3 Nisan 2007 Salı

Genclik ve Siddet (1) ...............

GENCLIK BASIMDA DUMAN
Insanlik tarihi boyunca siddet, insanligin gundeminden hic eksik olmamistir. Kimi zaman problemlerin cozumu icin siddetten bir vasita olarak yararlanma yoluna gidilirken, kimi zaman da toplumdan siddeti sokup atmanin careleri uzerinde durulmustur. Turk toplumu da, diger tum toplumlar gibi kendisini bazi tarihsel durum ve kosullarin sonucunda, siddet problemlerinin icinde bulmus ve bu problemleri cozebilmek icin careler aramistir. Ornegin 1970-1980 yillari, toplumumuzun boyle bir siddet karabasanina gomuldugu ama bir bicimde bundan siyrilmasini bildigi yillar olarak toplumsal hafizamiza kaydedilmistir.



1970-1980 yillari arasinda yasanan ve kendini daha cok siyasi bicimlerde ifade eden siddet, toplumun tum kesimlerinde belirgin bir etki yapmis ama ozellikle bir genclik problemi olarak ortaya cikmisti. Bu donemde bir genclik problemi olarak siyasi siddet, ulkemizin cozmek zorunda oldugu problemler icinde, tartismasiz bir bicimde birinci siraya yerlesmis; basta yuksek ve orta ogrenim gorenler olmak uzere, bircok gencimiz menfur olaylarda yasamlarini yitirmisler veya cesitli bedensel, ruhsal, toplumsal sorunlarla basetmek durumunda kalmislardi. 1970-1980 donemi, gencligin siddetle ilgili problemlerinin, bazi durum ve kosullar bir araya geldiginde, hangi noktalara varabileceginin cok tipik bir ornegini gostermektedir. Ustelik bu hal, yalnizca bizim ulkemize mahsus degildir. Hangi ulkenin tarihine bakarsak bakalim, gencligin siddetle ilgili problemlerinin bazan cok ileri safhalara vardigini ve hatta 1968'li yillarda oldugu gibi, dunya capinda bir boyuta ulastigini gozlemleyebiliriz.

1994-1995 ogrenim yilinin ozellikle ikinci yarisinda, basta Istanbul metropol kentimizin liselerinde olmak uzere, orta ogrenim gencligimizin siddetle ilgili yeni tipte bir problemle karsi karsiya olduguna dair, kamuoyumuzda hakli bir telas ve kaygi ortaya cikmistir. Bu olaylarin nedenleri tam olarak anlasilamamis, fatura "kredili sistem"e kesilmistir. 1996-1997 ogrenim yilinin baslangicindan itibaren bu kez genc yas grubunda yasanan siddet olaylari, yeniden universitelere "siyasi siddet" kiliginda girmistir. Tum bunlar olup biterken kamuoyu ve yetkililer hep ayni bildik tavri almakta, somut ve belirgin veriler sunan bilimsel arastirmalar yapilmaksizin, bir an evvel, aceleyle suclular aranmasi yoluna gidilmektedir. Her kisi, her toplumsal ve siyasi kesim, kendi tarz ve anlayisina gore, problemin bir yanina el atmakta, ortada bilimsel arastirma bulgulari olmadigindan, toplumumuzu cok derinden etkileyen bu sorunun nedenleri ve cozum yollari hakinda bir fikir birligi saglanamamaktadir. Hatta bazilari, gencligimizden tumuyle umutlarini kesecek kadar ileri olculere varan degerlendirmeler yapmaktan cekinmemektedirler.

Biz ise, cozumunde belki bir isik olur umuduyla, bu cok onemli toplumsal soruna bilimsel olarak yaklasmayi deneyecegiz. Oncelikle siddet ve saldirganlik uzerinde durmaliyiz.

Genel olarak siddet ve saldirganlik
Tum soyut kavramlar gibi saldirganlik ve siddet kavramlarinin da tanimlanmasi, hem zor hem de cok kolaydir. Zorluk ve kolaylik, bu kavramlarin sinirlarinin kolaylikla genisletilerek, iceriklerinin bulaniklastirilabilmesinden gelmektedir. Kavramlar konusunda ozensiz bir tutum, isimizi zorlastirmakla kalmayip bir kavram kargasasina yol acarak siddeti, nedenlerini ve sonuclarini net bir sekilde ele almamiza da engel olabilir. Bu nedenle biz, saldirganlik ve siddet derken bu kavramlarin bilinen ve cogu bilimci tarafindan paylasilan tanimlarini kullanacagiz. Buna gore saldirganlik, "baska bir insana zarar vermeye, aci cektirmeye veya yaralamaya yonelik herhangi bir tur davranisa verilen ad"dir. Siddet de benzer anlamda kullanilan bir kavram olarak "guc kullanmak, baski uygulamak, baska insanlara zarar vermeye ve yaralamaya donuk hareketler" anlamina gelmektedir.

Siddet, sadece birey olceginde ele alindiginda, bireyin artmis saldirganlik durtuleri ile icsel kontrol duzenekleri arasindaki denge bozuldugunda gundeme gelir. Bireyin saldirgan egilimleri ve siddet fantazileri olabilir, fakat bunlar kisi kontrolunu yitirmedikce eyleme donusmezler; boylelikle bir siddet problemi ortaya cikmamis olur. Organik veya sinirsel bozukluklar ile cevresel ortamdan gelen uyaranlar, saldirganligi ortaya cikaran durtuleri siddetlendirirken, beyindeki kimi kimyasal bozukluklar ve kisinin ruhsal dunyasinin kolayca kirilabilme ozelligi gostermesi, kontrol sistemini zayiflatir.

Bircok arastirmaci, siddet eylemlerini bicimleyen gucleri anlamaya ve bu yolla kimin siddet gosterebilecegini ongormeye calismislardir. Siddeti ongormekte kullanilan ve bu arastirmalarda elde edilen tek tek bireylere ait bulgularin en bilinenleri sunlardir:

1) Yuksek duzeyde zarar verme niyeti,

2) Kurbanin varligi,

3) Sik ve acik tehditlerde bulunma,

4) Somut plan yapma,

5) Siddet araclarina kolaylikla ulasabilme imkani,

6) Kontrolu yitirmeye dair onceki yasamindan saglanan bilgi,

7) Devamli ofke, dusmanlik veya kuskunluk duygulari,

8) Siddeti seyretmekten hoslanma,

9) Merhametsizlik,

10) Kendisini kurban olarak gorme,

11) Otoriteye kusme,

12) Cocuklukta kotu muamele ve yoksunluk,

13) Evde sicaklik sefkat ve ilgi azligi,

14) Erken anababa kaybi,

15) Cocuklukta yangin cikarma, yatak islatma ve hayvanlara zalim davranma,

16) Daha onceden siddet eylemlerinde bulunmus olma,

17) Dikkatsiz ve tedbirsiz araba kullanma...

Siddet davranisinin sikligi ve ozellikleri
Amerika Birlesik Devletleri'nde yapilan istatistiklere gore 1992 yilinda 1,932,274 adet siddete yonelik suc islenmistir. Bunlardan 109,062'si tecavuz, 23,760'i cinayettir. Siddet suclari metropol bolgelerde kirlik kesimlere gore daha fazladir.

Cinayetler en fazla birbirini taniyan insanlar tarafindan gerceklestirilmektedir. Cinayetlerin %50 den fazlasi atesli silahlarla yapilmistir. ABD'nde cinayet, 15-24 yas arasinda en sik ikinci olum nedenidir. Zencilerde bu oran iki kat daha fazladir. Cinayet orani Ingiltere, Isvec, Japonya ve Kanada gibi silah tasimanin daha siki kurallara bagli oldugu ulkelerde daha dusuktur. Cinayet, dusuk sosyoekonomik grupta daha yaygindir ve daha cok erkekler tarafindan gerceklestirilir. ABD'nde lise ogrencileri arasinda yapilan bir arastirmada erkeklerin %28'i , kiz ogrencilerin ise %7'si bir onceki ay icinde fiziksel bir kavgaya karistiklarini belirtmislerdir. Arastirmaya katilan genclerin %35' i, yasamlari boyunca en az birkez tibbi yardim gerektirecek denli yaralandiklari fiziksel bir kavga yaptiklarini belirtmislerdir.

Zeka gerilikleri, agir ruhsal bozukluklar (sizofreni, manik atak, paranoid bozukluklar), antisosyal ve sinir (borderline) kisilik bozuklugu gibi kimi ruhsal rahatsizliklarda ve kisilik bozukluklarinda siddet ve saldirganlik egilimi bir hastalik belirtisi olarak karsimiza cikabilmektedir. Herhangi bir ruhsal rahatsizligi olsun veya olmasin saldirganlik gosteren bireyler, bunu genellikle bildikleri insanlar, cogu kez de aile uyeleri uzerinde gerceklestirirler. Bu durum, saldirganligin belirsiz bir yonelim gostermedigine isaret etmektedir. Ancak bu genellemenin tek ve konumuz acisindan onemli istisnasi genc erkeklerdir. Genclik doneminde yeralan erkekler, cogunlukla tanimadiklari veya rastlanti sonucu karsilastiklari insanlara karsi da saldirganlik sergileyebilmektedirler.

Saldirganligin nedenleri
"Insan neden saldirganlik gosterir?" sorusunun cevabi oldukca zordur ve aslinda tum insan davranislarinin dogasina yonelik bir tartismayi gerektirir. Hayvanlar icin saldirganligin biyolojik ve davranissal karsiliklarini, eslik edenlerini bulmak o kadar zor degildir. Ancak insan soz konusu oldugunda, biyolojik yapiyi asan bircok faktor isin icine girmektedir. Insan davranisinin dogasi, son derece karmasiktir. "Saldirganlik, insanin dogasinda olan birsey midir, yoksa yaradilisinda olmayip ogrenilmis ya da sonradan icinde bulunulan cevrenin etkisiyle mi ortaya cikmistir?" Su anki bilgilerimize gore en uygun cevap, her ikisi de olacaktir.

Saldirgan davranisi belirleyen biyolojik etkenler
1) Artmis fizyolojik uyarilma: Bazi calismalar yarisma etkinlikleri, asiri alistirma, provakatif filmler seyretme gibi cesitli kaynaklardan koken alan artmis uyarilmislik halinin acik saldirganligi arttirdigini gostermislerdir.

2) Cinsiyet ve hormonlar: Insanda ve hemen tum hayvan turlerinde turun erkek uyeleri kadinlara gore daha saldirgandir. Saldirganlik ve cinsiyetler arasindaki farklilik konusunda yapilan davranissal gozlemlerde ve arastirmalarda cocukluk doneminde oynanan oyunlardaki siddet ogesi acisindan erkek cocuklarin daha cok bu tur oyunlari tercih ettikleri bulunmustur. Yetiskin insanlarda yapilan calismalarda siddet suclari ile ilgili istatistikler goz onune alindiginda erkeklerin kadinlara gore daha saldirgan davranislar gosterdikleri saptanmistir. Bu farkliliklardan herhangi bir anda kesin olarak sorumlu tutulabilecek belli bir madde izole edilememistir. Hayvanlar ve insanlar uzerinde yapilan bircok calismada ve gozlemde, androjen (erkeklik hormonlari) duzeyi ile saldirganlik arasinda baglanti oldugu ortaya cikmistir. Cinsiyet hormonlarinin etkisi, ozellikle bebek gelisiminin anne karnindaki donemlerinde daha yogun olmaktadir. Hayvanlarda bu hormonun daha ana rahmindeyken beynin cinsellige gore sekillenen alanlari uzerine etki ederek saldirgan davranis dagarciginin olustugu gosterilmistir. Diger yandan kadinlik hormonlari ornegin ostrojenler, bircok turde kavgacilik davranisini baskilamaktadirlar. Cinsiyet hormonlarinin insanlarda saldirganlik davranisi uzerine etkilerini saptamak ise, daha karmasik ve zordur. Bu konuda hormon uygulayarak deney yapmak ahlaki olmadigindan ancak dogal gozlemlere dayanilarak (ornegin anneleri gebelikte yanlislikla hormon ilaci kullananlar, veya dogumsal bozukluklar nedeniyle herhangi bir hormona asiri maruz kalmis bebekler ya da normalde olmasi gereken kimi hormonlarin yoklugu nedeniyle o tip hormona hic maruz kalmamis bebekler gibi) bazi sonuclar cikarilabilir. Ornegin insanlarda yapilan calismalarda androjene duyarsizlikla giden kimi hastalik durumlarinda saldirganligin azaldigi; buna karsin adrenogenital sendromlu kiz cocuklarinda (annedeki androjenlerin yuksek seviyede olup bebegi etkilemesiyle cikan dogumsal hastalik) saldirganlikla ilgili oyunlarin arttigi bulunmustur. Buna gore, anne karnindayken asiri dozda erkeklik hormonuna maruz kalmis bebeklerde erkeksi davranislar, artmis saldirganlik, erkeklerin oynadigi oyunlari tercih etme gibi durumlar gorulmektedir. Kadinlik hormonlarinin etkisi daha tartismalidir. Bu hormonlarla da kadinsi davranislar ve azalmis saldirganlik izlendigini soyleyen yayinlar mevcuttur. Ancak bu hormonal etkilerin ortaya cikisi icin maruz kalinma donemi ve miktari onem tasimaktadir. Ayni cinsiyet icinde de bazi bireylerin digerlerisne gore daha saldirgan olmasini hormonal etkilerle aciklamaya yonelik calismalar vardir. Hayvanlarda bircok turde erkeklik hormonuyla saldirganlik arasinda pozitif bir iliski gosterilmistir. Insanlarda yapilan bazi calismalarda dusuk kan kortizol duzeyi ile aliskanlik haline gelmis siddet arasinda baglanti oldugu gosterilmistir.

3) Cinsel uyarilma: Genellikle cinsellik ve cinsel durtulerle saldirganlik ayri ayri konularmis gibi dusunulse de hayvanlarda ve insanlarda yapilan calismalar iki durtunun birbiriyle ilgili oldugunu ortaya cikarmistir. Bu konuda ilk kanit, yukarida belirtildigi gibi, hem saldirganligin hem de cinselligin en azindan erkeklerde erkeklik hormonlari (androjenler) tarafindan etkilenmesidir.

Hormonal etkiler disinda hangi nedenli olursa olsun cinsel uyarilmayla da saldirganlik arasinda baglanti olabileceginden soz edilmektedir. Ornegin son yapilan davranissal arastirmalarda cinsel uyarilmaya yol acan erotik materyalin niteligine gore bireyin tepkisinin ortaya ciktigini gostermislerdir. Buna gore kullanilan erotik materyal yumusak nitelikli ise ornegin cekici ciplak kadin fotograflari gibi saldirganlik azalmaktadir. Ama acik cinsellik iceren materyal ornegin cinsel iliski esnasindaki ciftler gibi, saldirganligi arttirmaktadir.

4) Agri: Fiziksel agri, baska insanlara zarar vermeye ve incitmeye guduleme yoluyla saldirgan durtuler dogurabilir. Bu durtu, agriya yol acan durumla herhangi bir baglantisi olmayan herhangi bir hedefte bile ifadesini bulabilir. Bu varsayim kismen neden saldirganliga maruz kalan insanlarin saldirganlik gosterdiklerini de aciklamaktadir.

5) Ilaclar ve diger maddeler: Ilac, alkol, uyusturucu ve uyarici kullanimiyla saldirganlik arasindaki iliski ile ilgili su genel bilgileri verebiliriz: Kucuk doz alkol, saldirganligi azaltirken doz arttikca saldirganlikta artar; aerosol ve diger kimyasal cozucu ve ucucular alkolun etkilerini taklit ederler; kaygigidericiler (anksiyolitikler) genel olarak saldirganligi ketlerler, yalniz bazen paradoksik olarak saldirganlik gozlenebilir; opioid bagimliligina aynen kokain, uyaricilar ve halusinojenlere oldugu gibi artmis saldirganlik eslik eder; esrar degisen dozlarda bazen saldirganliga yolacabilir.

6) Norotransmitterler (sinirler arasi iletim maddeleri): Beyindeki sinirsel iletimi saglayan maddeler olan norotransmitterlerin saldirganliginda aralarinda oldugu bircok davranisa olan etkileri, son yillarda uzerinde en cok calisilan konulardandir. Genel olarak yirtici saldirganligin ortaya cikisinda kolinerjik ve katekolaminerjik mekanizmalar ise karismaktadir; serotonerjik sistemler ve GABA, bu tip davranisi inhibe ediyor gorunmektedir. Duygulanimsal saldirganlik, acik bir sekilde katekolaminerjik, dopaminerjik ve serotonerjik sistemler tarafindan duzenlenir. Norepinefrin, saldirganligin ortaya cikisina ve artmasina yol acmaktadir. Norepinefrinin bir onemli ozelligi de duygulanimsal saldirganligi arttirirken yirtici saldirganligi ketlemektedir. Dopamin, saldirganligi arttiran bir diger norotransmitterdir. Serotonin ise saldirganligi ketledigi dusunulen bir norotransmitterdir. Son zamanlarda serotonin saldirganliga aracilik eden etken olarak epeyce onem kazanmistir. Azalmis beyin serotonin duzeyi ile kendi kendini yaralama davranislari arasinda bir iliski oldugu da bir diger arastirma bulgusudur. Siddet saldirilarinda bulunanlarda ve impulsif yangin cikaranlarda beyin serotonin duzeyinde dusukluk saptanmistir. Serotoninle ilgili bir diger varsayim bu maddenin genel saldirganlikdan cok durtusel saldirganlikla ilgili oldugudur.

7) Beyin anatomisi, norotransmitterler ve hormonlarin iliskisi: Hayvan calismalarinda saldirganlikla ilgili psikobiyolojik sureclerin duzenlenmesinin beyinde yeralan bir bolge olan limbik sistemin rol oynadigi bulunmustur. Saldirganligi duzenlemekte limbik sistemin en fazla onem tasiyan bolgelerinin ise hipotalamus, septal alan ve amigdala oldugu dusunulmektedir. Bu alanlarin uyarilmasi saldirganlik davranisini arttirirken cikarilmasi azaltmaktadir. Insanlarda yapilan calismalarda da benzer bulgular elde edilmistir. Henuz limbik sistem, norotransmitterler ve hormonlarin nasil bir karsilikli etkilesim icinde saldirgan davranisi duzenlemekte olduklari, tam olarak anlasilabilmis degildir. Tum bunlarin otesinde bireyin cevresi, kisisel gecmisi ve yasadigi olaylarla bu biyolojik surecler arasinda karsilikli ve dinamik bir etkilesim oldugu unutulmamalidir.

Saldirgan davranisi belirleyen psikolojik etkenler
1) Engellenme: Insanlari siddete tesvik eden en guclu sey engellenmedir. John Dollard'in engellenme-saldirganlik varsayimi, bu iliskiye dayanir. Bu varsayimin ozgun sekline gore, engellenme, daima bir bicimde saldirganliga yol acar ve ayni sekilde saldirganlik, daima engellenmeden koken alir.

Bununla birlikte engellenmis insan, her zaman saldirganliga basvurmaz; kuskunlukten, ruhsal cokkunluge engellenmeye yol acan durumu ortadan kaldirmaya yonelik davranislara dek, bir dizi tepki gosterebilir. Her engellenme saldirganliga yol acmadigi gibi saldirganligin tamami da engellenmeden dogmaz. Kimi insanlar ornegin boksorler, futbolcular, bircok nedene ve uyarana bagli olarak saldirgan davranislar gosterebilirler. Engellenmenin hangi durumlarda saldirganliga yol actigiyla ilgili calismalarda engellenmeyi yaratan etkenin bunu belirledigi saptanmistir. Engellenme yaratan etken, sadece yogun oldugu zaman saldirganliga yol acmaktadir. Engellenme hafif veya orta derecede oldugunda ise, saldirganligi arttirmayabilir. Ayrica engellenme, hakedilmis ve dogal olarak goruldugunde degil de, keyfi veya haksiz olarak goruldugunde saldirganligi arttirmaktadir.

2) Dogrudan provake edilme: Arastirmalarda elde edilen bulgulara gore, fiziksel kotuye-kullanim ve alay, insanlarda saldirgan davranislari arttirmaktadir. Birkez saldirganlik ortaya cikti mi bu ongorulemez bir sekilde artarak surebilmektedir. Bunun sonucundan hafif sozel dalga gecmeler veya bakislar bile sureci baslatarak daha siddetli provake edici davranislara ve artan siddet tepkilerine yol acabilmektedirler.

3) Saldirganlik gosteren orneklere maruz kalma: Filmlerde ve televizyon programlarinda, radyo, gazete, fotograf gibi kitle iletisim araclarinda yeralan siddet ogelerinin etkileri, toplumun saldirganlik konusunda en fazla duyarli oldugu alanlardan birisidir. Bu konuda cok cesitli arastirmalar yapilmistir. Televizyondaki siddetle saldirganlik arasinda baglanti, artik bilinen ve kabul edilen bir saptamadir. Cocuklarin televizyonda izledikleri siddet iceren filmler arttikca akranlarina karsi daha saldirgan olduklari bulunmustur. Iliskinin siddeti, izleme zamani ile orantili olarak artmaktadir. Gorsel olarak siddete maruz kalmanin en onemli etkisi, cocuklar uzerinedir. Kucuk cocuklar siddet uyguladiklarinda kurbanin aci cekmesine aldirmadan yaptiklari seyi surdurebilirler diger yandan buyuk cocuklar ve yetiskinler kurbanin cektigi acidan etkilenerek durabilirler. Yine cesitli yaslardaki cocuklarla yapilan bir deneyde siddet ogesi iceren bir filmin basi gosterildikten sonra cocuklara film icin bir final secmeleri soylendiginde kucuk cocuklarin saldirgan sonlar, buyuk cocuklarin ise siddet icermeyen sonlar sectikleri gorulmustur. Bu da siddeti algilayis ve degerlendirisin duygusal ve bilissel olgunlukla ilgili oldugunu dusundurmektedir.

Filmlerdeki ve televizyondaki siddetin cocuklari etkileme sekli ve sureci ile ilgili uc tur mekanizma ve etkiden soz edilmektedir: a) Gozlemsel ogrenme: Bireyler medyada gordukleri siddet olaylari ile daha once davranis dagarciklarinda olmayan insanlara zarar vermenin ve siddetin yeni yeni usullerini ogrenerek davranis dagarciklarina katmaktadirlar. b) Kontrolun kaybolmasi: Saldirgan davranis ve eylemleri izleyenlerin saldirganlik ve siddete karsi olan engelleyici kontrol mekanizmalari gevsemektedir. c) Duyarsizlasma: Izleyicilerin saldirgan davranislar ve onun kurbanlarda yarattigi sonuclarina karsi olan duygusal tepkileri azalmaktadir. Cunku siddet goruntuleri olaganlasarak ve kaniksanarak, sanki gercek degillermis gibi algilanmakta ve zaten goruntuler asla gercegin yerini tutmamakta, siddet medyaya olanca ciplakligiyla yansiyamamakta, adeta tul bir perde altina alinmaktadir. Sonuc olarak kisi artik bu olaylara duygusal bir tepki gosterse bile bu cok az olmaktadir.

Saldirgan davranisin toplumsal belirleyicileri
Siddetin ve saldirganligin, tekil bireysel ozelliklerin otesinde, toplumsal ve siyasi birtakim belirleyicileri oldugu da ileri surulmketedir. Bu konularda kimi zaman birbirleriyle celisen bircok teori ortaya atilmakta ve aciklamalar yapilmaktadir. Bunlardan en belli basli olanlarina kisaca temas edecek olursak, sunlari soyleyebiliriz:

Degisik toplumlarda ve toplumlarin degisik katmanlarinda saldirgan davranislarin ve siddet olaylarinin degisen siklikta olmasi toplumsal etkenlerin saldirganligi etkiledigini dusundurmektedir. Bunu aciklayabilmek cok cesitli varsayimlar uretilmistir ancak sorunun tek ve tatmin edici bir cevabi olmadigi aciktir. Toplumsal siddetin bugune kadar uzerinde en cok durulan belirleyeni, ekonomik yoksunluk ve toplumsal huzursuluga verilen tepkilerdir. Arastirmacilar, ilk basta insanlara uygulanan baski ile toplumun ona verdigi tepkinin belirli oranlarda arttigini, ancak baski belirli bir yuksek duzeye eristikten itibaren siddet tepkisinin azalmaya, ama baski dayanilmaz bir hale geldiginde ise, bu kez tam tersine siddet tepkisinin de baskiyla birlikte artmaya basladigini saptamislardir. Siyasi siddet uzerine calisan bazi arastirmacilar, toplumdaki ayaklanma ve kargasaya yol acan siyasi siddeti, daha cok toplumsal ve siyasi alanlarda uzun sureli bir gelismenin ve ilerlemenin ardindan yasanan kisa bunalim donemlerine ve bu donemlerde ihtiyaclarin tatmin edilememesine baglama egiliminde olmuslardir.

Landau tarafinda ortaya atilan bir varsayima gore, saldirganlik, toplumsal destek sistemlerinin yetersiz oldugu veya tamamiyla coktugu toplumlarda artar. Enflasyon hizi ve evlenme ve bosanma hizlari arasindaki oranlari toplumsal ve ailevi stresin bir olcusu olarak kullanan Landau 1960 ve 1970'li yillarda calistigi 12 ulkeden 11'inde bu toplumsal ve ailevi bozukluk gostergeleriyle siddet sucu oranlari arasinda anlamli bir baglanti bulmustur. Bu arastirmada aradaki baglantinin gosterilemedigi tek istisnai ulke Japonya olmustur. Landau, bunu Japonya'da aile disindada cok guclu davranissal kontrol sistemlerinin (ornegin okul, isyeri gibi) olmasiyla aciklamistir. Japon kulturunun toplumsal normlarin cignenmesinin cok guclu utanc duygulari dogurmasini da ek bir etken olarak belirlemistir. Bu nedenle Japonya'da toplumsal ve ailevi islev bozuklugu ile intiharlarin baglantili olarak yukselmesini de buna baglamistir.

Bir grup sosyolog, sanilanin aksine, kimi zaman saldirganlik da iceren catismalarin, onceden iletisimi olmayan gruplarin, bir bicimde birbirleriyle iletisim kurmalarina ve sosyallesmelerine imkan saglamasi uzerinde durmuslar; catismalarin grubun butunlesmesi, yeni degerlerin olusmasi, gerilimlerin azaltilmasi, yeni dengelerin kurulmasi, toplum icinde saglam emniyet subaplarinin meydana getirilmesi acilarindan da ele alinmasini onermislerdir. Bu sosyologlara gore, siddetten ziyade, toplum yapisinin katiligi, dusmanliklari biriktirmesi ve catisma basladiginda tek bir bolunme cizgisinde yogunlasmasina neden olmasi yuzunden yapinin dengesini daha cok tehdit etmektedir. Daha cok sistem uzerinde duran bazi sosyologlar ise, bir sosyal sistem icinde kisilerin gelir, egitim, etki, iktidar ve mesleki itibar gibi degisik konumlarda tutarsiz ve uyumsuz olmalari halinde, daha fazla siddete basvuracaklarini, sosyal yasamin sinirli ve konum farkliliklarinin az oldugu toplumlarin bu yuzden daha istikrarli kaldiklarini soylemektedirler.

Bugune dek yapilan calismalarin cogunda siddet ve saldirganlikla ilgili eylemleri ve suclari daha cok 15-30 yas arasinda, erkek, fakir, sehirli nufustan, ulkede etnik veya toplumsal olarak dusuk bir gruba mensup bireylerin gerceklestirdigi bulunmustur. Bunun toplumlar arasinda pek degismeyen bir bulgu olmasi, kulturel ve alt-kulturel degerlerin siddet uzerinde etkili oldugunu gostermektedir. Bu etkenler bireysel ozelliklerle birarada isleyerek etkili olabilmektedir.

Saldirganlikla ilgili bir diger onemli toplumsal bulgu, goreceli olarak siddetten uzak genclerin kalabalik icinde veya genclik cetelerinde saldirgan davranislar sergileyebilmeleridir. Insanlar ait olduklari topluluktan farkli gorunmekten hoslanmazlar. Daha da otesi, insan bir gruba katildiginda bireysel ozelliklerinden bir miktar uzaklasmis ve daha insani ozelliklerini yitirmis bir hale gelip davranislari stereotiplesip taninmaz hale gelebilir. Insanin kendisinden farkli insanlardan hoslanmamasi ve onlara supheyle bakmasi egilimi grup siddetini arttiran onemli bir nedendir. Bu durum, Japonya gibi homojen toplumlarda Amerika gibi hetorojen toplumlara gore siddetin neden daha az oldugunu aciklar. Yine kalabalik icinde kisi bireyselligini yitirir, davranislarindan daha az sorumlu hale gelir. Anonimlik yalniz halimize gore saldirganligimizi daha rahat gostermemizi saglar.

Saldirganlik davranisinda cevresel belirleyiciler
1) Hava kirliligi: Kimyasal ve endustriyel urunler tarafindan uretilen kotu kokulara maruz kalma, bireylerin uyarilabilirliliklerini arttirarak saldirganligin ortaya cikmasina yol acabilir. Ancak bu etkinin bir noktaya kadar gecerli olabilecegi kabul edilmelidir. Eger ortaya cikan koku gercekten cok berbatsa, muhtemelen o ortamdan uzaklasmak birincil mesele haline geldigi icin saldirganligi azaltan bir etki bile gosterebilir.

2) Gurultu: Birkac calismada yuksek ve rahatsiz edici derecede gurultuye ve sese maruz kalmis insanlarin boyle bir durum yasamayan insanlara gore daha fazla saldirganlik gosterdikleri bulunmustur.

3) Kalabalik: Bazi calismalar, asiri kalabaligin saldirganlik duzeyini yukseltebilecegini gostermistir. Kalabalik diger ortam belirleyenlerinin olumsuz oldugu durumlarda (ornegin engellenme, uyarilma ve sikinti hallerinde) saldirganlik patlamalari cikmasini kolaylastirmaktadir.

Sonuc
Siddet ve saldirganlik konusunda buraya kadar anlatilanlari toparlayacak olursak, ozetle sunlari soyleyebiliriz: Siddet ve saldirganligin her tarihi donemde, herkes tarafindan kabul edilen bir tanimini yapmak mumkun degildir. Boyle bir tanimlama, ancak uzerinde konusulan toplumun onem verdigi degerler esas alinarak yapilabilir. Siddet ve saldirganlik konusunda soylenmis evrensel bir soz, belirlenmis evrensel bir bilgi yoktur. Her toplumun kendine ozgu siddet sorunlari vardir ve bu sorunlar, o toplumlara ozgu normlar tarafindan belirlenmektedirler. Bu tanim belirsizliginin yanisira, dikkat edilmesi gereken bir nokta da, siddetin nedenleri ve belirleyicilerinin cok sayida olmasinin yaratmis oldugu sorunlardir. Siddetin genel olarak bircok nedeni ve belirleyeni oldugu gibi, tek bir kiside, belirli bir zamanda gorulen siddetin bile bircok nedeni ve belirleyeni bulunabilmektedir. Bu durumda yapilmasi gereken, belli onyargilara saplanip kalmak, belli cozum yollarinda koru korune israr etmekten ziyade, bu konuda ileri surulen bircok bilimsel gorusu ve farkli bakisi icerebilecek bir cok yonluluk ile soruna degisik bicimlerde yaklasabilme esnekligini gosterebilmektir

