.

-Çay olarak demlenip bal ve sirke ilave edilerek içilir.

-Diş iltihaplanmalarında kanayan ve sallanan dişlerde ve diş eti çekilmesinde iyi gelir.Gargara yapılır veya çaya pamuk batırılarak hasta bölgeye tampon uygulanır.

-Toz haline getirilen Adaçayı yaprakları, diş temizliğinde kullanılır. Dişleri sağlamlaştırır, beyazlatır.

*Sinir yorgunluğu ve döl yatağı hastalıklarında da arasıra Adaçayı oturma banyoları alınmalıdır. Depresyon ve el titremeleri için faydalıdır. Astım sıkıntılarını giderir. Adet düzensizliklerini ve sancılarını iyileştirir, rahim iltihaplarını giderir.

*Şeker hastalığında, çay şekersiz içilir.

*Yaralar, iltihaplı yaralar ve çıbanlar (apseler) kaynatılmış Adaçayının suyu ile pansuman edilebilir.Yapraklarından elde edilen Adaçayı tozu da kullanılabilir.

*Böcek sokmalarında, sokulan yere ufalanmış Adaçayı yaprağı uygulanır. Yaprakları ezilip merhem haline getirilerek sivrisinek, arı vs. sokmalarında sürülürse acıyı dindirir, kaşıntıyı önler. Ayrıca emziren annelerin çok fazla sütü aktığı taktirde bu merhem meme ucuna sürülürse, sütün aşırı akmasını önler.

*Çocuk sahibi olmak isteyen kadınlarında Adaçayı içmeleri faydalıdır.

*Adaçayı, Ihlamur ile beraber öksürük kesici, Nane ve Kekik ile kaynatılmış suyu mideyi düzenlemek için verilir.

*Adaçayı, koku değiştirici olarak, su ile kaynatılır ve çıkan buharın kokuyu alması sağlanır.

*Yemeklere, ızgaralara etlere, çorbalara ekilir.

*Saçların bakımında , saçların fazla yağını alıp deriyi temizler , ölü hücreleri yok eder. Saç derisini canlandırır , saç dökülmesini önler , derinlemesine temizlik sağlar. Adaçayının yağı papatya ile birlikte kullanılırsa daha faydalı olur.

Saçlar için besleyici ve etkili bir toniktir; 8 bardak kaynatılmış suya bir avuç Adaçayı konur , üstü kapalı beş dakika kaynatılır , 30 dakika demlenir , süzülür.Her banyodan sonra, saç dipleri bu tonik ile ovulur , durulanmaz , soğuk kullanılması daha etkilidir. Aynı zamanda papatya ve adaçayı içmeye devam edilir.

Adaçayı ezilerek elde edilen mayi ile masaj yapılan saçlar siyahlaşır ve gürleşir.

*UYARI: Lüzumundan fazla kullanılırsa,(günde 3 kahve fincanından fazla) vücuda zarar verir, zehirlenmelere sebep olur. Damakta şişmeler meydana gelir. Doktora başvurulmalıdır. Çocuklara az miktarda verilebilir.

KULLANIM BİÇİMLERİ

Çay hazırlamak: Bir çay kaşığı bitki, çeyrek litre suda haşlanır ve demlenmesi için kısaca beklenir.

Adaçayı sirkesi: Geniş ağızlı bir şişe, boğazına kadar Yabani Adaçayı ile doldurulur. Çiçeklerinin üstüne çıkacak kadar Doğal üzüm sirkesi eklenir ve şişe 14 gün güneşte veya sıcak bir yerde bekletilir.

Oturma banyosu: İki avuç dolusu yaprak soğuk suda gece boyunca bekletilir. Ertesi gün kaynama derecesine kadar ısıtılır ve banyo suyuna eklenir.

Gözün sinsi düşmanı Glokom

Gözün sinsi düşmanı Glokom

Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, 40 yaşından sonra herkesin yılda bir defa mutlaka göz muayenesi yaptırması gerektiğini bildirdi.

TOD Genel Sekreteri Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, ''39'uncu Ulusal Oftolmoloji Kongresi''nin ardından yaptığı değerlendirmede, gözde görülen açık açılı glokomun sıklığının az olmasına rağmen, teşhiste genellikle geç kalındığı için körlük sebebi olarak ikinci sırayı oluşturduğunu söyledi.

Tamçelik, şu bilgileri verdi: ''Doğuştan glokom 10 bin canlı doğumun birinde görülmesine rağmen yüzde 5-15 arasında körlük sebebi olarak karşımıza çıkmaktadır. Daha çok 40-45 yaş üstü kişilerde glokom sıklığı artmaktadır. Bu nedenle 40 yaşından sonra herkesin yılda bir defa mutlaka göz muayenesi yaptırması gerekir.''

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nusret Özdemir ise glokomun sinsi seyreden bir hastalık olduğunu belirtti. Gizli seyreden glokomun, tüm glokom vakalarının üçte ikisini oluşturduğunu belirten Özçelik, ''İşte bu noktada hastalık daha da önem kazanıyor. Çünkü, belirti vermediği için, tanıda geç kalma oranı o derece artıyor. Dolayısıyla hasta durumunun ciddiyetinin farkına varamıyor'' dedi.

EN BÜYÜK RİSK FAKTÖRÜ GÖZİÇİ BASINCININ YÜKSELMESİ

Ailesinde glokom hastası olanların daha sık muayene olması gerektiğine değinen Özdemir, en önemli risk faktörünün ''göz içi basıncının yükselmesi'' olduğunu ifade etti.

Glokomun bilinen bir sebebi olmadığını kaydeden Tamçelik, ''Elbette göz muayenesi sırasında tesbit edilen göz içi basıncının yüksekliği hastalığın ilk belirtisi olarak kabul ediliyor. İlk zamanlarda açık bir belirti ortaya çıkmayabiliyor. Hastalık ilerledikçe görme alanının daralması, hafif baş ağrısı, ışığa bakıldığında bazen hale görülmesi, karanlığa uyumsuzluk gibi belirtiler görülebiliyor. İlerlemiş evresinde ise şiddetli göz ve baş ağrısı, görmede bulanma ve azalma veya ani görme kaybı olabiliyor.''

Glokomun ilaçla tedavisi mümkün olduğunu söyleyen Tamçelik, glokom tedavisinde sadece göz içi basıncını düşürmenin yeterli olmadığını, göze giden kan damarlarının da beslenmesi gerektiğini vurguladı.

bilen varsa yazın herkes faydalansın

ya kankiler şu saç dökülmesine bir çare varmıdır. veya dökülemeyi geçiktirici bir ilaç varmıdır. kullanan varsa yazsın lutfen butun kankıler faydalansın teşekkurler.

Meslek astımı ilk sırada yer alıyor ...

Meslek astımı ilk sırada yer alıyor

Mesleğe bağlı hastalıklar arasında ilk sıralarda yer alan meslek astımının görülme sıklığı giderek artıyor. Çiçek tozu ve ev tozları da astım uyaranları arasında yer alıyor.

Mesleğe bağlı hastalıklar arasında ilk sıralarda yer alan meslek astımının görülme sıklığı giderek artıyor.

Mesleksel astımın en önemli özelliği, hafta sonları ve tatil günleri bulgularının görülmemesi.

Astım, solunan havanın akciğerlere iletilmesini sağlayan bronşların zaman zaman daralmasıyla nöbetler halinde gelen solunum güçlüğü atakları, öksürük ve hırıltı ile kendini gösteriyor.

Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Çiğdem Serttürk, astımın iki türü bulunduğunu anlattı:

1-Allerjik astım:
a)Genetik yatkınlığı olanlarda gelişen astım
b)Genetik yatkınlık zemini olmaksızın gelişen astım (Mesleksel allerjenlerle gelişen astım)

2-Allerjik olmayan astım:
Bazı mesleksel kimyasal ajanlar, ilaçlar tam olarak bilinmeyen bir mekanizma ile astım oluşumuna yol açmaktadır.

Yaşam alanları çok önemli

Pek çok kişide sıklıkla rastlanan astım hastalığı, aslında yaşanılan ortamdan, özellikle de yatak odalarından ve yataklardan geçiyor.

İş yerleri de astıma yol açan maddelerin kolayca bulunabileceği alanlar arasında yer alıyor.

Mesleksel astım, iş yerlerinde bulunan ve solunum yoluyla veya temas yoluyla kişilere etkili olan inorganik, organik maddelerle tahriş edici gazların solunum sonrası bronşlarda meydana getirdiği bronkospazm ve bronş ödemiyle karakterize edilebilir.

Daha çok iş yerine gelindiğinde oluşan, nefes darlığı ve öksürük ile ortaya çıkan astım, özellikle hafta sonu tatilinin ardından artıyor.

Hastalar, göğüste yanma, öksürük, hırıltılı solunum, balgam çıkarma ve ateş yükselmesinden yakınıyor.

Mesleksel astımı ayırd etmenin en kolay yollarından biri de aynı işyerinde çalışan birden fazla kişide benzer şikayetlerin görülmesi.

Astımın pek çok uyaranı var

Astım hastalığında bronşlar çevresel bazı uyaranlara karşı aşırı duyarlı hale geliyor.

Astımın bazı uyaranları:

Allerjenler
Ev tozu, ev tozu akarları (mite),
Çiçek tozları (polen),
Küf mantarı
Hayvan tüyü gibi allerjenler
Solunum yollarının fazla balgam üretmesi
Nezle, grip gibi üst solunum yolu hastalıkları
Egzersiz: fazla koşup oynama, hızlı merdiven çıkma
Sigara dumanı
Tahriş edici gazlar, kimyasallar
Bazı kokular (parfüm, deodorant, boya, deterjan, çamaşır suyu kokuları gibi)
Hava kirliliği
Soğuk hava
Hava değişimi.

Riskli sektörler

Mesleksel astım için riskli meslekler:

Dokuma,
Unlu mamuller (fırın, un değirmeni),
Sprey boyama,
Orman ürünleri (mobilya, marangoz),
Sağlık çalışanları
Kuaförlük,
Tarım ürünleri
Tekstil
Kimya (deterjan, ilaç vb.)
Petrol (plastik, reçine, lastik, poliüretan)
Basın-Yayın (matbaa)
Madencilik
Gemi inşa
Enerji

Nasıl tedavi edilir?

Tüm allerjik hastalıklarda olduğu gibi astımda da ilk olarak allerji geliştirilmiş olan maddeden uzak durulması gerekiyor.

Uygun öneriler doğrultusunda alınacak çevre önlemleri ile hastalık belirtilerinin ve bronşlardaki aşırı duyarlılığın belirgin derecede azalması mümkün olabiliyor.

Çevre önlemlerinin yeterli olmadığı, ilaç tedavisinin uygun görüldüğü hastalarda havayolu ile akciğerlere çekilip bronşları tedavi eden sprey ilaçlar da kullanılıyor.

Ramazan'da beslenme uyarıları

Sağlık Bakanlığı, sahura kalkmadan oruç tutulmasının aç kalma süresini artırdığı için halsizlik, baş ağrısı, yorgunluk ve tansiyon ile kan şekeri sorunlarına yol açabileceği uyarısında bulundu.

Sağlık Bakanlığı'nın Ramazan ayı dolayısıyla beslenme konusunda yaptığı bazı uyarı ve öneriler şöyle:

-İftar ve sahurda yavaş yavaş ve az miktarda yemek yenilmeli, yemekler ağızda iyi çiğnenmelidir.

-İftar yemeğine çok sıcak veya çok soğuk olmayan hafif bir çorbayla başlanılmalı, çorbanın ardından etli veya etsiz, fazla yağlı olmayan bir sebze yemeği, yoğurt, meyve veya tatlı tüketilmeli.

-Sütlaç, keşkül, güllaç gibi tatlılar tercih edilmeli.

-İftar ve sahur arasına konulan ara öğünlerle dengeli beslenme sağlanmalı.

-Aşırı yağlı kızartma ve kavurmalar ile hamur tatlıları, şekerleme ve aşırı tatlı besinlerden uzak durulmalı. Kolay hazmedilen, mide-bağırsak sisteminde uzun süre kalabilen sebze, meyve ve kepekli ekmek gibi posalı besinler ile besin değeri yüksek gıdalar tercih edilmeli.

-Sahura kalkmadan oruç tutulması, aç kalma süresini artırdığı için halsizlik, baş ağrısı, yorgunluk, tansiyon ve kan şekerinin düşmesine; verimsizlik, depresyon, konsantrasyon güçlüğü ve dikkatte azalmaya neden olur.

-Sahur yemeğinde midenin boşalma süresini uzatarak acıkmayı geciktiren yumurta, süt, yoğurt, peynir ve kuru fasulye, nohut, mercimek yemekleri tüketilmeli.

-Sahurda aşırı yağlı, tuzlu ve ağır yemeklerle unlu gıdalardan uzak durulmalı. Zeytin, meyve, çiğ sebze, reçel gibi gıdalar tüketilmeli.

-Sıvı alımına önem verilmeli ve iftar ile sahur arasında 10 su bardağı su içilmeli. Aşırı çay, kahve ve asitli içecekler yerine, taze sıkılmış meyve suyu ve komposto tüketilmeli.

Kaynak:Mynet

Öğün sayısı düştü diye fazla ve ağır yemeyin!!!

Uzun süre aç kalan kişi, iftar ve sahur yemeklerinde dikkatli beslenmelidir. Kişi, iftar yemeğinde çok fazla yiyebilir ancak yediği yemeği sindiremeyince de bazı rahatsızlıklar oluşabilir

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü'nden Prof. Dr. Sevinç Yücecan, Ramazan boyunca sahur ve iftardaki beslenmelerde nelere dikkat edilmesi gerektiğini, nasıl gıdalar alıp, neleri yemememiz gerektiğini anlattı.

* Ramazan ayında sağlıklı beslenmek için ne yapılmalı?

Ramazanda öğün sayısı, sahur ve iftar olmak üzere ikiye indiği için günlük gereksinimin beşte ikisini sahurda, beşte üçünü de iftarda almak gerekir. Çok uzun süre aç kalan kişi, iftar yemeğinde çok fazla yiyebilir ve bu fazla yemeği de sindiremeyince bazı rahatsızlıklar oluşabilir. Bu nedenle sahurda emilimleri diğer besinlere oranla daha yavaş olan, kan şekerini daha yavaş yükselten ve daha fazla tokluk hissi oluşturan et, süt, peynir, yoğurt, yumurta gibi besinler veya bu besinlerden oluşan yemekler tüketilmelidir.

Sebzeli börekler ve meyve de yenebilir. Aşırı tuzlu yiyecekler ve içecekler örneğin turşular, tuzlu ayran, ağır tatlılar, börekler gün boyunca susatan türde yiyecekler olduğundan sahurda yenmemesi daha doğru.

İftarda ise ağır hamur işi yiyecekler, kızartmalar, baklavalar yerine çorbalar, haşlanmış-ızgara veya fırında pişirilmiş et ya da tavuk veya hindi, sebze yemekleri, bol salata ve meyve yenilebilir. Tatlı olarak daha hafif olduğu için sütlü ve meyveli tatlılar tercih edilmelidir.

KİLO KORUNABİLİR

* Oruç tutmanın kilo dengesi üzerinde etkisi nedir? Ramazan ayında kilo alındığına ya da verildiğine dair inanışlar var. Bunlar ne kadar doğru?

Bazı kişiler, ramazanda zayıflayacaklarını düşünürken tam tersi kilo alırlar. Bunun nedeni fiziksel aktivitedeki azalmadır.

Vücut az enerji harcamaya alışır ve bireyin ihtiyacından fazla yediklerini depolar. Yemeklerin miktarını azaltarak, Ramazan süresince de beden ağırlığını korumak mümkündür.

* Özellikle şeker, kalp ve yüksek tansiyon gibi hastalık grubunda bulunanlara Ramazan ayı için ne önerirsiniz?

Özellikle ülser-gastrit, yüksek tansiyon, şeker ve kalp-damar hastalıkları gibi uzun süre açlıktan olumsuz yönde etkilenecek hastaların oruç tutması sakıncalı olabilir. Bu hastalıklarda, diyet ve ilaç tedavisi çok önemlidir. Tedavideki aksama, sağlık sorunlarının artmasına neden olabilir. Ayrıca bu durum; gebe ve emzikli kadınlar, yaşlılar, ağır işte çalışanlar, sınav dönemindeki öğrenciler için de geçerli.

* Ramazanda sıvı tüketimi nasıl artırılabilir?

Hücrelerin yaşamsal faaliyetlerinin yerine getirilmesi vücudun su dengesinin korunmasıyla mümkündür. Günlük su ihtiyacı, vücudun kullandığı enerji miktarına bağlı olarak değişir. Oruç tutanların su kaybı komposto, hoşaf gibi yiyecekler ve meyve suları ile karşılanabilir.

* Bu yıl Ramazan kış ayına denk geliyor. Meyve ya da meyve suyu tercihlerimiz hangileri olmalı?

Optimal beslenme ve sağlığın temeli besin çeşitliliğidir. Sağlıklı beslenmek için çeşitli renk ve türlerde meyve tüketmek gerekiyor. Çünkü meyveler, değişik oranlarda ve çeşitli türde besin öğelerinin kaynağıdır. Bu nedenle tüketimlerinde çeşitlilik sağlamak gerekir. Tüketirken çok iyi yıkamalı ve yenilebilen kabukları soymamak gerekir.

Eğer soymanız gerekiyorsa, mümkün olduğunca ince soymak gerekir. Birçok vitamin, mineral ve antioksidan etkinlik gösteren fitokimyasal bileşenler, sebze ve meyvelerin özellikle dış yapraklarında, kabuğunda veya kabuğun hemen altındaki kısımlarında bulunurlar, iç kısımlarda yoğunlukları daha azdır.

Bunlara DİKKAT!

* İftar ve sahur sırasında aşırı yemekten kaçınılmalı, azar azar ve sık sık yemeli.

* İftar ve sahur saatleri arasında bol sıvı alınmalı.

* İftar ve sahur saatleri arasında besin ögeleri olabildiğince dengeli alınmalıdır.

Gün boyu aç kalınacağı için vücudun gereksinimi olan öğeleri ve enerjinin bir kısmının eksilmesini, kan şekerinin düşmesini önlemek ve bunun sonunda iftarda aşırı yiyecek tüketimini engellemek için mutlaka sahura kalkılmalıdır.

Yeterli iyot alamayan öğrenci daha başarısız

Yeterli iyot alamayan öğrenci daha başarısız

İyot eksikliği büyüme ve öğrenme geriliğine neden oluyor ve başarıyı düşürüyor
İyot insan vücudunda çok az miktarda bulunan, normal büyüme ve gelişme için gerekli olan önemli bir minarel. İyot eksikliğinden dolayı, anne karnında ve bebeklerde, düşük, ölü doğum, bebek ölümünde artma, zeka geriliği, sağırlık gibi sorunlar yaşanabiliyor. Çocukluk ve gençlikte iyot yetersizliğinde ise guatr, büyüme geriliği, öğrenmede güçlük ve okul başarısızlığı ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle mutlaka yemeklerde iyotlu tuz kullanılması öneriliyor.

Sağlığımızı genetik mirasımız belirliyor

Sağlığımızı genetik mirasımız belirliyor

Sağlığınızı etkileyen üç önemli faktörden biri, genetik mirasınızdır. Genetik yapılanmanızı, genleriniz tarafından size intikal ettirilmiş bilgiler demetidir ve daha siz doğmadan şekillenip belirlenmiştir.

RUHSAL HASTALIKLAR

Aileniz, yaşadığınız coğrafya ve daha pek çok etkenlerle biçimlenen bu miras, az ya da çok sizi biyolojik açıdan etkiler. Akdeniz tipi kansızlık, şeker hastalığı, ailevi Akdeniz ateşi, bazı romatizmal hastalıklar, hipertansiyon, Alzheimer hastalığı, bazı ruhsal sorunlar, genetik mirasınızda karşınıza çıkabilecek hastalıklardan bazılarıdır.

Şeker hastası için ayak önemli

Şeker hastasının ayağında çıkan küçük-büyük her yaranın, geç fark edildiği ve zor iyileştiği için büyük bir tehlike taşıdığı belirtildi.


İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Altındaş, “Diyabetli hasta, ayağında küçük bir çatlak varsa hemen doktora gitmeli, her gün ayak kontrolü yapmalı. Çünkü erken dönemde alınan küçük önlemlerle büyük bir felaketin önüne geçebiliriz” dedi.



İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Muzaffer Altındaş, bir kongreye katılmak için geldiği Konya’da, yaraların, dokuyla oynama sanatı olduğu için, plastik cerrahinin işi olduğunu, sadece pansuman yaparak yara iyileşmesinin zor bir yol olduğunu belirtti.

Son 30 yılda yara iyileşmesi konusunda büyük gelişmeler yaşandığını ifade eden Altındaş, “Bugünkü pansumanlara biyolojik pansumanlar deniyor. Yarayı nemli tutan emici pansumanlarla önce yaranın kötüye gidişini durduruyoruz sonra da canlanması için uygun ortam hazırlıyoruz. Deri nakli yöntemiyle yarayı kısa sürede kapatma şansımız da var” dedi.

Bu yöntemler sayesinde iyileşmeyen ve kangrene dönüşen yaraların önüne geçtiklerini dile getiren Altındaş, kan dolaşımı az olduğu için iyileşmesi en zor yaraların şeker hastalarında çıktığına dikkati çekti. Altındaş, şöyle devam etti:
“Diyabet hastasının ayağındaki çatlak, ölümle bile sonlanabilir. İyileşmesi zordur. Şeker hastasının ayağında çıkan her yara potansiyelolarak büyük bir tehlike taşır. Topuktaki çatlaktan mikrobun girmesi sonucu ağır bir enfeksiyon oluşabilir. Daha sonraki günlerde iyi pansuman yapılmaması nedeniyle enfeksiyon tüm ayağı sarabilir. Diyabetli hasta, ayağında küçük bir çatlak varsa hemen doktora gitmeli, her gün ayak kontrolü yapmalıdır. Çünkü erken dönemde alınan küçük önlemlerle büyük bir felaketin önüne geçebiliriz.”

Şeker hastalarında damar ve sinir bozukluğunun en çok etkilediği organın ayak olduğunu dile getiren Altındaş, kan gitmediği için kişinin diz kapağından alt tarafının çoğu zaman uyuşuk olduğunu, yarayı fark edene kadar ayağını kaybeden çok sayıda hasta olduğunu ifade etti.

AYAKTA, HER GÜN YARA KONTROLÜ YAPILMASI GEREKİYOR
Hastanın her gün ayna yardımıyla parmak aralarını, topuğunu ve tümayağını kontrol etmesi gerektiğini belirten Altındaş, şöyle devam etti:
“Ayakta şişkinlik, deformasyon, su toplanması, kan oturması, çatlak, nasır, tırnak batması olabilir. Böyle bir durum görüldüğünde hemen doktora başvurulmalıdır. Bunları önlemek için de her gün yıkanıpkurulanan ayağın ayağın kremlerle bakımı yapılmalıdır. Yeni ayakkabı herkesin ayağına zarar verebilir, ancak şeker hastası yeni aldığı ayakkabıyı bir günde 2 saatten fazla ayağında taşımamalıdır. Ayaktaki yaraların yüzde 75’i parmakların bulunduğu ön tarafta, 25’i ise ayağın orta ve arka kısmında oluşur.”

Altındaş, şeker hastalarını, ayaklarında önemsiz gibi gördükleri küçük yaralara karşı dikkatli olmaları konusunda uyardı.

Bitkisel çaylar kanser yapıyor!

Bitkisel çaylar kanser yapıyor!

Bitki çayları bilinçsiz kullanıldığında yarardan çok zarar veriyor. Isırgan tohumu kalp krizini tetiklerken, keten tohumu ülser veya kanser bile yapabiliyor...


Alternatif tıp ve doğal besinlerin yararları tartışılırken, vatandaşların rağbet ettiği bitki çaylarının da bilinçli kullanılması gerektiği bildirildi. Ege Üniversitesi (EÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bijen Kıvçak, Hastaların, kullandıkları ilaçlarla etkileşmeyen bitki çayı içmeleri gerektiğini söyledi. Kıvçak, şunları kaydetti: ‘’Papatya ve ıhlamur gibi çayların bile ilaçlarla etkileşimi vardır. Bitkinin içindeki etken madde ve kullanılan ilacın etkileşimi mutlaka hekime sorulmalı, hekim de eczacıya danışmalıdır. Örneğin, ısırgan tohumunun yararları kadar gizli kalp yetmezliği olan kimselerde kalp krizini tetikleyici bir etkisi vardır.’’

‘ONAY ARANMALI’

PROF. Dr. Kıvçak, bitki çaylarının Sağlık Bakanlığı’nın denetiminde üretilmesi gerektiğini de ifade ederek, ‘’Toplayan kişinin ne kadar ehil olduğu, nereden toplandığı nasıl kurutulduğu önemlidir. Bitki, şehir merkezinden toplanmamalıdır’’ dedi.

Kıvçak, bu tür kriterlere dikkat edilmeden üretilen ve Sağlık Bakanlığı’nın onayı olmadan satılan bitki çaylarının vatandaşlar tarafından tüketilmemesi gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Kıvçak, özellikle son dönemde oldukça popüler bir bitki olan keten tohumunun yaygın kullanımında da yanlışlıklar bulunduğuna dikkat çekti.

ZAYIFLATMIYOR

Prof. Dr. Kıvçak, şunları kaydetti: ‘’Keten tohumu genellikle dövülmüş şekilde satılıyor. İçeriğinde sabit yağ, değişik asitler ve omega yağları içerdiği için bu bitkinin ezildikten sonraki iki günde tüketilmesi gerekir. Aksi takdirde mide ülseri ve kanser gibi tehlikeli hastalıklara yol açar. Bu yüzden ezilmemiş olarak alınıp tüketileceği zaman ezilmesi gerekmektedir. Ayrıca keten tohumu bitkisinin, halk arasında sanılanın aksine zayıflatıcı bir özelliği de yoktur. Sadece bağırsak mekanizmasını harekete geçirerek metabolizmayı hızlandırır.’’

ANTiBiYOTiK BAĞILŞIKLIGIN DÜŞMANI

Bilinçsiz kullanılan antibiyotiklerin bağışıklık sistemini bozarak vücudun direnme gücünü kırdığı bildirildi. Zonguldak İl Sağlık Müdürü Murat İlikhan, antibiyotiklerin bilinçsiz olarak tüketilmemesi gerektiğini ve aksi takdirde vücudun savunma mekanizmasının etkisiz hale gelebileceğini söyledi. İlikhan, her organ için farklı bir antibiyotik kullanılması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.

İlikhan, ‘Son zamanlarda bilinçsiz bir şekilde antibiyotik kullanımının arttığını gözlemlemekteyiz. Bilinçsizce kullanılan antibiyotikler, vücutta kalıcı çeşitli rahatsızlıklara sebep olabilir. Hekim kontrolünde ve tavsiye edilen cins ve miktarda ilaç kullanılması gerekir. Ayrıca vücudun her organı için yine belirtilen antibiyotik kullanılmalıdır. Aksi halde antibiyotik kullanımı, hastalığa hiçbir yararı olmadığı gibi vücudun bağışıklık sistemini bozarak mikroplara karşı direnme gücünü kırabilir.

Kış Hastalıkları Ve Korunma Yolları

Kış Hastalıkları Ve Korunma Yolları

Kış mevsiminde ülkemizde yaşanan soğuk havaya bağlı olarak nezle, grip, faranjit, larenjit, sinüzit, orta kulak iltihabı, bronşit, zatürre gibi hastalıkların görülme sıklığı artıyor. Enfeksiyonlar özellikle, çocukları, yaşlıları, hamileleri, kronik sağlık sorunları olanları olumsuz etkiliyor.

Kış mevsiminde soğuk havaya uyum sağlamak için vücudun daha fazla enerji harcadığına dikkat çekiliyor. Bu enerji ihtiyacı karşılanmadığında da vücut direnci düşüyor, enfeksiyonlara yatkın hale geliyor. Soğuk kış iklimde yaşayan ve yıllarını geçiren insanların soğuk havaya uyumuyla ılıman iklimde ve zaman zaman soğukta yaşayan insanların uyumunun farklı olduğu belirtiliyor. Soğuk, özellikle akciğerin akut veya kronik tüm hastalıklarını tetikler. Bronşit, astım gibi sağlık sorunları daha sık görülür. Ayrıca kronik böbrek ve diyabet hastaları, kalp hastaları, by-pass geçiren kişiler aşırı soğuklardan çok daha fazla etkilenirler. Kışın ortaya çıkan hava kirliliği de soğukla birleştiğinde sorun büyür.

Zatürreye dikkat

Kış mevsiminde artış gösteren ve iyi tedavi edilmediğinde ölüme bile yol açabilen hastalıklardan biri de zatürre. Akciğerlerin iltihabi bir hastalığı olan zatürrede, akciğerlerde bulunan hava kesecikleri, iltihabi bir sıvıyla dolar. Akciğerlerin görevi olan oksijen alış veriş fonksiyonu bozulur, kanda oksijen düzeyi azalır. Bunların sonucunda hücreler normal fonksiyonlarını yerine getiremez ve hatta bu nedenle ölüm bile görülebilir. Amerika'da bile halen ölüme yol açan hastalıklar arasında zatürre altıncı sırada yer alıyor.

Zatürre

Zatürreye yol açan 30'un üzerinde mikroorganizma tanımlanmaktadır. Zatürrenin oluşumunda bakteriler ve virüsler önemli rol oynar. Bakterilerden kaynaklanan enfeksiyonlar yenidoğan bebeklerden yaşlı kişilere kadar her yaş grubunda görülebilir. Alkolikler, yeni ameliyat olmuş hastalar, kronik akciğer ve kalp hastalığı olanlar ve bağışıklık sistemi zayıflamış kişilerde pnömoniye yakalanma riski daha yüksektir. Ateş, titreme, öksürük, sarı veya yeşil renkte balgam çıkarma, göğüs ağrısı ve terlemeyle gelişir.

Zatürrelerin yarısı da virüslerden kaynaklanıyor. Virüslerden kaynaklanan zatürrelerin kısa sürede iyileştiğine dikkat çekiliyor. Ancak grip virüsü ağır zatürreye yol açabilir, altta yatan kalp , akciğer hastalığı olanlarda ve gebelerde ölüm nedeni bile olabilir. Belirtileri ateş, başağrısı, kuru öksürük, kas ağrısı ve halsizlik gibi gripal infeksiyonlarda görülen belirtilerdir.

Zatürre nasıl tedavisi edilir?

Zatürre tedavisinde antibiyotiklerin yanı sıra ağrı ve ateş için parasetamol veya nonsteroid antiinflamatuvar ilaçlar, balgam söktürücü ilaçlar kullanılıyor. Eğer hastanın kanında oksijen düzeyi düşerse oksijen tedavisi de öneriliyor. Genç hastalar, iyileştikten sonra 1 hafta içinde normal yaşantılarına dönebilirler. Orta yaşlı kişilerde eski sağlıklarına kavuşmaları ve kendilerini iyi hissetmeleri haftaları alabilir. Zatürre gripal infeksiyonlar sırasında veya sonrasında oluşabildiğinden grip aşısı yaptırmak zatürreden de korunmayı sağlar. Grip aşısı senede bir kez sonbahar ayında yapılır.

Kış hastalıklarından nasıl korunabilirsiniz?

Kış mevsiminde enfeksiyonlar ağır geçtiği için korunma tedbirlerine özen gösterilmesinde yarar var. Yaşlıların, çocukların, kalp, astım, diyabet gibi sağlık sorunları olan kişilere havanın çok soğuk olduğu günlerde mecbur kalmadıkça sokağa çıkmaları önerilmiyor. Giyime özen gösterilmeli, soğuktan koruyacak biçimde giyinilmesinin yanısıra aşırı terlememeye dikkat edilmelidir.

-Kış ve soğuk diye fazla enerji almak iyi olur. Ancak aşırı yağlı yemek ve az hareket, kilo almaya neden olur. Bu yüzden öğünler muntazam yenilmeli. Sabah kahvaltılarına ve enerji verecek mevsim meyve ve sebzelerine de ağırlık verilmeli.

-Soğukta özelikle hamileler mevsim hastalıklarına yakalanmamaya özen göstermeli, toplu yerlerden uzak durmalı, maske ile korunmalı.

-Astımı olanların ilaçlarını düzenli almaları, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmamaları, hava kirliliğinden, soba ve kömür etkisinden sakınmaları gerekiyor.

-Kalp hastalığı olanların çok soğukta yürümemelerini öneriyoruz

-Yüksek tansiyonu olanların da ilaçlarını titizlikle kullanmaları, direnç artsın diye diyeti bozmamaları, tuzlu yememeleri büyük önem taşıyor.

Müzik ve Makamla Gelen SiFa

Vakıflar Genel Müdürlüğü, yaptığı araştırmalar sonucunda ve 1484 - 1488 yılları arasında Osmanlı'da İkinci Beyazıd döneminde akıl hastalarının iyileştirildikleri dar üş şifalardaki sırları araştırdı ve müzik ve su sesi ile makamların hangi hastalıklara iyi geldiğini belirledi. Bir kitapçık haline getirerek, sağlık sorunu çekenlerin imkanına sundu. Ayrıca Edirne'de Trakya Üniversitesi tarafından restorasyonu tamamlanarak, müzeler arasında yapılan bir yarışmada Avrupa Ödülü alan İkinci Beyazıt Külliyesi, müzik ve makamlarla yapılan tedavi yöntemlerini maketlerle ve görsel dizaynla insanlığın hizmetine açılmış durumda. Vakıfları inceleme ve araştırmaya sevk eden bu külliyenin kaynaklarına göre daha çok Türk Sanat Müziği'nde kullanılan makamların hangi dertlere deva olduğu kitapçık haline getirilerek yayınlandı. Buna göre, makamlar ve hangi dertlere deva oldukları ise şöyle:

Nihavent Makamı
: En eski makamlardan birisi olan Nihavent Makamı, kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça ve bacak bölgelerine etkili oluyor. Kulunç, bel ağrısı ve tansiyon rahatsızlıklarına faydalı. Kuvvet ve barış duygusu veriyor. Akıl hastalarının tedavisinde kullanılıyor.

Rast Makamı: Soğuk organlar olarak belirtilen kemik ve yağlara etkili. Fazla uyumayı engelliyor, düşük nabzın yükselmesine yardımcı oluyor. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için, bu nedenle oluşan dengesizlikleri düzeltiyor. Yine bu makamda akıl hastalarının tedavisinde kullanılabiliyor. Tedavi değeri yüksek olan dört makamdan birisi olarak geçiyor. Felçli hastalara sıkça tavsiye ediliyor. Başa ve göze etkisi çok. Spazmı çözücü özelliği nedeniyle spastik ve otistik hastaların tedavisinde yararlı.

Rehavi Makamı:
Baş ağrısı, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklarına ayrıca akıl hastalarının tedavisinde etkili. Kadınların doğumlarına yardımcı olan bir makam çeşidi. Bu makamında İbn-i Sina ve Evliye Çelebi'de bahsi geçen bir makamdır. Sonraları Rast makamı, rehavi makamının yerini almıştır. Diğer adı ise Ruhavi'dir.

Hüseyni Makamı:
Bu makam sabah ve gün ağarırken etkili. Sabah - öğle arası etkisi fazladır. Cumartesi özel gündür. Güzellik, iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer ve kalp ve ruhların iltihabını söndürür ve yok eder. Mide hararetini giderici özelliği bulunuyor. Büyük erkeklerde görülen gizli ateşli nöbeti ve günde bir kere gelen ateşli nöbetin giderilmesinde faydalı. Sıtma hastalığına etkili olduğu gibi bu makam insanlarda kendine güven duygusunun oluşmasında etki oluyor. Bu nedenle otistik ve spastik hastalara kullanılıyor.

Hicaz Makamı: Yatsı'dan sabaha kadar olan zamanda etkisi fazla. Kuru ve soğuk nedenli hastalıklar için faydalı olduğu belirtiliyor. Kemiklere beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi bulunuyor. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücü fazla. Alçakgönüllülük duygusu veriyor.

Pentatonik Melodiler
: Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk musikisinin en önemli ve karakteristik özelliği olarak belirtiliyor. Bir gam içindeki 7 sesten ikisinin azalması, 3 adet tam ve 2 adet 1.5 sesten olmak üzere 5 sesten oluşuyor. İnsanlarda kendine güven ve kararlılık veriyor, rahatlık sağlıyor. Çocuklara, 9 - 10 yaşına kadar sadece petatonik müzik dinletilmesi tavsiye ediliyor.

Acemaşiran Makamı: Kuru - sıcak makam olarak biliniyor. Fecirden kuşluk vaktine kadar etkili. Kemiklere ve beyne iyi geliyor. Vücutta yağ dengesini sağlıyor. Yaratıcılık duygusu ve ilham veriyor. Durgun düşünce ve duyguları canlandırıyor. Bayanlarda doğumu kolaylaştırıyor.

Uşak Makamı: Fecirden kuşluk vaktine kadar ve günbatımında etkisi fazla. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalı.

Saba Makamı: Cesaret, kuvvet ve rahatlık veriyor. Seher vaktinde dinlenmesi tavsiye ediliyor.

Buselik Makamı: Nihavent makamı ile benzerlik gösteriyor.

Irak Makamı: Bu makamın etkisi daha çok Cuma günleri. Omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi var. Üzüntüyü giderici ve lezzet verici bir özelliği bulunuyor. Akıl hastalarının tedavisinde de kullanılıyor.

Zirefkent Makamı
: Etkisi uyku vakti. Dana çok Çarşamba günleri dinlenmesi tavsiye ediliyor. Sırt, mafsal ağrılarına ve kulunç gibi hastalıklara iyi geliyor.

Zengüle Makamı: Etkisi Günbatımı. Daha çok Cuma günleri dinlenmesi tavsiye ediliyor. Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgisi bulunuyor. Kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarına etkili.

Ağrı Kesicileri Çiğnemeyin!

Bu bir şaka ya da fıkra değil. Hepimizin başına
gelebilecek acı bir olay APRANAX isimli ilaç ile ilgili....
Vatandaşın biri, hafta sonu arkadaşının evine gidiyor. Çok
başı ağrıdığından, arkadaşı ona bir Apranax
veriyor. Vatandaş yutmadan önce ilacı ağzında
çiğniyor, bir kaç dk.sonra şuurunu kaybediyor.
Çevresindekileri tanımamaya başlıyor. Apar topar hastaneye kaldırıyorlar ve orada anlaşılıyor ki; sebep beyin kanaması. Nedeni ise,
doktorların açıklamalarına göre;ağrı kesicilerin özellikle Apranax ve
türevlerinin çiğnenmesi ya da ağızda bekletilmesi apranax, aprol, aprowell, naprosyn, napradol, kapnax, apraljin, aleve,synax, oprax kısaca etken
maddesi naproksen sodyum olanlar) çiğnenince; etken madde
beyne çok hızlı nufuz ediyor ve ölümcül Sonuçlara yol açabiliyormuş. Aman dikkat..

Günde 5 gram fıstık en yasal doping

Günde 5 gram fıstık en yasal doping

Günde 5 gram yenen yer fıstığının insan vücudu üzerinde doping etkinsin yaptığı belirtiliyor. Fıstık cenneti Osmaniye'de ler fıstığı üzerine düzenlenen panelde fıstığın meziyetleri anlatıldı:

Protein ve yağ asitleri bakımından zengin olan yer fıstığı tüketiminin insan sağlığı üzerinde büyük faydalarının olduğu dile getiriliyor.

5. Osmaniye yer Fıstığı Festivali etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen "Yer Fıstığının Ekonomideki yeri ve önemi" konulu panelde yer fıstığı anlatıldı.

Panele ilginin az olduğu dikkatlerden kaçmadı. Panelde konuşmacı olarak Çukurova Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Kazım Tülücü, Prof. Dr. Mehmet Biçici, Prof. Dr. Halis Arıoğlu, Prof. Dr. Hasan Fenercioğlu katıldı.

Konuşmacılar yer fıstığının sağlık üzerindeki etkileri, ekonomideki yeri, üretimde ve işletmecilikte yaşanan problemler gibi konulara değindi.

Yer fıstığının zengin protein ve yağlardan oluştuğunu belirten Prof. Dr. Hasan Fenercioğlu günde 5 gram yenen bir fıstığın insanın günlük enerji ihtiyacını karşıladığını daha fazla tüketilmesi halinde ise vücut üzerinde doping etkisi yaptığını söyledi.

Fenercioğlu " Fıstığın yarısı yağ ve 1/3'ü proteinlerden oluşmaktadır. Sağlıklı yaşamın koşulu alınan protein karbonhidrat ve yağlardan karşılanır. Yer fıstığı zengin protein ve yağlarıyla insan vücudunun ihtiyacı olan besinleri sağlamış olur. Günde 5 gram fıstık tüketilmesini tavsiye ediyoruz. Fıstık yiyiniz ve yediriniz" dedi.

Türkiye'de fıstıkla ilgili tüketim sıkıntısının da insanları fıstık tüketimine alıştırmakla sağlanacağını dile getiren Fenercioğlu, tüm yağlı bitkiler içerisinde bulunması en kolay ve ucuz olanın fıstık yağı olduğunu bu yüzden yeterli miktarda fıstık yenilmesi halinde insanın kendini daha zinde hissedeceğini aktardı.

Kayseri'de bir bebek daha öldü

Kayseri'de bir bebek daha öldü

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yenidoğan Servisi'nde Ağustos'ta 8 bebeğin ölümüne yol açan enfeksiyondan etkilenen ve 2 aydır tedavi edilen bir bebek daha hayatını kaybetti.


8 bebeğin ölümüne yol açan ''Klebsiella'' bakterisinin yol açtığı enfeksiyon nedeniyle 2 aydır yoğun bakımda tedavi altında bulunan Yavuz Selim bebek, akciğer yetmezliği sorunuyla da karşılaşınca yaşamını yitirdi.

Yavuz Selim bebeğin babası Adem Karaman (25), bebeğinin yaşama dönmesi için sabırla beklediklerini, ancak kötü haberle yıkıldıklarını
söyledi. Eşi Kevser Karaman'ın erken doğum yaptığını ve bu nedenle organları yeterince gelişmeyen bebeğinin doğumdan itibaren sürekli yoğun bakımda tedavi gördüğünü belirten Karaman, şöyle konuştu:

''Eşimin doğumuna 3 ay kala karın ağrısı şikayetiyle doktora gittik. Sebebini anlayamadan eşim erken doğum yaptı. Özel bir hastanede doğan bebeğimi hayati tehlikesi olduğu gerekçesiyle Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne sevk ettiler. Orada bebeğimin tedavisi sürerken enfeksiyon ortaya çıktığını söylediler.

Diğer bebekler öldükten sonra bizim bebeğimizin enfeksiyon tehlikesini atlattığını, ancak bir süre sonra da yeniden enfeksiyon riskinin ortaya çıktığını söylediler. Doktorlar, son olarak bebeğimizin akciğer yetmezliği sorunu yaşadığını, bunun sonucunda da hayatını kaybettiğini bildirdiler.''

Hastane yönetimi ve doktorlardan şikayetçi olmadığını, bebeğinin erken doğumdan kaynaklanan sorunlar nedeniyle öldüğüne inandığını ifade eden Karaman, sık sık bebeğinin mezarını ziyarete gittiğini ve 1 yaşındaki diğer çocuğu ile teselli bulmaya çalıştıklarını kaydetti.

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Yenidoğan Servisi'nde ''Klebsiella'' bakterisinden kaynaklanan enfeksiyondan 9 prematüre bebek etkilenmiş, bebeklerin 8'i kısa aralıklarla yaşamını yitirmişti.Tedavi altında tutulan Karaman ailesinin bebeğinin ölümüyle, enfeksiyon kurbanı bebek sayısı 9'a yükseldi.

Yalan insanın beynini bozuyor

Yalan insanın beynini bozuyor

Dünya üzerinde tüm dinlerin en büyük günahlardan saydığı yalanın, olumsuz etkileri bilimsel olarak da ispatlandı. Yalancılığı alışkanlık haline getirenlerin beyinleri değişime uğruyor.

Güney Kaliforniya'daki bir üniversitenin yürüttüğü araştırmada, 'yalancılık geçmişine sahip' kişilerin beyinlerindeki ak madde oranının yüzde 26 daha fazla olduğu görüldü.

Beyindeki ak madde bilgi akışını sağlarken, gri madde bilgi oluşumunu sağlıyor. Araştırmacılar, korteksin ön tarafında daha fazla ak madde olmasının yalan söylemekle bağlantısı olabileceğini düşünüyor.

Britanya Psikiyatri Günlüğü isimli derginin iddiası ise yalancıların beyin yapılarında çok daha fazla farklar olduğu yönünde.

Düşük tansiyon nedir?

Düşük tansiyon nedir?

Bu konudaki bilgileri de yine Doç. Dr. Metin Caner veriyor ''Tansiyonun aşırı düşmesine hipotansiyon denilmektedir. Halk arasında büyük tansiyon denilen değerin 80 mmHg nin altına düşmesine denir. Tansiyonu yüksek bir kişinin aniden tansiyonunun 100 mmHg ye düşmesi de hipotansiyondur. Yani hipotansiyon demek için kişinin daha önceki tansiyonunu bilmek gerekir. Tansiyon düşmesinin pek çok nedeni vardır. Bunların bazıları önemlidir.Örneğin kanama, aşırı sıvı kaybı, yanık, ağır enfekiyon, kalp hastalığı gibi nedenler yaşamı tehdit edebilir. Neden ne olursa olsun tansiyonu düşen kişinin başını aşağı, ayaklarını yukarı kaldırmak ve hastaneye kaldırılmak gerekir''

Cilt kanseri erkeği hedefledi

Cilt kanseri erkeği hedefledi

İngİlİz bilim adamları, güneşin zararlı etkilerini kadınlar kadar ciddiye almayan erkeklerde cilt kanserinin en tehlikeli biçimi olan malignant melanomaya daha sık rastlandığını bildirdiler. İngiltere'deki Kanser Araştırmaları Vakfı'na bağlı çalışan bilim adamlarının yaptığı araştırmaya göre, son 6 yılda malignant melanoma erkeklerde yüzde 12 oranında artış gösterdi. Aynı dönemde hastalığın kadınlar arasında yalnızca yüzde 2.1 oranında arttığı görüldü.

İyi beslenen stresi yeniyor

İyi beslenen stresi yeniyor

Stres, vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı artırır. B vitamini grubu yiyeceklerden bolca tüketin. Ette, balıkta, kepek çavdar ürünlerinde ve koyu yeşil sebzelerde bulunur. Haftada en az 2 kez balık tüketilmelidir.
Çikolatayı seyrek, meyveyi sık yiyin. Arada bir az miktarda çikolata yenmesi stresi azaltır ama fazla yendiğinde kan şekeri önce artar, sonra hemen düşer. Sonuçta yorgunluk ve tatlılara karşı istek ortaya çıkar. Buna karşılık meyve organizma tarafından daha yavaş enerjiye dönüştürülür, kan şekerinin dengesi bozulmaz.

Sabahları bir iki fincan kahve uyku sersemliğinizi gidermede yardımcı olur. Fazlası ise kalp çarpıntısına, huzursuzluğa, uykusuzluğa neden olur.

Sigara göğüsleri de vuruyor

Sigara göğüsleri de vuruyor

Mayo Klinik araştırmacılarından Dr. Fergus Couch, sigara içenlerin kanına kansere yol açan maddenin daha çok karıştığını belirtiyor. Aile geçmişinden dolayı risk altında bulunan kadınlarda sigaranın, risk faktörünü artıran başlıca neden olduğu da belirlendi. Meme veya yumurtalık kanseri geçirmiş kişinin sigara kullanan kızı ve kız kardeşinin, 2.4 kez daha fazla meme kanseri riski içinde bulunduğu belirtildi. Aile geçmişinde 5 veya daha fazla yumurtalık ve meme kanseri vakası görülmüş sigara tiryakisi kadınlarda ise meme kanseri riskinin 5.8 kez daha fazla olduğu ifade edildi.

Grip aşısının yararları ve yan etkileri

Grip aşısının yararları ve yan etkileri

Ne kadar korunursak korunalım grip bizi hemen her yerde yakalayabilecek kadar sinsi bir bulaşıcı hastalıktır. Mevsimi geldi. Herkes grip açısını konuşuyor. Grip aşısı olmalı mı. olmamalı mı? Etkisi ve yan etkisi nedir. kimler aşı olmalı?

Sonbahar ve grip aylarının baş belası gripten korunmanın en etkili yolu sağlıklı beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, yeterince istirahat etmek ve sigaradan uzak durmak gibi davranışlarla bağışıklık sistemini kuvvetli tutmaktan geçer. Öksüren ve hapşıran kişilerden hele de ağız ve burunlarını kapatmıyorlarsa uzak durmak ve sık sık elleri yıkamak korunmada etkili yöntemlerdir. Ancak her ne kadar korunursak korunalım grip bizi orada bulabilecek kadar bulaşıcı bir hastalıktır.

Grip günümüzde aşı ile önlenebilen bir hastalıktır. Gelişmiş ülkeler grip aşısını genellikle programlarına almış ve vatandaşlarına ücretsiz olarak sunmaktadırlar. Ülkemizde grip aşısı rutin olarak yapılmamaktadır, ancak aşı özellikle risk altındaki gruplara önerilmektedir.

Grip aşısının özellikleri

Grip aşısı inaktive (ölü) bir aşıdır ve her yıl tek doz olarak uygulanması önerilmektedir. Grip aşısının her yıl tek doz olarak uygulanmasının önerilmesinin nedeni grip virüsünün (influenza virüsü) hemen her yıl genetik yapısını değiştirmesi ve farklı bir virüs olarak ortaya çıkmasıdır. Her yılın grip aşısı içerik olarak birbirinden farklılık gösterir. 2005 yılının grip aşısı ülkemizde Eylül ayında piyasaya çıkmıştır. Grip aşısı 8 yaş altındaki çocuklara ilk kez uygulanacağı zaman bir ay ara ile iki doz olarak önerilmektedir. Takip eden senelerde tek doz aşı uygulanması yeterli olmaktadır.

8 yaşından büyük çocuklara ve erişkinlere grip aşısı ilk kez uygulanacağı zaman da dahil olmak üzere tek doz olarak önerilmektedir. 3 yaşın altındaki çocuklara grip aşısı yarım doz olarak uygulanmalıdır.

Grip aşısının etkinliği dolaşımdaki virüs tipleri ile uyuma, yaşa ve aşılanan kişinin sağlık durumuna göre değişmekle birlikte %70-90’dır. Sağlıklı erişkinlerin %90’ını hastalıktan korumaktadır. Yaşlılar ve altta yatan hastalığı olan kişilerde gribe karşı koruyuculuk oranı bir miktar azalmakla birlikte grip nedeniyle gelişebilecek komplikasyon ve ölümleri önlemekte etkindir. Yaşlılarda hastaneye yatışları %50-60, ölümleri %80 oranında azaltmaktadır. Grip aşısının uygulanması için en uygun zamanlar Eylül-Ekim-Kasım aylarıdır. Ancak salgınlar Mart-Nisan aylarına kadar devam edebildiği için hastalığı geçirmedikçe ve aşı bulunabildiği sürece Ocak-Şubat ayları ve sonrasında da aşı uygulanabilmektedir. Grip aşısından sonra kesin koruyuculuğun başlaması için en az 10-14 günlük bir süre gerekmektedir.

Grip aşısının önerildiği gruplar

1) Gribin yaşamsal risk oluşturduğu ve tıbbi açıdan mutlaka aşılanması önerilenler:

• 65 yaşından yaşlılar
• Şeker hastaları
• Astım hastaları
• Kronik akciğer hastaları
• Kronik kalp ve damar sistemi hastaları
• Bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler
(kronik kan hastalığı olanlar, kanser hastaları, immunsupresif ilaç kullananlar)
• Huzurevi, bakımevi vb ortamlarda yaşayanlar

2) İkincil risk grupları: 1. risk grubunda yer alanlarla yakın temasta olanlar ve;

• 50-64 yaş arası kişiler
• kronik tıbbi rahatsızlıkları bulunan huzur evi ve diğer kronik bakım kuruluşlarının tüm yaşlardaki sakinleri
• astım dahil pulmoner ve kardiyovasküler sisteme ait kronik hastalıkları bulunan erişkinler ve çocuklar
• bir önceki yılda (şeker hastalığı dahil) kronik metabolik hastalıklar, böbrek disfonksiyonu, hemoglobinopatiler, veya bağışıklık sisteminin baskılanması nedeniyle düzenli tıbbi takip veya hastaneye yatırılmaları gerekmiş olan erişkinler ve çocuklar
• Sağlık Personeli
• Yukarıda belirtilen risk grupları ile aynı ortamda yaşayanlar
• Huzurevi, bakımevi ve benzeri yerlerde çalışan personel

3) Özel gruplar:

• Hamile bayanlar (4 aylıktan itibaren)
• HIV ile enfekte kişiler
• Sık seyahat edenler
• Gribin tıbbi ve ekonomik olumsuz etkilerinden korunmak isteyen kişiler (iş adamları, üretimde çalışanlar, sporcular vb)

Grip aşısı kimlere uygulanmamalı?

Grip aşısı 6 aylıktan küçük çocuklara, hamileliğinin ilk 3 ayının içinde bulunanlara ve ciddi yumurta alerjisi olanlara uygulanmamalıdır.

Grip aşısının yan etkileri nelerdir?

Grip aşısı sonrası %15-20 oranında aşı yerinde ağrı, kızarıklık, şişlik oluşabilir. Tüm vücudu etkileyen yan etkiler ise son derece nadirdir (%1’in altında) ve ateş, halsizlik, kas ağrısı gibi yan etkiler (eğer görülürse) aşıdan 6-12 saat sonra başlamakta ve 1-2 gün içinde kendiliğinden geçmektedir. Her biyolojik üründe olduğu gibi grip aşısı uygulanmasından sonra da alerjik reaksiyon görülebilir.

Aşılarınızı her zaman tam teşekküllü sağlık merkezlerinde veya hekim kontrolünde uygulatmanız önerilir.. Grip aşısı +2-+8 derece arasında buzdolabında saklanmalı ve kesinlikle dondurulmamalıdır.

Grip aşısı sonrası grip hastalığının görülmesi olsa olsa bir tesadüf olabilir, ancak salgın sırasında aşı yapıldığında bu tesadüf hiç de nadir değildir. Grip aşısı teknik olarak inaktive yani ölü bir virüs aşısı olduğundan vücuda virüs verilmez ve aşıya bağlı grip hastalığı oluşamaz.

Cerrahi merkezi açılışında özel sergi

Cerrahi merkezi açılışında özel sergi

İstanbul' un Bakırköy İlçesinde yarın açılacak cerrahi merkezinde ' Antik çağ ve Osmanlı zamanına ait tıp aletleri de sergilecek.


CHP'li Belediye Başkanı Ateş Ünal Erzen tarafından resmi açılışı yapılacak olan Kulak Burun Boğaz ve Plastik cerrahi merkezinde konuşma bozukluğu, Kronik öksürük, yüz felçleri, horlama hastalıkları tedavi edilecek.

Cerrahi merkeziyle aynı anda açılacak Ressam Gülümser Yakut'a ait karma resim sergisi ile, Haluk Perk'e ait Antik çağ ve Osmanlı dönemine ait tıp aletleri sergisi 15 gün açık kalacak.

Kısa adı ENT Center ( Ear Kulak, Nose Burun, Throat Boğaz) olan cerrahi merkezinde 15 doktor hizmet verecek. Op.Dr. Hamdi Yakut, Op.Dr Orhan Altıntaş, Op.Dr Sinan Yücel, Op.Dr Mustafa Üzeyir tarafından kurulan baş boyun ve plastik cerrahi merkezi 24 saat hizmet verecek.
Genel koordinatörlüğünü Hacer Gencer, Basın Danışmanlığını Uluslar Arası İlişkiler Uzmanı Selen Yakut'un yaptığı cerrahi merkezinde 1 tane modern ameliyathane bulunuyor.

Cerrahi merkezi nin www.ent.com.tr internet sayfasında bütün KBB hastalıkları ile ilgili bilgiler veriliyor. Merkezin Halkla İlişkiler Müdürü Meltem Düşgör yurt içi ve dışından e-mail'le hastalıklarla ilgili gelen bütün sorulara 24 saat anında uzman hekimlerce cevap verildiğini söyledi.