22 Mayıs 2007 Salı

Tıp Sözlüğü

>>> A <<<

ABDOMEN:Karın,batın.

ABORTUS:Çocuk düşürme,düşük.

ABSANS:Kısa süreli şuur kaybı.

ABSE:Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.

ABSORBSİYON:Emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

ADRENALİN:Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

AFAKİ:Gözde, lensin olmaması.

AFAZİ:Beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. Disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.

AFRODİZYAK:Cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.

AFONİ:Ses kaybı. Kısmi veya tam olabilir. Afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. Histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşmamamk arzusudur.

AGLÜTİNASYON:Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.

AGORAFOBİ:Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

AJİTASYON:Kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.

AJİTE:Rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.

AKNE:Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.

AKONDROPLAZİ:Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.

AKOMODASYON:Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.

AKROMEGALİ:Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

AKUSTİK SİNİR:İşitme siniri.

AMBLİYOPİ:Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.

AMNEZİ:Hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.

ANALJEZİK:Ağrı kesici.

ANEMİ:Kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.

ANEMİK:Kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.

ANERJİ:Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.

ANESTEZİ:Doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.

ANKSİETE:İç sıkıntısı, iç daralması.

ANOSMİ:Koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.

ANOREKSİ:Anorexia Nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. Bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar.

ANSEFALİT:Beyin iltihabı.

ANTİENFLAMATUAR:İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç...

ANTİSEPTİK:Mikropları, yani insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleşerek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yaşamın temel koşullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik adlarla anılan birçok madde bu amaçla geliştirilmiştir. Ama genel olarak "mikrop" öldürücüler denen bütün bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.

ANTİSEPTİKLERİN TARİHİ:İnsanlar, "mikrop kuramının" bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün değerli çalışmalarının ürünüdür.

ANTİSEPTİKLER NASIL ETKİ YAPAR?Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanamamıştır. Bu maddeler doğrudan doğruya mikrop hücresine girerek yaşamsal işlevlerini engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dış zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de ayn etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Bazı antiseptikler ağızdan alındığında ya da vücuda şırınga edildiğinde ağır sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.

ANTİSPAZMODİK:Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.

ANTİSTATİK:Statik elektrik birikimini önleyen madde.

ANTİTOKSİK:Toksin giderici.

ANTİTÜSSİF:Öksürük giderici.

ANTİVİRAL:Virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.

ANÜLER:Halka şeklinde.

ANÜRİ:İdrar çıkaramama.

ANÜS:Makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.

AORTA:Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içersinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.

AORTİK ANEVRİZMA:Aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genişleme.

APANDİSİT:Kör barsak (apendiks) iltihabı.

APATİ:Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.

APEKS:Uç, tepe, zirve.

APİROJEN:Ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.

APNE:Solunumun geçici bir zaman içinde durması.

APOPLEKSİ:Felç, inme.

ARAKNOİD:Beynin üzerinin örten ince zar.

ASETABULUM:Uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk

ASETİLSALİSİLİK ASİT:Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.

ASİDOZ:Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.

ASO: "Antistreptolizin O" için kullanılan kısaltma. Streptolizin, "Hemolitik Streptokok" adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. Bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca ASO adı verilir. ASO, romatizma gibi bazı Hemolitik Streptokok enfeksiyonlarında yükselir bu açıdan teşhis te ASO değerleri önem taşır.

AŞİL TENDONU:Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş).

ATROPİN:Belladonna (Güzel Avrat Otu) adlı bitkiden elde edilen bir alkaloiddir. Tıpta çok değişik kullanım alanları vardır. Örneğin, göz dibinin muayenesinde, göz bebeğinin genişletilmesi için, ayrıca anesteziden önce üst solunum yollarında salgıların azaltılması için kullanılır.

Mavi forum

Kansere karşı meyve suyu

Yapılan araştırmalar, 2000-2020 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerde yüzde 73, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 29 oranında artacağı tahmin edilen kanser vakalarıyla mücadelede optimal beslenmenin önemini ortaya koyuyor.

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevinç Yücecan, sebze ve meyve sularının içerdiği bileşenler ile bazı kanser türleri ile koroner kalp, inme ve diğer kronik hastalıklara karşı koruyucu etkilerinin olabileceğini belirtiyor.

Kanser vakalarının 2000-2020 yılları arasında gelişmekte olan ülkelerde yüzde 73, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 29 oranında artacağı tahmin ediliyor. Kanser vakalarının gelişmekte olan ülkelerde yüzde 30'u, gelişmiş ülkelerde ise yüzde 20'sinin diyete bağlı oluştuğu belirtiliyor. C ve E vitaminleri, karotenoid ve biyoaktif bileşen olarak değerlendirilen fenonik bileşik içerikleri ile potansiyel antioksidan etkinlik gösteren sebze ve meyve suları ise bazı kanser türlerine karşı koruyucu etkide bulunabiliyor

Hacettepe Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Sevinç Yücecan, bitkilerde bulunan doğal antioksidanların, özellikle de flavonoidler ve polifenollerin, reaktif oksijen türleri (ROS) aracılığıyla oluşan doku hasarlarına karşı olası koruyucu özelliklerine dikkat çekiyor. Bu reaktif türler, vücudumuzda metabolik yolla oluşabileceği gibi ultraviyole ışınlara, hava kirliliğine, sigara dumanına maruz kalınmasıyla, alkol ve bazı ilaçların alımıyla da oluşabiliyor.

Biyoaktif bileşenlerin sebze ve meyvelere kıyasla sebze ve meyve sularından daha kolaylıkla emilebildiği gösteriliyor. Özellikle, çilek, vişne veya kırmızı üzüm suyunun gerek antosiyanin, gerekse de askorbik asit ve diğer polifenoller gibi güçlü antioksidan etkinlik gösteren bileşenler yönünden zengin oldukları vurgulanıyor.

Elma ve elma suyu tüketimi akciğer kanseri riskini azaltıyor

Günde 1 porsiyon sebze ve meyve tüketiminin artması akciğer kanseri riskini yüzde 6 oranında düşürüyor. Yaşları 15-99 arasında değişen 9.959 Finli kadın ve erkek üzerinde Finlandiya'da Ulusal Halk sağlığı Enstitüsü tarafından yapılan 24 yıl süreli bir çalışmada elma tüketimi arttıkça akciğer kanser vakalarının azaldığı görüldü.

Epidemiyolojik çalışmalar fitokimyasallardan zengin elma ve elma suyu tüketiminin bazı kanser türleri, kardiyovasküler hastalıklar, astım ve diyabet gibi kronik hastalık riskini azalttığı belirtiliyor. Laboratuar çalışmalarında, elmanın çok yüksek antioksidan aktivitesi olduğu, kanserli hücrelerin çoğalmasını engellediği, lipit oksidasyonunu azalttığı ve kolesterolü düşürdüğü belirlenmiştir.

Beta-karoten deposu kayısı suyu

Çalışmalar, kayısı suyunun potasyum, folat ve A vitaminine dönüşebilen karotenoidlerden özellikle beta-karoten açısından çok zengin olduğunu ortaya koyuyor. Beta-karoten'in diğer karotenoidler arasında en yüksek potansiyel A vitamini aktivitesine sahip bileşen olduğu belirtiliyor. Bir bardak (200 ml) kayısı suyunda bulunan 2300 g beta-karoten günlük A vitamini gereksiniminin 4-8 yaş grubu için % 48'ini, 9-13 yaş grubu için % 32'sini, 14 yaş ve sonrası erkekler için % 21'ini, 14 yaş ve sonrası kadınlar için ise % 27'sini karşılıyor.

Karotenoidler hücreleri oksidadif stresten, hassas molekülü ve tekli oksijeni süpürerek, serbest radikal reaksiyonu inhibe ederek koruyor. Karotenoid molekülleri doğal ve yapay ışınlar, sigara, zararlı kimyasallardan kaynaklanan ve hücre lipitlerinin oksidasyonuna neden olan aktif oksijeni tutma yeteneğine sahiptirler.

Beta-karoten'in karsinojen oluşumu engellediği, son 10 yıl içinde yapılan araştırmalardan sağlanan ve karotenoidlerin antimutojenik, bağışıklık sistemini güçlendirici ve koruyucu etkinliğe sahip olduğunu işaret eden verilerle de ortaya konulmuştur. Yapılan çalışmalarda plazma beta-karoten düzeyi ile akciğer, mide, kolon ve diğer kanserlerden ölüm arasında önemli ilinti bulunmuştur. Veriler özellikle akciğer kanser riskinin karoten tüketimi ile önemli ölçüde azaldığını belirtiyor ki bu bulgular karotenoidlerin akciğer kanserinin oluşumunda önleyici olduklarının bir kanıtı sayılıyor. Ayrıca karotenoidlerin, kardiyovasküler hastalıklar ve katarakt oluşumuna karşı da etkili olduğu ortaya çıkarılmıştır.

Mavi forum

Hangi peynir daha sağlıklı?

Hangi peynir daha sağlıklı?

Peynirin, hele de sabah kahvaltılarındaki lezzetini çoğu kimse inkar edemez. Ama pek çok peynir çeşidi, hepsinin de ayrı bir cazibesi var. Peki ama bunca çeşitten hangisi daha sağlıklı?


Peynir, uzun zamandır kahvaltılık bir malzeme olmaktan çıkıp, ana yemeklere kadar girdi. Evde yiyecek pek bir şey bulunmadığı zamanlarda yaptığımız makarnayı peynirle çeşnilendirdik, ya da karnabaharla fırına verdik. Yani peynir, artık tüm öğünlerin ayrılmaz bir parçası.

Oldukça besleyici olan peynirin bugüne dek kabul edilen kemik yapıcı özellikleri ise son zamanlarda tartışılır hale geldi. Nedeni, sindirildikten sonra vücutta asitli bir kalıt bırakması. Fazla asit bırakan besinlerin bol tüketimi ise kemiklerde bulunan kalsiyumu ayırıyor. Bu da kemiklerin daha kırılgan hale gelmesine sebep olabiliyor.

Doymuş yağlar açısından zengin olmasına karşın, protein, D vitamini, kalsiyum ve çinko açılarından da zengin bir besin peynir. Tabii bir de işin kalori yönü var. İşte bu nedenle çeşitli peynir tiplerine, ne kadar sağlıklı olduklarına bir göz atalım istedik.

Aşağıdaki oranlar 30 gram, yani yaklaşık bir kibrit kutusu büyüklüğündeki peynire göre yapılmıştır.


İsviçre peyniri

120 kalori, 9 gr yağ, 290 mg kalsiyum
Protein ve mineral açısından son derece zengindir. 30 gramında, günlük olarak alınması tavsiye edilen kalsiyumun üçte birinden fazlası ve çinkonun da yaklaşık onda biri vardır. Çinko, sağlıklı bir cilt, bağışıklık ve üreme sistemleri için gereklidir.

Sağlık değerlendirmesi: 8/10

Brie

96 kalori, 8gr yağ, 162 mg kalsiyum
Çoğunlukla brie'nin en yağlı peynirlerden biri olduğu düşünülse de, içerdiği yağ kaşar peynirinden azdır. Ayrıca yüksekçe bir oranda da kalsiyum içerir. Ayrıca içerdiği çinko da az olmayan brie'nin kabuk kısmı B1 vitamini açısından zengindir. Bu vitamin, hücrelerin enerjiyi açığa çıkarması için gereklidir.

Sağlık değerlendirmesi: 6/10

Camembert

89 kalori, 7gr yağ, 105 mg kalsiyum
Camembert'de sert peynirlere oranla üçte bir oranında daha az yağ ve dörtte bir oranında da daha az kalori bulunur. Vücudun alyuvar üretmesini sağlayan folik asit açısından zengindir.

Sağlık değerlendirmesi: 5/10

Parmesan

136 kalori, 9.8 gr yağ, 360 mg kalsiyum
Çok zengin bir kalsiyum deposudur. Makarna üzerine koyacağınız sadece bir çorbakaşığı parmesan, tavsiye edilen günlük kalsiyum miktarının yüzde 15'ini içerir. Fazlaca tuzludur ancak tüm peynirler içinde en çok çinko içerendir.

Sağlık değerlendirmesi: 9/10

Süzme peynir

29 kalori, 1.2 gr yağ, 22 mg kalsiyum
Gerçekten çok az yağ içerir ve kilo vermeye çalışanlar için de idealdir. Ancak kalsiyum açısından zengin sayılmaz.

Sağlık değerlendirmesi: 5/10

Kaşar

124 kalori, 10.3 gr yağ, 216 mg kalsiyum
En yağlı peynirlerdendir, ancak iyi bir kalsiyum ve çinko kaynağıdır.

Sağlık değerlendirmesi: 6/10

Yarım yağlı kaşar

78 kalori, 4.5 gr yağ, 252 mg kalsiyum
Normal kaşara oranla protein, kalsiyum ve çinko açısından daha zengin olmasına rağmen, daha az A ve D vitamini içerir.

Sağlık değerlendirmesi: 9/10

Krem peynir

132 kalori, 14.2 gr yağ, 29 mg kalsiyum
En sağlıksız peynir. Neredeyse yarısı yağdan oluşan krem peynirde ayrıca çok az kalsiyum bulunuyor.

Sağlık değerlendirmesi: 2/10

Keçi peyniri

59 kalori, 4.7 gr yağ, 57 mg kalsiyum
İnek peynirine oranla az kalorili ve kemikler için gerekli olan D vitamini açısından zengindir. Ancak kalsiyum, ya da çinko açısından zengin olduğu söylenemez.

Sağlık değerlendirmesi: 6/10

Beyaz peynir (koyun sütünden)

75 kalori, 6 gr yağ, 108 mg kalsiyum
Yarım yağlı kaşardan daha az kalori içerir. Kalsiyumsa ne çok, ne de azdır. Tuzludur ve D vitaminince zengindir.

Sağlık değerlendirmesi: 7/10

Mozzarella

90 kalori, 7.5 gr yağ, 155 mg kalsiyum
Orta yağlı olmasına rağmen doymuş yağ oranı yüksektir. Ancak iyi bir kalsiyum deposudur.

Sağlık değerlendirmesi: 7/10

Ricotta

56 kalori, 4.4 gr yağ, 63 mg kalsiyum
Nispeten daha az yağ ve tuz içerir. Kalsiyum açısından çok zengin değildir.

Sağlık değerlendirmesi: 7/10

Mavi forum

Sofrada oyalanmayın

Sofrada oyalanmayın

Şeker, kalp, damar hastalıkları, kanser, kemik ve eklemlerde kireçlenme, bacaklarda ödem, varis gibi çeşitli rahatsızlıklara yol açan şişmanlığa karşı şu önerileri dikkate almanızda fayda var; yemeklerinizi yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek yemeye özen gösterin. Yemek bitince sofrada oyalanmayın, masayı terk edin.

Hergün aynı saatte yiyin

Sofrada sohbete dalarsanız farkında olmadan daha çok yersiniz. Yemeklerinizi her gün aynı saatlerde yemeye çalışın. Seçici olun ve size ikram edilen her şeyi yemeye çalışmayın. Yemeklerinizi daha küçük tabaklarda yiyin, şekerli besinleri akşam saatleri yerine hareketli olduğunuz gündüz saatlerinde en geç 17.30'a kadar tüketin.

Mavi forum

Ergenlik dönemindeki stres kalıcı olabiliyor

Ergenlik dönemindeki stres kalıcı olabiliyor

Bilim adamlarının kobaylar ile yaptığı araştırma, gençlerin duygusal çöküntüyü her zaman çabuk atlatamadığını, ergenlik çağındakilerin, çocuklara oranla strese bağlı beyinde kalıcı hasara karşı daha hassas olduğunu ortaya koydu.

GELECEĞİ ETKİLER

Uzmanlar ergenlik döneminde kafeslerde yalnız bırakılarak strese maruz kalan kobayları inceledi. Ekip, yetişkinlik döneminde beynin yan karıncıklarında, kilit önemdeki bir proteinin seviyesinin düştüğünü tespit etti. Araştırma, insanlarda 18 ila 20 yaşlarında zirveye ulaşan bu proteinin, ergenlikte strese giren eşdeğer yaştaki kobaylarda normal bir artış göstermediğini gösterdi. Bilim adamları araştırmalarının, ergenlikte karşılaşılan stresin, yetişkinlikte beyin hücrelerinin bağlantısını etkilediğini ortaya koyan ilk çalışma olduğunu söyledi.

Mavi forum

Kent insanı tansiyona teslim

Kent insanı tansiyona teslim

ŞİŞmanlIk, şeker hastalığı, kan yağlarının yüksekliği, gerginlik, hareketsizlik, sigara, aşırı alkol tüketimi, ailede kalp hastası bulunması gibi faktörler hipertansiyon görülme riskini artırıyor. İşleri stresli ve gergin olan kişilerle, yöneticilerde hipertansiyon oranının çok yüksek olduğuna da dikkat çekiliyor.

GERGİN BİR YAŞAM

Ekonomik gelişimi iyi olan ülkelerde, kırsal kesimde yaşayanlarda hastalığın görülme sıklığının az olduğunu anlatan uzmanlar ''Hipertansiyon, kırsal kesimlerden büyük şehirlere göç edenlerde daha sık görülüyor. Bunun nedeni, bu kişilerin sakin bir yaşamdan gergin bir yaşamın içine girmesi'' diyor.

Mavi forum

İnsanlığın yeni umudu zebra balığı

İnsanlığın yeni umudu zebra balığı

Tayvan Sinica Akademisi'ndeki bilim adamları genetik kodlarıyla oynanmış zebra balıklarının yeni ilaçları denemek için kullanılabileceğini keşfetti. Normalde siyah ve gri renklere sahip zebra balıkları, genleriyle oynandığı zaman tüm organları şeffaf şekilde görünüyor. Hatta yapılarında meydana gelen değişiklikleri yeşil ve kırmızı floresan renkleri ya***** belli ediyorlar. 'Floresan balığı' olarak anılmaya başlanan bu balıklara enjekte edilen kanserli tümör ve denenmek istenen ilaç şeffaf bir şekilde görünüyor. Yeni ilaçlara tepki veren balıklar, kırmızı ve yeşil tonda floresan ışık yayıyor. Zebra balığına floresan rengi veren genler, denizanasından alınarak zebra balığı yumurta haldeyken enjekte ediliyor. Böylece tümörün durumu izleniyor.

Mavi forum

Tavşan dudak tedavisinde devrim

Tavşan dudak tedavisinde devrim

Halk arasında 'tavşan dudak' olarak bilinen, yarık dudak ve damakla dünyaya gelen bebeklerin tedavisinde yeni bir yöntem geliştirildi. Damaktaki yarığın sentetik proteinlerle doldurulması prensibine dayanan teknik, anomalinin tedavisinde yeni bir çığır açtı.

ABD'li bilim adamı Michael Cartens, geliştirdiği tekniği ilk olarak yarık damak ve dudakla dünyaya gelen 'Quinn Sliment' isimli minik çocukta kullandı. Tedavi yaklaşık 4 ayda tamamlandı. Şimdiye kadar damakta oluşan yarığı kapatmak için kemik dokusu nakli yapılıyordu. Damak ve dudağın düzelmesi için 7 ameliyat gerekiyordu. Cartens'in yeni tekniğinde bebeğe sadece iki ameliyat yapılıyor ve tedavi çok kısa sürüyor. Yöntemin esası damak boşluğunun, kemik morfojik proteini içeren süngerimsi bir dokuyla doldurulmasına dayanıyor. Zaman içerisinde bu süngerimsi doku, kemik sertliğini alıyor.

Mavi forum

THY uçaklarına kalp krizi timi

THY uçaklarına kalp krizi timi

Kemal Sunal'ın beş yıl önce havada geçirdiği kalp krizi sonucu ölmesine uçakta 'defibrillatör' bulunmaması neden olmuştu. Bu hata, Türk Hava Yolları'na (THY) ders oldu. THY, bu konuda çok önemli bir adım attı. Uzun menzilli tüm A-340 uçaklarına ani kalp krizlerinde kullanılmak üzere defibrillatör cihazları koyduran THY, bu uçaklardaki tüm kabin ekibini de cihazı kullanacak düzeyde eğitimden geçirdi. THY'den yapılan açıklamada, uçuş sırasında yaşanabilecek kalp kriziyle birlikte oluşan acil sağlık olaylarında, kabin ekibinin ilk 5 dakika içerisinde uygulayacağı doğru kalp masajının önemi anımsatıldı.

THY BU ALANDA İLK

Bu uygulamayla THY, Türkiye'de defibrillatör cihazlarını kabinde bulunduran ve gerekli eğitimleri kendi bünyesinde yapan ilk havacılık kuruluşu unvanını aldı.

Mavi forum

ABD’de tahılsız restoran modası

New York'ta çölyak hastaları için peş peşe özel restoranlar açılıyor. Burada çölyak hastaları için glutensiz gıdalar satılıyor. Gluten; buğday, çavdar ve arpada bulunan bir protein türü. Çölyak hastalarının bağırsakları, bu proteine alerjik tepki gösteriyor.

Mavi forum

Burun kanaması tehlike yaratır mı?

Burun kanaması tehlike yaratır mı?

Burun kanamaları hayati tehlike yaratmasa da eğer uzun sürer ve sık tekrarlarsa bir uzmana başvurmak şart...

Burun kanaması hemen hemen hepimizin zaman zaman karşılaştığı bir sağlık problemi. Peki burun kanaması ne zaman tehlikeli? Böyle bir durumda ne yapmak gerekir? Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. KBB Klinik Şefi Doç. Dr. Muhammet Tekin, burun kanamaları hakkında bilgi veriyor. Üst solunum yolu enfeksiyonları, burunda delik, parazitler, travma, pıhtılaşma bozuklukları burun kanamalarına neden olabiliyor.

NE YAPILMALI?

İlk olarak burun kanatları sıkılarak oturtulur. Çene altına bir küvet konulur. Hastaya güven verilerek sakinleştirilmeye çalışılır, bir yandan da vital dediğimiz hayati bulguları alınır (nabız ve tansiyon gibi). İlk iki-üç dakika kadar burun kanatları sıkılarak oturtulan hastaya daha sonra burun lavajı yapılır.

BAŞI ARKAYA ATMAYIN

Halk arasında başın arkaya atılması yanlış bir durumdur. Kanın yutulmasına neden olarak öğürme refleksini uyarır. Başın arkaya atılmasına bağlı olarak kanama artabilir. Bu nedenle dik oturur pozisyonda ve baş hafif öne eğik olmalıdır. Özellikle yaşlı hastalarda hipertansiyona bağlı olarak kemik iliği hastalıkları ve karaciğer hastalıklarında burun kanamaları daha sık görülüyor. Akla takılan sorulardan biri de burun kanamaları tehlikeli midir? Bu konuda kanama miktarı, sıklığı ve kişide bulunan önceki hastalıklar son derece önemli. Bunun gözden geçirilmesi ve bir uzmana danışılması şart.

ÖN VE ARKA BURUN KANAMASI

Burun kanamalarını ön ve arka burun kanaması olarak ele almak mümkün. Ön burun kanaması özellikle burnun ön üçte birlik bölümünde yer alan bir arter ağının olduğu bölgedir. Burun kanamalarının yüzde 80'i ön burun kanamasıdır. Arka burun kanamaları genellikle genize doğrudur. Bu hasta grubu genellikle yüksek kan basıncı (hipertansiyon) olan kişiler ya da travuma geçirmiş kişilerdir. Doç. Dr. Muhammet Tekin ''Bu konuda eklemek istediğim önemli bir durum; burun kanamalarında ön ve arka burun tamponlarıdır. Burun kanamalarını durdurmak için kullanılır. Ön tamponlar genellikle 48 saat kalıp çıkartılır, arka tamponlar ise 72 saat daha uzun süre kalabilir''diyor.

Mavi forum

Sızma zeytinyağı ağrı kesici çıktı

Sızma zeytinyağı ağrı kesici çıktı

Yapılan bir araştırma, yararları saymakla bitmeyen sızma zeytinyağının ağrı kesici etkilere de sahip olduğunu ortaya koydu.


Sonuçları İngiliz bilim dergisi ''Nature''da yayınlanan araştırmayı yürüten ABD'nin Philadelphia'da faaliyet gösteren Monell Kimya Merkezi araştırmacılarının lideri Paul Bresling, sızma zeytinyağında ''İbuprofen'' adlı ağrı kesicilerde bulunan bir maddeye rastlandığını açıkladı.

Bilim adamı, sızma zeytinyağının içinde bulunan ve genizden geçerken yakıcılık veren maddenin, aynı İbuprofen benzeyen özelliğe sahip olduğunu söyledi. Bresling, düzenli olarak günde 50 gram soğuk presle sıkılmış sızma zeytinyağı kullanımının, günlük olarak tavsiye edilen İbuprofen dozajının yüzde 10'una denk ağrı kesici etkisinin bulunduğunu belirtti.

Araştırmada, önerilen düzeyde sızma zeytinyağı yemenin, migren gibi genellikle kronik ağrıların etkilerini azalttığı da ifade edildi.

Mavi forum

En besleyici 5 sebze ve meyve


Doktorlar, gazeteler, televizyonlar, sürekli taze besinlerle beslenin, sebze, meyve yiyin diye kulağımızın dibinde davul çalıyorlar. Eh biz de anlaksız, anlayışsız değiliz, Amerikalıların peşinden 'Hurra!' diyerek, sağlıklı hayata doğru yelken açıyor, taze meyve ve sebzelerden sebepleniyoruz. Yiyoruz, yiyoruz da, bu yediklerimizin hangisi gerçekten bizi tıka basa vitamin ve mineralle dolduran ve küçük atom karıncalar olmamızı sağlayan besinler acaba?

Aşağıdaki en yararlı sebze ve meyveler listesi, içerdikleri lif, beta-karoten, fitokemikal (bitkilerde bulunan ve hastalıklarla savaşan doğal kimyasallar), vitamin ve minerallere göre hazırlanmıştır.

En yararlı 5 meyve:
Karpuz: Tam bir C vitamini deposudur. Ayrıca karotenoid (beta-karotenin de üyesi olduğu, bitki ve hayvanlarda bulunan yeşil ve sarı pigmentler ki hastalıklara karşı etkili oldukları biliniyor.) ve yüksek miktarda lif içeren karpuzun kalorisi de düşüktür.

Papaya: Bizim pek tanımadığımız tropikal bir meyve olan papaya da yüksek miktarda C vitamini, karotenoid, lif ve potasyum içerir.

Portakal: C vitamini ve folat içerir. Aynı zamanda, sadece suyunu içmek yerine, meyveyi de yerseniz, içinde bulunan liften de faydalanmış olursunuz.

Greyfurt: Gene bolca C vitamini, karotenoid, kolesterol düşüren cinsten lif, pektin (bazı ham meyvalarda bulunan jelatinli bir madde) ve pek çok fitokemikal vardır.

Kayısı: Zengin bir beta-karoten kaynağıdır. Bol miktarda potasyum, lif ve bir miktar da C vitamini içerir. Kuru kayısıda C vitamini bulunmaz, ancak iyi bir demir kaynağıdır.

En yararlı 5 sebze:
Ispanak: İçinde sanıldığından daha az demir olduğu için işe yaramaz olduğunu zannediyorsanız, yanılıyorsunuz. Ispanak, zengin bir beta-karoten kaynağıdır. Aynı zamanda, C vitamini, folat, demir, potasyum ve kalsiyum içerir.
Tatlı patates: Bolca potasyum içerir. Ayrıca C vitamini, beta-karoten ve lif de içerikleri arasındadır.

Lahana: Beta-karoten, C vitamini, folat, kalsiyum ve lif içerir.

Havuç: Bol miktarda beta-karoten ve lif içerir.

Kırmızı dolmalık biber: Tam bir C vitamini kaynağı olan tatlı kırmızı biberde aynı zamanda beta-karoten ve lif de vardır.


Mavi forum

Az kalorili beslenmek uzun yaşam değil


Uzmanlar, düşük kalorili beslenmenin, insanların çok uzun yaşamasını sağlamada işe yaramadığını belirttiler.


California Üniversitesi'nden John Phelan ile Michael Rose adlı biyologlar, uyguladıkları bir matematik modelinin, tüm yaşam boyunca düşük kalorili beslenmenin insan yaşamını sadece yüzde 7 uzatacağını gösterdiğini bildirdiler.


Phelan ve Rose, bunun nedeninin, kalori sınırlamasının yaşam süresi üzerinde sadece dolaylı bir etkisinin bulunması olduğunu söylediler.


Evrim biyoloğu Phelan, ''İnsanlara mesajımız şu; incecik kalmak için yıllarca açlık sefaleti çekmenin, uzun bir yaşam sürmek açısından pek etkisi yok'' dedi.


Bilimadamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmaların sonucunda, kalori sınırlamasının yararlarına dair inanç giderek artıyor. Sıçan, balık, örümcek gibi kısa yaşam sürelerine sahip hayvanların az yerlerse yaşam sürelerinin yüzde 50 daha fazla uzayabileceği belirtiliyor.


Bununla birlikte Phelan ve Rose, ''uzun yaşamın diğer şeylerden yalıtılmış bir özellik olmadığını'' belirterek, yaşam süresinin karmaşık bir hayat hikayesinin parçası olarak ortaya çıktığını, bunun psikolojik mekanizma ve kronik hastalık süreçlerini de içerdiğine dikkat çektiler.


Mavi forum

Gece daha rahat uyumanın 10 yolu


1. Rahat bir yatak : Yatak seçerken en kalitelisini almaya dikkat etmelisiniz. Ne çok sert ne çok yumuşak olmalı. Bir yatağın ortalama ömrü en fazla 15 yıldır. Bu yüzden senelerce yattığınız yatak bir süre sonra vücudu rahatsız etmeye başlar. Sık değiştirin.
2. Kahveyi bırakın : Kahve, kola, çay geceleri uyku kaçırır. Öğleden sonradan itibaren bu içecekler kesilmeli. Yatmadan önce süt ya da bitkisel çay içmek yararlı olabilir.
3. Spor yapın : Haftada 3 kez 20 dakika spor yapmak geceleri kolay uyumanızı sağlar, enerji verir. Spor yaptıktan sonra vücut ısısı yükselir ve 2 saat sonra düşer. Bu düşüş insanın daha rahat uyumasını sağlar.
4. Meditasyon : Meditasyon yapmak vücudu rahatlatır ve daha çabuk uykuya dalmayı sağlar.
5. Sıcaktan uzak durun : Uyurken odanın çok sıcak olmamasına dikkat edin. ideal oda sıcaklığı 24 derece olmalıdır. Ağır yorganlar yerine, battaniye kullanmayı tercih etmelisiniz.
6. Endişelenmeyin : Gün içinde yaşadığınız sorunları unutmaya çalışın. Sorunlarınızı çözmek için yatakta düşünmeye başlamak, uykunuzu kaçırmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
7. Kokulu yağlar : Yatmaya gitmeden önce rahatlamak için bir banyo yapın. Banyo yaparken vücudunuza kokulu yağlar sürün. Bir mendilin üzerine birkaç damla kokulu yağlardan dökün ve yastığınızın altına koyun.
8. Düzenli yiyin : Bazı yiyecekler geceleri iyi uyumanızı sağlar, özellikle bol meyve ve sebze yemek hem sağlığa iyi gelir hem de iyi uyumamızı kolaylaştırır. Yatmadan önce mutlaka bir meyve ya da sebze yiyin.
9. Bitkisel çözümler : Uyku hapı almaktansa eski yöntemleri deneyin. Şifalı bitkiler uyku sorunlarına iyi bir çözüm.
10. Kalkın : Eğer yatağa yattığınızda uyuyamıyorsanız, vaktinizi boşa harcamayın ve kalkın. Kanepeye oturup kitap okumak, müzik dinlemek kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacaktır. Göz kapaklarınız kapanmaya başladığında yatağa gidin.

Uykusuzluk hangi hastalıklara yol açıyor?

Şişmanlama : Yeterli uykuyu almayanlarda şişmanlama riski daha fazla. Gece 4 saat uyuyan erkeklerde, leptin hormonunda azalma meydana geliyor. Leptin az salgılandığında beyne tokluk sinyalleri gitmiyor.
Kalp : Gece 5 saat uyuyan erkeklerin 8 saat uyuyanlara göre kalp krizi riski 2 kat fazla. Hatta atar damar iltihap-lanmalarının bile uykusuzluktan kaynaklandığı sanılıyor.
Seker : Uykusuz kalanların şeker hastalığına direnci yüzde 50 azalıyor.
Hormon bozukluğu : Az uyuyanların hormon dengesi bozuluyor.


Mavi forum

Light yiyecek uzun ömürlü değil

Light yiyecek uzun ömürlü değil

California Üniversitesi'nden iki uzman, düşük kalorili beslenmenin, insanların çok uzun yaşamasını sağlamada işe yaramadığını belirttiler.


California Üniversitesi'nden John Phelan ile Michael Rose adlı biyologlar, uyguladıkları bir matematik modelinin, tüm yaşam boyunca düşük kalorili beslenmenin insan yaşamını sadece yüzde 7 uzatacağını gösterdiğini bildirdiler. Phelan ve Rose, bunun nedeninin, kalori sınırlamasının yaşam süresi üzerinde sadece dolaylı bir etkisinin bulunması olduğunu söylediler.

Evrim biyoloğu Phelan, ''İnsanlara mesajımız şu; incecik kalmak için yıllarca açlık sefaleti çekmenin, uzun bir yaşam sürmek açısından pek etkisi yok'' dedi. Bilimadamlarının hayvanlar üzerinde yaptıkları araştırmaların sonucunda, kalori sınırlamasının yararlarına dair inanç giderek artıyor.

Sıçan, balık, örümcek gibi kısa yaşam sürelerine sahip hayvanların az yerlerse yaşam sürelerinin yüzde 50 daha fazla uzayabileceği belirtiliyor. Kalori kısıtlaması taraftarları, bu araştırmalara dayanarak, diğer her şeyin eşit olması durumunda, alınan kalorinin üçte bir oranında kesilmesi halinde insanların 120-125 yaşına kadar yaşayabileceğini belirtiyorlar.

Bununla birlikte Phelan ve Rose, ''uzun yaşamın diğer şeylerden yalıtılmış bir özellik olmadığını'' belirterek, yaşam süresinin karmaşık bir hayat hikayesinin parçası olarak ortaya çıktığını, bunun psikolojik mekanizma ve kronik hastalık süreçlerini de içerdiğine dikkat çektiler. Phelan ve Rose'un araştırması ''Aging Research Reviews'' dergisinde yayınlandı.

Mavi forum

Diş dolgunuz sizi hasta edebiliyor

Diş dolgunuz sizi hasta edebiliyor

Diş hekimlerinin kullandığı amalgam dolguların içinde % 50'ye yakın civa bulunduğu ve bunun Parkinson, Alzheimer gibi hastalıklara sebep olduğunu belirtildi.


Diş hekimlerinin genelde kullandığı amalgamın sağlık açısından zararlı olduğu belirtildi. Diş Hekimi Ali Cenk Erdem, amalgam dolguların içinde yüzde 50'ye yakın civa bulunduğunu belirterek, bunun Parkinson, Alzheimer gibi hastalıklara sebep olduğunu söyledi. Amalgam dolgu, gümüş, kalay ve bakır alaşımının, cıva ile karıştırılması ile elde ediliyor. Karışımın yüzde 45-50'sini oluşturan civa oluşturuyor. Civa metalleri birbirine bağla***** dayanıklı bir dolgu malzemesi haline getiriyor. Amalgam dolgu, 150 yıldan beri geliştirilerek kullanılıyor. Dünya genelinde yılda yaklaşık olarak 1 milyar amalgam dolgu yapılıyor. Ankaralı Diş Hekimi Ali Cenk Erdem, Türkiye'de amalgam dolgunun çok yaygın olduğuna dikkat çekerek, bilimdeki son bulguların bu dolgu çeşidinin sağlık açısından çok ciddi sorunlara sebep olduğunu gösterdiğini belirtti. Erdem, amalgamın insan sağlığına neden zarar verdiğini şöyle açıkladı: "Amalgam dolgu, zamanla aşınıyor. Aşınmadan dolayı içinde bulunan sindirime ve oradan da kana karışıyor. Amalgam, aynı zamanda içinde bulunduğu madde sebebiyle strese sebep oluyor. Ağız tadını değiştirdiği için damak tadını da etkiliyor."

"Üretici firma da uyarıyor"

Erdem, "Amalgam dolgususun maddesini üreten firmalar, bunun insanın sağla zararlı olduğunu net bir şekilde kabul ediyorlar. Amalgam kutuların üzerinde 'koru kafa' işareti var. Aynı zamanda ekolojik dengeye zarar verdiği işareti de var. Bunların kullanılmasından dolayı her yıl tonlarca civa atık sularla çevreye bırakılıyor. Çevre felaketine sebep oluyor" dedi.

Mavi forum

Hayat öksürüğü sizi hayata bağlar

Hayat öksürüğü sizi hayata bağlar

Hareketli bir günün ardından günün yorgunluğunu atmak için eve geldiniz. Evde kimsenin olmamasının verdiği rahatlıkla kanepeye uzanıp rahatlamak istiyorsunuz.

Birden göğsünüzde çok şiddetli, korkunç bir ağrının başladığını hissettiniz. Göğsünüz yanıyor, sıkışıyor, nefes almakta zorlandığınızı hissediyorsunuz. Ağrı kollarınıza, çenenize ve karnınıza yayılıyor. Kollarınızı kaldıracak gücünüz kalmadı. Tüm vücudunuzdan soğuk bir ter boşaldı. Giysileriniz sırılsıklam oldu. Kendinizi çok kötü hissediyorsunuz. Kalp atışlarınızın düzensizleştiğini fark ediyorsunuz. Kalp krizi geçirdiğinizi düşünüyorsunuz.

İlk yardım kursuna katılmış, televizyonda ilk yardımla ilgili programları izlemiştiniz. Ama tüm bu programlarda kendi başınıza bir şey geldiğinde ne yapacağınız öğretilmedi. Pek çok kişi kalp krizi geçirirken tek başlarına oluyor ve yardım edecek kimse bulunmuyor. Kalp atışları düzensizleşen, kendini bayılacakmış gibi hisseden kalp krizi geçiren birinin bilincini kaybetmeden önce on saniye kadar zamanı vardır. Yalnız başınıza kalp krizi geçirdiğinizde ne yapacaksınız?

Bu durumda paniğe kapılmayın. Sakin olmaya çalışın. Derin bir nefes alıp kuvvetlice öksürmeye başlayın. Öksürükleriniz derin olsun ve uzun sürsün. Sanki göğsünüze birikmiş balgamı söküyormuş gibi. İki saniyede bir derin nefes alıp şiddetlice öksürüğe, yardım gelinceye ya da kalp atışlarınız düzelinceye kadar devam edin. Öksürük sayısı dakikada 30 civarında olmalı. Bu şekilde öksürmeye devam etmeniz, yardımın erişimi için gerekli olan altın zaman dilimleri kazanmanızı sağlayacaktır.

Derin nefes alındığında akciğerler hava ile dolar. Göğüs içi basınç artar. Öksürükle oluşan göğüs içi basınç artışı kalp masajı ile benzer etkilere sahiptir. Bu basınç artışı, göğüs içinde bulunan damar yatağının basıncını artırarak sistemik dolaşımın sürdürülmesini sağlar. Aort ve koroner arterlerdeki tansiyonu yükseltir, kalbin kanlanması artar. Kalbin normal ritme dönmesini kolaylaşır

Mavi forum

Bu cihaz çok kalp kazanacak

Bu cihaz çok kalp kazanacak

Kalp krizi insanı hiç ummadığı bir anda yakalıyor. Kriz ihtimalini aklından bile geçirmeyen insanlar, en beklemediği zamanda kalp krizi geçirebiliyor. Bu yüzden damarlardaki tıkanıklığın önceden tespit edilmesi büyük önem taşıyor. Bilim adamları, tıkanık damarlarla ilgili daha kesin bilgiler verecek olan yeni bir bilgisayarlı tomografi cihazı (CT tarayıcı) geliştirdi. Time dergisi, 'Yeni kalp tarama teknolojisi hayatınızı nasıl uzatır' başlığı ile yayınladığı makalade bu cihazın tanıtımını yaptı. Kalp hareket ettiği için daha önce kullanılan CT tarayıcılarının çektiği görüntüler çoğunlukla bulanık çıkıyordu. Ancak yeni cihaz, kalbin hareketini dondurabiliyor. Böylece doktorlar, kalbin dibinde yer alan kalp krizinin en büyük sorumlusu olan ince damarları inceleyebiliyor.

Bilgisayarlı tomografi cihazları,

X ışınları ile bir organı farklı dilimlerinin görüntülerini çekiyor. Daha sonra bu dilimler birleştirilerek organın üç boyutlu görüntüsü oluşturuluyor. CT tarayıcılar uzun zamandan beri beynin görüntülenmesinde kullanılıyordu. Ancak aynı başarılı sonuç kalp için elde edilemiyordu. Çünkü kalp, beyinden farklı olarak hareketli. Bu yüzden de art arda çekilen görüntüler üst üste bindirildiğinde, son görüntü bulanık oluyordu.

Eski tarayıcılar kalbin görüntüsünü, 16 ayrı dilim üzerinden oluşturmaya çalışıyordu. Yeni geliştirilen cihaz, 16 yerine 64 dilimin görüntüsünü çekiyor. Dilim sayısının artması pozlama süresinin düşmesine neden oldu. Böylece kalbin hareketi dondurulabildi. ABD ve Avrupa'daki kullanılmaya başlayan cihaz en çok acil serviste işe yarayacak. ABD'de yılda ortalama 5,5 milyon kişi gece göğüs ağrısı şikayeti ile hastaneye başvuruyor. Acil servis doktorları, bu kişilerin büyük bir kısmının kalp krizi geçirmediğini söylüyorlar. Ancak hastaların hayatını riske etmemek için evlerine göndermiyorlar. Doktorlar, yeni cihazdan daha kesin sonuç elde ettikleri için, hastaları ile ilgili daha rahat karar verebilecek. Bu cihazı deneme amaçlı kullanan Cleveland Kliniği'nden Dr. Mario Garcia, 'Hastalarıma 'Kalp krizi geçirdiğinizi sanmıyorum' ile 'kalp krizi geçirmediğinizi biliyorum' demem arasında büyük bir fark bulunuyor' dedi.

Bazıları MR'da kararlı

Bilgisayarlı tomografide (CT) elde edilen gelişmeye karşılık kimi uzmanlar, görüntüleme tekniklerinin geleceğinin Manyetik Rezonans'ta (MR) olacağını savunuyor. MR kampındaki uzmanlara göre, CT teknolojisinde son noktaya gelindi ancak esas gelişmeyi MR verecek. Duke MR Merkezi'nden Dr. Raymond Kim, 'CT'nin incelediği damarlar, kalbin çok küçük bir bölgesi. Halbuki MR teknolojisi ile kalbinizin odacıklarını ve kapakçıklarını da görüntülemek mümkün' dedi. Manyetik Rezonans görüntüleme cihazları, suyun içindeki hidrojeni yüksek elektromanyetik alanla tespit ederler. Vücuttaki yumuşak dokuların büyük bir kısmı sudan oluştuğu için, organın kendisi görüntülenir. CT yönteminin aksine hasta radyasyona maruz kalmaz. Bu ise özellikle çocuk hastaların muayenesinde büyük avantaj taşır.

Mavi forum

Sıcaklarda hastalık sütte saklanır

Sıcaklarda hastalık sütte saklanır

Benzersiz bir besin kaynağı olan süt, aynı zamanda en hassas gıda maddelerinden biri. Özellikle sıcak havalarda sütün tüketime sunulma şekli daha da önem kazanıyor. Uzun süre sıcakta kalan açık süt, içindeki zararlı mikroorganizmaların hızla çoğalması nedeniyle bir hastalık kaynağı haline gelebiliyor. Marmara Üniversitesi Sağlık Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. Yaşar Keskin içilen sütün sağlığa uygunluğundan emin olmanın en iyi yolunun ısıl işlemden geçirmiş, ambalajlı sütleri tercih etmek olduğunu vurguluyor. Özellikle yaz aylarında hastalıklardan korunmak için ambalajda sunulan, ısıl işlemden geçirilmiş sütü tercih etmek gerektiğini belirten Keskin şunları söylüyor: "Süt insanlar için vazgeçilmez bir besin kaynağıdır. Ancak sütün üretiminden tüketimine kadar olan tüm aşamalarında hijyen kurallarına dikkat etmek gerekiyor. Açık satılan sütlerde bir çok bulaşıcı hastalık söz konusudur."

Mavi forum

Taktı mı takanların hastalığı: Takıntı

Taktı mı takanların hastalığı: Takıntı

Uzmanlar, 'takıntı'ların ailede genetik geçiş gösterdiğine dikkat çekiyor. En sık görülen takıntı hastalığımız 'sık sık el yıkama'. Hastalığın sebebi ise beyinde mutluluk kimyasallarından biri olan serotonin seviyesinin azalması.

Toplumda örnek olarak nitelendirilen, temiz, düzenli ve başarılı kişilerde, bu özelliklerinin giderek takıntı haline gelebiliyor ve bu davranışlar kişide psikolojik sorunlara yol açabiliyor. İlk önce kişilik özelliği gibi ortaya çıkan hastalığa, toplumda örnek olarak nitelendirilen, temiz, düzenli ve başarılı kişilerde daha sık rastlanıyor. Günümüzde takıntı hastalığı yüz kişiden 2 ya da 3 kişide görüldüğünü söyleyen Dr. Oğuz Tan, hastalık hakkında şu bilgiyi veriyor: "Başlangıç yaşı ortalama 20 yaş civarındadır. Hastaların yaklaşık üçte ikisi 25 yaşın altında hastalığa yakalanırken, yüzde on beş kadarı da 35 yaş sonrasında hastalığa yakalanmaktadır. Erkeklerde görülme yaşı kadınlara göre daha küçüktür. Erkeklerde 6- 15 yaş arası sıklıkla görülürken, kadınlarda 20- 29 yaş arasında daha sık görülmektedir."

Bekarlarda daha fazla

Sosyokültürel faktörlerden de etkilenebilen saplantı hastalığının bekarlarda evlilerden daha fazla görüldüğünü anlatan Dr. Tan, birinci derece akrabası hasta olanlarda görülme riskinin daha yüksek olduğunu sözlerine ekliyor. Hastalığın tanımını ise Dr. Tan şöyle yapıyor: "Saplantılı ve takıntılı insanın aklına istenmeden, elinde olmadan gelen rahatsız edici düşünceler gelir. Bu düşünceler geldiği zaman kişide büyük bir sıkıntı oluşur ve kişi bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için bazı uygunsuz, kendini yapmaktan alıkoyamadığı ve saçma bulduğu yineleyici hareketler yapmaya başlar. Bu hareketlere de kompülsiyon yani zorlantı adı verilir. Mesela kirlilik düşünceleri olan kişilerin sık sık ellerini yıkaması kompülsiyona bir örnektir. Bu düşünceler ve eylemlerin zamanla şiddeti artar ve kişinin günlük hayatının büyük bir kısmını işgal etmeye başlar. Sonuçta kişinin işlevselliği önemli ölçüde etkilenir ve bu durum tedavisi şart olan bir hastalık haline gelir."

Hastalığın sebebi mutluluk kimyasalının azalması

Yapılan çalışmalarda insan beyninde mutluluk kimyasallarından biri olan serotonin maddesinin seviyesinin ve etkinliğinin azaldığını dile getiren Dr. Tan, hastalığın tedavisi hakkında ise şunları anlatıyor: "İyi ve doğru bir ilaç tedavisiyle hastaların yaklaşık yüzde 60'ı tedavi edilebilmektedir. Ancak tedavi sürecinde hastaların dikkat etmesi gereken husus tedavi etkinliğinin geç başlaması hususudur. Etkinin başlaması ve olgunlaşması için 2-3 aylık bir süre gerekmektedir. O yüzden bu sürenin göz önünde bulunulması ve sabırla tedaviye devam edilmesi çok önemlidir. İlaç tedavisi tek başına yeterli olmazsa ilaveten elektroşok ve Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) tedavisi de devreye sokulur. Son yıllarda yapılan uygulamalara göre ilaç-elektroşok-manyetik uyarım tedavisine bilişsel ve davranışçı terapi yöntemleri ilave edildiğinde tedavi şansı yüzde 70-80'e çıkabiliyor. Davranışçı tedavilerde de üzerine gitme, dikkati başka yöne çekme, stresle mücadeleyi öğrenme ve 'bio-feedback' gibi yöntemler uygulanmaktadır. Tedavide kişinin kararlılığı da ayrıca çok önemlidir."

Zihinleri kuşku kemirir

Hastalığın kişiden kişiye seyrinin değiştiğini söyleyen Dr. Oğuz Tan, bazılarında hastalığın kuşku olarak baş gösterdiğini belirterek, "Bu kişiler sürekli bir şeyleri yapıp yapmadığı ile ilgili kuşkular taşırlar. Bu kuşkular büyük sıkıntı yaratır ve kişide aşırı bir kontrol etme davranışı oluşur. Acaba ocağı kapattım mı, kapıyı kilitledim mi gibi kuşkuların sonucunda emin olmak için defalarca tüpü, kapıyı, ışığı kontrol eder." diyor. Hastalığın bir başka boyutunun da zihne yerleşen saplantılı düşünceler olduğunu ifade eden Dr. Tan şunları söylüyor: "Zihni cinsel ve saldırgan bir hareketle ilgili düşünceler meşgul eder. Kişiler bu durumdan dolayı kendilerini sürekli kınar ama düşüncelerine engel olamazlar. Diğer durum da kişide zorlama olmaksızın beliren saplantılı düşüncelerdir. Bunlar da özellikle saldırgan hareketler ve cinsel dürtülerle ilgili düşüncelerdir ve kişi başka şey düşünemez."

İnançta saplantıya düşerler

Ayrıca: Tanrı var mıdır? varsa Tanrıyı kim yaratmıştır? gibi uçsuz bucaksız sorularla giden 'metafizik obsesyonlar' ya da dini obsesyonlar dediğimiz saplantı çeşitleri de vardır. Kişinin aklına istemeden ve elinde olmadan Allah'ın olmadığı gibi düşünceler gelir. Hatta bazı zamanlar Allah'a küfür şeklinde düşünceler oluşabilir. Kişi bunun neticesinde, hele hele inançlı bir kişi ise aşırı sıkıntı ve suçluluk, günahkarlık duygusuna kapılır. Bu sıkıntıyı ve suçluluk duygusunu bertaraf etmek için de sesli veya içinden "tövbe tövbe", "estağfirullah" gibi sözler sarfeder. Bu düşünceler öyle artar ki kişi günlük işlerini yapmaz ve hatta ibadet edemez hale gelir.
'
Ya hasta olursam' korkusu

Kanser, AİDS gibi hastalıklara yakalandığı şeklinde düşüncelerin geldiği hastalık obsesyonları (takıntı) bir diğer saplantı çeşitidir. Kişi bu yüzden tetkikler yaptırır ancak bir sonuç çıkmadığı halde elinde olmadan hasta olduğu düşüncesini zihninden atamaz. Hastalık düşüncesinin yarattığı sıkıntıyı gidermek için sürekli hastahaneye gidip tetkik yaptırır, tetkiklerden bir sonuç çıkmaz, o an için rahatlar ancak düşünce zihninden gitmez. Bu kısır döngü şeklinde hep bu şekilde devam eder. Otomobil plakalarını ve evlerin numaralarını okuma, apartmanların kaç kat olduğunu sayma gibi 'sayma obsesyonları' da görülen diğer saplantı çeşitleridir.

Temizlik değil hastalık

Değişik şekillerde görülebilen hastalığını en sık görülen örneği ev ve vücut temizliği hastalığıdır. Kişide eline olmadan kirlenmeyle ve hastalık bulaşmasıyla ilgili bir tehdit algısı oluşur. Kendisinin toplumun diğer bireylerinden daha çok mikrop, pislik ve kirle karşılaşma tehlikesinde olduğuna inanmaya başlar. Bu düşüncenin etkisiyle de gereksiz tedbirler almaya başlar. Bulaşma korkusuyla el sıkışmaktan, umumi tuvaletleri kullanmaktan, para ve kapı tokmaklarını tutmaktan kaçınır. Bu işlerden birini yaptığı zaman da kendilerine mikrop, toz, feçes ya da idrar bulaştığını düşünüp ellerini yıkarlar. Günde 3-4 saat elini yıkayan, her yıkamada en az yarım saat ayıran, dışarı çıkıp eve geldikten sonra hemen elbiselerini çıkarıp yıkamaya atan kendisi de banyoya koşan, her banyoda ve tuvalete girmede 2-3 saat harcayan bir kişide temizlik saplantısının olduğu düşünülür. Saplantı hastalarının yüzde 25-50'sinde bulaşma saplantıları görülür. Bazı hastalarda ise vi temizleme hastalığı vardır. Hatta özellikle evhanımlarından gününün büyük bir bölümünü temizlikle geçiren hastalar vardır.

Her şey eksiksiz olsun, takıntısı

'Simetrik' veya 'eksiksiz olma' saplantıları da sık görülen saplantı çeşitlerindendir. Kişi yaptığı işin eksiksiz olmasına, evdeki veya masasındaki eşyaların düzgün ve simetrik olmasına hastalık derecesinde dikkat eder. Öyle ki saatlerce bu simetriyi sağlamak için uğraşabilir. Eğer bu simetriyi ve düzenliliği yerine getiremezlerse aşırı sıkıntı duyarlar ve sıkıntılarını gidermek için saatlerce uğraşırlar. Bu yüzden işlevsellikleri önemli ölçüde etkilenir. Bir davet, randevu, iş gibi etkinliklerine yetişememe, işleri yetiştirememe gibi sorunlarla çok sık karşılaşırlar.

Mavi forum

Glokom (göz tansiyonu) nedir?


Halk arasında "karasu" ve "göz tansiyonu" olarak bilinen glokom, körlük nedenlerinin %20'sini oluşturan yaygın bir göz hastalığı.

Glokom yani halk arasındaki adıyla "göz tansiyonu" nedir?
Halk arasında "karasu" ve "göz tansiyonu" olarak bilinen glokom ciddi tabloya yol açan bir göz hastalığı. Dünyada körlük nedenlerinin yüzde 20'sini oluşturuyor. Göz basıncı 10-21 mmHg arasındaysa normal olarak kabul ediliyor. Glokomda ise göz içi basıncının görme sinirine hasar verebilecek belirli bir değerde olması söz konusu. Bu değer 21 mmHg'nin altında ya da üstünde olabiliyor. Ancak, bu basınç normal ya da sınırların altında seyrettiği halde de glokom ortaya çıkabiliyor. Glokom erken tanı konulamayıp, tedavi edilmediği takdirde görme alanı kaybına, hatta körlüğe bile neden olabilen ciddi bir hastalık.

Göz tansiyonu neden oluyor?
Gözün yapısal nedenlerinden dolayı göz içi basıncının yüksek olması, hastanın ileri yaşta olması, glokomun en sık nedenlerinden biri. Ailede glokom hastalığının bulunması, diyabet, yüksek derecede miyop, uzun süreli kortizon tedavisi ve migren de hastalığı tetikleyebiliyor.

Kimler risk altındadır?
Belli bazı durumlar glokom riskini artırır. Yaşlanma, yakın akrabalarında glokom bulunanlar, ileri miyopi ya da ileri hipermetrop, diyabet, kalp hastalığı ya da hipertansiyon, uzun süreli kortizon ya da steroidlerin kullananlar, gözde tümür, hastalık bulunanlar ya da yaralananların glokom riski fazladır.

Glokom her yaşta ortaya çıkabilir mi?
Glokom doğumsal oluşabildiği gibi ileri yaşlarda da gelişebiliyor. İleri yaşlarda ortaya çıkan glokom, akut ve kronik olmak üzere iki şekilde ortaya çıkıyor.

Belirtileri nelerdir?
Akut glokom ani, tek taraflı gelişen şiddetli ağrı ve bulanık görmeyle ortaya çıkıyor. Kronik gelişen glokom da ise hastalık genellikle yıllar içinde, hemen hemen hiçbir belirti vermeden sinsice ilerliyor. Bu hastalarında gözlerinde şiddetli ağrı, ışığa hassasiyet ve görmede azalma gibi yakınmalar oluşabiliyor. Hastalığın bir başka belirtisi de, görme alanında çevreden merkeze doğru bir daralma olması. Hasta buna ancak ileri dönemde, gözde belirgin göre kaybı ortaya çıktıktan sonra fark edebiliyor.

Göz tansiyonunun tedavisi nasıl yapılıyor?
Glokoma bağlı görme kaybını engellemenin tek yolu, erken tanı ve tedaviyle göz içi basıncını düşürme. Göz sinirlerindeki hasarın çok ileri düzeyde olmadığı durumlarda, hastalık göz içi basıncını düşüren ilaçlarla tedavi ediliyor. Ancak, göz siniri ileri derecede harap olmuşsa, lazer ya da cerrahi girişime gerek duyuluyor.

Glokom nasıl teşhis edilir?
Glokom dikkatli bir göz muayenesi ile teşhis edilir. Glokomlu hastalar, göz içi basıncı düzeyi, görme sinirinin ve görme alanının durumu birlikte değerlendirilerek izleniyor. Ayrıca görme sinirinin durumunu belirlemek için ileri tetkik yöntemleri de uygulanıyor.

Glokom tedavi edilebilen bir hastalık mıdır?
Glokom, tanı konduktan sonra tamamen iyileştirilip ortadan kaldırılamaz. Fakat birçok olguda uygun tedavi ile başarılı olarak kontrol altında tutulabilir ve mevcut görme korunur. Eğer glokomunuz varsa, hastalığın tedavi ve takibi hayatınızın geri kalan bölümünde sürekli olarak devam eder. Bu nedenle göz doktorunuzun takip programına düzenli olarak uymanız ve önerilen tedaviyi dikkatle uygulamanız çok önemli..