Saldirganlik teorileri
Icgudusel bir davranis olarak saldirganlik
Freud, teorisinin erken donemlerinde tum insan davranislarinin kokeninde Eros veya libidonun yani yasam enerjisinin oldugunu one surmustu. Ona gore saldirganlik da libidinal durtulerin doyurulmasinin engellenmesinden dogan ikincil bir tepkiydi. Sadece belli durumlarda uygun kosullarda ortaya cikabilirdi, bu nedenle yasamin kacinilmaz bir parcasi degildi. Ancak Birinci Dunya Savasi'nin trajik gunlerini takiben Freud, bu gorusu terkederek insan saldirganliginin Thanatos adini verdigi libidodadan farkli bir icgududen kaynaklandigini one surdu. Thanatos -olum icgudusu- yasamin tahrib edilmesine ve sona erdirilmesine yonelik olarak insanin icinde bulunan bir enerjidir. Freud'a gore, saldirganlik da dahil olmak uzere, tum insan davranislari Eros ve Thanatos arasindaki karmasik iliskiden ve gerilimden dogmaktadir. Olum icgudusu eger kisitlanamazsa kisinin kendini tahrip etmesiyle sonuclanir. Bu nedenle olum icgudusunu kisitlayabilmek amaciyla insanlar degisik savunma mekanizmalarina basvurular; bu savunma mekanizmalariyla ornegin "yer degistirme" savunmasiyla bu enerji disariya aktarilir ve boylece saldirganlik ortaya cikar. Freud'un bakis acisina gore, saldirganlik birincil olarak kisinin kendisini tahrip etmeye yonelik olum icgudusunun diger insanlara yonlendirilmesinden kaynaklanmaktadir.

Saldirganligin icgudusel olarak dogustan insanda bulundugunu savunan unlu etholog Konrad Lorenz'e gore ise saldirganlik, tum diger organizmalarda da bulunan kavga etme icgudusunden kaynaklanir. Bu icguduyle ilgili enerji, degisen oranlarda her insanda uretilmektedir. Saldirganligin ortaya cikmasi, biriken bu enerjiye ve saldirganlik dogurucu uyaranin varligina ve gucune baglidir. Saldirganlik kacinilmaz birseydir ve zaman zaman kendiliginden bosalabilir.

Erken donemde kazanilmis bir davranis olarak saldirganlik
Insanoglu dunyaya geldiginde belli bir verili kapasiteye sahiptir. Erken donemlerden baslayarak bu kapasite yasantilarla sekillenir. Hayvanlarda erken donemde icinde bulunan ortamin, cevrenin saldirgan davranislar kazanilmasinda rolu oldugu cesitli deneylerle gosterilmistir. Insanlarda cocuklukta ve bebeklikte kotu muameleye maruz kalmis ve istismar edilmislerin yetiskin yasamlarinda kendilerinin de benzer davranislar gosterdikleri bilinmektedir. Gordugu her tur kotu muamelenin cocuklarda saldirgan davranislari arttirdigi, bunun da dis dunyaya olumsuz bakma ve yaklasma nedeniyle oldugu sanilmaktadir. Cocuk, dis dunyadan surekli tehdit beklentisi icinde olmakta, bu da asiri uyarilabilir bir duruma yol acmaktadir. Bir kez belli bir davranis oruntusu ve fizyolojik cevap yerlestikten sonra onun artik degismesi de zorlasmaktadir.

Ozetle erken donemde karsilasilan saldirgan davranislarin ve kotu muamelenin su mekanizmalarla bireyi etkileyerek ilerde saldirganliga egilimli hale getirdigi dusunulmektedir: 1. Cevre, siddet gosterek kotu model olmaktadir.
2. Pekistirme yoluyla saldirgan davranis kazanilmaktadir.
3. Beyinde durtusellige yol acabilecek noroanatomik hasarlar gelisebilmektedir.
4. Cevrenin tehlikeli olduguna dair bir inanc dogurarak cocugun gercekligi bozuk algilamasina yol acmaktadir.
5. Duygulari sozlerle degil eylemlerle ifade etme aliskanligi kazanilmaktadir.

Hiç yorum yok: