6 Mayıs 2007 Pazar

Sosyal fobik endise aninda neden kilitlenir....



Bir sosyal fobige “Konusmak mi daha zor, yoksa dinlemek mi?” diye sorsaniz genellikle alacaginiz cevap “Her ikisi de” olacaktir. Sosyal fobikler konusmaci konumundaysalar hata yapma kaygisini duyarlar, dinleyici konumundaysalar da “Ya, bana bir sey sorulursa?” diye surekli heyecanlanarak beklerler. Bir baskasinin gozunun icine bakarak dinlemek de konusmak kadar onemlidir. Bir diyalogun etkili ve verimli olmasi icin dinleyen ve anlatanin tam bir etkilesim icinde olmasi gerekir. Eger dinleyen kisi heyecanini, kaygisini kontrol etmek icin bambaska bir noktaya kilitlenmisse diger olaylari gozden kacirabilir. Ancak heyecanini kontrol altina alabilirse olaylari gozden kacirmaz. Bu, endise nedeniyle yasanan dikkat daginikligi ve konsantrasyon saglayamama durumudur. Ayni zamanda korkuyu yok etmeye calismak ve karsidaki kisi ya da kisilere fark ettirmemek adina sarf edilen inanilmaz bir cabadir. Konusmak zaten zordur, kaldi ki dinlemek de sonunda bir sekilde konusmayi gerektirecektir. O halde, bir sosyal fobigin aklindan gecen, uygun kelimelerle yanlis anlasilmaya ve elestiriye mahal birakmayacak sekilde bir konusma yapabilmektir. Zaten icinde bulundugu durumdan mustarip olan kisi konusma yapacagi endisesiyle daha da cok kaygilanir, dogal olarak dikkatini toplayamaz, unutur ve hata yapar.
Bu tur bir baski altinda beynimizin nasil isledigini su sekilde anlatabiliriz: Stres durumunda sinapslarimizin normal isleyisi bozulur. Stres hormonlari dedigimiz adrenalin ve noradrenalin orani yukselir. Dolayisiyla bir hucreye ulasan uyarilar bir digerine gecemez. Iste bu an, bizim hatirlayamadigimiz andir, dusuncelerimiz bloke olur. Bu kapanma sadece yuz yuze konusma esnasinda gerceklesmez. Bazen bir kisinin sesi duyuldugunda da gorulebilir. Bu nedenle bazi sosyal fobikler icin telefonla konusmak da zorlayicidir. Sanki nefes alip verirken zorlanir gibi bir halde olan, heyecanli ve titreyen bir sesle konusan kisi kendi sesini duydukca daha cok kaygilanir. Bu durumu karsidaki kisiye aksettirmeme cabasi endise duzeyini daha da yukseltir. Ses titremesine cogu zaman el titremesi de eslik eder.
Dinleme ve konusmanin yani sira bazi kisilerin yazi yazarken de elleri titrer ya da terler. Bu da oldukca rahatsiz edici bir durumdur. Eger bu rahatsizligi yasayan kisi is yerinde sorumlu konumdaysa ve sik sik imza atmasi gerekiyorsa daha da cok zorlanabilir. Elleri titredigi icin imzasi her seferinde bir baska olur. Boyle bir sikayetle gelen bir hastam vardi. “Oyle kotu ki hic ayni imzayi atamiyorum. O yuzden kendi imzamin yerine cok basit bir cizgi kullaniyorum ve baskalari fark edecek diye daha da geriliyorum. Bankaya da birkac imza ornegi verdim cunku bankadakiler imzami kontrol ettiklerinde imzamin sahte oldugunu dusunuyorlardi” diye kaygisini ve yasadiklarini ozetlemisti. Ozellikle bazi sorumluluklari olan kisiler icin zor bir durum bu.
Bu tarz sikayetlerin ustesinden gelebilmek icin altinda yatan nedenlere bakmak gerekir. Nedenler psikoterapi seanslari icinde aciga cikar. Nedenlerin ortaya cikmasi ve kisilerin durumu kabul etmesi cozum icin atilmis buyuk bir adimdir.
Bazi insanlar da baskalarinin onunde yemek yemeleri ya da bir seyler icmeleri gerektiginde kaygilanirlar. Pek cok kisi elleri titredigi icin bir yere gittiginde cay, kahve hatta su bile icmekte zorluk ceker. Hicbir sey icmemek bir noktaya kadar cozum olarak gorulebilir, insan daha sonra kendi basina kaldiginda sivi ihtiyacini karsilayabilir. Ancak bu durum surekli oldugunda gorusulen kisilerin de dikkatini ceker ve “Neden hicbir sey icmiyorsun?” diye sorarlar. Bu kez insan daima soruyu savusturmaya calisir ve sonunda bu soruya muhatap olmamak adina oraya gitmemek icin elinden geleni yapar.
Bazi insanlar da belirli ozelliklerini, korkularini saklamak ugruna etraflarina fazla bir sey hissettirmeden evlerini daha yasanilir hale getirirler. Amaclari disari cikip gerginlik yasamak zorunda kalmadan hayatlarini surdurebilmektir. Bu amacla evlerde kurulan buyuk ekran televizyonlarla, ses duzenleri ile tam bir sinema solenini havasi yaratilir. Madalyonun bir yuzunde bu solen havasi, diger yuzunde ise “Acaba bu, bir solen mi yoksa toplumdan ve insanlardan uzaklasmak icin basvurulan bir care mi?” sorusu vardir.
Elbette ki teknoloji uygun sekillerde kullanildiginda mukemmel imkanlar ve ilerleme firsatlari sunan bir olgudur. Bu baglamda ileri teknolojinin imkanlarindan yararlanan herkesi toplumdan uzaklasmayi secen insanlar olarak gormek dogru degildir. Ancak eger kiside sosyal fobi ozellikleri varsa ve bu secim kisinin daha da asosyallesmesine yol aciyorsa bunu olumsuz bir etken olarak kabul etmek gerekir. Teknoloji bagimliligi sosyal fobikler icin oldugu kadar depresyondaki kisiler icin de olumsuz bir secim halini alabilir. Burada sunu vurgulamak istiyoruz: Yenilikleri takip ederken insan iliskilerinden kacinir hale gelmek, kendini kisitlamak cozum degil cozumsuzluk getirir.
Bakis acilari ve beklentiler kisiden kisiye degisir ve insanlarin secimleri kisisel farkliliklara gore belirlenir. Fakat bu secimler her zaman saglikli olmayabilir. Bazi sosyal fobikler heyecanlarini bastirmak amaciyla alkol ya da madde kullanimina veya bazi ilaclara (yesil recete ile satilan, aslinda sadece doktor gozetiminde alinmasi gereken ilaclara) meyledebilirler. Stres karsisinda alkol ve sigaraya yonelmeyi ogrenmis bir insan daima kolay olan bu yolu sececek, bir de bagimlilik geni tasiyorsa kolayca tutsak hale gelecektir.
Bu tur maddeler maalesef ki baslangicta bir parca rahatlik verseler de daha sonra bu rahatlatma ozelligini yitirirler. Bu durumda kisi daima daha fazlasini ister ve bagimli hale gelir. Yani yagmurdan kacarken doluya tutulur. Nihayet dolu taneleri oylesine agirlasir ki kullanicinin iliskilerinin catirdamasina ve sevdiklerini kaybetmesine kadar gider


Hiç yorum yok: