5 Haziran 2007 Salı

Genç ve sporcularda ani ölümler

Türkiye’de yılda 60-70 bin kişi, ani ölümlerle hayatını kaybediyor. 15-35 yaş grubunda ani ölümler, yılda ortalama yüzde 4 artıyor.
Sporcu ani ölümlerinin yüzde 62’si lise, yüzde 22’si niversite öğrencilerinde, yüzde 7’si de profesyonel sporcularda görülüyor.

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Doç. Dr. İzzet Tandoğan, hızlı ve beklenmedik şekilde gelişen ani ölümlerin, kalbin pompa fonksiyonunu ani olarak bozan ritim bozukluğundan kaynaklandığını söyledi.

Bilinen bir kalp hastalığı olsun ya da olmasın akut semptomların başlamasını takiben bir saat içinde ortaya çıkan ani ölümlerin, yeni doğan- 6 ay ve 45-75 yaş arasında artış gösterdiğini belirten Tandoğan, ani ölümlerin en çok ise 65 yaş üzerinde ve erkeklerde görüldüğünü vurguladı.

ABD’de yılda 300-450 bin, Türkiye’de yılda 60-70 bin kişinin ani ölümle hayatını kaybettiğini ifade eden Tandoğan, tüm doğal ölümler içinde ani ölüm oranının ise yüzde 12 olduğunu dile getirdi. Ani ölümlerin yüzde 90’ının nedeninin kalp hastalıkları olduğuna işaret eden Tandoğan, koroner arter hastalığı riskindeki artışa bağlı olarak ilerleyen yaş ile ani ölüm sıklığının arttığını kaydetti.

Tandoğan, yapılan araştırmalar sonucu 15-35 yaş grubunda ani ölüm oranının erkeklerde yıllık yüzde 4, kadınlarda da yıllık yüzde 4.6 arttığının saptandığını kaydetti.

SPORCU ÖLÜMLERİNİN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU AKTİVİTE SIRASINDA
Tandoğan, sporcu kalbinin, karşılaştığı yükün şekline bağlı olarak fizyolojik, morfolojik ve elektrokardiyografik bazı değişikliklere uğradığını ve daha kalın olduğunu söyledi. Sporcularda ani ölümün yüzde 90 oranla erkeklerde görüldüğünü belirten Tandoğan, ölüm olayının genellikle sportif aktivite sırasında ya da hemen sonrasında ortaya çıktığını ifade etti.

Tandoğan, sporcu ani ölümlerinin yüzde 7’sinin profesyonel sporcularda, yüzde 22’sinin üniversite öğrencilerinde, yüzde 62’sinin lise öğrencilerinde, yüzde 7’sinin de diğer sportif faaliyetler sırasında olduğuna işaret etti. Sporculardaki ani ölümlerin yüzde 36’sının kalbin ileri derecede kalınlaşması (Hipertrofik Kardiyomiyopati) sonucu oluştuğunu dile getiren Tandoğan, bu durumun özellikle genç atletlerdeki ani ölümlerinen önemli nedeni olduğunu anlattı.

ANİ ÖLÜMLERLE HAYATINI KAYBEDEN SPORCULAR
Kamerunlu Marc-Vivien Foe’nun kalbi Fransa’da 2003 yılında düzenlenen Konfederasyon Kupası’ndaki Kamerun - Kolombiya yarı final maçının 73. dakikasında aniden durdu. Genç futbolcu yeşil sahada 28 yaşında öldü.
Portekiz Ligi’nde Benfica formasını giyen Macar futbolcu Miclos Feher, Vitoria Guimaraes maçı sırasında 24 yaşında yeşil sahada can verdi.
Rusya’nın iki kez Olimpiyat Şampiyonu olmuş buz patencisi Sergei Grinkov, 1995 yılında 28 yaşındayken aniden kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti.
Basketbol dünyasında bir zamanlar Fenerbahçe’de de forma giyen Mc Rae, Brian Lewis (Boston Celtics), Rage Lewis (Boston), Hank Gathers (NCAA) ve Pete Marawich (Utah-Boston) kalplerine yenik düştü.
Türk atletizminde Reşat Oğuz, kalp krizi geçirdikten sonra pistlere veda ederken; Mehmet Yurdadön rahatsızlıktan sonra koşmayı bıraktı.
Galatasaray altyapı oyuncusu Dursun Özbek 15 yaşında, Çavuşoğlu Koleji’nin milli basketbolcusu Burak Alkaş 15 yaşında, Antalya 2. Amatör Lig Takımı Demirspor’un kalecisi Abdullah Aslan 18 yaşında, Konya 2. Amatör Lig Takımı Doğanbey Belediyesi futbolcusu Hüseyin Dinçsoy 24 yaşında antrenman sırasında hayatlarını kaybetti.
Sarıyer Antrenörü Candan Tarhan, kalbi nedeniyle sahada öldü.

SABAHLARI, PAZARTESİ GÜNLERİ VE KIŞ AYLARI ARTIYOR
Doç. Dr. İzzet Tandoğan’ın yapılan araştırmalardan derlediği bilgilere göre:
Ani ölümler, erkeklerde kadınlara göre 3-4 kat daha fazla görülüyor.
Önceden bilinen koroner arter hastalığı olmaksızın gelişen vakalar da kadınlarda erkeklere göre daha fazla.
Kadınlarda, 35-44 yaş arasında ani ölüm oranı yüzde 21 oranında artıyor.
Ani ölümde, günde 2-5 kadeh içki riski kısmen azaltırken, sigara,stress ve obezite riski artırıyor.
Sosyoekonomik düzeyi düşük erkeklerde, az çocuklu ve eşiyle arasında kültür farkı olan kadınlarda ani ölüm riski daha yüksek.
Yarışmalı olmayan sporlar, riski azaltıyor.
Ani ölüm sabahları, pazartesi günleri ve kış aylarında daha fazlagörülüyor.

Mavi forum

7 ülkede migren araştırması yapıldı

Hastaların yarısı doktora gitmiyor.
Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 7 ülkede migren konusunda bir araştırma yapıldı. “Migren - ailenizin baş ağrısı” konulu araştırmaya göre, hastaların yarıdan fazlası, yapılacak bir şey olmadığını düşünürek doktora başvurmuyor. Hastalara göre migreni başlatan en önemli neden stres.

Türkiye’de her 5 kadından biriyle, her 10 erkekten biri migrenden etkileniyor. Uzmanlara göre migren basit bir baş ağrısı değil, sık rastlanan nörolojik bir rahatsızlık. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre migren dünyada en fazla günlük yaşamı etkileyen ve iş gücü kaybına yol açan hastalıklar arasında yer alıyor. 4-72 saat arasında süren, tek taraflı olabilen ve hareketle artabilen şiddetli baş ağrısı ataklarıyla tarif edilen migren bulantı, kusma, ışıktan ve sesten rahatsız olma gibi şikayetlere de yol açıyor.

Bu nedenle migrenin hasta ve ailesi üzerindeki etkilerini değerlendirmek için; Türkiye, Ingiltere, Almanya, Fransa, Italya, Japonya ve Meksika’da bir araştırma yapıldı. 1812 hasta ve 900 hasta yakınının katıldığı araştırmaya göre, hastaların yarısı doktordan yeterli ilgi görmediğini, ya da yapılacak bir şey olmadığını düşündüğü için hekime başvurmuyor. Hastaların çoğunun ağır veya orat şiddette migreni bulunuyor. Migrenli kişilerin üçte ikisi ayda en az 3 migren atağı geçiriyor. Hastalar ve aile üyeleri stresi en önemli migren nedenlerinden biri olarak tanımlıyor.

HASTALARIN TEDAVİDEN MEMNUNİYET ORANI
Araştırmanın çarpıcı bir sonucu da, tedavi olan hastaların memnuniyet oranı 7 ülke içinde tedaviden en düşük memnuniyet oranı Türkiye’de saptandı. Pfizer’in desteklediği araştırmaya göre; İtalya’da yüzde 75, Meksika’da yüzde 72, Almanya’da yüzde 71, Fransa ve Japonya’da yüzde 68 olan hasta memnuniyet oranı, Türkiye’de yüzde 57’e düşüyor.

HASTALARIN GÜNLÜK YAŞAMINDA ETKİLENEN FAALİYETLERİAraştırmaya göre migreni olan hastaların yüzde 78’inin işteki görevleri, yüzde 73’ünün evdeki günlük işleri, yüzde 68’inin ise TV seyretmek ve kitap okuma, müzik dinleme gibi aktiviteleri etkileniyor. Hastaların yüzde 88’i “migren yaşam kalitesini olumsuz etkiler” görüşüne katılıyor. Hastaların yüzde 55’i migreni olmasa daha iyi ana-baba olacağı görüşünü paylaşırken, yüzde 69’i de migren nedeniyle eşleriyle ilişkilerinin etkilendiğine dikkat çekiyor.

Araştırmaya katılan hastaların yüzde 45’i, migrenin cinsel ilişki sıklığını ve yaşam kalitesini olumsuz etkilediğini düşünüyor. Yüzde 44’ü ise migren olmasa daha iyi bir eş olacağına inanıyor. Bilim adamları ise, migrenin basamaklı ilaç tedavisiyle tedavi edilebilir bir sağlık sorunu olduğuna dikkat çekiyor.

Mavi forum

38 bin bebek 1 yaşını göremiyor

Türkiye’de her yıl yaklaşık 1 milyon 400 bin bebek dünyaya geliyor. Ancak bu bebeklerin yaklaşık 38 bin’i bir yaşına gelmeden hayatını kaybediyor.

Sağlık Bakanlığı raporuna göre, anne yaşının 20 yaşının altında olması ve gebelikler arasındaki sürelerin kısalığı, “ani bebek ölümleri”nin temel nedenleri arasında.
Sağlık Bakanlığı’nca hazırlanan “Anne ve Çocuk Sağlığı Raporu”na göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 38 bin bebek 1 yaşına gelemeden hayatını kaybediyor. Bir yaşından önce ölen bebeklerin yaklaşık 22 bini ise 1 aylık olmadan hayata gözlerini yumuyor.

Raporda, 1 aylık bebek ölümlerinin yüzde 66’sının ilk haftada gerçekleştiği vurgulanarak bebek ve çocuk ölümlerinin önemli bir bölümünün korunabilir hastalıklar sonucu gerçekleştiği belirtiliyor.

Annenin ilk gebelik yaşının 20’nin altında olmasının ve anne gebelikleri arasındaki sürenin kısalığının ani bebek ölümleri açısından önemli bir risk olduğu kaydedilerek, iki doğum arası ideal sürenin iki yıl olduğu ifade ediliyor.

Raporda, annenin doğumdaki yaşının 35 ve üzerinde olmasının, doğum sırasında gerçekleşen “anne ölüm oranları”nda 3 kat artışa yol açtığına dikkat çekiliyor.

Raporda ayrıca, anne sütüyle beslenen bebeklerin hastalıklara karşı daha dirençli oldukları vurgulanarak, takvimine uygun aşılar ve düzenli hekim kontrolüyle bebek ölümlerine yol açan birçok hastalığın önüne geçildiği ifade ediliyor.

Mavi forum

Aspartam ile ilgili yeterli kanıt yok

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Medikal Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Çelik, “yapay tatlandırıcıların kanser yapıcı etkisi hakkında yeterli kanıt yok” dedi.

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Medikal Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Çelik, bazı gıda maddeleri ve ilaçlarda kullanılan yapay tatlandırıcı aspartam ile ilgili iddialar konusunda, yapay tatlandırıcıların kanser yapıcı etkisi hakkında yeterli kanıt bulunmadığını söyledi.

Hacettepe Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Medikal Onkoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İsmail Çelik, bazı gıda maddeleri ve ilaçlarda kullanılan yapay tatlandırıcı aspartam ile ilgili iddialar konusunda, yapay tatlandırıcıların kanser yapıcı etkisi hakkında yeterli kanıt bulunmadığını söyledi.

Çelik, kanser konusunda dünyadaki saygın kuruluşlardan biri olan Uluslararası Kanser Araştırmaları Enstitüsü’nün (IARC) aspartamı, kanser yapıcı etkisiyle ilgili olarak, “henüz yeterli kanıt bulunmadığı” sınıflandırmasına tabi tuttuğunu bildirdi.

Bunun, yapay tatlandırıcıların kanser yapıcı etkisi hakkında yeterli kanıt bulunmadığı şeklinde yorumlanabileceğini ifade eden Çelik, şunları belirtti:
“Ancak bu, yapay tatlandırıcılar kanser yapmıyor anlamına da gelmez. Sadece yeterli kanıt olmadığına dikkat çekiliyor. Kanıtların toplumsal uygulamaya dönebilmesi için önce hayvan deneylerinden elde edilen bilgilerin insanlar üzerinde de yan etkileri olduğu yolunda bilgilerin çoğalması gerekir. Ancak aspartam ile ilgili insanlar üzerinde deneysel bir çalışma yapılması etik açısından uygun olmadığından, geçmişe yönelik olarak bunu alan kişiler üzerinde yapılacak analizlerle fikir öne sürülebilir.”

Olası risklerin bu maddeyi sürekli tüketen kişilerde ortaya çıkabileceğini ifade eden Çelik, riskin bir günde oluşmadığına dikkat çekti. Çelik, “Bu gibi maddelerin sağlığa olumsuz etkileri sürekli tüketime bağlı olarak zaman içinde ortaya çıkar. Zaten bu madde çeşitli besinler yoluyla yıllardır alınıyor. Maddenin gıdalar ya da ilaçlarda kullanımının kesilmesi yolunda bilim adamlarının görüşlerinin bir an önce çıkması gerekiyor ki, yetkililer bu konuda bir karara varabilsin” diye konuştu.

Aspartam konusunda ortaya atılan son görüşün yaklaşık 1.5 aydır bilim çevrelerince bilindiğini, ancak konunun İngiliz Avam Kamarası’nda gündeme geldikten sonra kamuoyunun bilgi sahibi olduğunu belirten Çelik, bu konuda araştırma yapan bilim adamlarının bundan sonra ellerindeki verileri ilgili çevrelerle paylaşarak aspartam ile ilgili bilgilerin çoğalmasının beklendiğini bildirdi.

Mavi forum

Yanlış diş fırçası dişe zarar veriyor

Gaziantep Dişhekimleri Odası Başkanı Zafer Çolakoğlu, sert diş fırçasının dişleri daha iyi temizleyeceğine inanıldığını ama bunun doğru olmadığını söyledi.

Zafer Çolakoğlu, “sert diş fırçası, diş etlerinin erken çekilmesine ve diş eti çürüklerine neden oluyor” dedi.
Gaziantep Dişhekimleri Odası Başkanı Zafer Çolakoğlu, diş fırçalamanın amacının yemek sonrasında dişler üzerine yapışmış gıdaları temizlemek olduğunu belirtti. Diş fırçalarken dişi ve diş etlerini tahrip etmemek gerektiğini ifade eden Çolakoğlu, şöyle konuştu:
“Sert fırçanın dişleri daha iyi temizleyeceğine inanılıyor ama bu doğru değil. Tam aksine sert diş fırçası dişleri tahrip eder, diş etlerini hırpalar, diş etlerinin kanamasına, çekilmesine ve dişin diş etiyle birleştiği noktalarda çürüklere neden olur. İleriki dönemlerde dişlerde sıcak ve soğuk yiyeceklere karşı hassasiyet oluşur.”

İnsanların dişlerini daha sağlıklı fırçalamak için orta ya da yumuşak sertlikte bir diş fırçası tercih etmesi gerektiğini kaydeden Çolakoğlu, sözlerine şöyle devam etti:
“Fırçanın şekli de etkili bir diş temizliği açısından önemli. Düz fırçaların arka dişleri temizlenmesi zordur. Ancak (L) şeklindeki diş fırçaları arka dişleri de temizlediği için daha etkilidir. Diş ve diş eti sağlığı için uygun diş fırçası seçimi çok önemlidir.”

Çolakoğlu, diş fırçası seçiminin yanında diş fırçalama yöntemlerinin de diş sağlığını korumak açısından önemli olduğunu ifade etti. Dişleri süpürür gibi fırçalamanın temizliğin en etkili yolu olduğunu dile getiren Çolakoğlu, “Dişlerimizi süpürür gibi fırçalamalıyız, ayakkabı fırçalar gibi değil. Etkin temizlik için dişler, diş etinden ucuna doğru fırçalanması gerekiyor” dedi.

Mavi forum

Yaşlanan dünya bunuyor

Dünya nüfusu yaşlanıyor ve yaşlılıkla ilgili hastalıklar artık daha sık görülüyor. Bunama ilk sırada....

Bilimadamları her 7 saniyede bir kişinin bunadığını, 2040 yılında bu sayının 81 milyonu bulacağını açıkladı.
Uluslararası Alzheimer Hastalığı Örgütü bilimadamları, dünyada bunayan 24.3 milyon kişinin olduğunu belirterek, her yıl 4.6 milyon yada her 7 saniyede bir kişinin bunadığını açıkladılar. Bunayanların sayısında, Hindistan, Çin, Güney Asya ve Batı Pasifik’te görülen artış nedeniyle bunayan kişilerin sayısının 20 yıl içinde 42 milyona çıkacağı, 2040 yılına kadar da bu sayının neredeyse iki katına ulaşacağı belirtildi.

Bunamadaki artışın, gelişmekte olan bölgelerde, gelişmiş bölgelerden üç ya da dört kat fazla olduğuna dikkati çeken bilimadamı Cleusa Ferri ve ekibinin Lancet dergisinde yayımlanan araştırmasında, İngiltere’de bunamış 224 bin kişinin bakımının 8.2 milyar dolara mal olduğu kaydedildi.

BAŞLICA NEDENİ ALZHEİMER
Alzheimer hastalığı, yaşlılarda görülen bunamanın başlıca nedeni. Hafıza ve dili kullanma yetisi gibi bir ya da iki beyin fonksiyonunun yitirilmesi anlamına gelen bunaklığın tedavisi yok. Bunamada kullanılan ilaçlar, belirtileri azaltıyor ve hastalığın gelişimini yavaşlatıyor.

Bu tip insanların bakımı da oldukça masraflı. Örneğin İngiltere’de bunamış 224 bin kişinin bakımı 8.2 milyar dolara mal oluyor.

Mavi forum

Astım ve Tedavisi

Astım, hava yollarının kronik inflamatuvar hastalığıdır. Yani soluk yolu boyunca meydana gelmiş kalıcı bir iltihap söz konusudur. Ancak bu iltihabın (enflamasyonun) nedeni mikroplar değildir. Henüz iltihabın tam olarak hangi mekanizmayla ortaya çıktığı bilinmediği için tam olarak nasıl ortadan kaldırılacağı da bilinmemektedir. Zamanla bu iltihap ilerler ve soluk yolunu tıkar.

Fırıncılarda, mobilyacılık, boyacılık, hayvancılık gibi işlerle uğraşanlarda sık görülür.

Sigara ve alerji hastalığı ağırlaştıran iki önemli etkendir. Ev tozu akarları, polenler, küf mantarları, hamam böcekleri gibi allerjenler astımlı bir kişiyi "akut astım krizine" sokabilir.

Belirtileri nelerdir?



Nefes darlığı
Hışıltılı Solunum: Islık sesi olarak da ifade edilir. Astım hastalığının çok tipik bir belirtisidir.
Öksürük: İnatçı, 3 haftadan uzun süren, özellikle sabaha karşı artan ve gece uykudan uyandıran bir öksürük vardır.

Astım tanısı nasıl konulur?

Akciğer Grafisi: Doktorunuz önce diğer hastalıkların olmadığından emin olmak için bir akciğer röntgeni isteyecektir.
Spirometri: Akciğerlerin işlevlerindeki bozuklukları ortaya çıkaran ve sık yapılan bir ölçümdür.
PEF takibi: Pef-metre adı verilen cihazla hastanın evde kendi yapacağı ölçümlerle yapılan tanı yöntemidir.
Provokasyon Testleri: Solunum yollarındaki aşırı duyarlılığı gösteren testlerdir. Astım Tedavisi

Astım tedavisinde ilk yapılacak olan sigaradan ve allerjiye neden olan faktörlerden uzak durmaktır. Ev akarlarına karşı evde nemin azaltılması, halıların ve tüylü oyuncakların kaldırılması, ahşap veya deri mobilya kullanılması tavsiye edilir.

Astım kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla tedavisi ömür boyudur. Astım hastaları hiç şikâyetleri olmasa bile astım ilaçlarını kullanmak zorundadırlar. Aksi takdirde her yeni "akut astım atağında" solunum yollarındaki iltihap daha da artacaktır.

Astım ilaçları başlıca iki çeşittir.

Hava yolunu genişletenler: Tıkanıklığı giderirler, nefes alıp vermeyi kolaylaştırırlar.
İltihap gidericiler: Hava yollarındaki iltihabın artmasına engel olurlar. Ancak iltihabı tamamen geçiremezler.

Tedavinin ihmal edilen ancak çok önemli bir tarafı da ilaçları doğru şekilde kullanmaktır. Pek çok astımlı kişi ilaçları yanlış manevralarla kullandıklarından tedaviden fayda göremezler. Astım ilaçlarını kullanmak zordur ve özel bir eğitim gerektirir. O yüzden doktorunuzdan ilaçların nasıl kullanılacağını size göstermesini isteyiniz.

Mavi forum

Hasta Haklari Okuyun öğrenin

Bir Sağlık Kuruluşuna, sağlık hizmeti almak için başvuran herkesin;

1. Hizmetten genel olarak faydalanma:
Adalet ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde sağlıklı yaşamanın teşvik edilmesine yönelik faaliyetler ve koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,

2. Eşitlik içinde hizmete ulaşma:
Irk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, ekonomik ve sosyal durumları dikkate alınmadan hizmet almaya,

3. Bilgilendirme:
Her türlü hizmet ve imkanın neler olduğunu öğrenmeye,

4. Kuruluşu seçme ve değiştirme:
Sağlık kuruluşunu seçme ve değiştirmeye ve seçtiği sağlık kuruluşunda verilen sağlık hizmetlerinden faydalanmaya,

5. Personeli tanıma, seçme ve değiştirme:
Sağlık hizmeti verecek ve vermekte olan tabiplerin ve diğer personelin kimliklerini, görev ve ünvanlarını öğrenmeye, seçme ve değiştirmeye,

6. Bilgi İsteme:
Sağlık durumu ile ilgili her türlü bilgiyi sözlü veya yazılı olarak istemeye,

7. Mahremiyet:
Gizliliğe uygun olan bir ortamda her türlü saglık hizmetini almaya,

8. Rıza ve İzin:
Tibbi müdahalelerde rızanın alınmasıına ve rıza çerçevesinde hizmetten faydalanmaya,

9. Reddetme ve durdurma:
Tedaviyi reddetmeye ve durdurulmasini istemeye,

10. Güvenlik:
Sağlık hizmetini güvenli bir ortamda almaya,

11. Dini vecibelerini yerine getirebilme:
Kuruluşun imkanlari ölçüsünde ve idarece aıinan tedbirler çerçevesinde, dini vecibelerini yerine getirmeye,

12. Saygınlık görmes:
Saygı, itina ve ihtimam gösterilerek, güleryüzlü, nazik, sefkatli sağlık hizmeti almaya,

13. Rahatlık:
Her türlü hijyenik şartlar sağlanmış, gürültülü ve rahatıiz edici bütün etkenler giderilmiş bir ortamda sağlık hizmeti almaya,

14. Ziyaret:
Kurum ve kuruluşlarca belirlenen usül ve esaslara uygun olarak ziyaretçi kabul etmeye,

15. Refakatçi bulundurma:
Mevzuatın, sağlık kurum ve kuruluşlarının imkanları ölçüsünde ve tabibin uygun görmesi durumunda refakatçı bulundurmayı istemeye,

16. Müracaat, şikayet ve dava hakkı:
Haklrının ihlali halinde, mevzuat çerçevesinde her türle başvuru, şikayet ve dava hakıinı kullanmaya,

17. Sürekli hizmet:
Gerektiği sürece. sağlık hizmetlerinden yararlanmaya, HAKKI VARDIR.
HASTA VE HASTA YAKINI HAKLARI DERNEĞİ
19 MAYIS MAH. 19 MAYIS CAD. ALKARANFİL SOK. 2/13
ŞİŞLİ İSTANBUL
P.K. 192 Teşvikiye/İSTANBUL

Mavi forum

Bir kemik tümörünün sırrı çözüldü...

Bir kemik tümörünün sırrı çözüldü


İsviçreli bilimadamlarının, özellikle çocuk ve gençlerde rastlanan kemik tümörü Ewing sarkomunun sırrını çözdüğü belirtildi.

- “Canser Research” adlı tıp dergisinde yayımlanan araştırmada, Lausanne hastanesinden bilimadamlarının, tümörün hangi hücrelerden kaynaklandığını, gelişim sürecini ve bu süreci durdurma yolunu buldukları belirtildi.


Doktor Nicolo Riggi’nin ekibinin bu saptamalarının, hastalığın tedavisine ışık tutacağı kaydedildi.

Çocukluk çağı tümörlerinden olan ve kemikte oluşan Ewing sarkomuna, genelde 10-20 yaş arasında rastlanıyor. Kol, bacak ve kalçakemiklerinde oluşan tümör, bazen yumuşak doku ve kaslara da etki edebiliyor.

Bu hastalık şu ana dek sadece cerrahi müdahaleyle tedavi edilebiliyor. Ancak hastalığın tekrar görülme oranı yüksek.



Mavi forum

En masum fast-food simit

Hızla yaygınlaşan fast-food (hızlı-hazır yemek) beslenme biçimi içinde, en masum yiyeceğin simit olduğu bildirildi.

Hızla yaygınlaşan fast-food (hızlı-hazır yemek) beslenme biçimi içinde, en masum yiyeceğin simit olduğu bildirildi. Hacettepe Üniversitesi’den Prof. Dr. Yasemin Beyhan, hızlı-hazır yemek olan fast-food’un, insanları tek yönlü beslenmeye ittiğini, bu tür beslenmenin, diğer besinlerle takviye edilmemesi halinde, sağlıklı hayat için gerekli olan protein, vitamin ve mineral eksikliğine neden olabileceğini belirtti. Fast-food tarzı yiyeceklerin tek yönlü beslenmenin yanı sıra, pişirme yöntemleri yönünden de olumsuzlukları bulunabileceğine işaret eden Beyhan, sağlıklı pişirme şartları uygulanmadığında bu tür besinlerde kanser yapıcı moleküllerin oluşabileceğini söyledi.

Kanser tehlikesi

Özellikle proteinli ürünlerde, pişirme ilkelerinin sağlık açısından daha da ön plana çıktığını vurgulayan Beyhan, kanserojen risk açısından, kömür ateşine yakın yapılan döner ve köfte ile yanmış yağda kızartılan yiyeceklerin tüketilmemesi gerektiğini bildirdi. Buna karşın, geleneksel yiyeceklerden olan simitte, pişirme yöntemi açısından, yağda kızartma ve etlerin kömür ateşine yakın ızgara edilmesine kıyasla bir olumsuzluk bulunmadığını dile getiren Beyhan, “Sokak fast- food’u tarzı bir gıda ürünü olan simitte, pişirme yönünden diğerlerinde yaşanan olumsuzluklar yok. Simit, ayran, peynir, sebze veya meyveyle tüketilirse, tüketildiği öğüne ve tüketim miktarlarına bağlı olarak bireyin besin ihtiyaçlarını karşılama açısından iyi bir besindir” dedi.

Çay-simit yetmiyor

Simidin tek başına tüketilmesi durumunda diğerleri gibi tek yönlü beslenmeye neden olabileceğine işaret eden Beyhan, sadece çayla tüketilmesi halinde protein, vitamin ve mineral açısından eksikliğe neden olduğuna da sözlerine ekledi.

Bizdekiler daha sağlıklı...

Akdeniz Üniversitesi’den diyetisyen Seyhan İnce, ayaküstü beslenme olarak tarif edilen fast-food beslenmenin insan sağlığı açısından zararları bulunduğunu, bunlar içinde en zararsızının ise simit olduğunu kaydetti. İnce, Türk kültüründeki fast-food türü yiyeceklerin, batıdakilere oranla daha masum olduğunu vurguladı. İnce, şöyle konuştu: “Bizde kızartmadan daha çok ızgara, fırında pişirme usulü yaygın. Batıda ise daha çok yağda kızartma yapılır. Örneğin Avrupa’da tavuğa öyle işlemler yapılıyor ki sağlıklı bir yiyecek diye nitelendirdiğimiz tavuk, zararlı hale gelebiliyor. Türk kültüründe fast-food olarak döner, lahmacun, balık ekmek, simit, tost sayılabilir. Döner, ateşe çok yaklaştırılmadan yapıldığında, sağlığa çok zararlı değildir. Hatta yağı akıtılarak yapıldığı için donmuş yağ miktarı da azalmış oluyor. Tostun da kötü yağ kullanılmaması halinde zararlı olmayacağını düşünüyorum.” Simidin bunlar içerisindeki en zararsız besin olduğunu dile getiren İnce, simidin yanında yenilecek biraz peynirle birlikte günlük protein ve enerjinin bir kısmının sağlandığı kaydetti.

Mavi forum

Kivi yaşlanmayı önlüyor




Türkiye'de son yıllarda talep gören meyveler arasında yer alan kivinin yaşlanmayı önlediği belirtildi. Son 20 yılda birçok ülkede üretimi gelişen ve Türkiye'de de yaklaşık 8 yıldır üretim çalışmaları yürütülen kivi, en çok tüketilen meyveler arasına girdi.

Vitamin yönünden zengin olması ve insan vücuduna olan yararları kivi tüketiminin artmasında etkili oldu. Uzmanlar, en zengin C vitamini kaynağı olan kivinin yaşlanmanın etkilerini giderdiğini kaydetti. İlerleyen yaş, düzensiz yaşam tarzı ve olumsuz dış etkenler nedeniyle direncini kaybeden ve kırışıklar oluşan cilde kiviyle ekstra bakım yapılabileceğini belirten uzmanlar, 25 yaşın üzerindeki bireylerin kivi maskesini haftada bir kez uygulaması tavsiyesinde bulundu. Kivinin portakal ve limon gibi turunçgillerden daha fazla C vitamini içerdiğini ve bol miktarda magnezyum bulunduğunu vurgulayan uzmanlar, anemi ve mide problemlerine etkili olan kivinin bağırsakları yumuşatarak, toksinlerin atılımını sağlayıp vücudu temizlediğini de söyledi. Yüze uygulanabilecek kivi maskesi ise şöyle:

"Birkaç kiviyi soyup çatalla ezerek püre haline getirin. Suyunu süzüp posasını temizlenmiş yüzünüze ve boynunuza masaj yaparak sürün. 20 dakika bekleyip ılık suya batırılmış pamukla silin ve ılık suyla yıkayıp havluyla kurulayın


Mavi forum

Çay Yumurtalik Kanserİ Rİskİnİ Azaltiyor

İsveçli bilim adamlarının yaptığı araştırma, her gün bir ya da iki fincan siyah veya yeşil çay içmenin yumurtalık kanserine yakalanma riskini azalttığını ortaya koydu.

--------------------------------------------------------------------------------

--------------------------------------------------------------------------------

Stockholm Karolinska Enstitüsü'nden Susanna Larsson ve Alicja Wolk, çay içen kadınların yumurtalık kanserine yakalanma riskinin, içmeyenlere göre yüzde 46 oranında düşük olduğunu açıkladı.

Archives of Internal Medicine adlı dergide yayımlanan araştırma, İsveç'te yaşları 40-76 arasında değişen 61 bin 57 kadın üzerinde yapıldı.

Beslenme alışkanlıklarına dair hazırlanmış soruları yanıtlamaları istenen kadınlar, 2004 yılına kadar ortalama 15 yıl boyunca incelendi. Bu kadınların 301'inde yumurtalık kanserine rastlandı.

Bilim adamları, araştırmada, yeşil ya da siyah çay ayrımı yapmayarak, iki çay çeşidinin de hücreleri koruyan ve kanser gelişimini önleyen polyphenol ile antioksidan maddeler içerdiğini söyledi.

Araştırmada, gün içinde bir yada iki fincan çaya ek olarak içilen her fincan çayın da yumurtalık kanserine yakalanma riskini yüzde 18 oranında azalttığı kaydedildi.

ABD'de yumurtalık kanseri, kadınlarda ölüme sebep olan kanser hastalıkları arasında dördüncü sırada yer alıyor. 2005'te yumurtalık kanserine yakalanan 22 bin kadından 16 bininin öldüğü belirtiliyor.

Teşhisi zor olan yumurtalık kanserinden ölüm oranı 50 yıldır değişmiyor.


CNN

Mavi forum

Çocuklarınız için iyotlu tuz kullanın


İyotlu tuz kullanımının yetersiz olması nedeniyle, Türkiye'de 6-12 yaş arası çocukların yüzde 31.8'inde guatr hastalığı görüldüğü bildirildi.

Ankara Üniversitesi (A.Ü) Tıp Fakültesi Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Murat Erdoğan, 6-12 yaş arası çocukların yüzde 31.8'inde görülen guatr hastalığının nedeni olan iyot eksikliği hakkında bilgi verdi.

Erdoğan, Türkiye'nin hiçbir bölgesinde yeterli miktarda iyot kullanılmadığını, guatr hastalığının engellenebilmesi için iyotlu tuz tüketilmesi gerektiğini vurguladı. Prof. Dr. Erdoğan, iyot eksikliğinde guatr hastalığının yanı sıra zeka geriliği, gelişim bozukluğu, düşük ve ölü doğumların ortaya çıkabileceğini kaydetti.

Sağlık Bakanlığı işbirliğinde 5 yıl önce Türkiye'deki iyot durumunu araştırdıklarını, Türkiye'de çoğu bölgede ciddi ve orta derecede iyot eksikliği olduğunun saptandığını anlatan Erdoğan, Batı bölgelerinde hafif, İç Anadolu ve Doğu bölgelere doğru gidildikçe artan bir iyot eksikliği tablosuyla karşılaştıklarını bildirdi. Erdoğan, İç Anadolu ve İç Anadolu'nun batılarındaki illerde belirgin iyot eksikliği saptadıklarını, bu sonuçlar üzerine halka iyot ulaştırma programını daha da geliştirerek tüm sofra tuzlarının iyotlanmasına karar verildiğini belirtti.

Murat Erdoğan, bu araştırmanın ardından, eskiden iyot durumuna bakılan bölgelerde iyot kullanımına tekrar baktıklarını ve Ankara, Kastamonu, Bayburt ve Trabzon gibi illerde iyot kullanımında anlamlı iyileşmeler varken bazı bölgelerde bir değişiklik olmadığını söyledi. Erdoğan, Erzurum, Çorum, Diyarbakır, Van ve Malatya gibi illerde eskisine göre daha kötü durumla karşılaştıklarını anlattı.

İSTANBUL YETERLİ, ANTALYA YETERSİZ
Sağlık Bakanlığı ile ortaklaşa geçen yıl yaptıkları bir başka çalışmayla da daha önce iyot durumu bilinmeyen İstanbul, İzmir, Antalya'nın da aralarında bulunduğu 10 yeni ilde iyot durumunu araştırdıklarını bildiren Erdoğan, İstanbul'da iyot durumunun yeterli çıktığını, ancak Antalya'da orta derecede iyot eksikliği saptandığını ifade etti.

Bitlis, Kahramanmaraş illerinde ise ciddi derecede iyot eksikliği bulunduğunu söyleyen Erdoğan, ''5 yıl içinde ülke genelinde bir iyileşme var, ancak yeterli değil. Ulusal değerlerimiz hala 'hafif-orta' iyot eksikliğini yansıtıyor. Bazı bölgelerde eksiklik
ciddi devam ediyor. Rakamlar şehir merkezlerinden alındı, köylere baksak çok daha derin iyot eksikliği bulunabilecek belki'' diye konuştu.

''İYOTSUZ TUZ ECZANELERDE SATILACAK''
İyotlu tuz kullanımının yaygınlaştırılması gerektiğini vurgulayan Erdoğan, Sağlık Bakanlığı'nın, iyotsuz tuzun yalnızca eczanelerde satılmasıyla ilgili çalışma yürüttüğünü de bildirdi. Erdoğan, Türkiye'de toprakta iyot olmadığı için, tuz dışında doğal yollarla iyot alımının mümkün olamayacağını, ancak multivitamin preparatlarıyla iyot alımının sağlanabileceğini ifade etti. Tuz alırken özellikle iyotlu olmasına özen gösterilmesini isteyen Erdoğan, tuz içindeki iyotun korunması için karton kutularda, ışık geçirmeyen ambalajdaki tuzların tercih edilmesini, tuzun güneş almayan bir yerde ve orijinal paketinde saklanmasını önerdi. Özellikle yemek pişirilirken, tuzun, yemeği ateşten çekmeden hemen önce atılması gerektiğini belirten Erdoğan, kaynama anında tuzun içindeki iyodun yok olacağını bildirdi


Mavi forum

Hayal kurun, ağrınız geçsin...



Hayal kurun, ağrınız geçsin...
Bir yeriniz ağrıdığında hemen ilaçlara sarılmak yerine hayal kurun! İngiliz bilimadamları, ağrı hissediliğinde ilk yapılması gereken şeyin kendini başka bir yerde ve zamanda düşünmek olduğunu söyleyerek, "Hayal kurmak mutluluk hormonu serotonin salgılanmasını yol açar. Bu hormonun ağrı kesici özelliği var" diyor.


Mavi forum

Ari Zehrİ Şİfa KaynaĞi...



BAL VE POLENİ İLE SOFRALARI SÜSLEYEN ARILAR, ZEHRİYLE DE İNSANLIĞA HİZMET EDİYOR. ARI ZEHRİ, İŞLENDİĞİNDE KALP VE DAMARDAN, SİNİR SİSTEMİ HASTALIKLARINA KADAR BİRÇOK RAHATSIZLIĞIN TEDAVİSİNDE ŞİFA OLABİLİYOR.

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Levent Aydın, arılardan balın yanı sıra zehir, polen, süt, balmumu, propolis ve erkek arı larvası olan 'Apilarnil' gibi ürünler elde edilebildiğini söyledi.

Arı zehrinin tıpta yaygın şekilde kullanıldığını ifade eden Doç. Dr. Aydın, bir gramının yaklaşık 10 bin arıdan elde edilebildiği zehirden, birçok hastalığın tedavisinde yararlanıldığını bildirdi. Doç. Dr. Aydın, arı zehrinin gramının Avrupa ülkelerinde ve ABD'de ham haldeyken 300-700 dolardan alıcı bulduğunu, işlenmiş halde satıldığında ise fiyatın 2 bin dolara kadar çıkabildiğini anlatarak, şöyle konuştu:
'Arı zehri, işlendiğinde kalp damar hastalıkları, astım, kronik akciğer bozukluğu ve anfizem gibi akciğer hastalıkları, diyabet, sinir sitemi ve deri hastalıklarının tedavisinde yaygın şekilde kullanılabiliyor. Bunların yanı sıra romatizma, kemik ve eklem hastalıkları, glukom ve kornea bozuklukları gibi göz hastalıklarının tedavisinde de arı zehrinden yararlanılıyor. Zehrin, AIDS'e yakalananlarda, ömrü uzatıcı etkisi olduğu da biliniyor. Son yıllarda arı zehri tedavisi uygulanan Multiple Sclerosis hastalarında da, hastalığın durduğu, hatta kısmen iyileştiği gözlenmiştir. Arı zehriyle tedavi, mutlaka bir hekim kontrolünde yapılmalıdır.'

4.3 milyonluk kovan sayısıyla dünya üçüncüsü konumundaki Türkiye'nin, dünyanın en iyi arı cinslerine sahip olduğuna dikkati çeken Doç. Dr. Aydın, Türkiye'de yılda 67-70 bin ton bal üretilmesine rağmen, dünya piyasasında altından bile değerli olan arı zehri elde edilememesinin büyük kayıp olduğunu kaydetti.


Mavi forum

Gözün sessiz hırsızı glokom

Göziçi basıncının yüksekliği, migren ve genetik nedenlerle ortaya çıkan Glokom hastalığı, erken teşhis edilmemesi halinde körlüğe neden olabiliyor.

Atatürk Üniversitesi (A.Ü) Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Göz Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. İbrahim Koçer, Glokom hastalığının nedenleri, seyri ve sonuçları hakkında bilgi verdi.

Doç. Dr. İbrahim Koçer, 40 yaş üzeri herkeste, halk arasında “Karasu hastalığı” olarak bilinen hastalığa yakalanma riski olduğunu belirterek, 40 yaş üstü herkesin, göz muayenesinden geçmesi, göz sinirlerinin durumunu öğrenmesi gerektiğini söyledi.

Doç. Dr. Koçer, 40 yaş üstü kişilerde binde 1-2, 75 yaş üzeri kişilerde yüzde 5-8 oranında görülme riski olan hastalığın, çocuklarda ve gençlerde de meydana gelebileceğini ifade etti.

HASTALIĞIN NEDENLERİGlokom hastalığının göz sinirlerinin harap olması sonucu ortaya çıktığını belirten Koçer, bunun da, göziçi basıncının yüksek olması, migren hastalığı ve genetik nedenlerden kaynaklandığını vurguladı. Koçer, göziçi basıncının fazla olmasının göz sinirlerini yavaş yavaş yıprattığını ve sonunda sinirlerin tamamını harap edebildiğini söyledi.

Bunun yanında, migren hastalığı olan kişilerde damarlardaki daralmanın göz sinirlerini tahrip ettiğini anlatan Koçer, hastalığın genetik nedenlerden de kaynaklanabildiğini, ailesinde Glokom olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riskinin yüksek olduğunu söyledi.

Koçer, ayrıca soğuğa karşı hassas olan insanlarda, soğuk havalardaellerinde morarma, damarlarında daralma olan kişilerde de bu hastalığın görülme riskinin yüksek olduğunu ifade etti.

ERKEN TEŞHİSİN ÖNEMİGlokom hastalığının sinsi bir hastalık olduğuna dikkati çeken Koçer, hastalığın sessiz ve uzun süre belirtisiz ilerlediğini anlattı. Sinirler harap oldukça görme alanının daraldığını belirten Koçer, “Ancak hasta baktığı alanın merkezini net görebildiği için görme alanının daraldığını hemen anlayamıyor” dedi.

Körlükle sonuçlanan hastalıkta erken teşhisin çok önemli olduğunu vurgulayan Koçer, şunları söyledi:
“Körlük oluştuktan sonra bunu tedavi edemiyoruz. Ancak erken teşhiste, hastalığın bulunduğu safhada, ilerlemeyi önleyebiliyoruz. Hasta bize geldiğinde göz sinirindeki tahribatı durduruyoruz. Ancak buömür boyu sürecek bir tedavi olabiliyor. Hasta tedaviyi keserse, sinirtahribatı kaldığı yerden devam eder.”

Hastalığın sosyal bir sorun olduğunu anlatan Koçer, “Hesaplamalarımıza göre, Doğu Anadolu Bölgesi’nde risk altındaki 1 milyon insandan 40 bini Glokom hastalığı nedeniyle kör olma potansiyeline sahip” diye konuştu.

A.Ü’DEKİ GLOKOM BİRİMİKoçer, hastalığın sosyal bir sorun olduğunu, bu nedenle tedavi konusuna hassas yaklaştıklarını ifade etti. Araştırma Hastanesi’nde, Göz Hastalıkları Bölümü’ne bağlı ayrı bir Glokom Birimi oluşturduklarını anlatan Koçer, söz konusu birimin, en son teknolojiyle donatıldığını anlattı. Koçer, birimdeki gelişmiş cihazlar sayesinde kendilerine başvuran kişinin birkaç dakika içinde göz sinirleri ile ilgili tüm verilerini aldıklarını söyledi.

Türkiye’nin sayılı hastanelerinde bulunan birimdeki teknolojik donanımın, Doğu Anadolu Bölgesi için bir şans olduğunu anlatan Koçer, özellikle 40 yaş üstündeki kişilerin bu imkanlardan yararlanması gerektiğini sözlerine ekledi.

Mavi forum

Gebelikte deodorant kullanımı

Kadının en özel ve en güzel dönemlerinden biridir şüphesiz gebelik. Anne olmanın heyecanı içindeyken de gebelik öncesi hayatındaki alışkanlıklarından kimi zaman vazgeçer kimi zaman ise bazılarını değiştirir.

Kozmetik ürünler, şampuan, saç boyaları ve bazı ilaçların kullanımı konusunda titiz ve dikkatli davranmaya başlarlar. Uzmanlara bu anlamda da başvururlar. Doktorlara göre deodorant kullanımına gebelik sırasında devam etmenin anne veya bebek üzerinde hiçbir sakıncası yoktur.

Uzmanlara göre gebelik önemli ve hassas bir dönem. Anne adayı özellikle ilk üç aylık dönemde kendine ve elbette bebeğine azami dikkat etmek zorunda. Anne adayının gebelik başladığı andan itibaren daha önce karşılaşmadığı sıkıntıları, şikayetleri olabilir. Bunlardan biri de, terleme.

TERLEMEYİ ÖNLEMEK SAĞLIKLI DEĞİL
Eğer ter kokusunun sadece terleme ile oluştuğuna inananlardansanız yanılıyorsunuz. Terlemeyi yada bakterilerin gelişimini önlediğiniz takdirde ter kokusunu da önlemiş olursunuz. Ancak vücudumuzun doğal olarak işleyen ve sağlığımız için çok önemli olan terleme fonksiyonunu durdurmak sağlıklı bir çözüm değildir. Öyleyse kötü kokuya sebep olan bakterileri ortamdan kaldırmak en doğru ve sağlıklı çözüm olacaktır.

Gebelik dönemindeki kadınlardan en çok duyulan cümlelerden biri, “Aşırı terliyorum”dur. Hatta tıpkı menopoz dönemindeki kadınlar gibi ani ve sık sıcak basmasından da yakınırlar. Problemden arınmak için de genellikle günlük olarak deodorant kullanırlar. Ancak bu nokta da bilinçli ve duyarlı olmaları gereken noktalar vardır.

‘TERLEMEYİ ÖNLEMEK’ DOĞAL DENGEYE MÜDAHALE ETMEK DEMEK
Mevcut deodorantların bazıları içerdikleri parfüm ile halihazırda oluşmuş olan kötü kokuyu maskelemeye çalışır ve yine içerdikleri alkol ile derideki ter gözeneklerini küçültüp bakterileri öldürmeye çalışırlar, ancak deri tahriş olabilir ve etki süreleri kısadır.

Bir diğer mekanizma ise deri gözeneklerinden geçebilen alüminyum çeşitleri (aluminium chlorohydrate, aluminium zirconium,vb.) kullanmak suretiyle derideki ter gözeneklerini tıkayarak terlemeyi önleme (antiperspirant) etkisi yaratmaktır. Bu da vücudumuzun doğal çalışma dengesine müdahaledir. Bu metod gerek terleme fonksiyonunu gerekse toksinlerin bir kısmının vücut dışına atımını engellemektedir.

DOĞAL DEODORANT TÜRKİYE’DE
2004 yılında İngiltere’de The Sunday Times- Style Magazine tarafından “Yılın En Başarılı Doğal Deodorantı” seçilen Alvin Connor deodorantları artık Türkiye’de. Hem kadın hem de erkek tarafından kullanılabilen deodorant doğal olduğu kadar da sağlıklı! Üstelik hamilelere öneriliyor. Ürün sadece yetkili eczanelerde satılıyor. Satış noktaları için www.senteztrade.com adresini ziyaret edebilir ya da (212) 669 7536 no’lu telefondan bilgi alabilirsiniz.

Mavi forum

'Lifli gıda' kanser riskini azaltmıyor

Lifli gıdaları çok fazla yemenin, bağırsak kanseri riskini azaltmadığı belirtildi.

Harvard Üniversitesi Halk Sağlığı Bölümü Başkanı Stephanie Smith Warner, 725 bin kadın ve erkek üzerine daha önce yapılan 13 araştırmayı incelediklerinde, fazla lifli yiyecekler içeren diyetin bağırsak kanseri riskini azaltmada farklılık yaratmadığı sonucuna vardıklarını söyledi.


Stephanie Smith Warner, günde en az 30 gram lifli gıda alan kişilerle günde 10 ila 15 gram arasında lifli gıda alan kişilerin bağırsak kanserine yakalanma riskinin aynı olduğunu ifade etti.

Warner, her şeye rağmen lif bakımından zengin meyve ve sebze tüketiminin insan sağlığı için iyi olduğunu kaydetti.

Bilim adamları lifi zengin gıdaların rektum kanseri riskini biraz da olsa azalttığını, kalp rahatsızlıklarına ve şeker hastalığına iyi geldiğini bildiriyor. Kırmızı et ve alkol tüketiminin fazla olmasının bağırsak kanseri riskini artırdığı belirtiliyor.

Lif açısından zengin gıdalar arasında elma, portakal, brokoli, domates, greyfurt, kırmızı biber, marul, pırasa ve havuç gibi meyve vesebzeler bulunuyor.

ABD’de bu yıl 145 bin kişinin bağırsak kanserine yakalanacağı, 56 bin kişinin de hastalıktan öleceği tahmini yapılıyor.

Mavi forum

:::&&& Hayatİ Bİr Mesaj (okuyun) &&&:::

Önemli Hepimizin basina gelebilecek aci bir olay; APRANAX isimli

ilaç ile ilgili...



Vatandasin biri, hafta sonu arkadasinin evine gidiyor. Basi cok

agridigindan arkadasi ona bir Apranax veriyor.

Vatandas yutmadan önce ilaci agzinda cigniyor,bir kac dakika sonra suurunu kaybediyor.

Çevresindekileri tanimamaya basliyor. Apar topar hastaneye

kaldiriyorlar ve orada anlasiliyor ki; sebep beyin kanamasi.



Nedeni ise, doktorlarin açiklamalarina göre; ağrı kesicilerin, özellikle Apranax ve türevlerinin

çignenmesi ya da agizda bekletilmesi apranax, aprol, aprowell, naprosyn, napradol, kapnax,

apraljin, aleve,synax, oprax kisaca etken maddesi naproksen sodyum olanlar) cignenince; etken

madde beyne cok hizli nufuz ediyor ve ölümcül sonuclara yol acabiliyormus.



Aman dikkat.. BENIM IÇIN ÖNEMLISINIZ,

SIZIN IÇIN ÖNEMLI OLANLARA DA SIZ gönderin.


Mavi forum

Alkol karaciğeri nasıl etkiliyor?

Karaciğer hastalıklarının görülme sıklığı her geçen gün artıyor. Düzenli ve sürekli alkol almak, bilinçsiz ilaç kullanmak karaciğerin zarar görmesine yol açıyor.

Kadınların alkolden kaynaklanan karaciğer rahatsızlıklarına karşı daha hassas olduğunu belirten uzmanlar, günde iki kadeh ya da daha azı ile yetinilmesini öneriyor.

Karaciğer, vücudun her türlü gereksinimini karşılamak üzere 24 saat durmaksızın çalışan, oldukça karmaşık bir kimyasal fabrika olarak tanımlanıyor. Tüketilen tüm besinler karaciğerin sağlıklı çalışmasını yakından etkiliyor. Düzenli ve uzun süreli alkol tüketenlerde ise karaciğer hastalıklarının oluşma riski artıyor.

Memorial Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Koray Acarlı alkol tüketiminin karaciğeri nasıl etkilediğini anlattı.

UZUN YILLAR DÜZENLİ ALKOL TÜKETENLER KARACİĞER HASTALIĞI RİSKİ TAŞIYOR
Alkole bağlı karaciğer hastalıklarının özellikle alkol tüketiminin fazla olduğu batı toplumlarında daha fazla görüldüğünü belirten Prof.Dr. Koray Acarlı şöyle devam etti:
“İçki içildiğinde, alkol mide ve bağırsaklardan emilerek kana karışır. Alkolün parçalandığı yer karaciğerdir. Ancak karaciğerin birim zamanda zararsız hale getirebileceği alkol miktarı sınırlıdır. Bu sınırın üzerinde alınan alkol tüm vücudu, özellikle de, beyni ve kalbi etkiler. Karaciğerin fazla miktarda alkolü zararsız hale getirme işlemi sırasında, diğer fonksiyonları aksar. Hele bu işlem çok uzun sürer ise (her gün fazla miktarda alkol tüketenlerde olduğu gibi) karaciğer hücreleri hasar görebilir, yapısal değişikliklere uğrayabilir (karaciğerde yağlanma). Bazı durumlarda karaciğerde yoğun inflamasyon (alkolik hepatit) ve/ veya nedbeleşme (siroz) gelişebilir. Ancak, böylesi hasarın olabilmesi ya da bunun kalıcı bir hasar haline gelmesi için, içilen miktar kadar süre de önemlidir. Başka bir deyişle, uzun süre (yıllar) ve belli bir miktarın üzerinde alkol alanlarda kalıcı hasar olasılığı artar.”

GÜNDE NE KADAR ALKOL GÜVENLE İÇİLEBİLİR?
Karaciğerin metabolize edebileceği alkol miktarının sınırlı olduğunu belirten Prof.Dr. Koray Acarlı, günlük alınabilecek alkol miktarını anlattı:
“Bu, kişinin kilosu, cinsiyeti gibi özelliklerine bağlıdır. Karaciğerin belli bir süre içinde metabolize edebileceği alkol miktarı sınırlıdır. Bunu üzerinde kullanımlarda alkolün hücreler üzerinde etki süresi uzar. Öte yandan, kadınların alkole bağlı karaciğer hasarı açısından daha duyarlı olduğu bilinmektedir. Alkol alımı ile ilgili, tespit edilmiş kesin bir zararsızlık limiti yoktur. Genel olarak kabul edilen görüş, günde 10-15 g alkolün bir sorun olmayacağı yönündedir. Örneğin: %10 alkol içeren (100 ml’sinde 10 g alkol) içecekten 150 ml (1 bardak) içilmesi gibi. Ayrıca alkol ile birlikte ilaç kullanılması durumunda alkolün karaciğere vereceği zarar artabilir. Bu nedenle, eğer ilaç alırken alkol alacaksanız, konuyu mutlaka doktorunuza danışınız.”

KİŞİ, ALKOLÜN KARACİĞERİNE ZARAR VERİP VERMEDİĞİNİ ANLAYABİLİR Mİ ?
Alkolün karaciğere verdiği zararın geç fark edildiğini belirten Prof.Dr. Acarlı erken teşhis için alkol tüketen kişilerin düzenli kontrol yaptırmalarını önerdi:
“Genellikle, karaciğer hastalıklarından bilinen, karaciğer hücrelerinin yaklaşık dörtte üçü (3/4) hasar görmeden bir şikayetin ortaya çıkmadığıdır. Dolayısı ile, böyle bir şikayet ortaya çıktığında yapacak fazla bir şey yoktur. Oysa, düzenli yapılan kontrollerde, doktor gerek muayene bulguları gerek ise laboratuar değerlerine bakarak önemli ipuçları elde edebilir. Karaciğer hastalıklarının başlıca belirtileri; yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık, enfeksiyonlara karşı direnç düşüklüğü, sarılık (cildin ve göz aklarının sarı renk alması), karın boşluğunda sıvı toplanması, adale erimesi, sindirim sisteminden ciddi kanamalar (varis kanaması), beyin ve böbrek fonksiyonlarında bozukluklardır. Olay kalıcı hale gelmeden erken fark edilir ve alkol kesilir ise, karaciğer hücreleri kendini yenileyebilir. Her alkol alanda karaciğer hasarının gelişmeyeceğini unutmamak gerekir. Böyle bir kalıcı karaciğer hasarının oluşabilmesi için yıllarca (8-10 yıl) devamlı ve belirli bir miktarın üzerinde alkol almak gerekir. Her durumda alkolün kesilmesi, karaciğer fonksiyonlarında belirgin düzelme ile sonuçlanır. Alkol alacaksanız mutlaka ölçülü davranmanız gereklidir.”

KARACİĞERİNİZE İYİ DAVRANIN:
Gereksiz ilaç kullanmayın (değişik kimyasal maddeler karaciğerinize zararlı olabilir)
Doktorunuzun önerisi dışında ilaçları karıştırmayın (bazıları birlikte alındığında karaciğerinize hasar verebilir.)
Sokakta satılan ilaçları kullanmayın
Alkol tüketiminize dikkat edin. Eğer içecekseniz, günde iki kadeh veya azı ile yetinin.
Alkol ile diğer ilaçları birlikte kullanmayın.
Nefes ile aldığınız maddeler de karaciğeriniz tarafından zararsız hale getirilirler. Bu nedenle, böcek ilaçları, değişik kimyasallar içeren boya spreyleri v.s. de solunum yolu ile vücudunuza girip karaciğerinize zarar verebilirler. Bu gibi maddeleri solumamaya özen gösterin.
İyi ve dengeli beslenmeye özen gösterin.
Yağlı ve kızartma gıdalardan uzak durun.
Füme ve tuzlanmış gıdaları azaltın.
Taze sebze meyve ve lifli gıdaları tercih edin.
Düzenli spor yapın

Mavi forum

Doktorların atladığı 10 hastalık

Doktorların atladığı 10 hastalık



Bazı hastalıklar var, o kadar çok ve farklı belirtiler veriyorlar ki, başka hastalıklarla karıştırılabiliyor. Yıllarca gizli de kalabiliyorlar. Formsante dergisi, bu ay doktorların teşhis etmekte en çok zorlandığı 10 hastalığı büyüteç altına aldı.

1- Hepatit C

Tedavisi: Çeşitli antibiyotiklerin kullanımıyla yürütülen tedaviyle hastalığın ilerlemesi durdurulabiliyor ya da en azından yavaşlatılabiliyor. Tedavinin dezavantajı oldukça uzun bir süreci kapsaması.

2-Lupus

Tedavisi: Tedavi daha çok semptomların ortadan kaldırılmasına yönelik olarak yürütülüyor.

3- Çölyak

Tedavi: Gluteinsiz diyet tek yolu.

4- Hemochromatosis

Tedavi: Düzenli olarak Plebotomi adı verilen işlemi yaptırmak, bu hastalığı kontrol altına almak için tek tedavi yöntemi.

5- Anevrizma

Tedavi: Mümkün olan en kısa zamanda yapılan cerrahi girişim hastanın hayatını kurtarıyor.

6- Lyme Hastalığı

Tedavi: Bu konuda yapılacak en iyi şey aslında Lyme hastalığından korunmak, özellikle bahar aylarında kenelere karşı çok dikkatli olmak. Hastalığı taşıyanların tedavisi antibiyotikle yapılıyor.

7- Hipotiroidi

Tedavi: Tedavi, hastalara gereken dozda hormon replasmanı yapılarak sürdürülüyor.

8-Polikistik Over Sendromu

Tedavi: Genellikle doğum kontrol hapları kullanımıyla düzensiz adet görme ve hormon sorunları ortadan kaldırılırken, iaşırı kilolarla savaşılıyor.

9- Klamidya

Tedavi: Tek doz antibiyotikle tedavisi gerçekleştirilebiliyor.

10-Uyku Apnesi

Tedavi: Hastalar, hava yollarını uyku sırasında da açık tutan özel bir aparat kullanarak bu hastalıktan kurtulabiliyor.

Mavi forum

Organ bağışına yeni düzenleme

Sağlık Bakanlığı’nca organ bağışını teşvik eden ve yasadışı organ nakline ağır cezalar getiren düzenlemeler içeren yasa tasarısı taslağı hazırlandı.
Taslak, yakınlarının organlarını bağışlayanların herhangi bir sosyal güvencelerinin bulunmaması halinde, yoğun bakım masraflarının Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan karşılanmasını ve kanunsuz yollarla organ nakli yapan doktorlara meslekten mene varan cezalar verilmesini öngörüyor.

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nce Organ ve Doku Alınması, Saklanması ve Nakli Hakkındaki Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı Taslağı hazırlandı. Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdür Vekili Osman Güler, tasarı taslağının, canlıdan organ nakline, en az 4. derece akrabalık ilişkisi bulunan kişiler arasında olanak tanıdığını bildirdi. Güler, bu şartın bulunmaması halinde organ nakline etik kurulun karar verebileceğini belirtti.

18 YAŞ SINIRI YUMUŞATILACAK
Mevcut yasanın canlıdan organ ve doku bağışı için en az 18 yaş koşulu aradığını kaydeden Birsel, bu hükmün özellikle kemik iliği nakli gerektiren hastalıkların tedavisinde sıkıntı yarattığını söyledi. Birsel, tasarı taslağıyla bu sıkıntının ortadan kaldırılmasına yönelik yeni düzenleme getirileceğini bildirdi.

YOĞUN BAKIM MASRAFI ÖDENMEYECEK
Birsel, yasada yapılacak değişiklikle organ bağışında bulunan, ancak tedavi giderlerini ödeyemeyecek durumda bulunan vatandaşların sıkıntılarını da büyük ölçüde ortadan kaldırmayı ümit ettiklerini bildirdi.

Düzenlemeyle organları bağışlanan hastanın, yoğun bakım servisinde beyin ölümü gerçekleşinceye kadar geçen süre içindeki tedavi giderlerinin bağlı olduğu sosyal güvenlik kurumunca, bunun olmaması halinde ise Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nca karşılanmasının öngörüldüğünü belirten Birsel, bu kişiden alınan organlarla nakil yapıldıktan sonra herhangi bir giderin olması halinde de aynı yolun izleneceğini söyledi.

Birsel, “Mevcut durumda yakınlarının organlarını bağışlayanlar bir de tedavi giderlerini ödemek durumunda kalabiliyorlar. Bu ödeme güçlüğü içindeki vatandaşlarımızda büyük sıkıntı yaratıyor. Değişiklikle bu durumun ortadan kaldırılması amaçlanıyor” diye konuştu.

Taslağın ayrıca yasadışı organ nakli yapan hekimlere verilen cezaların artırılmasını öngördüğünü bildiren Birsel, bu kişilerin meslekten mene varan cezalara çarptırılabileceğini söyledi.

Mavi forum

Kornea nakli 100'üncü yılında

İlk kornea nakli yapılan kişiye ne antibiyotik; ne de gözünün korneayı reddetmesini durduracak ilaçlar verilmişti.
Üstelik bu kişi gözkapaklarının dikilmesine de razı gelmek zorunda kalmış, on gününü ameliyatın sonuç verip vermeyeceğini bilmeden geçirmişti. Tüm bunlar, bundan tam 100 yıl önce yaşandı.

Tarihe geçen bu operasyon, Çek Cumhuriyeti’nin doğusundaki Olomouc’ta yapıldı. Uzman göz doktoru Eduard Zirm, bir süredir başarılı bir nakil gerçekleştirmeye çalışıyordu. Kornea nakli yapılan, Alois Gloger adında iş kazası sonucu kör kalmış bir işçiydi. Kornealar ise geçirdiği kaza ardından gözünde tamir edilemez yaralar açılan 11 yaşında bir erkek çocuktan geliyordu.

Operasyon ardından eskisi gibi görmeye başlayan 43 yaşındaki Gloger, üç ay sonra çalışmaya başlamıştı bile. Kornea’yı göze dikebilmek için yeterli malzemeye sahip olmayan Doktor Zirm, bu işlemde göz küresini göz kapaklarıyla birleştiren ince zarı kullandı. Gözle korneanın kaynaşabilmesi için ise hastanın göz kapaklarını dikerek on gün boyunca kapalı tuttu.



İngiltere kornea nakliyle otuzlu yıllarda tanıştı, pek çok kişi bu durumu Zirm’in başarısının taklit edilemeyişine bağlıyor. O zamandan bu yana her yıl yaklaşık 80 bin kornea nakli yapılıyor. İzlenen yöntem ise temel olarak Doktor Zirm’inkine yakın.

Geçmişte korneanın gözden alınması ardından 24 saat içinde nakledilmesi gerekiyordu. Bugün ise saklama ve dondurma yöntemlerinin gelişmesi bu süreyi de uzattı. Operasyonların yüzde 90’ında başarı elde ediliyor.

Öte yandan operasyonun yüzüncü yılı nedeniyle, bugünlerde pek çok dernek, kornea bağışının önemine dikkat çekiyor.

Mavi forum

Reklam-gıda-çocuk üçgenine dikkat!

Gıda reklamlarının çocuklardaki aşırı şişmanlık sorununa katkısı endişe yaratıyor.
Çocuklar, televizyonlardaki sağlıksız gıda ürünü reklamlarından büyük ölçüde etkileniyor. Özellikle şekeri bol, sindirimi zor, besin değeri düşük ve ambalajı çekici gıdalar çocukların beslenme alışkanlıkları üzerinde ciddi bir etki yapıyor. Uzmanlar, bu konuda önlem alınmadığı takdirde gelecek nesillerin daha kilolu, daha sağlıksız beslenen ve daha kolay hastalanan insanlardan oluşacağı konusunda birleşiyor.

Günümüzde en az ekonomik sorunlar, savaşlar ve çevre kadar, hatta kimi zaman onlardan daha çok konuşulan bir konu da sağlıklı beslenme ve yediğimize içtiğimize dikkat etme... Çağdaş dünyada herkesin ağzında bir diyet söylemi var. Neyi yemek, neyi yememek gerektiği konusunda herkes birbirine tavsiyelerde bulunuyor ve bu dünya çapında multi milyar dolarlık bir endüstri haline gelmiş durumda. Ama çoluk çocuk sahibi olanlar için en önemlisi de çocukların neler yemesi ya da nelerden uzak durması gerektiği.

ABD’de bu konuda gerçekleştirilen bir araştırma, zaten büyük oranda bilinen bir gerçeği bir kez daha ortaya koydu. Obezite, yani aşırı şişmanlık konusunda dünyanın önde gelen ülkelerinden biri olan ABD’de Ulusal Bilimler Akademisi’ne bağlı bir birim olan Tıp Enstitüsü (Institute of Medicine - IOM) tarafından yapılan bir araştırma, kısmen bilinen bir gerçeği yeniden kanıtladı.

Çocuklarda aşırı şişmanlıktan reklamlar da sorumlu
Çocuklar, televizyonlardaki sağlıksız gıda ürünü reklamlarından büyük ölçüde etkileniyorlar. Özellikle şekeri bol, sindirimi zor, besin değeri düşük ve ambalajı çekici gıdalar, çocukların beslenme alışkanlıkları üzerinde ciddi bir etki yapıyor. Tutulan istatistikler, ABD’de 6-19 yaş arası çocuk ve gençlerin yüzde 16’sının obez olduğunu, 1960’lı yıllarda bu oranın yüzde 5’lerde seyrettiğini gösteriyor.

Sağlıksız gıdaların reklamları çocukları hedef alıyor
Amerikan Tıp Enstitüsü’nün (IOM) son araştırması, 2 ile 11 yaşa rasındaki çocukların, gıda reklamlarından önemli ölçüde etkilendiklerini ortaya koydu. Zaten gıda endüstrisinin de sadece geçen bir yıl içinde çocuklara yönelik gıda reklamı harcamalarının 10 milyar dolara ulaşması bunun en iyi göstergesi.

Sadece ABD’de değil Avrupa’da da resmi ve sivil kurumlar, bu alanda vakit geçirmeden önlem alınması ve öncelikle gıda endüstrisinin kendine çeki düzen vermesi için çağrıda bulunuyorlar. Avrupa Birliği Komisyonu’nun sağlıktan sorumlu üyesi Markos Kipriyanu’nun üye ülkelerin gıda üreticilerine ve reklam sektörüne bu konuda verdiği süre, ocak ayı başında doluyor.

Sorumlu firmaların, bir an önce harekete geçmemesi halinde, gelecek nesillerin giderek daha kilolu, giderek daha sağlıksız beslenen ve giderek daha kolay hastalanan insanlardan oluşacağı konusunda ABD’den Avrupa’ya tüm uzmanlar birleşiyor.

Kısacası, reklam-gıda-çocuk üçgenine dikkat...

Mavi forum

Romatizma her yaşta görülebiliyor

Eklemlerde şişlik ve sıcaklık hissedilmesi romatizmanın habercisi...
Savunma mekanizmasındaki bozuklukların yol açtığı romatizma her yaşta görülebiliyor. Sanılanın aksine sıcak ya da soğuk havanın neden olmadığı romatizma kilolu kişilerde daha fazla ağrıya yol açıyor. Eklemlerde ağrı, şişlik ve sıcaklık ile kendini gösteren hastalık tedavi edilmediği taktirde ciddi rahatsızlıklara yol açabiliyor.

Memorial Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi’nden Uzm. Dr. Rıza Nejat romatizma hastalığı ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi:
“Romatizma hareket sisteminde görülen, kemik, kas ve eklemleri kapsayan hastalık grubuna verilen addır. Genelde romatizmada bir veya birkaç eklemin farklı veya eş zamanlı tutulumu söz konusudur. Hangi eklemlerin tutulma şekli, süresi, simetrisi ve laboratuar değerleri göz önünde tutularak romatizmal hastalığın tanısını konulur.”

ROMATİZMAYA HERKES HER YAŞ GRUBUNDA YAKALANABİLİR
Romatizmal hastalıkların vücudun savunma mekanizmasıyla ilgili olduğunu belirten Uzm.Dr. Rıza Nejat, savunma mekanizmasındaki bozuklukların romatizmaya neden olduğunu söyledi:
“Savunma sistemi vücudunu yabancı maddelere karşı korur ancak romatizma hastalığı sırasında dokuyu tanıyamaz ve insanın kendi dokularına karşı reaksiyon gösterir. Normalde sağlıklı yaşam için gerekli olan bağışıklık sistemi, dokuları bakteri ve virüslerden koruyacağı yerde kendi eklem yapısını bakteriye benzeterek ekleme saldırır ve bunun sonucunda eklemde ödem(iltihap) ve ağrı oluşmasına neden olur. Genelde romatizmal hastalıklar savunma sistemi bozukluğuyla birlikte görülür, ancak halk arasında kireçlenme olarak bilinen ‘artroz’da eklem kıkırdağının hastalık, darbe veya aşınma sonucu bozulmasıyla meydana gelir. Eklemlerde yük dağılımı bozulduğu zaman ağrı oluşur.

Yumuşak doku romatizmasında ise bağışıklık sistemi bozulmaz ve eklem tutulumu yoktur. Yumuşak doku romatizması daha çok kaslarda ağrı ve sertlik şeklinde görülür, daha çok kişinin duruş bozukluğu stres durumu depresyonla ilişkilidir.

Sanılanın aksine romatizmanın nem veya soğukla bir ilişkisi ispatlanmamıştır. Ancak bozuk olan iltihaplı eklemler havadaki iyon değişimine kolay adapte olamazlar bu yüzden nemli havalarda ağrılarda artma görülür. Romatizmanın beslenme veya kiloyla da bir ilişkisi yoktur. Sadece diz, kalça gibi yük taşıyan eklemler kilolu kişilerde zorlanır ve ağrıya neden olur ayrıca normal insanlarda aşırı kilo uzun vadede diz ve kalçada artroza (kireçlenmeye) neden olur.”

ROMATİZMANIN BELİRTİLERİ
Bir ya da birkaç eklemde ağrı, şişlik veya ısı artışı
Sırt, bel ve kalçalarda ağrı
Vücut hareketlerinde zorlanma (Örneğin öne doğru eğilme, başını çevirme)
Sabah yataktan kalkarken tutukluk hissedilmesi


ROMATİZMA TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Uzm.Dr. Nejat romatizmanın tedavi sürecini şöyle anlattı:
“Birçok romatizma çeşidi olduğu için tedavi; romatizmanın türüne, tutulan eklemin şiddetine, diğer organların durumuna ve laboratuar bulgularına göre yapılır. Romatizma, ağrı kesiciler, iltihabı azaltan ilaçlar ve savunma mekanizmasını güçlendiren ilaçlar ile tedavi edilir. Hastanın eklemlerinin iltihap durumuna göre çeşitli fizik tedavi programları verilir. Elektroterapi ve egzersiz tedavide büyük önem taşır. Hastaya evde yapacağı egzersizler öğretilir. Egzersizler, kasların gücünü korumasını ve esnekliğini sağlar. Romatizmanın ilerlemiş hallerinde şekil bozuklukları veya eklem hareket kabiliyetinin aşırı azaldığı durumlarda protez takılması için cerrahi müdahaleye gereksinim duyulabilir. Gut hastalığında olduğu gibi kandaki ürik asit seviyesini düşürmek amacıyla hastaya diyet uzmanı tarafından diyet verilebilir.Veya aşırı kilolu olan hastalarda diz gibi yük taşıyan eklemler üzerinden yükü azaltmak amacıyla zayıflama diyeti verilebilir.”

Mavi forum

Türkiye'nin felç riski haritası

Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu’nca 7 bölgede 6 bin 790 hipertansiyon hastasıyla yapılan araştırma, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayanların önümüzdeki 10 yıl içinde felç geçirme riskinin yüksek olduğunu ortaya koydu.

Türk Kardiyoloji Derneği Hipertansiyon Çalışma Grubu Başkanı ve Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Giray Kabakçı, düzenlenen basın toplantısında araştırma sonuçlarını açıkladı.


Felcin (inme) dünyada ölüm nedenleri arasında 3’üncü sırada yer aldığına dikkati çeken Prof. Dr. Kabakçı, tüm felçlerin yüzde 62’sinden hipertansiyonun sorumlu olduğunu vurguladı. Prof. Dr. Kabakçı, “Bu nedenle hipertansiyonun üzerinde durulmalıve hastalık tanısı konulduktan sonra tansiyonun kontrol altına alınıp alınmadığı takip edilmeli” diye konuştu. Hipertansiyondan korunmak için “sebze ağırlıklı beslenme, tuzu azaltma, egzersiz ve kilo verme” önerilerinde bulunan Prof. Dr. Kabakçı, felç risk faktörlerini de “yaşın ilerlemesi, erkek olma, ritim bozukluğu, kalp adalesinde kalınlaşma, kalp ve damar hastalığı, sigara ve diyabet” olarak sıraladı.

Prof. Dr. Kabakçı, ayrıca aile öyküsü, kilo, iyi huylu kolesterolün düşük olması ve böbrek fonksiyonlarının bozulmasının ek risk faktörü getirdiğini kaydetti.

ARAŞTIRMA
Prof. Dr. Giray Kabakçı’nın verdiği bilgiye göre, Merck Sharp&Dohme ilaç şirketinin desteğiyle gerçekleştirilen “Türkiye’de hipertansif hastalarda inme riski” adlı araştırmada, hastanelere başvuran hastaların önümüzdeki 10 yıl içindeki inme riski hesaplandı. Yedi bölgede ve aralarında Ankara, İstanbul, İzmir, Trabzon, Şanlıurfa, Diyarbakır’ın da bulunduğu 22 ilde 54-88 yaş arası 6 bin 790 hipertansiyon hastasıyla yapılan araştırma, 13 ay sürdü.

Araştırmada, Türkiye’deki hipertansiyon hastalarının yüzde 17’sinin önümüzdeki 10 yıl içinde inme geçirme riski bulunduğu belirlendi. Bu oran, erkeklerde yüzde 21, kadınlarda ise yüzde 15 olarak tespit edildi.

Araştırma, bölgesel farklılıkları da ortaya koydu. Buna göre, Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaşayan hastaların yüzde 19’unun 10 yıl içinde inme geçirme riski bulunuyor. Söz konusu oran, diğer bölgeler için yüzde 17 olarak saptandı.

Mavi forum

Vietnam'da Tamiflu satışına yasak

Vietnam, Tamiflu’nun eczanelerde satışını yasakladı.
Kuş gribi salgınından en çok etkilenen ülkelerin başında gelen Vietnam’da yetkililer, hastalığa karşı en etkili ilaç kabul edilen Tamiflu’nun eczanelerde satışını yasakladı.
Ecza ürünleri dairesi müdürü Cao Minh Quang, 23 Kasım tarihli bir talimatla yetkililerin ilacın eczanelerde satılmasını yasakladığını, çünkü bir ulusal rezerv oluşturulmak istendiğini söyledi. Yetkili, bu ulusal rezervin kuş gribi salgınının görüldüğü ya da H5N1 virüsünün insana geçebilme riski bulunan bölgelerin hizmetinde olacağını belirtti.

İsviçreli Roche firmasının Vietnam’a 2006 sonuna kadar 25 milyon doz Tamiflu teslim etmesi bekleniyor. İsviçreli firma, bu ilacı yerel olarak üretmek için 8 laboratuvarla görüşmelerini sürdürüyor. İlacın 10 tabletlik kutu fiyatının 70 dolara fırladığı ve ilacın karaborsaya düştüğü belirtiliyor.

Vietnam’da 2003 sonundan bu yana 93 kişide kuş gribi görüldü, bu kişilerden 42’si öldü.

Mavi forum

Sokakta satılan sütte her şey var

Sokakta satılan sütler üzerinde yapılan bir araştırmada, 1 mililitre sütün içinde 100 binden fazla bakteriye rastlanırken, bu sütlerde mineral oranının düşük olduğu ve süte nişasta katıldığı da tespit edildi.
Prof. Dr. Serhat Ünal, “Türkiye’de tüketilen sütün büyük bölümü, her türlü mikrobun bulaşmasına açık şekilde sağılıp steril olmayan kaplar içinde sokakta satılıyor” dedi.


Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü ve Tetra Pak’ın işbirliğiyleÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi (ÇOMÜ) Anafartalar Yerleşkesi Süleyman Demirel Konferans Salonu’nda yapılan, “Sağlıklı Süte Çağrı”seminerinde konuşan Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Serhat Ünal, gerekli tedbirler alınmadığında, besin değeri açısından çok zengin ve yararlı olan sütün, özellikle değişik mikroorganizmaları taşıyarak, çok zararlı hatta ölümcül hastalıklara yol açabileceğini bildirdi.

Prof. Dr. Ünal, temel besin maddelerinden biri olan süt ve süt ürünlerinin, en temiz şartlarda, hilesiz olarak tüketime sunulması ve gerekli denetimlerin yapılmasının Sağlık Bakanlığı’nın görevi olduğunubelirtti.

150 SÜT ÖRNEĞİNDE YAPILAN ARAŞTIRMA
HÜ tarafından 150 çeşit süt üzerinde yapılan araştırma sonunda, 1 mililitre sokak sütünün içinde 100 binden fazla bakteriye rastlandığını, ayrıca bu sütlerin 20’sinde su miktarının yüksek, mineral miktarının düşük çıktığını ve içine nişasta katıldığını tespitettiklerini belirten Ünal, şöyle dedi:
“Türkiye’de tüketilen sütün büyük bölümü denetimden uzak, her türlü mikrobun bulaşmasına açık şekilde hayvandan sağılıp steril olmayan kaplar içinde, yine açık şekilde sokakta satılmaktadır. Tüketilecek süt mutlaka kaynatılmalı, pastörize edilmeli ya da uzun ömürlü süt kullanılmalıdır. Sütü 95 derecede, 15 dakika kaynatmak mikropların tamamını öldürmeyebilir. Kaynatmakla sütün içindeki besin öğelerinde yüzde yüze varan oranlarda azalma meydana gelir. Açık sütün tüketilmesi, mikrobiyolojik açıdan ve sütün besin değeri açısından uygun değildir.”
Ünal, sütün sağlıklı tüketilmesi gereken bir besin olduğunu, ancak, Avrupa ülkelerine oranla Türkiye’de kişi başına yılda 24 litre süt tüketiminin insan sağlığı ve gelişimi yönünden çok yetersiz kaldığına dikkat çekti.

Mavi forum

Aci Sevenler Bu Haberİ Dİkkatle Okusun!

ACI SEVENLER BU HABERİ DİKKATLE OKUSUN!

Yediğiniz yemekler sadece sağlığınızı değil, kişiliğinizi de etkiliyor.

Yediğiniz yemekler sadece sağlığınızı değil, kişiliğinizi de etkiliyor. İtalyan bilimadamlarına göre; acı yemek sinirli yapıyor. 5 yıl boyunca bin 200 kişiyi inceleyen uzmanlar, bu deneklerin bir kısmına her gün acılı besinler verdi. Sonuçta, bu kişilerin zamanla acı yemeyen kişilerden daha sinirli bir yapıda olduğu ortaya çıktı. Acılı besinler, sinirliliğe neden olan noradrenalin hormonlarının salgılanmasını hızlandırıyor. Acılı gıdalarla beslenen kişilerde, çabuk sinirlenme ve öfkesine hakim olamama gibi durumlar daha sık görülüyor. Uzmanlar, acı yemekten vazgeçmeyen Latin Amerikalı ile Akdenizliler`in `çabuk sinirlenme` özelliklerini bu duruma bağlıyor.

Mavi forum

En SaĞlikli 60 Besİn Maddesİ

EN SAĞLIKLI 60 BESİN MADDESİ
BESİNLER NELERİ İÇERİYOR? NEYE YARIYOR?
ELMA Pektin, Bioflanovoid, C vitamini Kolesterol düzeyini düşürüyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
ENGİNAR Cynarin, bol miktarda B ve C vitamini Kan şekerini düzenliyor. C vitamini kalbi güçlendiriyor.
AVOKADO Doymamış yağ asidi Kalp ve kan dolaşımı için birebir. Kansere karşı koruyucu
MUZ Potasyum, B6 vitamini, Serotonin, Magnezyum Rahatlatıyor ve uyumaya yardımcı oluyor.
FASULYE Demir, Kalsiyum, B ve C vitamini, Protein Kan ve hücre yapımına yardımcı oluyor.
BROKOLİ Magnezyum, A ve C vitamini, Potasyum Kansere karşı koruyor, kasları güçlendiriyor.
ESMER BUĞDAY Lysin, Lezithin Beyni ve sinirleri besliyor, öğrenmeyi güçlendiriyor.
MANTAR Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Magnezyum Kasları güçlendiriyor, saç ve tırnakları besliyor.
ACI MARUL Yaşamsal önem taşıyan maddeler, Eser element, Potasyum, Fosfor Yağ metabolizmasını düzenliyor, felç riskine karşı koruyor.
BEZELYE Bitkisel protein, Magnezyum Kolesterol düzeyini düşürüyor, bğırsak kanser riskni azaltıyor.
ÇİLEK C vitamini, Kalsiyum, Potasyum Bağışıklık sistemini güçlendiriyor, metabolizmayı harekete geçiriyor.
REZENE C vitamini, Uçucu yağlar, Demir, Potasyum, Kalsiyum Öksürüğü önlüyor, vücuda oksijen alımını artırıyor.
KÜMES HAYVANLARI Protein, Potasyum, Magnezyum, B vitamini, Çinko Baş ağrısı sorununa karşı etkili, stresten arındırıyor.
GREYFURT Folikasit, C vitamini Kan basıncını azaltır, kan yapımını artırır.
YULAF Karbonhidrat, Demir, Magnezyum, B vitamini Enerji sağlıyor, kas kramplarını önlüyor, idrar söktürüyor.
KUŞBURNU Likopen, C ve E vitamini, Demir Soğuk algınlığı ve gribe karşı önleyici etkiye sahip.
RİNGA BALIĞI Omega3 yağ asidi, Sodyum, Potasyum Damar sertliğini ve yüksek tansiyonu önlüyor.
AHUDUDU C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Demir, Folikasit Virüs ve bakterilere karşı koruyor, tümör oluşumuna engel oluyor.
MÜRVER Potasyum, B1 vitamini, C vitamini Terleten ve öksürüğü azaltan etkiye sahip. Kabızlığa iyi geliyor.
YOĞURT Kalsiyum, Riboflavin, B12 vitamini Bağırsak kanserine karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
FRENK ÜZÜMÜ C vitamini, Niasin, Kalsiyum Sinir ve bağışıklık sisteminin güçlenmesini sağlıyor.
PEYNİR Protein, Sodyum, Potasyum, Kalsiyum Kemikleri güçlendiriyor, sinirleri koruyor.
HAVUÇ A vitamini, Selenyum Sperm üretimini sağlıyor, vücudu enfeksiyonlara karşı koruyor.
PATATES Mieraller, C vitamini, Bitkisel Protein, Potasyum Kansere karşı koruyucu, vücudu toksinlerden arındırıyor.
KEFİR Asit laktik, Asit laktik bakterileri Bağırsak enfeksiyonuna, kabızlığa ve gaza iyi geliyor.
KİVİ C vitamini, Karotionid, Flavonoid Zayıflatıyor, bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
SARIMSAK Quercetin, Ajoene ve Allisin Kansere karşı bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
SOM BALIĞI Omega3 yağ asidi ve D vitamini Kemikleri güçlendiriyor, meme kanseri riskini azaltıyor.
PIRASA Allisin, Çinko, Manganez, Selenyum Kan basıncını düşürüyor, kalbi ve damarları güçlendiriyor.
MERCİMEK Çinko ve Aminoasit Yorgunluğu gideriyor, strese karşı etkili
MISIR Çinko, Magnezyum ve B vitamini Stresle savaşıyor, bağırsak kanserini önlüyor.
USKUMRU Omega3 yağ asidi, D, B6-B12 vitaminleri ve İyot Kan basıncını düşürüyor, moral yükselten etkiye sahip
MANGO A ve B vitamini, Çinko Cinsel enerjiyi yükseltiyor,orgazm yeteneğini artırıyor.
DENİZ BİTKİLERİ Omega3 yağ asidi, Pantothenik asit Kolesterol düzeyini düşürüyor, kalp krizi riskini azaltıyor.
SİYAH TURP C vitamini, Kalsiyum, Potasyum, Demir Bağışıklık sistemini ve kan dolaşımını güçlendiriyor.
KAVUN Mahnezyum, Potasyum ve Kalsiyum Vücuttaki su düzeyini ayarlıyor, idrar oluşumunu artırıyor.
SÜT Kalsiyum, D, A ve B2 vitaminleri Kemik oluşumunu teşvik ediyor, bağırsak kanserine karşı koruyor.
PEYNİR SUYU Sodyum, Potasyum, Kalsiyum, Laktik asit bakterileri Sindirim sistemi şikayetleri ve mide yanmasına karşı iyi geliyor.
CEVİZ, FISTIK, FINDIK B ve E vitamini, Çinko, Demir Sakinleştiriyor, uyumayı sağlıyor, stresi azaltıyor.
ZEYTİNYAĞI Doymamış yağ asidi, E vitamini Kötü huylu kolesterol düzeyini düşürüyor, hücreleri koruyor
PORTAKAL B ve C vitamini, Potasyum, Kalsiyum, Selenyum Vücuttaki fazla suyun atılmasını sağlıyor.

Mavi forum