16 Aralık 2007 Pazar

Kulak çýnlamasý hastalýk habercisi

Kulak çınlamasının, özellikle diyabet ve kalp rahatsızlığı başta olmak üzere çeşitli hastalıklara eşlik edebildiği, bu yüzden nedeninin mutlaka araştırılması gerektiği bildirildi.

Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barlas Aydoğan, halk arasında "kulak çınlaması" olarak bilinen "tinnitus rahatsızlığı"nın, kulak içindeki gürültü, çınlama ve ıslık benzeri seslerle belirti verdiğini söyledi.
 
Kulaktaki sesleri kişi harici kimsenin duymadığını ve genellikle sessiz ortamlarda fark edilebildiğini belirten Doç. Dr. Aydoğan, şöyle konuştu:
 
"Bir dizi sağlık sorununun neden olabildiği semptom olan çınlama, oldukça yaygın görülüyor. En büyük hasta grubunu ise hastalığın nedenini fark edemediğimiz grup oluşturuyor.
 
Kulakta tırmalayıcı şekilde duyulan ses, kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü gibi, çoğu zaman psikolojik bozukluklara da yol açabiliyor. Hasta çoğu zaman ilaç tedavisinin yanı sıra çınlamanın yol açtığı sorunlar için de psikolojik destek almak durumunda kalabiliyor."
 
Çınlamanın, tek başına ortaya çıkabildiği gibi başta diyabet, kalp rahatsızlıkları, kolesterol gibi çeşitli hastalıklarla birlikte görülebildiğini ifade eden Doç.Dr. Aydoğan, hastalığın oluş nedeninin mutlaka bulunması gerektiğini söyledi.
 
Aydoğan, diğer rahatsızlıklara eşlik edenlerin yanı sıra orta kulak damarlarıyla ilgili sorunlar, kireçlenme, damarlarda aşırı yağlanma, yüksek sese maruz kalma gibi nedenlerin de çınlamaya yol açabileceğini söyledi.
 
Stresin çınlamayı tetiklediğini bildiren Doç.Dr. Aydoğan, bu durumda kişinin stresi yaratıcı etkenleri mutlaka azaltması gerektiğini ifade etti.
 
Rahatsızlığın en fazla uyku sorununa yol açtığını vurgulayan Aydoğan, "Ses dolayısıyla uyku sorunu çeken kişiler, hafif bir müzik ve kısık seste dinlenen radyo ile çınlama sesini örterek uykuya geçebilir" dedi.


"Nargile sigara kadar zararlý olabilir"

Dünya Sağlık Örgütü, nargilenin sigara kadar sağlığı tehdit ediyor olabileceğini, ancak nargile içimi ile ölümler arasında bağlantı olduğu konusunda daha fazla araştırmaya gerek bulunduğunu açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasında, "nargile kullanımının, sigara kullanımına karşı güvenli bir alternatif olmadığı", tersine nargile harmanında da akciğer, kalp ve diğer hastalıklara neden olacak maddeler bulunduğu kaydedildi.
 
Sağlık örgütünün "istişare notunda", nargilenin sigaradan daha uzun süre içildiği hatırlatılarak, ilk araştırmalarda nargile içimi ile sigaranın aynı oranda tehlikeli gibi görüldüğü aktarıldı.
 
Ortadoğu, Kuzey Afrika ile Orta ve Güney Asya'da yaygın olarak kullanılan nargile, ABD ve Avrupa'da da özellikle gençler arasında yaygınlaşıyor.

'Obezite, ciddi saðlýk riski'

ABD'de gençler arasında artan orandaki obezliğin, 2035 yılına kadar ülkede kalp hastalığı vakalarında artışa neden olabileceği bildirildi.

New England Journal of Medicine'de yayımlanan bir araştırmada, yaşam tarzına bağlı olan obezliğin halk sağlığında ciddi kriz yaratabileceği belirtildi.
 
Araştırma, ülkede 2035'e kadar kalp hastası olan insan sayısının yüzde 16 oranında artabileceğini, bunun da fazladan 100 bin hastaya denk geldiğini ve obezliğin neden olduğu kalp hastalıklarına bağlı ölümlerinse yüzde 19 artabileceğini ortaya koydu.
 
San Francisco Üniversitesinden biyo istatistik ve salgın hastalıkları uzmanı Kirsten Bibbins-Domingo, yaptıkları araştırmanın, gençlerin büyük bölümünün 30-35 yaşlarında kalp hastası olacaklarını gösterdiğini söyledi.
 
Bu durumun da daha fazla kişinin hastaneye yatması anlamına geldiğini ifade eden Bibbins-Domingo, bunun da daha fazla tıbbi prosedür, kronik hastalıklar için daha fazla tedavi ihtiyacı, hastalık dolayısıyla rapor alma ve ortalama hayat süresindeki azalış sonucunu doğuracağını belirtti.
 
ABD istatistiklerine göre, yaklaşık 9 milyon genç aşırı kilolu,çocuklarda obezlik oranı 1970'lere oranla üç katına çıktı.


Aðýz kuruluðu diþleri vuruyor

Diş hekimliğinde 'Xerostomia' adı verilen ağız kuruluğu, tedavi edilmediği taktirde ciddi sorunlara yol açabiliyor.

Günlük yaşamda önemsenmeyen sorun diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına yol açabiliyor.
 
Diş Hekimi Altuğ Serçe, sorunun kaynağını ve çözüm önerilerini anlattı:
 
"Tükürük bezlerinin yetersiz çalışması ağız kuruluğuna (xerostomia) yol açmaktadır. Tükürük miktarındaki yetersizlik dolayısıyla diş yüzeyinde aşırı miktarda gıda ve bakteri plağı birikmesi meydana gelir.
 
Bu da diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına neden olur. Ayrıca ağız kuruluğu, çiğneme ve yutma güçlüğüne neden olduğu için beslenme bozuklukları da oluşur."
 
Yan etki olarak ortaya çıkıyor
 
Ağız kuruluğu, tansiyon, alerji, antidepresan, ağrı kesici gibi ilaçların kullanımı ile radyoterapi ve kemoterapinin yan etkisi olarak ortaya çıkabiliyor.
 
Kişide devam eden boğaz ağrısı, dilde yanma, sık susama, ağız kokusu, konuşma güçlüğü, protez kullanmada güçlük, tat bozukluğu, dudak ve dudak kenarlarında çatlama gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.
 
Tükürük miktarındaki yetersizlik, tükürük yapısında bulunan kalsiyum ve fosfat gibi bazı minerallerin de azalmasına yol açarken, bu minerallerin azlığı diş çürüklerinde artışa neden oluyor. Ağız kuruluğu bu nedenle hafife alınmamalı ve mutlaka bir diş hekimine başvurulmalıdır."
 
Ağız kuruluğunun nedenleri:
 
  • Biyolojik yaşlılık: Etkili bir faktör, tek başına etkili değil.
  • Sistemik hastalıklar: Romatizmal hastalıklar
  • Bağışklık sistemi hasarı (AIDS), Hormonal bozukluklar (Şeker hatalığı), Nörolojik bozukluklar (Parkinson)
  • Çiğneme kabiliyetinin azalması
  • Tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması
  • Radyoterapi (Radyasyon tükürük bezlerinde kalıcı hasar yapar)
  • İlaçlar  (400'ün üstünde ilaç türü ağız kuruluğu yapar: deconjestanlar, diüretikler, tansiyon ilaçları, antidepresanlar, antihistaminikler)
  • Kafein ve alkol tüketimi
       
      Ağız kuruluğu nasıl kontrol altına alınır?
    • Sık sık yudum yudum su içilmeli. Gece yatarken yanında sıvı içecek, su bulundurulmalı
    • Şekersiz sakız çiğnenmeli
    • Sigara, alkol, şekerli yiyeceklerden uzak durulmalı
    • Yaşanılan mekanın nemi ayarlanmalı
    • Gerekirse eczanelerden temin edilebilen yapay tükürük tabletleri kullanılmalı
    • Bakteri plağı kontrol altına alınmalı
    • Floridli diş macunu, jel, gargara kullanılmalı
    • C vitamini kullanılmalı


    • Temizlik maddesi içenlerde kanser riski

      Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, yanlışlıkla sıvı temizlik maddesi içen kişilerin, yemek borusunda yanıklar oluştuğundan ve tedavi uzun sürdüğünden 20-40 yıl sonra yemek borusu kanseriyle karşılaşabildiklerini söyledi.

      Yemek borusu yanığı oluşan her 100 çocuktan 4'ünün öldüğünü söyleyen Prof. Dr. Yorulmaz, "Bu maddeler yanlışlıkla içildiğinde yemek borusu yanıklarına neden olabilmektedir. ABD'de yılda 5 bin ile 15 bin kişide böyle yanıklar görülmektedir" dedi.

      Hastaların yüzde 75'inin beş yaşından küçük çocuklar ve yarıdan çoğunun erkekler olduğunu belirten Yorulmaz, bu tür yanıklara yol açan temizlik maddelerin başında çamaşır suyu, yağ çözücü, kireç sökücü ve lavabo açıcılar geldiğini söyledi.
       
      "Kanser riskini bin kat artırıyor"
       
      Yanık sonrası, yemek borusunda kanser gelişme riskinin yanık olmayanlara göre bin kat arttığını ifade eden Prof. Dr. Yorulmaz, gün içinde en tehlikeli zamanın çocuğun oyun için serbest bırakıldığı öğleden sonra ve akşam saatleri olduğunu belirtti.
       
      Temizlik maddeleri içildiğinde, yemek borusu, dudaklar, ağız içi, yutak gırtlak ve midede hasar oluşabildiğini bildiren Yorulmaz, temizlik maddesi içen çocukta aniden salya akması, bulantı, kusma, yutma güçlüğü, göğüs ağrısı, hırıltılı solunumun ortaya çıktığını, bu çocukların yaklaşık üçte birinde yutmayı engelleyecek biçimde yemek borusunda darlık meydana geldiğini belirtti.
       
      Korunmak için yapılması gerekenler
       
      Temizlik maddesi gibi şeyler içmiş olan çocukların asla kusturulmaması ve derhal hastaneye yetiştirilmesi gerektiğini belirten Yorulmaz, "Evde kullanılan temizlik maddeleri kendi orijinal ambalajlarında tutulmalıdır. Açıkta satılan maddeler asla meşrubat ya da su kaplarına konulmamalıdır" dedi.
       
      Bu tür maddelerin çocukların erişebileceği yerlerde tutulmaması gerektiğini belirten Yorulmaz, "Kilitli ve çocuklardan uzak bir uygun yerde bulundurulmalı, ambalajları çocuklar tarafından kolay açılmayan türde olmalıdır. Anneler beş yaşından küçük çocukları diğer çocuklarla oynarken göz önünden ayırmamalı" diye konuştu.

      Zayýflamak için 'light gýda' çözüm deðil

      Özellikle yaz aylarında tüketimi artan ve kilo aldırmıyor gibi algılanan 'light ürünler', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geliyor. Zayıflamak için yaşa ve cinsiyete göre bilinçli diyet yapılması öneriliyor.

      Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Doç. Dr. Murat Sert,  bisküvi ile başlayan 'light gıda' üretiminin reçelden pirince, çikolatadan süt, yoğurt ve ekmeğe kadar her üründe uygulandığını ve tüketicinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını belirtti.
       
      Sert, 'light ürünlerin', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geldiğini anlattı:

      "'Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'ne göre, bir ürünün light olabilmesi için, orijinal veya benzeri gıda maddesine göre, enerji değerinin en az yüzde 25 azaltılması gerekiyor. Bir ürünün üzerinde düşük kalorili yazabilmesi için de o ürünün 100 gramında 40 kaloriden az kalori bulunması şartı var."
       
      Yapılan araştırmalara göre light ürün pazarının her yıl yüzde 25 büyüdüğünün belirtildiğini vurgulayan Sert, "Bu büyümede, 'light gıdaların' sanki hiç kilo yapmıyor gibi algılanmasının payı çok büyük. Oysa, bir kişi herhangi bir ürünü bir birim tüketiyor, daha sonra bu ürünün light olanını iki birim tüketiyorsa eskisinden daha fazla kalori alıyor demektir" dedi.
       
      Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de modern çağın önemli sağlık problemlerinden olan şişmanlık ve obezitenin artış gösterdiğine dikkat çeken Sert, "Yapılan araştırmalar, her 5 kadından birinin aşırı kilolu olduğunu ortaya koyuyor. Bu da light ürünlerin kurtarıcı gibi algılanmasına neden oluyor" dedi.
       
      Şişmanlık, diyabet ve metabolik hastalıklar

      Sert, light gıdaların fazla miktarda düzensiz alınmasının, şişmanlık, diyabet ve çeşitli metabolik hastalıkları kamçıladığını anlattı:
       
      "Tıpkı sigara paketlerinde olduğu gibi gıda ürünlerinde de katkı maddeleri ve kalori miktarları okunabilir şekilde yazılmalı. Oysa, günümüzde tüm ürünlerde olduğu gibi light ürünlerin ambalajına baktığınızda karınca duasını andıran yazıları okuyabilmenin ve bu sayede bilinçlenmenin imkanı yok. Bunun yasak savma zihniyetiyle yapıldığı açıkça ortada."
       
      Doç. Dr. Sert, zayıflamak için bir uzmandan yardım alınmasını ve yaşa, cinsiyete göre bilinçli diyet yapılmasını önerdi:
       
      "Eğer light gıdaların bir faydası olsaydı, bunu ilk çıkaran ülke olan Amerika ve ardından bunu uygulayan diğer ülkeler ve Türkiye'de bugün şişmanlık ve obezite sorunu bu kadar çok konuşulmazdı. Bilinçli bir diyet kilo problemini ortadan kaldırır.
       
      Ayrıca, yemek yerken çatal ya da kaşık sürekli elde tutulmamalı masaya bırakılmalı. Bu sayede çiğneme süresi uzadıkça tokluk duygusu oluşumu da kuvvetlenir."

      Haftasonu pikniði saðlýðýnýzdan etmesin!

      İlkbahar mevsiminde halk arasında saman nezlesi olarak bilinen 'alerjik rinit' en sık karşılaşılan hastalıklar arasında yer alıyor.

      Özellikle mevsime bağlı görülen alerjik rinit, polen gibi uyaranların etkisinin yoğun olduğu piknik ve doğa yürüyüşlerinden olumsuz etkilenebiliyor.
       
      Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, alerjik rinitle ilgili bilinmesi gerekenleri ve alınabilecek önlemleri anlattı:
       
      "Alerjik rinit (saman nezlesi), toplumda sık görülen alerjik hastalıkların başında gelmektedir. Özellikle alerjik olan anne ve babaların çocuklarında görülme sıklığı daha fazla olan bu hastalık, endüstriyel gelişmiş ülkelerde, çevre kirliliği gibi faktörlerin artması ile giderek artmaktadır.
       
      Hastalık genllikle alerjik konjonktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astımla birliktelik gösterebilir. Alerjik rinit, hayatı tehdit etme özelliği olmayan, ancak hastanın konforunu belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Bu hastalıkta özellikle hastalar belirli bir alerjen ya da alerjenlerle karşılaştığı zaman şikayetler ortaya çıkar.
       
      Yılın her döneminde görülebilir
       
      Alerjik rinit, yıl boyu süren alerjik rinit, mevsimsel alerjik rinit ve yıl boyu süren ancak mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit olarak üç ayrı şekilde görülebilir. Bu hastalıklarda alerjiyi ortaya çıkaran alerjenler hastalığın görülme zamanını belirler.
       
      Yıl boyu alerjik rinit ev tozu akarlarına bağlıdır, mevsimsel alerjik rinit ise genel anlamda polenlere (ağaç, ot, yabani ot, hububat poleni) bağlıdır. Yıl boyu süren mevsimsel artışlı alerjik rinitlerde ise sorumlu alerjen hem ev tozu akarları hem de polenlerdir. Polen alerjisi olan hastalar, o bitkinin polenizasyon yaptığı mevsimde daha sık bulgu verirler.
       
      Aksırık ve burun akıntısına dikkat!
       
      Alerjik rinitli hastalarda alerjenle karşılaştıktan sonra dakikalar içinde hapşırma, burunda kaşınma, burun akması ve burun tıkanıklığı olur. Bu hastalarda genelde alerjik konjonktivit de (göz nezlesi) eşlik ettiği için gözlerde yanma, batma, kaşınma, sulanma gibi bulgular da görülebilir. Yine bu hastalarda eğer alerjik sinüzit varsa, geniz akması, baş ağrısı, gece gelen öksürük nöbetleri olabilir.
       
      Astımın da birlikte görüldüğü hastalarda, nefes darlığı, hırıltlı solunum, göğüste sıkışma hissi, öksürük gibi bulgular olabilir. Alerjik rinitli hastalara uzun süre grip zannedilip yanlış tedaviler uygulanabilmektedir. Eğer kişinin ailesinde alerjik hastalık hikayesi varsa, alerjik rinit hasta ve hekimin aklına daha erkenden gelmelidir.
       
      Alerjenle temas kesilmeli
       
      Alerjik rinitin tedavisinde öncelikle hastanın alerjenle temasını bitirmesi veya bunu minimum düzeye indirmek gerekir. Alerjik riniti bulunan kişiler özellikle ilkbaharda polenlerden mutlaka korunmalıdır. Bunun dışında ilaç olarak öncelikle burun içine uygulanacak veya ağızdan uygulanacak antihistaminiklerden fayda sağlanmaya çalışılır.
       
      Hastaların önemli bir kısmında bu ilaçlardan fayda elde edilir. Hekimin uygun gördüğü durumlarda burun içine uygulanan kortizonlu spreylerden de belirgin yarar sağlanır.
       
      Bu tür kortizon preparatlarının yan etkisi yok denecek kadar azdır. İlaçlardan yeterince fayda sağlanamayan hastalarda ise aşı tedavisi (alerjen immünoterap) uygulanabilir. Tedavi süresince kişiye yılda bir kez cilt testleri de yapılmalıdır. Yapılan çalışmalarda alerjen immünoterapi programının alerjik astımdan korumada da etkin olduğu kanıtlanmıştır.

      Böbrek naklinde dünya rekoru bizim

      Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007 başından bugüne kadar 306 böbrek nakli yaparak dünya rekoru kırdı.

      Geçen yıl Avrupa'da en fazla organ nakli yapan birinci merkez olarak rekor kıran Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin Müdürü Prof.Dr. Alper Demirbaş, ekibiyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, dünyada bu yıl en fazla böbrek nakli yapan merkez olarak haklı bir gurur yaşadıklarını anlattı.
       
      Yılbaşından bu yana 306 nakil gerçekleştirdiklerini kaydeden Prof.Dr. Demirbaş, bu rakamla ilk sırada olduklarını, ikinciliği ABD Viskonsin Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 304 nakille, üçüncülüğü de yine ABD'den Alabama Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 303 nakille aldığını söyledi.
       
      Avrupa'da 280, ABD'de 300 böbrek nakil merkezinin önüne geçtiklerini belirten Prof. Dr. Alper Demirbaş, yıl sonuna kadar da 12 randevulu nakil daha olduğunu kaydetti.
       
      Kan grubu uyumsuz nakil
       
      Demirbaş, böbrek nakilleriyle ilgili şunları söyledi:
       
      "Kaybedilen hasta sayısı 3'te kaldı. Başarı oranı da yüzde 99.5'tir. Bunun bir örneği dünyada yok. 6 kan grubu uyumusuz nakil yaptık. Bu da dünyada bir ilktir. Bunu yaptığımızda birçok meslektaşımızın bu olaydan haberi yoktu, olanlar da 'imkansız' diyordu.
       
      Doku uyumsuz böbrek nakli için de eleştiri almıştık. Sonuçlar bilimsel olarak yayınlandı. Yüzde 100 uyumludan farksız olduğu kabul edildi. 306 böbrek naklini Türkiye'nin 60 değişik ilinden gelen hastalarla yaptık.
       
      Örneğin, Diyarbakır'dan 10, Şanlıurfa'dan 10, 17 nakil merkezi bulunan İstanbul'dan 47, Konya'dan 16, Mersin'den 10, Adana'dan 13 kişi merkezimizde böbrek nakli oldu."
       
      Dünya rekorunu kıran ekip
       
      Merkez Müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş'ın yaptığı basın açıklamasına ekip arkadaşları Doç.Dr. Murat Tuncer, Doç.Dr. Okan Erdoğan, Doç.Dr. Zeki Ertuğ ve Dr. Levent Yücetin de katıldı.
       
      Basın toplantısında konuşan Nefrolog Doç.Dr. Murat Tuncer, rakamsal başarının yanında bilimsel alanda da çok önemli başarılara da imza attıklarını belirterek, "Dünya tıbbına kazandırdıklarımız da var. Türkiye'de pankreas ve böbrek naklini birlikte ilk yapan merkez olduk. Bu şeker hastalarının hayatiyeti için çok önemli bir başarıdır.
       
      Kan grubu uyumsuz böbrek naklini ilk kez biz yaptık. Fransa'dan önümüzdeki günlerde gelecek olan bir hastaya kan uyumsuz nakil yapacağız. Çünkü Fransa'da bu tekniği bilen ve uygulayan merkez yok. Tüm bu yaptığımız olumlu işlere karşın halen bekleme sıramızda 2 bin 700 kişi bulunuyor" dedi.
       
      Doç.Dr. Okan Erdoğan ise, "Vericiye kapalı yöntemle müdahale edip nakil yaptığımız ameliyatların başlatıcısı biz olduk. Bu yöntemle 70 nakil gerçekleştirdik. Bir bakıma eğitim merkezi konumundayız. Merkezimizde şu ana kadar 4 nefrolog yetiştirdik" dedi.


      Zayýflamak için 'light gýda' çözüm deðil

      Özellikle yaz aylarında tüketimi artan ve kilo aldırmıyor gibi algılanan 'light ürünler', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geliyor. Zayıflamak için yaşa ve cinsiyete göre bilinçli diyet yapılması öneriliyor.

      Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Doç. Dr. Murat Sert,  bisküvi ile başlayan 'light gıda' üretiminin reçelden pirince, çikolatadan süt, yoğurt ve ekmeğe kadar her üründe uygulandığını ve tüketicinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını belirtti.
       
      Sert, 'light ürünlerin', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geldiğini anlattı:

      "'Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'ne göre, bir ürünün light olabilmesi için, orijinal veya benzeri gıda maddesine göre, enerji değerinin en az yüzde 25 azaltılması gerekiyor. Bir ürünün üzerinde düşük kalorili yazabilmesi için de o ürünün 100 gramında 40 kaloriden az kalori bulunması şartı var."
       
      Yapılan araştırmalara göre light ürün pazarının her yıl yüzde 25 büyüdüğünün belirtildiğini vurgulayan Sert, "Bu büyümede, 'light gıdaların' sanki hiç kilo yapmıyor gibi algılanmasının payı çok büyük. Oysa, bir kişi herhangi bir ürünü bir birim tüketiyor, daha sonra bu ürünün light olanını iki birim tüketiyorsa eskisinden daha fazla kalori alıyor demektir" dedi.
       
      Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de modern çağın önemli sağlık problemlerinden olan şişmanlık ve obezitenin artış gösterdiğine dikkat çeken Sert, "Yapılan araştırmalar, her 5 kadından birinin aşırı kilolu olduğunu ortaya koyuyor. Bu da light ürünlerin kurtarıcı gibi algılanmasına neden oluyor" dedi.
       
      Şişmanlık, diyabet ve metabolik hastalıklar

      Sert, light gıdaların fazla miktarda düzensiz alınmasının, şişmanlık, diyabet ve çeşitli metabolik hastalıkları kamçıladığını anlattı:
       
      "Tıpkı sigara paketlerinde olduğu gibi gıda ürünlerinde de katkı maddeleri ve kalori miktarları okunabilir şekilde yazılmalı. Oysa, günümüzde tüm ürünlerde olduğu gibi light ürünlerin ambalajına baktığınızda karınca duasını andıran yazıları okuyabilmenin ve bu sayede bilinçlenmenin imkanı yok. Bunun yasak savma zihniyetiyle yapıldığı açıkça ortada."
       
      Doç. Dr. Sert, zayıflamak için bir uzmandan yardım alınmasını ve yaşa, cinsiyete göre bilinçli diyet yapılmasını önerdi:
       
      "Eğer light gıdaların bir faydası olsaydı, bunu ilk çıkaran ülke olan Amerika ve ardından bunu uygulayan diğer ülkeler ve Türkiye'de bugün şişmanlık ve obezite sorunu bu kadar çok konuşulmazdı. Bilinçli bir diyet kilo problemini ortadan kaldırır.
       
      Ayrıca, yemek yerken çatal ya da kaşık sürekli elde tutulmamalı masaya bırakılmalı. Bu sayede çiğneme süresi uzadıkça tokluk duygusu oluşumu da kuvvetlenir."

      Kulak çýnlamasý hastalýk habercisi

      Kulak çınlamasının, özellikle diyabet ve kalp rahatsızlığı başta olmak üzere çeşitli hastalıklara eşlik edebildiği, bu yüzden nedeninin mutlaka araştırılması gerektiği bildirildi.

      Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barlas Aydoğan, halk arasında "kulak çınlaması" olarak bilinen "tinnitus rahatsızlığı"nın, kulak içindeki gürültü, çınlama ve ıslık benzeri seslerle belirti verdiğini söyledi.
       
      Kulaktaki sesleri kişi harici kimsenin duymadığını ve genellikle sessiz ortamlarda fark edilebildiğini belirten Doç. Dr. Aydoğan, şöyle konuştu:
       
      "Bir dizi sağlık sorununun neden olabildiği semptom olan çınlama, oldukça yaygın görülüyor. En büyük hasta grubunu ise hastalığın nedenini fark edemediğimiz grup oluşturuyor.
       
      Kulakta tırmalayıcı şekilde duyulan ses, kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü gibi, çoğu zaman psikolojik bozukluklara da yol açabiliyor. Hasta çoğu zaman ilaç tedavisinin yanı sıra çınlamanın yol açtığı sorunlar için de psikolojik destek almak durumunda kalabiliyor."
       
      Çınlamanın, tek başına ortaya çıkabildiği gibi başta diyabet, kalp rahatsızlıkları, kolesterol gibi çeşitli hastalıklarla birlikte görülebildiğini ifade eden Doç.Dr. Aydoğan, hastalığın oluş nedeninin mutlaka bulunması gerektiğini söyledi.
       
      Aydoğan, diğer rahatsızlıklara eşlik edenlerin yanı sıra orta kulak damarlarıyla ilgili sorunlar, kireçlenme, damarlarda aşırı yağlanma, yüksek sese maruz kalma gibi nedenlerin de çınlamaya yol açabileceğini söyledi.
       
      Stresin çınlamayı tetiklediğini bildiren Doç.Dr. Aydoğan, bu durumda kişinin stresi yaratıcı etkenleri mutlaka azaltması gerektiğini ifade etti.
       
      Rahatsızlığın en fazla uyku sorununa yol açtığını vurgulayan Aydoğan, "Ses dolayısıyla uyku sorunu çeken kişiler, hafif bir müzik ve kısık seste dinlenen radyo ile çınlama sesini örterek uykuya geçebilir" dedi.


      Verem vakalarý artýyor

      Gelişmekte olan ülkelerde son zamanlarda verem vakalarında artış görülmesi, uzun yıllar önce insanlığın korkulu rüyası olan bu hastalığın tekrar geri döndüğü endişelerini ortaya çıkardı.

      Singapur'daki Novartis Tropik Hastalıklar Enstitüsü Kimya Bölümü Sorumlusu olan Dr. Thomas Keller, tıp dilinde"tüberküloz" olarak bilinen verem hastalığının belirli bir süre ortadan kalktığını ancak son yıllarda vaka sayısında belirli bir artış görüldüğünü söyledi.
       
      "15 yıl önce 'verem artık bitti' diye düşünüyorduk ama hastalık geri geliyor" diyen Keller, büyük bir salgından söz edilemeyeceğini ancak potansiyel bir durumla karşı karşıya olunduğunu kaydetti.
       
      Keller, özellikle Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yüzde 50'sinde virüs bulunduğunu, hastalığın bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla ortaya çıktığını bildirdi.
       
      Tüberkülozun yeryüzündeki başlıca ölüm ve hastalık nedenlerinden birisi olduğunu, 2000 yılında dünyada 2 milyar kişinin enfeksiyon taşıdığının saptandığını anlatan Keller, "Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre yılda yaklaşık 8 milyon kişi enfeksiyon kapıyor, 2 milyon kişi de bu hastalıktan hayatını kaybediyor" dedi.
       
      Hastalığın kentlerdeki kalabalıklaşma, yetersiz teşhis ve tedavi altyapısı, globalleşme ve seyahatlerin artmasıyla yayıldığına dikkati çeken Keller, şöyle konuştu:
       
      "Hastalığın tedavisinde ilaçların düzenli ve gerektiği sürede alınması çok önemli. Hasta 'iyileştim' deyip tedavisini yarıda bırakırsa hastalık direnç kazanıyor. Bu nedenle Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede olduğu gibi ilaçların sağlık elemanlarının gözetiminde verilmesi çok önemli.
       
      Ancak ne yazık ki bu her yerde uygulanamıyor. İlaca dirençli mikrobakteriyel suşların (Bir bakteri veya virüsun farklı alt türlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan grupları) ortaya çıkması, çoklu ilaç tedavisine dirençli vakaların sayısında artışa yol açtı.
       
      DSÖ'nün hesaplarına göre, dünya çapında 50 milyon kişide dirençli vaka gelişmektedir. Tedavi edilmediği takdirde aktif tüberkülozlu her birkişinin yılda 10-15 kişiye enfeksiyon bulaştıracağı öngörülüyor."
       
      "HIV ile etkileşim olursa tedavi imkansızlaşıyor"
       
      Keller, hastalığın HIV virüsüyle etkileşimde bulunması halinde ise tedavinin imkansız hale gelebildiğine işaret etti.
       
      Yaklaşık 30 yıl önce geliştirilen 4 ilacın, hastalığın tedavisindeki etkinliğini kaybettiğini ifade eden Keller, yeni bir ilaç üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
       
      Çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürdüklerini belirten Keller, ilacın 2 yıl içinde insanlarda denenmesinin mümkün olabileceğini kaydetti.


      Dýþ kulak enfeksiyonlarýna dikkat

      Yaz aylarının gelmesi ve deniz mevsiminin başlamasıyla yüzücü kulağı denilen dış kulak yolu iltihaplarında artış görülüyor.

      Kulak Burun Bogaz Uzmanı Op. Dr. İrfan Aksoy, dış kulak iltihabının zaman zaman çene eklemine ve boğaza bile vuran ağrılar yaptığını, hastanın ağzını açmakta bile zorlandığını söyledi.
       
      Duştan veya yüzmeden sonra kulakta kalan suyun başı sağa ve sola sallayarak çıkarılması gerektiğini belirten Opr. Dr. İrfan Aksoy, kulağa koruyucu amaçlı düşük yoğunluklu alkol (yüzde25), mineral yağı damlatılabileceğini söyledi.
       
      Duş veya yüzmeden sonra kulağın saç kurutma makinasıyla ılık üfler şekilde belli bir mesafeden kurutulabileceğini de belirten Op. Aksoy, kulak kanalının giriş kısmının pamuklu çubukla aşırıya kaçmadam nazikçe temizlenmesinin de önemli olduğunu vurguladı.
       
      Bu tip hastalıklardan korunmak için öncelikli olarak girilmesi sakıncalı görülen sahil ve hijyeni kötü yüzme havuzlarına girilmemesi gerektiğini belirten Op. Aksoy, dış kulak problemi olan kişilerin duşta kulak yoluna sabunlu su veya köpük kaçırmamaya özen göstermesi gerektiğini dile getirdi. 
       
      Kulak temizleme çubukları zararlı mı?
        
      Op. Dr. İrfan Aksoy, kulak kanalı enfeksiyonlarının oluşmasında kulak temizleyici olarak kullanılan pamuklu çubukların yanlış kullanılmasının önemli etken olduğunu da anlattı:
       
      "Genelde kulak kaşıntısını gidermek veya kulak tıkandığında açmak amacıyla abartılı kullanılması bu hastalıkta başlıca etken. Kulak kiri varsa bunu daha da ileri iterek kulağın tıkanmasına ve enfeksiyon oluşması için uygun ortamın oluşmasına neden olur.
       
      Kulağın kendini temizleme mekanizmasını ve kulak cildini zedeleyerek bakteri ve mantarların enfeksiyon oluşturmasına karşı olan savunma mekanizmalarını bozar."
       
      Yüzücü kulağı nedir?
       
      Op. Dr. İrfan Aksoy, yüzme veya banyo sonrası dış kulak yoluna kaçan suyun normal şartlarda dışarı çıktığını, kalan suyun da vücut ısısıyla buharlaşarak kulak kanalının kuru kalması sağladığını belirtti.
       
      "Geçici olarak suya maruz kalmak zararsızdır" diyen Aksoy, "yüzücü kulağı  isminden de anlaşılacağı gibi yüzme sporlarıyla uğraşanlarda sık görülen bir dış kulak yolu iltihabıdır. Normal insanlara göre beş kat daha fazla görülür. Bu kadar fazla görünmesi dış kulak yolunun suyla sürekli temas etmesinden dolayı olmaktadır. Yaz aylarında deniz, yüzme havuzu gibi ortamlarda yüzme ve dalma sporlarının yaygın yapılmasıyla normal kişilerde de görülür" dedi.
       
      Dış kulak yolunun yapısı nasıl?
       
      Op. Dr. İrfan Aksoy, dış kulak hakkında da bilgi verdi:
       
      "Dış kulak kanalı düz bir kanal değildir hafif S şeklindedir yaklaşık 3 cm uzunluğundadır kanalın sonunda kulak zarı bulunmaktadır. Kulak kanalı dış ortamdaki seslerin iç kulağa iletilmesinde seslerin güçlendirilmesinde rol oynar.
       
      Üçte ikilik dış kısmı daha kalındır burada cilt altında kulak kiri dediğimiz serumeni oluşturan bezler ve kıl  folikulleri(kıl oluşumunu sağlayan yapılar) bulunur.
       
      Üçte biri ise kulak zarına yakın olan kısmıdır, daha incedir. Dış kulak yolu ph'sı hafif asidiktir. Bu enfeksiyonların gelişmemesi açısından önemlidir.Kulak kiri dış ortamdan gelen toz ve benzeri yabancı cisimleri zamk gibi tutarak daha içeri gitmesini önler.
       
      Kulak kiri ve kulak cildinden dökülen artıklar kulak kanalının kendini temizleme mekanizmasıyla  sürekli olarak dışarı doğru atılırlar."

      Kansere karþý yeni umut

      Alman bilim adamları, kansere karşı mücadelede önemli bir gelişme sağladı.

      Göttingen Üniversitesinden bir grup bilim adamı, farelerdeki akyuvarları aktif hale getirerek kanserli hücreleri yok etmelerini sağlayan bir yöntem geliştirdi.
       
      Araştırmacıların açıklamasında, farelerdeki akyuvarların "HSP70" adlı bir stres proteiniyle aktif hale getirildiği, kanserli hücre üretimine neden olan bu protein sayesinde akyuvarların kanserli hücreleri tanıdığı ve yok ettiği bildirildi.
       
      Üniversitenin araştırma görevlisi Ralf Dressel, "HSP70"in insanlardaki akyuvarlar üzerinde de etkili olup olamayacağının araştırılacağını, bu yeni yöntemin belirli kanser çeşitlerinin tedavisinde yeni perspektifler açacağını kaydetti.


      Hafýza kaybýna kamera

      Alzheimer hastalığı gibi hafıza sorunu olanlara yardımcı olacak minik ve insanın üzerinde taşıyabileceğidijital bir kamera geliştirildi.

      Microsoft tarafından üretilen Sensecam adlı kamera, hafızanın hızlı şekilde canlandırılmasını sağlamak için daha sonra izlenmek üzere, gün içinde yaşananların her 30 saniyede bir fotoğrafını çekiyor.
       
      Testler sonucu, kameranın, hafıza sorunu olanlara, olayları ve buna bağlı duyguları hatırlamalarında yardımcı olduğu görülürken, uzmanlar,dijital kameranın genel hafıza kaybı sorunu ve Alzheimer hastalığı gibi daha ciddi durumda olanlar tarafından rahatlıkla kullanılabileceğini belirtiyorlar.
       
      Amerikan ve İngiliz üniversitelerince denemeleri yapılmakta olan kamera, avuca sığabiliyor ve 30 binden fazla görüntüyü depolayabiliyor.
       
      Beyin enfeksiyonu nedeniyle hafıza kaybına uğrayan 63 yaşındaki bir kadın üzerinde yapılan testlerde denek, iki hafta boyunca görüntüleri iki günde bir ve bir saat süreyle yeniden izledi.
       
      Olayları anımsamasına herhangi bir yardım olmadığında her şeyi beş gün içinde unutan deneğin testler sırasında hafızası gözle görülür biçimde düzeldi ve iki haftasonunda yaşadığı olayların yüzde 90'ını anımsamaya başladı.
       
      Araştırmacılar, kamerayı belirli bir hastalığı olmamasına karşın tipik hafıza kaybı olan sağlıklı yaşlılar ile Alzheimer hastaları üzerinde de deniyorlar.


      Spor yapan kadýnlara 'akýllý sutyen'

      Avustralyalı bilim insanlarının geliştirdiği, kumaş içine yerleştirilmiş sensörlerle üretilen bir sutyenin, egzersiz yapan kadınlara büyük rahatlık ve kolaylık sağlaması bekleniyor.

      Geliştirdikleri buluşun sutyen üreticilerinin gelecekte daha iyi tasarımlar yapmasına yardımcı olacağına inandıklarını belirten araştırmacılar, vücuda uygun olmayan sutyenlerle egzersiz yapmanın uzun dönemli yaralanma riskini arttırabileceği uyarısında bulunuyorlar.
       
      Bulgularını Journal of Biomechanics dergisinde yayımlayan Wollongong Üniversitesinden araştırmacılar, laboratuvar sonuçlarının sensörlü kumaşın, egzersiz sırasında meme hareketini ve sutyen fonksiyonunu izlemeye uygun olduğunu gösterdiğini belirttiler.
       
      Kadınlarda egzersiz sırasında meme ağrısının önemli bir problem olduğunu belirten Portsmouth Üniversitesinden Dr. Joanna Scurr da son yapılan
      araştırmaya göre, kadınların yüzde 45 ila yüzde 60'ının egzersiz sırasında bu acıyı çektiklerini ve çok yavaş bir koşunun bile hızlı sprint koşusu kadar acı verebildiğini kaydediyor.
       
      İngiltere'de yapılan bir başka araştırmaya göre de kadınların yüzde 70'i yanlış ölçü sutyen giyiyor ve bu durum da omuz ve sırt ağrılarını arttırıyor.


      Lens kullanýmýnda hijyenin önemi

      Kontakt lenslerin kullanımında gerekli hijyen kurallarına uyulmamasının, körlüğe kadar gidecek sorunlara yol açabileceği bildirildi.

      Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gülay Güllülü, lens kullanımına, uzman hekim muayenesi sonucu karar verilmesi gerektiğini belirtti.
       
      Kontakt lenslerin gözdeki kırma bozukluklarını düzeltmek için kullanılan önemli bir teknolojik ürün olduğunu ifade eden Prof.Dr. Güllülü, özellikle son yıllarda kozmetik amaçlı kontakt lens kullanımının arttığını söyledi.
       
      Kontakt lens kullanımı öncesi mutlaka uzman hekim muayenesinden geçilmesi gerektiğini vurgulayan Prof.Dr. Güllülü, lens kullanımı süresince de belirli periyotlarla muayeneden geçilmesini önerdi.
       
      Prof.Dr. Güllülü, "Lens kullanımında en önemli nokta, gerekli hijyen kurallarına dikkat edilmesidir" dedi.
       
      Gerekli hijyen kurallarına dikkat edilmeden lens kullanımının korneada iltihaplanmalara neden olabileceğini bildiren Prof. Dr. Güllülü, şunları söyledi:
       
      "Bu iltihaplanmalardan en önemlisi, psödomonas keratitidir. Bu binde birden daha az sıklıkta görülmesine rağmen 24 veya 48 saat içinde körlüğe neden olabilmektedir. Bu nedenle lens kullanımında hijyen kurallarına çok dikkat edilmelidir."
       
      Uyulması gereken hijyen kuralları
       
      Lens kullanımında en sık yapılan hatanın tasarruf amacıyla lens solüsyonlarının gerektiği zamanlarda değiştirilmemesi olduğunu belirten Prof. Dr. Güllülü, şöyle devam etti:
       
      "Lensler, üzerinde biriken mikropların yok edilebilmesi için çıkarıldıklarında, özel solüsyonlar içinde bekletilmelidir.
       
      Fakat tasarruf amacıyla solüsyonlar gerektiği zamanlarda değiştirilmiyor. Bu da göz sağlığı açısından çok tehlikelidir. Ayrıca kullanılan lens hangi tür olursa olsun gece mutlaka çıkarılmalıdır."
       
      Kuruluk, yüksek irtifa ve hamileliğin lens kullanımını olumsuz yönde etkilediğini kaydeden Prof.Dr. Güllülü, kadınların makyaj yapmadan önce lenslerini takması, makyajlarını temizlemeden önce de lenslerini çıkarması gerektiğini söyledi.
       
      Lens kullananların gözlerinde ağrı, batma, kanlanma, görme bulanıklığı yaşadıkları zaman mutlaka uzman hekime başvurmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Güllülü, küçük yaşta lens kullanımının da sakıncalı olduğunu ifade etti.
       
      Özellikle genç kızların estetik görüntü amacıyla renkli lensler kullandıklarını söyleyen Prof. Dr. Güllülü, konuşmasını şöyle sürdürdü:
       
      "Özellikle lise çağındaki kız çocukları bu tür lensleri kullanmamalıdırlar. Çünkü gerekli hijyen kurallarının tam algılanamadığı veya ciddiyetle uygulanamadığı yaşlarda bu tür lenslerin kullanımı sakıncalıdır ve gözde çeşitli kalıcı hasarlara yol açabilir. Ebeveynler bu konuda dikkatli olmalıdırlar."



      Aðýz kuruluðu diþleri vuruyor

      Diş hekimliğinde 'Xerostomia' adı verilen ağız kuruluğu, tedavi edilmediği taktirde ciddi sorunlara yol açabiliyor.

      Günlük yaşamda önemsenmeyen sorun diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına yol açabiliyor.
       
      Diş Hekimi Altuğ Serçe, sorunun kaynağını ve çözüm önerilerini anlattı:
       
      "Tükürük bezlerinin yetersiz çalışması ağız kuruluğuna (xerostomia) yol açmaktadır. Tükürük miktarındaki yetersizlik dolayısıyla diş yüzeyinde aşırı miktarda gıda ve bakteri plağı birikmesi meydana gelir.
       
      Bu da diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına neden olur. Ayrıca ağız kuruluğu, çiğneme ve yutma güçlüğüne neden olduğu için beslenme bozuklukları da oluşur."
       
      Yan etki olarak ortaya çıkıyor
       
      Ağız kuruluğu, tansiyon, alerji, antidepresan, ağrı kesici gibi ilaçların kullanımı ile radyoterapi ve kemoterapinin yan etkisi olarak ortaya çıkabiliyor.
       
      Kişide devam eden boğaz ağrısı, dilde yanma, sık susama, ağız kokusu, konuşma güçlüğü, protez kullanmada güçlük, tat bozukluğu, dudak ve dudak kenarlarında çatlama gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.
       
      Tükürük miktarındaki yetersizlik, tükürük yapısında bulunan kalsiyum ve fosfat gibi bazı minerallerin de azalmasına yol açarken, bu minerallerin azlığı diş çürüklerinde artışa neden oluyor. Ağız kuruluğu bu nedenle hafife alınmamalı ve mutlaka bir diş hekimine başvurulmalıdır."
       
      Ağız kuruluğunun nedenleri:
       
    • Biyolojik yaşlılık: Etkili bir faktör, tek başına etkili değil.
    • Sistemik hastalıklar: Romatizmal hastalıklar
    • Bağışklık sistemi hasarı (AIDS), Hormonal bozukluklar (Şeker hatalığı), Nörolojik bozukluklar (Parkinson)
    • Çiğneme kabiliyetinin azalması
    • Tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması
    • Radyoterapi (Radyasyon tükürük bezlerinde kalıcı hasar yapar)
    • İlaçlar  (400'ün üstünde ilaç türü ağız kuruluğu yapar: deconjestanlar, diüretikler, tansiyon ilaçları, antidepresanlar, antihistaminikler)
    • Kafein ve alkol tüketimi
         
        Ağız kuruluğu nasıl kontrol altına alınır?
      • Sık sık yudum yudum su içilmeli. Gece yatarken yanında sıvı içecek, su bulundurulmalı
      • Şekersiz sakız çiğnenmeli
      • Sigara, alkol, şekerli yiyeceklerden uzak durulmalı
      • Yaşanılan mekanın nemi ayarlanmalı
      • Gerekirse eczanelerden temin edilebilen yapay tükürük tabletleri kullanılmalı
      • Bakteri plağı kontrol altına alınmalı
      • Floridli diş macunu, jel, gargara kullanılmalı
      • C vitamini kullanılmalı


      • 'Obezite, ciddi saðlýk riski'

        ABD'de gençler arasında artan orandaki obezliğin, 2035 yılına kadar ülkede kalp hastalığı vakalarında artışa neden olabileceği bildirildi.

        New England Journal of Medicine'de yayımlanan bir araştırmada, yaşam tarzına bağlı olan obezliğin halk sağlığında ciddi kriz yaratabileceği belirtildi.
         
        Araştırma, ülkede 2035'e kadar kalp hastası olan insan sayısının yüzde 16 oranında artabileceğini, bunun da fazladan 100 bin hastaya denk geldiğini ve obezliğin neden olduğu kalp hastalıklarına bağlı ölümlerinse yüzde 19 artabileceğini ortaya koydu.
         
        San Francisco Üniversitesinden biyo istatistik ve salgın hastalıkları uzmanı Kirsten Bibbins-Domingo, yaptıkları araştırmanın, gençlerin büyük bölümünün 30-35 yaşlarında kalp hastası olacaklarını gösterdiğini söyledi.
         
        Bu durumun da daha fazla kişinin hastaneye yatması anlamına geldiğini ifade eden Bibbins-Domingo, bunun da daha fazla tıbbi prosedür, kronik hastalıklar için daha fazla tedavi ihtiyacı, hastalık dolayısıyla rapor alma ve ortalama hayat süresindeki azalış sonucunu doğuracağını belirtti.
         
        ABD istatistiklerine göre, yaklaşık 9 milyon genç aşırı kilolu,çocuklarda obezlik oranı 1970'lere oranla üç katına çıktı.


        "Nargile sigara kadar zararlý olabilir"

        Dünya Sağlık Örgütü, nargilenin sigara kadar sağlığı tehdit ediyor olabileceğini, ancak nargile içimi ile ölümler arasında bağlantı olduğu konusunda daha fazla araştırmaya gerek bulunduğunu açıkladı.

        Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasında, "nargile kullanımının, sigara kullanımına karşı güvenli bir alternatif olmadığı", tersine nargile harmanında da akciğer, kalp ve diğer hastalıklara neden olacak maddeler bulunduğu kaydedildi.
         
        Sağlık örgütünün "istişare notunda", nargilenin sigaradan daha uzun süre içildiği hatırlatılarak, ilk araştırmalarda nargile içimi ile sigaranın aynı oranda tehlikeli gibi görüldüğü aktarıldı.
         
        Ortadoğu, Kuzey Afrika ile Orta ve Güney Asya'da yaygın olarak kullanılan nargile, ABD ve Avrupa'da da özellikle gençler arasında yaygınlaşıyor.

        Temizlik maddesi içenlerde kanser riski

        Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, yanlışlıkla sıvı temizlik maddesi içen kişilerin, yemek borusunda yanıklar oluştuğundan ve tedavi uzun sürdüğünden 20-40 yıl sonra yemek borusu kanseriyle karşılaşabildiklerini söyledi.

        Yemek borusu yanığı oluşan her 100 çocuktan 4'ünün öldüğünü söyleyen Prof. Dr. Yorulmaz, "Bu maddeler yanlışlıkla içildiğinde yemek borusu yanıklarına neden olabilmektedir. ABD'de yılda 5 bin ile 15 bin kişide böyle yanıklar görülmektedir" dedi.

        Hastaların yüzde 75'inin beş yaşından küçük çocuklar ve yarıdan çoğunun erkekler olduğunu belirten Yorulmaz, bu tür yanıklara yol açan temizlik maddelerin başında çamaşır suyu, yağ çözücü, kireç sökücü ve lavabo açıcılar geldiğini söyledi.
         
        "Kanser riskini bin kat artırıyor"
         
        Yanık sonrası, yemek borusunda kanser gelişme riskinin yanık olmayanlara göre bin kat arttığını ifade eden Prof. Dr. Yorulmaz, gün içinde en tehlikeli zamanın çocuğun oyun için serbest bırakıldığı öğleden sonra ve akşam saatleri olduğunu belirtti.
         
        Temizlik maddeleri içildiğinde, yemek borusu, dudaklar, ağız içi, yutak gırtlak ve midede hasar oluşabildiğini bildiren Yorulmaz, temizlik maddesi içen çocukta aniden salya akması, bulantı, kusma, yutma güçlüğü, göğüs ağrısı, hırıltılı solunumun ortaya çıktığını, bu çocukların yaklaşık üçte birinde yutmayı engelleyecek biçimde yemek borusunda darlık meydana geldiğini belirtti.
         
        Korunmak için yapılması gerekenler
         
        Temizlik maddesi gibi şeyler içmiş olan çocukların asla kusturulmaması ve derhal hastaneye yetiştirilmesi gerektiğini belirten Yorulmaz, "Evde kullanılan temizlik maddeleri kendi orijinal ambalajlarında tutulmalıdır. Açıkta satılan maddeler asla meşrubat ya da su kaplarına konulmamalıdır" dedi.
         
        Bu tür maddelerin çocukların erişebileceği yerlerde tutulmaması gerektiğini belirten Yorulmaz, "Kilitli ve çocuklardan uzak bir uygun yerde bulundurulmalı, ambalajları çocuklar tarafından kolay açılmayan türde olmalıdır. Anneler beş yaşından küçük çocukları diğer çocuklarla oynarken göz önünden ayırmamalı" diye konuştu.

        Haftasonu pikniði saðlýðýnýzdan etmesin!

        İlkbahar mevsiminde halk arasında saman nezlesi olarak bilinen 'alerjik rinit' en sık karşılaşılan hastalıklar arasında yer alıyor.

        Özellikle mevsime bağlı görülen alerjik rinit, polen gibi uyaranların etkisinin yoğun olduğu piknik ve doğa yürüyüşlerinden olumsuz etkilenebiliyor.
         
        Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, alerjik rinitle ilgili bilinmesi gerekenleri ve alınabilecek önlemleri anlattı:
         
        "Alerjik rinit (saman nezlesi), toplumda sık görülen alerjik hastalıkların başında gelmektedir. Özellikle alerjik olan anne ve babaların çocuklarında görülme sıklığı daha fazla olan bu hastalık, endüstriyel gelişmiş ülkelerde, çevre kirliliği gibi faktörlerin artması ile giderek artmaktadır.
         
        Hastalık genllikle alerjik konjonktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astımla birliktelik gösterebilir. Alerjik rinit, hayatı tehdit etme özelliği olmayan, ancak hastanın konforunu belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Bu hastalıkta özellikle hastalar belirli bir alerjen ya da alerjenlerle karşılaştığı zaman şikayetler ortaya çıkar.
         
        Yılın her döneminde görülebilir
         
        Alerjik rinit, yıl boyu süren alerjik rinit, mevsimsel alerjik rinit ve yıl boyu süren ancak mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit olarak üç ayrı şekilde görülebilir. Bu hastalıklarda alerjiyi ortaya çıkaran alerjenler hastalığın görülme zamanını belirler.
         
        Yıl boyu alerjik rinit ev tozu akarlarına bağlıdır, mevsimsel alerjik rinit ise genel anlamda polenlere (ağaç, ot, yabani ot, hububat poleni) bağlıdır. Yıl boyu süren mevsimsel artışlı alerjik rinitlerde ise sorumlu alerjen hem ev tozu akarları hem de polenlerdir. Polen alerjisi olan hastalar, o bitkinin polenizasyon yaptığı mevsimde daha sık bulgu verirler.
         
        Aksırık ve burun akıntısına dikkat!
         
        Alerjik rinitli hastalarda alerjenle karşılaştıktan sonra dakikalar içinde hapşırma, burunda kaşınma, burun akması ve burun tıkanıklığı olur. Bu hastalarda genelde alerjik konjonktivit de (göz nezlesi) eşlik ettiği için gözlerde yanma, batma, kaşınma, sulanma gibi bulgular da görülebilir. Yine bu hastalarda eğer alerjik sinüzit varsa, geniz akması, baş ağrısı, gece gelen öksürük nöbetleri olabilir.
         
        Astımın da birlikte görüldüğü hastalarda, nefes darlığı, hırıltlı solunum, göğüste sıkışma hissi, öksürük gibi bulgular olabilir. Alerjik rinitli hastalara uzun süre grip zannedilip yanlış tedaviler uygulanabilmektedir. Eğer kişinin ailesinde alerjik hastalık hikayesi varsa, alerjik rinit hasta ve hekimin aklına daha erkenden gelmelidir.
         
        Alerjenle temas kesilmeli
         
        Alerjik rinitin tedavisinde öncelikle hastanın alerjenle temasını bitirmesi veya bunu minimum düzeye indirmek gerekir. Alerjik riniti bulunan kişiler özellikle ilkbaharda polenlerden mutlaka korunmalıdır. Bunun dışında ilaç olarak öncelikle burun içine uygulanacak veya ağızdan uygulanacak antihistaminiklerden fayda sağlanmaya çalışılır.
         
        Hastaların önemli bir kısmında bu ilaçlardan fayda elde edilir. Hekimin uygun gördüğü durumlarda burun içine uygulanan kortizonlu spreylerden de belirgin yarar sağlanır.
         
        Bu tür kortizon preparatlarının yan etkisi yok denecek kadar azdır. İlaçlardan yeterince fayda sağlanamayan hastalarda ise aşı tedavisi (alerjen immünoterap) uygulanabilir. Tedavi süresince kişiye yılda bir kez cilt testleri de yapılmalıdır. Yapılan çalışmalarda alerjen immünoterapi programının alerjik astımdan korumada da etkin olduğu kanıtlanmıştır.

        Böbrek naklinde dünya rekoru bizim

        Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007 başından bugüne kadar 306 böbrek nakli yaparak dünya rekoru kırdı.

        Geçen yıl Avrupa'da en fazla organ nakli yapan birinci merkez olarak rekor kıran Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin Müdürü Prof.Dr. Alper Demirbaş, ekibiyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, dünyada bu yıl en fazla böbrek nakli yapan merkez olarak haklı bir gurur yaşadıklarını anlattı.
         
        Yılbaşından bu yana 306 nakil gerçekleştirdiklerini kaydeden Prof.Dr. Demirbaş, bu rakamla ilk sırada olduklarını, ikinciliği ABD Viskonsin Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 304 nakille, üçüncülüğü de yine ABD'den Alabama Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 303 nakille aldığını söyledi.
         
        Avrupa'da 280, ABD'de 300 böbrek nakil merkezinin önüne geçtiklerini belirten Prof. Dr. Alper Demirbaş, yıl sonuna kadar da 12 randevulu nakil daha olduğunu kaydetti.
         
        Kan grubu uyumsuz nakil
         
        Demirbaş, böbrek nakilleriyle ilgili şunları söyledi:
         
        "Kaybedilen hasta sayısı 3'te kaldı. Başarı oranı da yüzde 99.5'tir. Bunun bir örneği dünyada yok. 6 kan grubu uyumusuz nakil yaptık. Bu da dünyada bir ilktir. Bunu yaptığımızda birçok meslektaşımızın bu olaydan haberi yoktu, olanlar da 'imkansız' diyordu.
         
        Doku uyumsuz böbrek nakli için de eleştiri almıştık. Sonuçlar bilimsel olarak yayınlandı. Yüzde 100 uyumludan farksız olduğu kabul edildi. 306 böbrek naklini Türkiye'nin 60 değişik ilinden gelen hastalarla yaptık.
         
        Örneğin, Diyarbakır'dan 10, Şanlıurfa'dan 10, 17 nakil merkezi bulunan İstanbul'dan 47, Konya'dan 16, Mersin'den 10, Adana'dan 13 kişi merkezimizde böbrek nakli oldu."
         
        Dünya rekorunu kıran ekip
         
        Merkez Müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş'ın yaptığı basın açıklamasına ekip arkadaşları Doç.Dr. Murat Tuncer, Doç.Dr. Okan Erdoğan, Doç.Dr. Zeki Ertuğ ve Dr. Levent Yücetin de katıldı.
         
        Basın toplantısında konuşan Nefrolog Doç.Dr. Murat Tuncer, rakamsal başarının yanında bilimsel alanda da çok önemli başarılara da imza attıklarını belirterek, "Dünya tıbbına kazandırdıklarımız da var. Türkiye'de pankreas ve böbrek naklini birlikte ilk yapan merkez olduk. Bu şeker hastalarının hayatiyeti için çok önemli bir başarıdır.
         
        Kan grubu uyumsuz böbrek naklini ilk kez biz yaptık. Fransa'dan önümüzdeki günlerde gelecek olan bir hastaya kan uyumsuz nakil yapacağız. Çünkü Fransa'da bu tekniği bilen ve uygulayan merkez yok. Tüm bu yaptığımız olumlu işlere karşın halen bekleme sıramızda 2 bin 700 kişi bulunuyor" dedi.
         
        Doç.Dr. Okan Erdoğan ise, "Vericiye kapalı yöntemle müdahale edip nakil yaptığımız ameliyatların başlatıcısı biz olduk. Bu yöntemle 70 nakil gerçekleştirdik. Bir bakıma eğitim merkezi konumundayız. Merkezimizde şu ana kadar 4 nefrolog yetiştirdik" dedi.


        Kansere karþý yeni umut

        Alman bilim adamları, kansere karşı mücadelede önemli bir gelişme sağladı.

        Göttingen Üniversitesinden bir grup bilim adamı, farelerdeki akyuvarları aktif hale getirerek kanserli hücreleri yok etmelerini sağlayan bir yöntem geliştirdi.
         
        Araştırmacıların açıklamasında, farelerdeki akyuvarların "HSP70" adlı bir stres proteiniyle aktif hale getirildiği, kanserli hücre üretimine neden olan bu protein sayesinde akyuvarların kanserli hücreleri tanıdığı ve yok ettiği bildirildi.
         
        Üniversitenin araştırma görevlisi Ralf Dressel, "HSP70"in insanlardaki akyuvarlar üzerinde de etkili olup olamayacağının araştırılacağını, bu yeni yöntemin belirli kanser çeşitlerinin tedavisinde yeni perspektifler açacağını kaydetti.


        Hafýza kaybýna kamera

        Alzheimer hastalığı gibi hafıza sorunu olanlara yardımcı olacak minik ve insanın üzerinde taşıyabileceğidijital bir kamera geliştirildi.

        Microsoft tarafından üretilen Sensecam adlı kamera, hafızanın hızlı şekilde canlandırılmasını sağlamak için daha sonra izlenmek üzere, gün içinde yaşananların her 30 saniyede bir fotoğrafını çekiyor.
         
        Testler sonucu, kameranın, hafıza sorunu olanlara, olayları ve buna bağlı duyguları hatırlamalarında yardımcı olduğu görülürken, uzmanlar,dijital kameranın genel hafıza kaybı sorunu ve Alzheimer hastalığı gibi daha ciddi durumda olanlar tarafından rahatlıkla kullanılabileceğini belirtiyorlar.
         
        Amerikan ve İngiliz üniversitelerince denemeleri yapılmakta olan kamera, avuca sığabiliyor ve 30 binden fazla görüntüyü depolayabiliyor.
         
        Beyin enfeksiyonu nedeniyle hafıza kaybına uğrayan 63 yaşındaki bir kadın üzerinde yapılan testlerde denek, iki hafta boyunca görüntüleri iki günde bir ve bir saat süreyle yeniden izledi.
         
        Olayları anımsamasına herhangi bir yardım olmadığında her şeyi beş gün içinde unutan deneğin testler sırasında hafızası gözle görülür biçimde düzeldi ve iki haftasonunda yaşadığı olayların yüzde 90'ını anımsamaya başladı.
         
        Araştırmacılar, kamerayı belirli bir hastalığı olmamasına karşın tipik hafıza kaybı olan sağlıklı yaşlılar ile Alzheimer hastaları üzerinde de deniyorlar.


        Verem vakalarý artýyor

        Gelişmekte olan ülkelerde son zamanlarda verem vakalarında artış görülmesi, uzun yıllar önce insanlığın korkulu rüyası olan bu hastalığın tekrar geri döndüğü endişelerini ortaya çıkardı.

        Singapur'daki Novartis Tropik Hastalıklar Enstitüsü Kimya Bölümü Sorumlusu olan Dr. Thomas Keller, tıp dilinde"tüberküloz" olarak bilinen verem hastalığının belirli bir süre ortadan kalktığını ancak son yıllarda vaka sayısında belirli bir artış görüldüğünü söyledi.
         
        "15 yıl önce 'verem artık bitti' diye düşünüyorduk ama hastalık geri geliyor" diyen Keller, büyük bir salgından söz edilemeyeceğini ancak potansiyel bir durumla karşı karşıya olunduğunu kaydetti.
         
        Keller, özellikle Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yüzde 50'sinde virüs bulunduğunu, hastalığın bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla ortaya çıktığını bildirdi.
         
        Tüberkülozun yeryüzündeki başlıca ölüm ve hastalık nedenlerinden birisi olduğunu, 2000 yılında dünyada 2 milyar kişinin enfeksiyon taşıdığının saptandığını anlatan Keller, "Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre yılda yaklaşık 8 milyon kişi enfeksiyon kapıyor, 2 milyon kişi de bu hastalıktan hayatını kaybediyor" dedi.
         
        Hastalığın kentlerdeki kalabalıklaşma, yetersiz teşhis ve tedavi altyapısı, globalleşme ve seyahatlerin artmasıyla yayıldığına dikkati çeken Keller, şöyle konuştu:
         
        "Hastalığın tedavisinde ilaçların düzenli ve gerektiği sürede alınması çok önemli. Hasta 'iyileştim' deyip tedavisini yarıda bırakırsa hastalık direnç kazanıyor. Bu nedenle Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede olduğu gibi ilaçların sağlık elemanlarının gözetiminde verilmesi çok önemli.
         
        Ancak ne yazık ki bu her yerde uygulanamıyor. İlaca dirençli mikrobakteriyel suşların (Bir bakteri veya virüsun farklı alt türlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan grupları) ortaya çıkması, çoklu ilaç tedavisine dirençli vakaların sayısında artışa yol açtı.
         
        DSÖ'nün hesaplarına göre, dünya çapında 50 milyon kişide dirençli vaka gelişmektedir. Tedavi edilmediği takdirde aktif tüberkülozlu her birkişinin yılda 10-15 kişiye enfeksiyon bulaştıracağı öngörülüyor."
         
        "HIV ile etkileşim olursa tedavi imkansızlaşıyor"
         
        Keller, hastalığın HIV virüsüyle etkileşimde bulunması halinde ise tedavinin imkansız hale gelebildiğine işaret etti.
         
