2 Ağustos 2009 Pazar

Avrupa nın en büyük havayolu hangisi?

Geçen yıl Avrupa’da en ( işaret, genişlik, arz ) çok yolcu taşıyan havayolu şirketleri belli oldu. İrlanda merkezli düşük maliyetli havayolu (low cost carrier) Ryanair, Air France-KLM, Lufthansa ve British Airways gibi devleri geride bırakarak en çok yolcu taşıyan havayolu oldu.

En çok yolcu ( geçici ) taşıyan havayolları (Uluslararası)
1.         Ryanair                     57,647 (milyon)

2.         Air France-KLM              53,316

3.         Lufthansa                   42,151

4.         easyJet                     35,417

5.         British Airways             29,054

Dünyada en çok yolcu taşıyanlar (Uluslararası+iç hatlar)
1.         Southwest Airlines         101,921 (milyon)

2.         American Airlines           92,772

3.         Delta Air Lines             71,843

4.         United Airlines             63,070

5.         China Southern Airlines     57,961

 

Havada asılı dalga

havada-asl-dalga.jpg

HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

Tasarımcı Daniel Becker ışığı odanın her yerine eşit şekilde dağıtacak bir avize yaratma ( halk, tekvin ) fikriyle çıktığı yolun sonunda "Melting Light"'ı (eriyen ışık) dizayn etmiş.

Odanın klasik bir avizeyle aydınlatılması fikrine sadık kalan bu tasarım aynı zamanda tek ışık kaynağı olmasının dezavantajlarını bertaraf etme amacını güdüyor.

Melting Light, sadece basit bir avize değil aynı zamanda bir optik ( gözlükçü ) yanılsama. Avizenin asılma noktasının onun ağırlık merkezi olmaması dolayısıyla aslında yamuk durması gereken ( müstelzim ) avize havada dümdüz duruyor. Daniel Becker bu yanılsama için mini bir hile kullanmış; ilk bakışta görülemeyecek şekilde su dalgası formunun bir tarafı diğer tarafından daha kalın yapılmış, bu şekilde iki uç noktanın ağırlıkları dengede olacak şekilde eşitlenmiş.

Son olarak da aydınlatma için damla formundaki camın içinde yer ( zemin, arz, arazi ) alan ( düz, meydan, kayran ) LED ışıklandırmalar kullanılmış, böylece çok az ısı yayan ama hoş bir aydınlık veren avize ortaya çıkmış.
 

Medyada gizli çeteler mi var?

medyada-gizli-eteler-mi-var.jpg

Görüş aldığım gazetecilerin hepsi bu sorunun yanıtı üzerinde hemfikir: Medyada çeteler var.  ‘Aman bu konuya girmeyeyim’ diyenler de tehlikenin farkında belli ki... Serdar Turgut’un ‘Yalnız medyada değil, her alanda insanlar gruplaşıyor. Gruplaşma olumsuz bir şey değildir insanlar dayanışıyor’ şeklindeki sözlerine de katılmamak mümkün değil. Ancak gruplaşma denilen şey kendilerinden olmayanlar aleyhine yazılar yazarak ya da yazdırarak zarar verme noktasına geliyorsa , dayanışmadan öte çeteciliğe dönüşmüş demektir…

Balçiçek Pamir dün Gazete Habertürk’teki köşesinde tam da bunu iddia etti. Pamir’e göre, medyadaki gizli çeteler çoğunlukta değil ama maalesef vitrinde zira ( çünkü ) kimin konuşulacağına kimin övüleceğine ve kimin tu kaka edileceğine de bizzat kendileri aralarında karar veriyor. O klanın içine girmeyi reddederseniz sizi ya görmezden geliyor ya da aleyhinizde kalem oynatıyor.

Pamir’in yazısının ardından konuyu tartışmaya açtık. İşte görüşler..

GÜLİN YILDIRIMKAYA


Gazete Habertürk yazarı BALÇİÇEK PAMİR

Medyada gizli ( hafi, saklayarak, mahfi ) çeteler var, kimin övülüp kimin tu kaka edileceği belli


Medyada gizli çeteler de vardır. Çoğunluğu oluşturmazlar ama vitrinde maalesef onlar vardır. Konuşulmak onlar için tek kriterdir. Bir şey yapayım da beni konuşsunlar. Kimin kimi ( kimisi, birtakım, bazısı ) öveceği, kimin kimi ( birtakım, bazısı, kimisi ) tu ( tuh ) kaka edeceği bellidir. Çifte standart vardır.  Bir örnek vereyim. Gazeteci Nevval Sevindi’nin Aktüel Dergisi’ne verdiği “photoshop”suz ama giyinik pozlar o zaman bütün medyayı karıştırmıştı. Gazetecilik, seksilik falan tartışılmış, Nevval Sevindi’ye bu medya demediğini bırakmamıştı. Konu Ayşe Arman’a gelince başka oldu. Ayşe o dönemde “Bu yaşta bir kadın, hem de gazeteci, hem biz mecbur muyuz selülitli kollar görmeye?” tadında bir yazı da ( bile, dahi ) kaleme almıştı. Üstelik Nevval poz verdiğinde 40 yaşındaydı.  Medyada yazılı olmayan kurallar da vardır. Önce birbirleri hakkında ağızlarına geleni yazar ardından dost olur, sonra birbirlerinin sit-com tadındaki gündelik yaşam öykülerini yazarlar. Şunu içtik, bunu yedik, bunu konuştuk, onu seyrettik. Zannedersiniz biz hepimiz klan halinde yaşıyoruz. Eğer o klanın içine girmeyi reddederseniz sizi ya görmezden gelir, silinmenizi falan beklerler ya da her fırsatta aleyhinize kalem oynatırlar.

Serdar Turgut Akşam Gazetesi yazarı

Gruplaşma olumsuz değil, insanlar dayanışıyor


Medyada çeteler olduğu gözleniyor, hayatımızda da yaşayarak biliyoruz. Böyle çeteler var evet, ben şahsen toplu hareket edemediğim için böyle oluşumlar içine giremedim. Bu sadece medyada görülen bir durum değil tabii, hemen her alanda insanlar gruplaşıyor. Böyle gruplarda yer alanlar için avantajlar da var. Medyadaki gruplarda hepsi bir anda bir ismi telaffuz etmeye başladıklarında o isim tanınıyor, okunuyor. Çok konuşulmak isteniyorsa, bunu böylelikle başarabiliyorlar. Gruplaşmanın da olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Neden olsun ki? İnsanlar dayanışıyor. Gruplar içinde yer almayanlar açısından olumsuz, korumasız kalıyorsunuz.

Ahmet Hakan Hürriyet Gazetesi yazarı

Gelen vuruyor, giden vuruyor... Ne çetesi?

Medyada çeteler mi varmış?
Birileri kendi aralarında gizli açık silahsızlanma anlaşmaları mı yaparmış?
Birbirlerini kollayıp kampanya falan düzenleyenler mi söz konusuymuş?
Bilmiyorum, bilemiyorum...
Hiçbirinden haberim yok.
Ben kendimden mesulüm...
Orada da durum şudur:
Hiçbir çetenin elemanı değilim...
Zaten eğer bir çetenin elemanı olsaydım, sanırım yeryüzünün en başarısız ve en kaypak çetesinin elemanı olmuş olurdum...
Baksanıza: Gelen vuruyor, giden ( revan ) vuruyor...
Yani konumum tekin ( uğurlu ) değil...
Bundan şikayetçi miyim?
Ne gezer? Bilakis...
Çünkü bu durum bana misilleme hakkı veriyor.
Bu hakkımdan feragat edip sümsük bir ( bir kez, birleşik, sadece ) çetenin elemanı olacağıma, hakkımda yazılan her şeyle yalın kılıç mücadele etmeyi tercih ederim.

Cüneyt Özdemir CNN Türk beşN birK  program yapımcısı

Kötülük kötülük doğuruyor, bunun için gruplaşmadan uzak durmaya çalışıyorum


Ben medyada kötücülüğün yerini iyiliğin alması gerektiğini düşünüyorum. Gazeteci, gazetecinin kurdu haline dönüştü. Polemikler artık fikirler değil, insanlar üzerinden yapılıyor; kişiler tartışılıyor. Hangi grup, hangi yapı olursa olsun vicdanı, iyiliği, empatiyi korumamız gerekir. Kötülük sadece kötülük doğuruyor ve ayna gibi yine insanın kendisine çarpıyor. Bunun için gruplaşmadan uzak durmaya çalışıyorum. Herkesin birbirinden güç aldığı bir ortamda bunu yapmak da zor, yapayalnız ortada kalıyor insan.

Yiğit Bulut Gazete Habertürk yazarı

Kabiliyetsizler sırt sırta vermeden hayatta kalamazlar


Konuya girmeden bir not düşmek istiyorum; bu ülkede medyamızın “emekçilerinin çok büyük bir bölümü” dürüst insanlardır ve aşağıda yaptığımız sorgulama asla onları kapsamaz !
Çeteleşmeye gelince, bu soruya iki farklı mercek ile bakarak cevap vermek gerekir. Birinci mercek “büyük menfaat” odaklı olup; Türkiye’deki yerleşik düzen ve onun kullandığı “medya imkanları” olarak tarif edilebilir... Sahipler, sahiplerin sahipleri ve onların “ortak” kullandıkları “yukarıdan aşağıya” doğru örgütlenirler...Bu mercek altında kalan guruplar ve uzantıları kendilerini “Türkiye’nin sahipleri” veya “establishment” olarak tarif ederler...Hükümetler kurarlar, devirirler, kanunlar çıkartırlar...Nehirler hep bunlara doğru akar!
Küçük mercek ise “sahiplerin sahiplerinden, görünen sahiplere kadar” olan ekibin “atadıklarından” başlar ve onların “istidham ettiklerine” doğru yayılır. Bu örgütlenme içinde kalanlar “patronların” değnekçileri “için çalışırlar”, patronu asla görmezler. Her türlü imkanlarını kendilerine bu imkanı sağlayan “patronun adamları” için seferber ederler. Bu grup çok ilginçtir. Farklı gazetelerde, televizyonlarda çalışırlar ama “birbirlerine” asla dokunmazlar. Beraber yerler içerler, sırt sırta verirler ve “yeteneksizliklerini” bu örgütlenme ile sürekli telafi ederler. Benim başıma son ( olanca, geri, hitam ) yaşadıklarım dönemindebu “gurubu” daha iyi anlamamı sağlayan çok ilginç olaylar geldi. Her zaman aramda sevgi ve saygı olduğunu düşündüğüm bazıları, kurdukları internet sitelerinde bana saldırmaya başladılar. Hayatta hiç görmediğim ama sonradan bu çarkın içinde olduğunu “öğrendiğim” zorlama köşe yazarları aleyhime yazılar yazdılar.
Uzun lafın kısası: Türk medyasında “büyük” ve “küçük” olmak üzere “örgütlenmeler” söz konusu olabilir. Kabiliyetsizler sırt sırta verip “çadırı kuramazlarsa” hayatta kalamazlar!


"Seks hayatımız ticari bir sır"

seks-hayatmz-ticari-bir-sr.jpgHollywood'un parmakla gösterilen ve hakkında en çok konuşulan Brad Pitt ve Angelina Jolie -nam-ı diğer Brangelina- çiftinin hakkında İngiliz basınında son zamanlarda her ne kadar ayrıldıklarına dair haberler fısıldansa da, Hollywood'un yakışıklı aktörü Pitt Alman gazetesi Bild'e yaptığı bir ( eş, vahit, yek ) röportajda hepsini yalanladı.

US Weekly, In Touch, ve National Enquire gibi Amerikan basınının önde gelen dergilerinin geçtiğimiz haftalardaki manşetlerinde "Angelina Jolie ve Brad Pitt çifti şiddetli geçimsizlik yaşıyor" ve "New York'taki evlerini ayırıyorlar" başlıkları yer alıyordu. Bunun üzerine Pitt ilk defa sessizliğini bozdu.

Yakışıklı aktör, yaptığı şöyleşinin başında hala birbirlerine ilk ( ön, evvel ) günkü gibi aşık olduklarını ve bu tür haberlerle artık eğlendiklerini belirtti. Pitt'in açıklamaları magazin dünyasının gündemine bomba gibi oturacak.

Alman Bild dergisindeki söyleşisinde Angelina Jolie ile seks ( cinsiyet ) yapmayı ticari sır olarak tanımlayan Brad Pitt, Tanrıya da inanmadığını belirtti. Keyifli ve bir o kadar ilginç geçen röportajda Brad Pitt'in bilinmeyenleri su yüzüne çıktı.

BILD: Tanrıya inanır mısınız?
Brad Pitt : "Hayır, hayır, hayır!"

BILD: Dinsel yönünüz var mıdır?
Brad Pitt: "Hayır, hayır, hayır! Muhtemelen yüzde 20 ateist ve yüzde 80 agnostikim (tanrının varlığı konusunda bilinmezci). Kimsenin gerçekten bildiğine inanmıyorum. Oraya gittiğinizde öğreneceksiniz, o zamana kadar düşünmenin anlamı yok."

BILD: Yaşlanmaktan korkuyor musunuz?
Brad Pitt : "Hayır seviyorum. Bence güzel."

BILD: Angelina bir seferinde dev yatağınızda sekiz kişi boğuştuğunuzu açıklamıştı?
Brad Pitt: "Evet 3 metre genişliğinde yatağımız var ve o bile yeterli olmuyor. Tüm çocuklar sabahları yanımıza geliyor. Kurtulmak çok zor! Hepimizin uykuya ihtiyacı var."

BILD: Sevişecek zaman ( vakit, dem, çağ ) bulabiliyor musunuz?
Brad Pitt : "Ne?"

BILD: Hiç başbaşa kalabiliyor musunuz?
Brad Pitt: "Evet kendimize vakit ayırıyoruz. Her ilişkide bu çok önemlidir."

BILD: Nasıl? Bir yerlere mi uçuyorsunuz?
Brad Pitt: "Bu bir ticari sır!"

BILD: Cevaplarınız kısa ve hızlı.
Brad Pitt : "(Gülüyor) Altı çocuk babasıyım. Hızlı ve odaklanmış olmak zorundasınız."

NTV

Sevgililerime para koklatmam

sevgililerime-para-koklatmam.jpg

“Kopalım Bari” albümüyle hayranlarının karşısına çıkan Davut Güloğlu, “Bazı şeylerin farkına vardım. Etrafımdaki birçok kişi beni yanlış yönlendirdi. Yanımdaki şakşakçıları biraz eksilttim ” diyor.

Yeni albüm çıkaranlar kendilerince buldukları çözümlerle korsana karşı mücadele vermeye çalışıyor. Bir kısmı albümünü internete kendisi verirken bir kısmı da değişik promosyonlarla korsanı atlatmayı hedefliyor. Uzun bir aradan sonra “Kopalım Bari“ albümüyle tekrar hayranlarının karşısına çıkan Davut Güloğlu, korsana karşı farklı bir kampanyayla çözüm bulmaya çalışıyor. Albümün üzerinde bulunan kazı kazan kartını kazıyan  talihlilerden ilk 5 kişi aileleriyle birlikte Davut Güloğlu ile bir gün geçirecek. Albümü ortaya çıkarırken ailesiyle vakit geçirdiğini anlatan şarkıcı etrafındaki birçok kişinin kendisini yanlış yönlendirdiğini söyledi.  Etrafındaki bazı kişileri şakşakçılara benzeten  ve onlardan kurtulduğunu dile getiren Güloğlu, kendisini boş bir dünyada ve boş bir çevrede oturduğunu hissettiğini Milliyet'ten Bora Bağcıbaşı'na anlattı. 

2000 yılı krizinde bir albüm yaptınız şimdi de 2009 krizinde albüm yapıyorsunuz?

Kriz sanatçısı diyorlar, krizlere meydan okudu diyor; bunu devam ettiriyorum ve krizin üzerine gidiyorum.  Albümüm 17 eserden oluşuyor ve her bir şarkı için bir ( bir kez, yeksan, tek ) ay uğraştım. 

Sizi Karadeniz müziğinizle tanıdık, bu albümde ise Türk Sanat Müziği, arabesk ve Trakya müziği içeren şarkılara yer verdiniz, neden?

Türkiye’de doğup Türkiye’nin müzikleriyle yoğrularak büyüdüm.  Büyürken kulağım ve ses rengimde bu tarzlar yerleşti. Biz Karadeniz okuyorduk. Şimdi yorumumu da göstermek istiyorum çünkü Karadeniz müziğinde yorum gösterme imkânı yoktur. “Baba” adlı şarkımı arabesk tarzında yaptım. 

Bu albümde anlatmak istediğiniz neydi?

11 eser bana ait. Elimde böyle çok eser var ve isteyen de çok...  Zamanı gelince vereceğim. Parçalarımı sanatçısına göre yazdım. 

Albümü çıkarmak için neden bu kadar yıl beklediniz?

Aslında çok aktif bir insanım. Şarkıcılık dışında Avrupa’da bir şirketim var.  Yanımızda çalışan 75 kişi var. Onların ekmeğinin sorumluluğu içindeyiz. Sorumluluk üzerimde olunca biraz cimriyimdir. Bir insanı işten çıkaracağıma bir gün kendimi bazı zevklerden mahrum edebilirim.
Bu iki yılı ailemle birlikte geçirdim. Geride bıraktığım sekiz yılda bazı şeylerin farkına vardım. Çünkü şarkıcıların yanında bazı şakşakçılar vardır. Bu şakşakçılar alkışlarla sanatçını ruhunu öldürüyor. Yanımdaki şakşakçıları biraz eksilttim. Bu iki yılda beni horlayan, benim yanlışımı, doğrularımı söyleyen insanlarla beraber ( bu arada ) oldum.

Ne oldu da, bu şakşakçıların farkına vardınız?

Biraz aile içine girdiğim zaman uyandım. Tak diye bir jeton düştü ve başka dünyada başka insanlar bizden daha güzel ve bilinçli yaşıyorlar.  Benim adıma bana öyle şeyler anlatıyorlar ve ben niye yapmadım ve niye yanımdakiler böyle şeyler söylemedi dedim. Ve boş bir ( vahit, tek, ancak ) dünyada ve boş bir çevrede oturduğumu hissettim.  Bunların hepsini arkadaşlarıma bağlamamak lazım aralarından seçip ayıklamak gerekiyor. Onların kötü olduğu anlamına gelmiyor. Onların da karakter yapısı o ve kaybetme korkusundan kaynaklanıyor. Bu ilişkilerde, aşklarda ve sevgililer için de geçerli. 

Sevgilileriniz kişiliğinizle mi yoksa ünlü olmanızla mı  daha çok ilgili?

Öyle değil... Çünkü fazla para koklatmam. Yediririm ama benimle beraber yer içer. Çıktığım insanların zaten çoğu şöhret.... Onların onda gözü olduğunu zannetmiyorum. Onlarda başka bir hedef var, evlilik ve yuva kurmak gibi... Kendilerine dört dörtlük bir insan buluyorlar ama ben kendimi hep dört üçlük görüyorum.  Benim de yaptığım hatalar ve günahlar var.

Şiir kitabı çıkarmayı düşündünüz mü?

Ben değil ama oğlum Cengizhan çıkaracak. Kendisi o konuda çok iyi.  Bu yeteneğini annesinden almış, çünkü bende öyle bir kabiliyet yok.  

Karadenizli bir sanatçı olarak kanserle ilgili çalışmalarınız olacak mı? Volkan Konak’ın bu konudaki çalışmalarını nasıl buluyorsunuz?

Sanat dünyasında bu anlamda bir kopukluk var.  Birbirimize duyarlı ve tedbirli bir şekilde hareket edersek çok daha iyi olur.  Volkan Konak’a çok teşekkür ediyorum çok duyarlı davranıyor.  Her zaman Volkan’ın yanındayım ona bir telefon kadar yakınım.  Böyle duyarlı konularda her zaman maddi ve manevi yanlarında olmaya hazırım.

En güzel aşk dünya aşkı

2006 yılında Hande Ataizi’yle birlikte “Sev Kardeşim” isimli diziye başlamış, sonra bırakmıştınız, tekrar dizi çekmeyi düşünüyor musunuz?

Evet düşünüyorum ve çok teklif de geliyor.  Bana yakışan ve doğru projede yer almak ( fethetmek, kabul etmek, bürümek ) istiyorum. Yazdığım bir hikâye var ve onu hayata geçirmek istiyorum.

Sinema filmi teklifleri aldınız neden kabul etmediniz?

Parasal konuda anlaşamıyoruz. 150 bin dolar isteyince teklifler geri dönüyor. “ O şimdi Asker” filminde de 300 bin dolar istedim ve anlaşamadık. Benim rolümü Özcan Deniz’e vermişlerdi. Bana o parayı vermediklerine göre acaba o kaça oynamıştır diye merak ediyorum. 

Yeni albüm yeni aşk var mı?

En güzel aşk dünya aşkı... Şu anda o aşkı yaşıyorum, ilerleyen zamanlar ne gösterir bilmiyorum.

Evliliği tekrar düşünüyor musunuz?

Sanat hayatındakilere bizim evdekiler gibi bakıyorum. Öncelikle Beyazıt Öztürk’ü evlendirelim. Önümdekileri bir evlendirelim çünkü ben babalığı tattım. Ama bu benim evlenmeyeceğim ve çocuk yapmayacağım anlamına gelmiyor.

Daha çok çocuğunuz olsun ister miydiniz?

Biz 11 kardeşiz. Ölen kardeşlerimiz var, toplamda 13 yapıyor.  Babamı geçmek isterdim.  Çünkü çocuk büyütmek bir meyve ağacını büyütmek gibidir.


İstanbul'a 3'üncü havalimanı geliyor!

stanbula-3nc-havaliman-geliyor.jpgİstanbul'un 1/100 binlik çevre düzeni planı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın onayı ile askıya çıktı

28 Temmuz 2009 Salı, 08:54 İstanbul’un mevcut sorunlarının çözümü ve gelişmesinin sürdürülebilir şekilde sağlanması için hazırlanan 1/100 binlik çevre düzeni planı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın onay ( izin, icazet, tasdik ) ile askıya çıktı. 2023’te kentin nüfusunun 16 milyona çıkacağı tahminiyle hazırlanan plana göre İstanbul’a 3’üncü havalimanı Silivri Gazitepe’ye yapılacak.

Bazı kararlar şöyle:

Harem Otogarı kaldırılacak. TEM Otoyolu üzerinde Silivri, Selimpaşa, Bahçeşehir, Arıcılar, Kavacık, Ataşehir ve Kurtköy’de cep otogarları yapılacak.

Haydarpaşa Limanı kaldırılacak. Ambarlı ve Pendik Limanları mevcut haliyle korunacak. Kentin gelecekteki liman ihtiyacı Tekirdağ-Marmara Ereğilisi’ndeki 4 limandan sağlanacak.

Çorlu ve Sabiha Gökçen havalimanları genişletilecek. Silivri’de de ( dahi, bile ) yeni bir havalimanı yapılacak.

Seks yapmadan uyumayın!

seks-yapmadan-uyumayn.jpgİyi bir uyku istiyorsanız sevişmeden uyumayın! İngiliz bilim adamları tarafından yapılan araştırmaya göre, bebekler gibi huzurlu ve mutlu ( ışıklı, hümayun, kıvançlı ) bir uyku için ne ( neden, nasıl, hangi ) ilaç, ne yemek, ne ( hangi, neden, nasıl ) de spor... En iyisi seks... Ancak aynı bilim adamlarının tavsiyelerine göre, seviştikten sonra partnerlerin ayrı yatakta uyuması, sağlıklı bir uykuyu daha da kolaylaştırıyor. Sabah'taki habere göre İngiltere Sağlık Bakanlığı tarafından yaptırılan araştırmada, 8 saatin altındaki uykunun verimli olabilmesi için, seksin çok gerekli ( mukteza, lazım, lüzumlu ) olduğuna dikkat çekildi. Düzenli olarak yapılan seksin ayrıca kan ( hun, dem, soy ) dolaşımını hızlandırdığı da biliniyor.

Böğürtlen deyip geçmeyin!

brtlen-deyip-gemeyin.jpg

Hafıza kaybından, ishale kadar bir çok rahatsızlığa iyi geldiği belirtilen böğürtlenin 'gençlik aşısı' olduğu belirtildi.

Ordu Üniversitesi (ODÜ) Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turan Karadeniz, böğürtlenin adeta bir eczane gibi olduğuna dikkat çekti. Böğürtlen çok gelen aybaşı kanamalarını azalttığını, müshil etkisi yaptığını kaydeden Karadeniz, "Böğürtlen idrar söktürür. Ayaklardaki şişlikleri indirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Gözlerdeki zafiyeti giderir. Mesane taşlarının düşmesine yardımcı olur. Ağız, dil, diş eti ( hitit ) ve bademcik iltihaplarını giderir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Haricen kullanıldığı takdirde ağrıları dindirir, yanıkları iyileştirir. Kökü kaynatılıp, suyu içilecek olursa kandaki şeker miktarını düşürür. Tüm bunlar bir ( eş, vahit, tek ) insanın vücudunun genç kalması için olması geren tüm etkenlerdir" dedi.


Her ihtiyaca özel banka kredisi

her-ihtiyaca-zel-banka-kredisi.jpg
Bankaların tüketicilere sunduğu, bir kaç yıl öncesine kadar belirli ürünlerde sınırlı kalan bireysel krediler, tüp bebekten kombiye kadar geniş yelpazeye yayıldı.
Eğitimden kariyere, bayramdan tatile, evlilikten tüp bebeğe, sağlıktan mesleğe, tablodan yat-tekneye, taşınmadan araç bakımına, balıkçıdan kombiye, faturalı alışverişten arsaya, yapı güçlendirmeden tarihi bina restorasyonuna onlarca çeşit kredi sunan bankalar, piyasa koşullarına ve dönemsel ihtiyaçlara uygun bireysel krediler pazarında çeşitli kampanyalar da düzenliyor.
Taşıt ve konut ( mesken, ikametgâh, ev ) kredileri dışında en çok tüketicilerin nakit ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ihtiyaç kredileri tercih ediliyor. Bankalar için de en karlı ürünler arasında yer alan ihtiyaç kredisi alanında yoğun bir rekabet yaşanıyor.

Bireysel krediler pazarındaki büyümenin, global krizin etkisiyle geçen yılın son çeyreğinden itibaren durduğu, bu yılın ikinci çeyreğinden itibaren ise pazarda tekrar bir canlanmanın başladığı ifade ediliyor.

Türkiye İş Bankası, tüketicilere nakit ödemeli, eğitim, maaş, 3 ayda 1 ödemeli emekli, ücretli, kariyerim, tatil, faturalı alışveriş, yat, tüketici destek, taşıt, konut ile konut ve yapı güçlendirme kredileri sunuyor.

İş Bankası yetkilileri, banka bireysel kredileri arasında en çok tercih edilenin genel amaçlı olarak kullanılabilen ihtiyaç kredisi olduğunu belirterek, Türkiye'de son yıllarda bankacılık sektörünün ve ikincil piyasa kavramının gelişim göstermeye başlamasıyla birlikte bireysel krediler pazarının da gerçek anlamda oluşmaya başladığını ifade etti.

Yetkililer, şunları kaydetti:

''Özellikle son 2 yılda ciddi anlamda büyüyen bireysel krediler pazarı, 2008'in son çeyreğinde patlak veren durgunlukla birlikte gelişimini yavaşlatsa da teknolojik ilerlemeler, rekabet ortamındaki artış ve bu artışla birlikte ortaya çıkan ürün çeşitliliği, müşteri bilincinin artması, veri analizi çalışmaları ile müşteri segmentasyonunun oluşturulması, interaktif kanallardan kredi başvurusunda bulunan müşterilere yönelik Hızlı kredi kampanyalarının oluşturulması, müşteri ihtiyacına daha fazla odaklanmış bankacılık anlayışının oluşması ve benzeri faktörler piyasanın gelişmesinde ve derinleşmesinde önemli rol oynamaktadır. Bu anlamda kendini sürekli yenileyen ürün ve kampanyalarla müşterilerimize dönebildiğimiz, söz konusu piyasa ( pazar, ortalık ) ile bireysel krediler pazarında gözlemlenen bu gelişmenin önümüzdeki yıllarda da hızlanarak süreceği inancındayız. Ancak, yaşanan ekonomik gelişmeler paralelinde, faiz oranlarının bir süre yükselmesi ve piyasada beliren tedirginlik sonucunda konut alımlarındaki yavaşlamaya istinaden, konut kredileri ve lüks ihtiyaçlar için kullanılan kredi miktarında daralma gözlenmektedir.''

EMEKLİLERE ÖZEL ''TİK''

Müşterilerinin acil ihtiyaçlarını karşılamak için alternatif dağıtım kanalları üzerinden sunduğu ''Dokunmatik'', farklı ihtiyaçlara farklı alternatifler önerdiği ''Fantastik'', yeni ( cedit, bilinmeyen, henüz ) evlenen müşterilerine destek olmak için sunduğu ''Romantik'', eğitim masraflarının karşılanmasında kullanılacak ''Alfabetik'', kredinin faiz oranını müşterinin belirlediği ''Elastik'', yüksek faizli kredi kartı borcundan kurtulmak isteyen müşterilerine sunduğu ''Taktik'', emekliler için ''Emeklilere Özel TİK'', otomobil kredisi kullanırken en kısa sürede müşterilerinin ihtiyaçlarına cevap verdiği ''Otomatik'' VakıfBank'ın geniş ürün yelpazesi içinde bulunan kredilerden birkaçı...

VakıfBank yetkilileri, TİK (Taksitli İhtiyaç Kredisi) ağırlıklı ihtiyaç kredisinin, taşıt ve konut dışında ağırlıklı olarak kullandırdıkları kredilerden olduğunu, piyasa koşullarına göre oldukça avantajlı seçenekler sundukları kampanyalarına da müşterilerin yoğun talepte bulunduğunu ifade etti.

Yetkililer, Tüketici Güven Endeksi'ndeki artışın; tüketicilerin mevcut ve gelecek dönem satın alma gücü, gelecek dönem genel ekonomik durum ve gelecek dönem iş bulma imkanlarına dair değerlendirmelerinin iyileşmesinden kaynaklandığını, tüketici güveninin artmasıyla beraber ekonomik iyileşmenin başlamasının, insanları tüketime teşvik edeceğini ve bunun da ( dahi, bile ) bireysel krediler pazar hacminin büyümesini destekleyeceğini kaydetti.

KREDİ PİYASASI HAREKETLİLİK KAZANDI

Akbank Bireysel ve Şirket Bankacılığından Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Galip Tözge ise bireysel kredi ürünleri şemsiyesinde taşıt kredisi, konut ve işyeri kredisi, kredili mevduat hesabı olan Artı Para ve müşterilerinin her türlü nakit ihtiyacını karşılamaya yönelik ihtiyaç kredisinin yer aldığını, Akbank olarak, ihtiyaç kredilerinde farklı müşteri segmentlerine yönelik ürünler ve kampanyalar geliştirdiklerini anlattı.

Tözge, temel kredi ürünlerinin yanı sıra, ev geliştirme kredisi, mesleki ihtiyaç kredisi, eğitim kredisi, ipotekli ihtiyaç kredisi ve arsa kredisi ürünleri sunduklarını ifade ederek, taşıt ve konut kredilerinin dışında, tüketicilerin nakit ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ihtiyaç kredilerinin en çok tercih edilen kredi türü olduğunu bildirdi.

İhtiyaç kredilerinin bankalar için de en karlı ürünler arasında yer aldığını, bu nedenle de bankaların ihtiyaç kredisi alanındaki rekabetinin çok yüksek olduğunu vurgulayan Tözge, ''Yüksek rekabet ortamı da avantajlı faiz oranları, dönemsel kampanyalar ve farklı müşteri segmentlerine yönelik ürün ve kampanyaların geliştirilmesi sonucunu doğurarak ihtiyaç kredisi talebini de tetikliyor'' dedi.

2009 Şubat-Mart aylarından itibaren iç ve dış piyasaların stabilize olmasının, hükümetin ÖTV ve KKDF indirimine dayalı ekonomik önlem paketlerinin iç talepte kayda değer bir artış yarattığını kaydeden Tözge, ''Ürün fiyatlarında yaşanan düşüşe paralel olarak KKDF indirimi ve bunları takiben bankaların kredi faiz oranlarındaki indirimler tüketicilerin alım gücünü artırdı ve neticesinde kredi piyasası yılbaşına göre hareketlilik kazandı. Kredi pazarının önümüzdeki dönemde de büyüme yönündeki seyrine devam edeceğini öngörüyoruz'' diye konuştu.

İHTİYAÇ KREDİSİNE TALEP ARTTI

Finansbank Bireysel Krediler Pazarlama Birim Yöneticisi Burçin Sarman da müşterilerinin borçlarının kapanması, eğitim, evlilik, tatil, alışveriş, seyahat, taşınma, araçlarının bakımı gibi çeşitli masraflarına yönelik ihtiyaç kredisi ürünleri sunduklarını ifade ederek, ''Hayatlarının her anında yanlarında olduğumuzu vurgulayabilmek için ürün yelpazemizi geniş tutmaya çalışıyoruz. Dönemsel olarak da cazip koşullarla kampanya düzenliyoruz'' dedi.

Sarman, müşterilerin her türlü amaca yönelik kullandıkları ihtiyaç kredisinin, taşıt ve konut dışında en çok tercih edilen bireysel krediler olduğunu belirterek, ''2009'da piyasayı büyük ölçüde etkileyen ekonomik kriz nedeniyle kişilerin ihtiyaç kredisine olan taleplerinin arttığını ve ihtiyaç kredilerinde pazarın büyümeye devam ettiğini görüyoruz. Bankalar bu büyüyen pazarda yer bulabilmek için farklı ürünler ve kampanyalar yapıyorlar. Bu da tüketiciler için avantajlar sağlıyor'' şeklinde konuştu.

YÜKSEK LİSANS KREDİSİ

Türk Ekonomi Bankası (TEB) yetkilileri de kredilerini ''taşıt'', ''tutsat (mortgage)'' ve ''ihtiyaç'' kredileri ana başlığı altında topladıklarını, ayrıca özellikli kredi ürünlerinin de bulunduğunu, yüksek lisans kredisi, tatil kredisi, faturalı alışveriş kredileri, yat-tekne kredisi ve evlilik paketi kapsamındaki kredilerin, amaca yönelik olarak ( namına ) müşterilerine sundukları hizmetler olduğunu anlattı.

Yetkililer, genel ihtiyaca yönelik kredilerin müşterilerinin en çok tercih ettiği krediler olduğunu belirterek, müşterilerinin tercihlerine yönelik oluşturdukları farklı kampanyaları bulunduğunu kaydetti.

EVLİLİK KREDİSİ

HSBC Bireysel Pazarlama Grup Başkanı Mehmet Sindel ise tüketicilere ihtiyaç, konut, taşıt, eğitim ve evlilik kredisi ürünlerinde düzenledikleri kampanyalarla pek çok seçenek sunduklarını ifade ederek, ihtiyaç kredisinde öne çıkan ve devam eden kampanyalarının faiz iadeli ihtiyaç kredisi, mesleğe özel kredi ve temmuz ayında başlattıkları Benzersiz Masrafsız Kredisi olduğunu bildirdi.

Taşıt ve konut kredisi dışında en çok ihtiyaç kredisi ve eğitim kredisi kampanyalarının tercih edildiğini belirten Sindel, bireysel krediler pazarında son yıllarda yaşanan büyüme trendinin, dünyada yaşanan global krizin etkisiyle birlikte 2008'in son çeyreğinde durduğunu ve 2009'un ilk çeyreği sonuna kadar yerini küçülmeye bıraktığını söyledi.

Sindel, ''2009 yılının 2. çeyreğinden itibaren azar azar olsa da yeniden Bireysel Krediler pazarında büyüme trendi başlamıştır. Ancak, 2009;un ilk yarısının sonunda bireysel krediler Pazar büyüklüğü, ancak 2008 Ekim ayındaki seviyesine gelebilmiştir. Bu doğrultuda, bireysel krediler pazarının 2009 yılında önceki yıllara göre daha stabil bir seyir izleyeceğini öngörebiliriz'' dedi.

BALIKÇI DESTEK KREDİSİ

Fortis Bank Türkiye, çeşitli meslek gruplarına seslenen krediler sunuyor. Bankanın kredi seçeneklerinden bazılarını acil kredi, güzel evim kredisi, tarihi bina restorasyon kredisi, oto kredisi, tekne, maaşa kat kat kredi, kredi kombi, balıkçı destek kredisi oluşturuyor.

Banka, tutsat (mortgage) seçenekleri kapsamında müşterilerine Fortis mortgage, Crossborder mortgage, yenisini al, eskisini sat mortgage, indirimli mortgage, al-kirala mortgage, evini değiştir mortgage, inşaat halinde olana mortgage, kazandıran mortgage, ilk ev için mortgage, yeni mezunlar için mortgage, rezerv mortgage, zaten ev sahibi olana mortgage, yeniden finansman mortgage ve projeye mortgage'ı sunuyor.

Fortis Bank Türkiye yetkilileri, taşıt ve konut dışında bireysel ihtiyaca yönelik mal alımları için talep edilen kredilerin en çok tercih edilenler arasında ilk sırada yer aldığını belirterek, ÖTV indiriminin oto kredilerinde ciddi bir hareketlenme yarattığını, ayrıca beyaz eşya sektöründeki indirimin de kredi kullanımını artırdığını söyledi.

Yetkililer, dünya genelinde perakende bankacılık sektöründe faaliyet gösteren öncü bankaların son bir yıl içinde krizin etkisiyle iç müşteriye odaklanırken, Türkiye'de yeni müşteri kazanımı konusunda önemli bir rekabetin söz konusu olduğunu vurgulayarak, pazarın büyüklüğünün GSMH ile kıyaslandığında AB ülkelerinin çok altında kaldığını, bu oranın henüz yüzde 6 bile olmadığını kaydetti.

Türkiye'de bireysel kredi pazarının önümüzdeki yıllarda çok daha hızlı büyüyeceğini düşündüklerini ifade eden yetkililer, ''Burada nüfus artış hızı, genç ve tüketime yönelik nüfusun toplam nüfus içindeki yüksek payı, yaşam standartlarındaki değişimler gibi kavramlar etkin olacak. Kredi kartını bir nakit kredi aracı gibi hatalı kullanan çok önemli bir kesim zamanla günlük finansman ihtiyaçları için doğru tüketici kredilerine yönelmeye başladı. Türk halkı artık çok daha fazla seyahat ediyor, eğitime çok daha fazla ( bir araba, bir küme, bir tomar ) para harcıyor. Gençlerin ailelerinden daha erken yaşlarda ayrılma eğilimi artıyor. Kredi kullanma alışkanlıkları da bunlara bağlı olarak giderek artıyor'' görüşünü dile getirdi.

TEKNE KREDİSİ

Denizbank Bireysel Bankacılık Pazarlama Grup Müdürü Şerif Ersegün Koçoğlu da, genel ihtiyaç kredilerinde her türlü müşteri profiline uygun çok geniş bir ürün yelpazesi sunduklarını, kamu ve özel sektör çalışanı, diplomalı serbest meslek sahibi ve emekli bireylere yönelik uygun koşullarda ihtiyaç kredisi ürünlerinin bulunduğunu ifade etti.

Şerif Ersegün Koçoğlu, genel ihtiyaç kredisi ürünlerinin kişilerin tatil, eğitim, evlilik ve sağlık ihtiyaçlarını kapsayacak şekilde her türlü bireysel finansman ihtiyaçlarında kullanılmak üzere uygun faiz oranlarıyla tüketicilere sunulduğunu, ayrıca dönemsel olarak çeşitli müşteri gruplarına yönelik bireysel finansman ürün ve hizmet paketleri hazırlandığını kaydetti.

Çeşitli eğitim kurumları için hazırlanmış genel ihtiyaç kredisi çalışmalarının bulunduğunu, bu kapsamda bazı özel üniversite ve kolejlerin eğitim finansmanı için velilere ödeme kolaylığı sağlayan düşük faiz ve uygun masraflı kredi kullanma imkanı sunulduğunu belirten Koçoğlu, Denizbank'ta ipotek karşılığı tekne kredisi kullandırıldığını, ayrıca 3. kişi ipoteği ile kullanılabilen bireysel finansman kredisinin de mevcut olduğunu anlattı.

Talebin en yoğun olduğu ürünlerinin genel amaçlı ihtiyaç kredisi olduğunu bildiren Koçoğlu, ihtiyaç kredisinde en yoğun başvuruyu SMS ile aldıklarını, 2006'dan beri uygulamada olan ''Cebimde Kredi''nin, hızlı başvuru, erişim kolaylığı ve anında cevap verebilme özelliği ile tüm müşterilerine kolaylıkla ve kısa sürede ihtiyaç kredisi kullanma imkanı sağladığını kaydetti.

EKOKREDİ YALITIM

Şekerbank'ın bireysel kredi türleri 24 başlık altında toplanıyor. Bu krediler; sıfır kilometre taşıt kredisi, 2. el taşıt kredisi, arsa kredisi, bireysel finansman kredisi, EKOkredi, EKOkredi yalıtım, her şey dahil konut kredisi, inşaattan konut kredisi, ipotekli ihtiyaç kredisi, işyeri kredisi, konut tamamlama kredisi, kooperatiften konut kredisi, kurtarıcı kredi, motosiklet ( motor ) kredisi, projeden konut kredisi, şeker evlilik paketi kredisi, Şekerbank bireysel ihtiyaç kredisi, Şekerbank eğitim kredisi, Şekerbank konut kredisi, Şekerbank tatil kredisi, tamamlanmamış konut kredisi, tekne kredisi, yabancı uyruklulara konut kredisi, yeniden ( yine, gene, tekrar ) finansman kredisinden oluşuyor.

Şekerbank Bireysel Bankacılıktan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Abdurrahman Özciğer, Şekerbank'ta taşıt ve konut kredisi dışında en çok ihtiyaç, bu ürünün ardından ise en çok EKOkredi'nin tercih edildiğini bildirdi.

Özciğer, önümüzdeki dönemde bireysel kredilerin faiz oranlarında ciddi bir değişiklik görülmeyeceğini öngördüklerini, aynı şekilde tüketici kredilerinin toplam kredilere oranında da değişme olmayacağı kanaati taşıdıklarını ifade ederek, ''Ancak ürünlerin ve hizmet çeşitliliğinin artacağını söyleyebiliriz'' dedi.

Şekerbank olarak müşterilerinin hayatlarının her evresindeki ihtiyaçlarını gözeterek değişen beklentilerine cevap vermeyi amaçlayan bir anlayış ile ilerlediklerini ifade eden Özciğer, önümüzdeki dönemde de yeni ürün ve hizmetleri ile müşteri memnuniyetini devam ettirme amacında olduklarını söyledi.

Konsept ATV

konsept-atv.jpg

HABERTURK.COM EKONOMİ SERVİSİ

Bu özel konsept ATV Polaris onu benzerlerinde bulunmayan özelliklerle benzeyen ( mümasil, mail, yakın ) bir çok yenilikle donatılmış. Aracın gövdesinin benzersiz tasarımı daha fazla kullanım alanı yaratmış. Bu tasarımın çıkış noktası her ( değme ) tür yol ve hava ( esinti, alım, çevre ) şartında farklı sürücülerin değişik kullanım şekillerine uyum gösterecek çok yönlü bir vasıta yaratmak olmuş. Sonuç olarak ( namına ) da bu ATV perfomansına sahip ama aslında spor türdeki  araç ortaya çıkmış. Etkileyici dış görünümü ve çok amaçlı kullanıma uygunluğu bu aracı Polaris'i klasik ATV çizgisinin dışına taşıyor.

THY, Boeing 777-300ER sayısını 12'ye çıkardı

thy-boeing-777-300er-saysn-12ye-kard.jpg

Anlaşmayla, geçtiğimiz Nisan ayında sipariş ettiği 5 uçakla birlikte, Türk Hava Yolları’nın toplam ( yekûn, mecmu ) Boeing 777-300ER siparişi 12’ye ulaştı. THY’nin filosunda halen, yeni ( tanınmayan, gıcır, acar ) nesil 737 ve kiralama yöntemiyle filoya katılan 777ER’lerden oluşan, 65 adet Boeing uçağı bulunuyor. Boeing Ticari Uçaklar Avrupa ve Rusya Satış Başkan Yardımcısı Aldo Basile, yeni ( henüz, gıcır, dünkü ) siparişin uluslararası pazarlarda büyümeyi hedefleyen Türk Hava Yolları’nın Boeing 777-300ER’ye duyduğu güvenin bir göstergesi olduğunu söyledi.

Bugüne kadar 1100 sipariş aldı

En yakın rakibinden yüzde 19 daha hafif olan Boeing 777-300ER, önemli ölçüde yakıt tasarrufu sağlıyor. Koltuk başına yüzde 20 daha düşük işletme maliyeti sunan uçak, karbondioksit salınımını yüzde 22 oranında azaltıyor. Üç sınıflı kabin konfigürasyonunda 365 koltuk kapasitesine sahip ( malik, mevla, iye ) olan 777-300ER, 14.685 kilometrelik menzilde uçabiliyor. Dünyanın en başarılı çift motorlu ve çift koridorlu uçağı kabul edilen Boeing 777 serisi, bugüne kadar 66 havayolu şirketinden, 1.100’ün üzerinde sipariş aldı.

 

Kahve makinesi uçağa acil iniş yaptırdı

kahve-makinesi-uaa-acil-ini-yaptrd.jpg

Amerikan’nın en büyük ucuz havayolu şirketi Southwest’e ait ( ilgilendiren, ilgili, ilişik ) Boeing 737 tipi uçağın mutfak kısmında bulunan kahve makinesinden elektrik yanığına benzer ( benzeri, bir, model ) koku ( dem, işaret, belirti ) gelince uçak acil ( evgin, müstacel, ivedi ) iniş yaptı. Saat 07.31 de 693 uçuş numarasıyla havalanan uçak Connecticut Bradley Uluslar arası Havalimanı’ndan Florida’ya gidiyordu. İçinde 131 yolcu, 5 mürettebat bulunan uçak kalktıktan yarım saat ( zaman, vakit, sayaç ) sonra Long Island Islip MacArthur Havalimanı’na indi.

65 yaşında iş arıyorlar

65-yanda-i-aryorlar.jpg
65 ve daha büyük yaşlardaki yaklaşık 3 bin kişi, İŞKUR'a kayıtlı işsizler olarak kendilerine gelir sağlayacak iş bekliyor.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, İŞKUR verileri, ilerleyen ( ilerleyici ) yaşta ve emeklilikte geçirilmesi beklenen dönemde de çalışma ihtiyacının ortadan kalkamadığını ortaya koydu.

Haziran ayı verilerine göre, 65 ve üstü yaşlarda kuruma kayıtlı bin 746'sı erkek, bin 213'ü kadın toplam 2 bin 959 iş gücü bulunuyor. Bu kişilerin neredeyse tamamına yakını ise ''kayıtlı işsiz'' durumunda. 65 ve üstü yaşlardaki kayıtlı işsizlerin sayısı 2 bin 874'ü buluyor.

65 ve üstü yaşlarda kuruma kayıtlı iş gücü içerisinde işsizlerin oranı yüzde 97'yi buluyor.

Bu durum, kuruma kayıtlı 55-64 yaşındaki iş gücü ve işsizler içinde farklılık göstermiyor. Söz konusu yaş grubunda İŞKUR'a kayıtlı 17 bin 126 iş gücü bulunuyor. Bu kişilerin de 16 bin 211'i kayıtlı işsizler arasında yer ( alan, bucak, dünya ) alıyor. 55-64 yaş arasında kuruma kayıtlı iş gücü içerisinde işsizlerin oranı yüzde 94'e ulaşıyor.

Emekli-Sen Genel Başkanı Veli Baysülen, AA muhabirine yaptığı açıklamada, İŞKUR verilerinin, işsizlik sorununun yalnızca gençlerle sınırlı olmadığını ortaya koyduğunu söyledi.

Yeni sosyal ( toplumsal, içtimai ) güvenlik yasasıyla emeklilik yaşının 65'e çıkarılmasına gösterilen tepkileri anımsatan Beysülen, ''Ancak emekliler, yaşlılar öyle bir halde ki 65-70 yaşında bile ekmek kapısı aramak durumundalar. Bu yaşlara gelmiş insanların halen iş arıyor olması her şeyden önce ülkeyi yönetenleri rahatsız etmeli. Çünkü anayasasında 'sosyal devlet' yazan bir ülkede 65 yaşına gelenlerin çalışmak zorunda kalmaması gerekir'' diye konuştu.

Yaşamlarını idame ettirecek imkanlar yaratılmadığı için insanların yaşamın yorgunluğunu iyiden iyiye hissettirdiği, sağlık sorunlarıyla boğuştukları yaşlarda çalışmak durumunda kaldıklarını ifade eden Beysülen, ''Emeklilik yaşının 65 çıkarıldığı bir ortamda, insanların bu yaşın üstünde çalışmak durumunda kalması üzücü'' dedi.

65 yaş üzerindekilere ''yaşlılık aylığı'' bağlandığına dikkati çeken Beysülen, bu imkana rağmen aylık miktarının düşüklüğünün insanları ilerleyen yaşta bile çalışmaya ittiğini belirtti. Beysülen, ''Sadaka düzeyindeki harçlıkla farklı bir şey yapılması da mümkün değil zaten'' görüşünü dile getirdi.

''BİLİNÇ OLMAYINCA DEĞİŞEN BİR ŞEY OLMUYOR''

Bu tablo da emeklilerin, yaşlıların içinde bulunduğu yaklaşımın da etkili olduğunu savunan Beysülen, şunları kaydetti:

''Tüm bu koşullarda insanların durup neden böyle olduğunu düşünmesi gerekiyor. Yıllardır devletten beklemeyle bir yere varılamayacağı ortaya çıkmış durumda. İnsanların yıllarca verdikleri hizmetlerin karşılığını talep etmelileri gerekiyor, bu da ancak örgütlülükle olur. Bu bilinç olmayınca ülkeyi yönetenler kolayca bu durumu sürdürüyorlar ve değişen bir şey olmuyor.

Bugün emeklilerin yüzde 85'i ileri yaşlara gelmiş olmalarına rağmen henüz bir kez bile tatil yapabilmiş değil. Ülkemiz turizmde diğer ülkelerin emeklilerini, yaşlıları ağırlarken maalesef kendi vatandaşına tatil yaptırmayı başaramamış durumda. Bu da yetmiyor bir de insanlar hayatlarını devam ettirmek için çalışmak durumunda bırakılıyor.

Çalışma koşulları da her geçen gün ağırlaşıyor. Eğer geçmişte kazanılmış ileri düzeyde bir beceri varsa belki iş bulunabiliyor. Yoksa beden gücüne dayalı işlerde kimse 65 yaşına gelmiş bir kişi çalıştırmaz. Zaten bu yaşta iş isteyenlerin çok azının çalışıyor olması da ( dahi, bile ) bunun göstergesi. Biz de bu durum değiştirmek için emeklileri mücadele etmeye çağırıyoruz.''

İMKB en çok kazandıran 11. borsa

mkb-en-ok-kazandran-11-borsa.jpg

İstanbul Menkul Kıymetler Borsası (İMKB), yılın ilk yarısında yüzde 37,54'lük getiri ile yatırımcısına en fazla kazandıran 11. borsa oldu.
AA muhabirinin Dünya Borsalar Federasyonu (WFE) verilerinden derlediği bilgiye göre, 2008 Aralık ayı sonu rakamlarıyla değerlendirildiğinde, haziran ayı sonu itibariyle Federasyon üyesi 61 borsadan 52'si yatırımcısına kazandırırken, sadece ( hemen, sade, yalnızca ) 9 borsada gerileme görüldü.
Yılın ilk ( ön, evvel ) yarısında Peru Borsası Bolsa De Valores Lima, yüzde 85,28 prim ile yatırımcısına en fazla kazandıran borsa oldu. Bu borsayı yüzde 73,91 getiri ( yarar, ürem, kazanç ) ile Çin borsası Shenzhen ve yüzde 62,53 ile Şanghay Borsası izledi.
İMKB de bu dönemde yatırımcısına en fazla kazandıran borsalar arasında yer aldı. Geçen yılı 26.864,07 puandan tamamlayan Bileşik Endeks, haziran sonunda 36.949,20 puana ulaştı. Endeks bu seviyede yüzde 37,54'lük getiri ( faiz, kazanç, ürem ) ile dünya borsaları arasında 11. sırada yer aldı.
Yılın ilk yarısında en fazla düşüş gösteren borsalar ise yüzde 31,84'lük gerilemeyle Bermuda, yüzde 21,90 ile İzlanda, yüzde 15,75 ile İsviçre Borsası oldu.
Bu dönemde Almanya borsası yüzde 3,23, Londra borsası ise yüzde 1,68 geriledi.

IMF olsa dahi ekonomi yüzde 5.5-6 küçülecek

imf-olsa-dahi-ekonomi-yzde-55-6-klecek.jpg
Deloitte'un, üç aylık dönemi kapsayan ( şamil, havi ) ''Ekonomik Görünüm 2009–Haziran'' Raporuna göre, Türkiye ekonomisi IMF'li bir senaryoda dahi, bu yıl yüzde 5,5-6 oranında küçülmeyle yüzleşmek zorunda kalabilecek.

Deloitte'tan yapılan yazılı açıklamada yer verilen ve 2009 yılının ilk yarısının değerlendirildiği ''Yapısal Reformlara Odaklanmak'' başlıklı raporda, Türkiye'nin güçlü ve istihdam yaratan büyüme ortamına dönebilmesi için mali disiplinden ödün vermeden yapısal reformlara odaklanması ve küresel boyuttaki gelişmeleri dikkate alarak kendi kaynaklarıyla finanse edeceği büyüme modelini benimsemesi gerektiği belirtildi.

Rapora göre, Türkiye ekonomisi IMF'li bir senaryoda dahi, bu yıl yüzde 5,5-6 oranında küçülme ile yüzleşmek zorunda kalabilecek. Gelecek sene yüzde 2-3 civarında büyümesi beklenen Türk ekonomisinin gerçek anlamda büyüme kulvarına girmesi ancak sonraki birkaç yıl içinde gerçekleşebilecek.

Raporda enflasyonun bu yıl yüzde 7,5 ile hedefin ''bariz şekilde'' altında kalacağı tahmin edilirken, önümüzdeki yıl ise yüzde 6,5 olan hedefin çok az üstünde gerçekleşeceği öngörülüyor.

Sanayi üretimi nisan ayında yıllık bazda yüzde 18,5 daralma gösterirken, çalışılan gün sayısının azlığı nedeniyle sanayi üretiminde ay bazında da buna yakın oranda daralma görüleceği tahmin ediliyor. Rapora göre, yaz aylarına girilmesi nedeniyle tarım ve turizmin GSYİH içerisindeki ağırlığının artmasıyla birlikte ekonomi ikinci çeyrekte tek haneli daralmasını sürdürecek.

''SORUNSUZ DIŞ FİNANSMAN RESMİ ÇİZMEK ZOR''

Raporda, kaba bir hesapla faiz dışı dengenin, GSYİH'ye oran olarak ''eksi yüzde 1,5'den artı yüzde 2,5''e geçmesinin 1 trilyonluk GSYİH rakamı üzerinden program süresince 40 milyar liralık tutarın tasarruf edilmesi anlamına geldiği ifade edildi.

Yaşanan bazı gelişmeler IMF'siz yola devam etme seçeneğini kuvvetlendirse de, rapora göre Türk ekonomisindeki bazı temel göstergeler düşünüldüğünde bu seçenek ''halen sıkıntılı'' görünüyor.

Deloitte uzmanlarının yaptıkları hesaba göre Hazine, önümüzdeki sene 175-180 milyar lira civarı iç borç yükünü çevirmek zorunda kalacak. Bugünün mali politikaları devam ettiği sürece, bu borç yükü, ''ancak'' faiz dışı açık vererek çevirebilecek.

Raporda, bütçe açığının bu yıl GSYİH'nın yüzde 6'lardan IMF programı bünyesinde yüzde 4,5'lara düşeceği ve para politikası uyarınca faiz indirimlerinin yaz aylarında da devam edeceği tahmin ediliyor.

Yılın geri kalanında özel sektörün (bankalar ve bankacılık dışı kesim) borç çevirme rasyosu yüzde 70 seviyelerinde kalmaya devam edecek. Buna karşılık yerel bankaların ve Merkez Bankası'nın döviz rezervi kullanımlarının bir miktar daha sürmesi bekleniyor.

Uzmanların, IMF'siz bir ( eş, birleşik, bir kez ) senaryoda 2010'un finansman açısından daha sıkıntılı bir yıl olacağına dikkati çektiği raporda, ''Uzmanlar tüm yıl için 25 milyar dolara yakın bir cari açık beklentisinin yanı sıra orta ve uzun vadeli borç amortismanının da 40 milyar doların üzerinde gerçekleşmesini kaçınılmaz görüyor. Bu iyimser rakam ticari işlemlerden kaynaklanan 30 milyar dolar civarındaki kısa-vadeli kredinin sorunsuz varsayımına dayanıyor. Buna rağmen orta ve uzun vadeli borç ödemeleri artı cari açığı birlikte ele alındığında sorunsuz bir dış finansman resmi çizmek çok zor görünüyor'' denildi.

''İNANDIRICILIĞI YÜKSEK BİR MALİ PROGRAM...''

Deloitte Türkiye Yönetici Ortağı Hüseyin Gürer, Türk ekonomisinin yapısal önlemler konusunda duyarlılık gösterme zamanının geldiğine işaret ederek, şu değerlendirmede bulundu:

''2009'un ilk yarısını geride bıraktığımız bugünlerde, hem dünya, hem Türkiye ekonomisinde en kötünün geride kaldığına dair bir görüş birliği oluştu. Ancak iyileşmenin şekli ve gücü konusunda belirsizliklerin bir süre daha devam etmesi kaçınılmaz gözüküyor. Global ortamda çok çabuk bir toparlanma ve akabinde Türkiye ekonomisinde eskisi gibi yüksek büyüme oranlarının tutturulmasını beklemek kısa vadede gerçekçi gelmiyor. İnandırıcılığı yüksek bir mali ( parasal, finansal, akçeli ) programın, gelişmekte olan piyasa ekonomileri arasında Türkiye'nin olumlu anlamda 'ayrışması' için büyük önem taşıdığını düşünüyor, bunun sonbaharda finansman tarafı kuvvetli bir IMF programının altyapısını oluşturmasını temenni ediyoruz.''

Amerika'da işçi çıkarmalar sürüyor

amerikada-ii-karmalar-sryor.jpg
Şirket, ekonomik resesyonun telekomünikasyon hizmetlerine talebi düşürmesi nedeniyle maliyetlerini belirlenen seviyede tutmak için yıl sonuna kadar 8,000 çalışanı işten çıkaracağını açıkladı.

Bu arada şirketin ikinci çeyrek karı geçen yıl aynı döneme göre yüzde 21 azalarak, 1,48 milyar dolar (hisse başına 52 sent) oldu. Şirket, geçen yıl aynı dönemde 1,88 milyar dolar (66 sent) kar etmişti.

Şirketin aynı dönemde gelirleri ise geçen yıl ikinci çeyreğe göre yüzde 11 artarak, 24,1 milyar dolardan 26,86 milyar dolara çıktı.

Verizon, Haziran ayı sonu itibarıyla 235 bin kişiye istihdam sağlıyor.

Medyada gizli çeteler mi var?

medyada-gizli-eteler-mi-var.jpg

Görüş aldığım gazetecilerin hepsi ( bütünü, tümü, hep ) bu sorunun yanıtı üzerinde hemfikir: Medyada çeteler var.  ‘Aman bu konuya girmeyeyim’ diyenler de tehlikenin farkında belli ki... Serdar Turgut’un ‘Yalnız medyada değil, her alanda insanlar gruplaşıyor. Gruplaşma olumsuz bir ( ancak, aynı, müşterek ) şey değildir insanlar dayanışıyor’ şeklindeki sözlerine de katılmamak mümkün değil. Ancak gruplaşma denilen şey kendilerinden olmayanlar aleyhine yazılar yazarak ya da yazdırarak zarar verme noktasına geliyorsa , dayanışmadan öte çeteciliğe dönüşmüş demektir…

Balçiçek Pamir dün Gazete Habertürk’teki köşesinde tam da bunu iddia etti. Pamir’e göre, medyadaki gizli çeteler çoğunlukta değil ama maalesef vitrinde zira kimin konuşulacağına kimin övüleceğine ve kimin tu kaka edileceğine de bizzat kendileri aralarında karar veriyor. O klanın içine girmeyi reddederseniz sizi ya görmezden geliyor ya da aleyhinizde kalem oynatıyor.

Pamir’in yazısının ardından konuyu tartışmaya açtık. İşte görüşler..

GÜLİN YILDIRIMKAYA


Gazete Habertürk yazarı BALÇİÇEK PAMİR

Medyada gizli çeteler var, kimin övülüp kimin tu kaka edileceği belli


Medyada gizli ( mestur, duyurulmayan, pinhan ) çeteler de vardır. Çoğunluğu oluşturmazlar ama vitrinde maalesef onlar vardır. Konuşulmak onlar için tek kriterdir. Bir şey yapayım da beni konuşsunlar. Kimin kimi öveceği, kimin kimi tu kaka edeceği bellidir. Çifte standart vardır.  Bir örnek vereyim. Gazeteci Nevval Sevindi’nin Aktüel Dergisi’ne verdiği “photoshop”suz ama giyinik pozlar o zaman bütün medyayı karıştırmıştı. Gazetecilik, seksilik falan tartışılmış, Nevval Sevindi’ye bu medya demediğini bırakmamıştı. Konu Ayşe Arman’a gelince başka oldu. Ayşe o dönemde “Bu yaşta bir kadın, hem de gazeteci, hem biz mecbur ( mahkûm, tutkun, bağlı ) muyuz selülitli kollar görmeye?” tadında bir yazı da kaleme almıştı. Üstelik Nevval poz verdiğinde 40 yaşındaydı.  Medyada yazılı olmayan kurallar da vardır. Önce birbirleri hakkında ağızlarına geleni yazar ardından dost olur, sonra birbirlerinin sit-com tadındaki gündelik yaşam öykülerini yazarlar. Şunu içtik, bunu yedik, bunu konuştuk, onu seyrettik. Zannedersiniz biz hepimiz klan halinde yaşıyoruz. Eğer o klanın içine girmeyi reddederseniz sizi ya görmezden gelir, silinmenizi falan beklerler ya da her fırsatta aleyhinize kalem oynatırlar.

Serdar Turgut Akşam Gazetesi yazarı

Gruplaşma olumsuz değil, insanlar dayanışıyor


Medyada çeteler olduğu gözleniyor, hayatımızda da yaşayarak biliyoruz. Böyle çeteler var evet, ben şahsen toplu hareket edemediğim için böyle oluşumlar içine giremedim. Bu sadece medyada görülen bir durum değil tabii, hemen her alanda insanlar gruplaşıyor. Böyle gruplarda yer alanlar için avantajlar da var. Medyadaki gruplarda hepsi bir anda bir ismi telaffuz etmeye başladıklarında o isim ( ad, insan, kişi ) tanınıyor, okunuyor. Çok konuşulmak isteniyorsa, bunu böylelikle başarabiliyorlar. Gruplaşmanın da olumsuz bir şey olduğunu düşünmüyorum. Neden olsun ki? İnsanlar dayanışıyor. Gruplar içinde yer almayanlar açısından olumsuz, korumasız kalıyorsunuz.

Ahmet Hakan Hürriyet Gazetesi yazarı

Gelen vuruyor, giden vuruyor... Ne çetesi?

Medyada çeteler mi varmış?
Birileri kendi aralarında gizli açık silahsızlanma anlaşmaları mı yaparmış?
Birbirlerini kollayıp kampanya falan düzenleyenler mi söz konusuymuş?
Bilmiyorum, bilemiyorum...
Hiçbirinden haberim yok.
Ben kendimden mesulüm...
Orada da durum şudur:
Hiçbir çetenin elemanı değilim...
Zaten eğer bir çetenin elemanı olsaydım, sanırım yeryüzünün en başarısız ve en ( işaret, arz, genişlik ) kaypak çetesinin elemanı olmuş olurdum...
Baksanıza: Gelen vuruyor, giden vuruyor...
Yani konumum tekin değil...
Bundan şikayetçi miyim?
Ne gezer? Bilakis...
Çünkü bu durum bana misilleme hakkı veriyor.
Bu hakkımdan feragat edip sümsük bir çetenin elemanı olacağıma, hakkımda yazılan her şeyle yalın kılıç mücadele etmeyi tercih ( yeğleme ) ederim.

Cüneyt Özdemir CNN Türk beşN birK  program yapımcısı

Kötülük kötülük doğuruyor, bunun için gruplaşmadan uzak durmaya çalışıyorum


Ben medyada kötücülüğün yerini iyiliğin alması gerektiğini düşünüyorum. Gazeteci, gazetecinin kurdu haline dönüştü. Polemikler artık fikirler değil, insanlar üzerinden yapılıyor; kişiler tartışılıyor. Hangi grup, hangi yapı olursa olsun vicdanı, iyiliği, empatiyi korumamız gerekir. Kötülük sadece kötülük doğuruyor ve ayna gibi yine insanın kendisine ( namına ) çarpıyor. Bunun için gruplaşmadan uzak durmaya çalışıyorum. Herkesin birbirinden güç aldığı bir ortamda bunu yapmak da ( dahi, bile ) zor, yapayalnız ortada kalıyor insan.

Yiğit Bulut Gazete Habertürk yazarı

Kabiliyetsizler sırt sırta vermeden hayatta kalamazlar


Konuya girmeden bir not düşmek istiyorum; bu ülkede medyamızın “emekçilerinin çok büyük bir bölümü” dürüst insanlardır ve aşağıda yaptığımız sorgulama asla onları kapsamaz !
Çeteleşmeye gelince, bu soruya iki farklı mercek ile bakarak cevap vermek gerekir. Birinci mercek “büyük menfaat” odaklı olup; Türkiye’deki yerleşik düzen ve onun kullandığı “medya imkanları” olarak tarif edilebilir... Sahipler, sahiplerin sahipleri ve onların “ortak” kullandıkları “yukarıdan aşağıya” doğru örgütlenirler...Bu mercek altında kalan guruplar ve uzantıları kendilerini “Türkiye’nin sahipleri” veya “establishment” olarak tarif ederler...Hükümetler kurarlar, devirirler, kanunlar çıkartırlar...Nehirler hep bunlara doğru akar!
Küçük mercek ise “sahiplerin sahiplerinden, görünen sahiplere kadar” olan ekibin “atadıklarından” başlar ve onların “istidham ettiklerine” doğru yayılır. Bu örgütlenme içinde kalanlar “patronların” değnekçileri “için çalışırlar”, patronu asla görmezler. Her türlü imkanlarını kendilerine bu imkanı sağlayan “patronun adamları” için seferber ederler. Bu grup çok ilginçtir. Farklı gazetelerde, televizyonlarda çalışırlar ama “birbirlerine” asla dokunmazlar. Beraber yerler içerler, sırt sırta verirler ve “yeteneksizliklerini” bu örgütlenme ile sürekli telafi ederler. Benim başıma son yaşadıklarım dönemindebu “gurubu” daha iyi anlamamı sağlayan çok ilginç olaylar geldi. Her zaman aramda sevgi ( muhabbet, sevim, kalp ) ve saygı olduğunu düşündüğüm bazıları, kurdukları internet sitelerinde bana saldırmaya başladılar. Hayatta hiç görmediğim ama sonradan bu çarkın içinde olduğunu “öğrendiğim” zorlama köşe yazarları aleyhime yazılar yazdılar.
Uzun lafın kısası: Türk medyasında “büyük” ve “küçük” olmak üzere “örgütlenmeler” söz konusu olabilir. Kabiliyetsizler sırt sırta verip “çadırı kuramazlarsa” hayatta kalamazlar!


Fazıl Say Mozart'ın doğduğu kentte

fazl-say-mozartn-doduu-kentte.jpg

Piyanist ve besteci ( bestekâr, maestro, kompozitör ) Fazıl Say, Wolfgang Amadeus Mozart'ın hayata gözlerini açtığı kent ( şehir, site ) olan Salzburg'da düzenlenen ve klasik müzik dünyasının en büyük festivali kabul edilen etkinlikte izleyici karşısına çıkacak. Say, 31 Temmuzdaki konserinde Johann Sebastian Bach'ın eserlerini yorumlayacak.

Fazıl Say, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Salzburg Festivalinin 30 milyon avroluk bütçesi ile klasik müzik dünyasının en büyük festival organizasyonu olduğunu söyledi.

Bu festivalin 130 yılı aşkın bir süredir düzenlendiğini ifade eden Say, Wolfgang Amadeus Mozart'ın doğduğu şehir olan Salzburg'un ünlü besteci sayesinde ''klasik müziğin beşiği'' haline geldiğini ve aynı zamanda da kentin Mozart müzeleri ile meşhur olduğunu aktardı.

Salzburg Müzik Festivali'ne son 6 yıl içinde dördüncü kez katılacağını anlatan Fazıl Say, konserin 31 Temmuz Cuma akşamı gerçekleştirileceğini belirtti. Say, konserle ilgili şu bilgileri verdi:

''Salzburg Festivali kapsamında bu sefer sadece Johann Sebastian Bach'ın eserlerini yorumlayacağım bir konser istendi. Bu konserde, besteciye ait ( ilgili, ilgilendiren, ilişik ) 'Chacconne', 'Prelüd Füg' ve 'Piyano ve Orkestra için Re minör Konçerto'yu,Salzburger Kamerata orkestrası eşliğinde seslendireceğim.

Ayrıca, bu konserde sonra halka açık bir doğaçlama gecesi yapmam istendi. Buraya sürekli olarak birlikte konser verdiğim ve bestelerimi de yorumlayan keman sanatçısı Patricia Kopatchinskaja'yı da davet ettim. Bach'ın yapıtlarını yorumladıktan sonra bir arada 45 dakika doğaçlama yapacağız.''

Fazıl Say ile Moldovalı sanatçı Patricia Kopatchinskaja, birlikte verdikleri konserlerin ardından değişik klasik müzik parçalarına getirdikleri yorumlar ve başta vurmalı sazlar ustası Burhan Öçal olmak üzere farklı sanatçılarla yaptıkları doğaçlama şovlarla dikkat çekiyor.

-''YALNIZLIK KEDERİ İKİNCİ BASKIDA''

Say, kaleme aldığı makaleler ve daha önce yazdığı ''Uçak Notları'' adlı kitaptan bazı bölümlere yer verdiği ''Yalnızlık Kederi'' adlı kitabının bu ay içerisinde okurla buluştuğunu anımsattı.

Kitapta Sivas olaylarında yaşamını kaybeden Şair Metin Altıok'un kızı Zeynep Altıok ve sanatçı Güvenç Dağüstün'ün yazılarına da ( bile, dahi ) yer verildiğini ifade ( söylem, anlatım, tabir ) eden Say, kitabın ilk baskısının 5 bin adet olduğunu ve birkaç gün içinde de tükendiğini bildirdi. Bu kitapta, çeşitli notlarının ve değişik konularla ilgili duygu ve düşüncelerinin yer aldığını dile getiren Fazıl Say, kitabın ikinci baskısının dağıtımının başladığını söyledi.

Konser çalışmalarının yanı sıra, üçüncü DVD çalışmasının da hazırlandığını anlatan Fazıl Say, ''Fazıl Say-Life in Tokyo/Fazıl Say-Tokyo'da Yaşam'' isimli DVD çalışmasının Japon yapımı olduğunu kaydetti. Say, ''Bu DVD'nin sonbaharda ( güzün ) da Türkiye'ye geleceğini umuyoruz'' diye konuştu.

-AVRUPA KENTLERİNDE KONSERLER DİZİSİ-

Fazıl Say'ın Ağustos ayında da ( bile, dahi ) Avrupa'nın değişik kentlerindeki konserleri devam edecek. Say, ay içerisinde Fransa, Almanya ve İsviçre'de düzenlenecek etkinliklerde izleyici karşısına çıkacak.

Bu kapsamda, 10 Ağustos Pazartesi günü Fazıl Say ile kemancı Patricia Kopatchinskaja, Fransa'nın Menton kentinde düzenlenecek festivalde sahne alacak.

İsviçre'deki Gstaad kenti, 13 Ağustos Perşembe günü Fazıl Say'ı ağırlayacak. Konserde, Çaykovski'nin ''1 No'lu Piyano Konçertosu'' yorumlanacak.

Piyanist ve besteci Say, ayrıca Almanya'nın Rheingau kentinde 17 Ağustosta, Bern'de ise 30 Ağustosta iki ayrı konserle seyirciyle buluşacak.

AA


Genç şarkıcı trafik kazası kurbanı

gen-arkc-trafik-kazas-kurban.jpgİngiltere'nin umut vaad eden genç şarkıcılarından biri olan ( hasıl, vaki, kâin ) ve podyumlarda da yıldızı yükselmeye başlayan 21 yaşındaki Jessica Foxley, bir ( eş, benzer, aynı ) aile ( karı, ev, sülale ) düğününden dönerken geçirdiği trafik ( seyrüsefer, yoğunluk, gidiş geliş ) kazası sonucu yaşama veda etti.

Kazada genç kadınla birlikte aynı araçta bulunan ( mevcut, kâin ) 25 yaşındaki erkek ( bay, er, er kişi ) arkadaşı Tom Petty ve aracın sürücüsü Philip Wright da hayatını kaybetti.

Kazanın; yola dökülen benzin yüzünden sürücü Wright'ın direksiyon ( yönelteç ) hakimiyetini kaybetmesi nedeniyle ( hasebiyle, dolayısıyla, yüz ) meydana geldiği iddia ( sav, argüman ) edildi.

Yola dökülen benzinden sorumlu olan iki çiftçi polis ( kolluk, aynasız, zabıta ) tarafından tutuklandı.

Hürriyet

6. kattan atladı!

6-kattan-atlad.jpgBahçelievler'de, erkek ( ayvaz, er kişi, bay ) arkadaşı ile arasında problem yaşadığı ileri ( sonra, gelecek, müterakki ) sürülen bir kadın, 6 katlı binanın çatısından yere atladı. Atlama anı saniye saniye görüntülenen kadın, itfaiyenin açtığı brandanın üzerine düşünce ölmekten son anda ( tam ) kurtuldu. Hastaneye kaldırılan kadının hayati ( dirimsel, yaşamsal, önemli ) tehlikesinin bulunmadığı bildirildi.

VİDEO İÇİN TIKLAYIN

Edinilen bilgiye göre olay, saat 23:30 sıralarında, Çobançeşme Mahallesi Sokullu Sokak numara 3'te bulunan 6 katlı apartmanda meydana geldi. İddialara göre, erkek arkadaşı ile arasında yaşadığı problemden dolayı bunalıma giren Menevşe S., misafirliğe gittiği apartmanın çatı katına çıktı. Saat 20:00 sıralarında çatı katına çıkan kadın, polis ekipleri ve itfaiye ekiplerinin tüm müdahalelerine rağmen intihar teşebbüsünden vazgeçirilemedi. İntihar etmek için çatı katına çıkan kadın, olay yerindeki kalabalığın gözleri önünde kendini bir anda ( tam ) boşluğa bıraktı. İtfaiye ekiplerinin yere koyduğu brandanın üstüne düşen kadın ölmekten son ( payan, hatime, hudut ) anda kurtuldu. Olay yerindeki ambulansla Bakırköy Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan kadının sağlık durumunun iyi olduğu öğrenildi.

Cihan

Iğdır'da çatışma!

idrda-atma.jpgIğdır'da, emniyet ( güven, inanma, güvenlik ) güçleriyle girdiği çatışmada vurularak su ( kez, deniz, akarsu ) kanalına düşen teröristin cesedi bulundu.

AA muhabirinin aldığı bilgiye göre, bölücü terör örgütünün dağ kadrosuna adam ( herif, koca, âdem ) kazandırdıkları gerekçesiyle bir süredir takip ( kovuşturulma, izlem, uyma ) edilen bazı kişilerin, 76 AS 471 plakalı otomobilde bulunduğu bilgisini alan ( vadi, düz, düzlük ) emniyet güçlerinin, aracı 7 Kasım Mahallesi'nde durdurmak istemeleri sonrasında bir teröristle çatışma yaşanmış, vurulan terörist bölgedeki su kanalına düşmüştü.

Daha sonra söz konusu bölgede başlatılan arama çalışmalarında teröristin cesedi ve silahı, çatışmanın yaşandığı yerden 500 metre kadar uzakta, su kanalı içerisinde bulundu. Ceset, Iğdır Devlet Hastanesi morguna kaldırıldı.

Iğdır'da dün göre, terör örgütü PKK'nın dağ kadrosuna adam ( insan, kayırıcı, âdem ) kazandırdıkları gerekçesiyle bir süredir takip ( izleme, kovuşturma, izlem ) edilen bazı kişilerin, 76 AS 471 plakalı otomobilde bulunduğu bilgisini alan emniyet güçleri aracı durdurmak ( eğlemek, diremek, bastırmak ) istemiş, ''dur'' ihtarına uymayarak kaçmaya çalışan ve polise ateş açan 1 terörist vurulmuş, 2 polis memuru yaralanmıştı. Olayla ilgili olarak araçta bulunan 4 kişi gözaltına alınırken, dağ kadrosuna götürülmek istenen 1 kişi de güvenlik güçlerince kurtarılmıştı.

AA

Telefonla konuşurken arabanın önüne atladı!

telefonla-konuurken-arabann-nne-atlad.jpgALİ BALLI / AHT

Muğla'nın Bodrum İlçesinde cep telefonuyla konuşurken sinir krizi geçiren (19) yaşındaki Y.D. kendini seyir halindeki otomobilin önüne attı. Ancak sürücünün son anda ( tam ) olayı fark etmesi ile aracın altında kalmaktan kurtulan genç kız, düşmenin etkisi ile çeşitli yerlerinden yaralandı.

Alınan bilgiye göre, cep telefonu ile konuştuğu kişiyle tartışan ve etrafına bağıran genç kızın, aniden koşarak kendisini yoldan geçen otomobilin önüne attığı iddia edildi. Çevredeki vatandaşlar, durumu polise ve 112`ye bildirdi. Olay yerine gelen polis ekipleri 112 Doktoru'ndan aldığı ilk bilgiye göre kaza değil genç kızın seyir ( ilerleyiş, temaşa, gidiş ) halindeki bir aracın önüne kendini attığını öğrendi. Olayı gören Fatih Bozoğlu isimli vatandaş "Bayan telefonla konuşuyordu birden elindeki telefonu ve çantasını fırlattı ve yoldan geçen bir aracın önüne atladı" diye konuştu.

Ambulansla Bodrum Devlet Hastanesi`ne kaldırılan genç kıza, ambulanstan indirildiği sırada görevli bir doktorun moral verdiği gözlendi. Yapılan kontrollerde hayati ( dirimsel, önemli, yaşamsal ) tehlikesinin bulunmadığı öğreniler Y.D taburcu edilirken gazetecilerin "Aracın önüne neden atladınız" sorusuna cevap vermedi.

Genç kızın tedavisinin ardından ifadesi alınmak üzere Bodrum İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne götürüldüğü sırada kendisine çarpan araç sürücüsü ve yanında bulunan eşi ile Emniyet Müdürlüğünde karşılaştı. İfadelerinin ardından serbest bırakılan araç sürücüsü ve genç kız aynı araçla Bodrum Emniyet Müdürlüğünden ayrıldı.

4 bin TL'lik bebek arabası

4-bin-tllik-bebek-arabas.jpg

Bursa'da kurulu mağazanın satış müdürü Erkan Kızılkaya, AA muhabirine yaptığı açıklamada, mağazalarında yerli ve ithal olmak ( yapmak, olgunlaşmak, başlamak ) üzere bebek ve çocuklara yönelik giyimden, bebek arabasına, beşikten, oyuncağa kadar binlerce ürün bulunduğunu söyledi.

Her bütçeye hitap edebilecek şekilde kalitesine göre ürün temin ettiklerini vurgulayan Kızılkaya, mağazalarına gelen müşterilerin bazı ürünlerin fiyatını duyduğunda şaşırdığını anlattı.

Kızılkaya, bebek arabasında fiyatların 80 liradan başladığını ve 4 bin liraya kadar ( genişliğinde, derecesinde, büyüklüğünde ) çıktığını ifade ( anlatım, tabir, söylem ) ederek, şöyle devam etti:

''Özellikle 4 bin liralık ABD'den ithal bebek ( çağa, süt kuzusu ) arabası çok ilgi görüyor, ancak yüksek fiyatı nedeniyle fazla alıcısı olmuyor. ABD'de birçok ünlünün, çocuğunu bu arabayla gezdirdiğini biliyoruz. Bebek arabası 5 parçadan oluşuyor. Arabası, oturma kısmı, ana kucağı, portatif ( seyyar ) beşik ve yan çantaları bulunuyor. Oturma kısmı, ana kucağı ve beşiği, araba üzerinde 360 derece dönebiliyor. Bu yönüyle anneye büyük kolaylık sağlıyor. Tekerleklerinde sarsıntı önleyici düzenek bulunuyor. Kullanılan bütün malzemeleri en iyi kalitede, bebeğe, diğerlerine göre daha fazla konfor sağlıyor.''

Bursa'da söz konusu bebek ( süt kuzusu, çağa ) arabasından bugüne kadar 3 kişinin aldığını belirten Kızılkaya, ''Fuarlara gittiğimizde ilgi yoğun oluyor. Düşük ve orta gelirli aileler fiyatı duyunca şaşkınlıklarını gizleyemiyor. Bazılarına göre fiyatı çok yüksek ama bazıları kolaylıkla alabiliyor'' dedi.

AA

Tavuk sektörünü piknikçiler sırtladı

tavuk-sektrn-piknikiler-srtlad.jpg

Kış aylarında tüketim daralmasında yaşanan sıkıntıyı aşmak için peş peşe fiyat indirimi yapan tavuk sektörünün, havaların ısınmasıyla birlikte piknikçilerden gelen taleple rahat nefes almaya başladığı bildirildi.

Beyza Piliç Genel Koordinatörü Necmettin Çalışkan, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'de ileri teknoloji ile donatılmış modern tesislerde kalite ( nitelik ) ve hijyen açısından dünya standartlarının üzerinde üretim yapan tavuk sektörünün, geçtiğimiz yıl bulaşıcı hastalık ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) vakaları ile küresel ekonomik krizin etkilerinden olumsuz yönde etkilendiğini söyledi.

Tüketimi teşvik amacıyla peş peşe fiyat indirimi yaparak sıkıntılı günlerini aşmaya çalıştıklarını belirten Çalışkan, soğuk kış günlerinin yerini bıraktığı yaz aylarında, piknikçilerin yoğun talebiyle rahat bir nefes almaya başladıklarını ifade etti.

Çalışkan, tüm piliç etinin kilogram fiyatının 4,50 TL olduğunu belirterek, ''Bu yıl, geçen yıla oranla sektörün daha iyi durumda olduğunu söyleyebiliriz. Hele sıcak ve bunaltıcı nem oranının arttığı bugünlerde biraz soluklanmak ve stres atmak için mesire yerlerine giden ( revan ) piknikçiler sayesinde satışlarımız yaklaşık yüzde 40 oranında arttı'' dedi.

Kırmızı etin fiyatının yüksek olmasının da ( bile, dahi ) dar gelirli tüketiciyi piliç etine yönlendirdiğini vurgulayan Çalışkan, şöyle konuştu:

''Dar gelirli vatandaşlarımız pikniğe gittiğinde kültürümüz gereği mutlaka mangal keyfi yaşama ihtiyacı hissediyor. Eğer aile ( ev, karı, sülale ) kalabalık nüfustan oluşuyorsa mutlaka kırmızı et yerine tavuk tercih ediyor. 3-4 kilo kırmızı et ( ten ) alsa 60-70 TL lira harcamak yerine en fazla 20 TL gibi rakamla kendilerine mangal ziyafeti çekiyor.

Bunun yanı sıra Arap turistlerin domuz gribinin yoğun olarak görüldüğü Avrupa yerine, Türkiye'yi tercih etmesi, yine Türk vatandaşlarının da aynı sorun nedeniyle Avrupa'ya gitmek yerine tatilini kendi ülkesinde geçirmesinin tavuk etinin tüketiminin bugünlerde artmasında rol oynadığını söyleyebiliriz. Ağustos ayı sonuna doğru Ramazan'ın başlayacak olması da bizim için avantaj.''

İHRACAT 

Çalışkan, başta Irak olmak ( başlamak, tutulmak, yetişmek ) üzere komşu ülkelere olan ihracatında sürdüğünü söyledi.

Türkiye'deki sıkıntılı günlerde sektörün, maliyetinin altına düşecek oranda indirim yaptıkları ürünleri ihracat ( dış satım ) ederek ayakta kalmaya çalıştığını belirten ( tamlayan ) Çalışkan, satışları artırmak için pazar arayışının sürdüğünü bildirdi.

AA

Yaşargüneş-1 Formula-G'ye katılacak

yaargne-1-formula-gye-katlacak.jpg

Tubitak’ın düzenlediği 2009 FORMULA-G Güneş enerjili  yarış arabası YAŞARGÜNEŞ-1 devlet-üniversite-sanayi işbirliğinin güzel bir örneği olarak Yaşar Üniversitesi, Bitugem Ortak Projesi altında AL-FA Profil tesislerinde gerçekleştirildi.

Dünya’nın en iyisi  olmaya odaklanan YAŞARGÜNEŞ-1 ekibi, Uluslararası platformlar’da Yaşar Üniversitesi ve Bitugem’i ortak proje ekibi olarak zirveye taşımayı hedefliyor.

Geleceğin enerji kaynağı Güneş enerjisi ile çalışan ilk arabayı Şubat ayında engelli aracı olarak Yaşar Üniversitesi sponsorluğunda yapan Bitugem; şimdi Yaşar Üniversitesi ile ortak proje çerçevesince AL-FA Profil ile birlikte geliştirilen dizayn harikası süper YAŞARGÜNEŞ-1 arabasını önce pistlere sonra yollara çıkarıyor.

Geleceğe dönük örnek projelerin yaratılmasında önemli bir rol oynayan FORMULA-G yarışları elektrikli motorlu araçların geliştirilmesinde, mühendislik ve endüstriyel tasarım öğrencilerinin tecrübelerinin oluşmasında büyük katkı sağlıyor. Yaşar Üniversitesinin çeşitli bölümlerinden öğrencilerin yer aldığı geniş katılımlı ekip, projenin 6 ay gibi kısa bir zamanda gerçekleşmesinde çaba harcadılar.

2009 FORMULA-G yarışlarına katılma projesini Şubat ayındaki Güneş Enerjili Engelli Arabasının basın toplantısında kamuoyuna duyuran Bitugem Müdürü Gökmen Aykan; Yaşar Üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dekanı sayın Prof.Dr.Mehmet Cudi Okur başkanlığında Bölüm Başkanı sayın Prof.Dr.Sedat Şarman ile kurumsal çalışmanın güzel örneğini 1 hafta gibi kısa bir sürede oluşturarak, Yaşar Üniversitesi’nin geleceğe dönük çalışmaları destekleyen Rektörü Prof.Dr. Sayın Murat Barkan’ın onayı ile YAŞARGÜNEŞ-1 Ekibi  adı altında çalışmalarına Alaettin Orhan’ın sahibi olduğu Ana Sponsor AL-FA Profil / Pınarbaşı tesislerinde başladı ve bugünün dizayn harikası araba ortaya çıktı.

Diğer proje ekiplerinin 22 veya 12 aylık çalışmaları ile sonuçlandırılan Güneş Enerjili Arabalar 6 ay gibi kısa bir sürede yoğun çalışmalar sonucu bitirildi. 3 aşamada gerçekleşen ve birçok mekanik elektronik testlerin yapıldığı çalışmalarda en çok hassasiyet yeni teknolojilerin bir araya getirildiği Elektrikli Motor, Pil ve Güneş Panellerinde yaşandı.

Tubitak kurallarına uygun standartlarda uzun bir süre ulusal ve uluslararası pazarlarda aranan  ürünler sonunda istenilen performansta  araba bünyesinde çalışır hale getirildi.

Geleceğin elektrikli motor araçlarının ilk örnekleri olan arabamızda geleceğe dönük önemli test sonuçları elde edildi. Aerodinamik yapının oluşmasında kullanılan ekipmanlardan, çalışmasını sağlayacak aksamlara kadar uyumluluk testleri yapılarak 3 aşamada araba son halini aldı.

AL-FA Profil Pınarbaşı tesislerinde yapımı gerçekleştirilen araba; aynı zamanda motor sporlarında birçok birinciliklere imza atan Endüstriyel Tasarım Müdürü olan Erkan Orhan’ın  Ekonomi Üniversitesi Endüstriyel Tasarım Bölümü bitirme projesi olarak da gerçekleşti.

Tubitak 2009 FORMULA-G yarışları çerçevesince Yaşar Üniversitesi ile ortak proje geliştiren Bitugem YAŞARGÜNEŞ-1 ekibi; ARGE çalışmalarına ayrılan kaynakların sınırlı olduğu ve ekonomik krizin en üst seviyede dünyayı etkilediği zaman diliminde 6 ay gibi kısa bir sürede bu güzel teknolojik arabayı AL-FA PROFİL, GÜNEŞ-PİLİ, YİĞİT AKÜ, PINAR ve DYO sponsorluklarında bitirdiler.

Yaşar Üniversitesi; akademik kadrosu, öğrencileri ile birlikte vakıf üniversitesi olarak geleceğe dönük proje çalışmalarını ulusal ve uluslar arası platformlarda sürdürmeye devam edecek.

 

'3 dubleden fazlası kanser eder'

3-dubleden-fazlas-kanser-eder.jpgMerkezi Konya'da bulunan Orta Anadolu Meme Hastalıkları Derneği (OMEDER) Başkanı Genel Cerrahi Uzmanı Opr. Dr. Yasin Özkütük, süreli ve fazla miktarda alkol kullanımının, meme kanseri riskini artırdığını söyledi.

Özkütük, AA muhabirine yaptığı açıklamada, meme dokusunda oluşan kanserin kadınlar arasında en sık görülen kanser türü olduğunu, ancak erkeklerde de rastlanabildiğini söyledi. Özkütük, ''Erkeklerde meme kanseri kadınlara göre çok daha hızlı ilerliyor ve daha ölümcül olabiliyor. Meme kanseri görülme oranı kentsel alanda daha fazla. Bunda batılılaşmış yaşam tarzının artması önemli bir etken'' dedi.

-SÜREKLİ VE FAZLA MİKTARDA ALKOL KANSERE YOL AÇIYOR-


Opr. Dr. Yasin Özkütük, sürekli ve fazla miktarda alkol kullanımının meme kanseri riskini artırdığını belirterek, şunları kaydetti:

''Yapılan araştırmalarda özellikle günde 3 duble ve daha fazla viski kullanan erkek ve kadınlarda meme kanserinin sıklıkla görüldüğü ortaya çıktı. Burada günlük ve sürekli alkol kullanımı, kansere neden olan en önemli etken. Alkolün yanı sıra sigara da diğer kanser türlerinde olduğu gibi ( üzere, kabilinden, kabil ) meme kanserine neden olan etkenlerden biri. Ayrıca doğum kontrol hapları ve hormon tedavilerinde kullanılan hapların da meme ( göğüs, emcik, bicik ) kanserine neden olduğu belirtiliyor. Bu nedenle sağlıklı bir hayat sürmek isteyenlere özellikle alkol ve sigaradan uzak durmalarını öneriyoruz.''

Meme kanserinin erken ( er ) tanı ile yüzde 98 oranda tedavi şansı bulunduğunu bildiren Özkütük, ölümcül sonuçlara yol açabilen bu kanserden kurtulabilmenin tek yolunun erken tanı olduğunu, bu nedenle erkek ve kadınların belli aralıklarla muayeneden geçmesi gerektiğini bildirdi.

Meme kanserinden korunmak için beyaz et, yoğurt, sebze, meyveler ile zeytinyağlıların ağırlıkta olduğu Akdeniz tipi diyet yapılmasını önerdiklerini ifade eden Özkütük, şöyle dedi:

''Hastalarımıza Akdeniz tipi diyet öneriyoruz. Ancak her şeye rağmen yine meme kanserine yakalanabilirler. Hastalığın belirtileri de çok belirgin değil. Bu nedenle ilerleyen yaşlarda erkek ve kadınlar kendi göğüslerine elleriyle dokunarak kendi kendilerini kontrol etmeli.''

AA

"Spor yapıyorum" derken sağlığınızdan olmayın!

spor-yapyorum-derken-salnzdan-olmayn.jpg

''Sağlık için spor'' düşüncesiyle spora yönelenlerin, bu amaçlarını hayata geçirebilmelerinin, birtakım kurallara uymaları halinde mümkün olabildiği bildirildi.

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Başhekim Yardımcısı ve Spor Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bedrettin Akova, sağlıklı yaşam için sporun önemine işaret etti.

Türkiye'de, genelde kilo ( kilogram ) alımı gibi birtakım sorunlar baş gösterdiğinde kişilerin spora yöneldiğini belirten Akova, uzun aranın ardından tekrar spora yönelen kişilerin, bazı kuralları ihmal ettiğini, bunun da sağlık problemlerine yol açtığını vurguladı.

Akova, spora yönelen kişinin, özellikle 40 yaşını geçtiyse, mutlaka sağlık kontrolü yaptırması gerektiğine dikkati çekerek, şunları söyledi:

''Düzensiz beslenme, alkol ve sigara kullanımı varsa, genetik yapısında kalp krizine yatkınlık bulunuyorsa, spora da aniden başlarsa, kişinin ani ölümle karşılaşma ihtimali artar. İş hayatında rahatlamak isteyenlerin bir kısmının, uzun aradan sonra spora halı sahalarda futbol ( ayak topu ) oynayarak dönmesinde, bu tarz ( üslup, usul, şekil ) ölümlere rastlayabiliyoruz.''

Halı sahalarda, genellikle ısınma ve germe hareketleri yapılmadan maça başlandığına işaret eden Akova, ''spor öncesi ısınma ve germe hareketlerinin ihmal edilmesi, uygun ayakkabı kullanılmaması gibi nedenlerle ters ( hilaf, elverişsiz, pahal ) hareket yapılması, ayak bileği ve diz bağlarında zorlanmalara, hatta ciddi sakatlıklara neden oluyor'' dedi.

Akova, hafif düz koşu veya hızlı yürüyüş temposuyla başlanacak ısınma hareketlerine en az 5-10 dakika ayrılmasını tavsiye ettiklerini dile getirerek, kişinin bu hareketleri yaparken terlemeye başladığını hissettiği andan sonra da açma-germe hareketlerini uygulaması gerektiğini kaydetti.

-''BEYİN YORGUNLUĞU''NA SPOR-

Aşırı yorgunluklarda veya gece ( akşam, tün, şeb ) uykusuz kalınması, gündüz de yoğun tempoyla çalışılmasının ardından yapılan sporlarda, sakatlık riskinin arttığını belirten Akova, ''bu durumlarda spor yapmak yerine dinlenilmesi gerekiyor ama stresin ortaya çıkardığı yorgunluğunu, bununla karıştırmamak lazım. Stres nedeniyle ( hasebiyle, yüz, dolayısıyla ) ortaya çıkan beyin yorgunu olanlara, rahatlamaları için sporu öneriyoruz'' dedi.

-LİMONATAYA, BİRER ÇAY KAŞIĞI TUZ VE KARBONAT-

Bedrettin Akova, aşırı sıcakta ve nemin en yüksek olduğu zamanlarda,spor yapmaktan kaçınılması tavsiyesinde bulunarak, bu tür ortamlarda, sporun geç saatlere kaydırılması gerekliliğini dikkati çekti.

Özellikle sıcak havalarda, sıvı alımının önemine değinen Akova, ''spor sırasında kişinin, mineral kaybı nedeniyle kısa aralıklarla sıvı alması gerekir. Kişi, mineral kaybını, birer çay kaşığı tuz ve karbonat koyarak hazırladığı limonatayla giderebilir'' dedi.

-''ENERJİ İÇECEĞİNDEN UZAK DURUN''-

Akova, mineral kaybının giderilmesine yönelik bazı sporcu içeceklerinin de tüketilebileceğini ifade ederek, şöyle konuştu:

''Ancak enerji içeceklerinden kesinlikle uzak durulması gerekiyor. Maç sırasında kaybedilen enerjiyi telafi edeceği düşüncesiyle bu içecekler tercih edilebiliyor ama bu faydadan çok zarar getiriyor. Bu içeceklerin üzerinde ciddi uyarıcılar bulunuyor. Kalp sorunu olan kişilerle enerji içecekleri bir araya geldiğinde, ani ölüm riski artıyor.''

Bedrettin Akova, yemek yedikten ancak 2-3 saat sonra spor yapılmasını önerdiklerini de sözlerine ekledi.

