26 Mayıs 2007 Cumartesi

Saglİgİn İp Uclarİ

Londra'daki King College Hastanesi Yaslanma Bilimi Enstitusu

tarafindan yapilan bir arastirma, vucudumuzun bize hayatimizi
kurtaracak tam 15

ipucu verdigini ortaya koydu.

Saglikli yasam konusunda bircok arastirmaya imzasini atan;

Londra'daki King College Hastanesi Gerontoloji (yaslanma bilimi)
Enstitusu'nde

arastirmalarini yuruten Prof. Dr. Robert Wale, 'Sadece
parmaklarinizin

uzunlugu bile sizin sagliginiz hakkinda kayda deger bilgi sahibi
olmamizi

sagliyor aslinda. Siz de vucudunuzla ilgili önemli detaylara;
dikkat

ederek sagliginizi koruyabilirsiniz ' diyor ve ekliyor:
'Vucudunuz; siz

fark etmeden sagliginizla ilgili en önemli ipuclarini veriyor.

'Prof. Wale'ye göre, tirnaktan gözlere, dogum kilosundan avuc icine

kadar vucuttaki her sey birer gösterge. O halde bir test yaparak ne

kadar saglikli oldugumuzu anlamak mumkun. Wale'nin 'İste hayatinizi

kurtaracak 16 ipucu' dedigi test söyle:



1.Tirnaklar :

Tirnaklariniza dikkatle bakin. Eger hafif mavilik yada; morluk

görurseniz bu bir kalp hastaligiyla karsi karsiya oldugunuz
anlamina

gelebilir. Tirnaklarinizin asiri kalin olmasi ya da ustlerinde
tumsekler

olmasi da nefes alma hatta akciger sorunlariyla karsi karsiya
oldugunuzu

gösterebilir.



2. Nefeslerinizi sayin :

Eger dakikada 15 kez ve daha altinda nefes alip veriyorsaniz
saglikli

cigerlere sahipsiniz demek... Eger 25 kez nefes alip veriyorsaniz o

zaman sagliginiza dikkat etmelisiniz.



3. Gözler :

Aynada gözlerinizden birine bakin. İris'in etrafinda beyaz bir
daire

varsa kolesterol seviyeniz yuksek anlamina geliyor. Bu ayni sekilde

yaklasan kalp sorunlarinin da en buyuk habercisi.



4. Avuc icinize bakin:

Avuc iclerinize dikkatle bakin. Eger kirmizi ve lekelilerse

karacigerinizde sorun var demek.



5. Hafiza kontrolu :

Bir tepsinin ustune rasgele 10 esya koyun. Tepsiye sadece 10 saniye

bakin. Kac tanesini hatirlayabildiniz? İyi bir hafizanizin olmasi

Alzheimer'le karsilasma riskinizin daha az olacagi anlamina
geliyor.



6. Kas kontrolu :

Sirt ustu yatin. Bacaklariniz dumduz olsun. Bir bacaginizi havaya

kaldirin. Bir kisinin ayaginiza bastirmasini isteyin. Eger
bacaginiz yere

dusuyorsa,kaslariniz da bir zayiflik oldugu anlamina geliyor.



7. Görunus :

Gözunuzun hemen altinda elmacik kemiginiz uzerine bir cetvel

yerlestirin. Sonra cetvelin ustune bir kredi karti yerlestirin
karti en rahat

okudugunuz uzakligi ölcun.

Ne kadar yakina gelirse gelsin karti rahat okuyabiliyorsaniz göz

sagliginizin iyi oldugu anlamina geliyor.



8. Tiroit misiniz? :

Kollarinizi yere paralel olarak tam karsinizda birseye uzaniyormus

gibi uzatin. Ellerinize dikkat edin. Eger elleriniz bu pozisyonda

titriyorsa o zaman tiroit olma riskiniz cok.



9. Duz yurumek :

Yere bir metre uzunlugunda bir cizgi cizin. Uzerinde rahat rahat

yuruyebiliyorsaniz, vucudunuzun koordinasyonu iyi isliyor demektir.



10. Dogum kilonuz :

Annenize kac kilo dogdugunuzu sorun. 3 kilonun altinda dogmussaniz

kalp sorunlariyla karsi karsiya kalabilirsiniz.



11. Beliniz kalin mi? :

Vucut sekliniz elmaya benziyorsa, yani yaglariniz belinizin
cevresinde

toplaniyorsa, kalp sorunu yasama riskiniz daha fazla.



12. Tuvalet sıklığı :

Her 3 saatte bir tuvalete birden cok gitme ihtiyaci mi

hissediyorsunuz? Diyabetin en erken alarmlarindan biri sik sik
tuvalete gitmektir.



13. Nabiz kontrolu :

Nabziniz ne kadar yavas atiyorsa o kadar uzun yasayacaksiniz
demektir.

Yani nabziniz 70'in altindaysa sagliklisiniz anlamina geliyor.



14.Dislerinizi fircalayin :

Eger disleriniz kaniyorsa, kalbiniz tehlikede demektir.



15. Parmak uzunlugu :

İsaret ve yuzuk parmaklari ayni uzunlukta olan kisilerin kalp krizi

gecirme riski daha fazla.



16. Ayak bilekleri :

Bas parmaginizla ayak bileginizin arka kismina bastirin. Eger

bastirdiginiz noktada cok fazla cukurluk olusuyorsa, o zaman kalp,
akciger,

böbrek sorunlariyla karsi karsiya kalabilirsiniz.

Sigara içenler havuç ve ıspanak yesin

Sigara içenler havuç ve ıspanak yesin

SEBZE ve meyve bakımından zengin beslenme tarzı, bir numaralı nedeni sigara içmek olan akciğer kanserine yakalanma riskini azaltıyor. ABD Houston’daki Teksas Üniversitesi uzmanlarının yaptığı ve Amerikan Tıp Derneği’nin yayın organında çıkan makaleye göre, ıspanak, havuç, brokoli ve meyvelerde bulunan bitkisel hormonlar (fitoöstrojenler) anti-kanserojen özelliğe sahip. Uzmanlar, fitoöstrojenlerle tedavinin kanser hücrelerine karşı koruyucu etki sağladığını söyledi.

Stresli hamilelik dönemi bebeği asabi yapıyor

Stresli hamilelik dönemi bebeği asabi yapıyor

İngiltere’deki Bristol Üniversitesi bilim adamlarının yaptığı araştırma, hamilelik dönemini aşırı stresli geçiren annelerin çocuklarının sinirli ve kaygılı ruh haline sahip olduğunu ortaya koydu. 10 yaş grubundaki 74 çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre, yüksek oranda stres hormonu plasentadan rahimdeki bebeğe geçerek uzun vadeli etkiler yaratabiliyor.

ABD’de yapılan bir araştırma da, 11 Eylül saldırıları sırasında hamile olan ve travma sonrası stres bozukluğu (PTSD) yaşayan kadınların bebeklerinde de benzer sorunların görüldüğünü ortaya koydu.

Erkekler de göğüs estetiğini keşfetti

Erkekler de göğüs estetiğini keşfetti

İngİltere’de St. George Hastanesi’nden Prof Kefah Mokbel, her yıl en az 150 erkeğin göğüs küçülttürme ameliyatı geçirdiğini söyledi. BBC’nin haberine göre göğüslerini ufaltmak isteyen erkeklerin sayısında ciddi bir artış var. Erkeklerin göğüslerinin büyümesine, özellikle kırmızı etten bulaşan östrojen hormonunun neden olduğu bildirildi.

Kadın ve erkekler için ideal bel ölçüsü

Kadın ve erkekler için ideal bel ölçüsü

Doç. Dr. Mehmet Özkan kalp sağlığı ile bel ölçüsü arasında bir bir ilişki olduğunu belirterek, "Bel çevresinde yağlanmanın önlenmesi çok önemlidir" diyerek kadınlarda ve erkeklerde ideal ve tehlikeli bel ölçülerini söyledi:


Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Mehmet Özkan kalp sağlığı ile bel ölçüsü arasında bir bir ilişki olduğunu belirterek, "Bel çevresinde yağlanmanın önlenmesi çok önemlidir. Bel ölçüsünün kadınlarda 88, erkeklerde 102 santimetreyi geçmemesi gerekir. Türkiye şartlarında en ideal ölçü kadınlarımız için 80 santimetre, erkeklerimiz için 90 santimetredir" dedi.

Türk Kardiyoloji Derneği ile İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı, Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ nde kalp sağlığı konulu halka açık bir panel düzenledi.

Panelde konuşan Doç. Dr. Mehmet Özkan, araba, asansör ve koltuk üçgenine sıkışan büyükşehir insanlarının kalp sağlığı konusunda dikkatli olması gerektiğine işaret etti.

Sağlık ve Hıfzıssıhha Müdür Yardımcısı Dr. Aylin Çiftçi ise, kalp sağlığı konusunda özellikle büyük şehirlerde yaşayanların daha dikkatli olması gerektiğini ifade ederek, Sağlık Daire Başkanlığı olarak halkı bilgilendirme organizasyonlarına devam edeceklerini belirtti.

Siyami Ersek Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Yekeler de dünyada ençok ölümün kalp- damar hastalıklarından olduğuna dikkat çekerek " Kalp sağlı konusunda halkın bilgilendirilmesi şart. Hızlı yaşam, fast food alışkanlıkları, yürümemek ve benzeri alışkanlıklarımız kalbimizi tehdit ediyor. Haftada en az bir saat yürüyüş yapmak ve bol sebze meyve tüketmek gerekiyor" şeklinde konuştu.

Çocukları bekleyen kronik hastalık

Çocukları bekleyen kronik hastalık

Kopenhag Üniversitesi Hastanesi Pediatri Bölümü öğretim üyesi Prof. Hans Bisgaard, astımın en yaygın kronik çocukluk çağı hastalığı olduğunu söyledi.

''13. Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji'' kongresi, İzmir'in
Selçuk İlçesi'nde yapıldı.

Prof. Bisgaard, ''Okul Öncesi Çocuklarda Vizing (hışıltılı
solunum) ve Astım'' konulu panelde yaptığı konuşmada, çocuklarda soğuk
algınlığı ile tetiklenen astım ataklarının, yaygın biçimde steroid
inhalerler ya da bronkodilatörler gibi daha eski astım ilaçlarıyla
tedavi edildiğini söyledi.

Bu ilaçların, bu atakları azaltmada tutarlı biçimde etkin
olduklarının kanıtlanamadığını belirten Prof. Bisgaard, şöyle konuştu:
''En yaygın kronik çocukluk çağı hastalıklarından olan astım,
çocukların yüzde 8 ile 13'ünü etkiler. Çocukluk çağındaki astım
ataklarının yüzde 85'i soğuk algınlığı ve solunum yolu
enfeksiyonlarına yol açan virüslerden kaynaklanır. Astım, küçük
çocuklarda ilk etapta öksürük, nefes alırken çıkan hırıltı ve gece
öksürüğünden anlaşılabilir.''

Son 20 yıldır astımın dünyada 2 ila 3 kat arttığının tahmin
edildiğini belirten Prof. Bisgaard, ''Şu anda bu rakamı kesin olarak
bilmiyoruz. Bu konuda çalışmalar sürüyor. Anne adaylarının, yüksek
miktarda antibiyotik kullanması da çocuklarda astımı artırıyor. Ancak,
bu konu henüz araştırma safhasında'' dedi.

Kanserle İlgili Bildikleriniz Doğru Mu?

Yaygın söylenceye göre, kanser sebebi bilinmeyen bir hastalıktır ve 85 çeşittir. Aslında bu çok yanlış bir bilgi. Ve yanlışlar sadece bununla sınırlı değil: İşte kanser hakkında bilinmeyenler veya yanlış bilinenler:

1-Kanser, sebebi bilinmeyen bir hastalıktır. 85 çeşit kanser vardır: YANLIŞ

Kanser, mikrobik ve sistemik bir hastalıktır. Kanserin sebebi, Progenitor Cryptosid adlı polimorfik (çok şekilli, şekil değiştirebilen) bir bakteridir. Porselen süzgecinden geçebilen virüs boyutlarındaki bu bakteri, Dark Field (karanlık alan) mikroskobuyla görülebilir. Şu dört hastalık birbiriyle yakın akrabadır: Kanser, verem, cüzam ve sklorederma

2- Kanser urdur: Yanlış

Ur, kanserin kendisi değil semptomudur. (belirtisidir) Bu nedenle sadece uru yok etmeye endekslenen klasik tedaviler tamamen yanlıştır. Urun yok edilmesi, kanserin yenildiği anlamına gelmez. Ur yok edilse bile kanser vücutta kalmaya devam eder.

3- Kemoterapi, kanseri yenmek için uygulanan alternatifsiz bir tedavidir: YANLIŞ.
Kemoterapi, uru yok etmek veya ana kitleden koparak kanda serbestçe dolaştığı varsayılan kanser hücresini yok etmek amacıyla hastayı zehirlemek demektir. Hastayı zehirlemek, ölümcül sonuçlara yol açar. Kemoterapi görenler genelde 3-4 yıllık bir süreçte ölürler. Hastayı zehirlemek, tıp ahlakına da aykırıdır, Hipokrat’ın “Prima non nocere –önce zarar vermeyeceksin” şeklindeki ilkesine de.

4- Alternetif kanser tedavisi şarlatanların uydurmasıdır: YANLIŞ
Alternatif tedavinin mısır çarşısındaki aktarlarla bir ilgisi yoktur. Alternatif kanser tedavisini bulan Dr. Virginia Livingston, mikrobiyoloji profesörüdür. C vitamininin kanser tedavisindeki yerini gösteren Dr. Linus Pauling ise, 2 defa Nobel ödülü kazanmış dünyaca ünlü bir bilim adamıdır. (Dünyada 2 defa Nobel ödülü alan sadece dört bilim adamı vardır ve Dr. Linus Pauling bu dört bilim adamından biridir) Türkiye’de alternatif tedaviyi Dr. İlhami güneral uyguluyor ve hastalarına reçete yazıyor.

5- Kemoterapi ve radyoterapi bilimsel tedavilerdir: YANLIŞ

Kemoterapi ve radyoterapi bilimin değil, Amerikan Tıp Endüstrisi’nin ürünüdür. Amerikan tıbbı, sebebini bilmediği kanseri güya yenmek için kanser hastalarını hücre zehirleriyle zehirlemekte ve radyasyonla yakmaktadır. Kemoterapi ve radyoterapi Amerikan tıp endüstrisine her yıl milyarlarca dolar kazandırmaktadır. Geçen yıl dünyada 16 milyar dolarlık zehir satıldı. Bu yıl bu paranın 19 milyar dolara çıkması beklenmektedir. Kanser rantı, Amerikan Tıp Endüstirisi’nin dümensuyunda giden Türk doktorlarını da zenginleştirmektedir.


6- Kanser tedavisi çok pahalıdır: Hem DOĞRU, hem YANLIŞ

D doğru, çünkü; kemoterapik zehirler çok pahalıdır. Çünkü, bu zehirlerin tamamı patentlidir. Türkiye’de de satılan Gleevec’in (glivek) bir kutusu 4 milyar 109 milyon liradır. Mide kanserli hastalar haftada 2 milyar liraları alınarak zehirlenmektedirler. Şişesi 16 milyar lira olan kemoterapik zehirler vardır.
Yanlış: çünkü; alternatif tedavide kullanılan ilaçlar patentsiz ve ucuzdur. Bir kutu prolysin-C kapınıza kadar sadece 25 Euroya gelmektedir. A, C ve E vitaminleri eczanelerde 3-4 liradan satılmaktadır. Etkili bir kanser ilacı olan İmuneks’in kutusu 19 liradır. 2 ay kullanıbilecek miktardaki DMSO (di metil sülfoksit) 200-250 liradır. Vb.

7- Meme kanserine yakalanan kadınların memesi tamamen alınmalıdır: YANLIŞ
Memesi tamamen alınan kadınlarla, memesi korunarak sadece uru alınan kadınların teşhisten sonraki yaşama sürelerinin aynı olduğu bulundu. 75 bin meme kanserli kadın arasında yapılan araştırma, 25 yıllık bir süreye yayılan vakaları kapsıyordu. Bu konudaki bilimsel veriler, İngiltere’de yayınlanan New England Journal of Medicine adlı dergide yayınlandı. Oysa cerrahlar tam 100 yıl “kanser tedavisi yapıyoruz” numarasıyla hiç gerekmediği halde kadınların memelerini kesip çöpe attılar. Meme kesmek iyi para kazandırdığı için Türkiye’de cerrahlar bu işe hala devam ediyor. Türk doktorları farkında değil ama, 3 yıl önce Çinliler, meme ameliyatını tamamen gereksiz hale getiren yani ve acısız bir yöntem buldular.

8- Meme kanserinde koltuk altı lenf düğümleri de alınmalıdır: YANLIŞ

Koltuk altı lenf düğümlerinin tamamı alınırsa kadının kolu sakat hale geliyor. Artık, o kol, kesilmeyecek, sıkılmayacak, darbe almayacak. Kolda lenf akımı engellendiği için lenf ödem oluşma ihtimali çok yüksektir. Yani kol şişer. Fil kolu olur. Ameliyatlı kadın, ömür boyu sürecek acılarla baş başa kalır. Enfekte olduğu çıplak gözle görünenler dışında lenf düğümleri yerinde bırakılmalıdır.

9- Kemoterapi ve radyoterapiyle bazı kanser türlerinde tam şifa sağlanmıştır: YANLIŞ

Kemoterapiden fayda görenler, sadece ender rastlanan kan kanserinin yine ender rastlanan iki türüne yakalananlardır. Oysa kanserlerin yüzde 99.99’u metastatik organ kanserleridir. Ve bunlarda klasik tedavinin hiçbir faydası yoktur. Klasik kanser tedavisi görenler ya ölür ya da sakat kalır. Yaşayanlar, mesela; kısır olurlar. Artık çocukları olmaz. Üstelik kısır kalacakları kemoterapiden önce kendilerine söylenmez. Kemoterapi ve radyoterapi insan DNA’sında geri dönüşümsüz değişiklikler yapar. Bu tedavileri görenlerin yüzde 10’u zaten kendi kanserleri yüzünden değil kemoterapinin yol açtığı sekonder lösemiden ölürler. Klasik tedavi, onarılmaz derecede, kalp, karaciğer, akciğer, böbrek ve immün sistem hasarlarına yol açar.

10- Kemoterapi hayat kurtarmasa da ömrü uzatır: YANLIŞ

Kemoterapiyi pazarlayanlar, zavallı hastalarla hasta yakınlarını işte bu sözlerle kandırırlar. Almanya’da Münih Üniversitesi’nde yapılan bir araştırma, bu sözlerin safsata olduğunu ortaya koydu. Binlerce hastanın dosyası incelendi ve kemoterapinin ömrü uzattığına ilişkin en küçük bir kanıt bile bulunamadı. Aslında kanserde kontrol grupları bulunmadığı için “kemoterapi ömrü uzatıyor” diyen doktor yalan söylüyor ve ilaç şirketlerinin sözcülüğünü yapıyor demektir.

Reflü Nedir? Herkes okumalı!

Ramazan geliyor. Oruç tutacaklardan özellikle sindirim sistemi hassas olanların hastalanmamak ve rahat oruç tutabilmek için özel dikkat harcamaları gerekiyor. İftarda boş midelerini hızlı olarak ve fazlaca dolduranların yaşayacağı şişkinlik, gaz, hazımsızlık gibi yakınmaların yanında reflü hastalığına karşı da dikkatli olunması gerekiyor. İftar sonrası tok karna uzananlarda ve özellikle sahurda yemek yedikten sonra tekrar uykuya yatanlarda göğüs kafesi arkasında yanmalar, ağıza acı su gelmesi, geğirti, boğaz ve geniz bölgesi yakınmaları, uyku bozuklukları sık görülen yakınmalardır.

Tüm bunların sebebi reflü hastalığı. Reflü kelime anlamı olarak geriye kaçış demektir. Bu kelime genellikle mideden yemek borusuna asit ve gıdanın kaçışını ifade etmek için kullanılır.

Reflü hastalığı batı ülkelerinin en yaygın hastalığıdır. Erişkinlerde % 20 oranda görülür, yani her beş kişiden birinde reflü hastalığı vardır. Genel Cerrah Op. DR. Bülent Koç, reflü hastalığı hakkında bilinmesi gerekleri Mynet okurları için yazdı.

Soru: Reflü ne demektir?

Cevap: Reflü kelime anlamı olarak geriye kaçış demektir. Reflü hastalığı terimi genellikle mideden yemek borusuna ve boğaza doğru asit kaçışını ifade etmek için kullanılır. Her beş kişiden birinde bu hastalık vardır.

Soru: Reflü hastalığında ne gibi şikayetler oluşur?

Cevap: Reflü hastalığında tipik yakınmalar göğüste,göğüs kemiğinin arkasında rahatsızlık hissi ve yanma ile ağıza acı su gelmesi ve geğirti olmasıdır. Tipik olmayan yakınmalar ise göğüs ağrısı, mide ağrısı, bulantı gibi yakınmalar ve bunun dışında yemek borusu ve mide dışı yakınmalardır.

Soru: Yemek borusu dışı yakınmalar nelerdir?

Cevap: Bunları şöyle sıralayabiliriz :

Dişlerde erozyon ve çürükler
Aşırı tükrük salgılanması
Ses kısıklığı
Ses tellerinde polip,nodül
Boğazda dolgunluk ve takılma hissi
Horlama, uyku esnasında solunum bozuklukları
Larenjit
Kötü nefes kokusu
Müzmin öksürük
Astım
Bronşit

Soru: Reflü hastalığı neden oluşur?

Cevap: Normalde mide asidi yemek borusuna kaçmaz,burada asit kaçmasını engelleyen bir mekanizma vardır. Eğer bu mekanizma bir şekilde bozulur veya kişide mide fıtığı oluşursa reflü hastalığı meydana gelir. Bu gibi bir durumda yalnız asit değil,s afra veya yenilen gıdalar da geriye kaçabilir.

Soru: Reflü hastalığına nasıl tanı konur?

Cevap: İlk tanı koymada hastanın şikayetlerinin iyi değerlendirilmesi ve muayene genellikle yeterlidir, bu tip hastalara çoğunlukla gastrit gibi yanlış tanı konmaktadır. Tanıyı kesinleştirmek için gastroskopi, yemek borusunda asit ve basınç ölçümleri ve ilaçlı grafi çekimleri yapılabilir.

Soru: Reflü hastalığı tedavisi nasıl yapılır?

Cevap: Tedavide yenilen yiyeceklerin ayarlanması, zayıflama, sigara ve alkol alınımının azaltılması, yatak başının yükseltilmesi ve uygun ilaç tedavisi uygulanır. Eğer bu tedaviye rağmen şikayetler geçmiyorsa, hastada sık sık zatürre, astım veya larenjit atakları oluşuyorsa, kaçan asit yemek borusunda kanamalı ülserler veya darlıklar meydana geliyorsa ameliyat ile tedavi gerekebilir.

Soru: Reflü hastalığı kötü sonuçlara yol açabilir mi?

Cevap: Devamlı asit kaçmasının yaptığı şikayetler ve geğirtiler hastanın normal sosyal yaşantısını çok bozabilir. Geriye kaçan asit bazen yemek borusu alt kısmında yapı değişikliğine sebep olabilir, bu da ilerki senelerde kansere dönüşebilir, ayrıca bu bölgede kanayan ülserler veya darlıklar oluşabilir. Bu nedenlerle çağımızın hastalığı olarak anılan reflü hastalığına karşı dikkatli olmak ve zamanında gerekli tetkik ve tedavileri yaptırmak çok önemlidir.


Arama kelimelerim: "Devamlı asit kaçmasının yaptığı "

Sağlık, gülmekten geçiyor


Uzmanlar, mizah ve gülmenin, daha sağlıklı bir yaşam sürmek için en az diyet ve egzersiz kadar önemli olduğunu belirterek, "Yapılan araştırmalar, mizah duygusu ve rahat gülebilmenin hastalıklara karşı direnç gösterilmesine yardımcı olduğunu ortaya koyuyor" dedi.

Gülme Kulübü Başkanı İlham İnan Dündar, son 20 sene içerisinde mizahın tedaviye yönelik yararlarıyla ilgili yapılan çalışmaların gülmenin ve mizah duygusunun insan sağlığı üzerine ne kadar etkili olduğunu gösterdiğini söyledi. Neşe ve mutluluğun insan vücudunun hastalıklara karşı direncini arttırabildiğini gösteren bilimsel delillerin her geçen gün arttığını anlatan Dündar, "Pennsylevania'daki Carnegie Mellon Üniversitesi'nden Psikolog Sheldon Cohen, mutlu insanların gribe yakalanma ihtimalinin diğerlerine göre yüzde üç daha az olduğunu, 300 kişi üzerinde yaptığı bir araştırmaya dayanarak söylüyor. Maryland Üniversitesi Önleyici Kardiyoloji Departmanı Başkanı Dr. Michael Miller ise, 300'den (yarısı koroner hasta diğer yarısı kalp krizi veya koroner arter by-pass ameliyatı geçirmiş kişiler) fazla kişiyi kapsayan çalışmasında, kalp hastası olan kişilerin sıkıntı meydana getiren sosyal durumlara sağlıklı insanlardan yüzde 45 daha az oranda olumlu tepki gösterdiklerini ortaya koydu" diye konuştu.

İnsanlara pozitif düşünmeyi tavsiye ettiklerini anlatan Dündar, "Pozitif düşünen kişiler hastalıkları da kolay yenebiliyor. Bağışıklık sistemimiz bakteri, virüs ve kanser hücrelerine saldıran 30 trilyondan fazla hücreden oluşuyor. Bu hücrelerin farklı isimleri ve farklı fonksiyonları var, ancak araştırmalar bu hücrelerin bir çoğunun kişi yapıcı duygular içerisinde olduğunda daha güçlü; yıkıcı duygular içerisinde olduğunda ise daha zayıf olduğunu gösteriyor" şeklinde konuştu

Bahar depresyonu için ceviz



Her mevsimin kendine özgü sebze ve meyveleri var ve bunlardan en doğru biçimde faydalanmamız gerekiyor. Örneğin sonbaharda bollaşan ceviz, depresyona iyi geliyor. Uzmanlar, bu mevsimde yağlı yiyeceklerden özellikle kaçınmamız gerektiğini söylüyor

Jinemed Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Suzan Elpe sonbahar diyetiyle ilgili soruları yanıtladı:

* Yaz boyunca alınan kilolardan nasıl kurtulabiliriz?
Kilo vermek bir disiplin işidir. Kısa sürede ve yanlış diyetlerle kilo vermek çözüm değil. Önemli olan yeni bir beslenme alışkanlığı kazanmak ve devamlı kilo alıp veren biri haline gelmemektir. Kilo sorununuzu çözmek için acele etmeyin, sadece doğru beslenmeyi hayatınıza sokmaya çalışın.

* Sonbaharda yapılabilecek doğru diyet nedir?
Her mevsimin kendine özgü sebze ve meyveleri vardır. Doğa, yemek konusunda da çok özel bir dengeye sahiptir. Kışa yaklaşırken, bu mevsimde karşımıza çıkacak olan sorunları en aza indirmemize yardımcı olacak sebze ve meyveler de çıkmaya başlar. Mesela eylül ayı taze fındık ve ceviz gibi yağlı tohumların çıktığı, bol bulunduğu aydır. Bu besinler omega-3 ve B vitamini yönünden zengindirler ve sonbaharda görülen depresif ruh haline iyi gelirler.

* Taze fındık ve cevizden dilediğimiz miktarda yiyebilir miyiz?
Bu tür yağlı tohumların kalori değerlerinin çok yüksek olduğu unutulmamalı ve hepsinden düzenli ancak az miktarlarda yenmelidir.

MEVSİM DIŞI MEYVELER
* Mevsim dışı sebze ve meyve yemenin bir zararı var mı?
Artık her mevsimde her şeyi yiyebiliyoruz. Mevsiminde çıkan sebze ve meyveleri daha sık olarak tüketirsek ve arada sırada mevsim dışı ürünlere yönelirsek çok büyük bir sorun yaşamayız.

* Sonbaharda vücudun karbonhidrat ihtiyacı artar mı?
Sonbahara girerken, vücudumuz da buna uyum gösterir ve daha fazla enerji sağlayacak karbonhidratlı ve yağlı yiyecekleri yeme isteği artar. Yine burada yeterli ve dengeli beslenme devreye girmelidir. Yani kişi her öğünde et, süt, sebze-meyve, tahıl ve yağlardan her birini ihtiyacı kadar tüketmelidir.

Çölyak hastalığı kapınızı çalarsa

Çölyak hastalığı kapınızı çalarsa

Çölyak hastalığı buğday, arpa, yulaf ve çavdarda bulunan ''gluten'' adlı proteine alerji nedeniyle gelişen bir bağırsak hastalığı. Bu nedenle çölyak hastalarının ömür boyu özel bir diyet yaparak yaşamlarını sürdürmeleri gerekiyor. Ankara Çölyak Derneği Başkanı Şebnem Ercebeci, gluten alerjisinin hayatın herhangi bir döneminde gelişebileceğini belirtiyor. Hastalık, karın ağrısı, ishal veya kabızlık, aşırı yorgunluk, kansızlık, kilo kaybı gibi belirtilerle seyrediyor. Kalıtsal olması nedeniyle hastaların birinci dereceden akrabalarında hastalığın çıkma oranının yüksek olduğu da unutulmamalı.

Stres yemek yedirtiyor

Stres yemek yedirtiyor

Frenlenemeyen ve zamanla alışkanlık haline gelen gece atıştırmaları zamanla size kilo olarak geri geliyor. Doğu Beslen Formda Kal kitabında 'gece yeme sendromu'na değinen Prof. Dr. Metin Özata 'gece yeme sendromu bir günde yenen besinlerin en azından yüzde 25-50'sinin akşam yemeği ile ertesi sabah arasında geçen sürede yenmesi durumudur. Bu kişilerde sabah kahvaltı yapma isteği yoktur'' diyor.

Gece yeme daha çok stresli kişilerde görülüyor. Şişmanlığa sebep olan bu durumun altında uyku bozuklukları veya uykuda nefes durması gibi hastalıklar olabiliyor. Gece yemelerini azaltmak için şeker yükü fazla olan reçel, bal, şeker, beyaz ekmek gibi yiyeceklerden uzak durmak, egzersiz yapmak, stresin önüne geçmek gerekir.

Tehlike hevesi genetik çıktı

Tehlike hevesi genetik çıktı

AmerİkaLI araştırmacılar, tehlikeli hareketleri tetikleyen bir gen keşfetti. NeuroD2 adlı gen, beynin korkuya verdiği cevapta ve korku isteğinde önemli rol oynuyor. Seattle kentindeki Hutchinson Merkezi’nde yürütülen araştırmalara başkanlık eden Dr. James Olson, “Bu gen bazı insanların neden tehlikeli sporlara ilgi gösterdiğini de açıklıyor” dedi.

Felçlilere evet - hayır cİhazı

Felçlilere evet - hayır cİhazı

Japon bilim adamları, tüm vücudu felçli olan ve konuşamayan hastaların “evet-hayır” diyebilmelerini sağlayan bir cihaz icat etti. Hitachi, Mechatronix grubuna ait Excel ve Japonya Amyotrofik Lateral Skleroz Hastaları Derneği’nin geliştirdiği “Kokoro-gatari” (düşünceyle konuşma) cihazı, beyindeki kan akışını ölçüyor. Hasta ‘evet’ demek istediğinde kafadan bir hesap yapıyor veya içinden bir şarkı söylüyor. ‘Hayır’ demek istediğindeyse sakinleşmesi gerekiyor. Tepkileri kan akışıyla ölçen cihaz, yıl sonunda 470 bin yenden (yaklaşık 5.5 milyar lira) satışa çıkacak.

İngiltere'de bebek sevme yasaklandı

İngiltere’de bebek sevme yasaklandı

İngiltere’nin Halifax kentindeki Calderdale Hastanesi’nin yöneticileri, yenidoğan ünitesine gelen ziyaretçilerin bebek beşiklerine yanaşıp bebekleri sevmelerini hatta annelerine doğumla ilgili soru sormalarını yasakladı. Hastanenin Özel Bebek Bakım Ünitesi’nden sorumlu Debbie Lawson, “Bebekler de bizim gibi birer bireydir ve hepimiz gibi saygıyı hak ederler. Bazı ziyaretçiler süpermarketteki reyonları gezer gibi bebeklerin beşiklerine yanaşıp onlara dokunuyor, konuşmaya çalışıyor” dedi. Hastane yönetimi, kararı alırken insan haklarına saygının yanı sıra bebeklerin enfeksiyon kapma riskini de göz önünde bulundurduklarını söylerken, anneler hastane yönetimiyle aynı fikirde değil. Dört hafta önce doğum yapan Lynsey Pearson fikri komik bulduğunu söyleyerek “Bebeğim Hannah ile gurur duyuyorum ve insanların bana onunla ilgili soru sormaları değil, sormamalarına gücenirim. Bebekler ilgi isterler, onlarla ilgilenmemek zalimliktir” dedi.

Rujlarda Kurşun Olup Olmadığını Nasıl Anlarız

Kurşun, kansere yol açan bir kimyasaldır .Kurşun içeriği arttıkça kanser riski de artar. Özellikle kalıcı rujların en çok kurşun içeren rujlar olduğu saptanmıştır.

İşte size kendi kendinize uygulayabileceğiniz bir test:


1. Elinize biraz ruj sürünüz.

2. 24-14 ayar altın bir yüzüğü ruja sürtünüz.

3. İçinde kurşun var ise rujun rengi siyaha dönücektir.

-------------------------------------------------------------------------

Kurşun içeren markalar:
1. CHRISTIAN DIOR

2. LANCOME

3. CLINIQUE

4. Y.S.L (En yoğun kurşun içeren markadır)

5. ESTEE LAUDER

6. SHISEIDO

7. RED EARTH (Lip Gloss)

8. CHANEL (Lip Conditioner)

9. Market America-Motives lipstick


Yani hepimizin kalite bildiği markalar

Diş Beyazlatma (Bleaching) Hakkında

Beyazlatma (bleaching) işlemi nedir ve nasıl yapılır?

Beyazlatma dişlerin yapısında (mine ve dentin tabakasında) oluşan renklenmeleri giderme işlemidir. Şu anda bilinen iki değişik beyazlatma yöntemi vardır. Bunlardan ilki hastanın kendi başına uygulayabileceği bir yöntemdir, aşamaları şöyledir:

Hekimin ağızdan ölçü alıp, dişlerinizin üzerine takabileceğiniz ince lastik kalıpları hazırlatması,
Hastanın kendisi için hazırlanmış özel kalıbın içerisine ilaç yerleştirerek bu kalıbı beyazlatılacak dişlerin üstüne günde en az 6 - 8 saat takması (tercihen uykuda),
Tedavinin ortalama 1 - 4 hafta içinde sonlandırılması.
İkinci yöntem ise klinikte bir hekim tarafından yapılan beyazlatmadır ki aşağıdaki şekilde uygulanır:

Ağartıcı ilaç bu işlem hakkında deneyimi olan bir hekim tarafından diş üzerine yerleştirilir.
İlgili dişin üzerine beyaz renkli ışık kaynağı belli bir süre tutulur.
İşlem bittiğinde sonuç hemen gözlenir.
Her iki yöntemde etkin olmasına rağmen tercih, renklenmenin derecesine, tedavinin ne kadar çabuk sonlandırılmak istendiğine ve hekimin görüşüne bağlıdır.



Dişlerde istenmeyen lekeler neden oluşur?

Bunun bir çok sebebi olabilir. En yaygın olanları; yaşlılık, dişleri boyayan maddelerin (kahve, çay, kola, sigara vb.) tüketimi, travmalar, eski protezler, kaplamalar, dolgulardır. Dişlerin oluşumu boyunca kullanılan antibiyotik (tetracycline) veya aşırı florit tüketimi de dişlerde renklenmelere yol açabilir.

Bu durum dişin yapısından ileri gelebileceği gibi diş etkenlerin boyaması ile, gelişim çağında alınan antibiyotik ya da florür nedeni ile, yaşlılıkla, dişe gelen bir darbe nedeni ile de olabilir.


Beyazlatma işlemi kimlere uygulanabilir?

Hemen hemen herkese! Ancak, tedavinin etkili olamayacağı bazı durumlar vardır. Dişhekiminiz tam bir ağız içi kontrol ve teşhisi ile dişlerin bu işlem için uygun olup olmadığını belirleyecektir. Dişleriniz sağlıklıysa daha beyaz ve doğal gülümseme için ideal bir çözümdür.

Beyazlatma işlemi zor ve zahmetli midir?

Hayır! Ağız sağlığı teknolojisindeki ilerlemeler sayesinde dişleriniz çok kısa bir sürede, güvenli ve etkin olarak beyazlatılabilmektedir.



Güvenli midir?

Evet! Yapılan araştırmalara göre, dişlerin beyazlatılması dişhekiminizin gözetimi altında yapılırsa son derece etkin ve güvenlidir. Dişler ve dişetleri hiçbir şekilde zarar görmez.

Uygulama süresi ne kadardır?

Genelde, ilk uygulamada beyazlama başlar. Ancak, ideal görüntüye ulaşmak için, uygulamanın 10 – 14 gün devam etmesi gerekir.

Dişler beyazladıktan sonra eski haline döner mi?

Dişler her zaman için eskisinden daha beyaz olacaktır. Ancak, hastaların alışkanlık ve ağız bakımına bağlı olarak yılda bir – iki kez pekiştirme tedavisi gerekebilir.



Özetle bu tedavinin başarılı olabilmesi için neler önemlidir?

Kullanılan ilacın markası ve içerği
Bu konuda deneyimli bir hekimin tedavisi altında olmanız
İlacın kullanılma şekli ve tedavi süresi
Tedavi sırasında nelere katlanmak zorunda kalacağım?

Eğer sigara içiyorsanız lastik kalıp ağzınızda iken sigara içmemeniz (ev ağartması için geçerli). Tedavi'nin bitmesi ile ortadan kalkacak hafif soğuk sıcak hassasiyeti.

Maydanoz Kürü (Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'ndan)

Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'ndan gençlik kürü

Maydanoz ile dipdiri olun.
Genç görünmek, zinde ve dinç olmak, cildinize canlılık, güzellik ve tazelik kazandırmak, vücudunuzdan toksin atmak, bağışıklık sisteminizi güçlendirerek enfeksiyonlara karşı direnç arttırmak, dolaşım bozukluğu yaşamadan kilo vermek, ruh sağlığınızı güçlendirmek istiyorsanız Prof. İbrahim Saraçoğlu'nun Tempo okurları için hazırladığı 'maydanoz ve beyaz lahana kürünü' uygulayın.




Maydanoz Kürü


Kökleri hariç, saplarıyla birlikte 15-20 tane taze maydanozu havanda iyice ezin, üzerine yarım limon sıkın

İyice karıştırdıktan sonra sabah kahvaltısından yarım saat önce aç karnına tüketin, üzerine bir bardak su için.
On beş gün ara vermeden her sabah bu kürü uygulayın.

Sonra bir hafta ara verin. Bir hafta aradan sonra tekrar on beş gün aynı şekilde kürü uygulayın. Dört-beş ay sonra duruma göre bu kürü aynı şekilde tekrar edebilirsiniz.



Daha önce uyguladığı taze sıkılmış havuç kürü ile Alzheimer’ı yüzde 30 oranında iyileştiren, depresyona karşı ıspanak kürü öneren, prostat ve üriner sistem için brokoli kürünü tavsiye eden Prof. İbrahim Saraçoğlu, ‘gençlik’ için ‘maydanoz ve beyaz lahana kürü’ hazırladı.



Bitkilerin barındırdığı ve insan sağlığını etkileyen aktif maddeler üzerinde yaptığı çalışmaları uluslararası alanda kabul gören Profesör İbrahim Saraçoğlu, genç görünmek, zinde ve dinç olmak, cildinize canlılık, güzellik ve tazelik kazandırmak, vücudunuzdan toksin atmak, bağışıklık sisteminizi güçlendirerek enfeksiyonlara karşı vücudunuzun direncini artırmak, dolaşım bozukluğu yaşamadan bir miktar kilo vermek, hatta ruh sağlığınızı güçlendirmek için Tempo okurları için özel iki kür hazırladı.

Profesör Saraçoğlu, maydanoz ve beyaz lahananın etkilerini yazdıktan sonra biran durup düşünmek zorunda kaldığını, bu kadar çok çarpıcı özelliğin bir arada olmasının okuyucuya abartılı gelebileceğini söylüyor. Saraçoğlu, maydanoz ve beyaz lahananın özelliklerini alt alta sıraladığında bu endişesinin yersiz olduğuna inandığını da dile getiriyor.



Gençlik formülünün yer aldığı bu dosyada İbrahim Saraçoğlu’nun maydanoz ve beyaz lahana kürünün yanında, Avrupa Anti-Aging Derneği Başkan Yardımcısı Hasan İnsel’in daha genç kalmak için uyulması gerekli altı altın kuralı ve Amerikan Hastanesi Diyetisyeni Tuğçe Aytulu’nun, daha sağlıklı ve gençlik için gerekli besinleri içeren listesini bulabilirsiniz.



Ancak, önemli bir noktayı hatırlatmakta yarar var. İbrahim Saraçoğlu’nun verdiği iki kürün herhangi bir hastalığı teşhis amacı kesinlikle yok. Eğer, bir rahatsızlığınız var ise doktora gitmelisiniz. Haberimizde yer alan kürleri ise destekleyici ve yardımcı tedavi olarak uygulayabilirsiniz.





Profesör İbrahim Saraçoğlu maydanoz kürünü anlatıyor


“Maydanoz yemek yetmez kürü uygulanmalı”



Maydanozun, gençleştirme, cilt tazeliğinin, güzelliğinin geri kazanılmasında ve korunmasında rolü büyüktür. Maydanoz bu gücünü, içerdiği etkin maddelerin özellikle karaciğer metabolizması üzerindeki olumlu etkisinden ve tüm vücuttan yabancı kimyasal maddeleri (xenobiotica) atabilme özelliğinden alır. Sağlıksız çalışan karaciğer metabolizması, cildin yavaş yavaş tazeliğini, güzelliğini ve canlılığını yitirmesine ve kişinin yorgun görünmesine, diğer organlarının olumsuz etkilenmesine neden olur. ‘Maydanoz kürü’ vücudu yabancı kimyasallardan arındırır. Böylece karaciğerin sağlıklı çalışmasında etkin rol oynayarak kişinin daha genç, daha sağlıklı, dinç ve zinde olmasında etkili olur. Maydanoz, karaciğerde bulunan glutathione-S-transferaz (GST) enziminin aktivitesini yükseltir. GST enzimi, gerek besinler yoluyla gerekse de solum yoluyla aldığımız zararlı kimyasal maddeleri zararsız hale dönüştürür.



Bu kürü uygulayanlar kısa zamanda çok başarılı sonuçlar alabilirler. Bunun nedeni, maydanozun insan metabolizması üzerindeki etkilerinin çok hızlı oluşmasıdır. Maydanoz, doğru şekilde uygulandığı taktirde mucize yaratan bir bitkidir. Yemeklerinizde veya salatanızda bolca maydanoz kullanmanızın bir beslenme şekli olduğunu, kesinlikle bir kür olmadığının bilinmesi gerekir. Çünkü, salatanın içindeki tuz, baharat ve ekşi (limon, sirke v.b.) maydanozun etkin maddeleri ile reaksiyona girerek istenilen sonucu almamıza engel olmaktadır. Kür, her bitkinin kendine özgü ve amaca uygun olarak hazırlanması ve kullanılmasıdır.



Günümüzde tükettiğimiz hiç bir besin saf değil. Tükettiğimiz et, sebze ve meyveler, içtiğimiz su, soluduğumuz hava kontamine (kirli) olmuş durumdadır. Kullanılan zirai ilaçlar, hormonlar, transgen tohumlar (genleri ile oynanmış tohumlar), besinlere ilave edilen koruyucu katkı maddeleri, fabrika bacalarından ve araçların motorlarından çıkan egzoz gazları, sonuçta hep insana geri dönen kontaminasyon (kirlilik) kaynaklarını oluşturmaktadır. Kimyasalların zamanla organlardaki birikimi hem hastalıklara karşı direnci zayıflatır hem de organ şikâyetlerinin daha erken ortaya çıkmasına neden olur.

Hastadan doktora şikayet yağıyor

Hastadan doktora şikayet yağıyor

Hasta Hakları Kurulu'na başvuruda bulunanların çoğu poliklinik hizmetlileriyle ilgili 4 bin şikayet iletti. Sorun aktaranların yüzde 68'ini kadınlar oluşturdu

SAĞLIK Bakanlığı tarafından 2004 yılında uygulamaya konulan proje kapsamında Hasta Hakları Kurulu'na yapılan başvurularda vatandaşların en çok hekimlerden şikayetçi olduğu ortaya çıktı.

Sağlık Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Hasta Hakları Şube Müdürü Refik Akten, bakanlık tarafından 1998 yılında yayımlanan Hasta Hakları Yönetmeliği'nin uygulanmasını sağlamak üzere çalışmalar başlatıldığını belirtti. Bu çalışmalar çerçevesinde hastanelerde hasta hakları ve uygulamalarına ilişkin hizmetiçi eğitimlerin verildiğini ifade eden Akten, 'Bu eğitim sonunda hastanelerde Hasta Hakları Birimi ve Hasta Hakları Kurulları oluşturuldu. 15 Şubat 2004 itibariyle de hasta hakları uygulaması 38 ilde 60 devlet hastanesinde fiilen başlatılmıştır. Bugün hasta hakları uygulamaları 81 il merkezinde 131 devlet hastanesine yaygınlaştırıldı' dedi.

Akten, hastaların muayene için geldikleri hastanede, bilgilenme, mahremiyet, gizli bilgilerin üçüncü kişiyle paylaşılmaması ve tüm tıbbi müdahalelerde rızanın alınması gibi hakları olduğunu vurgulayarak, 'Bu haklar çiğnendiği taktirde hastaların hakkını araması için şikayette bulunması en doğal haklarıdır. Bu bağlamda en çok şikayet, bilgilenme ve iletişim sorununa bağlı nedenlerden dolayı geliyor' dedi.

41 yaş ve üzeri

Hasta hakları uygulamalarının başladığı tarihten bu yana İnternet'ten şikayetlerin yapıldığını, hastanelerin Hasta Hakları Kurulları'na gönderilen şikayet konularının istatistiklerinin de yapıldığını belirten Akten, şunları kaydetti:

'Hastanede yerinde çözümlenenler hariç bu süreç içinde 4 bin 296 başvuru yapılmış. Başvuruyu yapanların yüzde 32'sini erkek, yüzde 68'ini kadınlar oluşuyor. Şikayet başvurularının yüzde 31'i 41 yaş ve üzeri, yüzde 21'i 31-35 yaş arası, yüzde 19'u ise 26-30 yaş arası hastalara ait. Şikayete en çok konu olan meslek grubunun başında yüzde 55 oranla hekimler geliyor, bunu yüzde 13 ile idari personel, yüzde 11 ile hemşire, yüzde 9 ile yardımcı personel takip ediyor. Hekimlerin en çok şikayet konusu olması ise hastalarla iletişim sorunu yaşadıklarını gösteriyor.'

Şikayet başvurularının yüzde 38'inin poliklinik hizmetlerinden kaynaklandığını vurgulayan Akten, bunu sırasıyla yüzde 17 ile klinik hizmetleri, yüzde 9 ile laboratuvar ve görüntüleme merkezleri, yüzde 7 ile idari hizmetler ve yüzde 5 ile acil hizmetlerin takip ettiğini belirtti.

Yeşil Çay'ın Faydaları :-) Mutlaka okuyun

YEŞİL ÇAY
Sağlık kaynağı yeşil çay
Moda, güzellik ve sağlık hakkında birbirinden ilginç konular yer alan Votre Beaute Dergisi’nin haziran sayısında yer alan habere göre günde dört bardak yeşil çay içmek kalp damar hastalıkları ve kanser riskini azaltıyor, diş çürümelerini ve kemik erimesini önlüyor, merkezi sinir sistemini uyarıyor, yaşlanmayı geciktiriyor.Merakla beklenen gençlik ve sağlık kaynağı yeşil çay Türkiye’ye ithal edilerek eczanelerde satılmaya başladı. Almanya’da Dr. B. Scheffler firması tarafından üretilen Additive Green Tea, yeşil çay ekstresinden elde edilmiş. Doğal kafein ve C vitamini de eklenerek içecek tozu haline getirilmiş. Yeşil çayın sayısız yararları bilimsel olarak kanıtlanmış durumda.Bilimsel raporlara göre günde dört bardak yeşil çay, yaşlanmayı geciktirdiği gibi kalp damar hastalıkları riskini azaltıyor. Kolesterol ve yağ değerlerini iyileştirerek tansiyonu ve kan şekerini ayarlıyor. Böylece damar sertliğinden koruyor. Kılcal damarları büzerek ödem oluşmasını önlüyor. Bakteriler ve grip virüsü ile savaşıyor.Ağız, yutak, mide ve bağırsak mukozasındaki ödemi azaltıyor.Yeşil çayın yararları saymakla bitmiyor. Migreni geçiriyor. İdrar söktürücü özelliğinden dolayı zayıflama rejimlerinde yardımcı oluyor. Diş çürümesi ve kemik erimesini önlüyor.
Stres için birebir
Ayrıca bütün bunların dışında stres, aşırı çalışma, huzursuzluk gibi farklı nedenlerden kaynaklanan yorgunluk ve uyku halini ortadan kaldırıyor. Ülkemizde her yirmi kişiden birinde görülen ve tedavi edilmediğinde kişilerin yaşam kalitesini bozan depresyonu yeniyor. İçimiyle ferahlık veren, uyarıcı, canlandırıcı Additiva Green Tea’nin tadı limon tuzu ve C vitamini de eklenerek daha lezzetli duruma getirilmiş. Ürünün hazırlanması da son derece pratik. Fincana bir poşet boşalttıktan sonra üzerine sıcak su doldurulup karıştırılıyor. İçeriğinde şeker de bulunduğu için ayrıca tatlandırmaya gerek kalmıyor.

Kanseri de önlüyor

Dr. Lesley A. Mitscher ise geçtiğimiz yıl yayınlanan ‘‘Yeşil Çay Kitabı’’ adlı çalışmasında ‘‘Uzakdoğu Paradoksu’’ ile yeşil çay arasında bağlantı kuruyor. Çin ve Japonya’da büyük ölçüde sigara tüketildiğine ancak kalp damar hastalıklarının yaygın olmadığına değiniyor. Mitscher, ‘‘Yapılan araştırmalara göre bunun nedeni yeşil çayın kolesterol ve yağ değerlerini iyileştirmesi, tansiyonu düzenlemesi ve damar sertliğini önlemesidir’’ diyor. Ayrıca ABD’de yapılan Hücre Biyolojisi Kongresi’nde de Purdue Üniversitesi’nden araştırmacı Dorothy Moore ve D. James Morre ve yeşil çayın kanser hücrelerinin oluşmasını önlediğini ve kanserli hücreleri öldürdüğünü bilimsel olarak açıklamışlar. İki araştırmacı yeşil çayın yapraklarında bulunan EGCg adlı bileşimin özellikle göğüs, prostat ve kalın bağırsak kanserini önlediğini kaydederek günde dört bardak yeşil çay içenlerin korunduklarını belirtmişler

Dikkat elinizde zehir var

Dikkat elinizde zehir var

Hamburger sevenler aman dikkat... Patlamış mısır sevenler, aman dikkat... Hamburger'de ve patlamış mısırların kağıdında insanları zehirliyor.. Nasıl mı?

Kanadalı ve İsveçli araştırmacıların yaptıkları çalışmalar sonucunda, Avrupa'da ve Amerika'da satılan hamburgerlerin kağıtlarının insanları zehirleyecek kadar zararlı olduğu ortaya çıktı.

Kanadali araştırmacı Scott Mabury ve İsveçli araştırmacı Nils Gunnar Lindquist, "Hamburgerlerin ve Micro Wave'de patlatılan mısırların kağıtları, kimyevi madde olarak DDT ve PCB içeriyor. Bu maddeler insanları zehirliyor" dedi.

Bu açıklamalar üzerine sözkonusu ülkelerin sağlık bakanlıkları alarma geçti.

Bel ölçüsü kalp sağlığının göstergesi

Bel ölçüsü kalp sağlığının göstergesi

Türk Kardiyoloji Derneği Yönetim Kurulu üyesi Doç. Dr. Mehmet Özkan, kalp sağlığı ile bel ölçüsü arasında bire bir ilişki bulunduğunu belirtti.

Mehmet Özkan, araba-asansör-koltuk üçgenine sıkışan büyük şehir insanının kalp sağlığı konusunda dikkatli olması gerektiğini söyledi. Bel çevresindeki yağlanmanın çok önemli olduğuna işaret eden Özkan, "Kalp sağlığı ile bel ölçüsü arasında bire bir ilişki var. Bel ölçüsü kadınlarda 88, erkeklerde 102 santimetreyi geçmemelidir. Fakat bunun ideal ölçüsü kadınlarımız için en çok 80, erkeklerimiz için de 90 santimetredir" diye konuştu.

Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. İbrahim Yekeler de dünyada ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıklarının en yüksek orana sahip olduğunu söyledi.

Türkiye'de 1.5 milyon kalp hastası bulunduğunu bildiren Yekeler, "Bu rakamlar gösteriyor ki kalp konusunda halkımızı bilgilendirmeye ihtiyaç var. Hızlı yaşam, fast-food alışkanlığı, yürümeme ve benzeri alışkanlıklar kalbimizi tehdit ediyor. Bir insanın haftada en az bir saat yürüyüş yapması ve bol sebze, meyve yemesi gerekir" şeklinde konuştu.

İnsan kromozomları fareye nakledildi

İnsan kromozomları fareye nakledildi

İngiliz bilim adamları, 13 yıl süren çalışmaları sonucunda insan kromozomlarını fareye nakletti. Bu da bazı hastalıkların tedavisinde umut kaynağı oldu...

İngiliz bilim adamları, 13 yıl süren çalışmaları sonucunda insan kromozomlarını fareye nakletti. Bu çalışma, beyin ve kalp gelişiminde anomalilere, Alzheimer ve lösemiye davetiye çıkaran 'down sendromu' için tedavi umudu doğurdu.

Uzmanlar 3 günlük bir fare embriyonuna 250 genlik bir diziden oluşan 21 numaralı insan kromozomu ekledi. Bilim adamları, fareler üzerinde çalışarak down sendromuna yol açan genlerin tespit edileceğini açıkladı.

Tansiyon Ölçme Yöntemleri

Tansiyon, atardamarlar içindeki kanın damar duvarına yaptığı basınç olarak tanımlanabilir. Kalbin atım gücü, damarların esnekliği, dolaşımdaki kan miktarı tansiyonu belirleyen faktörlerdir.

Tansiyonun ölçülmesi manometreler yardımı ile olur. En doğru yöntem atardamar içine yerleştirilen sensorlar ile ölçmektir. Büyük tıbbi merkezlerde tansiyon ölçümü ve takibi bu yöntemle yapılır.

En yaygın olarak tansiyon ölçme yöntemi kola takılan manşonu olan tansiyon aletleridir. Bunların bazıları basıncı göstermede bir civa sütunu, diğerleri ise bir manometre göstergesi kullanırlar.

Her erişkinin zaman zaman tansiyonunu kontrol ettirmesi gereklidir. Baş ağrısı veya baş dönmesi tansiyonun normal değerlerin dışında olduğunun bir belirtisi olabilir.

Tansiyonunda normal dışı değerler saptanmış kişilerin daha sık, doktorlarının önereceği programa gör tansiyon ölçtürmesi gereklidir. [/u]Tansiyonun doğru ölçülebilmesi için bazı noktalara dikkat etmek gereklidir.


Kol seçimi


Tansiyonun hangi koldan ölçüleceği çok önemli değildir. Eğer sağ ve sol kol arasında ölçülen değerler arasında fark varsa yüksek değerin saptandığı kol tercih edilmedir.

Manşon (kola sarılan parça) Seçimi

Doğru bir tansiyon ölçümü için manşonun kola uyumu mutlaka gereklidir. Manşon içerisinde yer alan ve hava dolarak şişen bölümün kolun çevresinin %80'ini en az sarmalıdır. Manşon genişliği kol uzunluğunun 1/3'ü kadar olmalıdır. Normal erişkin için manşon içindeki hava dolan kısım 12 cm. eninde olmalı ve 35 cm. boyunda olmalıdır. Şişman ve kolları kaslı kişilerde ise 20 cm. eninde ve 40 cm. boyunda olmalıdır.

Kanada Hipertansiyon Birliği’nin bu konudaki önerisi şöyledir

Erişkin kol çevresi

< 33 cm.

33-41 cm.

> 41 cm.

Kese boyutları

12x23 cm

15x33 cm.

18x36 cm

Çevre Koşulları

Yemek yemek veya egzersiz sonrasında yapılanacak ölçümlerde tansiyon düşük çıkabilir. Sigara, kahve gibi uyarıcı madde alan kişilerde ise tansiyon yüksek çıkabilir. Bu nedenle tansiyonu ölçülecek kişi en az 30 dakikadır tansiyonu etkileyecek faktörlerden uzak olması ve tercihen yatarak dinlenmesi gerekir.

Ölçümden önce kişi mutlaka en az 5 dakika sessiz bir odada dinlenmeli ve ölçüm sessiz bir ortamda gerçekleştirilmelidir.

Ölçüm sırasında hasta bir yere oturmalı, sırtını yaslamalıdır. Ölçüm sırasında konuşmamalı veya bir başka efor yapmamalıdır.

Manşon kalp seviyesinde duracak şekilde sarılmalıdır. Alt ucu dirsek çukurunudan 2-3 cm. kadar yukarıda olmalıdır.

Dinleme aleti olan steteskopun ucu tansiyon aletinin ucu manşonun altına sıkıştırılmamalıdır. Steteskop dirsek çukuruna yerleştirilmelidir.



Ölçüm

Tansiyon ölçmek için hava basma balonu avuç içinde sıkılır. Bazı tansiyon aletlerinde bu iş bir elektrikli pompa tarafından yapılır. Nabzın kaybolduğu basıncın 20-30 cm. üzerine kadar manşonun şişirilme işlemi sürdürülür. Daha sonra mekanik sistemlerde hava kaçırma düğmesi hafifçe açılarak basınç seviyesi 2-4 mmHg hızla indirilir. Steteskoptan ilk nabız benzeri ses duyulduğunda bu değer okunur ve büyük tansiyon (sistolik basınç) değerini gösterir. Basınç azalmaya devam ederken seslerin şiddeti de önce artar sonra azalmaya başlar ve bir noktada duyulmaz hale gelir. Korotkoff sesi ismi verilen bu seslerin bittiği değer okunur, bu değer küçük tansiyon (diastolik basınç) değerini gösterir.


Bazı Önemli Bilgiler

Manşon uzun süre şişirilmiş bırakılmamalıdır. Uzun süre toplar damarlara kanın dönüşü azalacağından sesler iyi duyulmaz. Böyle durumlarda manşon gevşetilmeli ve bir süre beklenmelidir. Kolların baş üzerine kaldırılması işlemi hızlandırabilir.

Ölçüm sonrasından 2-3 dakika sonra ölçüm yenilenmelidir. İki değer arasında 5 mmHg'den fazla fark varsa ölçümler yinelenmelidir. Ölçümün hangi koldan, hangi pozisyonda yapıldığı, sistolik ve diastolik basınçlar kaydedilmelidir.

Check-Up Nedir? Neleri İçermelidir?

İnsan bedeni çok karmaşık fonksiyonları olan bir biyolojik makine olarak da görülebilir. Hemen her fonksiyon bir test ile değerlendirilebilmektedir. Tıptaki gelişmeler sayesinde, gün ve gün bu testlerin daha hassas ve özel olması da sağlanmaktadır.
Kendimizi çok sağlıklı hissedebiliriz, ancak vücudumuzda bazı organlarımızın fonksiyonları bozulmuş veya bazı kronik olaylar yerleşmiş olabilir. Vücudumuzdaki organların kapasiteleri yüksek olduğundan sistemlerdeki bozukluklar iş işten geçtiği zaman kendini gösterir. Bir takım sorunların görünür olmadan fark edilmesi, bazı kronik enfeksiyonların tanınması ve kanser gibi çok sinsi seyreden hastalıkların erken dönemlerinde yakalanması amacı ile bir gurup testin düzenli aralıklar ile yapılması önerilir. Bu guruplandırılmış testlere genel olarak Check-Up ismi verilir. Belirli bir standardı yoktur. Ekonomik koşullara, yaşa ve yerel faktörlere göre değişiklikler gösterir.
Temelinde hekimlerce genel muayeneler ve bazı testlerin uygulanması ve birlikte değerlendirilmesi esasına dayanır.



Genel Bir Check-Up Programı



A. Kan ve Hematolojik Tetkikler

Hemoglobin (kanda oksijen taşıyan demir içeren molekül), hematokrit (kanın şekilli elementlerinin, sıvı kısma oranı), eritrosit sayısı (kırmızı kan hücresi sayısı 1 mm3 te), MCV, HCH, HCHC, RDW (kan şekilli elementlerinin büyüklük ve içerik değerlendirmesi), trombosit (pıhtılaşmada kullanılan kan pulcukları sayısı mm3 te), PDV,PCT,MPV (bazı trombosit testleri), lökosit ve lökosit formülü (beyaz kan hücreleri sayısı ve çeşitlerinin sayısal dağılımı mm3 te), kan gurubu (ABO ve Rh olarak kan gurubunuz), sedimantasyon (kan şekilli elemanlarının duran kanda yerçekimi ile çökme hızı, ½ saat ve 1 saatte bakılır).

B. Kalp Risk Faktörleri

Elektrokardiografi (kalpteki elektriksel aktivitenin incelenmesi ve bir kağıt şeride aktarılması), total kollesterol (tüm kollesterol çeşitlerinin kandaki miktarı), HDL kollesterol (yüksek dansiteli kollesterol miktarı), LDL Kollesterol (düşük dansiteli kollesterol), trigliserit (kan yağlarından).

C. Metabolizma ve Karaciğer Fonksiyon Testleri

Açlık kan şekeri, ürik asit miktarı, SGOT ve SGPT (karaciğer enzimleri), alkalen fosfataz (karaciğerde de yapılan bir enzim), Gama GT (bir enzim).

D. Böbrek Fonksiyon Testleri ve Tam İdrar Analizi

Kan üre nitrojeni (BUN) (kandaki üre miktarının tayin yöntemi), kreatinin (özellikle kaslarda yapılan bir madde böbrek süzme fonksiyonunu belirlemede kullanılır), idararın biyokimyasal incelemesi, idrarın mikroskopik incelenmesi

E. Enfeksiyon
HbsAg (B tipi sarılık belirleyicisi), VDRL (sifiliz hastalığı berirleyicisi).

F. Akciğer Foksiyon Testleri

Flow Volume (üfleme yolu ile akciğer kapasite ve fonksiyonlarının değerlendirilmesi testi).

G. Radyoloji Uzmanı Tarafından

İki yönlü akciğer grafileri (göğüs boşluğundaki organların incelenmesi), batın ultrasonu (karın içi organların fiziki incelenmesi).

H. Uzman Diş Doktoru Tarafından

Panaromik diş röntgeni (tüm dişlerin izlenebildiği bir röntgen filmi çekilmesi).

I. İç Hastalıkları Uzmanı Tarafından

Komple fizik muayene ve sonuçların değerlendirilmesi, tavsiyeler, raporlama.

Sadece erkekler için uygulanan programlarda kan da total protein miktarı, albumin (yumurta proteini olarak bilinen protein), kalp risk faktörlerinde Laktat Dehidrogenaz (kalp kasınca yapılan bir enzim), metabolizma da kalsiyum tayini, prostat testleri olarak sensitif PSA (prostattan salınan bir enzim), enfeksiyon da dışkı incelemsesi ve dışkıda kan tayini, kulak burun boğaz uzmanınca da odiyometri (duyma sınırları tespiti testi), Göz hastalıkları uzmanınca göz dibi kontrolu, visyon testleri (görme testleri), tonometri (göz tansiyonu ölçümü) ekleniyor

Kadınlara uygulanan programda erkekteki testlerden prostat testleri yerine kadın doğum uzmanı tarafından muayne ve patoloji uzmanınca PAP smear değerlendirilmesi yapılır.

Karpuzu Çekirdeğiyle YEMEYİN!

hernekadar karpuz mevsimi yavaştan geçmiş olsa da kankalar, bu bilgiyi aklınızın bir köşesinde mutlaka bulundurun!

Diyarbakır Devlet Hastanesi Genel Cerrah Uzmanı Dr. Mehmet Ekmen, karpuz çekirdeğinin kabuğuyla birlikte yenildiği takdirde bağırsakları yırttığını söyledi.

Diyarbakır ve bölgede özellikle yaz aylarında sık sık rastlanılan bağırsak tıkanıklığı nedeniyle yaşları 16-30 arasında değişen hastaların başvurduğunu ifade eden Devlet Hastanesi Genel Cerrah Uzmanı Dr. Mehmet Ekmen, "Karpuz çekirdeği, kabuğuyla birlikte yenildiği takdirde bağırsak tıkanıklığına neden oluyor. Tıkanan bağırsakları ameliyatla tedavi etmek zorunda kalıyoruz. Sert ve keskin olan kabukları mide ve bağırsak hazmedemiyor. Çekirdeğin keskin ve sivri kenarları, bağırsaktan geçerken yırtmalara sebep oluyor" dedi.

Dr. Mehmet Ekmen, karpuzuyla meşhur olan Diyarbakır'da böyle vakalarla daha sık karşılaşıldığını belirterek, "Diyarbakır ve bölgede bu tür vakalarla çok karşılaşıyoruz. Karpuz çekirdeğinin kabuklarının kesinlikle yenilmemesi gerekir. Anne ve babaları bu konuda uyarıyoruz. Çocuklarınızın kabuklu çekirdek yemelerine engel olun" şeklinde konuştu.

Rus Ruletinden Daha Tehlikeli - Zehirli Mantarlar! ÖNEMLİ!

Sinop Sağlık Müdürü Dr. Abdülkerim Köroğlu, vatandaşları ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde yetişen ve zehirlenmelere yol açan mantarlara karşı uyararak, "Mantar, Rus ruletinden bile tehlikeli. Kültür mantarları dışında mantar tüketilmemeli" dedi.

Mantar tüketimi konusunda vatandaşları uyaran İl Sağlık Müdürü Dr. Abdülkerim Köroğlu, mantarı "zehirli" ya da "zehirsiz" diye tanımlayabilmenin mümkün olmadığını belirterek, "Mantarların bilinen 79 türü var. Büyük bölümü toksik madde içeriyor. Mantarlar gelişme dönemlerinde toplanarak bilinçsizce tüketiliyor. Haliyle ülkemizde sıkça mantar zehirlenmesi hikayeleriyle karşılaşıyoruz. Bu hikayeyi yaşayanlar da genelde ölüyor" dedi.

Mantarların zehirli olup olmadığını ancak mikrologların tespit edebileceğini kaydeden Köroğlu, "Yağışlı geçen günlerin ardından bol miktarda mantar yetişir ve genellikle düşük gelirli aileler tarafından tercih edilir. Halk arasında zehirli ve zehirsiz mantarları birbirinden ayırmak için yanlış inanış ve bilgiler var. Mesela 'mantar zehirli ise koparınca iç kısmının rengi hemen mavileşir', 'zehirli mantarları salyangoz yemez', 'çayırlarda yetişen mantar türleri zehirsiz olur' denilir. Oysa zehirli mantarların şapkasından bir parça koparıldığında hiçbirinin rengi değişmez. Zehirli ve yenilebilen mantarlar yan yana yetişebilir. Zehirli maddelerin çoğu yüksek sıcaklığa dayanıklıdır ve pişirmek, kaynatmak ya da kurutmak mantarın zehrini ortadan kaldırmaz" diye konuştu.

Günümüzde doktorların "Mantar Rus ruletinden bile daha tehlikelidir" dediğini vurgulayan Köroğlu, Rus ruletinde 6'da 1 ölüm ihtimali bulunurken, mantar yiyenlerde bu oranın 6'da 5 olduğunu ifade etti. Köroğlu, kültür mantarları dışında kesinlikle türü bilinmeyen mantar yenmemesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Eş ve sevgili desteği tansiyonu düzenliyor

Eş ve sevgili desteği tansiyonu düzenliyor

Kanada’daki Toronto Üniversitesi’nin araştırmasına göre, stresli bir işgünü geçirenlerin eve döndüklerinde kendilerini şefkatle kucaklayan bir eş bulmaları sağlıkları için çok faydalı. 216 kişi üzerinde yapılan araştırma, evde iyi karşılananların tansiyonları düzene girdiğini, kalbe zarar veren stres hormonun da düştüğünü ortaya koydu.

Ağartılmış kotlar zararlı mı?

Ağartılmış kotlar zararlı mı?

Türkiye'de 3 tekstil işçisinin, kot ağartmak için kullanılan kumun akciğerlerine zarar vermesi üzerine öldüğüne ilişkin Türk bilimadamlarının araştırması üzerine, bu yöntemle üretilen pantolonların İsveç'e sokulmasının yasaklanması istendi.

Erzurum Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı'ndan Dr. Metin Akgün ile İstanbul Yedikule Göğüs Hastalıkları Hastanesi'nden Dr. Nur Dilek Bakan, Danimarka'nın başkenti Kopenhag'da 17-21 Eylül günleri arasında düzenlenen ''15. Avrupa Göğüs ve Akciğer Hastalıkları Kongresi''nde ''silikozis''
hastalığıyla ilgili araştırmalarını sunmuşlardı.

Kot ağartma işinde çalışan 3 işçinin 2004 ve 2005 yıllarında ölmesi üzerine araştırma başlatan Türk bilimadamları, genelde maden işçilerinde görülen silikozis hastalığının, kot ağartmak için kullanılan kumun içerdiği silika maddesinin solunmasından da kaynaklandığını ortaya çıkarmışlardı.

Araştırmayla ilgili haberi yayımlayan Uppsala gazetesi, Uppsala Üniversitesi'nde görevli Doç. Anna Rask-Andersen'in görüşlerine de yer verdi. Doç. Rask-Andersen, silika maddesi kullanılarak üretilen kotların İsveç'e sokulmasının yasaklanmasını istedi.

Sarmısak mucizesi

Sarmısak mucizesi

Sarmısak pek çok sağlık sorununa iyi geliyor. Kanserden bağışıklık sistemi hastalıklarına kadar birçok hastalığın önlenmesinde ve tedavisinde işe yarıyor. İşte mucizevi bitkinin faydaları:

Anavatanı Hindistan olan ve mutfağımızdan eksik etmediğimiz sarmısak yüzyıllardır bütün dünya tarafından kullanılan vazgeçilmez bir besin. Arkeolojik kayıtlardan, tarihin ilk çağlarında Sümerlerin sarmısağı bildikleri ve ilaç olarak kullandıkları anlaşılırken, eski Mısırlıların da sarmısağı yedikleri ve ilaç olarak kullandıkları belirtiliyor. İlk kez Haçlı Seferleri sırasında Fransa'ya getirilen ve bu şekilde Avrupa'nın öğrendiği sarmısak, bugün dünyanın her tarafında yetiştiriliyor.

Sarmısağın yapısında bol miktarda su (yüzde 65), fruktoz içeren karbonhidratlar (yüzde 26-30), kükürt bileşikleri (yüzde 1,1-3,5), protein (yüzde 1,5-2,1), lif (yüzde 1,5) ve serbest amino asitler bulunur. Sarmısak ayrıca yüksek miktarda saponin, fosfor, potasyum, kükürt, çinko, orta miktarda selenyum, A ve C vitaminleri ile az miktarda da kalsiyum, magnezyum, sodyum, demir ve B kompleks vitaminlerini içerir.
Uygarlık tarihi boyunca sarmısak birçok hastalığın tedavisinde kullanılmıştır. Bugün de çeşitli kronik hastalıkların önlenmesi ve tedavisi amacıyla kullanılıyor. Bunlar arasında ateroskleroz, kanser, bağışıklık sistemi bozuklukları ve artrit sayılabilir.

Sarmısağın faydaları

Uzmanların tespitlerine göre, sarmısağın insan sağlığı açısından en önemli faydaları şöyle:


Antioksidan özelliği bulunuyor (Bağışıklık sistemini kuvvetlendiriyor). Bunu vücuttaki serbest radikalleri (zararlı maddeleri) etkisiz hale getirerek yapıyor.

Kanser yapıcı maddeleri vücuttan uzaklaştırıyor.

Doğal bir antibiyotik.

Kardiyovasküler (kalp-damar sistemi) hastalıklara karşı çok önemli doğal bir silah. Kandaki yüksek serum kolesterolü ve trigliserit seviyesi damar tıkanıklığı riski için en büyük faktörlerden biridir. Sarmısak kolesterol ve trigliseritleri düşürücü etkiye sahiptir.

Doğal bir ağrı kesicidir. Sarmısaktaki kimyasal bir madde doğrudan vücudu etkileyerek ağrı hissinin azalmasını sağlıyor.

Yaşlanmayı geciktiriyor. Yaşlılarda ve kuvvetten düşmüş hastalarda çok faydalı.

Nezle ve bronşitte etkili.

Damar sertliğinde zararlı kolesterolü düşürür, faydalı kolesterolü yükseltiyor.

Yorgunluğa karşı etkili

Hücrelerin tamirini kolaylaştırıyor.

Böbrek taşını önlüyor.

Mide ve bağırsakları uyarıp faaliyetlerini artırarak hazmı kolaylaştırıyor.

Uzmanlar sarmısaklı yoğurdun, zehirlenmelere karşı insanı koruduğunu ve sarmısağın en ince damarları dahi temizleyerek oralara kan gitmesini sağladığını bildiriyor. Sarmısak bütün salgı bezlerini çalıştırmak ve vücudu zehirlerinden temizlemek suretiyle, genç ve dinç olmayı, uzun yaşamayı sağlıyor. Kurşun zehirlenmelerine iyi geliyor.

Sarmısak esansı akciğerler yoluyla dışarı atılırken bu organları ve bronşları dezenfekte ediyor, oralardaki mikropları öldürüyor ve bronşların ifrazatını artırarak öksürükle astıma faydalı oluyor. Veremin iyileşmesinde de önemli bir rol oynuyor.

Krampları önlüyor. Halsizlik ve yorgunluk için de etkili.

Gut, nefes darlığı, sivilce ve şeker hastalığına çeşitli yönlerden olumlu tesir ediyor.

Antisosyal kişilik bozukluğu

Antisosyal kişilik bozukluğu

Aşağıdakilerden en az 3'unun varlığı ile birlikte ,15 yasından beri suren başkalarının haklarını saymayıp, diğerlerinin haklarına saldırı ile kendini gösteren kişilik bozukluğudur.

1-Tutuklanmasına yol açacak davranışlarda ısrar ile kendini gösteren yasalara uygun ,sosyal davranışlara uyamama.
2-Devamlı olarak yalan söyleme, farklı takma adlar kullanma, zevk ya da kişisel çıkarı için başkalarını aldatma gibi dürüst olmayan davranışlar.
3-Aniden sonucunu düşünmeden yapılan davranışlar,gelecek için planlar yapmama.
4-Tekrarlayıcı kavga, dövüş ,saldırılar ile birlikte öfkelilik hali.
5-Kendisi, yakınları ya da başkasının güvenliği ile ilgili umursamazlık hali.
6-Bir isi yürütememe veya parasal sorumluluklarını yerine getirmeme ile giden sürekli bir soru suçluk durumu.
7-Başkasına zarar vermiş, fena davranmış birseller çalmış olmasına rağmen duruma ilgisiz kalıp, kendini hakli göstermeye calisi k ve bundan vicdan azabı duymamak.

-Kişinin en az18 yasında olması ve 15 yas öncesi davranım bozukluğu belirtileri göstermeye başlamış olması gerekmektedir.

Rahatsızlığın olusunda rol alan etkenler:

Ani dürtüsel hareketler ve saldırgan davranışların beyindeki anormal serotonin işlevi nedeniyle olduğu düşünülmektedir. Bu kişilerin genetik yatkınlık durumları olmasa bile , erken çocukluk dönemlerinde anne- babanın maddi ya da manevi yokluğu, ebeveynin cezalandırıcı, aşağılayıcı tavırlar sergilemesi.

Rahatsızlık psikopati ve sosyopati olarak da bilinmektedir.Hastada 15 yas öncesinde davranım bozukluğu belirtileri vardır. (insan ya da hayvanlara yönelik saldırganlık, mala zarar verme, başkalarına ait şeyleri çalma ve sahtekarlıklar yapma(ev-okuldan kaçma,hırsızlık) ve kuralları, disiplini önemli derecede bozma) Bu davranışlar sürekli kendini göstermektedir. Bu kişiler yasadışı isler peşinde koşarlar. Başkalarının düşünceleri onlar için önemli değildir.

Toplumda görülme oranı:

Erkeklerde % 3,kadınlarda % 1 oranında görülmektedir. Madde kullanımı nedeniyle yataklı tedavi görülen kurumlar ve adli mekanlar ya da cezaevlerinde daha yüksek oranda görülmektedir. Çoklukla yalan söyler, çevrelerindekileri aldatır, çıkar elde etmek ya da sadece zevk almak için başkalarını kullanır ya da yanıltırlar. Öfkelerine hakim olamayıp,kavga ederler,esleri, çocukları, ana- babalarını döverler. Ana-baba olmanın gereklerini yerine getiremez, düzenli, sakin bir aile hayati oluşturamazlar. Tehlike oluşturacak etkinliklere atılırlar (hızlı ve zikzaklar yaparak araba kullanma, alkollü araç kullanımı, tekrarlayan kazalar yapma gibi ).

Farklı ve zararlı cinsel ilişkiler ve alkol-madde kullanımı görülebilir. Sorumluluklarını yerine getirmedikleri için isten atılmaları, işverenle tartışmaları fazladır. Herkes gibi düzenli ve doğru yoldan yasayamazlar. Çok is değiştirirler. Yokluk içinde kalıp, sokaklarda yatabilirler. Askerlikleri aldıkları cezalar nedeniyle uzar, uzun sureli hava değişimi raporları alırlar.Yaptıklarından pişman olmazlar.Kibirli bir görünüm sergilerler.

Kimlerde daha çok rastlanmaktadır?

Genellikle sosyoekonomik düzeyi düşük ve kırsal kökenli kişilerde görülmektedir.

Hastalığın seyri:

Eğer kişi yapılan eylemler sonucu ya da kotu yasam koşulları sonrası ölmezse , rahatsızlık 40 yas sonrasında etkinliğini azaltabilir.

Ailesel yatkınlık:

Bu bozukluk hastanın 1. derece akrabalarında genel topluma göre daha çok görülmektedir. Ayrıca bu kişilerin akrabalarında somatizasyon bozukluğu ve madde kullanım bozukluğu da yüksek düzeydedir. Sebepleri:

Çocuklukta dikkat eksikliği- hiperaktivite bozukluğu olan çocuklarda ileri donemde görülme riski yüksektir.

Bağımlı kişilik bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az beşinin varlığı ile birlikte, erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan , uysal, adeta başkalarının kuyruğu gibi olmaya ve insanların kendisini terk edeceği korkusuna neden olacak şekilde aşırı düzeyde başkalarının varlığına ihtiyaç duyma ile seyreden kişilik bozukluğu durumudur.

1-Başka kişilerden fikir, öneri, destek almadığında ufak şeylerde bile karar vermekte zorlanma.
2-Hayatin pek çok farklı alanlarında sorumluluk sahibi olmak ve bunları gerçekleştirmek için başkalarının yardımına ihtiyaç duyarlar.
3-Diğerleriyle ayni doğrultuda düşünmese bile onların tepkilerini çekerim ya da dostluklarını yitiririm diye farklı görüşte olduğunu ifade edememe.
4-Planlarını hayata geçirme ya da kendine karsı güvensizliğinden bir isi kendi basına gerçekleştirmekte güçlük hissetme.
5-Etrafındakilerin yanında olup, kendine destek vermesi için , akla gelmeyecek ve uygunsuz şeyleri bile yapmaya çalışmak.
6-Kendi basına bir şeyler yapamayacağı, kendini idare edemeyeceği seklindeki yoğun endişeleri nedeniyle, yalnız basına kaldığında kendini çaresiz, huzursuz ya da rahatsız hisseder.
7-Kendini güvende ve rahat hissettiği , yakın bir arkadaşlık, ahbaplık,dostluk ilişkisi herhangi bir nedenle bittiğinde , hemen kendine bakim ve destek sağlayacak başka birilerini aramaya baslar.
8-Kafası kendi basına ,yapayalnız ve yardımsız bir durumda bırakılacağı seklinde yoğun endişeler ile doludur.

En ufak kararları ve seçimlerini bile başkalarına danışmadan alamazlar ( yiyip içecekleri şeyler, giyecekleri giysiler gibi her konuda ) Pasif kalmaya eğilimlidirler. Sorumluluk almak,, birsele başlamak, herhangi bir aktivitede rol almak için başkalarının destek ve yardımını isterler.

Kararları konusunda es, anne-baba ve dostlarının küçük çocuğu gibi hareket edip, bağımlı hissederler, kendi kararlarını onların vermelerini isterler. Onların istek ve davranışlarına kendilerinden uzaklaşabilecekleri endişeleriyle karsı gelemez, tepki gösteremez, kızamazlar. Bağlantıyı korumak için aşırı tavizler verirler. Bu uğurda sözel, fiziksel ,cinsel tacizlere boyun eğebilirler. Çevrelerinde isleri kendilerinden iyi yapacak başkalarının olduğu düşüncesi ile ise başlamayıp, beklemeyi yeğlerler. Dışarıya kendilerini aciz, beceriksiz, güçsüz, yetersiz olarak sunarlar. Başka bir kişinin sorumluluğu ve etkisi altındayken ise yeterli bir çalışma gösterebilirler. Yalnızca tek kalmamak için önemli gördükleri kişilerin yanından ayrılmazlar, onları izlerler.

Çoğunlukla kötümser bir bakış acısına sahiptirler. Kendi özellikleri , varlıkları ya da becerilerini değersiz görmeye meyillidirler. Kendilerine hakaret anlamında aşağılayıcı yönde kendilerini yargılarlar. En ufak bir olumsuzluğu, eleştiriyi temel alarak bu düşüncelerini desteklemeye çalışırlar.Karar aşamalarında huzursuz, tedirgin, sinirli hissederler. Çevresel ilişkileri bağımlı oldukları az sayıda kişi ile kısıtlıdır.

Beraberinde görülen bozukluklar arasında depresif bozukluklar, uyum bozuklukları, yaygın anksiyete bozukluğu, kişilik bozuklukları ( özellikle sınırda, çekingen ve histrionik k.b.) gelmektedir.

Öz bildirim ölçeği verilerek yapılan bir araştırma sonuçlarına göre % 15 oranında bu rahatsızlığa rastlanmıştır. Kadınlarda erkeklere göre 3 kat daha çok tanı konmaktadır. Ailenin en küçük çocuğunda rastlanma olasılığının daha çok olduğu gözlenmiştir.

Oluş sebepleri:

Aşırı müdahaleci, evhamlı anne- babanın çocuğun bağımsız ve hakkini arayan davranışlarını eleştirici ve cezalandırıcı bir şekilde baskılamaları ile oluştuğu düşünülmektedir. Çocuk sonraları özgürlüğün ailesinin sevgi ve desteğini kaybetmeye yol açacağını düşünmekte ve onlara yapışmaktadır. Gene ayni şekilde annenin aşırı kollayıcılığı da bu duruma zemin hazırlamaktadır. Bağımlı kişilik uzun sureli vücutsal hastalıklar ve çocuklukta sevgi eksikliği yasayanlarda da belirgin olarak fazla görülmektedir. Bu kişilerin aile yapılarında duyguların ifade edilişi kısıtlıdır ve çocuk üzerinde yüksek düzeyde kontrol bulunmaktadır.

Tedaviye gerilim, depresif ve vücutsal yakınmalar ile başvururlar.Bireysel terapiden fayda görürler.

Borderline Sınırda Kişilik Bozukluğu

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile birlikte ,genç erişkinlik döneminde başlayan , kişilerle olan ilişkilerde, kendilik algısında ve duygulanımda tutarsızlıklar ve ani dürtüsel davranışlarla karakterize bir durumdur.

1-Gerçek ya da varsayılabilecek , olası bir terk edilmeyi önlemek için çılgınca çaba harcamak.
2-Karsısındakileri aşırı büyütüp, göklere çıkarma ve aşırı değersizleştirip, gözden düşürerek, yerin dibine sokma gibi başkalarına aşırı değer.değersizlik verme ile giden tutarsız ilişkiler.
3-Kimlik karmaşası denilen kendini algılayışında, arkadaşlık, cinsel durum ya da önem verilen kültürel- ahlaki değer anlayışında değişkenlikler.
4-Kendine zarar verme olasılığı fazla olan ,2 ya da daha çok durumda sonunu düşünmeden, aniden yapılan eylemler (aniden çok para harcama, madde kullanımı,hızlı ve tehlikeli araç kullanma, birden aşırı yemek yeme, önceden düşünülmeyen uygunsuz cinsel davranışlar)
5-Tekrarlayan bir şekilde intihar girişimleri, intihar tehditleri, kendi kendine zarar verme (bıçak,jilet vs. ile kendi cildini kesme, sigara ile yakma, kafasını , yumruğunu sert yerlere vurma gibi)
6-Duygu durumunda aşırı tepkililiğe bağlı olarak sürekli duygusal değişkenlik hali (saatler içinde değişen surelerde birbirini izleyen öfkelilik, üzüntü, kaygı, sevinç dönemleri)
7-Kişinin kendisini sürekli olarak boşlukta hissetmesi.
8-Öfkeye hakim olamama (kavga etme, yüksek sesle hakaret,çiğlik atma eşya kırma gibi).
9-Stresle ilişkili gelip geçici kendine kötülük yapılacağı düşünceleri ya da dissosiyatif belirtiler.

Rahatsızlığın asal özelliği karşılıklı birebir ilişkilerde , kendilik algısı (kendine bakış , kendini kabul ediş ve kendini sergileyiş) ve duygulanımda tutarsızlık ile ilişkileri etkileyebilen ani hesapsız davranışlardır.

Bu kişilerde sürekli bir ayrılık ve reddedilme fikri yaşandığı için bu gibi bir durumun izlenimi edinildiğinde duygulanım, kendilik hissi ve davranışlarda önemli farklılıklar yaşanır.Ayrılık ya da planlananların oluşmaması durumlarında yoğun öfke ve diğer belirtiler yaşanır. Yalnız baslarına olmaya dayanamaz ve birilerinin varlığına gereksinim duyarlar. Bu yalnızlığı önlemek için intihara yeltenebilirler.

Birebir ilişkilerinde özellikle karsı cinsten kişilere sürekli bağlanma, onları bir eski yunan tanrı ya da tanrıçaları gibi görüp yüceltirler. İlişkilerine çok büyük iddia ve hedeflerle baslar, gerektiğinden fazla özel hayatlarını paylaşır, karşılığında aynisini beklediklerinden duş kırıklığına uğrarlar.Bu kez onları daha önce oturttukları tahtlarından indirip gözlerinden düşürürler. Bu nedenle arkadaşlıkları gelip geçici ve fırtınalı bir seyir izler.

Hedefleri, inandıkları değerler, arkadaş yapıları, cinsel eğilimleri, benimsedikleri görüşler ,mesleki heves ve amaçları değişkendir.

Devamlı olarak kendilerini boşlukta hissettikleri için uğraşıp, oyalanacak bir şeyler arıyor gibidirler. Karsı taraftan beklediklerini bulamadıklarında öfkelerini sergiler, sonrasında bundan dolayı suçluluk, pişmanlık, utanç duyguları yasar ve kendilerini değersiz , zayıf, kotu hissederler.

Bu kişiler için" insanin kendi kendine ettiğini 7 mahalleli etmez "sözü çok uygun düşer.Kendilerine maddi ve manevi acıdan zarar verir, başladıklarını bitiremezler, "yüzüp kuyruğuna gelseler bile".

Yoğun stresli dönemlerde halusinasyon dediğimiz varolmayan ses,görüntü vs. gibi algılar,kendi vücuduna ve çevreye yabancılaşma görülebilmektedir.

Kendileri yada çevreye yabancılaşma yasayabilirler. Kişisel ilişkilerinden ziyade kendilerini terletmeyeceklerini ve gerekli karşılığı alabileceklerini düşündükleri sanal şeyler, cansız nesneler, ya da hayvanlar üzerinden doyum sağlamaya çalışıp, kendilerine güvenli bir liman oluşturabilirler.

Eğitim ve evlilik hayatları fırtınalı bir denizde filikayla yolculuk gibidir. Ayrılık,boşanma ve tekrar bir araya gelmeler görülebilir.

Eşlik eden bozukluklar:
-Depresyon ve distimi
-Alkol-madde kullanım bozuklukları
-Yeme bozuklukları
-Travma sonrası stres bozukluğu
-Dissosiyatif kimlik bozukluğu
-Diğer kişilik boz.

Toplumda görülme oranı:

Genel nüfus içinde % 2-3 oranında görülmektedir. Araştırmalara göre hastanede yatanlar arasında %19 ; ayaktan tedaviyi sürdürenler arasında % 11 oranında olduğu gözlenmiştir.

Rahatsızlığın cinsiyet- kalıtım özellikleri:

Toplum geneli ile karşılaştırıldığında rahatsızlık gösterenlerin 1. derece yakınlarında beş kat daha fazla görüldüğü saptanmıştır.Ailede madde bağımlılığı ,antisosyal k.b. ve depresif bozukluklara karsı da daha yüksek bir risk vardır.

Rahatsızlığın oluş sebepleri:

Rahatsızlıktaki merkezi serotonin işlevindeki azalmanın öfkeli ve dürtüsel davranışlarla ilişkili olabileceği düşünülmüştür.

Bir başka görüşe göre de çocuk gelişmesinde 1,5-2,5 yas arası donemde çocuğun ayrılma ve kendi basına davranışlar sergileyebilme çabalarına annelerinden gelen cezalandırıcı tavırların şiddetli ayrılık korkularına yol açtığı öne sürülmüştür.

Gene benzer bir görüşe göre çocuk- ebeveyn ilişkisinin erken dönemlerindeki bozukluklar ( çocuğun yeterli dikkate alınmayıp, hislerini ve davranışlarını gözardı etmek çocukta uygun, olumlu ve sabit bir benlik hissi oluşmasını önleyecek ,sürekli desteğe gereksinim duyacaktır. Ailede duygusal paylaşımın olmaması , aile içi yoğun çatışmalar, küçük yaslarda ana-baba kaybı, ayrılığı, çocuğun yasadığı fiziksel ve cinsel tacizler rahatsızlığa eğilim oluşturur.

Ailesel özellikleri:

Bu kişilerin ailelerinde erken donemde ebeveyn kaybı,travma tik ayrılmalar ya da her ikisi yüksek oranda bulunmaktadır.
Genellikle her iki ebeveynde de belirgin bir şekilde psikiyatrik sorun vardır. Annelerde karasızlık ve depresyon gözlenirken;babalar ya meydanda yoktur ya da karakter itibariyle yoktur yada bozuktur.
Aileler saldırgan davranışlar, alkolizm, fiziksel ya da cinsel tacizler (ki bunlar hastaya da uygulanmıştır) nedeniyle yıpranmış veya parçalanmıştır. Rahatsızlık boşanmış ya da evlatlık verilmiş ailelerde daha fazla saptanmıştır.

Hastalığın sureci:

Rahatsızlık gençlik donemi öncesinde konuya dikkat verememe, öğrenme güçlükleri ve toplumsal çekilme, sosyal ortamlardan soğukluk ile kendini göstermektedir. Gençlik döneminde tüm yakınmalar başlamakta, yari sayıda vaka ise 40'larından sonra düzenli bir cevre ve is hayatına kavuşabilmektedir. Bununla birlikte çoğu eğitimini tamamlayamamakta, islerini kaybedip, evliliklerini ya da birlikteliklerini sürdürememektedir.
Rahatsızlıkta intihar tehditleri önemsenmelidir. Bu grup hastalarda % 8-10 oranında intihar sonucu olum görülmektedir.

Tedavi:

Bu kişilerin uzun sureli bireysel psikoterapiden faydalanırlar Bireysel terapide bilişsel- davranışçı terapi yanında duygulanım dalgalanmaları ve ani dürtüsel davranışlar için ilaç tedavileri uygulanabilmekte, intihar eğiliminin olduğu yoğun gerilim dönemlerinde kısa sureli hastanede yataklı tedavi uygun olmaktadır. Kişiler grup terapisinden faydalanabilmektedirler.

Çekingen kişilik bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile birlikte erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan yetersizlik duyguları, sosyal acıdan kendini geri çekme ve başkalarınca olumsuz değerlendirilmeye aşırı duyarlı olma, fazla incinme ile seyreden bir kişilik bozukludur.

1-Başkaları tarafından kabul görmeme, küçümsenme, eleştirilme, dışlanma endişeleriyle sosyal ilişki gerektiren islerden uzak durma.
2-Sevilip, sayıldığına kesin inanmadıkça başkalarıyla iletişim kurmak,görüşmek istemez.
3-Hafife alınıp, dalga geçileceği endişesi ile yakın ilişkilerde rahat davranamaz,bu ilişkilerde tutukluk yasayıp, kendini ve sahip olduklarını ortaya koyamaz.
4-Başkalarının da bulunduğu iletişim gereken ortamlarda düşünce içerikleri yoğun bir şekilde eleştirilme, dışlanma düşünceleri ile kaplanmıştır.
5-Hissettikleri yetersizlik duyguları nedeniyle, daha önce karsılaşmadıkları kişilerle ayni ortamda bulunduklarında istedikleri gibi hareket edememelerine, konuşma ve davranışlarında kısıtlılık hissetmelerine yol acar.
6-Kişiler kendilerini sosyal acıdan yeteneksiz, renksiz, etkisiz ,zayıf veya diğer kişilere göre daha değersiz bireyler olarak görürler.
7-Küçük düşüp, mahcup olacakları seklindeki düşünce yapıları nedeniyle kendi baslarına bireysel girişimlerde bulunamaz ve yeni aktivitelere başlamak ya da başkalarına katılmak istemezler.

Bu kişiler yeni sorumluluk ve dolay isiyle eleştiri alma olasılığı, odak noktası olma,üstlerle daha çok ilişki kurma ve inisiyatif kullanma durumları nedeniyle islerinde daha üst konumlara yükselme tekliflerini reddedebilirler. Başkaları hakkında başlangıçta "beni eleştirir, beni aralarına almazlar" diye düşündüklerinden yeni ilişkilere girmekten kaçınırlar. Kendilerinden bahsetmekte, iç dünyalarını açmaları konusunda yanlış anlaşılma ve reddedilme endişeleri nedeniyle zorluk yasarlar.

Utangaç,ürkek, yalnız, kendini gizlemeye çalışan, sesi soluğu çıkmayan, kendini frenleyen kişilerdir.Olağan şeylerden bile bir çok tehlikenin oluşabileceğini düşünüp, hayatlarını alıştıkları ortam ve kişilerle geçirmeye çalışır, "kozaları içinde yasamaya çalışırlar". Korkulu ,endişeli ve diken üzerinde gibi olan davranışları başkalarınca alay konusu olabilir. Başkalarına kıyasla toplumdan uzak yasamayı yeğlerler, bu nedenle tanıyanları azdır ve iletişimleri de az olduğundan yeterli destek bulamazlar. Buna rağmen sevgi,saygı, yakınlık görmek ister, mükemmel ilişki hayalleri ile yasarlar.

Beraber görülen bozukluklar:
-Sosyal fobi
-Depresif bozukluklar
-Diğer kişilik bozuklukları (borderline , paranoid, sizoid, sizotipal k.b.)

Toplumda %0.5-1 oranında görülmektedir. Çocukluk yaslarında utangaç, yabancılar arasına çıkamayan, yeni durumlar karsısında endişe edip, gerileyen, oyunlara katılmakta isteksiz ya da pasif kalan çocuklardır. Yıllar geçip, ilişki gereği arttıkça daha çok çekingenlikleri ortaya çıkar.

HISTRIONIK KİŞİLİK BOZUKLUĞU

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile ,erişkinliğin erken evrelerinde başlayan ,aşırı duygusallık ve sürekli kendisiyle ilgilenilmesi cabası ile devam eden bir bozukluktur.

1-Çevrenin ilgi odağı olmadığı hallerde rahatsızlık duyar.
2-Karsısındakilerle ilişkileri çoğunlukla uygun olmayan bir şekilde cinsel yönden tahrik edici ve bastan çıkarıcı davranışlar seklindedir.
3-Duyguları yüzeysel ve çok hızlı şekilde değişkendir.
4-Etrafın ve karsısındakinin ilgisini kendisine çekmek için devamlı olarak fiziksel görünümünü kullanır.
5-Etrafındakileri olağandışı bir şekilde etkilemeyi amaçlayan ama içeriği kuvvetli olmayan ,ayrıntısız bir konuşma sekli.
6-Gösteriş yapmayı amaçlayan yapmacık, sahte, kendisi gibi olmayan davranışlar ve duygularını aşırı abartma halleri.
7-Kolayca başkalarının konuşmalarından ya da olaylardan etkilenir, telkine yatkındır.
8-İlişkilerin normalden çok daha fazla yakın ve fazla içli-dişli olmasını ister.

Çevrelerinin ilgilerini üzerlerinde hissetmedikleri durumlarda kıymetlerinin anlaşılmadığını düşünür ve bunu ifade ederler. Çoğunlukla bir tiyatro eseri sergiler gibi konuşma ve tavırlar içindedirler. Yeni karsılaştıkları kişilerle kırk yıllık dost gibi "can ciğer kuzu sarması" haline gelir, onlara kur yapar konuma gelebilirler. Sürekli bir bohem ,dolce vita hayat, ağustos böceği hayati peşindedirler. İlgi odağı olamadıklarında, çevredekilerin ilgisine odaklanmak için, olmamış olaylar , sahte hatıralardan bahsedip, gösteri amaçlı davranışlar sergilerler.

Üst baslarına, takı ve aksesuarlara gereğinden çok zaman, emek ve para sarf ederler. Elbise dolapları giymedikleri eşyalarla doludur. Diş görünümlerine yönelik iltifat bekler, bu konuda aksi yönde sözlere tahammül edemezler. Hislerini abartılı bir şekilde toplum içinde sergilediklerinden yakınlarını utandırabilirler (ağlama, öfke nöbetleri, aşırı çocuksu sevinç ifadeleri). Bu duygulanım hali çok uzun sürmediğinden çevrelerince yadırganır. Kişilere fazla güvenir, söylenenlere inanır ve kabul eder, başkaldırmazlar .Romantik hayallerle yasayan kişilerdir.

Karsı cinsten arkadaşlarını duygu sömürüleri yaparak ya da cinsel çekiciliklerini kullanarak elleri altında tutmaya çalışırlar. Sürekli ilgi beklentileri ve yaklaşım tarzları nedeniyle çevreleri tarafından yanlış anlaşılıp, terk edilebilirler.

Devamlı surette değişim, şatafat, canlılık peşindedirler. Olağan isler ve durumlar ,onlar için tahammül edilmez şeylerdir. Halk arasında "ayran gönüllü" ya da "maymun iştahlı " denen kişiler gibi büyük heyecanla başladıkları islere karsı heyecanlarını kaybedip, yarim bırakabilirler.

Dostça, canayakın ve hös görülmelerine rağmen samimi olmayıp, kendini on plana çıkaran, düşüncesiz ,isteklerini yaptırmaya zorlayıcı tutum içine girerler. Sürekli olarak sevilip, sevilmediklerini sorup, terk edilmeyecekleri yolunda sözler isterler. İstemedikleri bir duruma yanıt olarak intihar tehdidi ya da girişimi ile cevap verebilirler. Vücutsal hastalıklardan ve ağrılardan şikayetçi olabilirler.

Birlikte görülebilen bozukluklar:
-Somatizasyon bozukluğu
-Majör depresyon
-Konversiyon bozukluğu
-Kişilik bozuklukları (borderline , narsisistik, antisosyal, bağımlı k.b.)

Kimlerde, ne oranda görülmektedir:

Daha çok kadınlarda görülmekte, toplumda % 2-3 oranında görülmektedir.

Narsistik Kişilik Bozukluğu:

Aşağıdakilerden en az besinin varlığı ile erişkinliğin erken dönemleri de başlayan , üstünlük hisleri, beğenilme ihtiyacı ve kendini başkasının yerine koyamayıp, insanlara uygun yaklaşımlarda bulunamama ile seyreden bir rahatsızlıktır.

1-Kendisinin başkalarından çok daha önemli olduğu duygusu içindedir. ( gösterdiği başarıları , sahip olduğu becerilerini çok daha olağanüstü olarak görüp, yeterli bir temeli olmamasına karsın çok değerli ve yüksek bir şahsiyet olarak bilinmeyi bekler.)
2-Düşünceleri ,hayalleri büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz bir güzellik ve mükemmel , sonsuz sevgi üzerinedir.
3-Özel, benzeri olmayan biri olup, kendisini ancak çok zeki ve ustun nitelikli kişilerin anlayabileceğini düşünür ve sadece bu kişilerle ilişki kurup, dostlarını bu kişilerden seçmeyi düşünür.
4-Çevresindekiler tarafından çok beğenilmeyi bekler.
5-Hak ettiği duygusu içindedir. Sahsına özel, başvuran diğer kişilerden farklı bir tedavi uygulanacağı düşünceleri ve davranışları içindedir.
6-Diğer insanlarla karşılıklı ilişkilerinde bencilce, çıkar düşünerek hareket eder. Başkalarının zaaflarından yararlanıp, hedeflerine ulaşmayı gözetir.
7-Kendini diğer kişilerin yerine koyup, onların hissettikleri , düşündükleri ya da ihtiyaçları konularını anlamaya ve bunlara saygı duymaya isteksizdir.
8-Genellikle başkalarının başarıları, yaptıkları , değerleri ve onların genel olarak varlıklarını kıskanabilirler. Diğerlerinin de kendilerini kıskandığını düşünürler.
9-Kendini beğenmiş, ukala ve küstahça tutumlar içine girerler.

Kendilerinin çok önemli , vazgeçilemez oldukları seklinde bir düşünce içerikleri vardır. Halk arasında"Büyük dağları ben yarattım" denen tavırlar içindedirler, gösterişçi ve kendini metheden konuşma ve davranışlar içindedirler. Bunların karşılığında bekledikleri ilgi, övgü , hayranlık ifadeleri ile karsılaşmadıklarında hayrete düşüp, hayal kırıklığı ve mutsuzluk dönemleri yasayabilirler. Başkalarının da kendi başarılarındaki katkısını gözardı edip, onları hesaba katmazlar. Otorite ya da üst düzey kişilerle ilesin kurmak için çabalayıp, bağlantı kurdukları bu kişilere abartılı nitelikler atfederler. Bu şekilde kendilerini de bu kişilerden varsayarlar. Daima bir kurumun en yetkilisi ( başhekim, profesör, mudur, komutan, işveren vs.) gibi en yetkili ile iletişime geçip, diğerlerinin fikirlerine aldırmazlar.

Devamlı olarak birselde ne kadar iyi oldukları, oradakilerin kendilerini nasıl el üstünde tutup, değer verdiği, sevgi ve saygıyla karşılandığı üzerinde düşünürler. Çevrelerinden sürekli övgü, alkış beklerler. Sıra beklemek, izin istemek, yol vermek onların sözlüğünde olmayan kavramlardır. Çünkü kendilerine göre hersele hakları vardır ve daima bir öncelikleri olduğu düşüncesi içindedirler. Başkalarından bu konularda destek ve yardim göremediklerinde öfkelenirler. Başkalarını kendi isleri ve keyfi için köle gibi kullanabilir, yakın çevrelerini üst düzey ya da kendilerini pohpohlayacak kişilerden seçerler (en güzel ,en tanınmış kişiyle görünmek, arkadaşlık etmek, bu amaçla o tur kişilerin bulunduğu sosyal klüp, derneklere girip,faaliyetlerde bulunmak gibi).

Diğer kişilerin içinde bulundukları durumlar konusunda aşağılayıcı, eleştirici, ilgisiz ve hafife alır bir tavır sergilerken, kendinin karsılaştıklarını derinlemesine aktarmaya çalışarak cifte standart uygulayabilirler.
Herkesin başarısına haset edip, onların hiç birsele layık olmadıkları, kendilerinin de isterlerse kolayca onu yapabileceklerini düşünürler.

Kendilerine yapılan en ufak yapıcı eleştiri ya da düzeltme,ekleme ve öneri bu kişileri ağır bir şekilde yaralayabilir. Bu durumda küçük duşmuş, mahvolmuş ,ortada bırakılmış hissedebilirler. Bu durumda aniden hiddetlenip, kırıcı olabilirler. Bunlardan ötürü sosyal ilişkileri bozuk olup başarıları devamlı olamaz. Başkaları ile yarışma gerektiren islerde yenilme riski nedeniyle ,bu islere karsı isteksizlikleri is ve sosyal hayatta beklenen düzeyin altına düşmelerine yol açabilir.

Birlikte bulunabilen rahatsızlıklar:
-Majör depresyon
-Distimi
-Anoreksia nervosa
-Madde kullanım bozukluğu
-Kişilik bozuklukları ( histrionik, borderline, antisosyal, paranoid k.b.)

Kimlerde görülebilmektedir:

Vakaların yarıdan çoğunu erkekler oluşturmaktadır. Toplumda % 1 den daha az oranda görülmektedir.

Tedavi:

Bireysel psikoterapi uygulanmalıdır. Tedavide kişiliğe ait abartılı beklentiler, düşünceler ve davranışların uygun ve gerçekçi olanlarla değişimi, kişiler arası yaklaşımların düzeltilmesi ve kırılgan yapı üzerinde çalışılır.

OBSESİF KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdakilerden en az dördünün varlığı ile ,erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan , kişisel ilişkileri, kişinin verimliliğini etkileyen bir şekilde aşırı düzenlilik, mükemmeliyetçilik, içsel ve dışsal kaynaklı olayları ve ilişkileri kontrol üzerine aşırı yoğunlaşma ile giden bir kişilik bozukluğudur.

1-Kişi yaptığı bir iste ayrıntılara o kadar dalar, kurallar, listeler programlamalar, hesaplar ve bağlantılar ile öyle uğraşır ki, neredeyse yaptığı şeyin gerçek amacını, hedeflerini unutur.
2-Yaptığı isi bitirmesini güçleştirebilecek, engel olabilecek aşırı bir mükemmeliyetçilik içindedir.
3-Kendini dostlarından ve hoşça vakit geçirebileceği etkinliklerden ayrı, uzak bırakacak derecede ve ekonomik durumla açıklanamayacak bir şekilde hayatini is ya da bir şeyler üretmeye adar.
4-Kültürel ve dinsel özelliklerle açıklanamayacak bir şekilde ahlak, doğruluk, dürüstlük, manevi değerler, sadakat, şeref, prensip gibi konularda vicdaninin sesini aşırı derecede dinler ve gerekli hoşgörü, anlayış ve esnekliği göstermez.
5-Kendisi, ailesi ve çevresi için özel bir anlam ve değeri olmasa bile eskiyip, yıpranmış ya da değeri olmayan şeyleri atamaz, elden çıkaramaz.
6-Başkalarının da tam anlamıyla kendisi gibi düşünüp, hareket etmedikçe, ayni yöntemi kullanmadıkça, onlarla ortak bir çalışma içine giremez.
7-Para harcama (kendine ya da başkasına hediye alma, bir şeyler ısmarlama, gerekli şeyleri alma gibi) konusunda kendisi ve başkalarına yönelik cimri bir tutum içindedir.

Para gelecekte belki hiç olmayacak şeyler için elde tutulması gerekli bir şey olarak düşünülür.

8-Kuralları konusunda son derece kati ve inatçıdır.

Bu kişiler aşırı dengeli, olculu ve yaptıklarını tekrarlamaya meyilli kişilerdir. Yanlış yapmamak için defalarca kontrol eder, kontrolün kontrolünü yaparlar. Bu nedenle bitirmeleri gereken sureyi asarlar, öğrenci olanlar sınav kağıdını en geç teslim edenlerdir. Detaylarla uğraşmaları ve aşırı kontrolleri dolayısıyla gecikmeleri nedeniyle başkalarının kendilerine öfkelenmelerine yol acarlar. Zamanlamaları kotudur. En iyisini, en beğenilecek durumu gerçekleştirme düşünceleri seklindeki mükemmeliyetçilikleri nedeniyle gerilim içine girip, kolayca yapılabilecek şeyleri içinden çıkılamaz hale getirebilirler.

Zevk alınabilecek etkinlikleri (hobilerle uğraşmak, tatil yapmak gibi) sürekli bir başka zamanda yapmaya karar verdiklerinden, düzen sürekli is yapmak üzerine kuruludur. Böyle bir tatile zorlandıklarında ise zevk alamaz, o esnada da is yapmaya çalışır ya da tatili aşırı programlı ve yakınları için katlanılamaz hale getirebilirler.

Bu durumdaki kadınlar her gün, her an temizlik pesindedir. Evleri adeta bir laboratuar ya da ameliyathane gibi sürekli aşırı bir temizlik içindedir. Bundaki ufak bir değişiklik kişinin toz bezini tekrar eline almasına yol acar. Her gün pencereler, duvarlar, yerler silinir, halılar her gün alt komşunun başından aşağı silkelenir. Evde yapılacak tamir, boya , eve gelecek çocuklu bir misafir vs. bu kişilerin ev düzenini bozacağından adeta bir kabustur.

Her şeyin önceden kararlaştırıldığı gibi, prensiplerine, kitabında yazılanın harfi harfine uygun olarak, fazladan kesinleştirdikleri ahlak boyutlarında yapılmasına başkalarını ve kendilerini zorlarlar. Otoriteye kati bir uyum içindedirler. Babalarından, üstlerinden öğrendikleri gibi, esneklikten yoksun bir şekilde davranırlar ve davranılmasını isterler.

Atmaya, değiştirmeye, hediye etmeye ilimli bakmazlar. Evleri, masalarının üzeri gereksiz, değersiz, eskimiş evrak, eşya vs. ile doludur. Mutlaka bir sure sonra gerekli olabileceği düşüncesi içindedirler.

Daima kendi yaptıklarının en doğru olduğuna inandıkları için başkalarının yardim ve önerilerini dikkate almazlar.

Para onlar için ekonomik darlık içinde olmamalarına karşın, iyi, sağlıklı bir şekilde yasamak için değil; ileride yaşanabilecek sağlıksız, kotu günlerde harcanması gereken bir sigorta gibidir. Bu nedenle ufak şeyler için bile para harcamazlar. Kendileri de ileride bir şey ısmarlamak zorunda kalacakları için başkalarının kendilerine bir cay ısmarlamalarını bile istemezler.

Her davranışları, isleri, ilişkileri dakikalar çerçevesinde programlıdır. İşlerin öncelik sıraları konusunda ikilemlere düşebilir, karar vermekte zorlanabilirler. Çevreleri üzerinde kontrol sağlayamadıkları durumlarda sinirlenir, ancak bu sinirlilik hallerini dolaylı yollardan gösterirler ( istenilen şeyi geç yapmak, hizmet karşılığı gereken ücreti vermemekte direnmek gibi).

Duygularını belli etmemeye çalışır, karikatürize bir İngiliz tipi gibi belli bir duygu aralığı içinde kalırlar. Duygusal alışverişin yoğun olduğu ortamlarda rahat davranamazlar. Çevrelerindekilerin bu tur duygu yüklü davranışlarını anlayamaz ve hoş görmezler. Duygularını gösteremeyip, her zaman mantığı on plana alırlar.

Toplum genelinde % 1; psikiyatriye başvuranlar arasında % 3-10 oranında rastlandığı gözlenmiştir. Erkeklerde kadınlara göre iki kat daha çok görüldüğü gözlenmiştir. Ailenin daha büyük yastaki çocuklarında, detaylara dikkat, tekrarlama, olay ve inceliklere dikkat gerektiren islerde çalışan kişilerde daha çok görüldüğü saptanmıştır.

Oluş nedenleri:

Bir görüşe göre çocuğun 2-4 yaşları arasında "anal donem" denilen diski kontrolünün kazanılmaya başlandığı donemde tuvalet eğitimi sırasında yapılan baskı, onaylamama ve bu eğitimi çok erken vermenin bu tur bir kişilik yapısına yönelttiği düşünülmektedir.

Bunu izleyen başka bir görüşe göre ise çocuğun gene ayni dönemlerdeki kendi başına bir şeyler gerçekleştirme ile utanç çatışmasının yaşandığı bu evrede, çocuğun duygu, düşünce ve dürtülerin ifade edişine ebeveynlerce uygulanan aşırı kontrol ve takdirsizliğin çocukta bu yönde bir yapı oluşturabileceği düşünülmüştür.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:

Diğer kişilik bozuklukları (özellikle kaçıngan ve paranoid k.b.)

Majör depresyon.

Tedavi:

Bireysel ya da grup terapi etkili olmaktadır.

PARANOID KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdakilerden en az dördünün olduğu ,genç erişkinlik döneminde başlayan ,başkalarının davranışlarını kotu niyetli şeklinde yorumlayıp, devamlı olarak güvensizlik ve kuşku duyma halidir.

1-Yeterli bir temele dayanmaksızın başkalarının kendisini sömürdüğünden , aldattığından ya da kendisine zarar verdiğinden kuşkulanır.
2-Dostlarının ya da is arkadaşlarının kendisine olan bağlılığı ya da güvenilirliği üzerine yersiz kuşkuları vardır.
3-Söylediklerinin kendisine karsı kotu niyetle kullanılacağından yersiz yere korktuğundan dolayı sır vermek istemez.
4-Sıradan sözlerden ya da olaylardan aşağılandığı ya da gözdağı verildiği biçiminde anlamlar çıkartır.
5-Devamlı kin tutar, haksızlıkları, görmezden gelinmeyi ya da onur kırıcı davranışları affetmez.
6-Başkalarınca hissedilmeyen ama kendisince algılanan , karakterine ya da saygınlığına saldırıldığı seklinde bir yargıya vararak, öfke ya da karşı saldırı ile birden tepki gösterir.
7-Haksiz yere, esinin ya da arkadaşının sadakatsizliğiyle ilgili kuşkulara kapılır.

Bu kişiler is arkadaşları veya dostlarının güvenilirliği ya da kendilerine bağlılıkları konusunda yersiz kuşkulara sahiptirler.Başkaları ile paylaştıkları konuların kendilerine karsı kullanılacağından korktuklarından dolayı çevrelerindekilere güvenmeye ya da yakınlaşmaya isteksizdirler. Kendilerine yöneltilen kişisel soruları bu nedenle yanıtlamayı reddedebilirler. Kendilerine yapılan iltifatları bile yanlış yorumlayıp, zıt anlamda kabul edebilirler. Kendilerine yapılan yardim önerilerini “yetersiz görülme”olarak algılayıp,geri çevirirler. Kıskançlık düşüncelerini destekleyen önemsiz kanıtlar toplayabilirler.İhanete uğramamak için yakın ilişkilerinde kontrolü ellerinde bulundurmak isterler. Sürekli esinin yada arkadaşının nerede olup,ne yaptığını izlemeye çalışır.

Bu kişilerin davranış tarzları:

Genelde geçinmesi zor kişilerdir. Birebir ilişkilerinde çoğunlukla sorunlar yasarlar, kuşkuları nedeniyle uzak dururlar,soğuk görünebilirler,sevgi göstermeyebilirler. Kavgacı ve kuşkucu nitelikleri karsısındakilerde de sert tepkiler doğurabilir, bu da onların beklentilerini gerçekleştirir. Güvensizlikleri nedeniyle kendi baslarına yeterlilik gereksinimleri yüksektir. İlişkide olduklarını sürekli kontrollerinde tutma ihtiyacındadırlar. Eleştiriye aşırı duyarlı olup,cephe alabilir, işbirliğine girmezlerken kendileri diğerlerini eleştirmeye,yakınmaya eğilimlidirler.

Kendi yaptıkları yanlışlıklarda bile kendilerini suçsuz görüp, başkalarını suçlarlar. Farz ettikleri tehditlere karsı yasal yollara başvurabilirler. Başkalarına da bazı kişi ve durumların bu ur algılanan özelliklerini onaylatma ihtiyacı içindedirler. Kişilik yapılarının altında gerçeklere uymayan,hayali aşırı büyüklük, güçlülük düşünceleri vardır. Kendilerine yakıştıramadıkları eksiklik ve yanlışlıkları yansıtma ( projeksiyon) denen bir savunma mekanizmasıyla karsılarındakilere yansıtırlar.

Toplumda farklı sosyokültürel gruplar, değişik etnik gruplar ya da başka sosyoekonomik düzeydeki kişilere yönelik olumsuz önyargılı düşüncelerle hareket edebilirler. Benzer paranoid düşünceleri olan ya da kolay ikna olan kişilerle bir araya gelip,gruplar ya da inanç sistemleri oluşturabilirler.

Bu kişiler başkaları tarafından plancı, içlerini açmayan, kapalı kutu, pireyi deve yapan, kıskanç,tartışmacı kişiler olarak görülebilirler. Sürekli gergin olup, kendilerini rahat ve gevsek bırakamazlar.Çevrelerinde huzursuzluk yaratırlar.Aşırı temkinli davrandıklarından girişkenlikleri kısıtlıdır.

Birlikte görülebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Saplantı-zorlantı boz. (obsesif- kompulsif boz.)
-Alkol-madde bağımlılığı.
-Diğer kişilik bozuklukları ( en çok sizotipal k.b.olmak üzere ayrıca narsisistik,kaçıngan ve borderline k.b.)

Çocukluk veya gençlik döneminde görünümü:

Tek basına kalma, benzer yastakilerle arkadaşlıklarının iyi olmaması, kalabalık ortamlarda kaygı duyma, ders notlarının düşüklüğü, aşırı duyarlılık, tedirginlik, giyim,konuşma, düşünce itibari ile kendini kısıtlama, farklı hayaller ile kendini gösterebilir.

Toplumda görülme derecesi:

Genel toplumda % 0.5-2.5 arasında , ayaktan tedavi ile psikiyatri yataklı kurumlarında yatanlarda % 1 oranında görülmektedir.

Kalıtımsal özellikler:

Daha çok erkeklerde görülmektedir.Bu kişilik bozukluğunun ailesinde kronik şizofreni olanlarda daha çok görüldüğü gözlenmiştir. ayrıca ailede sanrısal (deluzyonel boz.) paranoid tipin varlığı ile de ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Paranoid düşüncelerin varlığı:

Mahkumlarda, mültecilerde, yaslılarda, işitme kaybı olanlarda da paranoid fikirler zaman zaman artış gösterir.

Paranoid K.B.nin olası sebepleri:

Ailenin mantıkdışı ve aşırı baskıcı ezici nitelikteki öfkesinden etkilenen çocuğun bu duygularla özdeşip, sonrasında bu saldırgan dürtülerin farkında lığından kaçınmak için bu dürtülerin kendinde değil, karsısındakilerde olup,kendine yöneldiği seklinde bir yansıtma mekanizması ile gerçekleştiği düşünülmektedir. ayrıca bu kişilerin yetersiz, aşağılanmış ve kendilerine yardim edilemez hissettikleri, bu duyguların etkisini hissetmemek için çevreyi suçladıkları düşünülmektedir

Tedavi:

Kişilerde güven ilişkisi kurmaya yönelik başlayan terapiler uzun sure ile sürdürülebildiği takdirde basarili sonuçlar vermektedir. Psikotik bozulma dönemlerinde küçük dozlarda antipsikotik grup ilaç tedavisi geçici olarak kullanılabilmektedir

Şizotipal Kişilik Bozukluğu:

Aşağıdaki belirtilerden en az 5 adedinin varlığı ile giden, genç erişkinlik döneminde başlayan düşünsel ya da algısal çarpıklıkların ve olağandışı davranışların yani sıra yakın ilişkilerde aniden rahatsızlık duyma, sıcak ilişkilere girme becerisinde azalmanın olduğu sosyal ve kişiler arası yetersizlikler durumudur.

1-Referans fikirleri(olayların ve bazı durumların kendisi ile ilişkili olduğu,özel ve olağandışı bir anlamının olduğu seklinde yanlış yorumlar) .
2-Davranışlarını etkileyecek boyutta, yetiştiği kültürel değerlerle uyumlu olmayan garip inanışlar ya da büyüsel düşünce (örneğin gaipten haber vermeye inanmak, falcılık ve medyumlarla temas,ruh çağırma seanslarına katılmak,altıncı his, telepati gibi)
3-Olağandışı algi yaşantıları (illüzyonlar gibi)
4-Garip bir düşünüş biçimi ve konuşma (konudan uzaklaşan, belirsiz, fazla ayrıntıcı gibi)
5-Kuşkuculuk, paranoid düşünceler
6-Yüz ifadelerinin kişinin içinde olduğu duygusal durumunu yansıtamaması, bunun kısıtlı olması ya da uygunsuz (duyguya zıt bir yüz ifadesi gibi) olması
7-Acayip ,alışılmadık ,kendine özgü davranış ya da görünüm
8-Birinci derece akrabalar hariç yakın dostların olmaması
9-Yakın ilişki ile de azalmayan aşırı sosyal kaygı, paranoid korkular

Bu kişiler olaylar oluşmadan önce bunları bilebileceklerini, özel yetenekleri olup, başkalarının düşüncelerini okuyabileceklerini düşünebilirler. Olayların gerisinde kimsenin anlayamadığı özel manalar olduğunu düşünebilirler. Başkalarına karsı büyüsel kontrol uygulayabileceklerini düşünebilirler. Farklı olağandışı algıları olabilir. Yanlarında görünmeyen birinin varlığı, görüntü ve mırıldanmalar işitme, bunu kullanarak medyumluk ve vantriloklukla para kazanan kimseler vardır. Başkalarıyla sert, kısıtlı, sosyal ilişki acısından uygunsuz bir tarzda iletişim kurarlar. Başkaları ile sadece gerektiği anda iletişime girerler. Birlikte geçirilen sure uzadıkça başkalarından farklı olarak rahatlayacakları yerde daha tedirgin ve kuşkucu olurlar.Uygun olmayan şekilde giyinip, insanların dikkatini çekebilirler.

Görülme oranı:

Genel nüfusta %3-5 oranında rastlanmaktadır. Erkeklerde hafifçe daha çok görülmektedir.

Eslik eden psikiyatrik bozukluklar:

-Majör depresyon( bu bozukluğu olup kliniğe başvuranlarda % 30-50 oranında saptanmıştır)
-Özellikle paranoid k.b. olmak üzere sizoid,çekingen ve sınırda kişilik boz.

Ailesinde şizofreni olanlarda bu kişilik bozukluğunun olma riskinin genel nüfusa oranla daha yüksek olduğu gözlenmiştir. Bir çalışmaya göre % 10 kadar vakanın intihar ettiği saptanmıştır.

Tedavi:

Psikoterapi yanında, depresif belirtiler belirdiğinde antidepresan; hezeyanlar varlığında antipsikotik tedavi eklenebilir.

SIZOID KİŞİLİK BOZUKLUĞU:

Aşağıdaki belirtilerden en az dördünün varlığı ile genç erişkinlik döneminde başlayan , devamlı suretle kendini belli eden toplumsal ilişkilerden kopma ve kalabalık ortamlarda kısıtlı bir duygu ifadesinin olduğu bir kişilik sorunudur:

1-Ailenin bir üyesi gibi davranamama, yakın ilişkiye girmeme ya da girmekten zevk almama, 1-2 kişiden fazla yakın ilişkileri yoktur.
2-Çoğunlukla tek bir etkinlikle uğraşmayı yeğlerler
3-Başkalarıyla cinsel deneyim yasamaya ilgi ya yoktur ya da çok azdır
4-Genelde aktivitelerden zevk almaz , alsa bile çok az etkinlikten zevk alır
5-Birinci derece akrabaları haricinde yakın arkadaşları ya da sırlarını paylaştıkları dostları yoktur
6-Başkalarının kendilerine yönelttikleri övgü ya da eleştirilere karsı ilgisiz görünürler
7-Duygusal olarak soğuk, uzak, monoton bir duygulanım gösterirler. Sıcaklık ve sevecenlik hissi uyandırmazlar.

Bu grup kişiliğin asal özelliği sosyal ilişkilerden uzaklaşma ve başkaları ile birlikteyken duygu ifadelerindeki kısıtlılığıdır. Kendi baslarına vakit geçirmeyi tercih ederler.

Başkaları ile irtibat gerektirmeyen tek bir uğraş ya da etkinlikle uğraşırlar (bilgisayar, matematik oyunları, astronomi, bulmacalar,yap-boz oyunları,pul koleksiyonu gibi soyut,mekanik islerle uğraşırlar. Sosyal hayatin gerektirdiği bazı durumlara beklenen uygun karşılıkları veremezler.

Toplumsal becerilerden uzak, içine kapanık kişiler olarak yasarlar. Karsılaşmalar esnasında gülümseme, tokalaşma, basla selamlama gibi davranışlar nadirdir.Üzerlerine gidilip, kışkırtılsalar bile öfke ve gerginliklerini göstermekte güçlük çekerler. Hayatları amaçsız, rüzgarda sürüklenen bir yaprak gibi görünebilir.Genellikle evlenmezler.Ailelerine bağımlı olarak hayatlarını sürdürebilirler. Yoğun stres altında çok kısa sure ile psikotik bir donem yasayabilirler.

Görülme oranı:

Genel nüfusun %0.5-7 'sinde bulunmaktadır.Erkeklerde kadınlara oranla daha çok görülmektedir.

Rahatsızlığın oluşma sebepleri:

Erken çocukluk döneminde soğuk, ihmalkar, tatmin edici olmayan ilişkiler yasayan çocuklarda ileri dönemlerde ilişki ve kişiler arası bağlantıların önemli ya da gerekli olmadığı seklinde bir düşünce tarzı gelişimi ile ilişkili olduğu düşünülmektedir.

Eşlik edebilen psikiyatrik bozukluklar:
-Majör depresyon
-Distimi
-Sosyal fobi
-Agorafobi
-Kişilik bozuklukları (sizotipal, paranoid, çekingen k.b. ile)

Çocukluk cağında görünümü:

Yalnız başınalık, benzer yastakilerle arkadaşlığında bozukluk, derslerinde düşüklük ile belirebilir.

Tedavi:

Kişilerin kendileri nadiren başvurmaktadırlar. Genellikle yakınları tarafından tedaviye getirmektedirler. Bireysel terapi yanında grup terapilerinden de yararlanabilirler