Glokom hastalığının kaç türü vardır?
Açık-açılı glokom; glokom en sık görülen tipidir. Çoğu kimse ileri derecede hasar oluşmadan olayın farkında olmaz. Açık-açılı glokom yaşla birlikte yavaş yavaş daha da artabilir. Sıklıkla her iki gözü de etkiler.

"Açık-Açılı" hangi anlama gelir?
"Açık-açı", gözün drenaj (dışa akım) açısının sıvının drenaj (dışa akım) deliklerine ulaşmasına olanak tanıyacak kadar geniş olması anlamına gelir. Fakat deliklere tıkanabilmektedir. Sıvı, gözünü dışına akamadığı zaman gözdeki basınç yavaş yavaş yükselir. Bu da optik sinir hasarı ve görme kaybıyla sonuçlanır.

Açık-açılı glokom tedavisi nedir?
İlaç tedavisi faydalı olmaz ya da çok fazla yan etkilere neden olursa lazer tedavisi yapılabilir. Lazer tedavisi yaklaşık 15 dakika sürmektedir. Bu aşamada göz anestetik damlalarla uyuşturulur.

Kapalı-açılı glokom nedir?
Kapalı-açılı glokomda iris (dışa akım) deliklerini bloke eder, drenaj (dışa akım açısını) kapatabilir. Sıvı drenaj deliklerine ulaşamadığı için göz basıncı hızlı bir şekilde yükselir. Bu durum ağrılı bir nöbete neden olur. Bu türden ataklar sıklıkla ve sadece tek bir gözde olur. Bu göz kızarık görülür. Şiddetli baş ağrısı, bulantı, şiddetli göz ağrısı ya da bulanık görme olabilir. Bu bulgulardan herhangi birinin farkına varır varmaz hemen acil servise gidilmesi gerekir.

Dar-açılı glokom nedir?
Dar-açılı glokomda drenaj (dışa akım) açısı dardır, fakat kapalı değildirdir. Bu durum, basıncın yavaş yavaş yükselmesine neden olur ve kapalı-açılı glokom açısından kişiyi riske sokar. Sık olarak, her iki gözde dar drenaj açıları bulunabilir. Dar-açılı glokom belirte göstermeye bilir ve bu yüzden de göz muayeneleri mevcut değişikliklerin takibi açısından oldukça önemlidir.

Karma glokom nedir?
Mikst-mekanizmalı glokom, tıkanmış drenaj delikleri ile birlikte dar açılı glokom durumudur. Hastalık ya da yaralanma kaynaklı olabilir. Sıklıkla hem ilaç tedavisi hem de lazer tedavisi gerekir. Kapalı açılı glokom ataklarını tedavi etmek için göz basıncı hızlı bir şekilde düşürülmelidir ki sinir hasarı ve görme kaybı gelişmesin. İlaç ve lazer tedavisi bu amaçla kullanılabilir. Daha sonra da her gün kullanılacak olan göz damarları sıvı artışının kontrolüne yardımcı olacaktır

Glokomun tedavi yöntemleri nedir?
Glokomun tedavisinde başlıca üç ana yol mevcut. Birincisi "ilaç tedavisi". Glokomun ilaçla yapılan tedavisinde değişik mekanizmalarla göz içi basıncını düşüren damlalar kullanılıyor. Hastanın cevabına göre göz içi basıncını kontrol altında tutmak ve görme alanını korumak amacıyla tekli veya üçlü ilaç kombinasyonları uygulanıyor.

Göz damlaları ne sıklıkla kullanılmalıdır?
Glokomlu hastalar, göz damlalarını ömür boyunca düzenli olarak kullanmak zorunda. Göz damlalarının her gün önerilen dozda ve aynı saatte damlatılması gerekiyor.

Glokom tedavisinde ikinci yöntem nedir?
Glokom tedavisinde, ilaç tedavisinde yeterli cevap alınamayan hastalarda ameliyattan önce uygulanabilen bir seçenek de lazer tedavisi. Bu tedavi çok yüksek olmayan göz içi basıncını normal düzeye indirebiliyor. Etki süresi genellikle 2-3 yıl kadar oluyor. Sonra göz içi basıncı tekrar yükselme gösterebiliyor.

Cerrahi yöntem ne zaman tercih ediyor?
Glokomlu bir hastada kullanılan bütün ilaçlara rağmen göz içi basıncı normal düzeye indirilemiyorsa, göz siniri tahribi ilerliyor ve görme alanı kaybı artıyorsa cerrahi müdahale yapılıyor. Ameliyatta yapılan işlem, göz dışına çıkmakta zorlanan ve böylece göz içi basıncının artmasına neden olan göz içi sıvısının çıkışını kolaylaştırıyor. Glokom ameliyatı, eğer hasta bebek veya çocuk ise genel anestezi ile erişkin hastalarda ise lokal anestezi ile yapılıyor. Ameliyattan sonra hastanın yatması gerekmiyor.

Glokomu önlemek mümkün mü?
Glokomu önlemek mümkün değil. Ancak glokom sinsi ilerleyen bir hastalık olduğu için erken teşhis ve tedavisi önemli. Bunu sağlamak için yıllık göz muayenesi yaptırmak gerekiyor.

Glokomu olan kişiler hayatlarına normal olarak devam edebilirler mi?
Hastalar, tedavilerini doktor kontrolünde düzenli olarak uyguladıkları takdirde evet. Glokom tedavisinde hastanın rolü çok önemli. Glokom kronik bir hastalık olduğundan tedavi ömür boyu sürer ve kararlılık ister. Unutmayın ki sizin için çok değerli olan görme yeteneğinizi koruyacak olan bu kararlılıktır.


Mavi forum

Kısık ses kanser habercisi olabilir



Bir hafta, on gün içinde geçmeyen ve daha uzun süren ses kısıklıklarına dikkat. Uzun süreli ses kısıklığı gırtlak kanserinin de en önemli habercisi.


Akciğerlerden dışarı çıkan hava, gırtlaktan geçerken ses telleri değişik frekanslarda titreşerek sesi oluştururlar. Nefes alırken ses telleri ayrık durur. Ancak istemli olarak ses çıkaracağımız zaman yani bağırma, konuşma ve şarkı söyleme sırasında olduğu gibi durumlarda ses telleri birbirlerine yaklaşır ve karaciğerden hava çıkarken titreşerek ses üretirler. Ancak ses tellerinin gevşemesi ya da düzensizleşmesi halinde kusursuz olarak yaklaşma ve senkron olarak titreşme fonksiyonu bozuluyor ve seste değişiklikler oluyor. Sesimizde değişiklik meydana getiren pek çok etken var ve bu etkenler ses kısıklığına neden olabiliyor. Acıbadem Hastanesi Kozyatağı Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş-Boyun Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Cüneyd Üneri'ye göre ses kısıklığı ani oluşan ve uzun süreli ses kısıklığı olmak üzere ikiye ayrılıyor. Ses kısıklığının pek çok nedeni olabilir. Klinikte en sık görülen ses kısıklığı nedeni gırtlak iltihabından kaynaklanıdır. Prof. Dr. Üneri, gırtlak iltihabının soğuk algınlığına, viral üst solunum enfeksiyonlarına ya da aşırı ve uzun süreli bağırmaya bağlı olarak geliştiğini belirtiyor. Ses kısıklığı bir hafta, on günü geçtiğinde daha da dikkatli olmak gerekiyor. Birkaç gün içinde hafifleyerek düzelmeyen ses kısıklığının arkasında başka sebepler aranmalı. Bunların arasında sesi kötü kullanma (özellikle sesleri ile çalışan; öğretmen, avukat gibi meslek gruplarında sık görülür), mide rahatsızlığı, sinüzitler, olumsuz çevre faktörlerine bağlı tahrişler sayılabilir. Uzun süreli ses kısıklığı gırtlak kanserinin de en önemli belirtisidir. Ancak her ses kısıklığını gırtlak kanserine bağlamak da doğru değil. Prof. Dr. Üneri polikliniklerine başvuran her hastanın muayenesinde endoskopinin kullanıldığını belirterek şöyle diyor: "Ses tellerinde tümör saptandığında bile hemen endişeye kapılmamak gerekiyor. Gırtlak kanseri, tedavide başarının yüksek olması nedeniyle kanser türlerinin en iyilerinden kabul ediliyor. Özellikle sigara içenlerin ses kısıklığının uzun sürmesi halinde vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmaları gerekiyor. Gırtlak kanserinin ilk belirtisi ses kısıklığı. Daha sonra kulağa vuran ağrı, öksürük ve balgamda kan gelmesi görülebiliyor. Ses tellerinde kitle ile karşılaşıldığında ilk yapılması gereken cerrahi yaklaşımla biyopsi yapmak ve bunun sonucuna göre tedaviyi planlamaktır. Larenjit kökenli ses kısıklığında iise öncelikle ses tellerinin dinlendirilmesi gerekiyor."


SES KISIKLIĞININ NEDENLERİ
Soğuk algınlığı (viral enfeksiyonlar)
Sigara içmek
Ses tellerindeki iyi ya da kötü huylu kütleler (nodül, polip, kist ya da kanserler)
Alerjik reaksiyonlar
GERD (reflü hastalığı)
Fonksiyonel bozukluklar
Bazı hormon ilaçları


Mavi forum

Kuş gribine karşı önlem

Kuş gribine karşı önlem

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Asya ve Avrupa'da milyonlarca kanatlı hayvanın imha edilmesine neden olan, kuş gribinin bulaşma riskine karşı, acil eylem planı hazırladı.

Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Asya ve Avrupa'da milyonlarca kanatlı hayvanın imha edilmesine neden olan, son olarak Rusya ve çevre ülkelerinde de görülen kuş gribinin (avian influenza) herhangi bir şekilde bulaşma riskine karşı, acil eylem planı hazırladı.

A.A muhabirinin edindiği bilgiye göre, Avrupa Birliği ile birlikte
yürütülen veterinerlik uyum projeleri kapsamında hazırlanan kuş gribi
ile mücadeleye veteriner hekimleri ve tavuk yetiştiricilerini
hazırlamak için tatbikat yapılacak.
Bandırma Kuş Cenneti'nde, 5-9 Eylül günlerinde gerçekleştirilecek
tatbikatı, Koruma ve Kontrol Genel Müdürlüğü'nden 4 uzman yönetecek.
Yoğun olarak tavuk yetiştiriciliği yapılan illerden 50 veteriner
hekimin görev alacağı tatbikatı, Avrupa Komisyonu Teknik Yardım ve
Bilgi Birimi (TAIEX) uzmanları da gözlemci olarak izleyecek.
Tatbikatın giderlerini de TAIEX karşılayacak.
Tatbikatın ilk gününde düzenlenecek sempozyuma, entegre tavukçuluk
tesislerinin sahipleri de çağrılarak, hastalık, alınan önlemler ve
hastalık halinde yapılması gerekenlerle ilgili geniş bilgi verilecek.
Tatbikatta, o mahalde kuş gribi çıkmış gibi yazılan ön senaryo
geliştirilerek uygulanacak. Hastalık çıkılan yer nasıl kontrol altına
alınacak, kimler örnek toplayacak, alınan örnekler hangi laboratuvara
gönderilecek, araçların şoförü kim olacak, hastalık halinde hangi
görevliye nasıl ulaşılacak, hastalıklı hayvanlar nasıl imha edilecek,
kayıtlar nasıl tutulacak, karantina tedbirleri nasıl uygulanacak gibi
hastalığın çıkması halinde, ihbar ve tespit aşamasından hastalığın tam
anlamıyla kontrol altına alınıp söndürülmesine kadar yapılması gereken
işlemler gerçekleştirilecek.

Tatbikatta, hazırlanan kuş gribi ile mücadelede acil eylem
planının eksik ve aksayabilecek yönleri de ortaya çıkmış olacak.
Böylece palan yenilenip, kriz anına hazırlıklı olmak üzere bakanlık
teşkilatına ve ayrıca onay için AB Veterinerlik Komisyonu'na
gönderilecek.
Tatbikatı gözlemci olarak izleyen AB misyonu da tatbikat hakkında
rapor hazırlayacak.

-TÜRKİYE'DE KUŞ GRİBİ YOK-

Bakanlık yetkililerinin verdiği bilgiye göre, şimdiye kadar
Türkiye'de kuş gribi vakası tespit edilmedi. Ancak, AB, Avrupa'da da
yaygın olarak görülen kuş gribi hastalığı konusunda Türkiye'nin acil
eylem planı hazırlanması ve bu planın uygulanabilirliğinin test
edilmesini istedi.
Bunun üzerine, hazırlanan eylem planının uygulanabilirliğinin
görülmesi için, hastalığın göçmen kuşlarla bulaşma olasılığının en
yüksek olduğu Bandırma Kuş Cenneti'nde tatbikat yapılmasına karar
verildi.
Bakanlık yetkilileri, Rusya'da görülen kuş gribinin Türkiye'ye
bulaşma riskini değerlendirirken, hastalık görülen bölgenin Sibirya'ya
yakın olduğunu, güneye inme riskinin değerlendirildiğini, ancak yine
de Rusya üzerinden Türkiye'ye göçmen kuş gelip gelmediği yönünde
kayıtların araştırıldığını söylediler.
Bakanlık, kuş gribi ile mücadele konusunda, 2000 yılında bir
talimatname hazırla*****, 2001 yılında teşkilata dağıtmıştı. AB,
Türkiye'den kanatlı eti ithalatına izin vermek için, Türkiye'nin
hastalıktan ari olduğunun tespitini istedi. Bunun üzerine, 2002
yılında entegre tesislerde araştırma yapılarak, hastalığın olmadığı
belirlendi. Bakanlık, bu yıl yaban kanatlı hayvanları üzerinde de kuş
gribi varlığı konusunda bir tarama yapmayı planlıyor.
Hastalıkla mücadele için, mevzuat AB'ye uygun hale getiriliyor.
Ayrıca, Bornova Veteriner Kanatlı Araştırma Enstitüsü'nün altyapısı
iyileştirilerek kontrol laboratuvarı olarak belirlendi.
Kuş gribi hastalığı, Türkiye'de ihbari mecburi hayvan hastalığı
olmasına karşın, mücadele için tek yöntem olan imha için kamunun
kaynak ayıramadığı belirtildi.

Mavi forum

Sigara üreticilerinin ürküten itirafı

Sigara üreticilerinin ürküten itirafı

Sigara üreticisi şirketlerin yönetici ve avukatlarının dehşet verici itirafı. Şirketler, 5 yaşından itibaren ilköğretim ve lisedeki gençleri hedef kitle olarak görüyorlar.

Sigara ve tütün üreticisi yabancı şirketler, hazırladıkları raporlarda özellikle gençleri hedef müşteri olarak seçtiklerini itiraf ediyorlar. Sigarayla Savaşanlar Derneği tarafından yapılan açıklamada şirketlerin pazarlama stratejilerinin, 5 yaşından başla***** 12-18 yaş grubundaki gençler üzerine kurulduğu belirtildi. İşte yabancı şirketlerin gençler üzerine kurdukları pazarlama stratejisi ve itiraf niteliğindeki araştırma raporları:

Philip Morris: 13-19 yaş bizim için çok önemli

Philip Morris'in Richmond'daki Pazarlama Müdürü Robert B. Seligman'a Araştırmacı Myron E. Johnston tarafından yollanan rapor (1981): "Bugün 13-19 yaş arasında olanlar, yarın için potansiyel ve sürekli müşteri olacaklardır ve sigara tiryakilerinin çok büyük bir yüzdesi bu yaşlarda sigaraya başlamaktadırlar. Kırmızı Marlboro'nun başarısı büyük ölçüde bu yaş grubundaki müşterilerine bağlıdır. Kırmızı Marlboro büyüme çabası içinde olan çocukların büyüklük göstergesi haline gelmiştir. 13-19 yaş grubunun sigara içeme alışkanlığı Philip Morris için çok önemlidir."

Brown & Williamson: Asıl hedefimiz liseliler

Brown & Williamson Sigara Firması'nın avukatı Addison Yeaman'ın, sigara şekerleri üreten bir fabrikaya yazdığı 1946 tarihli mektupta şu ifadeler yer alıyor: "Şimdiye kadar, bizim markamızın kullanılıyor olmasından hiçbir rahatsızlık duymadık. Bizim reklamımız için hiç de kötü değil. Bizim işimizin temel hedefi lise öğrencileridir."

Çocuklar için ballı sigara üretilmeli

Brown & Wilkinson Araştırma Raporu: "Ergenlik çağındaki çocukların tatlı sevdikleri bilinen bir gerçektir. Bu durumda sigaralara bal konulması düşünülebilir."

Lorilard Raporu: "Araştırmalara göre, gençler sigara markası seçimlerini daha çocukluklarında, beş yaşından itibaren belirliyorlar. Genç sigara kullanıcılarının bağımlılığı hakkındaki araştırmalar, onların ilk başta bağımlı olmayacaklarını düşündüklerini, ancak pişman olduklarında ise çoktan bağımlı olduklarını gösteriyor."

R. J. Reynolds'un 1977-1986 Pazarlama Hedefleri Raporu: "Araştırmalar, 14-18 yaş grubunun giderek artan bir oranda sigara içtiğini göstermektedir. R. J. Reynolds bu pazarı iyi değerlendirmeli ve bu gruba yönelik yeni bir ürün piyasaya sürmelidir, böylece endüstrideki payımız uzun bir süre büyüyecektir."

1975 R. J. Reynolds Raporu: "Camel büyümesini garantiye almak için, yeniliklere açık olan ve geleceğin sigara işini temsil eden, 14-24 yaş grubunu hedeflemelidir."

Imperial Tobacco: Reklamlar gençlere yönelik yapılmalı

Imperial Tobacco Şirketi'nin Raporu 18 Ekim 1977: "Ergenlik çağındaki çocuklar, özgürlüklerini bir sembolle ortaya koyma eğilimindedirler, sigara yetişkinlikle özdeşleştiği için ve yetişkinler sigarayı çocuklara yasakladığı için, en önemli semboldür. Sigaraya yeni başlayanların bugün hissettikleri, endüstrinin geleceği için bir göstergedir, araştırmanın bu bölümüne çok dikkat edilmesi gereklidir. Proje 16 sigara alışkanlığının oluşumuyla ilgili her şeyi öğrenmeyi hedeflemektedir. Lise öğrencilerinin sigara için bugün düşündükleri gelecekteki tütün kullanımları için bir öngörüdür. Özellikle 12-13 yaş grubunun bu konu hakkındaki görüşlerine önem verilmelidir. Ergenlik çağındakilere yönelik reklamlar yapılmalıdır, bu reklamlar yapaylıktan uzak ve dürüstçe yapılmalıdır."

Mavi forum

Aspirin'i düşün ağrıdan kurtul

Amerikalı uzmanlar Aspirin'! düşünmenin bile ağrıları dindirmekte etkili olduğunu ortaya koydu. Michigan Üniversitesi'nde yapılan araştırmaya göre, Aspirin kimyasal özelliklerinin yanı sıra hastadaki psikolojik etkisiyle de iyileşme sürecine katkı sağlıyor.

Araştırmacılar insan beyninin Aspirin'i düşündüğünde ağrı bölgelerine endorfin hormonu salgılandığını, bunun da ağrıyı hafiflettiğini öne sürdü. Kendilerine ağrı kesici verildiğini düşünen hastaların beyni vücutta bulunan ve ağrı eşiğini yükselten endorfini harekete geçiriyor.

Mavi forum