19 Mayıs 2007 Cumartesi

Yaşlanma, fiziksel egzersizle yavaşlar

Yaşlanma, fiziksel egzersizle yavaşlar

Kilo kaybı sağlayan, yaşlanmayı geciktiren, uykuyu düzenleyen fiziksel aktivitelerin yararları saymakla bitmiyor. Günlük yaşamdaki pek çok hareket de egzersiz sayılıyor.


Araştırmalara göre 'diyet ile egzersiz' birlikte uygulandığında, sadece diyete dayanan programlara göre daha fazla kilo kaybı görülüyor. Uzun dönemde de, verilen kilonun korunabilmesi için egzersiz vazgeçilmez.

Yararlardan yarar beğen!

Egzersizin yararları şöyle özetlenebilir: Her şeyden önce egzersizle kalori harcanır. Kan basıncı, serum kolesterolü, vücut kompozisyonu, kalp ve solunum sistemi üzerinde olumlu etkileri vardır. Egzersiz, obez kişinin psikolojik durumunu iyileştirir, bazal metabolizma hızında artışa sebep olur, karbonhidrat oranı yüksek olan tatlı, çikolata, hamur işlerine karşı isteği azaltır, uyku düzenini olumlu etkiler, doğal yaşlanmayı geciktirir, erkeklerde prostat kanseri riskini, kadınlarda osteoporozu durdurur.

Egzersiz haftada en az 3 kez, 30 dakika süresince ter atacak kadar yapılmalıdır. Egzersiz yoğunluğu ve süresi yavaş yavaş artırılmalıdır.
Düzenli aktiviteye genç yaşta başlamak, kilo kontrolünün yanı sıra kronik hastalıklara yakalanma riskini de azaltır.

Ev işleri de birer egzersiz

Birçok kişiye göre egzersiz, jimnastik salonlarında yapılan hareketlerdir. Oysa kısa mesafelerde araba kullanmamak, asansöre binmemek, hızlı tempoyla yürümek, ev işlerini kendi kendine yapmaya çalışmak da egzersiz yerine geçebilir.
Fiziksel aktivite eksikliği, hastalık ve erken ölümlere neden olma bakımından, sigaradan sonra 2. sırada. Sağlıklı yaşam için en iyi koşullar ise haftada 500-1000 kalori harcayan aktivitelerde.

Fazlası zarar

Sporun fazlası da sakıncalıdır, 3 saatten uzun süreli yoğun egzersizler serbest radikal oluşumuna ve böylece erken yaşlanmaya neden olur. Dokuların zorlanması sonucu sakatlanmalar da görülebilir. Aşırı spor, hormonal dengede sorunlara, bağışıklık sisteminin zayıflamasına neden olabilir.

Göbekli bebeğin kalbi tehlikede!

Göbekli bebeğin kalbi tehlikede!

Anneler ve babalar dikkat! Eğer bebeğiniz ya da çocuğunuz aşırı kiloluysa, bunun önlemini şimdiden alın. Aksi takdirde onun geleceğini tehlikeye atmış olabilirsiniz. Çünkü Arjantin'de yapılan araştırmalar sonrasında aşırı kiloların, çocukların sağlığını tehlikeye atıyor.

6 ila 13 yaş arasında 84 çocuk üzerinde yapılan araştırmada, bel bölgelerinde fazla yağ bulunan çocukların, ileriki dönemlerde kalp ve damar hastalıkları ile diyabet riskiyle karşılaşma oranı, hayli yüksek. Aşırı kilolu çocukların sağlıklı olduğuna dair kanının doğru olmadığına dikkat çeken uzmanlar, "Çocuğunuzun ölçülü yemek yemesini sağlayın" diyor.

Dikkatsiz temizlik kulak zarını delebilir.

Dikkatsiz temizlik kulak zarını delebilir

Erzurum Numune Hastanesi Kulak-Burun-Boğaz (KBB) Servisi Uzmanı Dr. Fahrettin Özgen, kulak temizleme çöplerinin kulak zarını delebileceğini söyledi.
Kulağa hiçbir zaman hiçbir şeyin sokulmaması gerektiğini belirten Dr. Özgen, "Çünkü bu harekette kulak zarını parçalama riski vardır. Bazen kulak zari, pamuk sarılmış ufak kulak temizleme saplarıyla veya küçük sivri şeylerle temizlenirken veya kaşınırken delinebilir. Diğer delinme sebepleri kulağa atılan bir tokat ve patlamalar olabilir. Her ikisi de kulaktaki hava basıncında ani olarak değişiklik yapar" diye konuştu. Orta kulaktaki bir enfeksiyonun kulak zarında iltihaba yol açabileceğini vurgulayan Dr. Özgen, kulak zarının delinmesinde en sık görülen neden bu olduğunu bildirdi. "Eğer kulağınızda gün içerisinde giderek artan bir ağrı ve işitme kaybı olursa hemen doktora gidin" uyarısında bulunan Dr. Özgen, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Doktorunuz, kulak kanalının görülmesini sağlayan bir alet olan otoskopla kulağınızı muayene edecektir. Kulak zarınız delinmişse, yırtık alanı ve orta kulaktaki kemikler (kulak zarının arkasında olan) görülecektir. Yırtılmış bir kulak zarı, özellikle başlangıçta çok ağrılı olabilir. Bazen yırtıklar herhangi bir problem oluşturmadan kendiliğinden iyileşmektedir. Bu durumda işitme kaybı olmamakta ya da çok az olmaktadır. Geniş yırtıklar tekrarlayan orta kulak iltihabına neden olabilirler. Eğer kulak zarınızın yırtıldığından kuşkulanıyorsanız hemen doktorunuza başvurun. Başlangıçta aspirin veya diğer bir ağrı kesiciyle ağrınızı hafifletebilirsiniz. Kulağın üzerine konulacak ılık ve kuru bir bez de yardımcı olacaktır. Doktorunuz, orta kulakta enfeksiyon gelişmesini önlemek için bir antibiyotik verebilir. Bazen kulak zarı iyileşirken, deliği kapamak için bir parça plastik ya da kağıtla yama yapılabilir. Ayrıca iyileşme sürecinde kulağınızı kuru tutmanız gerekir. Kulak zarınız genellikle 2 ay içerisinde iyileşir. Bu süre içinde iyileşmezse, doktorunuz yırtığı onarmak için küçük bir ameliyat önerebilir."

Deniz kıyısı, oksijen deposu

Deniz kıyısı, oksijen deposu

Atmosferde bulunan oksijenin yüzde 75'ini ağaçların değil, denizlerdeki yosun türü bitkilerin ürettiği, bu sebeple tatilini deniz kıyısında geçiren ya da buralarda yaşayan kişilerin, oksijen açısından diğer yerlere göre daha avantajlı olduğu bildirildi.

Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Küçüködük, oksijenin, sağlıklı yaşamak için vazgeçilmez bir önem taşıdığını söyledi.
Bol oksijenin metabolizmayı hızlandırdığını ve işleyişini düzenlediğini anlatan Küçüködük, ''Sağlıklı yaşamak için her şeyden önce bol oksijenli ortamda bulunulmalıdır. Bu durumun önemi, vücudun daha fazla oksijene ihtiyaç duyduğu sportif faaliyetlerde daha da artmaktadır'' dedi.
Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de iş hayatının yorgunluk ve stresini atmak için ekonomik imkâna sahip birçok kişinin yaz aylarında sahillere akın ettiğini belirten Prof. Dr. Küçüködük, şunları kaydetti:
''Deniz kıyısında tatil yapan kişilerin büyük bölümü, tatil süresinde belirgin bir şekilde rahatladığının ve stresten kurtulduğunun farkındadır. Ancak bunun gerçek sebebi pek bilinmez. Oysa atmosferde bulunan oksijenin yüzde 75'ini, yaygın olarak bilinenin aksine, ağaçlar değil, denizlerdeki yosun türü bitkiler üretiyor. Ağaçların görevi ise ağırlıklı olarak kirlenen havayı temizlemektir. Denizlerde yaşayan, çoğu çıplak gözle görülemeyen, tek başına ya da koloniler halinde yaşayan canlı türü olan algler, özellikle gündüzleri su yüzeyine çıkarak, yaptıkları fotosentez sayesinde bol miktarda oksijeni açığa çıkarırlar.''
Mustafa Küçüködük, deniz ve okyanus kıyılarının, oksijenin en çok bulunduğu alanlar olduğunu belirterek, ''Bu sebeple yaz tatilini denizkıyısında geçiren kişiler, şehirlerde yaşayan ya da bol oksijen için ormana giden ve dağlara çıkan kişilere göre daha fazla oksijen alıyor. Deniz kıyısındaki ormanlık alanlar ise oksijen ve temiz hava açısından çok daha zengin'' dedi.

İçme ve kullanma suyuna dikkat!

İçme ve kullanma suyuna dikkat!

Sağlık Bakanlığı, 81 il valiliğine genelge göndererek içme ve kullanma sularının temizliğine dikkat edilmesi yönünde uyardı.

Genelgede, özellikle yaz aylarında suyla bulaşan hastalıklarla
mücadelede içme ve kullanma sularının sağlıklı olmasının önemli bir
yer tuttuğu belirtildi.
Fert, toplum ve çevre sağlığının korunmasında sağlıklı su
tüketiminin çok önemli bir rol oynadığının ifade edildiği genelgede,
valiliklerden konuyla ilgili önlemlerin alınması istendi.

-ALINMASI GEREKEN ÖNLEMLER-

Suyun temiz olarak tüketiminin sağlanması amacıyla dezenfekte
edilmesinin şart olduğunun vurgulandığı genelgede alınması istenen
önlemler şöyle sıralandı:
''-Belediye teşkilatı bulunan yerleşim bölgelerinde, tüketime
verilen içme ve kullanma sularının temini, su kaynağının ve isale
hattının her türlü kirlenmelere karşı korunması ve dezenfeksiyonunun
aksatılmadan yapılması, çalışmaların ilgili belediyelerin görev
alanında yer alması nedeniyle konu hakkında belediyelerin uyarılması
gerekmektedir.

-Belediye teşkilatı bulunmayan ancak bulaşıcı hastalık yönünden
risk teşkil eden yerleşim birimlerinde, tüketime verilen şebeke
sularının sürekli olarak dezenfeksiyonunun sağlanması, suyla bulaşan
hastalıklara karşı; iliniz merkezinde, ilçe, belde ve köylerde görev
yapan başta çevre sağlığı teknisyenleri olmak üzere tüm sağlık
personelinin ihtiyaç duyulacak çalışmaları yapmaları, gerektiğinde
hizmet içi eğitimlere tabi tutularak hazır bulundurulmaları, gıda ve
çevre kontrol şubesi ile bulaşıcı hastalıklar şubesinin koordineli bir
şekilde çalışmalarının sağlanması önem arzetmektedir.
-Klor, ucuz ve kalıcı etkiye sahip bir dezenfeksiyon maddesidir.
Klorlama cihazlarının günün 24 saatinde mutlaka çalışır durumda
bulundurulması, arızalanan cihazların derhal tamiri için ilgili kurum
ve kuruluşlarla işbirliği yapılarak en kısa sürede yeniden devreye
alınması, şayet arızası kısa sürede giderilemeyecekse yenisiyle
değiştirilmesinin sağlanması oldukça önemlidir.
-Su deposu bulunan bina ve işyerlerinin depolarının ayda en az bir
kez temizlenmesi ve dezenfeksiyonunun yöneticilerle birlikte
yapılmasının sağlanması, su kesintisinin sık olduğu bölgelerde
depoların 15 günde bir temizlenmesi ve süper düzeyde klorlanmasının
sağlanması insan sağlığı açısından önemli yararlar içermektedir.
-Şebeke sularında bakiye klor arama işleminin, şebekenin uç
kısımlarında değişik semt ve noktalardan yapılması, şebeke suyu
bulunmayan bölgelerde tüketilen içme ve kullanma sularının da mutlaka
klorlanması ve ferdi dezenfeksiyon için damlalıklı klor solüsyonu veya
klor tabletleri dağıtılarak kullanımına ilişkin halk eğitiminin
yapılması, yapılan kontrollerde kirli bulunan suların kirlenme
odağının izole edilmesi, kirlilik giderilinceye kadar bu suların
kesinlikle tüketime verilmemesi, gerektiğinde bu durumun mahalli
basın-yayın kuruluşları aracılığıyla duyurulması, halkımızın sağlığı
açısından önemli bir yer tutmaktadır.''

İlacını içsin diye çocuğun burnu sıkılır mı ?

İlacını içsin diye çocuğun burnu sıkılır mı ?

Pek çok ebeveyn ilacı rahat içirmek için çocuğunun burnunu tıkıyor ya da kafasını geriye itiyor. Peki bu doğru bir davranış biçimi mi? Tabi ki hayır ve üstelik oldukça da tehlikeli bir girişimdir.

Bu tür davranışlar ilacın çocuğun akciğerlerine kaçmasına sebep olabiliyor. İlaç içirmek için en etkili yöntem çocuğu sevdiği şeylerle ödüllendirmektir.

Küçük çocuklara ve bebeklere ilaç içirmek anne ve babaların en büyük kâbuslarından biri. Aileler ağzını açmamakta direnen bebeklerine ilacı içirmek için genellikle burun sıkma yöntemini kullanıyor. Burnu kapatıldığı için nefes almayan çocuğa ağzını açtığı anda şurup ya da hap hemen yutturuluyor. Uzmanlar, burun tıkama, yanağını sıkma ya da kafayı arkaya yatırma gibi sıklıkla kullanılan yöntemleri önermiyor. Bu tür hareketler ilacın akciğere kaçmasına sebep olabiliyor.

Afyon Kocatepe Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fahri Ovalı, hatalı kullanılan ilaçların çocuklarda çok ciddi problemlere sebep olduğunu ifade etti. Çocukluk döneminde gerek hastalıkların tedavisi gerekse vitamin ve mineral desteği için yoğun şekilde ilaç kullanıldığını hatırlatan Fahri Ovalı, "Çocuklara ilaç verilirken en az doktor kadar ebeveynlerin de dikkat etmesi gerekir." dedi. Prof. Dr. Ovalı, çocuklara yönelik ilaç kullanımında en çok görülen yanlışların fazla ya da eksik doz verilmesi, doz süresinin iyi ayarlanamaması, ilaçların başka ilaç ve maddelerle bilinçsiz şekilde karıştırılması olduğunu aktardı. Eş-dost tavsiyesiyle doktora danışmadan çocuklara kesinlikle ilaç verilmemesi gerektiğini dile getiren Ovalı, "İlacı tarif edildiği dozda ve önerilen zaman dilimlerinde verin. Sıvı ilaçlarda da dozu şaşırmamak için mutlaka kutudan çıkan kaşık, enjektör gibi orijinal doz aletlerini kullanın." dedi. Erişkinler için üretilen ilaçların, dozu azaltılsa bile çocuklarda tehlikeli durumlara yol açabileceğini vurgulayan Ovalı, doktor tarafından önerilmeden yetişkin aspirinlerinin çocuklara verilmemesini istedi.

Pek çok ebeveynin ilacı rahat içirmek için çocuğunun burnunu tıkadığına ya da kafasını geriye ittiğine dikkat çeken Fahri Ovalı, "Bu tür davranışlar ilacın akciğerlere kaçma riskini artırıyor." uyarısında bulundu. Bazı ailelerin ilacı çocuğuna 'şeker' diye verdiğini ifade eden Ovalı şöyle konuştu: "Buna inanan çocuk daha sonra aynı ilaçla karşılaştığında şeker sanıp ağzına alabilir. Tüm konularda olduğu gibi ilaçta da çocuklara gerçeği anlayabilecekleri biçimde açıklamak gerekir. Çocuğa ilacı rahat içirebilmek için en etkili yol oyuncakla ya da sevdiği bir yiyecekle ödüllendirmektir."

Çocuklara az da olsa erişkin ilacı verilmemeli

Prof. Dr. Fahri Ovalı'nın verdiği bilgilere göre çocuklarda ilaç güvenliği için şu hususlara dikkat edilmesi gerekiyor:


Doktora danışmadan ilaç kullanmayın.
İlaçları tarif edildiği şekilde ve tarif edilen zaman dilimlerinde verin.
İlaçları banyo gibi nemli ortamlarda saklamayın.
Sıvı ilaçlarda kutudan çıkan orijinal doz aletlerini kullanın.
Çocuklara küçük dozda bile olsa erişkin ilaçlarını vermeyin.
Damlalık ya da kaşıkları bulaşık makinesine koymayın. Ilık suyla elde yıkayın.
Çocuğunuz ilacı kusarak veya tükürerek atarsa dozu hemen tekrarlamayın.
İlacı içirebilmek için çocuğun burnunu tıkama, kafasını geriye yatırma gibi manevralara başvurmayın.
Çocuğunuz iyileşmiş gibi görünse bile önerilen kullanım süresine uyun.
Çocuklara doktor tavsiyesi olmadan yetişkin aspirini vermeyin.
İlaçları mutlaka çocukların ulaşamayacağı yerde saklayın.

Çernobil Türkiye'yi etkilemedi


Radikal gazetesinin yayımladığı bir habere göre, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) Başkanı Okay Çakıroğlu, Çernobil'in Türkiye'yi etkilemediğini söyledi.

Gazetenin haberine göe, konu TAEK'in 1999-2003 arasındaki hesaplarını görüşen TBMM KİT Komisyonu'nda gündeme geldi.

Çakıroğlu komisyonda yaptığı açıklamada, "Çernobil'le ilgili bütün verileri bilim adamlarının hizmetine sunmak için yapılan çalışmanın son aşamasına gelindi. Facianın ardından özellikle radyasyonun yoğun olduğu bölgelerde yapılan ölçümlerde, hiçbir vatandaşın vücudunda radyoaktif kalıntıya rastlanmadı. Müracaat eden herkesin genetik bilgisine bakılmış. Kansere neden olacak herhangi bir genetik bozulmaya rastlanmamış" dedi.

Türkiye' 16'ıncı sırada

Çernobil'den 18 ülkenin etkilendiğini belirten Çakıroğlu, "en fazla Ukrayna, İsveç ve Finlandiya etkilendi. Potansiyel zarar görme açısından Türkiye 16'ncı sırada. Bu bakımdan ülkemiz çok talihli konumda" diye konuştu.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu'nun internet sitesinde Çernobil'le ilgili yayımlanan bir rapor da Çakıroğlu'nun görüşleri ile paralellik gösteriyor.

"Türkiye Çernobil nükleer santral kazasından en az etkilenen ülkelerden biridir" denilen raporda, kaza sonrası hava, toprak, su, yiyecek, içecek ve pek çok çevre örneğinde ölçümlerin yapıldığı belirtiliyor.

'Karadeniz'in Çevresel Değerlendirilmesi' projesi

TAEK'in resmi internet sitesinde, Karadeniz'de radyoaktivite ölçüm ve değerlendirilmesi ile ilgili olarak gerçekleştirilen en güncel uluslararası çalışma olan 'Karadeniz'in Çevresel Değerlendirilmesi' isimli bölgesel teknik işbirliği projesine de yer veriliyor.

Proje kapsamında, 1996-2004 yılları arasında altı Karadeniz ülkesi (Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya Federasyonu ve Gürcistan) arasında yürütülen proje kapsamında, Karadeniz kıyı kentlerinde tespit edilen istasyonlardan, su, midye, kum, yosun ve bazı balık örnekleri sistematik bir şekilde alınarak analiz ve değerlendirmelerinin yapıldığı ifade ediliyor.

Yapılan değerlendirmeler ve elde edilen veriler neticesinde, Karadeniz'de radyoaktivite seviyelerinin insan sağlığı, ekosisteme etkisi ve çevre güvenliği açısından bir risk oluşturmadığını göstermediği belirtiliyor.

Çernobil faciası

26 nisan 1986'da Çernobil santralinin dördüncü ünitesinde yapılan bir deney sırasında kaza meydana geldi.

Yüzyılın en büyük nükleer kazası olarak nitelendirilen faciada 31 kişi hayatını kaybetti. Ancak rayoaktif maddeler uzun yıllar içinde etkisini gösterdiği için kazadan tam olarak kaç kişinin etkilendiği bilinmiyor.



TAEK in RAPORU İÇİN TIKLAYIN

Dikkat! Kafein bağımlısı olabilirsiniz

Dikkat! Kafein bağımlısı olabilirsiniz

Düzenli kafein kullanımı, 'hafif' bir fiziksel bağımlılık yaratıyor.

Uzmanların araştırmalarına göre, kafein bırakıldığında iş düzeni aksıyor, sosyal fonksiyonlar engelleniyor ve grip olmuş hissi yaşanıyor.

National Geographic Dergisi'nin Ocak 2005 sayısındaki 'Kafein' isimli makalede, kafein bağımlılarının kahve, alkolsüz içki, enerji içeceği veya çay içmeyince kendilerini neden uyuşuk ve kötü hissettiklerine açıklık getirildi.

Johns Hopkins Tıp Fakültesi'nden davranışsal biyoloji ve nöroloji profesörü Roland Griffiths, vücutta kafeinin azalmasının yol açtığı bu etkilerin, kesinlikle psikolojik bir rahatsızlık olduğunu iddia ediyor.

Septomların tetikçileri

Ayrıntılı bir 'kafein azalması' çalışması yapan Prof. Griffiths'e göre, yapılan araştırmalar, günde sadece yarım fincan kahveye denk 100 miligram kafein tüketen kişilerin, kafein azalmasını tetikleyecek fiziksel bir bağımlılık kazandıklarını kanıtlıyor. Düzenli kafein kullanıcıları kafeinin iyi huylu (hafif) bir uyarıcı olduğunu bilseler de, çoğu kafein kullanımına ani bir ara vermenin bazen rahatsız edici belirtiler vereceğinden habersizler.

Araştırmaların sonucuna göre, kafein azalması semptomları 5 gruba ayrılıyor:

Başağrısı

Aşırı yorgunluk veya uyuklama

Depresyon veya aşırı alınganlık

Konsantrasyon bozukluğu

Mide bulantısı, kas ağrısı ve tutukluğu da içeren grip benzeri belirtiler.

Grip olmuş hissi yaşanıyor

Prof. Griffiths, düzenli kafein kullanıcılarının en azından yarısının, kafein kullanımını bırakma veya ara verme halinde bu belirtilerle karşılaşacaklarını söylüyor ve ne tip bir kafein ürünü kullanılırsa kullanılsın, semptomların ortaya çıkacağını sözlerine ekliyor. Kafein bırakıldığında bırakanların yüzde 13'ünde önemli klinik sıkıntılar ortaya çıkıyor. İş düzeni aksıyor, sosyal fonksiyonlar engelleniyor ve yatağa giderken grip olmuş hissi yaşanıyor

* Hashimoto nedir?

'Her nodül kansere yol açmaz'

* Hashimoto nedir?
Hashimoto tiroiti, tiroit bezinin kendine has iltihaplarından biridir. Bezin yapısını bozarak hormon salgısını azaltır ve bu hastalıkta tiroit antikorları belirgin olarak pozitiftir. Tiroit hormon tedavisi ile eksik olan hormon yerine konarak bezin yapısındaki düzensizlik kontrol altına alınmaya çalışılır.

* Nodül ne anlama gelir? Sıcağı ve soğuğu olur mu?
Tiroit bezinin içindeki yumru şeklide oluşumlara nodül denir. Elle muayene veya ultrasonografi ile tespit edilir. Ultrasonografi ayrıca nodülün içeriğinin sıvı (kist) veya katı oluşunu tespit eder. Sintigrafi denilen tetkikte ise hastaya verilen özel maddeyi nodül tutuyorsa sıcak tutmuyorsa soğuk olarak adlandırılır.

* Soğuk nodül kanser mi demek?
Hayır, nodül soğuksa sadece kanser riski var demek. Bu risk nodülün yapısı, büyüklüğü, sınırlarının özellikleri gibi faktörlere bağlı olarak yüzde 8-20 arasında değişir. Böyle durumlarda biyopsi veya direkt operasyon önerilir. Ancak patoloji sonucu nodülün kanser olup olmadığını belirler.

Ben''lerimize Dikkat Edelim.........

''Ben'' sözcüğü, yaşamdaki en önemli sözcüklerden biridir. Bedensel kimliğimizi ifade ettiği gibi ruhsal kimliğimizi, dürtülerimizi, megalomanilerimizi de ifade eden, derin anlamları olan, psikiyatri biliminde ve edebiyatta da çok önemli yeri olan bir sözcüktür. Oysa deri üzerindeki ''ben''lerden söz edildiğinde anlamı da, yerleşimi de bu kadar derin değildir. Halk arasında derideki pek çok oluşuma ''ben'' adı verildiği halde bizim için önemli olan benler, renk hücrelerinin (Melanosit) biraraya gelerek oluşturduğu açık kahverenginden - gri veya siyaha kadar değişebilen renkteki oluşumlardır. Bazen, deri düzeyinde kabarık olabilirler. Bu benleri önemli kılan deri üzerinde görülen kanserlerin en habisi olan ''Malin Melanoma'' adlı kansere dönüşebilmesidir. Bu benlerin bir kısmı doğumsal iken, bir kısmı da sonradan ortaya çıkabilir. Halk arasında doğumsal olanların emniyetli olduğuna dair bir kanı varsa da bu tamamen yanlıştır. Aynı tehlike doğumsal olanlarda da vardır, hatta biraz daha fazladır.

Doğumsal olanların bir kısmı büyük boyutlarda ve kabartılıdır (Dev nevus). Bunlarda kanserleşme oranı daha fazladır ve çok dikkatle izlenmelidir. Çarpma, vurma, kesme ve benzeri zedelenmeler, her türlü benin kanserleşme olasılığını artırır. Sonradan oluşan benlerin, gelişiminde kalıtsal zeminin yanısıra en önemli etken güneş ışığıdır. Özellikle kısa sürede alınan yüksek doz güneş ışını ve oluşan güneş yanıkları ben artışını hızlandırdığı gibi, kanserleşme olasılığını da artırır. Her bir güneş yanığı tehlikeyi daha çok arttırır ve özellikle çocukluk yaşlarındaki güneş yanıkları daha tehlikelidir. Bu nedenle benlerin artış ve kansere dönüşünü engellemek için güneşten iyi korunmak gerekir. Genellikle 0.5 cm'nin üzerindeki benlerde tehlikenin olduğu ve boyut büyüdükçe tehlikenin arttığı kabul edilir. Benlerin bir Deri Hastalıkları Uzmanı tarafından görülüp değerlendirilmesi gerekir. Varolan benler üzerindeki hızlı değişiklikler, olumsuz bir değişimin habercisi olabilir. Özellikle 1-2 ay içerisinde olan hızlı değişiklikler önemlidir. Hızlı büyüme, hızlı renk değişiklikleri ve hızlı şekil değişiklikleri ciddi uyarıcı belirtilerdir. Ayrıca benin üzerinde bir kanama, şişme, kızarma, şiddetli kaşıntı da uyarıcı belirtilerdir. Bu tip değişiklikler görüldüğünde hiç vakit geçirmeden bir Deri Hastalıkları Uzmanına görünmek gerekir. Şüpheli olan ben, hemen cerrahi olarak çıkarılıp tetkik edilmelidir. Halk arasında çok yanlış bir şekilde yerleşmiş olan bir kanıya göre benlerin aldırılmasının tehlikeli olduğu düşünülür. Tamamen yanlış bir düşünce olup, çıkarılan benin kişi için hiçbir tehlikesi olamaz. Aksine, melanomların erken yakalanması kişinin hayatını kurtarabilir. ''Ben''lerimize dikkat edelim.

Renkli** beslenin, sağlıklı kalın ..!

'Renkli' beslenin, sağlıklı kalın

Mor brokoli kanserle mücadele eder, kırmızı üzüm kalbe iyi gelir... Yediğiniz gıdaların renkleri sağlığınıza nasıl etki ediyor? Bu soruya, ünlü İngiliz gazetesi Daily Mail yanıt veriyor. Yapılan son araştırmalar, besinlerin sağlığımıza faydalarının renklerine göre çeşitlilik gösterdiğini ortaya koyuyor

Brokoli
Sağlıklı renk: MOR
Vücutta, alyuvarların ve K vitamininin oluşumunda çok önemli bir yere sahip olan folat'ı bol miktarda içeren brokoli, kanın pıhtılaşmasında ve kemik sağlığında önemli bir rol oynuyor. Aynı zamanda, gözleri kataraktan koruyan bir kimyasal madde de içeriyor. Brokoli, içeriği ile göğüs ve rahim kanserine karşı da koruyucu bir besin. Ona mor rengi veren pigmentler, antioksidan özelliğe sahip. Brokolide bulunan bu antioksidanlar, kanserin yanında kalp damar hastalıkları ve Alzheimer'e karşı da mücadele ediyor.

Greyfurt
Sağlıklı renk: PEMBE
Pembe bir greyfurt sarı greyfurta oranla 40 kat daha fazla karoten içeriyor. Greyfurt prostat kanseri ve kalp damar hastalıkları riskini azaltıyor. Ayrıca, akciğer, mesane, rahim ve cilt kanserine karşı da koruyucu etkiye sahip. Her renk greyfurt, bolca C vitamini içeriyor.

Portakal
Sağlıklı renk: TURUNCU-KIRMIZI
C VİTAMİNİ açısından oldukça zengin bir meyveolan portakal, çeşitli kanser türlerine karşı faydalı.Özellikle kırmızı portakallar, sarı portakallara oranladört kat daha fazla karoten içeriyor. Bu da vücudunhastalıklara karşı dayanıklılığını artırıyor, erkeklerde sperm sayısını kadınlarda da doğurganlığı olumluyönde etkiliyor.

Lahana
Sağlıklı renk: KIRMIZI
Kırmızı lahana ona bu rengi veren karotenoidler içeriyor. Kırmızı lahana tüketildiğinde, içerdiği besin değerlerini A vitaminine dönüştürüyor ve bu da görme, büyüme ve gelişmeye olumlu etki ediyor. Kırmızı lahana ayrıca sağlıklı cilde, saçlara ve bağışıklık sistemine sahip olmamızı sağlıyor. Beyaz ve yeşil lahana da önemli ölçüde antioksidan özelliğe sahip. Bu lahanalar kalp sağlığını güçlendiriyor ve kanser riskini azaltıyor.

Üzüm
Özellikle kırmızı şarapta kullanılan üzüm koroner kalp hastalarına iyi geliyor. Kırmızı üzüm kalp damar hastalıkları riskini azaltıyor ve kolesterolü düşürüyor.

Elma
Elma çeşitlerinin hepsiyüksek miktardaantioksidan içeriyor.Elma, göğüs kanseri vekalp hastalıklarına karşıiyi geliyor. Özelliklekırmızı elma cilt içinçok faydalı. Hergün düzenliolarak elmatüketenlerüzerindeyapılan biraraştırmada, bukişilerin astım vebronşit gibi solunumyolu hastalıklarına karşıçok daha dirençli olduğuortaya çıktı.

Soğan
Beyaz ve kırmızı soğan daiçerikleri açısından egzama,sinüzit ve astımhastalıklarına karşı faydasağlıyor. Ayrıca, kanserekarşı da mücadele ediyor.

Karpuz
Sulu ve lezzetli bir meyve olan karpuz, önemli bir antioksidan. Özellikle rahim kanserinden korunmada faydalı.

Bu sorulardan en az 4'üne evet diyorsanız, guatr riskiniz olabilir

Bu sorulardan en az 4'üne evet diyorsanız, guatr riskiniz olabilir

1.Kalp atımlarınızın çok yüksek veya çok düşük olduğunu saptadınız mı? (60 altı veya 100 üstü)

2.Boynunuzda sıkışma ve gerilme hissi var mı?

3.Terleme ve saç dökülmesini sıklıkla yaşıyor musunuz?

4.Son zamanlarda aniden aşırı kilo aldınız mı ya da verdiniz mi?

5.Cildinizde dökülme, kuruma veya mat bir görünüm var mı?

6.Ani sinir atakları veya gün içinde uyuklama yaşıyor musunuz?

7.Bacaklarınızda şişlik oluyor mu?

8.Soğuğa veya sıcağa karşı tahammülsüzlüğünüz son zamanlarda arttı mı?

9.Kabızlık, ishal veya karında ağrı atakları yaşıyor musunuz?

10. Unutkanlık yaşıyor musunuz? Ya da kendinizi depresyona meyilli hissediyor musunuz?

Hangi Meyve Nelere Iyi ??

Incir: Bağırsakları çalıştırır, enerji verir. Cinsel güce yardımcıdır.

Elma: Böbeklerin temizlenmesine, sindirim rahatsızlıklarının kontrol edilmesine yardım eder.

Kayısı: Kan yapıcıdır. Güzel bir cilt ve saça olumlu etkisi vardır. Kanserin önlenmesinde yardım eden iyi bir karotenoid kaynağıdır.

Muz: Kalbe ve kas sistemine yararlıdır. Yorgunluğa ve ishale birebirdir.

Vişne: Mineral ve vitamin deposudur. Koyu renkli vişneler, açık renklilere oranla daha fazla mineral içerir.

Greyfurt: Sindirimi uyarır. Diş etlerinin kanamasını azaltır, soğuk algınlığına iyi gelir. Lifleriyle yenirse, kolesterolü düşürür.

Portakal: Soğuk algınlığı, grip, incinme, kalp hastalığı ve felçten korunmaya yardım eder.

Mandalina: Enfeksiyonlarla savaşmayı kolaylaştırır.

Üzüm: Böbreklerin çalışmasını uyarıp kalp atışını düzenler. Karaciğeri temizler.

Siyah üzüm kabukları ve çekirdekleriyle yenirse hücre yenileyicidir.

Kavun: Endişe ve uykusuzluğa iyi gelir. Bağırsak ve cilt kanserine karşı Amerikan Kanser Topluluğu'nca tavsiye edilmiştir.

Karpuz: Kabuğundaki çinko iktidarsızlığa iyi gelir. Böbreği temizler.

Kiraz: Kolesterolü düşürür, özellikle sapları idrar söktürücüdür.

Armut: Kalp - damar sağlığı, alçak kan basıncı ve fiziksel performansa iyi gelen vitaminleri barındırır.

Çilek: Sigara dumanının etkilerini azaltır. Sigara içilen bir odadayken gün boyunca ağza iki çilek atılması önerilir.

Sivribiber: Şişkinliği azaltmada faydalıdır. Saçlara, tırnaklara ve cilde çok iyi gelir.

Brokoli: Mide ve yemek borusu kanseri tehlikesini azaltır.

Lahana: Yaşlanmayı önleyici mineral olarak kabul edilen selenyum sağlıklı bir cilt verir, erkeğin cinsel gücünü artırır.

Havuç: Enerji verir. Karaciğerin safra salgılamasına ve kolesterolü dengelemesine yardım eder.

Salatalık: Kasları gençleştirir. Deri hücrelerine elastikiyet verir.

Sarmısak: Tansiyonu düşürür, kan pıhtılaşmasını azaltır. Bazı mide kanserlerini önlediği ve bağışıklık sistemini güçlendirdiği kanıtlanmıştır.


Ispanak: Karaciğeri, lenf bezlerini ve kan dolaşımını uyarır.



Elma Genetik Hastalık Riskini Azaltıyor
Vücudumuz, sıcaklığın ve nem oranının yüksek olduğu havalarda, yüksek oranda sıvı kaybediyor. Her 1000 kalori için 1â€"1.5 litre veya günlük 2000 kalorilik diyette yaklaşık 8-12 bardak sıvı alınması gerekiyor. İklim, vücut ağırlığı, fiziksel aktivite düzeyi, diyet ve bazı fiziksel farklılıklar sıvı gereksinimi oranını etkiliyor. Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevinç Yücecan, meyve sularının sağlığın korunması ve devamlılığı üzerine olumlu etkide bulunan fitokimyasallar bakımından da zengin olduğunu kaydetti. Prof. Dr. Yücesan, bazı meyve suları ve yararları hakkında şu bilgileri verdi.
Elma suyu genetik hastalıkları önlüyor
Elma tüketiminin bazı kanser türleri, kardiyovasküler hastalıklar, astım ve diyabet gibi kronik hastalık riskini azaltıyor. Kanser hücre çoğalmasını, üremesini engelliyor, lipit oksidasyonunu azaltıyor ve kolesterolü düşürüyor. Ayrıca elma ve elma suyunun antihipertensif (yüksek tansiyonu engelleyen) etki gösterdiği ileri sürülüyor. Bir bardak elma suyu 98 kkal içeriyor.
Portakal suyu
Bir bardak portakal suyunun 132 kkal içerdiğini ifade eden Prof. Dr. Yücesaniyor ve günlük C vitamini gereksiniminin %30'unu karşılıyor. Portakal suyu ayrıca potasyum, folik asit için iyi kaynaktır. Portakal suyu tüketiminin insanlarda vitamin C konsantrasyonu ve antioksidan göstergeler üzerine etkisi üzerinde yapılan bir çalışmada 250 mg vitamin C içeren 2 bardak portakal suyunun (500 mL/g) plazmadaki vitamin C konsantrasyonlarını artırdığı ve ürik asit konsantrasyonlarını düşürdüğü belirlendi.
Üzüm suyu
Özellikle mor üzüm ve mor üzüm suyunda bulunan polifenollerin kalp hastalıklarından koruyucu etkisi olduğu bildiriliyor. Ayrıca yüksek polifenolik bileşen içeren üzüm suyunun hipertansiyonlu bireylerde kan basıncını düşürmede etkili olduğu vurgulanıyor

Kulak, burun, boğaza yabancı cisim kaçtığında

Kulak, burun, boğaza yabancı cisim kaçtığında

Yabancı cisimler, özellikle çocukların kulak, burun , boğaz ve yemek borusu veya solunum yollarına kaçabilirler . Bu yabancı cisimler çoğu kez çocukların oyuncak parçaları, çevrede buldukları boncuk, toka, bozuk para, dikiş yada toplu iğne gibi cisimleri ağız yada burunlarına sokmaları ile ciddi olabilecek acil sorunlara yol açabilirler. Dr. Erhun Şerbetçi kulak, burun ve boğaza yabancı cisim kaçtığında yapılması gerektiğini Mynet okurları için yazdı.

