22 Mayıs 2007 Salı

Taktı mı takanların hastalığı: Takıntı

Taktı mı takanların hastalığı: Takıntı

Uzmanlar, 'takıntı'ların ailede genetik geçiş gösterdiğine dikkat çekiyor. En sık görülen takıntı hastalığımız 'sık sık el yıkama'. Hastalığın sebebi ise beyinde mutluluk kimyasallarından biri olan serotonin seviyesinin azalması.

Toplumda örnek olarak nitelendirilen, temiz, düzenli ve başarılı kişilerde, bu özelliklerinin giderek takıntı haline gelebiliyor ve bu davranışlar kişide psikolojik sorunlara yol açabiliyor. İlk önce kişilik özelliği gibi ortaya çıkan hastalığa, toplumda örnek olarak nitelendirilen, temiz, düzenli ve başarılı kişilerde daha sık rastlanıyor. Günümüzde takıntı hastalığı yüz kişiden 2 ya da 3 kişide görüldüğünü söyleyen Dr. Oğuz Tan, hastalık hakkında şu bilgiyi veriyor: "Başlangıç yaşı ortalama 20 yaş civarındadır. Hastaların yaklaşık üçte ikisi 25 yaşın altında hastalığa yakalanırken, yüzde on beş kadarı da 35 yaş sonrasında hastalığa yakalanmaktadır. Erkeklerde görülme yaşı kadınlara göre daha küçüktür. Erkeklerde 6- 15 yaş arası sıklıkla görülürken, kadınlarda 20- 29 yaş arasında daha sık görülmektedir."

Bekarlarda daha fazla

Sosyokültürel faktörlerden de etkilenebilen saplantı hastalığının bekarlarda evlilerden daha fazla görüldüğünü anlatan Dr. Tan, birinci derece akrabası hasta olanlarda görülme riskinin daha yüksek olduğunu sözlerine ekliyor. Hastalığın tanımını ise Dr. Tan şöyle yapıyor: "Saplantılı ve takıntılı insanın aklına istenmeden, elinde olmadan gelen rahatsız edici düşünceler gelir. Bu düşünceler geldiği zaman kişide büyük bir sıkıntı oluşur ve kişi bu sıkıntıları ortadan kaldırmak için bazı uygunsuz, kendini yapmaktan alıkoyamadığı ve saçma bulduğu yineleyici hareketler yapmaya başlar. Bu hareketlere de kompülsiyon yani zorlantı adı verilir. Mesela kirlilik düşünceleri olan kişilerin sık sık ellerini yıkaması kompülsiyona bir örnektir. Bu düşünceler ve eylemlerin zamanla şiddeti artar ve kişinin günlük hayatının büyük bir kısmını işgal etmeye başlar. Sonuçta kişinin işlevselliği önemli ölçüde etkilenir ve bu durum tedavisi şart olan bir hastalık haline gelir."

Hastalığın sebebi mutluluk kimyasalının azalması

Yapılan çalışmalarda insan beyninde mutluluk kimyasallarından biri olan serotonin maddesinin seviyesinin ve etkinliğinin azaldığını dile getiren Dr. Tan, hastalığın tedavisi hakkında ise şunları anlatıyor: "İyi ve doğru bir ilaç tedavisiyle hastaların yaklaşık yüzde 60'ı tedavi edilebilmektedir. Ancak tedavi sürecinde hastaların dikkat etmesi gereken husus tedavi etkinliğinin geç başlaması hususudur. Etkinin başlaması ve olgunlaşması için 2-3 aylık bir süre gerekmektedir. O yüzden bu sürenin göz önünde bulunulması ve sabırla tedaviye devam edilmesi çok önemlidir. İlaç tedavisi tek başına yeterli olmazsa ilaveten elektroşok ve Transkraniyal Manyetik Uyarım (TMU) tedavisi de devreye sokulur. Son yıllarda yapılan uygulamalara göre ilaç-elektroşok-manyetik uyarım tedavisine bilişsel ve davranışçı terapi yöntemleri ilave edildiğinde tedavi şansı yüzde 70-80'e çıkabiliyor. Davranışçı tedavilerde de üzerine gitme, dikkati başka yöne çekme, stresle mücadeleyi öğrenme ve 'bio-feedback' gibi yöntemler uygulanmaktadır. Tedavide kişinin kararlılığı da ayrıca çok önemlidir."

