1 Ağustos 2009 Cumartesi

Yiğit Bulut yazdı..

yiit-bulut-yazd.jpg

ÇOK iddialı bir cümle... Başlık "iddialı" ama okuyunca göreceksiniz "içerik" acı!
Tarif ederek başlayalım; nedir "Anadolu sermayesi"?
Veya daha değişik soralım; nedir "Anadolu-Trakya" olarak adlandırabileceğimiz "küçük ve orta" ölçekli sermaye?
Hemen arz edeyim, "İstanbul surları içinde" yerleşik olmayan, surlar içinde temsil edilemeyen, haklarını çok net olarak bilmeyen, yapılan bütün global anlaşmalarda araya sıkışan, İstanbul sermayesi dediğimiz grup ile menfaatleri ve çıkarları özellikle AB pazarında örtüşen ve nasıl bir oyun oynandığını bilmediği için kendini asla koruyamayan grup...
Daha mı açık yazayım. Bu "sınıfı" şöyle tarif edebiliriz; Türkiye ile ilgili her alınan kararda, TÜSİAD gibi örgütler, Hükümetlerin başında boza pişirip istediklerini alırken, dikkate bile alınmayan "topluluk"... Bir bakıma aslında gerçek halk!
Sakın sanmayın ki; sadece bugün böyle! Osmanlı'da da böyleydi! Türkiye'de her zaman "parayı veren" düdüğü çaldı!
Ya Osmanlı? Çok mu farklıydı! Osmanlı'nın imzaladığı 1838 Baltalimanı Antlaşması sonrası tasfiye edilenlere hiç ekonomik ( hesaplı, konuşu, iktisadi ) veriler ile baktınız mı! Bakın ve şunları görmeye çalışın; ingiliz sermayesi ve Osmanlı içindeki "uzantıları", ithal İngiliz malları eşliğinde "piyasayı" ele geçirip, üretimi "yok ederken"; orta ve küçük ölçekli "sermaye" tasfiye edildi!
Bugünün Türkiye'sine gelince...
Türkiye'de bugün şirketlerin, "sur içi sermaye" ve onların yaptığı satışlar sonucu "Avrupa-Amerika odaklı" daha doğrusu küresel sermayenin eline geçtiğini düşünürsek, soruyu şu şekilde sormak daha doğru olacaktır: "Trakya-Anadolu birikimi" dediğimiz grup, AB sürecine ve kuralsız bir şekilde dayatılan küreselleşme dinamiklerine uyum sağlayabildi mi? Veya daha değişik soralım; bu süreçler gelişirken, suya "can yeleksiz atılan" bu insanlar kendilerini koruyabildiler mi?
Vicdan sahipleri için cevap çok zor değil: "AB ve küreselleşme" kavramı altında içinde bulunduğumuz ticari yapı, hiçbir anlamda serbest dolaşamayan "orta ve küçük ölçekli" sermaye için inanılmaz bir haksız rekabet ortamı doğuruyor... AB'de dolaşma sorunu olmayan büyük sanayi-ticaret çevreleri ve küresel sermaye, Gümrük Birliği'nin yarattığı bu kusuru, küresel şartların da eşliğinde "Trakya-Anadolu sermayesine" karşı kullanıyor.
Sevgili dostlar, birilerinin bu ülkede, bazı şeylere artık "dur" demesi gerekli!
Ezilen, "küreselleşen dünya" ve "küreseller ile işbirliği yaparak" onları daha da ezen "yerli yerleşikler" gibi gerçekler artık daha açık sorgulanmalı!
Böyle bir "sistem mi" olur! Yönetime dahil olamazsın, Ankara-istanbul çizgisinde imzalanan anlaşmalara, "zayıf sanayi ve bankacılık sistemin ile kredi dahi üretemediğin KOBİ'lerini" teslim edersin. Bankacılık sistemin KOBİ'lere kredi üretmez, bankalarının çoğunu rekabet ettiğin AB sermayesine satarsın, KOBİ'leri oluşturanlar serbest dolaşamadığı için içinde bulunduğu sistemin diğer bileşenleri ile rekabet edemez... Sen de "debelenip" durursun!
Açıkça yazıyorum; Türkiye'de "orta ve küçük ölçekli" sermaye gözünü açmaz ve Avrupa Birliği, küresel sermaye gibi etkiler ile Ankara-İstanbul hattında atılan imzaların rüzgârına kendini bırakmaya devam ederse, çok yakında hepsi ( kâffesi, tamamı, topu topu ) TÜSİAD şirketlerinde "hizmet veren" olarak çalışmaya başlayacaklar!
Bu ülkenin "DNA'sıyım" diyen herkes bir an ( lahza, dakika, zihin ) önce ayağa kalkmalı ve büyük sermaye tarafından "diğerlerini" yok edeceği bilinerek dayatılan "AB yolunda" haklarını, en azından Ankara Antlaşması ve 1973 katma protokolünden doğan haklarını aramaya başlamalı... Uyanın beyler!
Sonuç: AB algılaması ve içine iyi niyetlerle düştüğümüz Gümrük Birliği, bankaların AB sermayesine satılması ve düşük kur politikaları, geldiğimiz noktada küresel etkenlerle de birleşince; ülkemizin belkemiği olan orta ve küçük ölçekli sermayemize zarar vermeye, daha açıkçası onları yok etmeye başladı... Benden "uyandırması"! İlle de "uyumak isteyenler" bir daha hiç uyanamayabilirler!
Bir not düşeyim: Sermaye karşıtı asla değilim hatta ülkemde "gelişen bir sermaye yapısı" özlüyorum! Ama tek bir isteğim var; hakça bölüşen bir TÜRKİYE!

'Kürt açılımı' ve 'yeni' oyun!
SON iki gün içinde kaleme aldığım yazılara yönelik sizlerden birçok mesaj geldi. İçerikleri farklı ama "dikkate alınması" gereken detaylar... Hepsine "dönmem" ve "orada yer alanları" buraya aktarmam mümkün değil ama şundan emin olabilirsiniz; farklı olan "her nokta" dikkatle okunuyor ve değerlendiriliyor!
Burası "tek taraflı" bir medya değil ve sizlerden gelenler "bizlerden çıkanlar" kadar önemli! Açılım konusunda düşüncelerinizi bana göndermeye devam
edebilirsiniz. Sizlerden gelenleri "internet" ortamında değerlendirmek ve yine sizlerle paylaşmak için bunları bekliyorum... Burada tek bir detaya dikkat edelim; geçmişten bugüne bizleri birbirimize düşürmek isteyenler "her zaman oradaydılar" ve hâlâ oradaki yerlerini koruyorlar! Bizler "kaybedersek onlar kazanacak"!
Türkiye olarak "çıkışımız" tek; sentez toplumu yaratmak ve her şeyi konuşmak! Düşünen ve konuşan Türkiye "hepimizin eseri" olmalı!


Hiç yorum yok: