25 Mayıs 2007 Cuma

Yaraları 'Yeşil Sinek' saracak

Yaraları ‘Yeşil Sinek’ saracak

Yeşil sinek yumurtalarının, derin yaraları cerrahi müdahaleye gerek duymadan temizleyerek iyileştirdiği iddia edildi. Buna göre, ortalama 100-200 larvanın üzerine konulduğu derin yaralar, 1-4 gün içerisinde larvalar tarafından temizleniyor. Yara üstüne 2-3 milimetreyken konulan larvalardan her biri antibiyotik salgıladığı ve 25 miligram ölü dokuyu yiyerek 1 günde 1 santimetreye ulaşıyor. Larvalar antibiyotiğin dışında başka bir sıvı da (Allantoin/Urea) salgıla***** yaranın kapanmasına yardımcı oluyor.

Yöntemi Türkiye’ye taşıyan Uluslararası Biyoterapi Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Kosta Y. Mumcuoğlu’na göre ‘Maggot Terapi’ adı verilen bu yöntem başta ABD, İngiltere, Almanya, İsrail olmak üzere 20 ülkede kullanılıyor.

Vücuttaki her kitle tümör müdür?

Vücuttaki her kitle tümör müdür?

Vücudumuzdaki her kitle tümör müdür? Vücudumuzda oluşan kitlelere en çok hangi bölgelerde ve organlarda rastlanır? Nasıl tespit etmeli, ne yapmalı?


Vücudumuzdaki her kitle tümör müdür?

İnsan vücudunda normalde bulunmayan şişlik veya yumruya "kitle" adı veriliyor. Öncelikle, vücuttaki her şişlik tümör değildir. Herhangi bir kaza ya da travma sonrası da "hematom" dediğimiz cilt altına kanamalar olabilir, bunlar o bölgede bir şişlik oluşturabilir. Yine bir iltihaba bağlı olarak oluşan "abse" gibi şişlikler de tedaviyle tamamen geçen oluşumlardır.

Vücudumuzda oluşan kitlelere en çok hangi bölgelerde ve organlarda rastlanır?

Kitlelere sıklıkla kadınlarda memede, yine her iki cins için, boyun, koltuk altı, kasıklar, karın, kol ve bacaklarda rastlanır. Ayrıca erkeklerin testislerinde de kitle fark edilebilir. Bazı şişlikler ise, dışarıdan muayene ile tespit edilemez. Check-up sırasında ya da radyolojik incelemelerle ortaya konur. Meselâ, rahimde, karaciğerde, pankreasta veya beyinde saptanan kitleler gibi... İyi ve kötü huylu kitleleri birbirlerinden nasıl ayırabiliriz? Bilinen hiçbir dış sebep yokken, vücuttaki herhangi bir bölgede saptanan kitlelerin mutlaka incelenmesi gerekir. Bunlar "iyi huylu" olabileceği gibi, "kötü huylu" (habis, malign) bir tümöre de ait olabilirler. Genel olarak iyi huylu kitleler uzun süredir aynı büyüklükte kalan, çapları zaten 1-2 cm. 'yi geçmeyen, hareketli, yumuşak veya orta sertlikte yapılardır. Kötü huylu tümörler ise, kısa sürede büyüyen, bazen 5-10 cm. gibi çok büyük çaplara ulaşan, beklemekle küçülmeyen, büyüdükçe çevre dokuya uzanarak hareketi azalan, komşu dokuların şeklini ve işlevini bozan şişliklerdir. Memede tespit edilen "fibroadenom" ve "kistler" iyi huylu kitlelerdir. Boyunda, koltuk altında, kasıklarda saptanan şişlikler ise, çoğu kez büyümüş lenf düğümlerine aittir. Halk arasında bunlara "beze" adı verilir. Karındaki kitleler, genelde karaciğer, dalak gibi organların büyümesi sonucu oluşur.

Nasıl teşhis edilebilir?

Bir kitlenin iyi huylu ya da kötü huylu olup olmadığı, ancak biyopsi ve patolojik inceleme ile belirlenebilir. Patolog tarafından mikroskop altında değerlendirilip adı konmadan, hiçbir kitleye habis tümör ya da kanser denilemez.

Kalp hastalığında bel ölçüsü kriteri

Kalp hastalığında bel ölçüsü kriteri

Şişmanlar için hassas uyarı. Kalp ve damar hastalıkları risk faktörünün belirlenmesinde bel çevresi ölçümünün önemli bir gösterge olduğu ortaya çıktı.


Türkiye Kardiyoloji Derneği (TKD)
Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali Oto, özellikle karın bölgesi
şişmanlığının kalp-damar hastalıklarının gelişmesini ve ölüm riskini
artıran çok önemli, ancak önlenebilir bir faktör olduğunu bildirdi.

Oto, Hilton Oteli'ndeki basın toplantısında, Eylül ayının son
pazar günü olarak belirlenen Dünya Kalp Günü için Dünya Kalp
Federasyonu'nun her yıl bir tema belirlediğini kaydederek,
Federasyon'un bu yıl belirlediği temanın ''Sağlıklı kilo sağlıklı
şekil'' olduğunu söyledi.

Bunun nedeninin, kalp-damar hastalıklarından ölümlerde şişmanlığın
çok önemli rol oynadığının belirlenmesi olduğunu dile getiren Oto,
''Şişmanlığı, sadece estetik bir sorun olarak değil, beraberinde
getirdiği sorunlar olarak düşünüyoruz. Biliyoruz ki şişmanlık,
hipertansiyonu, şeker hastalığı ve damar sertliğine yol açacak kötü
kan yağı yüksekliklerini ve bir dizi kötülükleri birlikte getiriyor.
Bir şey daha öğrendik; tek başına şişmanlık değil, ama özellikle göbek
çevresinde şişmanlık çok daha önemli, kalp ve damar hastalıkları riski
açısından'' diye konuştu.

Oto, şişmanlığın dünyada özellikle gelişmiş ülkelerde bir tür
salgın halinde olduğunu, Türkiye'nin de son 10 yılda bundan
etkilendiğini ifade ederek, bu salgının çocukları da etkilediğini ve
çocukluk çağı obezitesinin dünyanın en önemli sorunlarından biri
haline geldiğini bildirdi.

Kalp ve damar hastalıklarının tüm dünyada ve Türkiye'de ölümlerin
bir numaralı sebebi olduğunu belirten Oto, ''Şişmanlık, özellikle
karın bölgesi şişmanlığı kalp ve damar hastalıklarının gelişmesini ve
ölüm riskini artıran çok önemli, ancak önlenebilir bir faktör. Bunun
için de olayın farkında olunması gerekiyor. Bunun için bel çevresinin
ölçümü basit, sıfır maliyetli bir yöntem'' dedi.
Oto, bel çevresi ölçümünde kadınlarda 88, erkeklerde 102
santimetrenin üzerine çıkmanın kalp-damar hastalıkları riskini
artırdığını, Türkiye için ideal bel ölçüsünün kadınlarda 80,
erkeklerde 90 santimetrenin altında olması gerektiğini ifade etti.

-27 ÜLKEDE YÜRÜTÜLEN ARAŞTIRMA-

TKD Genel Sekreteri Prof. Dr. Oktay Ergene de 27 ülkede yürütülen
''Shape of The Nations'' adlı araştırmanın sonuçlarını anlattı.

Bir sağlık sorununu ortadan kaldırmanın ön koşulunun, hastalar ve
tedavi edecek hekimlerin bu sorunu fark etmeleri olduğunu vurgulayan
Ergene, geçen yıl 100'den fazla ülkedeki bir çalışmada ilk defa bel
çevresindeki yağlanmanın önemine dikkat çekildiğini belirtti.
Ergene, TKD öncülüğündeki çalışmanın da Türkiye'de 40'lı yaşlardan
sonra özellikle bayanların ciddi şekilde şişmanladığını ortaya
koyduğunu, bunun, Türkiye'deki sorunun dünyadan daha ağır olduğunu
gösterdiğini söyledi.

Toplumda ve hekimler arasında ''bu sorunun ne kadar farkındayız''
sorusuna cevap bulmak için 27 ülkede bir araştırma yapıldığını anlatan
Ergene, ''Kuzey Amerika'da genel popülasyonun sadece yüzde 20'si
şişman sınıfına girerken, riskli hasta grubunda obezite oranının yüzde
60'lara yaklaştığını, yani bu gruptaki kişilerin yaklaşık 3'te 2'sinin
obez sınıfına girdiğini görüyoruz. Türkiye'nin durumu ise Avrupa
ortalamasına uyuyor, obez grubu yüzde 10'lar dolayında görülüyor''
diye konuştu.

-''TÜRKİYE SORUNUN FARKINDA DEĞİL''-

Araştırmaya göre, kalp ve damar hastalıkları riskinde ''obezite''
ve ''bel çevresi fazlalığı''nın dünyada sırasıyla 2. ve 7. Türkiye'de
ise 4. ve 9. sırada algılandığına işaret eden Ergene, toplumdaki
farkındalığın arttırılmasının önemini vurguladı.

Ergene, ''en zor kontrol edilen kalp ve damar hastalıkları riski''
sorusunda ilk sırada obezitenin yer almasının doğru olduğunu, ancak
obezite kadar zor tedavi edildiği halde göbekliliğin 5. sırada yer
aldığını söyledi.

Göbekliliğin hangi sağlık sorunlarına sebep olabileceği sorusuna
dünyada yüzde 43, Türkiye'de yüzde 38 oranında ''kalp hastalıkları''
yanıtının verildiğini, bu oranların artırılması gerektiğini anlatan
Ergene, dünyada toplumun geneli ve hastaların yaklaşık yarısının bel
çevresini bildiğini, Türkiye'de ise bu oranın yaklaşık yüzde 25
olduğunu kaydetti.
Ergene, Türkiye'de her 5 dakikada 1, yılda ise 200 bin kişinin
kalp-damar hastalıklarından öldüğünü, önlem alınmazsa bu rakamın
gelecek yıl 2 katına çıkacağını ifade etti.

-DÜNYADA YILDA 17 MİLYON ÖLÜM-

Dünya Kalp Hastalıkları Federasyonu Yönetim Kurulu üyesi ve eski
Başkanı Prof. Philip Poole-Wilson ise dünyada her yıl 57 milyondan
fazla insanın öldüğünü, bunun yaklaşık 17 milyonunun kalp-damar
hastalıklarından kaynaklandığını anlatarak, bu ölümlerin çoğunluğunun
kalkınmakta olan ülkelerde olduğunu bildirdi.

Obezitenin vücut kitle endeksi, kalça ve bel oranının alınması,
tartılma ile ölçülebildiğini anlatan Poole-Wilson, en iyi ölçümün ise
belin çevresinin ölçümü olduğunu kaydetti.

Dünyada sağlık hizmeti verenlerin sorunun önemini anlamaları ve
önlenmesi için daha fazla kaynak aktarılması gerektiğini belirten
Poole-Wilson, kalp-damar hastalıklarının ortaya çıkmadan önlenmesine
çalışılmasının önemini vurguladı.

Babalar daha uzun yaşıyor

Babalar daha uzun yaşıyor

ALMAN Prof. Hans-Udo Eickenberg, Bielefeld'deki Erkek Sağlığı Enstitüsü'nde çocuk sahibi erkeklerin daha uzun yaşadığını ortaya koydu. Uzun yıllar boyunca yapılan araştırma, babaların sigara ve alkolden uzak durduğunu ve kendilerine daha iyi baktığını kanıtladı. Çocuğu olan erkeklerin daha fazla hareket de ettiğini söyleyen Prof. Eickenberg, bu durumun da kalp sağlığı için faydalı olduğunu belirtti.

Sağlığa giden yol gülmekten geçiyor

Sağlığa giden yol gülmekten geçiyor

Yapılan araştırmalar mizah duygusu ve rahat gülebilmenin hastalıklara karşı direnç gösterilmesine yardımcı olduğunu ortaya koyuyor

NeŞe ve mutluluğun vücudumuzun hastalıklara karşı direncini arttırabildiğini gösteren bilimsel deliller ise her geçen gün artıyor. Pennsylevania'daki Carnegie Mellon Üniversitesinden Psikolog Sheldon Cohen mutlu insanların gribe yakalanma olasılığının diğerlerine göre yüzde üç daha az olduğunu 300 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya dayanarak söylüyor.

MİZAHIN GÜCÜ

Acıbadem Hastanesi Kadıköy'de gerçekleştirilen, 'Gülmek Güçlü Bir İlaçtır' toplantısında konuşan Hemşire Patty Wooten gülmenin sağlığa olumlu bir etkisinin olduğunu bire bir yaşayan bir kişi. 'Hastane Palyaçoluğu' da yapan Wooten şöyle diyor: 'Mizah zorluklar karşısında neşelenecek şeyler bulabilme yeteneğidir.' Mizah duyumuz her hangi bir zamanda veya yerde mutluluk veya neşe bulmamıza yardım eden 'idrak keskinliği' verir. Mizah duygusal stresten geri çıkabilme yeteneğimizi arttırır ki, vücudumuzun bağışıklık sistemi de mizaha karşı aynı tür bir tepki vermektedir.'

HASTANE PALYAÇOLUĞU

Mizah ve gülmenin insan bedeni, zihni ve ruhu için ne kadar önemli olduğunun ortaya çıkmasıyla birlikte tedaviye yönelik mizah kavramı da gelişti. Günümüzde hastaların pozitif olabilmesi sadece kendi kişilik özelliklerine bağlı değil. Hastanelerde görev yapan 'Hastane Palyaçoları' bu amaca hizmet ediyor.

HASTALARA MORAL

Hastane palyaçosunun amacı, hastanede bulunan hastalara, ailelerine ve hastane personeline neşe, kahkaha ve keyif için bir fırsat oluşturmak.
Mizahın tedavi açısından önemine inananAcıbadem Sağlık Grubu'nda da 20 hemşireden oluşan bir grup, hastane içinde palyaço hemşire rolü yapmaları için onları hazırlayacak yoğun bir eğitim programına katılıyor. Ders verme, gösteri, interaktif çalışma, makyaj uygulaması ve kostüm tasarımından oluşan 15 saatlik eğitim sonunda, palyaço hemşireler, hastanedeki hastaları ve personeli ziyaret ederek yeteneklerini pratik etme olanağına sahip olacaklar

Kahvaltı yapmayanlar kilo almaya mahkum!

Kahvaltı yapmayanlar kilo almaya mahkum!


Uzmanlar uyarıyor sabah kahvaltılarınızı mutlaka yapın ! Sabah kahvaltısı yapmayan her birey kilosorunuyla karşılasacaktır ve kilo almaya mahkumdur.


Türkiye, taze sebze ve meyve açısından çok zengin; fakat bundan tam anlamıyla yararlanamıyoruz. Özellikle okullardaki beslenme tarzını yanlış bulan uzmanlar, çocukların her gün 2 tane yumurta beyazı yemesi gerektiğini söylüyor. Kahvaltı yapmayan herkesin kilo sorunuyla karşılaşacağını ifade ederken; margarin, kek, sucuk ve salam gibi yiyeceklerden uzak durulması gerektiği belirtiyorlar

Kilo sorunu olan kişilerin yaptığı en büyük hata nedir?

Sabah kahvaltısı yapmayan herkes kilo almaya mahkumdur. Obezitenin gelişmiş ülkelerde gelecek yüzyılın bir numaralı sağlık problemi olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Şu anda yüzde 30'u obez olan ABD'nin 22. yüzyılda yüzde 100'e yakınının bu hastalığın pençesinde olacağı tahmin ediliyor. Vücut Kitle Endeksi yüzde 27'nin üzerinde olanlara obez, ideal kilonun yüzde 100 üstünde olanlara ise 'aşırı obez' diyoruz. Bugün biliyoruz ki depresyon, obeziteye yol açıyor ama obezite depresyona yol açmıyor.

Uzak durmamız gereken yiyecekler hangileri?

Kuyruk yağı, içyağı, tereyağı, margarin, kaymak, krema, konsantre süt tozu, karides, kalamar, havyar, ahtapot, ördek ve kaz eti, aşırı yağlı börek, kek, yaş pasta, çörek, kurabiye, aşırı yağlı et ve tavuk sularıyla pişirilmiş yemekler, sakatat, sucuk, pastırma, salam, sosis gibi şarküteri ürünlerinden obezite sorunu olanların ömür boyu uzak durması gerekli.

Şişmanlığı önleyici ilaçlar tedavide kullanılabilir mi?

Obezitenin ilaçla tedavisinde bir zamanlar anfetaminler kullanıldı. Bunlar hastalarda bağımlılık yaptı. İşte bu yüzden günümüzdeki pek çok hasta ilaç tedavisinden çekiniyor. Şimdi yan etkileri olmayan yeni ilaçlar var ama yan etkileri bilinen ilaçlar da uzman doktor kontrolünde hiçbir sorun olmadan kullanılabilir. Obezite için yeni çıkan ilaçlardan bazısı metabolizmayı hızlandırıyor, bir grup ilaç yağın kana geçmesini yavaşlatıyor, başka bir grup santral beyni etkileyip iştahı azaltıyor. Hepsinin doktor kontrolünde alınması şart, mesela kalp hastaları bu grup ilaçları kullanamaz. Psikiyatri sorunu olanlar, depresyona yatkın olanların iştah kesicileri almaması gerekir.

Diyet yaparken vitamin almak gerekir mi?

Sağlıklı bir kişi haftada en çok 4 gün dışardan vitamin takviyesi almalı. Balık yağının özellikle koroner kalp hastalıklarına karşı koruyucu etkisi var. Enerji ve yağ açısından problemi olmayanlar her gün 1 tane Omega 3 kapsülü almalı.

Süt okulda başarıyı artırıyor



Yeni eğitim öğretim dönemi başlarken okula gidecek milyonlarca çocuk için önem taşıyan konular arasında sağlıklı beslenme ilk sıralarda yer alıyor. Çocukların zihinsel ve bedensel olarak sağlıklı gelişmeleri için düzenli süt tüketmelerine dikkat etmek gerekiyor. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerektiğine dikkat çekiyor. Türkiye'de halen bu miktarın çok altında süt tüketiliyor.

13 Eylül 2005, İstanbul; Zengin bir vitamin ve benzersiz kalsiyum kaynağı olan süt, çocukların özellikle gelişim çağında mutlaka düzenli ve yeterli miktarda tüketmesi gereken bir besin maddesi. Çocukların sağlıklı beslenmesi ve bunun için yeterince süt içmelerinin sağlanması da, yeni eğitim öğretim dönemi başlarken daha da önem kazanıyor. Sağlıklı gelişme için bir çocuğun günde iki su bardağı süt tüketmesi gerekiyor. Beslenme çantasına her gün konulacak bir kutu süt çocukların gerek sağlığında, gerekse okuldaki başarısında etkili oluyor.

Yapılan araştırmalar, Türkiye'deki okul çağı çocuklarının beslenme alışkanlıklarına ilişkin kaygı verici bir tablo ortaya koyuyor. Okul çağındaki çocukların yüzde 60 ila 85'i kahvaltı etmiyor. Yüzde 25 ila 43'ü ise sokak satıcılarından alışveriş yapıyor. Süt ve ayran tüketimi ise yüzde 15 ila 25 civarında kalıyor.

"Sağlıklı gelişim için sütün ihmal edilmemesi gerekir"

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Perihan Aslan, Türkiye nüfusunun yüzde 15'ini oluşturan 10,5 milyon ilköğretim öğrencisinin önemli bir kısmının halen yetersiz beslendiğini belirtti. Aslan konuyla ilgili olarak şunları söyledi:

"Türkiye'de yetersiz beslenmeden ötürü, çocuklarımız sağlıksız gelişiyor ve bodur kalıyor. Bu sorunu aşmak için çocuğa erken yaşlarda yeterli süt tüketim alışkanlığını kazandırmak gerekiyor. Çünkü, çocuğun sağlıklı beden ve zihin gelişimi açısından son derece önemli bir yere sahip olan kalsiyum hiçbir besinde sütte olduğu kadar yüksek oranda bulunmuyor. Süt, insan organizması için gerekli pek çok besin öğesini (protein, karbonhidrat, yağ vitamin ve mineraller) bileşiminde bulunduran tek besindir. Genç yaşlarda görülecek sağlık sorunları ülkenin sosyal ve ekonomik gelişmesini de etkileyecektir. Sağlıklı nesillerin yetişmesi amacıyla herkesin çocukların sağlıklı beslenmesi ve sağlıklı süt içme alışkanlığı kazanması için çaba göstermesi gerekiyor."

Dünyada okul çağında süt tüketimi

Prof. Dr. Perihan Aslan dünyada okul çağındaki çocukların süt tüketimine ilişkin yapılan çalışmaların sonuçlarını ortaya koyuyor. "Birçok ülkede, çocukların sağlıklı beslenmesinin sağlanması için başarılı adımlar atıyor. Hem Kuzey Amerika ve Avrupa'daki gelişmiş ülkelerde hem de Meksika, Çin, Lübnan, İran gibi gelişmekte olan ülkelerde Okul Sütü programları uygulanıyor. Ülkemizde de geçmişte aralıklarla gerçekleştirilmiş olan bu uygulamanın orta ve uzun vadedeki olumlu etkileri açık bir şekilde görülebiliyor.

Örneğin, Okul Sütü Programı'na geçtikten sonra Portekiz'deki gençlerin boy ortalamasında 10 yıl içinde yaklaşık 3 cm artış görüldü. Portekizde, programın uygulandığı bölgelerden birinde çocukların yüzde 52'sinde görülen "Endemik Guatr"vakalarının 5 yıllık uygulama sonucunda yüzde 9'a kadar gerilediği görüldü. Okullardaki devamsızlık oranlarında düşüş ve derse katılımda artış gibi gelişmeler de yine okul sütü programından alınan olumlu sonuçlar arasında yer alıyor."

Süt içerken sağlıklısı seçilmeli

Yeterli miktarda süt tüketmek kadar, sütün sağlıklı koşullarda üretilmesi ve tüketiciye sunulması da büyük önem taşıyor. Sokak sütünün hastalıklara davetiye çıkardığını belirten Perihan Arslan şunları söyledi:

"İnsanlar için besleyici bir gıda maddesi olan süt, birçok mikroorganizma için de ideal bir üreme ortamıdır. Sütün hijyenik koşullarda üretilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde, insan ve çocuk sağlığı açısından taşıdığı avantajlar dezavantaja dönüşebilir. Sokak sütü, hastalıklara yol açabilecek birçok mikrop içerebilir. Bunları öldürmek için yapılan kaynatma işlemi ise sütün besin değerlerini büyük ölçüde yok eder. Işıl işlemden geçirilmiş ambalajlı süt ise bu önemli besin kaynağını tüketmenin en sağlıklı yoludur."

Anne-babaları sigara içen çocuklar horluyor

İsviçreli ve İngiliz bilimadamlarının yaptığı araştırmaya göre, sigara içen anne ve babaların çocukları horluyor.

İsviçre'nin Bern Üniversitesi öğretim görevlisi Claudia E. Kuehni'nin İngiliz meslektaşlarıyla yaptığı araştırma, sigara ile çocukların horlaması arasındaki ilişkiyi ortaya koydu. Araştırma çerçevesinde 1-4 yaşında 8 bin 700 çocuk, 6-9 yaşına gelene kadar izlendi.

Araştırmacı Kuehni, 1-4 yaşında horlayan çocukların 6-9 yaşına geldiklerinde de horlamaya devam ettiklerini belirterek, horlamanın erkek çocuklarında daha fazla görüldüğüne dikkat çekti.

Çocuklarda horlamaya neden olan en önemli etkenin sigara dumanı olduğu kaydedildi. Araştırma sonuçlarına göre, hem annesi hem de babası sigara içen çocuklardaki horlama oranı, birinin sigara içmesine göre iki kat daha fazla.

Bilimadamları, 4 yaşın altında olan ve sürekli horlayan çocukların mutlaka uzman hekime götürülmesi gerektiğini vurguladılar.

Çok yararlı bir bilgi, Arı Sokması sonrası ne yapmalı

Açık söylemek gerekirse yoğurt falan sürerdik, ancak bu çok daha yararlı gibi gözüküyor

Bilim ve Teknik Aralik 2000 dergisinde "Ari Zehirinde Bilmedikleriniz" konusunu okuyunca ari sokmalarinda uyguladigim bir yöntemi sizinle paylasmak istedim. Tip fakültesinde okurken simdi animsamadigim bir dergide ari zehirinin protein yapisinda olmasi nedeniyle (enzim, peptid ve aminoasitler) 53-55 derecede denature olarak toksin özelligini kaybedecegini, derimizin bölgesel olarak 60 derece ve üstüne dayanabilmesi nedeniyle sokmanin hemen sonrasinda bölgeye yanan bir sigaranin olabildigince yaklastirildiginda zehirin etkisinin kaybolacagini okumustum. Bu uygulamayi 1983 de zorunlu hizmet sirasinda beni bir ari soktugunda kendimde denemistim. Sonuç mükemmeldi, 10-15 saniyede agri ve sislikten eser kalmamisti. O günden beri, basta gittigim kamplarda olmak üzere onlarca kisi üzerinde bu yöntemi uyguladim. Ari sokmasindan sonra yaygin olarak kullanilan, bölgeye amonyak uygulanmasi bence çok yanlis. Sokulmadan sonra kisa süre içinde olmak sartiyla, önce igneyi çikartip ardindan 20 saniye kadar yanan sigarayi kisinin dayanabildigi oranda bölgeye yaklastiriyorum. Bölgede agri ve sislik kaybolup, birkaç dakika için kizariklik kaliyor. Kisinin allerjisi yoksa baska önleme gerek kalmiyor.
"Afetzedelere" öneririm. Gene de sigarasiz bir yasam dilegiyle...
Dr. Murat Ergin- Ankara

Kaynak: Eposta zinciri

Sigara nasıl bırakılır?

Yapılan araştırmalar, sigara tiryakilerinin yüzde 75-80'inin sigarayı bırakmak istediğini, hatta tiryakilerin üçte birinin en az 3 kez ciddi anlamda bırakma çabası gösterdiğini ortaya koyuyor.

Buna karşılık, sigara alışkanlığından 60 yaşından önce kurtulma oranı yüzde 50'nin üzerine hiç çıkamadı. Sigara alışkanlığından kurtulamayan tiryakiler artık yarı yarıya sigaraya bağlı nedenlerle ölüyor.

Türk Sağlık Vakfı'ndan alınan bilgilere göre, sigaranın olumsuz etkileri nedeniyle 25-69 yaş grubunda ölen insanlar, yaşamlarının 20-25 yılını bu alışkanlık nedeniyle yitiriyorlar. Başka bir ifade ile bu insanlar, 20-25 yıl erken ölüyor.

Sigara, başta akciğer kanseri olmak üzere pek çok kansere, kalp-damar hastalıklarına, erken yaşlanmaya ve erken ölüme yol açıyor.

Bu gerçekler, büyük bilimsel araştırmalarla ortaya konarak kanıtlandı ve sigara şirketleri bile artık bu verileri inkar etmiyor. Bu durum, güçlü bir bağımlılık yapıcı etken olan sigaranın etkisinden kurtulabilmek için tiryakilerin daha çok çaba göstermesine gerek olduğunu anlatıyor.

SİGARAYI BIRAKMAYA YÖNELİK ÖNERİLER

Sigarayı bırakmak isteyen tiryakilerin çoğu, bu alışkanlıktan kendi kendilerine kurtulma şansına sahip. Bunun için kararlı olmak ve bir hazırlık dönemi yaşamak gerekli. Gerektiğinde sağlık ocaklarında çalışan hekim ve sağlık personelinden destek istenmeli.

Sigarayı bırakmaya yönelik kimi basit önlem ve öneriler şöyle özetlenebilir:

"- Bırakma tarihini belirleyin.

- Bırakmaya hazırlık için, çevrenizdeki insanlara sigarayı bırakacağınızı söyleyin.

- Sigara içmemeyi özendiren bir ortam hazırlayın. Örneğin, kül tablalarını ortadan kaldırın. Değişik yerlere "Sigara içilmez" uyarıları asın.

- Geçmişteki başarısız denemelerinizi gözden geçirin.

- Sigara içmenizin nedenlerini ve niçin bırakmanız gerektiğini düşünerek bunları not edin.

- Sigarayı bırakmanın ilk günlerinin güç olacağını bilin ama zor günlerin gelip geçeceğini, sigarasız yaşamın çok daha güzel ve sağlıklı olacağını düşünün.

SİGARAYI BIRAKTIĞINIZ GÜN NELER YAPABİLİRSİNİZ?

- Derin soluklar alın.

- Zorlandığınız durumlardan uzaklaşın.

- Sıcak bitkisel çay için.

- Su için.

- Şekersiz çiklet çiğneyin.

- Çiğ sebze ve meyve yiyin.

- Yürüyüş ya da egzersiz yapın.

- Sigarayı niçin bıraktığınızı düşünün.

- Su ve meyve suyu içebilirsiniz.

- Yürüyüşe çıkabilirsiniz.

- Bırakma nedenlerinizi yeniden yeniden okuyabilirsiniz.

- Alışverişe çıkabilirsiniz.

- Sigara içmeyen bir dostu ziyaret edebilirsiniz.

- Banyo ya da duş yapabilirsiniz.

- Sigaranın zararlarını anlatan yayınları okuyabilirsiniz.

- Kendinizi ödüllendirebilirsiniz.

SİGARAYI BIRAKAN KİŞİNİN KARŞILAŞACAĞI SIKINTILAR

Sigara bıraktıktan sonraki 14 gün kritik günlerdir. Bu nedenle, ilk 14 günün her biri ilk gün gibi değerlendirilmelidir. Sigarayı bırakan kişi ilk gün ve izleyen 13 gün şu belirtilere hazır olmalıdır:

- Yoksunluk belirtileri

- İyileşme işaretleri

- Dayanılmaz sigara içme isteği

- Sigara içme dürtüsü

- Gerginlik, acıkma, baş dönmesi, dikkati yoğunlaştırma güçlüğü, fazla uyuma, uykusuzluk

- 8 saat sonra vücudunuzda oksijen artışı olur.

- 2 gün sonra tüm nikotin ürünleri vücudunuzdan atılmıştır.

- Tat ve koku alma duyularınızda düzelme başlamıştır.

- Akciğerleriniz düzelmektedir. (Birkaç hafta öksürük sürebilir, çünkü akciğerleriniz temizlenmektedir.)

- Bir yıl sonra kalp krizinden ani ölüm riskiniz, sigara içen bir kişiye göre yarı yarıya azalmıştır".

İşte beynin 11 ilacı

Her sabah düzenli kahvaltı yapın, gazlı içeceklerden uzak durun... Uzmanlar, bu ve bunlar gibi beyni geliştirecek, hafıza ve zekâ gerilemesini önleyecek bir liste hazırladı


Uzmanlar, hafıza ve zekâ körelmesinin önüne geçerek beyin gücünü artıracak 11 maddelik bir öneri listesi hazırladı. İşte beyin gücünü artıracak yöntemler:

1- Akıllı ilaçlar: 'Modafinil' gibi ilaçlar, beyni 90 saat boyunca uyanık tutuyor. Beynin bir bölgesinden diğerine veri akışını sağlayan kimyasalları artırıyor.

2- Yiyecekler: Protein açısından zengin besinler yarar sağlıyor. Düzenli kahvaltı yapmak da zihinsel performansı artırıyor; gazlı içecekler tam tersi etki yapıyor.

3- Müzik: Özellikle Mozart dinlemenin matematiksel zekâyı artırdığı ve müzik derslerinin, çocukların IQ'sunu yükselttiği belirlendi. Ancak pop müziğin böyle bir etkisi görülmedi.

4- Biyonik beyin: Elektrotlarla beyne az miktarda elektrik akımı vermenin, beynin gücünü artırdığı belirtiliyor.

5- Zihinsel egzersizler: Zor matematik soruları zekâyı keskinleştiriyor. 5 hafta boyunca zihinsel egzersiz yaptırılan çocukların IQ'su 8 puan yükseldi.

6- Hafıza oyunları: İskambil destesindeki her kartı bir karakterle özdeşleştirip tüm karakterlerin yer aldığı bir hikâye yaratarak, 52 kartı sırasıyla hatırlayabilirsiniz.

7- Uyku: 21 saat boyunca uyumamak, beyin üzerinde sarhoşluk gibi bir etki yaratır. 2 saatlik çalışmadan sonra iyi bir gece uykusu uyumak, öğrenmeyi kolaylaştırır.

8- Yürüyüş: Haftada 3 kez yarımşar saat yürüyüş yapmak; öğrenme, konsantrasyon ve mantık gücünü yüzde 15 artırır.

9- Hobiler: Örgü ören, bulmaca çözen yaşlıların Alzheimer gibi hastalıklara yakalanma riskinin daha az olduğu tespit edildi.

10- Konsantrasyon: Bu da beyin için önemli bir egzersiz! Bir iş üzerindeyken, kısa süreli bir dikkat dağılması sonrasında yeniden konsantrasyon sağlamak yaklaşık 15 dakika sürer.

11- Nörolojik tarama: Beyin içindeki hareketliliği gösteren tarayıcılar, beynin aktivitelerini kontrol etmekte de kullanılabilir..

- Milliyet -

Kadavradan insana yüz nakli yakında gerçek oluyor

Kadavradan insana yüz nakli yakında gerçek oluyor

Ameliyat edilecek kişinin kendisine nakledilecek olan yüzü seçmesi yasak. Hastanın ameliyat öncesinde yüz nakli yapılacak olan kişiyi görmeyeceğini vurgulayan doktorlar, “Burası alışveriş merkezi değil. Hastalar, bizim kararımıza güvenmek zorunda” diyor. Doktorlar işlemi için kullanılacak kadavranın yakınlarıyla da terapi amaçlı konuşma yapacak.

Psikolojisi sağlam olmalı

Nakil yapılacak hastanın özellikleri:

1) Destek verecek bir ailesinin olması.

2) İntihar eğilimlerini taşımaması.

3) Yapılacak tedaviyi yavaşlatacağı için kesinlikli alkol veya uyuşturucu bağımlısı olmaması.

4) Yüzünde ciddi yanıklar bulunması

5) Naklin başarısız olması durumunda, hastanın klasik deri nakli yönteminde kullanılabilecek kadar canlı deriye sahip olması.

Hayata yeni bir yüzle bakacaklar

Uzun zamandan beri üzerinde tartışılan yüz nakli operasyonu sonunda gerçek oluyor. Şimdiye kadar kimsenin cesaret edemediği operasyon, ABD’deki bir hastane tarafından yapılacak.

Cleveland Kliniği’nde çalışan Dr. Maria Siemionow, operasyon için gönüllü hasta arıyor. Söz konusu ameliyatın, yüzünde ciddi hasar olan insanlara yeni bir hayat sunması bekleniyor. Şimdiye kadar hastalara kendi vücutlarından alınan deri parçaları naklediliyordu. Kanama sorunu yüzünden tek bir seferde ancak birkaç santimlik deri alınabiliyordu. Dolayısıyla hastanın sayısız kez ameliyata girmesi gerekiyordu. Bunları ortadan kaldırmak için hastaya bir kadavradan alınacak yüzün nakledilmesi planlanıyordu. Ancak doktorlar ameliyatın sonuçlarından çekiniyordu.

YA YENİ YÜZ TUTMAZSA?

Şimdi bu yüz naklini gerçekleştirecek olan klinik, hastayı olası risklere karşı uyaracak. En kötü senaryo yeni yüzün doku uyumsuzluğu geçirmesi. Bu durumda kişinin yüzü kangren olmuş gibi simsiyah olacak.

Yeni yüzün eskisiyle nakil yapılan kişinin karışımı olması bekleniyor. Bu durumda hastanın kimlik çatışmasına girme olasılığı yüksek.

GATA'dan yerli malı kalp nakli

GATA’dan yerli malı kalp nakli

Türkiye’nin en büyük kalp merkezlerinden GATA Kalp ve Damar Cerrahisi kapılarını AKŞAM’a açtı. Yılda binlerce kişiye şifa dağıtan ekip bir ilke imza attı, ölmek üzere olan üç kalp hastasını kök hücre nakliyle kurtardı. Mucizeye imza atan isim ise Prof. Dr. Harun Tatar ve ekibi. Bu kadro 3 hastaya kök hücre naklinde yüzde 100’e yakın başarı sağladı.

Eğer uzun vadeli sonuçlarda bir aksaklık olmazsa GATA önümüzdeki günlerde kalp hastalarının yeni umudu olacak. Nakil devri kapanıp kök hücre devri başlayacak. İşte GATA’nın kalbi ve çok özel cerrahları.

SİVİLLERE HİZMET VAR

GATA ve KTÜ Hemotoloji bölümleri birlikte çalışıyor. GATA, hazırladığı kemik iliğini Karadeniz Teknik Üniversitesi’ne (KTÜ) gönderiyor. İlikler nakle hazır hale getirilip aynı gün Trabzon’dan geri geliyor. Ve hücre kalbe veriliyor. Doktorlar bozulmuş kalp adalesinde yeni hücreler oluşturup, yeni kalp adalesi dokusu elde ediyor.

GATA’nın yüzde 10 sivil kontenjanı var. SSK gibi güvencesi olanlar hatta bazen olmayanlar bile ameliyat ediliyor.

‘40 bin km. bakımına girdim’

Sahil Güvenlik Komutanlığı’ndan Binbaşı Abdullah Çınar kalbi sıkışınca GATA’ya başvurmuş. Prof. Dr. Tatar, oldukça heyecanlı olan Çınar’ı “Üzülme iki damar tıkalı, açacağız” deyip rahatlatmış. “Hocam ürkmeyeyim diye böyle söylemiş. Oysa 5 damarım tıkanmış” diyen Binbaşı Çınar’a kol, göğüs ve bağından alınan damarlarla ‘tabiri caizse’ yeni bir kalp yapılmış. Çınar “40 bin kilometre bakımı yaptırdım” diyerek Harun Hoca’ya teşekkür ediyor.

Ben fındık fıstık eğitimi almadım

Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tuğgeneral Harun Tatar, uluslararası alanda tanınmış bir isim. Kalp ve genel cerrahi alanında iki ihtisas yapan Tuğgeneral Tatar, 15 yılda 20 bin açık kalp ameliyatı gerçekleştirdi. Magazinden hiç hoşlanmayan Tatar, “Bir kalp cerrahı olarak fındık fıstık hakkında konuşacak kadar ne eğitim aldım ne de işi gayri ciddi olarak düşünüyorum” diyor.

Ameliyatlar klasik müzik eşliğinde

Kalp ve Damar Cerrahisi bölümü, yılda 10 bin hastaya bakıyor. Bin civarında açık kalp ameliyatı yapıyor. Prof. Tatar’ın başkanlığında 2 profesör, 3 doçent, 3 doçent yardımcısı, 3 uzman ve 5 asistan bu mucizeye imza atan isimler. Beethoven, Straus ve Mozart dinleyerek ameliyatlara giren ekip, sadece askerlerin değil sivillerin de hayatını kurtarıyor.

Yurtdışından ilk ilik nakli yapıldı

Yurtdışından ilk ilik nakli yapıldı

Almanya’dan getirilerek Akut lösemi hastası genç kıza nakledilen kemik iliği tam uyum sağladı. Büşra Büyükçapar (23), Erciyes Üniversitesi’nde ameliyat edildi. Prof. Ali Ünal, yapılan ilik naklinin Türkiye’de ilk olduğunu vurguladı. Ünal, Türkiye’de daha önce birkaç kez yurtdışından getirilen iliğin hastaya nakledildiğini, ancak nakillerin uymadığını söyledi. Büşra, basına poz vermedi.

Denetimden kaçan akşamcıya iyi haber

Denetimden kaçan akşamcıya iyi haber

Alkolün vücuttaki etkisini en aza indiren doğal içecek ‘Zoberade’ yakında piyasaya sürülecek. Son kadehten sonra alınınca vücuttaki promil seviyesini düşüren içecek, özellikle trafik denetlemelerinden korkan akşamcıların işine yarayacak. İçildikten sonra kan dolaşımına geçen Zoberade, karaciğerdeki enzimleri harekete geçirip toksinlerin hızla atıyor.

Kıyafetler, çocukları güneşten korumuyor

Kıyafetler, çocukları güneşten korumuyor

İngİltere’de yapılan bir araştırma, piyasadaki kıyafetlerin yüzde 25’inin çocukları güneşin zararlı ışınlarından koruyamadığını ortaya koydu. Uzmanlara göre kıyafetlerle dolaşmak, cilt kanserine neden olan ultraviole (UV) ışınlara koruma sağlamıyor. Elbiselerde kullanılan kumaşlar UV ışınlarına karşı çok korumasız. En yüksek korumayı ise mayolardaki kumaşlar sağlıyor.

Stresi başarıya dönüştürün

Stresi başarıya dönüştürün

Stresin kontrol edildiğinde önemli yararlar sağladığını vurgulayan Dr. Yalçın Kaya, kişilerin, stres belirtisi gördükleri andan itibaren 'Bende stres başladı. Vücudumdaki normal durumlarda kullanamadığım pasif dokular artık aktif hale geçiyor. Bu işin üstesinden geleceğim' şeklinde düşünmeleri gerektiğini belirtti. Kaya böyle yapıldığında sınav gibi stresin yoğun olduğu durumlarda başarının, sosyal hayatta ise mutluluğun yakalanabileceğini söyledi.

Domatesİ Nasil Bİlİrsİnİz?

DOMATESİ NASIL BİLİRSİNİZ?

Günümüzde kanser, kalp-damar hastalıkları ve şeker hastalığı tüm ölümler içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Genetik (ırsi) faktörler ve ilerleyen yaşın yanında hareketsiz yaşam tarzı ve yemek kültürü önemli risk faktörleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm kanserlerin yaklaşık %50’sinin diyetle ilişkili olduğu artık kesindir. Ayrıca damar sertliği, şeker hastalığı ve yüksek tansiyon da yemek kültürü ile yakından ilişkilidir.

Bu ilişkinin temelinde herkesin bir derece malumu olan oksidan maddelerin vücutta neden olduğu zararlar ve başta hücrenin çekirdeği olmak üzere pekçok yerinde kalıcı hasara neden olmasıdır. Bu hasarın zaman içerisinde birikmesi ile yukarıda bahsettiğimiz hastalıklar ortaya çıkmaktadır. Antioksidan olarak bilinen moleküller, hasarın azaltılması ve tamiri için bize yardımcı olan önemli maddelerdir. Artık herkes bir şekilde aldığı antioksidan miktarını artırmakta ve yeni antioksidan kaynakları araştırmaktadır. Aslında bu arayışlarımız çok yakınımızda olanları görmemize engel olmaktadır. Bunlardan bir tanesi de “kendine özgü bir mucize” olan domatestir. Domates, özellikle likopen denen güçlü antioksidandan son derece zengin bir bitkidir.

Likopen nedir?

Likopen aslında domatese özgün rengini veren bir renk maddesidir (pigment) ve yalnızca belirli bitkiler ile bazı tür mikroorganizmalar tarafından üretilebilir; hayvanlar ve insanlar likopen üretemezler. Likopen insan vücudunda üretilen bazı zararlı maddeleri (okside edici maddeleri) güçlü bir şekilde temizler. Öyle ki, “singlet oksijen” denen zararlı bir maddeyi, herkesin bildiği ve bolca kullandığı E vitamininden 10 kat daha güçlü bir şekilde ortadan kaldırır.


Kanser ile ilişkisi

Özellikle prostat ve meme kanseri olan kişilerin vücudunda likopenin normalden düşük olduğu ve domatesin çok tüketildiği bölgelerde bu iki tip kanserin görülme oranının anlamlı şekilde düşük olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir. Çin ve İtalya’da yapılan çalışmalarda, sindirim sistemi kanserleri ile domates tüketimi arasında güçlü ters bir ilişki olduğu gösterilmiştir. Ayrıca yukarıda belirtildiği gibi meme ve prostat kanserine karşı güçlü koruyucu özellikleri olduğu da bir kez daha ortaya konmuştur. Aynı güçlü koruyuculuk, İspanya ve İngiltere’de yapılan çalışmalarda akciğer kanserine karşı da gösterilmiştir.

