2 Aralık 2007 Pazar

"C vitamini depolarýný saðlýklý tüketin"

Vücudu grip ve soğuk algınlığına karşı doğal olarak güçlendirdiği kabul edilen turunçgilleri satın alırken dondan zarar görmemiş olanları seçmek gerektiği bildirildi.

Vücudun C vitamini ihtiyacını karşılamak için özellikle kışın bol miktarda alınması tavsiye edilen portakal, mandalina, greyfurt gibi turunçgiller, kış aylarının en fazla tüketilen meyveleri olma özelliği taşıyor.
 
Konya'da toptan yaş sebze ve meyve satışı yapan Fuat Kibrit, kışın turunçgillerin tüketiminde, ürünün dondan etkilenip etkilenmediğine dikkat edilmesi gerektiğini söyledi.
 
Dondan etkilendiği nasıl anlaşılır?
 
Dondan zarar görmüş portakal, mandalina gibi turunçgillerin satın alınmaması gerektiğini belirten Kibrit, "Dondan etkilenmiş meyve çok diri durmaz, kendini bırakmış gibi görünür. Ayrıca don görmüş turunçgiller ele alındığında kabuğu normalden çok daha kolay soyulur. Dilimlerin içinde, normal portakalda bulunmayan beyaz tanecikler görülür, ayrıca meyve yeterince sulu olmaz" dedi.
 
Kibrit, portakal ve mandalinanın tazeliğinin, sap kısımlarının yeşil olmasından da anlaşılabileceğini ifade etti.
 
Ambalaj içinde paket olarak satılan portakalların da hileli çıkabileceğini dile getiren Kibrit, satışa hazırlanmış poşetler halinde narenciye tercih edilmemesinin faydalı olacağını, bu paketlerin iç bölümlerinde don ya da kalitesiz ürünlerin yer alabildiğini vurguladı.
 
Taze sıkılmış portakal suyu 2 saat içinde tüketilmeli
 
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Gıda Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Adem Elgün ise "Taze sıkılmış meyve sularının bekletilmemesi önemlidir. Uzun süre beklerse içindeki özellikle C vitamini okside (sirkeleşme) olabilir. İçindeki B vitamini de eriyerek etkisini hızla kaybeder. En doğrusu 2 saat içinde tüketmektir, ancak en fazla bekletilme süresi 24 saat olabilir" dedi.
 
Prof. Dr. Elgün, sıkılmış meyve sularının tat, koku ve vitamin açısından daha uzun süre özelliğini koruyabilmesi için içine bir miktar limon sıkılmasının yararlı olacağını sözlerine ekledi.

Uykunuz yoksa zorlamayýn

Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Lut Tamam, yattıktan 20-30 dakika sonra uyku gelmediyse kendini uyumaya zorlamanın, zihni ve bedeni daha fazla uyarmaya ve uykunun iyice kaçmasına neden olacağını bildirdi.

Tamam, uykusuzluğun hemen herkesin bazı dönemler yaşadığı sorun olduğunu, uzun süreli devam etmesi halinde ise tedavi edilmesi gereken bir hastalık olarak değerlendirildiğini söyledi.
 
Düzenli ve gerektiği kadar uykunun sağlıklı bir fiziksel ve ruhsal yaşam için gerekli olduğuna işaret eden Tamam, uykusunu alamayan kişilerde gün içinde dikkat ve konsantrasyon eksikliği, uyuklama, vücutta yorgunluk ve bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi olumsuz etkilerin görüldüğünü kaydetti.
 
Tamam, uykusuzluğun pek çok nedeni bulunduğunu, en sık rastlanan nedenlerinin ise gün içindeki duygusal açıdan etki bırakan iyi ya da kötü olaylar ile seyahat ve iş saatlerindeki değişiklik gibi nedenlerle günlük düzendeki değişimler olduğunu belirtti.
 
Yapılmaması gerekenler ve önlemler
 
Bazı noktalara dikkat edilerek, sağlıklı bir uyku düzeninin sağlanabileceğini ve uykusuzluk sorununun aşılabileceğini ifade eden Tamam, "Uykusuzluk çeken kişilerin en sık yaptıkları hatalardan birisi, uykusu gelmediği halde kendisini uyumaya zorlamaktır. Yattıktan 20-30 dakika sonra uyku gelmediyse kendini uyumaya zorlamak, zihni ve bedeni dahafazla uyarmaya ve uykunun iyice kaçmasına neden olur. Böyle bir durumda yapılacak en iyi iş, kalkıp başka bir odada sessiz bir işle uğraşmak, heyecan oluşturmayan ve dikkat gerektirmeyen bir yazı okumak ya da program seyretmektir" dedi.
 
"Uyku gelince yatılmalı, yine uyunamazsa tekrar kalkılmalı ve uyuyana kadar bu uygulama sürdürülmelidir" diyen Tamam, "Ayrıca yatağa girmeden hemen önce egzersiz yapmak, rekabete dayanan oyunlar oynamak, tartışmalar yapmak, yatmadan birkaç saat öncesine kadar kafeinli içecekler içmek ya da çok fazla yemek de kişiyi uyararak, uykuyu kaçırabilir" diye konuştu.
 
Tamam, "Yatmadan önce uyku getirmesi amacıyla alkol almak ya da hekim tavsiyesi olmadan bir başkasının uyku ilacını kullanmak da yanlış bir davranıştır ve tersi etki yaratabilir" açıklamasında da bulundu.
 
Tamam, her gün aynı saatte yatıp kalkmanın, tercihen sabahları düzenli egzersiz yapmanın, ılık bir banyo yapmanın ve ılık içecekler içmenin, yatılan odanın ısısını rahat edilecek şekilde ayarlamanın, yatınca el ve ayakları sıcak tutmanın, odanın sessiz ve karanlık olmasını sağlamanın da uykuya dalmayı kolaylaştıracağını belirtti.

Çok veya az uyumak ölüm riskini artýrýyor

Gereğinden çok uyumanın veya yeterince uyumamanın ölüm riskini önemli bir şekilde artırdığı bildirildi.

İngiltere'de yapılan ve sonuçları ABD'de açıklanan bir araştırmada, genellikle 6, 7 veya 8 saat uyuyan insanların uyku sürelerindeki azalmanın kalp damar hastalıklarına bağlı ölüm riskinin yüzde 110 oranında artmasına yol açacağını ortaya koydu.
 
Araştırmayı yapanlardan, College London Tıp Fakültesi'nden doktor Jane Ferrie yayımladığı bildiride, bununla birlikte, genellikle 7 veya 8 saat uyuyanların uyku sürelerindeki artışın da ölüm riskini yüzde 110 oranında artırdığını, ancak bu durumlardaki ölüm riskinin kalp damar hastalıkları dışındaki nedenlere dayandığını belirtti.
 
Ferrie, araştırmalarının sonucunda 7 veya 8 saatlik uykunun yetişkin bir insanın sağlığı için ideal olduğunu, çalışmalarının ayrıca, genellikle 5 veya 6 saat uyuyanların uyku sürelerinin uzamasının bu kişilerin sağlıkları için yararlı olabileceğini de gösterdiğini kaydetti.
 
Araştırma, 1985 ve 1993 yılları arasında 35-55 yaş arası 10 bin 308 kişi arasında yapıldı.
 
Birkaç yıl süreyle takip edilen bu kişilerin sosyo-demografik özellikleri ve daha önce var olan sağlık sorunları gözönünde bulundurulmadı.


Bugün 1 Aralýk Dünya AIDS Günü

Dünya için giderek önemli bir tehdide dönüşen HIV virüsünün yol açtığı AIDS, başta Afrika olmak üzere geri kalmış ülkelerde ortalama yaşam süresini gittikçe azaltıyor.

UNICEF Türkiye Temsilcisi Edmond McLoughney, AIDS'in küresel bir sorun olduğunu belirterek, Türkiye'de resmi rakamlara göre 2 bin 500 kişide AIDS/HIV bulunduğunu ve vakaların daha çok büyük şehirlerde görüldüğünü söyledi.
 
1988 yılında çoğu AIDS vakasının ABD'de erkekler arasında görüldüğünü, ancak 20 yıl sonra, günümüzde tahmini 33 milyon insanın ve 2.5 milyon çocuğunun AIDS hastası olduğunu söyleyen McLoughney, "Dolayısıyla bu küresel bir sorun ve her ülke bir şekilde etkileniyor" dedi.
 
İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya ve Trabzon gibi büyük ve turistik şehirlerde AIDS vakalarının ve salgınının daha fazla görüldüğünü kaydeden UNICEF temsilcisi, hastalığa ilişkin farkındalığın artırılmasının, toplumların bilgilendirilmesinin ve böylece salgının önüne geçilmesinin önemini vurguladı.
 
Bu yılki Dünya AIDS gününün temasının "liderlik" olduğunu belirten McLoughney, AIDS ile mücadelede liderliğin önemine dikkat çekerek, bununla sadece siyasi liderliğin kastedilmediğini, sivil toplum örgütleri gibi toplumun bütün grup ve organizasyonlarında liderliğin gerekli olduğunu ve böylece toplumların AIDS salgını konusunda bilinç düzeyinin artacağını sözlerine ekledi.
 
BM'den hükümetlere çağrı
 
BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun da, Dünya AIDS Günü dolayısıyla hükümetlere çağrıda bulunarak, onların liderliği olmadan AIDS hastalığıyla etkin mücadele edilemeyeceğini söyledi.
 
Ban, Dünya AIDS Günü dolayısıyla New York St. Bartholomew Kilisesi'nde düzenlenen anma toplantısına katılarak bir konuşma yaptı. Ban, konuşmasında hastalıkla mücadelenin en önemli yolunun öncelikle hastalığın ve etkilerinin neler olduğunu çok iyi anlamak olduğunu vurguladı.
 
AIDS'in hem sosyal, hem ekonomik, hem de insan hakları sorunuolduğunu ifade eden, Genel Sekreter Ban, toplumda AIDS hastalığına karşı duyulan "utanç duygusunu ve önyargıyı" yenmek gerektiğini belirterek, "Yaşamda rollerimiz ne olursa olsun, nerede yaşarsak yaşayalım bir şekilde hepimiz HIV/AIDS ile yaşıyoruz, ondan etkileniyoruz. Bu yüzden hepimiz onunla mücadelede sorumluluk almalıyız" dedi.
 
Ban, devletlerin, AIDS ile mücadele ve herkesin hastalıktan korunma, hastalığa yakalandığında ise tedavi, bakım ve destek görmelerini sağlamada büyük sorumlulukları oluğunu söyledi ve tüm devletleri bu yolda harcadıkları çabaları hızlandırmaya çağırdı.
 
UNAIDS ve Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından 20 Kasım'da açıklanan raporda, 2007 yılı itibariyle dünyada 33.2 milyon kişinin HIV virüsü taşıdığına, 2.5 milyon kişinin virüse yeni yakalandığına inanıldığına ve 2.1 milyon kişinin de AIDS'den öldüğüne dikkat çekilmişti.