Erişkinlerde bu türden sorunlara çoğu kez kazara yada şakalaşırken yada zihinsel gerilik veya nörolojik hastalıkların varlığında rastlanılır. Herhangi bir maddenin özellikle burun boğaz yollarına kaçması halinde bir an önce çıkarılması gerekir.

Kulakta Yabancı Cisimler:

Yabancı cisimler genellikle kulak kanalında bulunurlar. Kulak kanalına çocuğun itebileceği herhangi bir cisim sokulmuş olabilir. En sık rastladığımız maddeler :

-yiyecek maddeleri, meyve çekirdekleri, kuru yemişler

-böcekler

-oyuncaklar ve parçaları

-düğme ve boncuklar

-mum boya parçaları

-küçük piller

Çocukların kendi veya arkadaşlarının kulaklarına sokabilecekleri yabancı cisimler dış kulak yolunda basit zedelenmeler yapabileceği gibi kulak zarında delinme, orta kulak hasarı gibi büyük zararlara da yol açabilir.

Çocukların kulaklarına bir şeyler sokma sebepleri, sıkıntı, merak veya arkadaşlarını taklit olabilir. Bazen çocuk oyun esnasında arkadaşının kulağına bir şey sokabilir. Böcekler kulak kanalına kaçabilir ve hasar verebilirler. Ayrıca kronik dış kulak yolu hastalığı olan çocukların kulaklarına bir şeyler sokma eğilimleri vardır.

Kulakta yabancı cismin belirtileri nelerdir ?

Bazen kulaktaki yabancı cisimler herhangi bir belirti vermeyebilir. Bazı nesneler , örneğin yiyecek maddeleri veya böcekler ağrı, kızarıklık veya akıntıya yol açabilir. İşitme azlığı, cismin kulak kanalını ne kadar tıkadığına bağlıdır.

Kulaktaki yabancı cisimlerin tedavisi:

Kulaktaki yabancı cismin tamamen kulaktan çıkarılması tedavinin esasını oluşturur. Özellikle yuvarlak cisimleri tutarak çıkarmak zordur. Tutmaya çalışıldığında daha derine kaçabileceğinden KBB Uzmanı tarafından çıkarılması önerilir.

Kulak kanalındaki cismi çıkarmak için aşağıdaki yöntemler, doktor tarafından uygulanabilir:

-Kulağa sokulan çeşitli aletlerle cismin arkasına geçilerek dışarı çekmeye çalışılır.

-Aspiratör ile vakumla çekilebilir

-Mikroskop eşliğinde çeşitli tutacaklarla çıkarılabilir

Yabancı cisim çıkarıldıktan sonra her iki kulak tekrar değerlendirilir. Çünkü bazen çocuklar her iki kulağa da bir şeyler sokmuş olabilirler. Kulak kanalı zedelenmişse antibiyotikli damlalar kullanılabilir.

Burunda yabancı cisimler:

Çocuğun burnuna sokabildiği yabancı cisimler genellikle yumuşaktırlar. Bunların arasında kağıt mendil, toprak, oyuncak parçaları, silgi sayılabilir. Bazen çocuk bir şeyleri koklamaya çalıştığında da burnuna kaçabilir. Genellikle çocuklar sıkıldıklarında, meraklandıklarında veya başka çocukları taklit ettikleri zaman burunlarına maddeleri sokarlar.

Burunda yabancı maddenin belirtileri nelerdir ?

Burunda yabancı cismin en sık belirtisi burun akıntısıdır. Genellikle objenin olduğu taraftan, kötü kokulu, iltihaplı veya kanlı akıntı görülebilir.

Burunda yabancı cisimleri tedavisi:

Tedavide doktor tarafından yabancı cismin burundan çıkarılması esastır. Bazen çocukların burnundan cismi çıkarabilmek için çocuğun sakinleştirilmesi gerekebilir. Bu durumda, hastane koşullarınd,a problemin boyutuna göre, çocukla anlaşarak uygulama yapılır. KBB uzmanı aşağıdaki yöntemlerle çocuğun burnundan cismi çıkaracaktır:

-Metal uçlu aspiratörler ile vakumlayarak çekmek

-Cismin arkasına ulaşan aletlerle çekerek çıkarmak

-Endoskopik görüntüleme eşliğinde tutarak çekmek

Eğer cisim çok derindeyse ileri itip, ağza düşürerek çıkarılabilir. Fakat bu yöntem, cisim çocuğun soluk borusuna kaçma riski taşıdığından, deneyimli ellerce uygulanmalıdır. Cisim çıkarıldıktan sonra duruma göre burun damlaları veya antibiyotik reçete edilebilir.

Solunum yolunda yabancı cisim:

Solunum yollarında yabancı cisim hızlı tedavi gerektiren acil bir durumdur. Yabancı cisim aşağıya doğru daralan solunum yollarında sıkışarak akciğerlerin herhangi bir bölümünü tıkayabilir. Solunum yollarında yabancı cisim, 5 yaş altı çocuklarda ev kazalarına bağlı ölüm nedenlerinin 9%'unu oluşturmaktadır.

Diğer bölgelerin yabancı cisim problemleri gibi, çocuklar sıkıldıklarında veya meraklandıklarında ağızlarına bir şeyler sokmaya eğilimlidirler . Böyle bir durumda yabancı cisim yemek borusu yada nefes borusuna kaçabilir. Nefes borusuna kaçması halinde durum daha acil ve önemlidir. Ayrıca yemekler dişleri tamamlanmamış çocuklarda, yemeğin düzgün çiğnenememesi nedeniyle, tıkanma sebebi olabilir. Ayrıca çocukların ağız ve dil hareketlerinin koordinasyonunun tam gelişmemiş olması da problemlere yol açabilir.

7 ay ile 4 yaş arası çocukların aşağıda sayılanlar gibi küçük cisimlerle boğulma riskleri vardır:

-tohumlar

-oyuncak parçaları

-üzüm tanesi

-bozuk para

-çakıl taşı

-fındık

-düğme

-Toplu iğne , dikiş iğnesi

Çocuklara bu nedenle yakından göz kulak olunmalıdır.

Solunum yollarında yabancı cismin belirtileri nelerdir ?

Yabancı cismi soluk borusuna kaçması acil tedavi gerektirir. Her çocuğun belirtileri farklı olabilmekle birlikte, çocuğun yabancı cisim nedeniyle tıkandığının en sık belirtileri şunlardır:

-nefesinin kesilmesi, tıkanması, morarma , öğürme

-öksürük

-nefes alıp verirken ıslığa benzer bir ses olması (ötme sesi)

Bazı durumlarda başlangıçtaki, yukarıda sayılan belirtiler hafiflese de yabancı cisim halen solunum yollarını tıkıyor olabilir. Bu durumda tıkanmanın diğer belirtileri de bilinmelidir:

-hırıltılı solunum

-kötüleşen öksürük

-çocuğun konuşamaması

-boğaz veya göğüste ağrı olması

-ses kısıklığı

-dudaklarda morarma

-nefes alamama

-çocuğun bilincini kaybetmesi

Solunum yollarındaki yabancı cisimlerin tedavisi:

Sorunun ciddiyeti ve tedavisi hava yolundaki tıkanıklığın derecesine bağlıdır. Eğer çocuğun tıkanması tam ise, çocuk nefes alamayacak, konuşamayacak ve dudakları moraracaktır. Bu durum acil müdahale gerektirdiğinden hemen acil servise başvurulmalıdır. Bazen yabancı cismin çıkarılabilmesi için ameliyat gerekebilir. Diğer hafif bulguların görüldüğü konuşabilen ve nefes alabilen çocuklar, zaman kaybetmeden hastaneye götürülmelidirler.

Yemek borusu yabancı cisimlerinin belirtileri ve tedavisi :

Yemek borusuna takılan yabancı cisimler çoğu kez daha az gürültülü bir klinik tabloya yol açarlar. Çocuklar ellerine geçen pek çok şeyi ağızlarına gördüklerinden çevrelerinde bu tür yutulabilecek cisimler bırakmamak çok önemli bir korunma sağlar . Eğer yutulan yabancı cisim yemek borusu çapından daha büyük ise yemek borusunda takılı kalır . Hastada yutkunma güçlüğü boğaz ağrısı, nefes darlığı gibi şiddetleri değişebilen belirtiler ortaya çıkabilir.

Yemek borusu yabancı cisimleri de mutlaka hastaneye başvurmayı gerektirir . Bu cisimler cinslerine , büyüklüklerine ve takıldıklara yere bağlı olarak basit yada ameliyathaneyi gerektiren önlemlerle çıkartılırlar.

Sağlık Bakanlığı'dan beslenme uyarısı

Sağlık Bakanlığı'dan beslenme uyarısı


ANKARA (İHA) - Sağlık Bakanlığı, havaların iyice ısındığı şu günlerde vatandaşları beslenme ve ölümlere yol açan kalp-damar hastalıkları konusunda uyardı.

Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nden yapılan açıklamada, Türkiye'de gerçekleşen tüm ölümlerin ilk sırasında kalp-damar hastalıklarının yer aldığı vurgulanarak, vatandaşların özellikle yaz aylarında daha fazla dikkatli olmaları gerektiği bildirildi. Erken ölümlere yol açan ve kişilerin yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kronik hastalıklardan korunmanın, alınacak 'koruyucu önlemler' ile mümkün olduğu belirtilen açıklamada dünyada her yıl yaklaşık 17 milyon kişinin hayatını kaybetmesine yol açan kalp damar hastalıklarının, ülkemizde de en önemli halk sağlığı sorunu olarak varlığını sürdürdüğüne dikkat çekildi.

Açıklamada, Türkiye'de yaklaşık 2 milyon koroner kalp hastası bulunduğu ve bu hastaların yılda 130 bininin hayatını kaybettiği ifade edilerek, "Özellikle sıcak yaz aylarında hayvansal kaynaklı gıdaların yoğun olarak tüketimi, yemeklerin aşırı yağlı pişirilmesi, meyve-sebze tüketiminin yeterli düzeyde olmaması ve fiziksel aktivitelerin yetersizliği, yüksek tansiyon, sigara ve alkol kullanımı, şişmanlık ve diabet, kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artıran faktörlerin başında yer alıyor" denildi.

Sağlık Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Türkiye'de koroner kalp hastalıklarından ölüm oranının, tüm ölümler içinde yüzde 43 oranıyla ilk sırada yer aldığı vurgulanarak, bu ölümlerin önemli bir bölümünün 41-58 yaş grubunda gerçekleştiği bildirildi. Kalp-damar hastalıklarının yol açtığı ölümlerin önemli bir bölümünün, sigaraya bağlı nedenlerden gerçekleştiğine dikkat çekilen açıklamada, sigara dumanının içerdiği karbon monoksitin kan dolaşımına girerek pıhtılaşmaya yol açtığı ve atardamarların iç duvarlarına zarar vererek kalp krizlerine neden olduğu kaydedildi.

Sigaranın birçok hastalığa olduğu gibi, kalp-damar hastalıklarına da zemin hazırladığı ve ölümlere yol açtığı ifade edilen açıklamada, koroner kalp hastalıklarından ve bu hastalıkların yol açtığı ölümlerden korunmak için atılacak ilk adımın sigara ve dumanından uzak durmak olduğu belirtildi. Sigaranın sıcakların etkisiyle bunalan insan vücuduna iki kat olumsuz etki yaptığı vurgulanan açıklamada, şu uyarılara yer verildi:

"Kalp-damar hastalıklarının oluşumunu önlemek için özellikle yaz aylarında sigaradan hem aktif hem pasif içici olarak uzak durun. Beslenmede doymuş yağ oranını azaltarak, tekli ve çoklu doymamış yağ asitleri içeren yağların oranını artırın. Besinler yoluyla alınan kolesterole dikkat edin ve posa içeren yiyeceklerle meyve-sebze tüketimini artırın. Şeker ve tuzu alt düzeyde tüketin. Vücut ağırlığınızı kontrol altında tutarak, doğru besinlerle beslenmeye özen gösterin. Stresi azaltın. Alkol ve oksijensiz ortamlardan uzak durun. Spor yapın veya haftada 3-4 kez yarım saat yürüyüş yapın."

Asosyallik sigaradan kaynaklanıyor

Hamilelik döneminde sigara içen kadınların çocuklarında, asosyal davranışların gelişme riski artıyor.

Britanya'daki Psikiyatri Enstitüsü'nün 1896 ikiz arasında yaptığı araştırmaya göre, anne tarafından gelen içicilik ile dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (ADHD) arasında 'küçük ama anlamlı' bir bağ olduğu ortaya çıktı. ADHD, asosyaliteye geçişte kolaylık sağlıyor.

Uzmanlar, sigaranın ADHD hastalığını yüzde 6 oranında etkilediğini belirtti.

Kadınlar bağışıklık sistemi hastası

ÜLKEMİZDEKİ 2.5 milyon kişide, astım, şeker, guatr, romatizma, sinir kas sistemi hastalığı myasthenia gravis, kronik hepatit, multipl skleroz (MS), deri, eklem, kan, böbrek gibi vücudun farklı bölgelerini etkileyen kronik hastalık Lupus, Behçet gibi birçok rahatsızlığın genel adı olan otoimmün hastalık bulunuyor.

Bu hastaların bir kısmı birden fazla hastalığı aynı anda taşırken, bu kişilerin yüzde 75'ini kadınlar oluşturuyor. Uzmanlara göre ise bu durum, kadınların kozmetik ve temizlik ürünü gibi maddelerle daha çok temas etmesi nedeniyle kaynaklanıyor. Bağışıklık sistemi çalışma düzeninde, dengeyi bir yerden bozduğunuz zaman onu toparlama mümkün olmuyor.

Uzmanlar, özellikle kadınların, halsizlik veya yorgunluk gibi şikayetleri olduğu zaman mutlaka hekime gitmelerini isterken, ailesinde bu hastalıkları taşıyanların daha dikkatli olmaları gerektiğini söyledi.

Güneşe çıkarken parfüm sürmeyin

Çevreye verdiği zararla gündeme gelen parfüm, insan sağlığı üzerinde de olumsuz etki yapıyor. Parfümlerin çoğunda bulunan bergamot maddesi, güneşe çıkıldığında kahverengi lekelere sebep oluyor.

Sürekli aynı bölgelere kullanıldığı zaman parfümün tahriş edici özelliğe sahip olduğunu belirten uzmanlar, parfümün içerisinde kullanılan maddelere karşı aşırı duyarlılık gösteren kişilerde de alerjik vakaların sık görülebileceğini vurguluyor. Elitan alerjik kontak dermatitin, derinin allerji yapabilecek maddelere karşı gösterdiği direnç olduğunu açıklayan doktorlar, bu tepkinin deride ciddi tahribatlara sebep olabileceğini söylüyor. Uzmanlara göre; bu hastalığın nedeni, derinin yüzde 80 allerjen madde ile uzun süre temas halinde kalması.

MİGREN AĞRISINI TETİKLİYOR

Kontak dermatitin, parfümün sık kullanıldığı koltukaltı, boyun arkası gibi bölgelerde sıkça görülürken, parfüm yalnızca kullanıcı için değil yakınındaki alerjik reaksiyonlara hassas tepkiler veren migren hastaları için de olumsuz etki yapıyor.

Parfüm kokusu, alerjiye karşı duyarlı olan migren hastalarında kısmen başağrısı da yapabiliyor. Bu nedenlerle uzmanlar, açıkta satılan ve bilinçsizce üretilmiş parfümlerden uzak durulması gerektiğini vurgulayarak, "Özellikle güneşe çıkarken kesinlikle parfüm kullanmayın" diyor.

Viagra 102 erkeğin hayatını aldı

İlacın yarattığı ölüm riski, üretici firmanın verdiği orandan (10 binde 1) 10 kat yüksek. Mail on Sunday'e göre Viagra İngiltere'de piyasaya çıktığı 1998 yılından bu yana 102 erkeğin ölümüne neden oldu...

Körlüğe yol açtığı konusunda sık sık gündeme taşınan iktidar hapı Viagra'nın şimdi de ölüme sebebiyet verdiği öne sürüldü.

Ingiliz Mail on Sunday gazetesine göre, Viagra, İngiltere'de satışa sunulduğu 1998 yılından bu yana 102 erkeğin ölümüne yol açtı. Gazetenin ele geçirdiği İngiliz Sağlık Bakanlığı kayıtlarına göre, Viagra kullanımına bağlı olarak ölenlerin büyük çoğunluğunun kalp ve yüksek tansiyon hastası erkeklerin olduğu ortaya çıktı. Uzmanlara göre, günlük hayatlarında fazla spor yapmayan erkekler, Viagra kullanıp cinsel ilişki sırasında fazla efor sarfedince kalp sağlıkları olumsuz etkileniyor. Adverse Drug Reactions adlı sağlık dergisinin uzmanı Doktor John Griffin, ilacın yarattığı ölüm riskinin aslında üretici firmanın verdiği orandan 10 kat yüksek olduğunu öne sürdü.

Dr. Griffin'e göre, Pfizer'ın "10 binde bir" olarak belirttiği ölüm riski de doğruları yansıtmıyor. "Yapılan araştırmalara göre, her 10 ilaç yan etkisi vakasından sadece bir tanesi rapor ediliyor" diyen Dr. Griffin, gerçek ölüm oranının "binde bir" olduğunu iddia etti. Daha önce körlüğe neden olduğu iddia edilen ilacın diğer yan etkileri anjin, kalp krizi riskini artırma ve göz ile mide rahatsızlıklarına da yol açma olarak sıralanıyor.

Hastalıkları Sakinleşerek Kovun

Her türlü hastalığın kaynağı huzursuzluk. Tedirgin edici duygular ve endişelerin yarattığı gerilim. Ve bütün bunlarla iç içe yaşayan insan. "Ne olur, bir parça sakin kalabilsem!" dediği halde bunun için ne yapacağını bilemeyenler için;

İşte, Paul Wilson'dan sakinlik için son derece basit, uygulanabilir sırlar… Teri Roditi bunları hazırlarken bana dönüp "aslında bunların hepsini biliyoruz, fakat uygulamıyoruz" dediğinde şöyle cevap verdim;

Çünkü, birilerinin tavsiyelerine ihtiyacımız var.

Ve ben şimdi, hemen bugünden itibaren uygulamaya başlamanızı tavsiye ediyorum.

Bir parça sessizlik taşıyın:

Bütün dikkatinizi sessizliğe yöneltin. Tabii bunun için önce sessiz bir köşe seçmeniz gerekiyor. Sonra konsantre olun. Sessizliğin size geldiğini anlayacaksınız, onu dinleyin. Sonra da bu sessizliği gittiğiniz her yere götürün.

Zaman harcayın:

Çok çalışan insanlar hiçbir zaman eğlenceli aktivitelerle vakit geçirmezler. Fakat, çok çalışan insanlar için eğlenceli geçirilen zaman, harcanmış vakit sayılmaktan çok uzaktır.

Nefesinizi dinleyin:

Nefesinizin sesine konsantre olduğunuzda, soluk alıp verdiğinizi gerçekten duyduğunuzda, kendinizi son derece huzurlu hissedeceksiniz. Bunun için derin soluklar alın. Ve bir çiçeği kokladığınızı hayal ederek nefesi içinize çekin.

Vakti gelince endişelenin:

Endişelerin çoğu gelecekle ilgilidir. Birçoğu asla gerçekleşmeyecek olayların etrafında dönüp durur. Bu nedenle yaşadığınız zamana konsantre olun. Böylece "gelecek", kendi başının çaresine bakacaktır.

Nane için:

Eğer daha uyarıcı olan kahve veya siyah çay içmeyi tercih ediyorsanız, sakinleşmeyi unutun, boşa harcanan zaman demektir. Ya da nane çayı gibi bitkisel çayları tercih ederek sakinleşmeye yardımcı olun.

Hassas ayakkabılar giyin:

Herhangi bir refleksolojist size gerçek rahatlamanın ayaklardan başladığını söyleyecektir. Açıkça görülüyor ki, rahat ayakkabılar giymek, hiç ayakkabı giymemiş olmak kadar rahatlatıcıdır.

Her şeyin içinde en iyiyi arayın:

İnsanlarda ve olaylarda en iyiyi aramayı alışkanlık haline getirin. Bu basit yaklaşımın sizi sakinliğe götürecek iyimserlik ve pozitiflik yarattığını anlayacaksınız.

Tara ve tarat:

Birinin saçlarını taramak için vakit ayırın. Daha iyisi, kendi saçlarınızı tarayın veya başkasına taratın. Yavaşça, metotlu ve uzunca. (Taramak birkaç sakinleştirici akupresür noktaya temas ederek mesaj etkisi yaratır ve tekrarlanması daha çok işe yarar.)

İnsan olduğunuzu düşünün:

Kusursuz ve mükemmel olmayı başkalarına bırakın. Ne olduğunuzu, kim olduğunuzu düşünün ve bulunduğunuz halden mutlu olun, sonuç olarak daha rahat olacaksınız.

Çocukları izleyin ve ders alın:

Çocuklardan sakinlik (huzur!) dersi alın: Onların her anlarını, nasıl sadece ve sadece o anın zevki için yaşadıklarını seyredin. Kendinizin de böyle olabileceğinizi düşünün.

Sakin düşünün:

Sakin düşüncelere sahip olun. Sakin manzaralar hayal edin, sakin sesleri anımsayın ve ne hissedeceksiniz tahmin edin, bakalım. En iyisi tahminle vakit geçirmeyip hemen uygulamaya başlamak. En iyisi de bir deniz kenarında engin suları seyretmek. Denizin olmadığı yerde gökyüzünün derinliklerine bakabilirsiniz.

Portakal çiçeği spreyleyin:

Bir bardak maden suyuna 3 damla portakal çiçeği yağı ekleyin ve rahatlama ihtiyacı hissettiğinizde etrafa bir sprey ile sıkın.

Beyaz giyinin:

Giydiğiniz giysilerin nasıl hissettiğiniz yönünde ciddi etkileri vardır. Bedeninizi sıkmayan rahat giysiler, doğal kumaşlar ve açık renkler hep sakinleştirir. Bu yüzden yogiler hep beyaz giyerler.

Sahip olmak ile yaşamak arasındaki farkı tanıyın.

Bebek gibi uyuyun:

Uykunuzu engelleyen her şey kahve, kola, alkol sakin olabilme yeteneğinizi engeller. Bunları içmek yerine ihtiyacınız olduğu kadar uyuyabilmek için gereken ne ise onu yapın.

Gülümseyin:

Gülümsemek yüzünüzdeki başlıca bütün kasları gevşetir. Aynı zamanda kendinizi iyi hissetmenize yardımcı olacak müthiş bir etki yaratır.

Daha az nefes alın:

Oldukça rahatlamış bir insan dakikada sadece 5-8 defa nefes alır. Nefesinizi bukadar düşürdüğünüzde çabucak rahatlayıp gevşeyeceksiniz.

Güzellik saçın:

Hayatta nereye giderseniz gidin, ne yaparsanız yapın, bir parça güzellik katmak için gayret edin veya zaten varolan güzelliği geliştirin.

Biraz gözyaşı dökün:

Ağlamanın hem duygusal, hem de fiziksel rahatlatıcı bir yanı vardır.

Günbatımını hayal edin:

Günbatımları bazen hüzünlü olmalarına rağmen her zaman huzurludurlar. Ve pembe olanları daha da huzur yüklüdür.

Cumartesi olduğunu hayal edin.

Değişin:

Gergin durumlarla başa çıkmanın iki yolu vardır, ya onları değiştirirsiniz ya da onlara bakış açınızı değiştirirsiniz. Bakış açınızı değiştirmek daha zordur, fakat kişiyi aydınlatır.

Kol saatinizi satın:

İşte, en çarpıcı sakinleştirici. Hiç saatinizi çıkarttığınız zaman ne kadar sakinleştiğinize dikkat ettiniz mi? Zaman zaman saatinizi çıkartın ve zamanın baskılarından kurtulun.

Astrolojİ Ve SaĞlik

Eski çağlarda bir hekimin iyi bir hekim olabilmesi, iyi bir Astrolog olmasına bağlıydı. Astroloji hekime teşhisinde yol gösterirdi. Hastasının kuvvetli ve zayıf yanlarını haritasını analiz ederek anlayabilirdi.

O günden bugüne tıp öyle hızlı ilerledi ki tanı ve teşhisteki gelişmelerin yüksekliği nedeniyle, sağlık konusu artık teknolojinin varlığına bağlı hale geldi. Her ne kadar bu aşamalar insan ömrünü uzattıysa da tıbbın çözümsüz kaldığı konular hala çok fazla.

Sağlık ne yazık ki kaybedildiğinde değerini anlayabildiğimiz en önemli varlığımız. Bu nedenle sizlerin dikkatini sağlık konusuna çekmeyi istediğimiz bir köşe hazırladık. Yer vereceğimiz yazılarda; gezegenlerin bize sağlığımız ile ilgili hangi bilgileri verdiğini bu gezegenlerin ilişkili oldukları burçları ve çeşitli önerileri bulacaksınız.

Bir burçta doğmuş olmak güneşimizin olduğu yeri anlatır. Güneş ise yaşam enerjimiz ve kalitemizdir. Bu nedenle genel olarak sağlık risklerimizde veya güçlü yanlarımızda burcumuzun etkilerini taşırız.