AA


Keneler kısırlaştırılıyor

keneler-ksrlatrlyor.jpgKırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığıyla mücadele kapsamında dünyada ilk kez Türkiye Atom Enerjisi Kurumu (TAEK) bünyesinde bilim adamlarınca sürdürülen ''kene kısırlaştırma'' çalışmaları 2010 yılında tamamlanacak.

Projeyle, kısırlaştırılan erkek kenelerle çiftleşen KKKA virüsü taşıyan dişi kenelerin yumurtalarından canlı larva çıkmaması ve böylece kene popülasyonunun kontrol altına alınması amaçlanıyor.

Bu yılın 1 Ocak-24 Temmuz tarihleri arasında resmi rakamlara göre Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığı tanısı konan toplam 969 kişiden 45'i yaşamını yitirdi. Buna göre Türkiye'de her gün ortalama 4 kişiye KKKA hastalığı tanısı konuluyor ve istatistiklere göre 4 günde 1 kişi keneden bulaşan virüs nedeniyle yaşamını yitiriyor.

Hastalığın kontrolü ve tedavisine yönelik çalışmalar yoğun bir şekilde devam ederken TAEK Sarayköy Nükleer Araştırma ve Eğitim Merkezindeki bilim adamları da virüs taşıyan keneleri yok etmek için dünyada ilk kez uygulanan ''kene kısırlaştırma'' projesini yürütüyor.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Veteriner Fakültesinin işbirliğiyle 2 yıldır sürdürülen proje kapsamında KKKA virüsü taşıyan erkek kenelerin, gama radyasyon ( ışınım ) ışınları verilerek kısırlaştırılmasına çalışılıyor.

AA muhabirinin görüştüğü TAEK yetkilileri, kısırlaştırmak için keneye verilen radyasyon ışınlarının dozunun çok önemli olduğunu, dozun fazla verilmesi halinde kenenin öldüğünü, az verilmesi durumunda da kenenin kısırlaştırılamadığını belirttiler.

Uygun dozu bulmak için çalıştıklarını ifade eden yetkililer, projenin 2010 yılının sonlarına doğru tamamlanacağını kaydettiler.

Laboratuvar sonuçlarının başarılı olması halinde, bunun dünyada bir ilk olacağını ifade eden yetkililer, çalışmalarıyla ilgili şu bilgileri verdiler:

''Bir dişi kenenin aktif ömrü, yani kan emmeye başladığı dönem yaklaşık 5 ay sürer. Dişi kene bu süre sonunda 7 ile 10 bin arasında yumurta bırakır. Hayatta kaldıkları süre içinde sadece bir kez yumurtlayan dişi keneler, bu haklarını kısır kenede kullandığı zaman yumurtalar döllenmemiş olacak. Böylece kene popülasyonu kontrol altına alınacak.''

TAEK yetkilileri, çalışmalarında kullandıkları erkek kenelerin doğadan toplandığı şeklinde yanlış bir kanı bulunduğunu belirterek, üzerinde deney yaptıkları kenelerin laboratuvarda üretilen steril yani herhangi bir hastalık taşımayan keneler olduğunu kaydettiler.

Projede yer alan ( saha, vadi, düzlük ) Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Ankara Üniversitesi (AÜ) Veteriner Fakültesi Parazitoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zafer Karaer, projenin başarı olması halinde bilim dünyasında büyük yankı uyandıracağını söyledi.

Kenelerin, canlılar üzerinde kalma sürelerinin 15 gün olduğunu, yılın 350 gününü ya toprak altında, ya duvar çatlaklarında uyku halinde geçirdiğini kaydeden Prof. Dr. Karaer, ''Kenelerin kan emmediği süre içinde nerelerde bulunduğu tespit edilirse ki orada hareketsizdir ve korunmasızdır. İşte oralarda imha işlemleri yapılabilir'' diye konuştu.

-''TÜRKİYE'NİN KENE POPÜLASYON HARİTASI ÇIKARILMALI''-

Türkiye'de kaç çeşit kene olduğunun bilinmediğini, ancak bugüne kadar 30 kene türü tespit edildiğini anlatan Karaer, ülkenin kene popülasyon haritasının çıkarılması gerektiğini belirtti.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığının her il ve ilçede bulunan teşkilatları aracılığıyla çeşitli bölgelerden kene numunelerinin toplatılması ve bölge laboratuvarlarında incelenmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Karaer, ''Buradaki veriler Ankara'da bir merkezde toplanmalı ve tüm Türkiye'nin kene popülasyon haritası çıkarılmalı. Hangi hayvanda hangi ( ne ) tür kene bulunmuş, hangi ayda hangi kene türü ortaya çıkmış gibi bilgiler derlenmeli. Aksi halde keneyle mücadelede başarılı olunamaz'' dedi.

KKKA virüsü taşıyan kenelerin daha çok Temmuz-Ağustos aylarında aktif olduğunu ifade eden Prof. Dr. Karaer, ''Çünkü gece-gündüz arası sıcaklık farkı azaldı. Yağmurlu geçen günlerin ardından havalar ısınmaya başlamasıyla önümüzdeki 2 ay içinde kene aktiviteleri artacak. Buna bağlı olarak KKKA vakalarında artış yaşanabilir'' diye konuştu.

-''KONTROLLÜ YAŞAM ALANI OLUŞTURULMALI''-


Keneden korunmak için ''kontrollü yaşam alanları''nın oluşturulması gerektiğini anlatan Karaer, bunun için tarla, bahçe, piknik alanı, mera gibi alanların etrafının çitler ve duvarlarla çevrilerek, bu bölgelere başı boş hayvanlar ve yaban hayvanlarının girmelerinin önlenmesi gerektiğini kaydetti. Karaer, bu yöntemin uygulanması halinde insanlara kene yapışma ihtimalinin yüzde 50 oranında azalacağını söyledi.

Zafer Karaer, ''İlaçlara verilecek parayı, tarlaların, bahçelerin, meraların, parkların çevrelerinin çitlerle çevrilmesine harcasak bu virüsten büyük ölçüde kurtuluruz. Çünkü sizin tarlanıza, bahçenize eğer hayvan girmemişse orada kenenin gelişme dönemi olmaz'' dedi.

AA

Dövizde düşüş sürüyor

dvizde-d-sryor.jpg

Küresel bazda olumlu bilançoların sağladığı kaynakları daha riskli, yüksek getirili varlıklara yöneltme eğilimiyle dün son 9 ayın en düşük seviyesini gören dolar/TL'de aşağı yönlü hareketin hızlanarak devamı bekleniyor.
Bankalararası piyasanın dünkü spot kapanışında 1,4780/1,4810 lira ( liralık, teklik ) ve gün içinde en son 30 Ekim 2008'de gördüğü 1,4735 seviyesine gerileyen en iyi dolar alış kotasyonları, bugün 1,4720'ye geriledi.
Küresel mali piyasalar üzerinde esen iyimserlik ( nikbinlik, optimizm ) rüzgarlarının korunduğunu belirten ( tamlayan ) HSBC Stratejisti Fatih Keresteci, "Dolar/TL kurunun kısa vadede 1,4750’nin altına gerileyeceği ve sonrasında da düşüşün bir ( yalnız, bir kez, eş ) miktar ( rakam, misil, nicelik ) daha ( henüz, elan ) ivme kazanacağı kanaatindeyiz" dedi.
Keresteci ayrıca, lira ve lira ( teklik, liralık ) cinsi yatırım araçlarının, her zaman olduğu üzere, temel adres noktalarından birisi olmaya devam ettiğini de sözlerine ekledi.
ABD borsaları dün, seans sonuna doğru yatırımcıların geçen iki haftalık yükseliş süreci içinde diğer sektörler kadar alıcı bulmayan finans sektörü hisselerinde yaptıkları alımlarla günü hafif yükselişle bitirdi.
Euro ise dünkü seansta sekiz haftanın en ( işaret, arz, genişlik ) yüksek seviyesine çıkmasının ardından ABD yeni konut satışlarındaki artışın yatırımcıları daha riskli alanlara yönlendirmesiyle dolar karşısında yatay seyretti.

 

'Regülasyon hedeflerine göre yapılanmak lazım'

reglasyon-hedeflerine-gre-yaplanmak-lazm.jpg

Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vedat Akgiray, bundan sonra yeni dünyada regülasyonun hedeflerine iyi bakıp ona göre yapılanmak gerektiğini belirterek ''Şu anda hitap ettiğimiz piyasa için düzenlemeyi biraz basitleştirmeli ve hafifletmeliyiz ama düzenlemediğimiz, denetlemediğimiz pazarlarda da yeni düzenleme yapmalıyız''dedi.

Türkiye Sermaye Piyasası Aracı Kuruluşları Birliği (TSPAKB) ile Sermaye Piyasası Kurulu'nun Conrad Otel'de düzenlediği ''Finansal Regülasyonun Geleceği'' konulu toplantıda konuşma yapan Akgiray, yaşanan krizlerden sonra düzenleyici ve denetleyici kurumların krizden bir takım dersler çıkardığını belirtti.

Akgiray, krizin nedenleri arasında regülasyon eksikliğinin yatmadığını dile getirerek, kötü tasarlanmış, günün gerçeklerine uymayan ve kötü şekilde uygulanan regülasyonlar olduğunu söyledi.

Her krizden, her sıkıntılı dönemden sonra ( ahir, ileri, bilahare ) regülasyon ve düzenleyici kurumlar ihtiyacı ortaya çıktığını ifade eden Akgiray şunları söyledi:

''Artık krizden ders çıkaracak halimiz kalmadı. Artık olan kazalar çok can yakıyor. 2007-2008 krizinin etkilerini reel ( gerçek ) sektör halen yaşıyor. Sosyal maliyeti yüksek krizler yaşıyoruz. Bundan sonra yeni dünyada regülasyonun hedeflerine iyi bakıp ona göre yapılanmak lazım. Son yıllardaki teknolojik bağımlılık gösterdi ki ciddi bir ( bir kez, aynı, yek ) finans sisteminin sıkıntıya düşmesi tüm sistemi etkiliyor. Finansal sistemin istikrarını sağlamak düzenlemenin en önemli görevi.

Kısa vadeli kişisel veya kurumun menfaati için sistemin tümünü ilgilendiren risklere yol açıyor olmak iyi bir ( vahit, bir kez, birleşik ) şey değil. Uzun vadeli tasarruflarını, uzun vadeli hedeflerini finansal piyasalarda yatırıma bağlayan insanlar için risk ölçebilmek önemli. Bugün ortalama bir yatırımcı riski ölçmekten acizdir. Bizim düzenlemedeki bir işimiz de ( dahi, bile ) küçük yatırımcıları bireysel hisse senetlerine, bonolara değil kurumsal portföylere, fonlara, kolektif yatırım araçlarına yönelmelerini sağlamaktır. Böylelikle biz küçük yatırımcıyı daha rahat koruyacağımızı düşünüyoruz. Kurumsal yatırımın önemini vurgulamak ve o pazarın büyümesi için elimizden geleni yapmak mecburiyetindeyiz.''

''Şu anda hitap ettiğimiz piyasa için düzenlemeyi biraz basitleştirmeli ve hafifletmeliyiz ama düzenlemediğimiz, denetlemediğimiz pazarlarda da yeni düzenleme yapmalıyız'' diyen Akgiray, çünkü risklerin artık ortak ( müşterek, şerik, hissedar ) olduğunu, bir yerdeki sıkıntının her tarafa bulaştığını söyledi.

RİSK YÖNETİMİ 

Akgiray, finans sektörünü regüle ederken sanayiden, ticaretten gelen verileri de risk yönetiminde bir yerlere koymak gerektiğini ifade ederek, piyasa bazlı bir regülasyon mantığının daha gerçekçi olacağını söyledi.

Piyasanın verdiği verileri risk yönetimi sistemi içine sokmaya mecbur olduklarını belirten Akgiray, düzenleme ve denetlemenin, sorumlu ( mesuliyetli, mesul ) kurumların kendilerine verilen ( maruz ) işi yapmaktan öte kendilerini yenilemekten geçtiğini ifade etti.

Büyük şirketlerin yüzlerce kişiye iş verdiğini ama bunun onlara yanlış yapma imkanı tanımadığını kaydeden Akgiray, ''Büyük, küçük demeden hata yapan tüm şirketler cezalandırılmalı'' dedi.

Adliyeye gitmeden vakayı çözme yetkisi istediklerini dile getiren Akgiray, para işinde süre uzarsa adaletsizliğin doğacağını, hem suçlanana hem suçlayana yazık olacağını söyledi.

Akgiray, ''öncü uyarı'' sistemi üzerinde çalıştıklarını sözlerine ekledi.

London Business School Kurumsal Yönetim Merkezi Direktörü Prof. Julian Franks da ''Finansal krizin ve banka iflaslarının etkileri'' konulu bir sunum yaptı.

SORULAR 

Toplantıdan önce gazetecilerin sorularını cevaplayan Akgiray, ''SPK'nın Doğan Holding hakkında inceleme başlatılıp başlatılmadığının sorulması'' üzerine şunları kaydetti:

''Herhangi bir ( ancak, vahit, eş ) kişi ya da ( dahi, bile ) şahıs hakkında konuşmak doğru değil ama SPK kendi mevzuatı çerçevesinde gerekli her şeyi yapmıştır, yapacaktır. Bir soruşturma varsa 'var demek' veya 'yok demek' doğru olmaz. Çünkü soruşturmanın gizliliği, insanların mahremiyeti vardır. Açıklamak bana düşmez. Kamunun duyma vakti geldiğinde gerekli merciler açıklayacaktır. Birisi hakkında soruşturma açılsa biz açıklayabilir miyiz?

SPK kimseyi suçlu suçsuz diye ilan etme yetkisinde değil. İnceleme yapar, detaya bakar, eğer mevzuata aykırı bir şey varsa herhangi bir kişi hakkında gerekli işlemi yapmak için başvuruda bulunur. Ötesinde başka bir şey yok.''

Bir gazetecinin ''Böyle bir soruşturma var mı, yok mu?'' diye sorması üzerine Akgiray, ''Gereği varsa tabi ki vardır. İşte gazetelerde yayınlandı bazı şeyler'' dedi.

AA