Kalp damar hastalıkları ile ilişkisi

Bu konuda en çok güvenilen antioksidan E vitaminidir. Ancak 2000 yılında tamamlanan “HOPE” isimli geniş katılımlı bir çalışmanın sonuçlarına göre 4.5 yıl boyunca günlük E vitamini kullanan bireylerde kalp damar hastalığı riskinde anlamlı bir azalma görülmemiştir.

Benzer bir çalışma kan likopen düzeyleri farklı bireylerde yapılmış ve çok daha olumlu sonuçlar alınmıştır. Litvanya ve İsveç’te yapılan karşılaştırmalı bir çalışmanın sonuçlarına göre, kan likopen düzeyleri ile kalp hastalıklarına yakalanma arasında güçlü zıt bir etkileşim bulunmuştur. Yani vücudunda yüksek oranda (aslında normal) likopen bulunan bireyler olmayanlara göre daha düşük tansiyona sahip ve damarları daha sağlıklı bulunmuştur.

Kolayca anlayabiliz ki, güçlü bir antioksidan bizi başta yaşlanma olmak üzere başka pekçok hastalığa karşı da koruyabilir. Bunlardan en önemlileri yüksek tansiyon ve şeker hastalığıdır.

Likopen kaynakları

Likopen bitkilere kırmızı rengini veren en önemli renk maddesidir. Bu nedenle domatesin yanında rengi kırmızı olan diğer tüm meyve ve sebzelerde de belirli miktarlarda bulunur (kırmızı erik, karpuz, vişne, kiraz ve şeftali vs.). Likopen kaynağı konusunda söylenecek en sevindirici söz; domatesten elde edilen salça, ketçap, sos ve püre gibi ürünlerin likopen varlığını azaltmamasıdır. Hatta domatesin kaynatılması ve salça yapılması likopenin vücutta kullanılabilirliğini artırmaktadır. Dolayısı ile mutlaka domates yemeniz gerekmez, mevsimine göre değişik ürünleri tüketerek sağlığınızı koruyabilirsiniz.


Bu konuda söylenecek en önemli söz ise; “domates demenin likopen demek olmadığıdır” çünkü deneysel çalışmalarda domatesten elde edilen yararlı etkiler sadece likopen kullanılarak elde edilememiştir. Ve domatese ait faydalar hiçbir zaman sadece likopen ile açıklanamayacak kadar fazladır. Son söz; “önemli olan likopen almak değil domates yemektir”. Afiyet olsun...

!!!!Yeni Meme Kanseri Çeşidi!!!!

Lütfen hayatınızdaki tüm kadınlara gönderiniz. Anneler, kızlar, kız
kardeşler, hala ve teyzeler, arkadaşlar vs.


Kasım ayında , nadir rastlanan bir çeşit meme kanseri bulundu. Bir
bayanın gögsünde bir isilik gelişti. Doktoru mamagrofisi temiz olduğu için
antibiyotikle enfeksiyonu tedavi etti. İki kontrolden sonra isilik kötüye
gitmeye başladı. Doktoru bir mamografi daha istedi. Bu sefer bir kitle
görünüyordu.

Biyopside hızlı büyüyen habis ur bulundu.Büyümesini geri çekmek amacıyla
kemo terapi başladı, sonra mastectomy yapıldı, kemo terapi tamamlandı ve
radyasyon tedavisi yapıldı. Şiddetli tedavinin yaklaşık dokuz ayından
sonra bayan temiz bir sağlık listesi verdi.

Yaşamının bir yılının her günü onunla doldu . Sonra kanser karaciğer
bölgesine geri döndü . Dört tedavi aldı ve kaliteli bir hayat istediğine
karar verdi , kemo terapinin daha sonradan ortaya çıkan etkisini yaşamak
istemiyordu. Beş büyük ayı vardı ve son gününü en ince ayrıntısına kadar
planladı. Morfine ihtiyaç duyduğu birkaç günden sonra öldü. Her yerdeki
kadınlara dağıtılsın diye bu mesajı bıraktı :

Kadınlar , lütfen normal olmayan herhangi bir şey karşısında dikkatli olun
ve mümkün olduğu kadar çabuk yardım almak içinde kararlı ve inatçı olun.

Paget Hastalığı : Bu nadir tipte bir meme kanseri ve memenin dış
çeperinde , meme ucunda ve haresinde isilik gibi görünüyor , daha sonra
dış kenarı kabuklu bir yara haline geliyor . Meme kanserinden hiç şüphe
duymadım ama kanserdi. Meme ucum bana hiç değişik gelmiyordu fakat isilik
beni rahatsız etti, bu nedenle doktora gittim. Ara sıra kaşındı ve ağrıdı
fakat bunların dışında beni rahatsız etmedi. Sadece çirkin ve sıkıntı
vericiydi, doktorum ve dermatolog tarafından daha önce deri yangısı için
verilen bütün kremlerle temizlenemedi . Biraz endişeli görünüyorlardı
fakat kanser olabileceği konusunda beni uyarmadılar.

Şimdik, dışarıdaki pek çok kadının meme ucundaki yada çevresindeki bir
isiliğin yada yaranın kanser olabileceğini bildiğini sanmıyorum. ( Benimki
meme haresinde tek bir kırmızı sivilce olarak başladı. Meme ucunun Paget
hastalığında problemin en büyüğü semptomların zararsız görünmesi.
Çoğunlukla deri iltihabı veya enfeksiyonu olduğunu düşündürüyor, en
önemli talihsizlik ortaya çıkartma ve bakımında gecikme. )

Semptomlar neler ?

Meme ucunda kaşıntıya ve yanmaya neden olan sürekli kırmızılık, akıntı ve
kabuk bağlaması. ( Benim durumumda , ben fark edene kadar çok fazla
kaşıntı ve akıntı yoktu, fakat bir tarafta dış kenarda kabuk vardı. )

Meme ucunda iyileşmeyecek bir yara. ( Benimki meme haresi üzerinde
idi.) Genellikle sadece bir meme ucu etkileniyor.

Nasıl teşhis edilir?

Doktorunuz fiziksel olarak muayne etmeli ve iki memeninde mamografisini
acil olarak çektirmenizi istemeli. Kırmızılık, akıntı ve kabuk deri
iltihaplanmasına çok benziyorsa bile, eğer yara tek memenizde ise
doktorunuz kanserden şüphelenmeli. Neler olduğundan emin olmak için
doktorunuz yaradan biyopsi almalı.

Bu mesaj ciddiye alınmalı ve mümkün olduğu kadar çok sayıda akrabanız ve
arkadaşlarınıza geçilmeli ki birinin hayatını koruyabilmeli.

Benim meme kanserim, büyük dozlarda kemoterapi aldıktan, 28 kez radyasyon
tedavisi olduktan ve Tamaxofin aldıktan sonra yayıldı ve kemiklerimi
sardı. Eğer başlangıçta meme kanseri teşhisi konulsaydı belki
yayılmayacaktı...

TÜM OKUYUCULARA :

Bu o kadar üzücü ki, kadınlar Paget Hastalığının farkında değiller. Biz
diğerlerini bu mail ile hastalığın ve potansiyel tehlikesinin farkına
vardırabiliriz, her yerdeki kadınlara yardım edebiliriz.

Lütfen , eğer yapabilirseniz, bir dakika alır bu mesajı olabildiği kadar
çok insana göndermek, özellikle akraba ve arkadaşlarınıza .Sadece bir
dakika alır , sonucunda bir hayat kurtarır.

Iştahla Baş Etmenin 5 Kolay Yolu

1-Daha uzun süre çiğneyin: Yiyecekleri uzun süre çiğnedikten sonra yutmak, beynin vücuda giren besinleri kaydetmesine zaman tanımak anlamına gelir. Böylece doyduğunuzu anlamızla, yemeye son vermeniz arasındaki zaman kısalır.

2-Güç harcayaarak egzersiz: Egzersizleriniz zorlaştıkça vücut ısınız artıyor ve daha fazla kalori yakmaya başlıyorsunuz. Bu durumda egzersizi takip eden bir kaç saat boyunca iştahınız bastırılıyor. Normal öğün saatinden bir kaç saat önce egzersiz yapmaya başlamak en mantıklısı. Çünkü yemek saati geldiğinde spor yapmanın verdiği etkiyle, iştahınız kapanacaktır. Ama asla öğün atlama hatasına düşmeyin. Hem vücudunuz güçsüz düşer, hem de bir süre sonra aşırı yeme isteği duyarsınız.

3-Tat alma duyunuzu tatmin edin: Yapılan araştırmalara göre değişik tatlarla bu duyuyu tatmin etmek, daha az yiyerek doymanızı sağlıyor. Sürekli aynı yemeği yemek, özellikle de tadı hoşunuza gitmiyorsa, bir süre sonra tat alma mekanizmanızın kendini iptal etmesine sebep olur. Kişi kendisini sanki hiç yemek yememiş gibi hissedebilir.

4-Atıştırma krizlerini engelleyin: Gün içinde sık ve az öğünler yemek, iştahınızın kontrolden çıkmasını önlemenin en kolay yolu. Ama yine de atıştırmak için bir şeyler arıyorsanız, sağlıklı karbonhidratlara yönelin. Çünkü, bu besin türü sindirim sisteminde daha uzun süre kalıyor ve vücuttaki şeker düzeyini yavaşça yükselterek, uzun süre tokluk hissi veriyor.

5-Daha fazla su için: Vücut, susuz kaldığında çoğu zaman açlık hissine benzeyen sinyaller gönderir. Bu yüzden bol su içmek iştahı bastırmanın en etkin yoludur.

Şifalı Bitkiler

Kankalar biliyorsunuz bugün kullandığımız ilaçlar bile bitkilerin özlerinden elde edilmektedir. işte doğa mucizesini anlatan bir e-kitap, bilgilendirmek istedim

http://forum.kanka.net/showthread.ph...7&page=3&pp=10

Paylaşımların devamı Emeğime Gösterilen Saygı doğrultusunda devam edecek

İşini sevmeyen depresyonda

İşini sevmeyen depresyonda

İŞİNİ sevmeden yapan kişiler ruh sağlıklarını tehlikeye attıkları gibi çevresindeki insanları da mutsuz ediyor. Bu nedenle ortaya çıkan tatminsizlik bireyin ailesi ve çevresiyle ilişkilerini zora sokuyor.

AİLEYE DÜŞEN GÖREVLER

Zamanla kişi depresyona bile girebiliyor. Psikolog Özgül Kılıç, gençlerin, kolay para kazanma ve kısa yoldan zengin olup yükselme hayaliyle, kişiliğine uygun olmayan mesleklere yöneldiğine dikkat çekerek ''Doğru meslek seçiminde, en önemli görev anne-babalara düşüyor. Ebeveynlerden, küçük yaşlardan itibaren, çocuklarının ilgi ve yeteneklerini ortaya çıkarması gerekiyor'' diyor.

İŞKOLİK OLMAYIN!

Öte yandan uzmanlar işkolik olmanın da doğru olmadığını hatırlatıyor Bu kişiler işe aşırı bağımlılık duyuyor, işleri bitmesine rağmen yeni işler yaratarak bir türlü işten çıkamıyor. Bu durum da yine kişinin ev ve aile ilişkisine olumsuz yönde yansıyor.

Göçmen kuşların getirdiği gribe dikkat

Göçmen kuşların getirdiği gribe dikkat

Türk Veteriner Hekimler Birliği, bir çok ülkede görülen Kuş Gribi'ne karşı dikkatli olunması gerekliliği konusunda halkı ve yetkilileri uyardı.


Türk Veteriner Hekimler Birliği yaptığı yazılı açıklamada, "Kuş gribi olarak bilinen, uzak doğu ülkelerinde milyonlarca kümes hayvanının imha edilmesine ve bir çok insanın ölmesine neden olan kuş gribine karşı başta avclar olmak üzere tüm halk duyarlı ve dikkatli olmalıdır." şeklinde uyardı. Kuş gribinin görüldüğü ülkelerdeki verdiği zararın yüz milyon dolarla ifade edildiği öğrenildi.

Kuş gribinin viral bir hastalık olduğu, daha çok kanatlı hayvanlarda ortaya çıktığı, hastalığın hızlı bir şekilde yayıldığı ve insanlara da bulaştığı kaydedildi. Açıklamada, "Hastalığın yaptığı ekonomik kayıplar ve yayılmasının hızlı olmasının nedeniyle Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı'nın (OIE) A listesinde yer almaktadır. Birçok ülkede bildirimi zorunlu hastalıklar arasındadır." denildi.

Hastalığın birçok ülkede görüldüğü ama Türkiyede görülmediği öğrenildi. Uzakdoğu ülkelerinin yanı sıra halen İtalya, Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu'nda hastalığın görüldüğü kaydedildi.

Türkiye için en büyük riskin göçmen kuşlar olduğunu belirten Veteriner Hekimler birliği, "Göçmen kuşlar hareket halinde, ülkemiz ve sağlığımız için göçmen kuşlardan uzak duralım ve kaynağı belli olamayan ev kuşlarından uzak duralım." şeklinde uyarıda bulundu.

Vitamin eksikliği nelere yol açıyor

Vitamin eksikliği nelere yol açıyor

Vücudumuz ihtiyaç duyduğu vitaminleri yeterli miktarda alamayınca bizi hastalıklarla uyarıyor

Vücudumuz ihtiyaç duyduğu vitaminleri tam olarak alamayınca farklı belirtilerle bu ihtiyacını gösteriyor. Beslenme Uzmanı Doç. Dr. Neriman İnanç yaşlanmayı yavaşlatan A vitamininin eksikliğinde enfeksiyonlara yatkınlığın arttığını, görme bozukluğunun ortaya çıktığını belirtirken kemikler için gerekli mineralleri içeren D vitamini eksikliğinin kemik kırılmalarına yol açtığını ifade ediyor. E vitamininin eksikliğinde ise kas kaybı, adet düzensizlikleri, sinir kas sisteminde bozukluk görülüyor. K vitaminin kemik oluşumunu etkilediğini ve kanın pıhtılaşmasını sağladığını belirten İnanç ''Dokuları yenileyen C vitamininin eksikliğinde yorgunluk, depresyon, enfeksiyonlarda ve yaralarda yavaş iyileşme görülür'diyor.

YORGUNLUK VE SİNİR

Kan dolaşımını düzenleyen B1 vitamininin eksikliğinde ise yorgunluk, sinir hastalıkları, büyüme geriliği, iştahsızlık ortaya çıkar. B2 vitamini de anne karnındaki ceninin gelişiminde gereklidir. B12 vitamininin eksikliğinde anemi, yorgunluk görülüyor.

Dikkat! Alzheimer geliyorum der

Dikkat! Alzheimer geliyorum der

Bunama diye bilinen Alzheimer 60'lı yaşlarda kendini hissettiriyor. Hastanın davranış ve duygu bozuklukları, sinirlilik sergileyebileceğini açıklayan uzmanlar Alzheimer'ın kalıtsal olabildiğini yani aynı aileden birkaç kişinin Alzheimer hastalığına yakalanabileceğini belirtiyor.

Dişleriniz için tatlıya meyve ekleyin

Dişleriniz için tatlıya meyve ekleyin

BazI zamanlarda diş fırçası kullanma imkanınız yoksa, yemek esnasında şekersiz beslenmek dışında, bol miktarda florlu (çay, sardalya, ayçiçek yağı, tahıl ürünleri, yumurta, süt), kalsiyumlu, fosforlu ve selenyumlu besinler tüketmenizde yarar var. Tatlılara çiğ sebze ve meyve ilave etmek de diş taşlarına karşı bir önlemdir. Çünkü sebze ve meyvelerdeki liflerin dişleri dezenfekte edici bir rolü vardır.

Prof. Müftüoğlu'ndan 16 öneri

Prof. Müftüoğlu'ndan 16 öneri

Prof. Osman Müftüoğlu, "Ben nerede yanlış yaptım?" diye sorusuna doğru cevap verebilmek için 16 öneride bulundu. Müftüoğlu'nun önerileri herkese gerekiyor.


Eğer kalp veya beyin krizi geçiren biri iseniz, size bir önerimiz var! Geçirdiğiniz bu olumsuz deneyimleri onları ‘korku’ veya ‘kaygı’ nedeni olmaktan çıkarıp birer ‘fırsat’ kapısı haline getirebilirsiniz. Yeter ki ‘Ben nerede yanlış yaptım’ sorusuna doğru cevaplar verin.

KALP ve beyin gibi iki yaşamsal organdan birinde yaşadığınız krizi (kalp enfarktüsü ya da beyin krizi/inme) yeni bir başlangıç, yeni bir doğuş, yeni bir umuda çevirebilirsiniz. Eğer bu fırsat kapısından girer ve bu yeni yolda yürümeyi ısrarla sürdürebilirseniz, sadece sağlığınızı yeniden kazanmaz, hayat kalitenizi de yükseltirsiniz. Böyle bir sürecin sadece sizi değil sevdiklerinizi de yeni üzüntülerden koruyacağından şüpheniz olmasın.

NASIL YAPACAKSINIZ?

Yola ‘Nerede yanlış yaptım’ sorusuna doğru yanıtlar vererek başlamalısınız. Yaşam biçiminize, seçimlerinize, alışkanlıklarınıza, genetik mirasınıza ilişkin ciddi sorgulamalar yapmalı, bu krize yol açan nedenlere kafa yormalısınız.

Doğru yanıtlara ulaşabilmek için işe aile mirasınızdan başlayın. ‘Genetik ağacınızın’ dallarını ve onu içten içe kemiren böcek ya da kurtları dikkatle araştırın. Damar hastalığı riski yüksek bir aileden mi geliyorsunuz? Aileniz özellikle birinci dereceden akrabalarınızda (50 yaş altı kadın, 55 yaş altı erkek) genç yaşta kalp veya beyin krizi geçirenlere, şeker hastalığı, hipertansiyon, kolesterol yüksekliği ile mücadele edenlere sık rastlanıyor mu? Aile mirasınızda homosistein yüksekliği, metabolik sendrom, pıhtılaşma hastalıkları gibi sorunlar beklenenden yüksek mi?

DOKTORUNUZUN YARDIMI

Yapacağınız ikinci öncelikli iş, biyolojik yapılanmanızın ne düzeyde olduğunu belirlemek, genetik geçişi mümkün sorunlardan ne düzeyde etkilendiğinizi araştırmaktır. Bu soruların yanıtlarını ararken doktorunuzdan yardım istemelisiniz. Sorgulamaya korkmadan devam ettiğiniz, ‘Neden ben’ ve ‘Neden şimdi’ sorularına yanıt aramayı sürdürdüğünüzde testiyi kıran bir değil, birden çok etken olduğunu görünce şaşırmayın. Cahid Sıtkı’nın ‘Aman Allahım benim mi bu çizgili yüz?’ derken yaşadığı şaşkınlığı siz de yaşamayın. Başınıza gelenlerin ‘taşıdıklarınızın ve yaşadıklarınızın toplamından’ ibaret olduğunu unutmayın. Size yıllardır sigaranın, alkolün, kolesterol, trigliserit ve kan şekeri fazlasının veya uykusuzluk, stres, öfke fırtınalarının bitmez gerginlik, huzursuzluk ve kıskançlıkların zararlı olduğunu anlatmaya çalışan doktorunuzun haklı olduğunu hatırlayın.

Testiyi bir kez kırmış olmanız önemli değildir. Onu bir daha kırmamak için, sigara içiyorsanız hemen bırakacak, fazla kilolarınızı atacak, kanınızdaki risk etkenlerini şu veya bu şeklilde kontrol altına alacaksınız. Ve hiç beklemeden yeni bir hayat planlayacaksınız.

DUYGUSAL BAGAJINIZ

Önce beyninizdeki aşırı duygusal bagajı boşaltacaksınız. Kaygı, öfke ve endişeyi geçmişte bırakacaksınız. Ruhsal çatışmaların, korkuların hele hele bedenden daha fazla hızlandırılmış ruhların sağlığınızın önündeki en büyük engel, huzurunuza takılan en etkin çengel olduğunu unutmayacaksınız. Zihin atölyenizi kuşkular ve korkulardan temizleyip onu keyif, umut, sevgi ve paylaşımlarla dolduracaksınız. Bedeniniz ve ruhunuzu sadece olumlu bakışlar üretmeye programlayacaksınız. Bardaktaki su ne kadar olursa olsun siz ona dolu gibi bakacaksınız.

Ister kalp, ister beyin krizi geçirin! Krizinizi bir tehlike ve kaygı olmaktan çıkarıp, bir fırsat haline dönüştürmek elinizdedir. Kriziniz yeni bir hayata açılan kapınız ve size yeni bir dünya kuran hocanız olabilir. Bu fırsatı değerlendirin!

BUNLARI YAPIN

> Kalbiniz için

> Şefkatli olun

> Sevin

> Başkalarının acılarının farkında olun

> Yardım edin

> Paylaşın

> Hoşgörün

> Affedin

> Gülümseyin

> Teşekkür edin

> Şükredin

> İnanın

> Hoşlanın

> İltifat edin

> Umutlanın

> Huzur alın

> Hoşnut kalın

BUNLARI MUTLAKA YAPIN

Değişime, dinlenmeye, eğlenmeye ve dostlarla sohbet etmeye en az çalışmak kadar zaman ayırın. Ailenizle, sevdiklerinizle daha sık bir arada olun. Şükreden, inanan, güçlü bir toplumsal aidiyet duygusuna sahip biri olmaya bakın.

Sinema, tiyatro ya da konserlere işe gider gibi gidin, bol bol müzik dinleyip kitap okuyun. Dostoyevski, Tolstoy, Yaşar Kemal, Kemal Tahir ve Tanpınar’a yeniden dokunun, Ahmet Altan ve Paul Coelho ile tanışın. Okudukça ıskaladığınız hayatın büyüklüğü ve güzelliği karşısında şaşıracaksınız.

Küçük şeylerin de zevkli olabileceğini görün, hayatınıza küçük ama keyifli yeni yeni hedefler koyun. Olanla yetinin, şükredin, olmayan için fazla sızlanmayın.

Daha çok kendiniz olun, unutulmuş farkındalıkları yaşamınıza yeniden katın.

BİR ÖNERİ

Nefret kalbe yüktür

Nefret, kalbin derinlerine gizlenmiş yoğun bir hoşlanmama duygusunun ifadesidir. Nefretin düşmanlık duygusu olarak keskinleşmesi, düşmanlarınızdan çok kalbinize zarar verir. Kalbinizi tıpkı endişe gibi, korku gibi için için kemirir. Uykunuzu kaçıran, iştahınızı azaltan, reflünüzü azdıran, bağırsak spazmlarınıza pike yaptıran şeyin nefret olması mümkündür, ama nefret en çok kalbiniz için ağır bir yüktür. Göğüs ağrılarınız ve yürek çarpıntılarınızın altında farkına varılmamış nefretler olup olmadığını iyi sorgulayın.

Nefretin izine bile rastlarsanız onu umutla, sevgiyle, şefkatle ‘detoks’layın! Kalbinize kötü düşüncelerden önce ılımlılık, enginlik, derinlik ve sürekli dinginlik aşılayın. O zaman sadece sağlam değil dingin ve bilge bir kalbe de sahip olursunuz. Bilge bir kalp sağlam bir kalpten daha güçlüdür.

Hasta üzerinde ilaç denemeye onay

Hasta üzerinde ilaç denemeye onay

Sağlık Bakanlığı, ruhsatsız ilaçların gönüllü hastalarda denenmesine imkan tanıyan düzenleme yaptı. İlaçlar hayati tehlikesi olan hastalara umut olacak. Ancak tartışmalı bazı noktalar var.

Türkiye'de bundan böyle "ruhsatsız" ilaçlar, hastalar üzerinde "insani amaçla" denenebilecek. Sağlık Bakanlığı, ruhsatı olmayan ilaçların kanser gibi hayati tehlikesi bulunan hastalarda denenebilmesini sağlayan bir düzenleme yaptı. Tartışmalara yol açan bu düzenlemenin, ilaç araştırmalarında uygulanan uluslar arası prosedürü deldiği öne sürüldü. Bakanlığın resmi internet sitesinde yayınlanan 'İnsani Amaçlı İlaca Erken Erişim Programı Klavuzu'na göre düzenleme, "ciddi veya acil olarak hayatı tehdit edici bir hastalığı olan ve bu konuda düzenlenmiş klinik araştırmalara ulaşma şansı olmayan hastalara", yabancı ülkelerde yeni geliştirilen ilaçların, "ilacı geliştiren firma tarafından insani gerekçelerle ücretsiz temin edilmesini" sağlayacak. Bu türden ilaçları denemeye gönüllü olan hastaların, 'Sağlık Bakanlığı'nca ruhsatlandırılmış diğer ilaç ve tıbbi ürünlerle tedavi edilememiş' olması şartı aranacak.
Klinik araştırma değil!

Özellikle kanser gibi kronik hastalığı olanların tedavisinde kullanılacak bu yöntem için, Sağlık Bakanlığı'na hastalar adına ilaç firması ya da doktor başvuruda bulunacak. İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü Klinik Araştırmalar Şubesi'ne yapılacak bu başvuruya, hasta veya hasta grubu üzerinde denenecek ilaç ile ilgili gerekli bilgiler ve hasta tarafından doldurulmuş "bilgilendirilmiş gönüllü olur formu" eklenecek. Bu başvuru, bakanlıkça uygun görülürse, firma seçtiği hasta/hastalara yetecek kadar ilaç ithal edecek. Program eğitim hastanelerinin yanısıra, uygulama yapılacak yerin onaylanmış devlet hastaneleri ile "A1 sınıfı" özel hastanelerde de uygulanabilecek.

Uluslararası prosedür deliniyor

Bakanlığın hayata geçirdiği yeni düzenleme tıp çevrelerinde yeni bir tartışma başlattı. Gelişmeyi Yeni Şafak'a değerlendiren tıp çevreleri, düzenlemenin ilaçlarla ilgili klinik araştırmalarda uygulanan uluslararası prosedürün delinmesi anlamına geldiğini savundular. Uzmanlar, "Bu program Faz III aşamasında olan ve ruhsatı bulunmayan ilaçların hastalar üzerinde denenmesine imkan sağlıyor. Firmalar böylece ilacın yan etkilerini hasta üzerinde görme şansı bulacaklar. Bu bilgiler muhtemelen yabancı ilaç firmaları tarafından 'ruhsatlandırma' aşamasında kullanılacak. Dünyada ilaç araştırmaları tıkanıyor ve çıkış yolu aranıyor" değerlendirmesinde bulundular

Kahveniz 3 fincanı geçmemeli

Kahveniz 3 fincanı geçmemeli

Sabah keyfinizi tamamlamak ve güne daha dinç başlamak için mis gibi kokan bir fincan kahvenizi önüne alıp bilgisayar başına geçti iseniz, bu önerimize kulak verin. Ve kahve keyfinizi günde 1-3 fincan ile sınırlayın.


Çünkü dozunda içinde kahvenin yararları var ama fazla tüketilen kahve vücuda zarar veriyor. Kahve, kalbe ve damarlara iyi gelen tanen ve anti-oksidanlar içeriyor.

Bunun yanısıra, başağrılarını geçirmede iyi bir yöntem ve karaciğere de faydası var; sirozun engellemesine yardımcı oluyor. Üstelik, astım hastalarına da tavsiye ediliyor.

Dozunda içilen kahve depresyona iyi gelir, safra ve böbrek taşı oluşumu riskini aza indirir. Çaya gelince o da kahve gibi böbrek ve safra taşı oluşumunu engeller, mide kanserini önler.

Ancak fazla içildiğinde demir eksikliğine yol açar. Bu yüzden aşırıya kaçmamak da fayda vardır. Kafeinin fazla alındığında çarpıntı, yüksek tansiyon, uykusuzluk gibi sorunlara yol açtığı bilinen bir gerçek.

Fazla içilen kahve de sinir sistemini olumsuz etkiliyor, kalp çarpıntısı ve ellerde titremeye yol açabiliyor.

Hamile kadınlara, kalp ve mide ülseri hastalarına genellikle, kahveden uzak durmalarını tavsiye etmek yerinde bir karar.

Doktorlari, hiçkimsenin günde 3 ila 4 fincanı aşmamasını istiyor. Bununla birlikte, anne babalara, "Çocuklar için güne başlamanın en güzel yolu, bir bardak sütlü kahveden geçer" önerinde bulunan doıktorlar da var.

AB'nin kuş gribi zirvesi

Avrupa Birliği’nden veteriner ve uzmanlar, kuş gribi salgını ile mücadele amacıyla Brüksel’de bir araya geliyor.

Şimdiye dek sadece Asya ile sınırlı olduğu düşünülen kuş gribi, geçtiğimiz günlerde Rusya’da da ortaya çıkmıştı. Hollanda bunun üzerine kümes hayvanlarının açık havaya çıkarılmasını yasaklamış, Almaya da benzer bir adım atabileceğini bildirmişti.

Avrupa Komisyonu sözcülerinden Philip Tod, toplantı öncesinde, tüm üye ülkelerin riskleri aynı şekilde değerlendirmediğinin altını çizdi. Tod, bu nedenle bazı önlemleri her üyenin gerekli veya mümkün bulmayabileceğini söyledi.

Yetkililer öncelikle Hollanda’dan önlemlerini açıklamasını isteyecek. Dünyanın en büyük et ihracatçılarından birisi olan Hollanda, göçmen kuşların gribi yayabileceği kaygısıyla tavukçuluk yapan şirketlere kümes hayvanlarını açık havaya çıkarmama talimatı vermişti. Yüz milyona yakın kümes hayvanı yetiştiren Hollanda, iki yıl önceki bir kuş gribi salgını sırasında 30 milyon kadar hayvan itlaf etmek zorunda kalmıştı.

Fakat Avrupalı uzmanların, göçmen kuşların virüsü Batı Avrupa’ya taşıyabileceği senaryosunu fazla olası bulmadığı kaydediliyor.

Ancak virüsü tespit etmek ve önlemek için bazı öneriler getirileceği düşünülüyor.

Rusya ve Kazakistan’da altı noktada görülen kuş gribi vakalarına yol açan virüs, 2003’ten bu yana Asya’da yaklaşık 60 kişinin ölümüne yol açan virüsle aynı. Virüs hastalıklı hayvanlardan insanlara geçebiliyor ama insanlar arasında geçiş olmadığı düşünülüyor.

Öldüren grip geliyor

Bundan 2 yıl önce Çin’de başlayan ve daha sonra çok sayıda ülkeye yayılan SARS salgınının ardından dünya şimdi de “kuş gribi” tehlikesiyle karşı karşıya...

Virüsün henüz insandan insana bulaşmadığı tahmin ediliyor. Ancak mutasyon geçirerek insanlar arasında da salgına yol açabileceği belirtiliyor.

“1 İLA 7 MİLYON İNSAN ÖLEBİLİR”

Sri Lanka’da düzenlenen bir zirvede konuşan Dünya Sağlık Örgütü yetkilileri, “artık kuş gribi virüsü bir salgına neden olur mu diye değil, bu salgın ne zaman başlar diye sormamız lazım” diyor:

“Elimizdeki veriler küresel anlamda nüfusun yüzde 25’ine virüsün bulaşabileceğine ve belki de 1 ila 7 milyon insanın ölebileceğine işaret ediyor”

GÖÇMEN KUŞLARIN VİRÜSÜ YAYMASINDAN KAYGI DUYULUYOR

Dünya Sağlık Örgütü, kış yaklaşırken göçmen kuşların virüsü dünyaya yayma riskinden endişe ediyor. Dünyada olası bir kuş gribi salgınına hazır tek ülkeninse Tayland olduğu bildirildi.

Kuş gribi salgını son iki yılda yüzbinlerce kümes hayvanın itlaf edilmesine ve 63 kişinin ölümüne neden oldu.

Domates her derde deva

Journal of Nutritional Science dergisinde yayımlanan araştırmanın sonuçlarına göre, domateste bulunan Likopen, prostat kanseri riskini önemli ölçüde azaltıyor.

Mucize sebze, prostat kanseri riskini azaltıyor.

Likopen açısından zengin bir besin olan domatesin, prostat kanseri riskini azalttığı öne sürülüyor.

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Sevinç Yücecan, Domatesin bu yararlı etkisinin, içerdiği çeşitli karotenoidlerin, C vitamininin, polifenolik bileşiklerin kompleks etkileşimlerinin sonucu olabileceğini vurguluyor.

Yaklaşık 47.000 yetişkin erkek üzerinde yapılan araştırmada, haftada 2-4 porsiyon taze domates tüketenlerde prostat kanseri riskinin, hiç tüketmeyenlere oranla yüzde 26 oranında azaldığı gözlemlendi.

Araştırma sonuçlarına göre haftada 10 porsiyondan fazla domates ve domates suyu tüketenlerde prostat kanseri riski, haftada 1,5 porsiyon tüketenlere oranla yüzde 35 oranında azalıyor. Bol miktarda likopen alan erkeklerde, düşük dozda alanlara kıyasla prostat kanser riski yüzde 21 oranında düşüyor.

Bir su bardağı domates suyu 53 kkal, 23,377 mcg likopen ve 2009 mcg beta karoten içeriyor. Domates, likopenin yanı sıra, C vitamini, folik asit, alfa tokoferol, potasyum gibi besin öğelerini, diğer karotenoidleri ve polifenolik bileşikleri de içeriyor.

Uzmanlara göre beslenme sırasında alınan antioksidan vitaminler ve antioksidan özellikler gösteren bileşiklerin en iyi kaynakları sebze ve meyveler. Farklı sebze ve meyveler farklı besin bileşenlerinden zengin oldukları için, sebze, meyve ve bunlardan elde edilen sebze ve meyve sularının tüketiminde çeşitlilik sağlanması çok önemli.

Benler bir çeşit tümör

Uzmanlar, ben ve lekelerin, doğumda var olabildiği gibi, sonradan da gelişebildiğini, ve benlerin bir çeşit tümör olduğunu belirtiyor.

Denizli Devlet Hastanesi Cildiye Uzmanı Dr. Figen Bilen, ergenlik çağından itibaren ciltteki benlerin haritasının çıkarılması gerektiğini belirtti.

Denizli Devlet Hastanesi bünyesinde faaliyete geçen Dermatoskop Bölümü'nün çalışmalarıyla ilgili gazetecilere bilgi veren Dr. Bilen, düzenli ben takibinin hayati önem taşıdığını söyledi.

Vücuttaki benlerin takibi için sadece gözle muayene olunmasının yeterli olmadığını, mutlaka daha ayrıntılı takipler gerektiğini ifade eden Bilen, dermatoskopun bu ayrıntıda hekimlerin işini kolaylaştırdığını bildirdi.

Dermatoskopun ciltteki ben hücrelerinden kaynaklanan kanserlere erken tanı konularak tedavi olanağı sağladığını belirten Bilen, “Ben çıkmayacak diye bir şey yok. Kişide olması gereken miktarda ben vardır. Ben ve lekeler, doğumda var olabildiği gibi, sonradan da gelişebilir. Benler bir çeşit tümördür. Önemli olan bu tümörlerin iyi veya kötü huylu olup olmadıklarını anlayabilmektir” dedi.

Özellikle ergenlik döneminden itibaren ciltteki benlerin haritasının çıkarılması gerektiğine işaret eden Bilen, “Kişinin yaşadığı bölgeye, genetik yapısına, aile öyküsüne, deri rengine, yaşına ve ben sayısına göre 3 ile 6 ay arasında bilgisayarlı ben haritası işlemi tekrarlanmalıdır” diye konuştu.

Bilen, ciltteki ben hücrelerinden gelen kötü huylu tümörlerin ”malign melonom” olarak da adlandırıldığını, bunların erken dönemde teşhis ve tedavisi yapılmadığında çok hızlı ilerleyip hastanın yaşamına mal olabildiğini kaydetti.

Cep telefonları çocukları olumsuz etkiliyor

Günlük yaşantımızın vazgeçilmezleri arasında olan cep telefonlarının yaydığı Radyofrekans (RF) dalgalarının özellikle çocuklara daha çok zarar verdiğini belirtti

Kayseri Devlet Hastanesi Çocuk Hastalıkları Uzmanlarından Dr. Esef Karakuş, cep telefonlarının yaydığı RF dalgasına fazla maruz kalan kişilerde çeşitli sinirsel bozuklukların meydana geldiğini söyledi. Dr. Karakuş, gelişme çağındaki, özellikle sinir sistemi gelişimi henüz tamamlanmamış olan çocuklarda, lösemi ve lenfoma vakalarına rastlanmaması için, bu tür çocukların cep telefonlarının yaydığı RF dalgalarından uzak tutulması gerektiğini kaydetti. RF'ye maruz kalanların genelde sinir sistemi ile ilgili şikayetleri olduğunu, bu dalgaların çocuklarda ise daha fazla etki yaptığını kaydeden Dr. Esef Karakuş, RF dalgalarının zararlarını en aza indirmek için alınabilecek önlemleri ise şöyle özetledi:
"Zorunlu durumlar dışında cep telefonu
kullanılmamalıdır. Cep telefonlarıyla konuşurken kulaklık takılması RF dalgasının zararlarını azaltabilir. Cep telefonu ile yapılan görüşmenin mümkün olan en kısa sürede tamamlanması, cep telefonlarının, cep telefonu baz istasyonundan uzak olduğu durumlarda kullanılmaması gerekir. Çünkü baz istasyonundan uzak olan cep telefonu daha fazla RF dalgası yayar. Yüksek, güçlü radyo ve TV vericilerinin yakınında ikamet edilmemesi de gerekir."

Fazla alkol kalp ritmine zarar

BOSTON - Haftada 35 ya da daha fazla kadeh alkol tüketen erkeklerin, haftada bir kadeh içenlere göre kalp ritmi sorunu yaşama riski yüzde 45 daha fazla

Aynı durum kadınlar için de geçerli olabilir ancak yeterli sayıda kadın incelenemediği için kesin sonuca ulaşılamadı.
1976 yılında başlayan Kopenhag Şehir Kalp Araştırması'na katılan 16 bin 415 erkek ve kadının test sonuçları incelendi. Araştırmacılar fazla alkol alımının erkeklerdeki kalp ritmi bozukluklarının yüzde 5'inin sebebi olduğunu söyledi. Alkol tipleri arasında ise kalbe etkisi bakımından bir fark bulunmadığını belirten uzmanlar, çok alkol alanların birçok içkiyi içtiği için bunun ayırt edilemeyeceğini söyledi. Diğer taraftan alkolizme karşı ilaç kullanımı artıyor. ABD'de bu konuda onaylanmış üç ilaç var. 25 yıldır içkiyi bırakamayan John Bauhs, geçen yıl 'naltrexone' adlı ilacı kullanmaya başladığından beri ağzına içki sürmediğini söylüyor. Bu tür ilaçlar alkolün beyinde yarattığı keyif etkisini önleyerek çalışıyor. 'Antabuse' ise içki içildiği takdirde mide bulantısı yapıyor. Campral, beyin kimyasında alkolün yarattığı etkileri tersine çeviriyor ve alkolü bırakma sürecindeki isteği kesiyor.

Başarılı bir hipnoz için hastanın hazır olması şart

Başarılı bir hipnoz için hastanın hazır olması şart

Kişinin bilinçaltına erişmeyi esas alan hipnoz ve otohipnoz, tıbbın tedavide yetersiz kaldığı durumlarda kullanılan bir teknik olarak tanımlanıyor. Kekemelik gibi sorunlardan sigara tedavilerine dek birçok alanda kullanılan hipnozun hiçbir tehlikesinin bulunmadığını belirten uzmanlar, sadece 5 seansta bile hastalarda ciddi bir iyileşme gözlendiğini söylüyor

Tıbbi Hipnoz Derneği Başkanı Ali Eşref Müezzinoğlu, hipnozla ilgili en çok merak edilen soruları cevapladı:

Hipnoz nedir?

Hipnoz, kişinin bilinçaltı düşüncelerine erişmeye çalışan bir teknik. Hipnozda korkulacak, esrarengiz bir şey yok. Tıbbi çalışmalar, hipnozun tedavi edici değerini, kuşkudan uzak, apaçık olarak ortaya koyuyor.

Hipnoz hangi rahatsızlıkların tedavisinde kullanılır?

Hipnoz, tıbbın yetersiz kaldığı durumlarda kullanılıyor. Bunun dışında, psişik kökenli rahatsızlıklarda (tikler, fobiler, kekemelik, araç tutmaları, şişmanlık, ders çalışma zorluğu vs.) da yararlı olduğu gözlenmiştir. Şunu vurgulamak gerekir ki, ben hipnozla ameliyat yapılsın demiyorum. Yapılabilir, ama herkese yapılamaz. Ancak diyorum ki, ya kendi yaptıklarımızı ya da toplumda kazandıklarımızı defetme ve yok etme şansına sahibiz. Yeter ki bunu yapmayı arzu edelim. 80'li yıllarda hipnozdan kilo verme sorunu olan kişiler yararlanmak isterdi. Birkaç yıldan beri başvuranların ağırlığını psikosomatik hastalığı olanlar oluşturuyor. Fobiler ağır basıyor. Strese bağlı sorunu olanlar daha fazla. Genellikle 5 seansta hasta olumlu gelişmeyi hissedebiliyor. Belki bazı vakalarda 10-15 seans gerek duyulabiliyor. Tedavide başarı için öncelikle hastanın hazır olması gerekiyor. Sözgelimi sigarayı bırakmak için başvuran hasta gerçekten istemedikçe bırakamaz. Bunun gibi uyuşturucu alışkanlığı olan bazı olgularımızda da olumlu sonuçlar elde ettik. Zayıflama ve cinsel sorunu olanlarda da öncelikle uzmanların kontrolünden geçmek şartıyla hipnozdan yararlanılıyor.

Herkes hipnoza girer mi? Hipnoza yatkınlık, kişinin doğuştan getirdiği bir özellik mi?

Yapılan araştırmalar zeki kişilerin, zekaları ortalama ya da ortalamanın altında olanlardan, kültürlü olanların kültürsüz olanlardan, ruh sağlığı yerinde olanların hastalıklı olanlardan, kadınların erkeklerden ve kişilik yapısı olarak dışa dönük olanların içe dönük olanlardan daha kolay hipnoza girdiği gösteriyor. Hipnoz zeka geriliği olanlara, şizoidlere, beş yaşından küçüklere, çok yaşlılara ve bunama sorunu olanlara uygulanamaz.

İnsanlar kendi kendilerine hipnoz yapabilirler mi?

Evet, bu mümkün. Buna otohipnoz denir ve kişinin hipnozitöre gereksinim duymadan, kendi kendini hipnoza sokarak telkin etmesi anlamına gelir. Bu, hastaya doktor tarafından öğretilir ve hasta kendine ancak yetki verilen alanda telkin verebilir. Migren gibi hastalıkların tedavisinde doktorlar çoğu zaman otohipnoz öneriyorlar. Bunun için bir elin başparmağını avuç içine, diğer dört parmağını da onun üzerine kapatıp hafif bir yumruk yapılır. Bu esnada hasta gözlerini kapatır ve sorunu yönünde kendi kendine telkin verir. Artık kendi kendinin hipnozitörü olur. Gerektiği hallerde ve yerde ototelkini kullanıp rahatlayabilir. Ancak kendi talebi ile ilgili hazırladığı telkinler doğrultusunda uygulayabilir. Onun dışında kullanamaz. Ortalama tedavi süresi 3-5 seans arasındadır ve hastalığın çeşidine, hastanın inancına bağlı olarak değişim gösterir. Hastanın ihtiyacına göre 3 ay, 6 ay veya bir sene gibi zaman aralıklarıyla direkt seans alınarak tekrarlanır.

Hastanın hipnozdan çıkmak için hipnozu veren doktora gereksinimi var mı?

Hipnozu veren ve alan kişilerin beyinlere arasında iletişim olduğu kabul edildiğine göre hasta hipnozdayken doktor bayılır ya da giderse ne olur?
Hastanın hipnoza girmek için doktora gereksinimi var; ama çıkmak için yok. Araştırmalar hipnozu veren doktorun hastayı hipnoz halinde bırakıp gitmesi halinde en az yarım, en çok dört saat sonra hipnozdan çıktığını gösteriyor. Doktor ölecek olsa bile hasta kendiliğinden hipnozu çözer.