İnsan bedeni ve ruhu ile bir bütündür. Bu bedenin ve ruhun parçaları güneş sistemimizdeki gezegenlerin etkisi ile yoğrulur ve şekil alır. Genel olarak sağlığımız ile ilgili konular için bir haritada Yükselen burca ve bu burcun yöneticisine, Güneş'e, fiziksel bedeni temsil eden Ay'a altıncı ev buradaki gezegen ve bütün bunların yaptığı açılara, o açıların güçlerine bakmak gerekir.
Yapacağımız değerlendirmelerde Astrolojinin ince işlenmiş hassas bir dantel olduğu ve bir tek göstergenin değil bir çok noktanın bütünlük içinde yorumlanması gerektiğini unutmamak gerekir. Yazılan bu yazılar sizlere genel bir fikir vermek için hazırlanmıştır.


ASTROLOJİ VE SAĞLIK

JÜPİTER

Jüpiter gezegeni Güneş sistemimizdeki en büyük gezegendir. Bu gezegen astrolojide Yay ve Balık burçlarını yönetir. Başlıca prensibi kendinden daha büyük daha üstün bir şeyle yani evrensel olanla bağlantı kurmaktır. Bu yüzden, yaşama, kendine ve yüksek bir gücün varlığına inanmak ve güvenmek zorundadır. Bunu başarabilmek için de sürekli kendini geliştirmeli, ruhsal, zihinsel ve fiziksel olarak büyümeli ve yeni kültürler, yeni felsefeler tanımalıdır.

Bir horoskopta Jüpiter' in bulunduğu alan hakkında yorum yaparken, kişinin kendine ve hayata karşı inanç ve güven duygusunu nasıl ve hangi alanlarda geliştireceği, neleri büyütme potansiyeline sahip olduğu, büyürken ve geliştirirken nasıl bir canlılığa sahip olduğu, hayatta neleri garantiye alabileceği, nerelerde şanslı olduğu gibi sorulara cevap bulabiliriz. Horoskoplarındaki Jüpiter tesirini iyi kullananlar en büyük, en başarılı, en şanslı denebilecek ne varsa bunları elde edebilirler. Ancak Jüpiter' in sert etkileri yararları büyüttüğü gibi zararları da büyütür. Olumlu açılarda inanç, iyimserlik, neşe, yüce gönüllülük, ilerleme isteği gibi olumlu özellikleri büyütürken, kötü açılarda aşırı güven ve iyimserlik, tembellik, sorumsuzluk, gerçekçi olmayan beklentiler, boyunu aşan işlere kalkışmak, gereksiz risk almak, fanatizm, gösteriş, büyüklük taslamak, inkar etmek gibi olumsuzlukları da büyütebilir. Bu durum bedensel sağlık ve psikolojik yapı için de geçerlidir. Yani Jüpiter olumlu etkilerinde, vücudumuzun Jüpiter'le ilgili bölümlerine, fiziksel ve psikolojik anlamda sağlık, güç, enerji verirken, olumsuz etkilerinde bu bölgelerde meydana gelebilecek rahatsızlıkları büyütür.

Jüpiter' in sağlıkla ilgili olarak vücudumuzda işaret ettiği alanlar: Karaciğer, safra kesesi, dalak, yağ metabolizması, pankreas, ensülin, kalçalar, uyluklar, siyatik sinirleridir. Beden içinde en çok karaciğer hastalıkları , kan hastalıkları,aşırı kilo problemleri, yüksek tansiyon, şeker, alerji gibi rahatsızlıklara neden olur. Yine doğum anında alınan sert etkilere bağlı olarak kalça çıkığı , ileri yaşlarda siyatik problemleri görülebilir. Psikolojik olarak Jüpiter'le ilişkilendirilen rahatsızlık ise Şizofrenidir. Bunların dışında sert etkileşim içinde olduğu gezegenin karakterine göre başka rahatsızlıklara da sebebiyet verebilir.

2005 yılında Jüpiter gezegeninin sağlık açısından olumlu etkileyeceği burçlar Terazi, Kova, İkizler, Aslan ve Yay burçlarıdır. Bu burçlar bu yıl Jüpiter' den aldıkları olumlu etkiler sayesinde fiziksel açından kendilerini güçlü hissedecekler, eğer herhangi bir rahatsızlıkları varsa yine Jüpiter'in olumlu etkisiyle bunu çabuk atlatacaklardır. Bazen Jüpiter' in olumlu açılarında kilo alma problemleri görülebilir. O yüzden eğer olumlu etkilenen burçlardan birindeyseniz ve kilo almak istemiyorsanız yediklerinize dikkat etmelisiniz. Akrep ve Başak burçları da bu yıl diğer burçlar kadar olmasa da Jüpiter'in olumlu etkilerini üzerlerinde hissedecekler.

Bu yıl Jüpiter'den olumsuz olarak etkilenen burçlar ise, Oğlak, Yengeç, Koç, Boğa ve Balık burçlarıdır. Eğer bu burçlardan birinde doğduysanız bu yıl Jüpiter' den sert etkiler aldığınız için sağlık açısından biraz zorlanabilirsiniz. Eğer bir sağlık probleminiz yoksa ve kilo vermeyi planlıyorsanız bu yıl diyet yapmak için uygun bir yıl olacaktır.
Burada yapılan sağlıkla ilgili bu yorumlar Jüpiter gezegeninin, burçlara olan etkisine göre yapılmış çok genel yorumlardır. Astrolojik açıdan daha ayrıntılı ve isabetli bir sağlık yorumu yapılabilmesi için kişinin doğum anına göre çıkartılmış bir doğum haritasına ihtiyaç vardır.

GÖz Hastaliklari Ve Tedavİsİ

Gözlerimiz 5 duyu organımız arasında bize dünyanın güzelliklerini gösteren, hayata bağlayan, öğrenme ve algılama yeteneğimizi harekete geçiren ilk ve en önemli organımızdır. Gözlerimizi düzenli şekilde muayene ettirmek sağlıklı ve mutlu bir yasam sürmemiz için son derece önemlidir. Gözlük kullanan veya kullanmasa da 40 yaşın üzerindeki bir erişkinin hiç şikayeti olmasa bile yılda bir kez göz muayenesi yaptırması gereklidir.Çocuklarda bu süre doktorun önerisine göre 6 ayda bir, hatta bazı özel durumlarda daha sık olabilir. Hiç şikayeti olmayan bir çocukta 3. yas ilk göz kontrolü için idealdir. Dünya Göz Hastanesi'nde göz muayenesi dünyada kullanılan en son teknolojik cihazlar ve uzman doktorlar tarafından 365 gün, 24 saat titizlikle ve çok detaylı olarak gerçekleştirilmektedir. Muayene sırasında gözlerinizde herhangi bir hastalığın bulgusuna rastlanması durumunda ilgili departmana yönlendirilerek gerekli görülen ileri tetkikleri yaptırabilir ve aynı gün aynı çatı altında kesin tanı ve tedavi olma imkanına sahip olabilirsiniz.
UNUTULMAMALIDIR Kİ GÖZ MUAYENESİ SIRASINDA KARACİĞER BOZUKLUĞU, ŞEKER, BEYİN TÜMÖRLERİ, AIDS GİBİ BİR ÇOK HASTALIĞIN İHTİMALİ BERLİRLENEBİLMEKTE YADA TANISI KONULABİLMEKTEDİR.

GÖZLÜK İHTİYACI MUAYENESİ
Gözümüzde oluşan KIRMA KUSURU nedeniyle net görememe durumu gözlük ihtiyacını doğurur. Dünya Göz Hastanesi'nde tüm kırma kusuru muayeneleri en gelişmiş teknolojik bilgisayar donanımlı cihazlar ile yapılmaktadır.

GÖZ KAPAKLARININ MUAYENESİ
Göz kapakları, gözyaşı bezleri, gözyaşı boşalım sistemi ve göz etrafındaki alanların durumu incelenir.

GÖZ KASLARININ MUAYENESİ
Gözün iç kasları, gözbebeğinin hareketini kontrol eder ve beyin ile doğrudan ilişkilidir. Gözün dış kasları da gözlerin paralel durmasını sağlar. Şaşılık ve çift görme muayenelerinde göz kaslarının durumu belirlenir.

GÖZ TANSİYONU ÖLÇÜMÜ
Tonometri testiyle göz içi basıncı saptanır.

BİOMİKROSKOBİK MUAYENE
Kornea, iris, lens ve vitre detayları incelenir, katarakt semptom vermeye başlanmadan önce teşhis edilebilir.

GÖZ DİBİ MUAYENESİ
Bu muayene ile retina dekolmanı, glokom, hipertansiyon, beyin tümörü ve vücuttaki çeşitli hastalıklara ait belirtiler saptanabilir.

Kanser Belİrtİlerİ

Kanserden Ne Zaman Şüphelenmelisiniz? * Beslenme, Sigara ve Kanser * Belli Başlı Kanser Türleri ve Korunma Yöntemleri * Akciğer Kanseri * Bağırsak Kanseri * Cilt Kanseri * Meme Kanseri * Prostat Kanseri * Rahim Kanseri * Rahim Ağzı Kanseri * Yumurtalık Kanseri * Kanser Tanı ve Tedavisinin Psikolojik Yönleri * Kansere İlk Adım * Kanser Yaşamımı Nasıl Etkileyebilir? * Nasıl Davranmalıyım? * Depresyon ve Anksiyete Belirtileri Nelerdir? * Hangi Durumlarda Psikolojik Destek Alabilirim? * Psikolojik Destek Nasıl Yararlı Olabilir? * Psikolojik Tedavi Yöntemleri Nelerdir? KANSERDEN NE ZAMAN ŞÜPHELENMELİSİNİZ Cilt: * Renk, şekil ve büyüklüğü değişen, çabuk kanayan veya ülserleşen benler, * İyileşmeyen yaralar varsa, * Ve uzun süreli güneş ışığına maruz kalıyorsanız… Ağıziçi, Boğaz: * Ağızda iyileşmeyen ağrılı/ağrısız yaralar, * Ağıziçi ve dudakta beyaz veya kırmızı plaklar, kitle veya sertlikler, * Yeni gelişen işitme kaybı veya kulakta çınlama, ses kısıklığı gibi yakınmalar varsa * Ve alkol, sigara kullanıyorsanız… Akciğer: * Geçmeyen veya karakter değiştiren öksürük, * Kanlı, pis kokulu balgam, * Yeni gelişen ses kısıklığı veya değişikliği, * Göğüs ağrınız varsa, * Sık ve uzun süreli akciğer enfeksiyonu (bronşit, zatürre) geçiriyor * Ve sigara kullanıyorsanız… Meme: * Göğsünüzde ele gelen kitle, * Meme derisi üzerinde kalınlaşma, çökme veya çekilme, * Meme başından berrak veya kanlı akıntı varsa * Ve ailede meme kanseri hikayesi mevcutsa… Sindirim Sistemi: * Yutma güçlüğü, uzun süren kusma/bulantı, * Uzamış ishal veya kabızlık, * Barsak hareketlerinde düzensizlik, * Koyu renkli veya kanlı dışkı, * Uzun süreli karın ağrısı veya baskı hissi, * Açıklanamayan kilo kaybı varsa * Ve ailede barsak kanseri veya hastalığı hikayesi mevcutsa… Kadın Üreme Sistemi: * Adette düzensizlik, fazla kanam veya uzun süreli kanama, * Adet dönemleri arasında veya menopoz sonrası kanama, * Cinsel ilişkiden sonra kanama, * Normalden fazla vajinal akıntı varsa * Ve östrojen tedavisi görüyorsanız… Erkek Üreme Sistemi: * Sık ve ağrılı idrara çıkma, * Kanlı idrar gelmesi, * Yeni gelişen iktidarsızlık, * Testislerde sertlik veya ele gelen ağrısız kitle varsa… Lenf Sistemi: * Boyun, koltukaltı ve kasıklarda ele gelen, çoğunlukla ağrısız kitleler, * Kilo kaybı, * Gece terlemeleri, * Uzun süren ve açıklanamayan ateşler, * Ciltte nedensiz beliren döküntü ve morluklar varsa… İskelet Sistemi: * Ele gelen kitle veya şekil bozukluğu, * Kemiklerde şiddetli ağrı, * Hareket kısıtlılığı varsa… Sinir Sistemi: * Şiddetli ve uzun süreli baş ağrıları, * Çift görme veya görme kaybı, * Yeni gelişen dengesizlik, baş dönmeleri, uyuşma veya felçler, * Şuur bulanıklığı, konsantrasyon güçlüğü, * Konuşma güçlüğü, * Kişilik değişiklikleri varsa… [sayfa başı] AKCİĞER KANSERİ Akciğer kanseri erkek ve kadınlarda ikinci en sık rastlanılan kanser türüdür. ABD'de her yıl yaklaşık 100.000 erkek ve 60.000 kadın akciğer kanserinden ölmektedir. Akciğer kanseri ölüme en fazla yol açan kanser türüdür. Akciğer kanseri aynı zamanda önlenmesi en kolay kanserdir. Kimler Risk Altında? Sigara içenler (Akciğer kanseri %90 oranında sigaraya bağlıdır!), Boya, ilaç v.b. yapımında kullanılan kimyasal maddelere (arsenik, vinil klorid v.b.) maruz kalanlar, Asbest, radon gibi maddelere maruz kalanlar, Radyasyona ve hava kirliliğine maruz kalanlar… Akciğer kanseri açısından yüksek risk altındadırlar. Ne Yapmalı? Hastaların %90'ında akciğer kanserine sigaranın sebep olduğu bulunmuştur. Bu nedenle sigara içiyorsanız bırakın. Sigara içilen kapalı ortamlardan kaçının. Hiç sigara içmediği halde akciğer kanseri olmuş hastaların üçte birinin pasif içici olduğu; yani fazla sigara içilen ortamlarda yaşadıkları saptanmıştır. İşiniz gereği kimyasal maddeler ile çalışmanız gerekiyorsa düzenli olarak işyeri hekiminizin önerdiği aralıklarla muayenenizi olup, akciğer filminizi çektirmeyi ihmal etmeyin… [sayfa başına] BAĞIRSAK KANSERİ Kansere bağlı ölümlerin ikinci en sık sebebi kalın barsak kanserleridir. Son yıllarda gelişen tanı ve tedavi yöntemleri sonucu bu hastalık erken yakalandığında başarıyla tedavi edilebilmektedir. Kimler Risk Altında? * Ailesinde barsak kanseri hikayesi olanlar, * Kalın barsaklarında polip tespit edilmiş hastalar, * Sigara içenler, * İltihabi Barsak Hastalıkları olanlar, * Asbeste maruz kalanlar, * Batı usulü (yağdan zengin, lifden fakir, koruyucu maddeler içeren besinler ile) beslenenler, Barsak kanseri açısından yüksek risk grubundadırlar. Ne Yapmalı? Sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat edin. Az yağlı, bol lifli (sebze, meyve, kepekli unla yapılmış yiyecekler) besinleri tercih edin. Ailenizde barsak kanseri hikayesi varsa, dışkınızda kan gördüyseniz, dışkılama alışkanlığınızda değişiklik olduysa (uzun süreli ishaller veya kabızlık v.s.) yaşınız ne olursa olsun hekime başvurarak gerekli muayene ve testlerin yapılmasını sağlayınız. Barsak kanserlerinin çoğu poliplerin sonradan kanserleşmesi ile oluşur. Poliplerin erken farkedilip çıkartılmasıyla kanser gelişmesi tamamen önlenebilir. 50 yaş ve üzerindeki sağlıklı bireylerin yılda bir kez dışkıda gizli kan baktırması ve her beş yılda bir parmakla makattan muayene ve kolonoskopi yaptırması önerilmektedir Yüksek risk grubundaki kişilerde (ailevi barsak kanserleri, iltihabi barsak hastalığı bulunanlar v.s.) yılda bir kez kolonoskopi ve muayene önerilmiştir. CİLT KANSERİ Cilt kanseri, bilinen tüm diğer kanserlerden daha sık rastlanılan bir hastalıktır. Ancak genellikle yayılmaz ve kolay tedavi edilebilir. Sadece melanoma denilen ve benlerden türeyen bir çeşit cilt kanseri oldukça tehlikeli ve ölümcüldür. Kimler Risk Altında? * Açık tenli kişiler, * Uzun süreyle güneşe maruz kalanlar, * Ailesinde cilt kanseri olanlar, * Radyum, arsenik gibi bazı maddelere uzun süreli maruz kalanlar Daha fazla risk altındadır. Ne Yapmalı? * Uzun süreli direkt güneş altında kalmayın, * Özellikle 11:00-16:00 saatleri arasında güneşlenmeyin veya güneş altında korunmasız çalışmayın, * Koruma faktörü yüksek (en az 15) güneş kremleri kullanın ve bu kremleri vücudunuzun güneş gören yerlerine sürdükten 30 dakika sonra güneşlenmeye çıkın. * Ayda bir vücudunuzu yeni gelişen cilt değişikliklerine karşı muayene edin. MEME KANSERİ Meme kanseri kadınlarda en sık rastlanılan kanser türüdür. Her yıl binlerce kadın meme kanseri tanısı ile hastanelere başvurmakta ve tedavi edilmektedir. Erken tanı sayesinde bir çok kadın ölümcül olabilecek bu hastalıktan kurtulabilir. Kimler Risk Altında? * 40 yaşın üzerinde kadınlar, * Anne veya kız kardeşlerinde meme kanseri bulunan kadınlar, * Hiç çocuk sahibi olmamış kadınlar, * İlk çocuklarını 18 yaşın altında veya 30 yaş üzerinde doğuran kadınlar, * Östrojen kullanan kadınlar… Meme kanseri açısından diğer kadınlara nazaran biraz daha fazla risk altındadırlar. Risk grubu içinde olmamanız meme kanserine yakalanmayacağınız anl****** gelmemektedir. Ne Yapmalı? Meme kanseri ne kadar erken tanınırsa tedavi edilme ve iyileşme olasılığı o kadar yüksektir. Bunun için; 20-39 yaş arası kadınların: * Ayda bir kendi kendilerine meme muayenesi yapmaları, * Her üç yılda bir hekim tarafından muayene edilmeleri, 40 yaş ve üzeri kadınların: * Ayda bir kendi kendilerine meme muayenesi yapmaları, * Yılda bir kez hekim tarafından muayene edilmeleri, * Yılda bir mammografi çektirmeleri önerilmektedir! AYLIK MEME MUAYENESİ Bir boy aynası karşısına geçerek: Ellerinizi kalçalarınızın üzerine koyun ve sağa-sola dönerek aynada göğüslerinizi dikkatlice inceleyin Elleriniz belinizde iken omuzlarınızı ileri doğru çıkarın ve hafif öne eğilerek göğüslerinizi aynada tekrar inceleyin Her iki göğüs ucunu hafifçe sıkarak akıntı gelip gelmediğini kontrol edin Ellerinizi kafanızın arkasında birleştirin ve kafanızı öne doğru bastırın. Bu pozisyonda sağa-sola dönerek göğüslerinizi aynada inceleyin. İnceleme sırasında aşağıdaki sorulara yanıt arayın: Göğüslerin büyüklüğünde veya şeklinde değişiklik var mı? Göğüsünüzün üzerinde cilt dokusunda renk değişikliği, kızarıklık, çukurlaşma, büzüşme dikkatinizi çekiyor mu? Göğüs ucunda akıntı, kepeklenme, içeri çökme veya yön değiştirme görülüyor mu? Yattığınız yerde: Sol omuzunuzun altına küçük bir yastık koyduktan sonra sol elinizi kafanızın altına yerleştirerek uygun pozisyon alın. Sağ eliniz açık ve parmaklarınız bitişik olduğu halde sol göğsünüzün üzerine koyun. Elinizin şeklini bozmadan ovma tarzında dairesel hareketler yaparak sol göğsünüzün tümünü ve sol koltuk altınızı belli bir düzen içinde muayene edin. Aynı işlemi sol elinizle sağ göğsünüze uygulayın. Ciltte kalınlaşma, sertleşme var mı? Göğüste ve koltuk altında ele gelen kitle var mı? Sağ elinizle sol köprücük kemiğinin üstündeki ve altındaki çukur bölgeyi dairesel hareketlerle yoklayın. Daha sonra sabunlu elinizi köprücük kemiğinden göğüs ucuna doğru bastırarak kaydırın. Ciltte kalınlaşma, değişiklik veya cilt altında ele gelen kitle olup olmadığını kontrol edin. Aynı işlemi sol elinizle sağ taraf için uygulayın. Bir elinizle göğsünüzü alttan destekleyin ve diğer elinizi göğsünüzün üzerinde ovma tarzında dairesel hareketlerle gezdirerek dikkati çeken cilt değişiklikleri veya kitle arayın. Sol elinizi belinize koyun ve sağ eliniz açık ve parmaklarınız bitişik olduğu halde ovma tarzında dairesel hareketlerle sol koltuk altınızda ele gelen kitle olup olmadığına bakın. Aynı şekilde sol eliniz yardımıyla sağ koltuk altınızı muayene edin. PROSTAT KANSERİ Prostat kanseri erkeklerde en sık rastlanılan kanser türüdür. 80 yaşını aşmış erkeklerin dörtte üçünden fazlasında prostat kanseri tespit edilmektedir. Erken tanı konduğunda tedavi edilebilir bir hastalıktır ama erken dönemde hiçbir yakınma yapmaz. Kimler Risk Altında? Prostat kanserinin yaş dışında bilinen bir risk faktörü yoktur. Prostat kanserli hastaların % 80'inden fazlası 65 yaş ve üzeridir. Yağdan zengin beslenmeninde prostat kanserine yakalanmayı arttırıcı etkisi olduğu söylenmektedir. Ne Yapmalı? 50 yaş ve üzerindeki her erkeğin yılda bir kez parmakla makattan prostat muayenesi olması ve PSA denilen kan testini yaptırması önerilmektedir. RAHİM KANSERİ Rahim kanseti gelişmiş ülkelerde yaşayan kadınlarda daha sık görülür. Genellikle kendini menopoz sonrası vajinal kanamalarla gösteren bir kanserdir. Kimler Risk Altında? * İlk adetini çok erken yaşlarda gören kadınlar, * Menopoza geç giren kadınlar, * Sadece östrojen içeren ilaçlarla tedavi gören kadınlar, * Hiç çocuk sahibi olmamış kadınlar, * Kısırlık hikayesi olan kadınlar, * Şişman, şeker hastalığı olan, yüksek tansiyonlu kadınlar… * Daha fazla risk altındadır. Çocuk doğurmuş olmanın ve doğum kontrol hapı kullanmanın rahim kanserine yakalanma riskini azalttığı gösterilmiştir. Ne Yapmalı? Normal olmayan adet kanamaları gördüğünüzde gecikmeden kadın-doğum doktorunuz ile temasa geçin. Yılda bir kez düzenli kadın-doğum muayenesi olun. RAHİM AĞZI (SERVİKS) KANSERİ Az gelişmiş ülkelerde daha sık rastlanılan bir kanser türüdür. Taram testleri sayesindeerken dönemde yakalanıp tedavi edilbilen bir kanserdir. Kimler Risk Altında? * Cinsel olarak aktif olan her kadın, * Yaşlı ve düzenli tıbbi kontrolden uzak kadınlar, * Birden çok cinsel eşlilik, * Sigara kullanan kadınlar, * HIV (AIDS) virüsü taşıyan kadınlar, * Cinsel yolla bulaşan hastalıklara sık maruz kalan kadınlar… Daha fazla risk altındadır. Ne Yapmalı? Rahim ağzından yapılan sürüntünün incelenmesi demek olan Pap test (Pap Smear) sayesinde serviks kanseri daha oluşmadan tanınabilmekte ve tedavi edilebilmektedir. Cinsel olarak aktif olan veya menopoza girmiş her kadın yaşa bakmazsızın yılda bir kez Pap Smear ve kadın-doğum muayenesi yaptırmalıdır. 18 yaşın üzerindeki her kadının yılda bir kez Pap Smear yaptırması önerilmektedir. [sayfa başına] YUMURTALIK KANSERİ Kadınlarda en sık rastlanılan kanserler arasında dördüncü sıradadır. Ancak kadın üreme organlarına ait kanserler arasında en fazla ölüme yol açan hastalıktır. Genellikle sessiz ve sinsi bir seyir izler, yakınma vermeye başladığında ise hastalık genellikle ilerlemiş olarak bulunur. Kimler Risk Altında? * Hiç doğum yapmamış kadınlar, * Ailesinde yumurtalık kanseri hikayesi olan kadınlar, * Daha önce meme kanserine veya rahim kanserine yakalanmış kadınlar, * Yumurtalık kanserine yakalanma açısından yüksek riskli grubu oluştururlar. Birden fazla hamilelilği olanlar ve doğum kontrol hapları kullananlarda ise yumurtalık kanseri oluşma riski azalır. Yalnız bu risk faktörlerinden hiçbirine sahip olmadıkları halde yumurtalık kanserine yakalanan birçok kadın bulunduğunu da unutmamak gerekir. Ne Yapmalı? Ne yazık ki, yumurtalık kanserinin erken evrelerde yakalanmasına olanak verecek nitelikte bir tarama testi yoktur. Bu nedenle düzenli kadındoğum muayenesi önerilecek en uygun yoldur. BESLENME, SİGARA VE KANSER Kanser ve Sigara * Kansere yakalanma riski sigara dumanına maruz kalma süresi ile doğru orantılıdır. * Akciğer kanserinin sebebi 100 hastanın 90'nında sigaradır. * Kendiniz sigara içmeseniz bile pasif içici olmanız, yani çevrenizde içilen sigaranın dumanına maruz kalmanız kanser riskinizi arttırır. * Pasif içicilik akciğer kanserine bağlı ölümlerin % 3'ünden sorumludur. * Eşleri sigara içen kadınlarda akciğer kanserine yalakanma riski içmeyenlere nazaran % 30 daha fazladır. * Günde 20 ve üzeri sigara içilen bir ortamde bulunan pasif içicilerin akciğer kanserine yakalanma riski 2 kat artmış olarak bulunmuştur. Beslenme/ Yaşam Tarzı ve Kanser * Günde 5-8 porsiyon sebze ve/veya meyve yemeye çalışın. * Bol miktarda sebze ve meyve ile beslenen kişilerde kansere % 50 oranında az rastlanmıştır. * Kırmızı et yerine tavuk, balık, kurubaklagiller tüketilmelidir * Çavdar, kepek, yulaf gibi lifden zengin besinleri tercih edin. * Yağsız beslenmeye özen gösterin. * Kızartmaktansa yemekleri haşlamayı veya buharda pişirmeyi tercih edin. * Besinlerin tütsülenmesi, tuzlanması, nitrat/nitrit gibi kimyasal koruyucularla işlenmeleri sonucu kansere yol açan bazı maddeler oluşur. Örneğin sucuk, salam, sosis, salamura et gibi yiyecekler fazla miktarda nitrit/nitrat içerirler. Bu tür besinleri çok tüketenlerin yanında C vitamini alması koruyucu olabilir. * A, C, E, D vitaminleri, riboflavin, tiamin, folik asit, pantotenik asit ile çinko, iyot, kalsiyum, demir, selenyum ve molibden gibi mineraller yeterli olarak alındıklarında kansere karşı koruyucu oldukları düşünülmektedir. * Nikel, kurşun, kadmiyum, arsenik ve asbestin ise kanser yapıcı etkisi vardır. * Günde 2-3 bardak yağı azaltılmış süt için ve/veya süt ürünleri ile beslenin. * Alkol almamayı tercih edin. Her gün alkol tüketenlerin folik asit içeren bir multivitamin kullanmaları önerilir. * Sigara içmeyin. Kapalı, sigara içilen ortamlardan uzak durun. * Haftada en az 3-4 kez spor yapın. İdeal kilonuzda kalmaya çalışın. * Uzun süreli güneş altında durmaktan kaçının. * Kimyasal koruyuculu hazır yiyecekler yerine doğal besinlerle beslenmeyi tercih edin. KANSERE İLK ADIM... Tanıyla birlikte ilk karşılaşılan durum; hastalığın adı ve anlamının bireyin yaşamında yarattığı belirsizlik duygusudur. Genellikle "neden ben, neden şimdi" soruları etrafında yoğunlaşan duygu ve düşünceler, kişiye ait bir sorgulama sürecinin başlangıcı gibidir. Gelecekle ilgili planlar, hastalığın yarattığı belirsizlikle birlikte yeniden gözden geçirilir. Tanının konması ve uygun tedavi progr****** karar verilmesi, hastalığın kabul edilmesinin ilk basamağıdır. Tedavi programının belirlenmesiyle tedavi gören kişi ve yakınları için günlük yaşamlarından farklı, "hastalık" kavr****** odaklı yeni bir dönem başlar. Daha önce herhangi bir ciddi hastalık yaşamamış olan bireylerin, "hastalık" ve "hasta olmak" kavramlarıyla belki de ilk defa karşılaştıkları bu dönemde özellikle hastalığa uyum süreleri etkilenebilir; tanı konması ve tedaviye başlamasındaki arasındaki zaman uzayabilir. Bu sırada kaybedilen zaman, bazen bireyin sağlığını tehdit edecek boyutta olabilir. KANSER YAŞAMIMI NASIL ETKİLEYEBİLİR? Tedavinin beden üzerinde yarattığı etkiler aynı zamanda kişiye hastalığını hatırlatan bir sinyal gibidir. Bu nedenle, bir çok kişi kanser hastası olduğunu hastalığın belirtilerinden daha çok, uygulanan tedavilerin yan etkileriyle hisseder. Tedavinin özellikle ilk dönemlerinde hem kendisi hem de çevresindekilerin tüm dikkatinin bedeninin verdiği tepkilere yoğunlaşması, tedavi olan kişinin duygu durumunu bazen olumsuz yönde etkileyebilir. Kişiler, hastalık tanısı ve tedavi döneminde yaşadıkları sıkıntıları depresyon ve kaygı olarak dışa vurabilirler. Günlük yaşamdaki rutinden uzaklaşma, bireyselliğin kısıtlanması, kişinin hayatı üzerindeki kontrol hissinin azalması bu etkilerin ortaya çıkmasını kolaylaştırır. Depresif tepkiler tedavi döneminde olağan tepkiler olarak görülmesine karşın, bu tepkilerin uzun sürmesi ve günlük yaşama uyumun zorlaşması klinik anlamda depresyon belirtisi olarak görülebilir. NASIL DAVRANMALIYIM? Tedavi döneminde, genelikle hastalığın arkadaş ve akraba çevresiyle nasıl ve ne ölçüde paylaşılacağına dair endişeler yaşanabilir. Paylaşımda belirleyici nokta, kişinin hastalığa ve tedaviye uyumu sırasında yaşadığı duygu ve düşünceleri, bireysel ihtiyaç ve beklentileri de gözönüne alarak değerlendirmesidir. Kanser tanısı, sadece kanser tanısı konan kişinin değil, yakınlarının da yaşamını büyük ölçüde etkileyen bir olaydır. Bir çok aile bireyi yakınlarına kanser tanısı konduğunda kabullenmeyle ilgili zorluk yaşar. Sık karşılaşılan durumlardan biri de hasta yakınlarının, tedavinin ya da hastalığın ayrıntıları hakkında hastayı bilgilendirmek konusunda yaşadıkları kararsızlıktır. Bilgilendirmeye yönelik yaşanan kararsızlığın temelinde hastanın kişiliği, yaşı, bireysel ihtiyaçları ve hastalığın genel durumu kadar, hasta yakınlarının hastalığı kabul etmelerinde yaşanan güçlükler yatıyor olabilir. Böyle bir durumda, hasta ve hasta yakınlarının psikolojik ihtiyaçlarının gözden geçirilmesi yaşamın zor bir evresinde önemli bir katkı sağlar. Yakın çevreyi kararsızlığa düşüren bir diğer konuda hasta olan kişiye yönelik "doğru" tutum ve davranışların belirlenmesidir. Bu noktada, hastanın genel sağlık durumu nedeniyle değişen ihtiyaçlarını gözönünde bulundurmak ve gerektiğinde profesyonel danışmanlık almak büyük önem taşımaktadır. Hasta yakınları, tedavi süresinde tedavi ekibinin dışında hastanın fiziksel ve ruhsal ihtiyaçlarının belirlenmesinde etkin bir rol üstlenir. Örneğin, depresif yapının doğası gereği, eylemsizliği artan hastanın profesyonel bir yardım alması konusunda hasta yakınının yönlendirmesi desteleyici bir unsurdur. DEPRESYON VE ANKSİYETE BELİRTİLERİ NELERDİR? Depresyon * Duygu ve düşünce 2. Genelde her gün, günün büyük kısmını kapsayan devamlı üzüntü yada boşluk duygusu 3. Her gün hissedilen duygu durumda yavaşlama, temponun düşmesi 4. Suçluluk, değersizlik ve çaresizlik duygusu 5. Günlük işlere yönelik ilgisizlik 6. Ölüm ya da intihar düşünceleri, intihar teşebbüsü * Davranış ve tutum 8. Huzursuzluk 9. Dikkat problemleri 10. Hafızada zayıflama * Fiziksel yakınmalar 12. Gözlenebilir kilo kaybı veya artışı 13. Her gün görülen yorgunluk 14. Uyku düzeninde bozulma; çok fazla ya da çok az uyuma ve diğer uyku bozuklukları 15. Yeme düzeninde bozulma; çok fazla yeme ya da iştahsızlık 16. Aşırı ağlama 17. Sebebi bilinmeyen kronik ağrılar Eğer yukarıdaki belirtilerden herhangi beş tanesi ya da daha çoğu en az iki haftadır devam ediyor ya da kişinin yaşam kalitesini önemli ölçüde engelliyorsa, bu yakınmaların bir uzman tarafından değerlendirilmesi önerilir. Anksiyete * Duygu ve düşünce 19. Sözel kaygı ifadesi 20. Gözlenebilir bir gerginliğin ya da endişenin reddedilmesi 21. Kontrol edilemeyen kuruntular, endişeler 22. Öfke patlamaları * Davranış ve tutum 24. Problem çözme ya da konsantrasyon güçlüğü 25. Huzursuzluk * Fiziksel yakınmalar 27. Gergin bir kas görünümü 28. Titreme, seyirme 29. Nefes darlığı 30. Kalp çarpıntısı 31. Terleme 32. Ağız kuruması HANGİ DURUMLARDA PSİKOLOJİK DESTEK ALABİLİRİM? Psikolojik desteğin alınmasında önerilen hastanın multi-disipliner içinde düzenli takip edilmesidir. Böylece, hastanın psikolojik ihtiyaçlarının belirlenmesi tedavi döneminde ve sonrasında hasta ve hasta yakınlarının yaşam kalitesinin arttırılması amaçlanır. Ayrıca; * Yaşamınıza "kanser" kelimesi girmesiyle duygusal ve düşüncesel açıdan yaşanan zorlanmalarda * "Nasıl davranmalıyım" ile ilgili yaşanan yoğun kararsızlık duygusu * Depresyon ve kaygı düzeyinin artması * Geçmişte yaşanan psikolojik problemlerin tedaviyle birlikte yeniden gündeme gelmesi * Hastalık kavramını kabul etmekte, tedavi sürecini olumsuz etkileyecek düzeyde duygusal açıdan zorlanılması * Yakın zamanda kendisi için önemli bir kayıp yaşaması * Yakın zamanda kendisi ya da çevresiyle ilişkilerine yönelik karar aşamasında bulunmak * Çevrenin sağladığı psikolojik desteğin yeterli olmaması * Ölüm ve intiharla ilgili uzun süreli ve yoğun düşüncelerin olması * Yakın çevrede biri ya da birilerinin kanser nedeniyle kaybı psikolojik açıdan destek alınmasını gerektiren koşulları yaratabilir. PSİKOLOJİK DESTEK NASIL YARARLI OLABİLİR? * Hastalık ve tedavisinin, bireyin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir etken olarak düşünüldüğünde yaratılan bu yeni, fakat istenmeyen ortamda yaşamayı kolaylaştıracak desteği hasta ve hasta yakınları için sağlar. * Hastalığın yarattığı koşullar çerçevesinde kişinin kendinden ve yakınlarından beklentilerinin tekrar gözden geçirilmesine yardımcı olur. * Kişinin kendisi ve yakınlarına yönelik yaşamsal kararların alınmasında uygun ortam yaratılması destekler. * Sadece hastalara değil, yakın çevrenin hastayla olan iletişiminde zaman zaman karşılaşabilecekleri sorunlarda danışabilecekleri uygun bir ortam yaratır. * Tedavi boyunca hastanın psikolojik açıdan ihtiyaçlarının belirlenmesi, tedavi ekibinin hastaya yaklaşımının belirlenmesinde önemli rol oynar. Hasta ve tedavi ekibi arasındaki etkili iletişim sağlanması tedaviye uyumu olumlu yönde etkiler. PSİKOLOJİK TEDAVİ YÖNTEMLERİ NELERDİR? * Bireysel psikoterapi ve destek Kişinin kendine ait bir ortama yoğun bir şekilde ihtiyaç duyduğu durumlarda bireysel psikoterapi, duygu ve düşüncelerin -özellikle "istenmeyen, paylaşılamayan" duygu ve düşüncelerin paylaşabileceği uygun bir ortam yaratır. Problemlerin çözümünden çok, nasıl başa çıkılabileceği konusunda destek sağlar. * Grup psikoterapi ve destek Kişinin hastalığı ve tedavi döneminde yaşadıklarını paylaşabilecekleri güvenli bir ortam yaratır. Grubun yaratacağı destek, kansere karşı toplumun gösterdiği tepkiyle başaçıkmayı kolaylaştırır. Tıbbi tedavinin kişi üzerindeki etkisi ve tedavi ekibiyle yaşanan sorunların paylaşılması grubun önemli konularındandır. Amerikan Hastanesi bünyesinde kanser hastalığını değişik yönlerini ele alan halka yönelik eğitim toplantılarının sürekli yapılması planlanmaktadır. Amerikan Hastanesi bünyesinde kanser hastalığını değişik yönleriyle ele alan halka yönelik eğitim toplantılarının sürekli yapılması planlanmaktadır