Zihinleri kuşku kemirir

Hastalığın kişiden kişiye seyrinin değiştiğini söyleyen Dr. Oğuz Tan, bazılarında hastalığın kuşku olarak baş gösterdiğini belirterek, "Bu kişiler sürekli bir şeyleri yapıp yapmadığı ile ilgili kuşkular taşırlar. Bu kuşkular büyük sıkıntı yaratır ve kişide aşırı bir kontrol etme davranışı oluşur. Acaba ocağı kapattım mı, kapıyı kilitledim mi gibi kuşkuların sonucunda emin olmak için defalarca tüpü, kapıyı, ışığı kontrol eder." diyor. Hastalığın bir başka boyutunun da zihne yerleşen saplantılı düşünceler olduğunu ifade eden Dr. Tan şunları söylüyor: "Zihni cinsel ve saldırgan bir hareketle ilgili düşünceler meşgul eder. Kişiler bu durumdan dolayı kendilerini sürekli kınar ama düşüncelerine engel olamazlar. Diğer durum da kişide zorlama olmaksızın beliren saplantılı düşüncelerdir. Bunlar da özellikle saldırgan hareketler ve cinsel dürtülerle ilgili düşüncelerdir ve kişi başka şey düşünemez."

İnançta saplantıya düşerler

Ayrıca: Tanrı var mıdır? varsa Tanrıyı kim yaratmıştır? gibi uçsuz bucaksız sorularla giden 'metafizik obsesyonlar' ya da dini obsesyonlar dediğimiz saplantı çeşitleri de vardır. Kişinin aklına istemeden ve elinde olmadan Allah'ın olmadığı gibi düşünceler gelir. Hatta bazı zamanlar Allah'a küfür şeklinde düşünceler oluşabilir. Kişi bunun neticesinde, hele hele inançlı bir kişi ise aşırı sıkıntı ve suçluluk, günahkarlık duygusuna kapılır. Bu sıkıntıyı ve suçluluk duygusunu bertaraf etmek için de sesli veya içinden "tövbe tövbe", "estağfirullah" gibi sözler sarfeder. Bu düşünceler öyle artar ki kişi günlük işlerini yapmaz ve hatta ibadet edemez hale gelir.
'
Ya hasta olursam' korkusu

Kanser, AİDS gibi hastalıklara yakalandığı şeklinde düşüncelerin geldiği hastalık obsesyonları (takıntı) bir diğer saplantı çeşitidir. Kişi bu yüzden tetkikler yaptırır ancak bir sonuç çıkmadığı halde elinde olmadan hasta olduğu düşüncesini zihninden atamaz. Hastalık düşüncesinin yarattığı sıkıntıyı gidermek için sürekli hastahaneye gidip tetkik yaptırır, tetkiklerden bir sonuç çıkmaz, o an için rahatlar ancak düşünce zihninden gitmez. Bu kısır döngü şeklinde hep bu şekilde devam eder. Otomobil plakalarını ve evlerin numaralarını okuma, apartmanların kaç kat olduğunu sayma gibi 'sayma obsesyonları' da görülen diğer saplantı çeşitleridir.

Temizlik değil hastalık

Değişik şekillerde görülebilen hastalığını en sık görülen örneği ev ve vücut temizliği hastalığıdır. Kişide eline olmadan kirlenmeyle ve hastalık bulaşmasıyla ilgili bir tehdit algısı oluşur. Kendisinin toplumun diğer bireylerinden daha çok mikrop, pislik ve kirle karşılaşma tehlikesinde olduğuna inanmaya başlar. Bu düşüncenin etkisiyle de gereksiz tedbirler almaya başlar. Bulaşma korkusuyla el sıkışmaktan, umumi tuvaletleri kullanmaktan, para ve kapı tokmaklarını tutmaktan kaçınır. Bu işlerden birini yaptığı zaman da kendilerine mikrop, toz, feçes ya da idrar bulaştığını düşünüp ellerini yıkarlar. Günde 3-4 saat elini yıkayan, her yıkamada en az yarım saat ayıran, dışarı çıkıp eve geldikten sonra hemen elbiselerini çıkarıp yıkamaya atan kendisi de banyoya koşan, her banyoda ve tuvalete girmede 2-3 saat harcayan bir kişide temizlik saplantısının olduğu düşünülür. Saplantı hastalarının yüzde 25-50'sinde bulaşma saplantıları görülür. Bazı hastalarda ise vi temizleme hastalığı vardır. Hatta özellikle evhanımlarından gününün büyük bir bölümünü temizlikle geçiren hastalar vardır.

Her şey eksiksiz olsun, takıntısı

'Simetrik' veya 'eksiksiz olma' saplantıları da sık görülen saplantı çeşitlerindendir. Kişi yaptığı işin eksiksiz olmasına, evdeki veya masasındaki eşyaların düzgün ve simetrik olmasına hastalık derecesinde dikkat eder. Öyle ki saatlerce bu simetriyi sağlamak için uğraşabilir. Eğer bu simetriyi ve düzenliliği yerine getiremezlerse aşırı sıkıntı duyarlar ve sıkıntılarını gidermek için saatlerce uğraşırlar. Bu yüzden işlevsellikleri önemli ölçüde etkilenir. Bir davet, randevu, iş gibi etkinliklerine yetişememe, işleri yetiştirememe gibi sorunlarla çok sık karşılaşırlar.

Mavi forum

Hiç yorum yok: