28 Temmuz 2009 Salı

Tanoreksik ikoncan

tanoreksik-ikoncan.jpgTürkçe kelimeler sözlüğüne aradan kaynayan bir kelime; “İkoncan”. Kelimenin üç ortağı varsa, bir tanesi Eda Taşpınar. 15 dakikalık bir şöhret ona yetmiyor.
Dünya onun oyun bahçesi ve bahçesinde kendinden başka kimseyle oynamıyor.

Çok yakından tanıdığım biri var, kardeşim gibidir, çok severim. Ama bana göre çok acayip de bir huyu var. Sabahları evinden çıkıp işine gitmeden önce; akşamları bir yere mesela yemeğe, konsere gidileceği zaman, hatta mağazalarda (yurtiçi ve yurtdışı) alışveriş ederken; üzerine o günkü kıyafetlerini giyerken
aynanın önünde göbek atıyor. Yalan söylüyorsam Fenerli olayım! Sebebini sordum, “Kreasyonlarıma uyup uymadığını göbek atarken anlıyorum” şeklinde gayet felsefi bir cevap geldi. Konuyu kurcalamayı bırakamadım, çünkü bizim göbekçi (BG) o kadar güzel giyinir ki...Dolabında her duruma, her mekana
uygun çok ama çok şık ve kaliteli şeyler tutar; spor giyinse ayrı tatlı, şık giyinse ayrı seksi olur... Matruşka bebeği gibi anladınız mı? İçinden farklı kadınlar çıkarır!
Neyse, ben bir süre bu göbek atma meselesine taktım, başladım onun gibi kabinlerin içinde, evde göbek atmaya; ama baktım ki benim olayım “halay” vazgeçtim. Deneyin bakın, kabinde veya nerdeyseniz tek başına göbek atmak ne kadar sıkıcı ve şizofrenik bir aktivite! Uzatmayayım, bu deney bende sonuç vermedi. Ya ben göbek atamıyorum ya da henüz o ruhani boyuta ulaşamadım... O ruhani boyuta ulaşmak için yoga bile yaptım, onda da şırıl şırıl su sesleri eşliğinde uyuya kaldım, hocanın sınıfa teşekkürüyle uyandım. Ne utanmıştım, tövbe estafurullah!

12. ADAM

Şimdi ben, göbek de atamayan magazin bağımlısı kulunuz; ne zaman Eda Taşpınar’ı televizyonda, dergide, gazetede görsem; aklıma B.G geliyor. Çünkü Eda Taşpınar’da da eğer bu garip huy varsa, yandı kız (yanma konusuna da geleceğiz birazdan), giy göbek, çıkar göbek, tak göbek, sar sarmalan göbek, derken göbeği düşer maazallah! Peki sizce ben ET’a (kısaltma tamamen
tesadüf, sıfır beden art niyet) gıcık mı oluyorum, hayran mıyım, kızıyor muyum, gizli gizli kıskanıyor muyum, eğleniyor muyum, sıkılıyor muyum, ağlanacak halimize gülüyor muyum? Sayın Abonemiz, aradığınız cevaba şu anda ulaşılamıyor. Buldum, duygularımı karıştırdığı için sinirliyim! Ama bakın, şunu da
demeyeceğim; “Bu kadar fakir, aç insan varken, bu kızın üzerindeki
kıyafetlerin bir tanesi bilmem kaç lira, asgari ücretli 10 ailenin kazancına eşit” filanlar derken kopar gideriz buralardan, Ege’ye yerleşir organik tarıma sararız.
Amaan, günün sonunda, bize ne parasını nereye harcarsa
harcar!

BİZ AYNA MIYIZ?


Lâkin incelemek lâzım! Düşünüyorum, diyelim ki siz ve ben 11 kişiyiz ve Milli
Takım’ız, işte bu fotoğrafta ET 12. Adam! Tribünde ve bize destek oluyor sanmayın; biz tribündeyiz, o sahada! İçime bir şüphe düştü, Eda kızımız bizi
kullanıyor olmasın? Yazının başında kıyafet denerken göbek atan B.G’den bahsetmiştim ya, Eda Taşpınar da bizi ayna gibi karşısına koymuş,
günlük kreasyonlarını üzerimizde deniyor, tepkilerimizi değerlendiriyor olmasın?
Ama şekerim elimizdeki tüm tepki stoklarını bitirdin sen! Bize de yazık değil mi?
Bir gün hırpani homeless’ler (evsizler) gibi karşımızdasın, ertesi gün Pocahontas, ertesi gün Michael, ertesi gün Jackson, ertesi gün Cin Ali’nin topacısın! Michael dedim aklıma geldi; bir arkadaşım her gün Alaçatı’da aynı mekandaymış
ET’la, o anlattı. “Michael Jackson’dan daha fena cildi, buruş buruş, bakamazsın, ve artık rengi kara değil, bir acayip, tarif edemiyorum, geçenlerde üzerinde
sadece bir bez parçası vardı, korkuluk gibiydi” dedi. Sanki hayatında MJ’ı gördün, senin yalancınım, atıyorsan sen de Fenerli ol! Bana bunları anlatırken, dedim ki, “Dur bir bakayım, belki dermatolojik bir sıkıntısı” var. “Bronz olmak+aralıksız dokuz saat güneşlenmek+obsesyon” yazdım, gönderdim Google’a... Yemin
ederim, ilk sonucu görmeniz lazımdı: TANOREKSİYA! Tan Sağtürk’le anoreksik bir kızın aşkı değil yahu, sizin de kafanız ne garip çalışıyor? Anlamı şu:* “Bronzluğunu hiçbir zaman yeterli bulmama ve hep daha çok kararmayı isteme”
Olabilir mi böyle bir şey? Yani “Okuduğum kitaplar bana yetmiyor, bookoreksiya oldum” der mi insan hiç? Bak bak düşünün birinde bilgi yetmiyor, öbüründe yanmak! Ama bu kızımız hakikaten ne yanmaya, ne o sahilde o sahilde yalınayak başı kabak dolaşmaya, ne de degajeme degajeme gelmeye doyamıyor. Sandaletler dize kadar çekilirken, tek omuz dışarda bırakılırken, kafes kafes
dolaşıp, hafif sola eğik pozlanmaya hazırlanırken hep yalnız... Annesiyle, babasıyla ya da arkadaş grubu içinde gören var mı? Herkes nerede? Yoksa güneş bu saatlerde çok zararlı da gölgeye mi kaçtılar? ET, bilinçaltı mesajı mı veriyor? “İçimdeki hapsolmuşluğu kafeslerden özgür bırakıyorum” mu diyor? Başı hep önünde, yanında Nurettin Hasman varken de mesela... Aa, yanında dedim, nazarım mı değdi ne? 7 yıllık ilişki biraz önce bitiverdi, “Bizi yemek yerken
görürseniz şaşırmayın, Öptük” notuyla! Hasman’a da modanın kaç bucak olduğunu öğretti farkında mısınız? Adama baksanıza, fötr şapkalar, ketenden başkasını tanımamcı, dökümlü tavırlar....

IKEA LAMBASI OLMAK

Öğretmek dedim de aklıma takıldı, öğretmenleri Eda Taşpınar’ı hatırlıyor mu acaba? Çünkü diplomasını “Atmazione  Koleji”nden almış gibi duruyor sanki! Kendi anlatıyor; “11 yaşında Miami’ye moda okumakiçin gönderildim. İki sene Boca Ratenda’da okuduktan sonra ( ileri, ahir, bilahare ) Robert Kolej’e döndüm. Sonra London College of Fashion ve Central School of St. Martins ile eğitimimi tamamladım” Şimdi bu ne? Toplasan bir dönem okula gitmemiş! Yoksa diplomasında
“The more it hurts the better it looks” yani, ne kadar can yakarsa o kadar güzel durur mu yazıyor? Şair burada “the” derken ayakkabılardan bahsediyor...
Okullarından ve sonra işe girdiği Vakko’dan kovulduğunu da okumuştum ama medyanın yalancısıyım! Kapıdan kov, televizyondan girsin! ET,“Trendikon”da tüm bu kovulmuşlukların sağlamasını yapıyor... Onun hayattaki amacı 300 Spartalı’da başrolü kapmak olabilir de, seyircilerin ne günahı var? Mesela, geçenlerde
programın sponsor mağazasına tatlı bir kadın geldi, kadın geldiğinde insan evladına benziyordu! Ya dükkandan çıkarken, “IKEA lambası”! IKEA’nın
tüm ürünlerini tek tek öper koklarım da lambanın yürüyeni nefes alanı olur mu? Eda sonuçtan memnun, abuk subuk danslar manslar yapıyor. Kadını kasaya
götürüyor, paket yapıp gönderiyor. O an dedim ki, Eda’ya mektup mu yazsam? “Sevgili Eda, duygularım karışık... Ya sen o tarafta eksiksin ya biz fazlayız!
Bence gel bizim kıyıya geç! Bak süt gibi, beyaz tişörtlerimiz, jeanlerimiz, Birkenstock’larımızla nefis eğleniyoruz! Hem kanser de olmazsın!” desem... Ama yok kadına yaptıklarını affedemem. Uykum kaçtı. Balkona çıktım yeni ay doğmuş; patlattım duayı: Eda’ya da yazıyorum, ayakkabıların sıkarsa söylersin:
“Ay gördüm Allah, amentü billah, ay gibi güzel yap beni Allah!”

3S DİYETİ: SU+SODA+SALATA

Kız adı “ikoncan”sa, erkek adı da “ikonman”. Günün yemeği ise tabii ki salata! Geçenlerde Osman Müftüoğlu ikoncanların 3S diyeti yaptığını yazmış: Su+soda+salata. Sosis+sucuk+salam varken! Bir de ikoncan dediğin yüzmez, güneş nereye dönerse küçük kıpırtılar dışında hareket etmezmiş... İspiyona koşuyorum tutmayın; bu sıcakta denize girmeyenleri öğretmene şikayet
edeceğim! “Örtmenim, Eda denize gelmiyor, beslenme çantasını da çöpe döktü, bir de Okuma Bayramı için önlüğünü kesecekmiş! Bizden de yakalarımızı istedi, onları da ayağına giyecekmiş!”

Hiç yorum yok: