Tiroid bezinin fonksiyonel hastalıkları hipertiroidi (tiroid bezinin aşırı çalışması) ve hipotiroidi ( tiroid bezinin yavaş çalışması) olarak ikiye ayrılıyor. Tiroid bezinin yapısal kusurları da var. Eğer tiroid bezinin boyutları artmışsa bu duruma guatr deniliyor. Tiroid bezinin yapısı bozulmadan genel olarak hacmi atmış ise düffüz guatr, nodüller oluşturarak yapısı değişmiş ise nodüler guatr olarak isimlendiriliyor. Acıbadem Sağlık Grubu'nda görev yapan Doç. Dr. Ender Arıkan, bezin az çalışması durumunda ilk üç ayda sorunun giderilmesi gerektiğini söyledi. Kadınlarda tiroid bezinin az çalışması, hamile kalamamanın dışında önemli sorunlara neden oluyor. Eğer kadın hamile kalmasına rağmen, tiroid bezinin az çalıştığını bilmiyorsa ve sorun ilk üç ayda giderilmemişse, bebekte zeka ve gelişme sorunları ortaya çıkıyor. İlk üç ayda bebeğin tiroid bezleri gelişmediği için anne karnında büyümesini sağlayan ve annesinden alacağını tiroid hormonlarına ihtiyaç duyuyor. Buna rağmen bebeğe ihtiyacından daha az tiroid hormonu geçebiliyor. Anne tiroid bezinin az çalışmadığını bilmeyince de bebekte sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle, bebek yapmayı planlayan kadınlara mutlaka tiroid bezinin durumunu gösteren testler yapılmasını öneren Doç. Dr. Ender Arıkan, "Durumun önceden bilinmesi önlem alınmasını sağlar. Üç aydan sonra bunu öğrendiğimizde bebek için geç kalmış olabiliriz" dedi. Tiroid bezinin çok çalışması (Hipertiroidi) halinde kadının hamile kalmasında problem çıkmıyor. Ama erken doğum ve düşükler görülüyor. Burada sorun iyot eksikliğinden ve oto immün tiroid hastalıklarından (tiroid fonksiyonlarını bozmamış ama bozmaya aday hastalıklar) kaynaklanıyor. Doç. Arıkan, annelerde oto immün hastalıklardan biri olan Haşimoto'nun bulunması halinde hamileliğin mümkün olduğuna değindi: "Haşimotoda hafif doz tiroid hormonu verilerek düşük yapması sağlanıyor ancak hamileliğin sürmesinde genel anlamda sakınca bulunmuyor. Eğer hasta iyot eksikliği olan bir yerde yaşıyorsa, iyot eksikliğinde hem annenin tiroid bezi fonksiyonları bozuluyor, hem de bebeğin gelişiminde aksamalar oluyor. İleri derecede zeka geriliği oluyor. Günlük iyot ihtiyacı da normalde 150 mikrogram ise annede 200 mikrograma kadar yükseliyor, bu açıdan destek olunması gerekiyor. Annenin mutlaka iyot alması gerekiyor." Tiroid bezinin az veya çok çalışmasının dışında bir de, nodüler guatr sorunu var. Bu nodüller hamilelikte kalabiliyor, hamile kalınmasında da bir sakınca yok. Biraz büyüse de tedavi gerekmeyebiliyor. Ancak kişide tiroid kanseri varsa ve hamilelikte anlaşıldıysa, ameliyat hamilelik sonuna kadar bekletiliyor. Doğumdan sonra anne ameliyat olabilir. Hamilelikte tiroid bezinin çok çalışması halinde üç üyda bir bulantı ve kusmalar meydana geliyor. Kandaki TSH değeri düşüyor, T3 ve T4 hormonlarının oranı yükseliyor. Bu durumda hastaya ilaç verilmesi gerekiyor. Eğer sorun hamileliğin ilk 3 ayında düzelmezse, ikinci 3 aylık dönemde ameliyat olabiliyorlar. Doğumdan sonra sorunun artacağına değinen Doç. Arıkan, "Hamilelikte bağışıklık sistemi baskılanır. Doğumla birlikte bu baskı ortadan kalkınca, doğum olur olmaz bağışıklık sisteminin cevabı başlar. Hamilelik ve hamilelik sonrasındaki ilaç dozları bu nedenle önemli bir konu. Bu dozları doktor gözetiminde ayarlamak gerekiyor" dedi. Doğum olunca ilaca ihtiyaç azalıyor, ama bu dozlarda devam edilirse gereksiz ilaç kullanımına bağlı olarak tiroid bezi çok çalışıyor. Bu nedenle dozların doktor tarafından gelişmelere göre ayarlanması hayati önem taşıyor. | ||
28 Kasım 2007 Çarşamba
Bebek isteyenler dikkat!
Ýngiltere grip salgýnýna hazýrlanýyor
Hiçbir önlem alınmaması halinde grip salgınının nüfusun yarısını etkisi altına alabileceği ve en kötü tahminle 750 bin kişinin, en iyi tahminle 55 bin kişinin ölümüne yol açabileceği yolundaki tahminleri temel alan Sağlık Bakanlığı, böyle bir salgının ne zaman ortaya çıkabileceği konusunda tahminde bulunmanın güçlüğünü dikkate alarak tedbirli olma kararına vardı. Sağlık Bakanlığı'ndaki hazırlıklar, en az nüfusun yarısının virüsten korunmasını sağlayacak şekilde yapıldı. Hükümetin olası bir salgın sırasında virüsten etkilenen kişilerin ailesine koruyucu olarak ilaç dağıtılması tedbirini benimsediği, ancak var olan 14.6 milyon dozun ancak hastalara yeteceğini düşünerek 15 milyon ilave doz stok etmeye karar verdiği belirtildi. Olası bir salgın halinde gribe yakalanan kişiler, acil telefon hatlarından görevli doktorlara ulaşabilecek ve onlardan Tamiflu isteyebilecek. Doktorun yapacağı değerlendirmenin ardından hastaya hızla Tamiflu ulaştırılması sağlanacak. Uzmanlar, böyle bir salgının en son 1968 yılında yaşandığına, bu tür salgınların 10-40 yıl arasında değişen aralıklarla yeniden yaşanabildiğine dikkati çekiyor. | ||
23 Kasım 2007 Cuma
BBC: "Yasadýþý kürtaj sürüyor"
BBC, gebeliğin 24'üncü haftasına kadar yasal yollardan kürtaj yapılabilmesine rağmen, bazı kadınların koşulları yerine getiremedikleri için yasal olmayan yöntemlerle hamileliklerini sonlandırmaya çalıştıklarını kaydetti. BBC'ye göre, hamileliğin sonlanmasına neden olabilen ilaçlar karaborsadan rahatça elde edilebiliyor. Alternatif ürünler sunan Uzakdoğu dükkanlarından da bu amaç için hem bitkisel karışımlar hem de sadece reçete ile satılabilen kürtaj hapı RU486 alınabiliyor. Birçok hekimin, bu tür yöntemlere başvurmuş ve aşırı kanamayla gelen hastaların varlığını doğruladığı belirtildi. İngiltere'de kürtaj, belirli koşullar altında yapılıyor. Örneğin; yasadışı yollarla İngiltere'de bulunan veya kendi ülkesinde kürtajın yasak olduğu kadınlar burada kürtaj yaptıramıyor. Sağlık Bakanlığı ise, İngiltere'de yasadışı yollardan kürtaj yapıldığına dair bir tek delilin bile bulunmadığını bildirdi. | ||
Saðlýk için ayva tüketin!
Trakya Üniversitesi'nde görev yapan Prof. Dr. Faruk Yorulmaz, "Romalılar parfümden, bala kadar her şey için ayvanın meyve ve çiçeklerini kullanmışlar" dedi. Yorulmaz, dünyada en fazla ayva üretimi yapan ülkeler içinde Türkiye'nin de bulunduğunu belirtti: "Bu mevsimde her yerde oldukça ucuz fiyata ve bol miktarda ayva bulmak mümkün. Ayvanın meyvesi gibi çekirdeği ve yaprakları da işe yaramakta boya ve kozmetik sanayinde, tıpta da ilaç yapımında kullanılmaktadır. Ayva, protein, şeker, organik asit, A, B2 ve C vitamini ve demir, bakır, potasyum gibi minerallerden zengin, tohumları ise yağ ve protein içermektedir. " Prof. Dr. Yorulmaz, ayvanın birçok rahatsızlığın giderilmesi ve korunmasında etkin olduğunu vurguladı: "Ayva, çocuklarda sağlığı korur, büyüme ve gelişmeyi hızlandırır. Birçok hastalığa şifa olan ayva, kalp, akciğer, boğaz, mide, göz, bağırsak ve ağız rahatsızlıklarının tedavisinde faydalıdır. Her yaşta sinir sistemini güçlendirir, mide ve bağırsakları zararlı mikroplardan koruyarak hazımsızlık gibi sorunları önler. Cildi ve tırnakları zinde, parlak ve daha sağlıklı hale getirir. Grip ve nezle de iyileşmeyi hızlandırır. Ayva ya da ayva suyu ishalin geçmesi için de çok faydalıdır. Meyvesi veya meyvesinden hazırlanan şurup ve komposto ishale iyi gelmektedir. Vücudun gücünü artırarak, zinde tutmaya yardımcı olarak yorgunluk ve bitkinlikten korur. Ağız kokusunu önler. İçerdiği vitamin ve minarelerle kalp ve damar hastalıklarından koruduğu, varisi önlediği ve varis tedavisine yardımcı olduğu, cinsel gücü artırdığı bildirilmektedir. Kandaki kötü kolesterolü düşürerek damar sertliğinden korur. Ayva hoşafı ağızdaki yaraların iyileşmesini hızlandırır. Tereyağında pişirilen ayva, balgamı söker, kronik öksürüğe, solunum sistemi hastalıklarına ve bronşite iyi gelmektedir." Yorulmaz, ayva çiçeği ve kabuklarının da çok faydalı olduğunu belirtti: "Ayva çiçeği kaynatılıp içildiğinde annelerin sütünü artırır, kalbi güçlendirir ve baş ağrısına iyi gelir. Ayva kabuklarının kaynatılıp içilmesi, idrar yolu iltihaplarında iyileşmeyi hızlandırır" dedi. Ağızdaki yaralar, boğazdaki şişlik ve ağrı için ayvanın kendisi ya da yapraklarının kaynatılıp suyu ile gargara yapılabileceğini belirten Prof. Dr. Yorulmaz, dudak çatlamalarını önlemek ya da iyileştirmek içinde ayva çekirdeklerinin kaynatılıp dudakların bu suyla yıkanması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Yorulmaz, ayva yapraklarının çay gibi demlenip içildiğinde sakinleştirdiğini ve uykusuzluğa iyi geldiğini belirterek, şeker içeriğinin düşük olması nedeniyle şeker hastaları tarafından da yenilebilen bir meyve olan ayvanın hem meyvesi, hem yaprağı, çiçek hatta tohumları ile son derece faydalı bir meyve olduğunu kaydetti. | ||
22 Kasım 2007 Perşembe
Gribe karþý saðlýklý beslenin
Açıklamada, havaların soğuması ile birlikte genellikle yağlı ve şekerli besinlere eğilimin artması, kapalı ortamlarda ve gecelerin uzaması nedeniyle televizyon başında fazla zaman geçirilmesi dolayısıyla vücut ağırlığında istenmeyen yönde değişiklikler oluşabildiği anımsatıldı. Açıklamada, sağlıklı beslenme için şu önerilerde bulunuldu: | ||
Alkol baðýmlýlarýnýn erkek çocuklarý riskte
Prof. Dr. Demirhan, uyuşturucu madde kullanımının, sağlam bir toplumsal yapının oluşmasının önündeki en önemli sorunlardan biri olduğunu söyledi. Alkol tüketimi ve bağımlılığının, uyuşturucu madde kullanımının temel nedeni olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Demirhan, Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre, tüketimin Avrupa toplumlarını tehdit eder boyutlara ulaştığını, her yıl Avrupa kıtasında yaklaşık 600 bin kişinin alkol tüketiminin neden olduğu hastalıklar ve yaralanmalar sonucu hayatını kaybettiğini belirtti. Prof. Dr. Demirhan, alkolün yarattığı tahribatı önlemek amacıyla yılda 200-500 milyar euro arasında harcama yapıldığını, İngiltere'de yapılan araştırmada, 14 yaşındaki gençlerin yüzde 72'sinin alkol kullandığının belirlendiğini söyledi. Prof. Dr. Demirhan, Türkiye'de alkol tüketiminin, diğer bazı ülkelerle kıyaslandığında, daha düşük olmakla birlikte önemli boyutlara ulaştığını anlattı: "WHO'nun araştırmalarına göre, Türkiye'de 4 milyon alkolik ve 13 milyonda alkole meyilli kişi bulunmakta. Türkiye'de 1970 yılında kişi başınadüşen alkol tüketimi 1.5 litre iken, 1980 yılında 6, 1995 yılında ise 15 litreye ulaşmıştır." Prof. Dr. Demirhan, alkolün kromozomlara olumsuz yönde etki yapıp çeşitli düzensizliklere yol açtığını belirterek, erkekler üzerinde yapılan çalışmalarda, kronik bağımlılarda kromozom bozukluk riskinin, normal popülasyona oranla daha yüksek görüldüğünü kaydetti. Prof. Dr. Demirhan, antisosyal kişilik bozuklukluğu ile seyreden hastalığın toplumda görülme sıklığını gösteren "alkolizm prevalansı"nın erkeklerde kadınlara oranla daha yüksek olmasının temelinde, sadece babadan oğula geçen "Y kromozomu"nun yattığının düşünüldüğünü belirtti. Prof. Dr. Demirhan, alkolik kişilerin çocuklarında alkol bağımlılığı gelişme riskinin yüksek olduğunu belirtti: "Aynı zamanda alkoliklerin erkek çocukları, yapılan tıbbi kontrollere göre, daha fazla 'sinir sistemi rahatsızlığı' sorunu bulunan nörotik kişilik profili, gelişme ve ailesel problemler sergiliyor. Sorun bununla da sınırlı kalmayıp, alkolik kişilerin çocuklarında alkol bağımlılığının gelişme riski, 3-8 kat daha fazla oluyor. Son çalışmalarda ise dikkat eksikliği hastalığı ve bir çeşit 'nöropsikolojik rahatsızlık' olan Tourette sendromlu çocukların, yetişkinlerde olduğu gibi alkol ve ilaç kullanımı veya bağımlılığı riski altında olduklarını gösteriyor." Prof. Dr. Demirhan, gerçekleştirdikleri "Alkol Bağımlılığının Genetik Yönü" konulu araştırmanın Oxford Üniversitesi'nin Alcohol and Alcoholism dergisinde yayımlanacağını belirtti. | ||
Hidrosefali 'karýþtýrýlýyor'
Kuday, daha çok 55 yaş ve üzerinde görülen bu nörolojik hastalığın, biriken sıvının oluşturduğu basınç nedeniyle sinirlerde gerilmeye neden olduğunu belirtti. Yürüme bozukluğunun hidrosefalinin en belirgin ve ilk ortaya çıkan semptomu olduğunu anlatan Kuday, yürüme bozukluğunun, hafif dengesizlikten, yürüme ya da ayağa kalkamamaya kadar değişik derecelerde görülebildiğine dikkati çekti. Kuday, hastaların genelde ayaklarını kaldıramadıklarını, merdiven çıkma ya da frene basmada güçlük çektiklerini ve düşme görülebileceğini belirtti. Hastalığın belirtilerini, günlük aktivitelere ilginin azalması, unutkanlık, rutin işlerin aksaması, kısa dönem hafıza kaybı olarak tanımlayan Kuday, insanların genelde dil kabiliyetlerini kaybetmediklerini, fakat herhangi bir problemin olduğu gerçeğini reddedebildiklerini dile getirdi. Prof. Dr. Cengiz Kuday, hafif olgularda idrara çıkma sıklığında artma görülürken, daha ciddi olgularda mesane kontrolünün tamamen kaybolduğunu vurgulayarak, idrara sık çıkma her 2-3 saatte bir görülebilirken, hastalıkta güçlü ve acil idrar yapma hissi oluşabileceğini vurguladı. Hastalığın ilerleme oranının değişkenlik gösterdiğini vurgulayan Kuday, hastaların doktora ciddi fonksiyon kaybı ya da özürlülük nedeniyle başvurduklarını söyledi. Belirtilerin ortaya çıkma süresinin uzunluğunun, tedaviden fayda görme ihtimalini o oranda azalttığını belirten Kuday, bu nedenle erken teşhisin tedaviden fayda görme açısından önemli olduğunu vurguladı. Kuday, Alzheimer ya da Parkinson'a çok benzeyen hidrosefalinin farkına da değinerek, yürüme güçlüğünün Normal Basınçlı Hidrosefalide (NBH) ilk bulgu olarak ortaya çıktığını, bu bulgunun parkinsonun titremelerinden farklı olduğunu dile getirdi. Alzheimerda hafıza kaybının erken görüldüğüne, NBH'da ise daha geç ortaya çıktığına değinen Kuday, NBH'nin en önemli farkının tedavi edilebilmesi olduğunu söyledi. Prof. Dr. Cengiz Kuday, en sık kullanılan teşhis yöntemlerinin ultrason, tomografi ve MR gibi görüntüleme teknikleri ve klinik değerlendirmeler olduğunu vurgulayarak, belden sıvı alınarak da kesin teşhis konulduğunu söyledi. Kuday, bu hastalığın tedavisinde en etkin yöntemin hastaya "Şant" adı verilen bir aletin takılması olduğunu vurgulayarak, "Şant, kafatası içinde biriken fazla sıvıyı boşaltmak için dizayn edilmiş bir alettir. Takılan alet sayesinde fazla sıvı karın içine boşaltılır. Cerrahi yöntemle bu alet hastaya takılır, sonrasında hasta birkaç gün hastanede kalır" dedi. Yürüme güçlüğü, hafif unutkanlık ve mesane kontrolü gibi belirtilerin şanttan sonraki birkaç gün içinde iyileşebildiğini ya da iyileşmenin biraz zaman alabildiğini anlatan Kuday, klinik iyileşmenin hastadan hastaya değişiklik göstermesi nedeniyle iyileşmenin ne kadar süreceğini tahmin etmenin güç olduğunu vurguladı. | ||
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)