        Yaklaşık 30 yıl önce geliştirilen 4 ilacın, hastalığın tedavisindeki etkinliğini kaybettiğini ifade eden Keller, yeni bir ilaç üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
         
        Çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürdüklerini belirten Keller, ilacın 2 yıl içinde insanlarda denenmesinin mümkün olabileceğini kaydetti.


        Spor yapan kadýnlara 'akýllý sutyen'

        Avustralyalı bilim insanlarının geliştirdiği, kumaş içine yerleştirilmiş sensörlerle üretilen bir sutyenin, egzersiz yapan kadınlara büyük rahatlık ve kolaylık sağlaması bekleniyor.

        Geliştirdikleri buluşun sutyen üreticilerinin gelecekte daha iyi tasarımlar yapmasına yardımcı olacağına inandıklarını belirten araştırmacılar, vücuda uygun olmayan sutyenlerle egzersiz yapmanın uzun dönemli yaralanma riskini arttırabileceği uyarısında bulunuyorlar.
         
        Bulgularını Journal of Biomechanics dergisinde yayımlayan Wollongong Üniversitesinden araştırmacılar, laboratuvar sonuçlarının sensörlü kumaşın, egzersiz sırasında meme hareketini ve sutyen fonksiyonunu izlemeye uygun olduğunu gösterdiğini belirttiler.
         
        Kadınlarda egzersiz sırasında meme ağrısının önemli bir problem olduğunu belirten Portsmouth Üniversitesinden Dr. Joanna Scurr da son yapılan
        araştırmaya göre, kadınların yüzde 45 ila yüzde 60'ının egzersiz sırasında bu acıyı çektiklerini ve çok yavaş bir koşunun bile hızlı sprint koşusu kadar acı verebildiğini kaydediyor.
         
        İngiltere'de yapılan bir başka araştırmaya göre de kadınların yüzde 70'i yanlış ölçü sutyen giyiyor ve bu durum da omuz ve sırt ağrılarını arttırıyor.


        Lens kullanýmýnda hijyenin önemi

        Kontakt lenslerin kullanımında gerekli hijyen kurallarına uyulmamasının, körlüğe kadar gidecek sorunlara yol açabileceği bildirildi.

        Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof.Dr. Gülay Güllülü, lens kullanımına, uzman hekim muayenesi sonucu karar verilmesi gerektiğini belirtti.
         
        Kontakt lenslerin gözdeki kırma bozukluklarını düzeltmek için kullanılan önemli bir teknolojik ürün olduğunu ifade eden Prof.Dr. Güllülü, özellikle son yıllarda kozmetik amaçlı kontakt lens kullanımının arttığını söyledi.
         
        Kontakt lens kullanımı öncesi mutlaka uzman hekim muayenesinden geçilmesi gerektiğini vurgulayan Prof.Dr. Güllülü, lens kullanımı süresince de belirli periyotlarla muayeneden geçilmesini önerdi.
         
        Prof.Dr. Güllülü, "Lens kullanımında en önemli nokta, gerekli hijyen kurallarına dikkat edilmesidir" dedi.
         
        Gerekli hijyen kurallarına dikkat edilmeden lens kullanımının korneada iltihaplanmalara neden olabileceğini bildiren Prof. Dr. Güllülü, şunları söyledi:
         
        "Bu iltihaplanmalardan en önemlisi, psödomonas keratitidir. Bu binde birden daha az sıklıkta görülmesine rağmen 24 veya 48 saat içinde körlüğe neden olabilmektedir. Bu nedenle lens kullanımında hijyen kurallarına çok dikkat edilmelidir."
         
        Uyulması gereken hijyen kuralları
         
        Lens kullanımında en sık yapılan hatanın tasarruf amacıyla lens solüsyonlarının gerektiği zamanlarda değiştirilmemesi olduğunu belirten Prof. Dr. Güllülü, şöyle devam etti:
         
        "Lensler, üzerinde biriken mikropların yok edilebilmesi için çıkarıldıklarında, özel solüsyonlar içinde bekletilmelidir.
         
        Fakat tasarruf amacıyla solüsyonlar gerektiği zamanlarda değiştirilmiyor. Bu da göz sağlığı açısından çok tehlikelidir. Ayrıca kullanılan lens hangi tür olursa olsun gece mutlaka çıkarılmalıdır."
         
        Kuruluk, yüksek irtifa ve hamileliğin lens kullanımını olumsuz yönde etkilediğini kaydeden Prof.Dr. Güllülü, kadınların makyaj yapmadan önce lenslerini takması, makyajlarını temizlemeden önce de lenslerini çıkarması gerektiğini söyledi.
         
        Lens kullananların gözlerinde ağrı, batma, kanlanma, görme bulanıklığı yaşadıkları zaman mutlaka uzman hekime başvurmaları gerektiğini belirten Prof. Dr. Güllülü, küçük yaşta lens kullanımının da sakıncalı olduğunu ifade etti.
         
        Özellikle genç kızların estetik görüntü amacıyla renkli lensler kullandıklarını söyleyen Prof. Dr. Güllülü, konuşmasını şöyle sürdürdü:
         
        "Özellikle lise çağındaki kız çocukları bu tür lensleri kullanmamalıdırlar. Çünkü gerekli hijyen kurallarının tam algılanamadığı veya ciddiyetle uygulanamadığı yaşlarda bu tür lenslerin kullanımı sakıncalıdır ve gözde çeşitli kalıcı hasarlara yol açabilir. Ebeveynler bu konuda dikkatli olmalıdırlar."



        Kulak çýnlamasý hastalýk habercisi

        Kulak çınlamasının, özellikle diyabet ve kalp rahatsızlığı başta olmak üzere çeşitli hastalıklara eşlik edebildiği, bu yüzden nedeninin mutlaka araştırılması gerektiği bildirildi.

        Çukurova Üniversitesi (ÇÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barlas Aydoğan, halk arasında "kulak çınlaması" olarak bilinen "tinnitus rahatsızlığı"nın, kulak içindeki gürültü, çınlama ve ıslık benzeri seslerle belirti verdiğini söyledi.
         
        Kulaktaki sesleri kişi harici kimsenin duymadığını ve genellikle sessiz ortamlarda fark edilebildiğini belirten Doç. Dr. Aydoğan, şöyle konuştu:
         
        "Bir dizi sağlık sorununun neden olabildiği semptom olan çınlama, oldukça yaygın görülüyor. En büyük hasta grubunu ise hastalığın nedenini fark edemediğimiz grup oluşturuyor.
         
        Kulakta tırmalayıcı şekilde duyulan ses, kişinin yaşam kalitesini düşürdüğü gibi, çoğu zaman psikolojik bozukluklara da yol açabiliyor. Hasta çoğu zaman ilaç tedavisinin yanı sıra çınlamanın yol açtığı sorunlar için de psikolojik destek almak durumunda kalabiliyor."
         
        Çınlamanın, tek başına ortaya çıkabildiği gibi başta diyabet, kalp rahatsızlıkları, kolesterol gibi çeşitli hastalıklarla birlikte görülebildiğini ifade eden Doç.Dr. Aydoğan, hastalığın oluş nedeninin mutlaka bulunması gerektiğini söyledi.
         
        Aydoğan, diğer rahatsızlıklara eşlik edenlerin yanı sıra orta kulak damarlarıyla ilgili sorunlar, kireçlenme, damarlarda aşırı yağlanma, yüksek sese maruz kalma gibi nedenlerin de çınlamaya yol açabileceğini söyledi.
         
        Stresin çınlamayı tetiklediğini bildiren Doç.Dr. Aydoğan, bu durumda kişinin stresi yaratıcı etkenleri mutlaka azaltması gerektiğini ifade etti.
         
        Rahatsızlığın en fazla uyku sorununa yol açtığını vurgulayan Aydoğan, "Ses dolayısıyla uyku sorunu çeken kişiler, hafif bir müzik ve kısık seste dinlenen radyo ile çınlama sesini örterek uykuya geçebilir" dedi.


        'Obezite, ciddi saðlýk riski'

        ABD'de gençler arasında artan orandaki obezliğin, 2035 yılına kadar ülkede kalp hastalığı vakalarında artışa neden olabileceği bildirildi.

        New England Journal of Medicine'de yayımlanan bir araştırmada, yaşam tarzına bağlı olan obezliğin halk sağlığında ciddi kriz yaratabileceği belirtildi.
         
        Araştırma, ülkede 2035'e kadar kalp hastası olan insan sayısının yüzde 16 oranında artabileceğini, bunun da fazladan 100 bin hastaya denk geldiğini ve obezliğin neden olduğu kalp hastalıklarına bağlı ölümlerinse yüzde 19 artabileceğini ortaya koydu.
         
        San Francisco Üniversitesinden biyo istatistik ve salgın hastalıkları uzmanı Kirsten Bibbins-Domingo, yaptıkları araştırmanın, gençlerin büyük bölümünün 30-35 yaşlarında kalp hastası olacaklarını gösterdiğini söyledi.
         
        Bu durumun da daha fazla kişinin hastaneye yatması anlamına geldiğini ifade eden Bibbins-Domingo, bunun da daha fazla tıbbi prosedür, kronik hastalıklar için daha fazla tedavi ihtiyacı, hastalık dolayısıyla rapor alma ve ortalama hayat süresindeki azalış sonucunu doğuracağını belirtti.
         
        ABD istatistiklerine göre, yaklaşık 9 milyon genç aşırı kilolu,çocuklarda obezlik oranı 1970'lere oranla üç katına çıktı.


        "Nargile sigara kadar zararlý olabilir"

        Dünya Sağlık Örgütü, nargilenin sigara kadar sağlığı tehdit ediyor olabileceğini, ancak nargile içimi ile ölümler arasında bağlantı olduğu konusunda daha fazla araştırmaya gerek bulunduğunu açıkladı.

        Dünya Sağlık Örgütü'nün açıklamasında, "nargile kullanımının, sigara kullanımına karşı güvenli bir alternatif olmadığı", tersine nargile harmanında da akciğer, kalp ve diğer hastalıklara neden olacak maddeler bulunduğu kaydedildi.
         
        Sağlık örgütünün "istişare notunda", nargilenin sigaradan daha uzun süre içildiği hatırlatılarak, ilk araştırmalarda nargile içimi ile sigaranın aynı oranda tehlikeli gibi görüldüğü aktarıldı.
         
        Ortadoğu, Kuzey Afrika ile Orta ve Güney Asya'da yaygın olarak kullanılan nargile, ABD ve Avrupa'da da özellikle gençler arasında yaygınlaşıyor.

        Aðýz kuruluðu diþleri vuruyor

        Diş hekimliğinde 'Xerostomia' adı verilen ağız kuruluğu, tedavi edilmediği taktirde ciddi sorunlara yol açabiliyor.

        Günlük yaşamda önemsenmeyen sorun diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına yol açabiliyor.
         
        Diş Hekimi Altuğ Serçe, sorunun kaynağını ve çözüm önerilerini anlattı:
         
        "Tükürük bezlerinin yetersiz çalışması ağız kuruluğuna (xerostomia) yol açmaktadır. Tükürük miktarındaki yetersizlik dolayısıyla diş yüzeyinde aşırı miktarda gıda ve bakteri plağı birikmesi meydana gelir.
         
        Bu da diş çürükleri, dişeti iltihaplanmaları ve beslenme bozukluklarına neden olur. Ayrıca ağız kuruluğu, çiğneme ve yutma güçlüğüne neden olduğu için beslenme bozuklukları da oluşur."
         
        Yan etki olarak ortaya çıkıyor
         
        Ağız kuruluğu, tansiyon, alerji, antidepresan, ağrı kesici gibi ilaçların kullanımı ile radyoterapi ve kemoterapinin yan etkisi olarak ortaya çıkabiliyor.
         
        Kişide devam eden boğaz ağrısı, dilde yanma, sık susama, ağız kokusu, konuşma güçlüğü, protez kullanmada güçlük, tat bozukluğu, dudak ve dudak kenarlarında çatlama gibi belirtilerle ortaya çıkıyor.
         
        Tükürük miktarındaki yetersizlik, tükürük yapısında bulunan kalsiyum ve fosfat gibi bazı minerallerin de azalmasına yol açarken, bu minerallerin azlığı diş çürüklerinde artışa neden oluyor. Ağız kuruluğu bu nedenle hafife alınmamalı ve mutlaka bir diş hekimine başvurulmalıdır."
         
        Ağız kuruluğunun nedenleri:
         
      • Biyolojik yaşlılık: Etkili bir faktör, tek başına etkili değil.
      • Sistemik hastalıklar: Romatizmal hastalıklar
      • Bağışklık sistemi hasarı (AIDS), Hormonal bozukluklar (Şeker hatalığı), Nörolojik bozukluklar (Parkinson)
      • Çiğneme kabiliyetinin azalması
      • Tükürük bezlerinin cerrahi olarak çıkarılması
      • Radyoterapi (Radyasyon tükürük bezlerinde kalıcı hasar yapar)
      • İlaçlar  (400'ün üstünde ilaç türü ağız kuruluğu yapar: deconjestanlar, diüretikler, tansiyon ilaçları, antidepresanlar, antihistaminikler)
      • Kafein ve alkol tüketimi
           
          Ağız kuruluğu nasıl kontrol altına alınır?
        • Sık sık yudum yudum su içilmeli. Gece yatarken yanında sıvı içecek, su bulundurulmalı
        • Şekersiz sakız çiğnenmeli
        • Sigara, alkol, şekerli yiyeceklerden uzak durulmalı
        • Yaşanılan mekanın nemi ayarlanmalı
        • Gerekirse eczanelerden temin edilebilen yapay tükürük tabletleri kullanılmalı
        • Bakteri plağı kontrol altına alınmalı
        • Floridli diş macunu, jel, gargara kullanılmalı
        • C vitamini kullanılmalı


        • Temizlik maddesi içenlerde kanser riski

          Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, yanlışlıkla sıvı temizlik maddesi içen kişilerin, yemek borusunda yanıklar oluştuğundan ve tedavi uzun sürdüğünden 20-40 yıl sonra yemek borusu kanseriyle karşılaşabildiklerini söyledi.

          Yemek borusu yanığı oluşan her 100 çocuktan 4'ünün öldüğünü söyleyen Prof. Dr. Yorulmaz, "Bu maddeler yanlışlıkla içildiğinde yemek borusu yanıklarına neden olabilmektedir. ABD'de yılda 5 bin ile 15 bin kişide böyle yanıklar görülmektedir" dedi.

          Hastaların yüzde 75'inin beş yaşından küçük çocuklar ve yarıdan çoğunun erkekler olduğunu belirten Yorulmaz, bu tür yanıklara yol açan temizlik maddelerin başında çamaşır suyu, yağ çözücü, kireç sökücü ve lavabo açıcılar geldiğini söyledi.
           
          "Kanser riskini bin kat artırıyor"
           
          Yanık sonrası, yemek borusunda kanser gelişme riskinin yanık olmayanlara göre bin kat arttığını ifade eden Prof. Dr. Yorulmaz, gün içinde en tehlikeli zamanın çocuğun oyun için serbest bırakıldığı öğleden sonra ve akşam saatleri olduğunu belirtti.
           
          Temizlik maddeleri içildiğinde, yemek borusu, dudaklar, ağız içi, yutak gırtlak ve midede hasar oluşabildiğini bildiren Yorulmaz, temizlik maddesi içen çocukta aniden salya akması, bulantı, kusma, yutma güçlüğü, göğüs ağrısı, hırıltılı solunumun ortaya çıktığını, bu çocukların yaklaşık üçte birinde yutmayı engelleyecek biçimde yemek borusunda darlık meydana geldiğini belirtti.
           
          Korunmak için yapılması gerekenler
           
          Temizlik maddesi gibi şeyler içmiş olan çocukların asla kusturulmaması ve derhal hastaneye yetiştirilmesi gerektiğini belirten Yorulmaz, "Evde kullanılan temizlik maddeleri kendi orijinal ambalajlarında tutulmalıdır. Açıkta satılan maddeler asla meşrubat ya da su kaplarına konulmamalıdır" dedi.
           
          Bu tür maddelerin çocukların erişebileceği yerlerde tutulmaması gerektiğini belirten Yorulmaz, "Kilitli ve çocuklardan uzak bir uygun yerde bulundurulmalı, ambalajları çocuklar tarafından kolay açılmayan türde olmalıdır. Anneler beş yaşından küçük çocukları diğer çocuklarla oynarken göz önünden ayırmamalı" diye konuştu.

          Dýþ kulak enfeksiyonlarýna dikkat

          Yaz aylarının gelmesi ve deniz mevsiminin başlamasıyla yüzücü kulağı denilen dış kulak yolu iltihaplarında artış görülüyor.

          Kulak Burun Bogaz Uzmanı Op. Dr. İrfan Aksoy, dış kulak iltihabının zaman zaman çene eklemine ve boğaza bile vuran ağrılar yaptığını, hastanın ağzını açmakta bile zorlandığını söyledi.
           
          Duştan veya yüzmeden sonra kulakta kalan suyun başı sağa ve sola sallayarak çıkarılması gerektiğini belirten Opr. Dr. İrfan Aksoy, kulağa koruyucu amaçlı düşük yoğunluklu alkol (yüzde25), mineral yağı damlatılabileceğini söyledi.
           
          Duş veya yüzmeden sonra kulağın saç kurutma makinasıyla ılık üfler şekilde belli bir mesafeden kurutulabileceğini de belirten Op. Aksoy, kulak kanalının giriş kısmının pamuklu çubukla aşırıya kaçmadam nazikçe temizlenmesinin de önemli olduğunu vurguladı.
           
          Bu tip hastalıklardan korunmak için öncelikli olarak girilmesi sakıncalı görülen sahil ve hijyeni kötü yüzme havuzlarına girilmemesi gerektiğini belirten Op. Aksoy, dış kulak problemi olan kişilerin duşta kulak yoluna sabunlu su veya köpük kaçırmamaya özen göstermesi gerektiğini dile getirdi. 
           
          Kulak temizleme çubukları zararlı mı?
            
          Op. Dr. İrfan Aksoy, kulak kanalı enfeksiyonlarının oluşmasında kulak temizleyici olarak kullanılan pamuklu çubukların yanlış kullanılmasının önemli etken olduğunu da anlattı:
           
          "Genelde kulak kaşıntısını gidermek veya kulak tıkandığında açmak amacıyla abartılı kullanılması bu hastalıkta başlıca etken. Kulak kiri varsa bunu daha da ileri iterek kulağın tıkanmasına ve enfeksiyon oluşması için uygun ortamın oluşmasına neden olur.
           
          Kulağın kendini temizleme mekanizmasını ve kulak cildini zedeleyerek bakteri ve mantarların enfeksiyon oluşturmasına karşı olan savunma mekanizmalarını bozar."
           
          Yüzücü kulağı nedir?
           
          Op. Dr. İrfan Aksoy, yüzme veya banyo sonrası dış kulak yoluna kaçan suyun normal şartlarda dışarı çıktığını, kalan suyun da vücut ısısıyla buharlaşarak kulak kanalının kuru kalması sağladığını belirtti.
           
          "Geçici olarak suya maruz kalmak zararsızdır" diyen Aksoy, "yüzücü kulağı  isminden de anlaşılacağı gibi yüzme sporlarıyla uğraşanlarda sık görülen bir dış kulak yolu iltihabıdır. Normal insanlara göre beş kat daha fazla görülür. Bu kadar fazla görünmesi dış kulak yolunun suyla sürekli temas etmesinden dolayı olmaktadır. Yaz aylarında deniz, yüzme havuzu gibi ortamlarda yüzme ve dalma sporlarının yaygın yapılmasıyla normal kişilerde de görülür" dedi.
           
          Dış kulak yolunun yapısı nasıl?
           
          Op. Dr. İrfan Aksoy, dış kulak hakkında da bilgi verdi:
           
          "Dış kulak kanalı düz bir kanal değildir hafif S şeklindedir yaklaşık 3 cm uzunluğundadır kanalın sonunda kulak zarı bulunmaktadır. Kulak kanalı dış ortamdaki seslerin iç kulağa iletilmesinde seslerin güçlendirilmesinde rol oynar.
           
          Üçte ikilik dış kısmı daha kalındır burada cilt altında kulak kiri dediğimiz serumeni oluşturan bezler ve kıl  folikulleri(kıl oluşumunu sağlayan yapılar) bulunur.
           
          Üçte biri ise kulak zarına yakın olan kısmıdır, daha incedir. Dış kulak yolu ph'sı hafif asidiktir. Bu enfeksiyonların gelişmemesi açısından önemlidir.Kulak kiri dış ortamdan gelen toz ve benzeri yabancı cisimleri zamk gibi tutarak daha içeri gitmesini önler.
           
          Kulak kiri ve kulak cildinden dökülen artıklar kulak kanalının kendini temizleme mekanizmasıyla  sürekli olarak dışarı doğru atılırlar."

          Böbrek naklinde dünya rekoru bizim

          Akdeniz Üniversitesi Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi, 2007 başından bugüne kadar 306 böbrek nakli yaparak dünya rekoru kırdı.

          Geçen yıl Avrupa'da en fazla organ nakli yapan birinci merkez olarak rekor kıran Organ Nakli Eğitim, Araştırma ve Uygulama Merkezi'nin Müdürü Prof.Dr. Alper Demirbaş, ekibiyle birlikte düzenlediği basın toplantısında, dünyada bu yıl en fazla böbrek nakli yapan merkez olarak haklı bir gurur yaşadıklarını anlattı.
           
          Yılbaşından bu yana 306 nakil gerçekleştirdiklerini kaydeden Prof.Dr. Demirbaş, bu rakamla ilk sırada olduklarını, ikinciliği ABD Viskonsin Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 304 nakille, üçüncülüğü de yine ABD'den Alabama Üniversitesi Nakil Merkezi'nin 303 nakille aldığını söyledi.
           
          Avrupa'da 280, ABD'de 300 böbrek nakil merkezinin önüne geçtiklerini belirten Prof. Dr. Alper Demirbaş, yıl sonuna kadar da 12 randevulu nakil daha olduğunu kaydetti.
           
          Kan grubu uyumsuz nakil
           
          Demirbaş, böbrek nakilleriyle ilgili şunları söyledi:
           
          "Kaybedilen hasta sayısı 3'te kaldı. Başarı oranı da yüzde 99.5'tir. Bunun bir örneği dünyada yok. 6 kan grubu uyumusuz nakil yaptık. Bu da dünyada bir ilktir. Bunu yaptığımızda birçok meslektaşımızın bu olaydan haberi yoktu, olanlar da 'imkansız' diyordu.
           
          Doku uyumsuz böbrek nakli için de eleştiri almıştık. Sonuçlar bilimsel olarak yayınlandı. Yüzde 100 uyumludan farksız olduğu kabul edildi. 306 böbrek naklini Türkiye'nin 60 değişik ilinden gelen hastalarla yaptık.
           
          Örneğin, Diyarbakır'dan 10, Şanlıurfa'dan 10, 17 nakil merkezi bulunan İstanbul'dan 47, Konya'dan 16, Mersin'den 10, Adana'dan 13 kişi merkezimizde böbrek nakli oldu."
           
          Dünya rekorunu kıran ekip
           
          Merkez Müdürü Prof. Dr. Alper Demirbaş'ın yaptığı basın açıklamasına ekip arkadaşları Doç.Dr. Murat Tuncer, Doç.Dr. Okan Erdoğan, Doç.Dr. Zeki Ertuğ ve Dr. Levent Yücetin de katıldı.
           
          Basın toplantısında konuşan Nefrolog Doç.Dr. Murat Tuncer, rakamsal başarının yanında bilimsel alanda da çok önemli başarılara da imza attıklarını belirterek, "Dünya tıbbına kazandırdıklarımız da var. Türkiye'de pankreas ve böbrek naklini birlikte ilk yapan merkez olduk. Bu şeker hastalarının hayatiyeti için çok önemli bir başarıdır.
           
          Kan grubu uyumsuz böbrek naklini ilk kez biz yaptık. Fransa'dan önümüzdeki günlerde gelecek olan bir hastaya kan uyumsuz nakil yapacağız. Çünkü Fransa'da bu tekniği bilen ve uygulayan merkez yok. Tüm bu yaptığımız olumlu işlere karşın halen bekleme sıramızda 2 bin 700 kişi bulunuyor" dedi.
           
          Doç.Dr. Okan Erdoğan ise, "Vericiye kapalı yöntemle müdahale edip nakil yaptığımız ameliyatların başlatıcısı biz olduk. Bu yöntemle 70 nakil gerçekleştirdik. Bir bakıma eğitim merkezi konumundayız. Merkezimizde şu ana kadar 4 nefrolog yetiştirdik" dedi.


          Haftasonu pikniði saðlýðýnýzdan etmesin!

          İlkbahar mevsiminde halk arasında saman nezlesi olarak bilinen 'alerjik rinit' en sık karşılaşılan hastalıklar arasında yer alıyor.

          Özellikle mevsime bağlı görülen alerjik rinit, polen gibi uyaranların etkisinin yoğun olduğu piknik ve doğa yürüyüşlerinden olumsuz etkilenebiliyor.
           
          Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tamer Haliloğlu, alerjik rinitle ilgili bilinmesi gerekenleri ve alınabilecek önlemleri anlattı:
           
          "Alerjik rinit (saman nezlesi), toplumda sık görülen alerjik hastalıkların başında gelmektedir. Özellikle alerjik olan anne ve babaların çocuklarında görülme sıklığı daha fazla olan bu hastalık, endüstriyel gelişmiş ülkelerde, çevre kirliliği gibi faktörlerin artması ile giderek artmaktadır.
           
          Hastalık genllikle alerjik konjonktivit (göz nezlesi), alerjik sinüzit veya astımla birliktelik gösterebilir. Alerjik rinit, hayatı tehdit etme özelliği olmayan, ancak hastanın konforunu belirgin şekilde bozan bir hastalıktır. Bu hastalıkta özellikle hastalar belirli bir alerjen ya da alerjenlerle karşılaştığı zaman şikayetler ortaya çıkar.
           
          Yılın her döneminde görülebilir
           
          Alerjik rinit, yıl boyu süren alerjik rinit, mevsimsel alerjik rinit ve yıl boyu süren ancak mevsimsel artışlar gösteren alerjik rinit olarak üç ayrı şekilde görülebilir. Bu hastalıklarda alerjiyi ortaya çıkaran alerjenler hastalığın görülme zamanını belirler.
           
          Yıl boyu alerjik rinit ev tozu akarlarına bağlıdır, mevsimsel alerjik rinit ise genel anlamda polenlere (ağaç, ot, yabani ot, hububat poleni) bağlıdır. Yıl boyu süren mevsimsel artışlı alerjik rinitlerde ise sorumlu alerjen hem ev tozu akarları hem de polenlerdir. Polen alerjisi olan hastalar, o bitkinin polenizasyon yaptığı mevsimde daha sık bulgu verirler.
           
          Aksırık ve burun akıntısına dikkat!
           
          Alerjik rinitli hastalarda alerjenle karşılaştıktan sonra dakikalar içinde hapşırma, burunda kaşınma, burun akması ve burun tıkanıklığı olur. Bu hastalarda genelde alerjik konjonktivit de (göz nezlesi) eşlik ettiği için gözlerde yanma, batma, kaşınma, sulanma gibi bulgular da görülebilir. Yine bu hastalarda eğer alerjik sinüzit varsa, geniz akması, baş ağrısı, gece gelen öksürük nöbetleri olabilir.
           
          Astımın da birlikte görüldüğü hastalarda, nefes darlığı, hırıltlı solunum, göğüste sıkışma hissi, öksürük gibi bulgular olabilir. Alerjik rinitli hastalara uzun süre grip zannedilip yanlış tedaviler uygulanabilmektedir. Eğer kişinin ailesinde alerjik hastalık hikayesi varsa, alerjik rinit hasta ve hekimin aklına daha erkenden gelmelidir.
           
          Alerjenle temas kesilmeli
           
          Alerjik rinitin tedavisinde öncelikle hastanın alerjenle temasını bitirmesi veya bunu minimum düzeye indirmek gerekir. Alerjik riniti bulunan kişiler özellikle ilkbaharda polenlerden mutlaka korunmalıdır. Bunun dışında ilaç olarak öncelikle burun içine uygulanacak veya ağızdan uygulanacak antihistaminiklerden fayda sağlanmaya çalışılır.
           
          Hastaların önemli bir kısmında bu ilaçlardan fayda elde edilir. Hekimin uygun gördüğü durumlarda burun içine uygulanan kortizonlu spreylerden de belirgin yarar sağlanır.
           
          Bu tür kortizon preparatlarının yan etkisi yok denecek kadar azdır. İlaçlardan yeterince fayda sağlanamayan hastalarda ise aşı tedavisi (alerjen immünoterap) uygulanabilir. Tedavi süresince kişiye yılda bir kez cilt testleri de yapılmalıdır. Yapılan çalışmalarda alerjen immünoterapi programının alerjik astımdan korumada da etkin olduğu kanıtlanmıştır.

          Zayýflamak için 'light gýda' çözüm deðil

          Özellikle yaz aylarında tüketimi artan ve kilo aldırmıyor gibi algılanan 'light ürünler', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geliyor. Zayıflamak için yaşa ve cinsiyete göre bilinçli diyet yapılması öneriliyor.

          Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde görev yapan Doç. Dr. Murat Sert,  bisküvi ile başlayan 'light gıda' üretiminin reçelden pirince, çikolatadan süt, yoğurt ve ekmeğe kadar her üründe uygulandığını ve tüketicinin bu konuda yeterli bilgiye sahip olmadığını belirtti.
           
          Sert, 'light ürünlerin', 'enerjisi azaltılmış gıda' anlamına geldiğini anlattı:

          "'Türk Gıda Kodeksi Yönetmeliği'ne göre, bir ürünün light olabilmesi için, orijinal veya benzeri gıda maddesine göre, enerji değerinin en az yüzde 25 azaltılması gerekiyor. Bir ürünün üzerinde düşük kalorili yazabilmesi için de o ürünün 100 gramında 40 kaloriden az kalori bulunması şartı var."
           
          Yapılan araştırmalara göre light ürün pazarının her yıl yüzde 25 büyüdüğünün belirtildiğini vurgulayan Sert, "Bu büyümede, 'light gıdaların' sanki hiç kilo yapmıyor gibi algılanmasının payı çok büyük. Oysa, bir kişi herhangi bir ürünü bir birim tüketiyor, daha sonra bu ürünün light olanını iki birim tüketiyorsa eskisinden daha fazla kalori alıyor demektir" dedi.
           
          Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de modern çağın önemli sağlık problemlerinden olan şişmanlık ve obezitenin artış gösterdiğine dikkat çeken Sert, "Yapılan araştırmalar, her 5 kadından birinin aşırı kilolu olduğunu ortaya koyuyor. Bu da light ürünlerin kurtarıcı gibi algılanmasına neden oluyor" dedi.
           
          Şişmanlık, diyabet ve metabolik hastalıklar

          Sert, light gıdaların fazla miktarda düzensiz alınmasının, şişmanlık, diyabet ve çeşitli metabolik hastalıkları kamçıladığını anlattı:
           
          "Tıpkı sigara paketlerinde olduğu gibi gıda ürünlerinde de katkı maddeleri ve kalori miktarları okunabilir şekilde yazılmalı. Oysa, günümüzde tüm ürünlerde olduğu gibi light ürünlerin ambalajına baktığınızda karınca duasını andıran yazıları okuyabilmenin ve bu sayede bilinçlenmenin imkanı yok. Bunun yasak savma zihniyetiyle yapıldığı açıkça ortada."
           
          Doç. Dr. Sert, zayıflamak için bir uzmandan yardım alınmasını ve yaşa, cinsiyete göre bilinçli diyet yapılmasını önerdi:
           
          "Eğer light gıdaların bir faydası olsaydı, bunu ilk çıkaran ülke olan Amerika ve ardından bunu uygulayan diğer ülkeler ve Türkiye'de bugün şişmanlık ve obezite sorunu bu kadar çok konuşulmazdı. Bilinçli bir diyet kilo problemini ortadan kaldırır.
           
          Ayrıca, yemek yerken çatal ya da kaşık sürekli elde tutulmamalı masaya bırakılmalı. Bu sayede çiğneme süresi uzadıkça tokluk duygusu oluşumu da kuvvetlenir."

          Hafýza kaybýna kamera

          Alzheimer hastalığı gibi hafıza sorunu olanlara yardımcı olacak minik ve insanın üzerinde taşıyabileceğidijital bir kamera geliştirildi.

          Microsoft tarafından üretilen Sensecam adlı kamera, hafızanın hızlı şekilde canlandırılmasını sağlamak için daha sonra izlenmek üzere, gün içinde yaşananların her 30 saniyede bir fotoğrafını çekiyor.
           
          Testler sonucu, kameranın, hafıza sorunu olanlara, olayları ve buna bağlı duyguları hatırlamalarında yardımcı olduğu görülürken, uzmanlar,dijital kameranın genel hafıza kaybı sorunu ve Alzheimer hastalığı gibi daha ciddi durumda olanlar tarafından rahatlıkla kullanılabileceğini belirtiyorlar.
           
          Amerikan ve İngiliz üniversitelerince denemeleri yapılmakta olan kamera, avuca sığabiliyor ve 30 binden fazla görüntüyü depolayabiliyor.
           
          Beyin enfeksiyonu nedeniyle hafıza kaybına uğrayan 63 yaşındaki bir kadın üzerinde yapılan testlerde denek, iki hafta boyunca görüntüleri iki günde bir ve bir saat süreyle yeniden izledi.
           
          Olayları anımsamasına herhangi bir yardım olmadığında her şeyi beş gün içinde unutan deneğin testler sırasında hafızası gözle görülür biçimde düzeldi ve iki haftasonunda yaşadığı olayların yüzde 90'ını anımsamaya başladı.
           
          Araştırmacılar, kamerayı belirli bir hastalığı olmamasına karşın tipik hafıza kaybı olan sağlıklı yaşlılar ile Alzheimer hastaları üzerinde de deniyorlar.


          Kansere karþý yeni umut

          Alman bilim adamları, kansere karşı mücadelede önemli bir gelişme sağladı.

          Göttingen Üniversitesinden bir grup bilim adamı, farelerdeki akyuvarları aktif hale getirerek kanserli hücreleri yok etmelerini sağlayan bir yöntem geliştirdi.
           
          Araştırmacıların açıklamasında, farelerdeki akyuvarların "HSP70" adlı bir stres proteiniyle aktif hale getirildiği, kanserli hücre üretimine neden olan bu protein sayesinde akyuvarların kanserli hücreleri tanıdığı ve yok ettiği bildirildi.
           
          Üniversitenin araştırma görevlisi Ralf Dressel, "HSP70"in insanlardaki akyuvarlar üzerinde de etkili olup olamayacağının araştırılacağını, bu yeni yöntemin belirli kanser çeşitlerinin tedavisinde yeni perspektifler açacağını kaydetti.


          Verem vakalarý artýyor

          Gelişmekte olan ülkelerde son zamanlarda verem vakalarında artış görülmesi, uzun yıllar önce insanlığın korkulu rüyası olan bu hastalığın tekrar geri döndüğü endişelerini ortaya çıkardı.

          Singapur'daki Novartis Tropik Hastalıklar Enstitüsü Kimya Bölümü Sorumlusu olan Dr. Thomas Keller, tıp dilinde"tüberküloz" olarak bilinen verem hastalığının belirli bir süre ortadan kalktığını ancak son yıllarda vaka sayısında belirli bir artış görüldüğünü söyledi.
           
          "15 yıl önce 'verem artık bitti' diye düşünüyorduk ama hastalık geri geliyor" diyen Keller, büyük bir salgından söz edilemeyeceğini ancak potansiyel bir durumla karşı karşıya olunduğunu kaydetti.
           
          Keller, özellikle Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun yüzde 50'sinde virüs bulunduğunu, hastalığın bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla ortaya çıktığını bildirdi.
           
          Tüberkülozun yeryüzündeki başlıca ölüm ve hastalık nedenlerinden birisi olduğunu, 2000 yılında dünyada 2 milyar kişinin enfeksiyon taşıdığının saptandığını anlatan Keller, "Dünya Sağlık Örgütüne (DSÖ) göre yılda yaklaşık 8 milyon kişi enfeksiyon kapıyor, 2 milyon kişi de bu hastalıktan hayatını kaybediyor" dedi.
           
          Hastalığın kentlerdeki kalabalıklaşma, yetersiz teşhis ve tedavi altyapısı, globalleşme ve seyahatlerin artmasıyla yayıldığına dikkati çeken Keller, şöyle konuştu:
           
          "Hastalığın tedavisinde ilaçların düzenli ve gerektiği sürede alınması çok önemli. Hasta 'iyileştim' deyip tedavisini yarıda bırakırsa hastalık direnç kazanıyor. Bu nedenle Türkiye'nin de aralarında bulunduğu birçok ülkede olduğu gibi ilaçların sağlık elemanlarının gözetiminde verilmesi çok önemli.
           
          Ancak ne yazık ki bu her yerde uygulanamıyor. İlaca dirençli mikrobakteriyel suşların (Bir bakteri veya virüsun farklı alt türlerinin, aralarında genetik farklılıklar bulunan grupları) ortaya çıkması, çoklu ilaç tedavisine dirençli vakaların sayısında artışa yol açtı.
           
          DSÖ'nün hesaplarına göre, dünya çapında 50 milyon kişide dirençli vaka gelişmektedir. Tedavi edilmediği takdirde aktif tüberkülozlu her birkişinin yılda 10-15 kişiye enfeksiyon bulaştıracağı öngörülüyor."
           
          "HIV ile etkileşim olursa tedavi imkansızlaşıyor"
           
          Keller, hastalığın HIV virüsüyle etkileşimde bulunması halinde ise tedavinin imkansız hale gelebildiğine işaret etti.
           
          Yaklaşık 30 yıl önce geliştirilen 4 ilacın, hastalığın tedavisindeki etkinliğini kaybettiğini ifade eden Keller, yeni bir ilaç üzerinde çalıştıklarını açıkladı.
           
          Çalışmalarını yoğun bir şekilde sürdürdüklerini belirten Keller, ilacın 2 yıl içinde insanlarda denenmesinin mümkün olabileceğini kaydetti.